Kategori arşivi: Hekim Saltık

TTB ve ATO’dan KKKA’nden Ölen Dr.Mustafa Bilgiç Hakkında Ortak Basın Açıklaması

Dostlar,

“Dr. Mustafa Bilgiç, hastasından bulaşan KKKA yüzünden öldü!”

başlıklı yazımızı dün sitemizde yayımladık.
(http://ahmetsaltik.net/dr-mustafa-bilgic-hastasindan-bulasan-kkka-yuzunden-oldu/)

Bu gün de TTB (Türk Tabipleri Birliği) ve ATO (Ankara Tabip Odası) ortak bir basın açıklamaı yaptılar..

Bu metin ve olay, Halk Sağlığı açısından büyük önem taşıyor..
Lütfen paylaşalım, sahiplenelim..

657 sayılı Devlet Memurları yasası kapsamında görevli sağlık çalışanlarının hakları bağlamında aşağıdaki yasa kurallarını anımsatmayı önemsiyoruz :

Hastalık izni: Madde 105 – (Değişik: 29/11/1984 – KHK 243/18 md.) ….

Görevlerinden dolayı saldırıya uğrayan memurlar ile görevleri sırasında ve görevlerinden dolayı bir kazaya uğrayan veya bir meslek hastalığına tutulan memurlar, iyileşinceye dek izinli sayılırlar.

Madde 188 – A) Devlet memurlarının …. ve görevden doğan kaza ile mesleki hastalık, …… durumlarında, gerekli sosyal sigorta yardımları sağlanır. Bu sigorta yardımları özel kanunlarla düzenlenir. Bu sigortalardan tanınan hak ve sağlanan yardımlar, genel sosyal sigorta rejimleri ile kabul edilen hak ve yardımlardan az olamaz.

Sevgi ve saygı ile.
24.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
=====================================================


Değerli Meslektaşımız,

Samsun’da Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastasına müdahale ederken hastalık bulaşan Dr. Mustafa Bilgiç’in yaşamını yitirmesinin ardından Türk Tabipleri Birliği ve Ankara Tabip Odası tarafından, sağlık kurumlarındaki olumsuz çalışma koşullarının mesleki riskleri artırmasıyla ilgili olarak bir basın toplantısı düzenlendi. TTB’de 23 Eylül 2012 günü gerçekleştirilen basın toplantısına TTB İkinci Başkanı Dr. Gülriz Ersöz, TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, TTB Sağlık Çalışanlarının Sağlığı (SÇS) Çalışma Grubu Üyesi Dr. Özlem Azap ve Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Özden Şener katıldılar.

Dr. Bilgiç’in, kendi hatası veya dikkatsizliğinin değil zorlu çalışma koşulları ve uygun olmayan çalışma ortamının kurbanı olduğu vurgulanan basın toplantısında, asistan hekimlerin 33 saat aralıksız çalışma sürelerine ve acil servislerin içinden çıkılamaz hale gelen koşullarına dikkat çekildi.

Basın açıklamasının ardından konuşan Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Özden Şener, Sağlık Bakanlığı’nın 14 Mayıs’ta yayınladığı Sağlık Çalışanlarının Güvenliği Genelgesinde risk gruplarının enfeksiyondan korunmasının emredildiğini ancak bu çalışmaların işaretlerini halen hiçbir hastanede göremediklerini söyledi. Yine Bakanlığın Nisan 2010’da yayınlanan asistan hekimlerin çalışma koşullarının düzeltilmesi hakkındaki genelgesine de hiçbir hastanede uyulmadığına işaret eden Dr. Şener, özellikle yaz aylarında gün aşırı nöbetlere devam edildiğini dile getirdi.

Asistan hekimlerin nöbet ertesi poliklinik ve ameliyathanelerde göreve devam ettirildikleri ancak tüm koşullara rağmen hata yapmamalarının beklendiği eleştirisinde bulunan ATO Başkanı, Ankara’daki hastanelerin zorlu çalışma koşullarına da değindi. Dr. Özden Şener, Etlik İhtisas’ın kapatılmasının ardından hastaların diğer hastanelere yönelmeleriyle Dışkapı Yıldırım Beyazıt Hastanesi Acil Servisine bir günde yaklaşık 600 hasta başvurusu olduğunu, pek çok acil serviste doktorların kesintisiz 12 saat çalıştırıldığını belirtti.

TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan’ın okuduğu basın açıklamasının tam metni aşağıdadır:

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ ve ANKARA TABİP ODASI ORTAK BASIN AÇIKLAMASI

Sağlık çalışanlarının ölüme davetiye çıkaran koşullarda çalışmasına son verin artık!

Kaybımız çok büyük, acımız sonsuz, isyan etmememiz olanaksız: Yine bir sağlık çalışanı, Dr. Mustafa Bilgiç, zorlu çalışma koşulları ve ihmalkarlığa bağlı olarak geçirdiği iş kazası sonucunda Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığına yakalanarak hayatını kaybetti. Hayatının baharındaki bu genç meslektaşımız birçok diğer meslektaşı gibi fedakarca hastasına yardım etmeye çalışırken ondan kaptığı bu hastalıkla aramızdan ayrıldı. Biz bunun bir kader olmadığını biliyoruz. Dr. Mustafa Bilgiç kaderin değil, zorlu çalışma koşullarının, uygun olmayan çalışma ortamının ve ihmalkarlığın kurbanı oldu.

Dr. Mustafa Bilgiç bir üniversite hastanesinde acil tıp araştırma görevlisi olarak eğitim almaktaydı. Acil nöbeti sırasında kanama nedeniyle acil servise başvuran ve sonradan KKKA olduğu anlaşılan hastasına müdahale etti. O gün müdahale ettiği onlarca hastanın yorgunluğu ve daha kendisinden yardım bekleyen onlarca hastaya yetişebilmenin telaşıyla hastanın kanlı iğnesini eline batırdı. İğnenin eline batması onun hatası veya dikkatsizlik gibi görülebilir. O ortamda çalışmayan, bir acil serviste 15 dakikasını geçirmeyen herkese bu böyleymiş gibi gelebilir. Ama 3-5 hekimin, 3-5 hemşire, sağlık memuru ve hasta bakıcıyla birlikte kritik durumda ve acil müdahale ihtiyacı duyan yüzlerce hastayı zamana karşı yarışarak tedavi etmek zorunda kaldığı ve hasta yakınlarının herhangi bir hastane servisinden çok daha fazla endişeli, gergin olduğu bir ortamdan bahsediyoruz. Bunların üstüne, yaşanan her sorunun kaynağı olarak hekimlerin suçlandığı, hekimlerin bizzat sağlık hizmetini düzenlemekten sorumlu makamlarca hedef gösterildiği ve bunun sonucunda sağlık çalışanlarının sürekli sözlü ve fiziksel şiddete uğradığı veya “her an şiddete uğrayabilirim” psikolojisiyle işini yapmaya çalıştığı bir ortam. Sorarız size, buna hata denebilir mi?

Dr. Mustafa Bilgiç bir araştırma görevlisiydi. Sizin daha iyi bildiğiniz ismiyle “asistan hekim”. Asistan hekim demek, 33 saat aralıksız çalışma, haftada 110 saat uykusuz ve yorgun sağlık hizmeti vermek demektir. Bu şekilde çalışmak zorunda kalan bir hekimin yaptığı hatalardan kendisinin sorumlu olduğu söylenebilir mi? Ama söylendi, daha önce de Ankara’da Numune Hastanesi’nde görevi başında bu hastalığa yakalanarak ölümden dönen bir meslektaşımız için açılan tazminat davasında Sağlık Bakanlığı savunmasında olayın hekimin dikkatsizliğinden gerçekleştiğini belirtti!

Acil servisler içinden çıkılmaz haldedir, Sağlıkta Dönüşüm Programı sürecinde de acil servislere başvuru sürekli artmıştır. Gelişmiş ülkelerde toplam hekime başvurular içinde acil servislere başvuru %10’un altındayken bizde resmi makamlarca %30’larda bildirilmektedir. Bu durum açıklıkla sağlık hizmetlerinin niteliksizliğinden ve normal poliklinik başvurularından alınan yüksek katkı ve katılım paylarından kaynaklanmaktadır. Acil servislerde hekimler bu kötü sağlık sisteminin cezasını çekmektedirler.

Bu kötü çalışma koşulları hastaların olduğu kadar sağlık çalışanlarının da sağlığını tehdit etmektedir. İki gün önce Dikili’de bir hekimin bıçaklanmasında olduğu gibi her gün yeni bir örneğini yaşadığımız şiddet olaylarının yanı sıra çok da dikkat çekmeyen ama çok önemli bir tehdit de bulaşıcı hastalıklardır. Sağlık çalışanlarının enfeksiyon hastalıklarına topluma kıyasla 10 kat daha fazla yakalandığı bilinen bir gerçektir. Pek çok sağlık çalışanı, hastasından bulaşan enfeksiyonlar nedeniyle hastalanmakta, hayatını kaybetmektedir. Nitekim Dr. Mustafa Bilgiç ülkemizde KKKA hastalığından ölen ilk sağlık çalışanı değildir. TTB olarak, bugüne kadar 40’a yakın sağlık çalışanının bu hastalığa yakalandığını ve 10’a yakın sağlık çalışanının hayatını kaybettiğini “sanıyoruz”. “Sanıyoruz” dememiz garip gelebilir. Ama ne yazıktır ki kesin rakamları bilemiyoruz çünkü Sağlık Bakanlığı KKKA ile ilgili verileri açıklamamakta ya da tam olarak bilmemektedir.

Dr. Mustafa Bilgiç aynı hastanede KKKA nedeniyle yaşamını yitiren 2. sağlık çalışanıdır. Bundan üç yıl önce de yine acil serviste çalışan hemşire Kübra Yazım, KKKA’lı bir hastanın kanlı iğnesinin eline batması sonucunda hastalanarak hayatını kaybetmişti. Aradan geçen üç yıl içerisinde sağlık çalışanlarının sağlığını korumaya yönelik bir gelişme olmaması yöneticilerin ihmalkarlığı dışında ne ile açıklanabilir? Tüm dünyada sağlık çalışanları buna benzer mesleksel bulaşıcı hastalıklarla karşılaşmaktadır. Önemli olan bu karşılaşmaları en aza indirebilmek ve karşılaşma gerçekleştikten sonra sağlık çalışanının hastalanmasını engellemektir. Bunun için tek tek hastalık bazında nelerin yapılması gerektiği bilimsel olarak ortaya konmuş durumdadır.

On yıldır ülkemizde 7000’ i aşkın kişinin hastalanmasına ve 400’ü aşkın kişinin ölümüne neden olan KKKA’nın da sağlık çalışanlarına bulaşabildiği ve hastalığın ağır seyri iyi bilinmektedir. KKKA ile temas eden sağlık çalışanlarının nasıl korunması, nasıl takip ve tedavi edilmesi gerektiği Türk Tabipleri Birliği olarak 2010 yılında konunun uzmanlarını bir araya getirerek hazırladığımız Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Bilimsel Değerlendirme Raporu’nda yer almaktadır (http://www.ttb.org.tr/kutuphane/kirim_kongo_rpr.pdf).

Yetkililere soruyoruz?

Acil servislerde çalışma koşullarının düzeltilmesi için daha kaç sağlık çalışanın canının yanması veya ölmesi gerekecektir?

Asistan hekimlerin çalışma koşullarının düzeltilmesi için daha kaç asistan hekimin canının yanması veya ölmesi gerekecektir?

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi ile ilgili veriler ne zaman kamuoyu ile açıklıkla paylaşılacaktır?

Türk Tabipleri Birliği Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Bilimsel Değerlendirme Raporu’nda yer alan önerilere ne kadar uyulmaktadır?

Sağlık çalışanlarının riskli temaslardan sonra hastalanmaması için yapılması gerekenler Dr. Mustafa Bilgiç olayında ne kadar yapılmıştır? Bu olayda ihmal var mıdır? Varsa bu ihmalin sorumluları kimlerdir?

Türk Tabipleri Birliği ve Ankara Tabip Odası olarak, yetkilileri bu soruların yanıtını -başka sağlık çalışanları hayatını kaybetmeden- vermeye çağırıyoruz.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
Ankara Tabip Odası

24.9.12, Ankara

Atları da Vururlar ..

GÜNCELTIP

Doç. Dr. Mustafa Çetiner
cetiner.m@superonline.com
www.mustafacetiner.com

Sydney Pollack’ın o ünlü filminde olduğu gibi, bu ülkede herkes koca bir dans pistinde ayakta kalabilmek için şuursuzca, acımadan, can havliyle dans ediyor. Çok azının ulaşabileceği büyük ödül için inançlarını, değerlerini, dostluklarını, gençliklerini, hayallerini, sevgilerini çaresizce harcıyor.

Atları da Vururlar

Filmin adı tam olarak şu:

They shoot horses, dont they?

Ülkemizde “Atları da vururlar” ismiyle biliniyor.

Başrolünü Jane Fonda’nın oynadığı bu 1969 yapımı Sydney Pollack filmi, 1929 yılında Amerika’da yaşanan büyük ekonomik kriz sırasında düzenlenen bir dans yarışmasını anlatıyor. Yarışmaya katılanlar, pistte hiç dinlenmeden en uzun süre kalarak 1500 dolarlık büyük ödülü kazanmaya çalışıyor. Film boyunca bu yoksul çiftler çaresizce, sınır tanımadan, ölümüne ve günler boyu büyük ödülü kazanmak için durmadan dans ediyor.

“Atları da vururlar” son zamanlarda o kadar sık aklıma gelmeye başladı ki… Bu ülkede SBS (Seviye Belirleme Sınavı) adı altında bir sınav yapılıyor. Yaşları 13-14 olan genç insanlar –çocuklar– yıllar boyu binlerce test sorusu çözerek birkaç saat sürecek bir sınava hazırlanıyor. Kendilerine sorulan seçeneklerden doğrusunu işaretleyerek yapılan, ölçme ve değerlendirme gücü sınırlı bu acımasız sınav sonrasında çok küçük puan farklarıyla çeşitli liselere yerleştiriliyor.

Daha sonra bu gençler, şaibesi ayyuka çıkmış başka sınavlara, önce YGS’ye (Yüksek Öğretim Geçiş Sınavı), daha sonra LYS’ye (Lisans Yerleştirme Sınavı) hazırlanmaya başlıyor.

Bu iki sınav da önceki gibi doğru yanıtı bulmak üzerine kurulu bir değerlendirme aslında.

YGS ve LYS sınavında başarılı olan öğrenciler, yine küçük puan farklılıkları ile yüksek öğretim kurumlarına yerleştiriliyor.Bu yüksek öğretim kurumlarında sayıları ve kaliteleri giderek azalan, kalanların ise çözümsüz dertlerle uğraştığı bir akademisyen grubu tarafından eğitiliyor.Gençler, ulaştıkları bu yerlerde çoğunlukla dünya standartlarının gerisinde bir eğitim alıyor.

Sonunda büyük zorluklarla bu üniversitelerden mezun oluyor ve meslek ediniyor.
Ama yetmiyor. Aynı gençler, tamamı getirimci ve dışa bağımlı “al takke ver külah” usulü yürüyen gerçek hayat içinde iş bulamıyor, parasız kalıyor, uzmanlıkları olmayan alanlarda çalışmaya zorlanıyor. Kamu personeli olabilmek için KPSS’ye (Kamu Personeli Seçme Sınavı) hazırlanıyor, devlet memuru olup kimilerinin bir gecede harcadığını aylarca çalışarak alabilmeyi umuyor.

Üstelik koca yaşamı dolduran, çocukluktan orta yaşa kadar ki bu uzun süreçte haksızlıklar, yolsuzluklar diz boyu… Bunları bilerek, yine de yaşamak için savaşıyor. Bir bölümü gerçekten savaşıyor.

Ölümüne savaşıyor.

Neden olduğunu bilmedikleri gerçek bir savaşta toprağa düşüyor birer birer.
Birer birer, bazen bir arada, bazen onlarcası gencecik yaşlarında bu yaşamdan göçüp gidiyor. Bu ülkenin insanları koca bir pistte ayakta kalabilmek için, şuursuzca, acımadan, can havliyle dans ediyor. Çok azının ulaşabileceği o büyük ödül için inançlarını, değerlerini, dostluklarını, gençliklerini, hayallerini, sevgilerini harcıyor.

Atlar vuruluyor, düşüyor teker teker… Düşmeyenler ayakta kalmak için şuursuzca çırpınıyor, kan revan içinde dans etmeye devam ediyor. Bir yandan da ödül koyucular,
bu çaresiz kalabalığı daha da yalnız olmaya, daha da sessiz olmaya, daha da çaresiz olmaya, büyük ödülden başka bir şey düşünmemeye doğru itekliyor.

Her eve üç çocuk” baskısıyla dans edecek 3 kat daha fazla “at”, sahibi olmaya, bu atları daha 66 aylık iken dans pistine fırlatmaya hazırlanıyor.

(Cumhuriyet Bilim Teknik 21.09.2012)

Türk doktora ABD’den patent!

Türk doktora ABD’den patent

ABD Patent Dairesi, Miami Üniversitesi Miller Tıp Okulu’ndaki Kök Hücre Enstitüsü’nden Doç. Dr. Tan İnce’nin kendi geliştirdiği yeni hücre kültürüne patent verdi.

Dr. İnce patent için 2005 Mayıs ayında başvuruda bulunmuştu.

Dr. İnce Whitehead Enstitüsü’nde çalışmalarını sürdürürken yeni bir hücre kültürü besin ortamı geliştirmişti. Bu kültür şimdi insan meme ve yumurta hücresinin laboratuvar ortamında geliştirilmesinde yaygın olarak kullanılıyor.

Bu buluş, farklı insan meme hücresi tiplerinden üretilmiş, genetik olarak birbirinin aynı olan tümörlerin doğrudan mukayese edilmesinin yolunu açıyor.

Kök hücre araştırmaları

Bu çalışma ayrıca tümör hücre davranışının, normal hücre tipinden büyük ölçüde etkilenmiş olduğunu ortaya koyuyor. Hürriyet’e konuşan Doç. Dr. İnce, buluşu ve önemini şöyle anlattı:

“Bu teknolojiyi kullanarak, hastadan aldığımız tümör hücrelerini laboratuvarda büyütüp, ilaçlara yanıtını test edeceğiz. Günümüzde tedaviye başlamadan, kullanılan ilaçların hastaya faydalı olup olmayacağını bilmeye imkân olmuyor. Tümör hücrelerini büyüttüğümüz zaman, binlerce ilacı test etme imkânı olacak. Böylece hastaya, kendi tümörü üzerinde etkili olma ihtimali en yüksek ilacı seçip verebilme olanağı doğacak.”

(Cumhuriyet Bilim Teknik 21.09.2012)

Dr. Mustafa Bilgiç, hastasından bulaşan KKKA yüzünden öldü!

Doktora hastasında geçen ölümcül hastalık..

KKKA’lı (Kırım Kongo Kanamalı Ateşi) hastasının enjektörünün eline batmasıyla hastalığa yakalanan, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi acil tıp araştırma görevlisi genç meslektaşımız Dr. Mustafa Bilgiç yaşam savaşımını yitirdi.

Yakınlarına, sevenlerine sabır ve dayanç, bütün meslektaşlarımıza ve
sağlık camiasına başsağlığı diliyoruz.

(22.9.12, http://ato.org.tr/#)

Genç meslektaşımızın yasal hakları ile ilgili temel mevzuat kurallarını anımsatmamız yerinde olacaktır, 657 sayılı yasada iş kazası ve meslek hastalığı madde 105 ve 188 :
(Daha fazla bilgi için sitemizde yer alan SAĞLIK MEVZUATI dosyasına başvurulabilir.. http://ahmetsaltik.net/arsiv/2012/05/Saglik_Mevzuati.pdf)

KENELERDEN NASIL KORUNMALI ??

Olanak olduğu ölçüde kenelerin bulunduğu alanlardan kaçınılmalı,
kapalı giyinilmelidir..

Hayvan barınakları veya kenelerin yaşayabileceği alanlarda bulunulması durumunda,
beden belirli aralıklarla kene yönünden muayene edilmeli; vücuda yapışmamış olanlar dikkatlice toplanıp öldürülmeli;

Yapışan keneler ise kesinlikle ezilmeden ve kenenin ağız kısmı koparılmadan,
bir pensle sağa sola oynatarak, çivi çıkarır gibi alınmalıdır.
(Aşağıdaki şekle bakınız..)

Biz bu dosyayı webe koyduktan sonra Türk Tabipleri Birliği bir basın toplantısı düzenledi..
Bu metni ayrı bir dosya olarak 24.9.12 günü sitemize koyduk..

OSYM’nin Tıpta Uzmanlık Skandalı..

Dostlar,

AKP, tüm kurumları ele geçirmek için tüm saldırganlığı (agressifliği) ile 10 yıldır iktidarda.

Yaraşırlık (liyakat, meritokrasi) çöpe atıldı. Tek ölçüt Başbakan RT Erdoğan’ın beden dilinden anlayacak “kul” olmak.. “Badem” olmak.. Tarikattan olmak vb.

ÖSYM tipik mide ulandıran örneklerden biri.. Başkanı Prof. Ali Demir’in zekasından kuşku duymuyoruz.
İTÜ’de Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğünden geliyor..

Ancak üzerindeki politik baskı öyle ağır olmalı ki, bunaldı ve bunalttı hepimizi..

ÖSYM milyonlarca insanın yazgısında belirleyici oluyor..

Değerli meslektaşım Ali bey, bırak kardeşim, çek git.. ama bir yiğitlik yap ve olup bitenleri istifa gerekçende açıkla.. Böylelikle ülkeye verdiğin ağır zararın vicdan muhasebesini biraz hafifletmiş olursun belki.. Tanrı bile Kuran’a göre kul hakkını bağışlayamıyor ama belki hafifletici neden olur.

TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) konuya ilişkin yazısı aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
21.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

Sayın AHMET SALTIK,

2010 Aralık TUS’unda yaşanan soru iptalleri, dava süreci ve sonunda 1,5 yıl sonra yeniden yerleştirme sonuçlarının açıklanması ardından, Türk Tabipleri Birliği tarafından basın açıklaması yapılmış, ÖSYM’nin saygınlığını ve güvenilirliğini yitirmemesi gereken değerli bir kurum olduğu ve başta başkan olmak üzere sorumlu kadroların derhal istifa etmesi gerektiği dile getirilmişti. Ayrıca ÖSYM’ye 2010 Aralık TUS’unda yapılan hataların kaç genç hekimi mağdur ettiği sorulmuştu. ÖSYM Başkanı Ali Demir’in Türk Tabipleri Birliği’ne yazdığı yanıtta, mağdur olan hekimlerin, tahmin edilenden çok daha fazla sayıda olduğu dikkat çekmektedir.

Bir yılı aşkın süredir uzmanlık eğitimi almakta olan ve yeni yerleştirme sonuçlarına göre daha üst bir tercihinde uzmanlık eğitimine sıfırdan başlamayı kabul eden 94 hekim, 2010 Aralık sınavı için geçerli olan 50 baraj puanı aşamadığı için tercih yapmamış ve yeni puanlamaya göre baraj puanı geçerek tercih yapmaya hak kazanmış 73 hekim, 50 baraj puanı aşmasına karşın tercih yapmayan 924 hekim olduğu belirtilmiştir. Halen bilmediğimiz ise, yeni sonuçlarla daha üst tercihlerine yerleşmesine karşın, yeni yerleştirmeyi kabul etmeyip alt tercihlerinde yer alan bölümlerde uzmanlık eğitimine devam eden hekim sayısıdır. Çünkü
bu hekim arkadaşlarımız esasen, daha üst tercihlerdeki bölümlerinde uzmanlık eğitimine yeniden başlamayı “şehir değişikliği”, “bölüm değişikliği” ya da “kararın tekrar Danıştay’dan dönmesi” kaygısı ile kabul etmemektedir.

Binden fazla genç hekim, bu sınav için çalışmış, umutlarını bu sınava bağlamış,
sınav hazırlıkları sırasında hayatında pek çok şeyi ertelemiş, ciddi emek harcamıştır ve
bu yanlış değerlendirmeler sonucunda hak ettiği puanı alamamış, hak ettiği tıp uzmanlık dalına yerleşememiştir.

ÖSYM’nin yazısında ilk açıklanan sonuçlara göre barajı aşamayan ancak şimdi tercih yapmaya hak kazanan hekimler ile ilk puanına göre tercih yapmamayı seçen ancak yeni hesaplanan puanları daha yüksek olan hekimlerin tercih yapabilmesi ve bu hekimlere kadro açılması ile ilgili “yazışmaların hala sürmekte olduğu” belirtilmektedir. Bu açıklama da hekimler açısından tatmin edici olmaktan uzaktır. Bu yazışmalar ne zaman tamamlanacak, yeni kadrolar ne zaman açıklanacak, bu hekimlerin 1,5 yılı aşan maddi kayıpları
kim tarafından tazmin edilecektir?

ÖSYM, iki yıl önce olmuş bir sınavın yeni yerleştirme sonuçlarını ana sayfasına duyuru koyma ihtiyacı bile hissetmeden, neredeyse gizli saklı içimde, sonuc.osym.gov.tr adresinden duyurmuştur. ÖSYM’de sınavlara başvuran tüm adayların cep telefonu, e-posta adresi, ev adresi bulunmaktadır. Yaygın bir duyuru yapılma olanağı varken, iki yıl önce yapılmış bir sınav hakkında, yalnızca 15 gün için geçerli olacak bir hakkın, bu şekilde duyurul(ma)ması da hekimler açısından kabul edilebilir değildir.

ÖSYM tarafından Türk Tabipleri Birliği’ne gönderilen yanıtı ekte bilginize sunuyoruz.
Konunun izleyicisi olmayı sürdüreceğimizi saygılarımızla duyurur çalışmalarınızda
başarılar dileriz. 21.9.12

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

ÖSYM’den TTB’ye konu hakkında iletilen yazı için tıklayınız.

abistus.pdf erişimi için tıklayın

Mağdur olan bini aşkın genç meslektaşlarıma, dayançla örgütlü (TTB ile!) savaşımı sürdürmelerini önerebilir miyim ??

Sevgi ve saygı ile.
21.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

Sayın AHMET SALTIK,

2010 Aralık TUS’unda yaşanan soru iptalleri, dava süreci ve sonunda 1,5 yıl sonra yeniden yerleştirme sonuçlarının açıklanması ardından, Türk Tabipleri Birliği tarafından basın açıklaması yapılmış, ÖSYM’nin saygınlığını ve güvenilirliğini yitirmemesi gereken değerli bir kurum olduğu ve başta başkan olmak üzere sorumlu kadroların derhal istifa etmesi gerektiği dile getirilmişti. Ayrıca ÖSYM’ye 2010 Aralık TUS’unda yapılan hataların kaç genç hekimi mağdur ettiği sorulmuştu. ÖSYM Başkanı Ali Demir’in Türk Tabipleri Birliği’ne yazdığı yanıtta, mağdur olan hekimlerin, tahmin edilenden çok daha fazla sayıda olduğu dikkat çekmektedir.

Bir yılı aşkın süredir uzmanlık eğitimi almakta olan ve yeni yerleştirme sonuçlarına göre daha üst bir tercihinde uzmanlık eğitimine sıfırdan başlamayı kabul eden 94 hekim, 2010 Aralık sınavı için geçerli olan 50 baraj puanı aşamadığı için tercih yapmamış ve yeni puanlamaya göre baraj puanı geçerek tercih yapmaya hak kazanmış 73 hekim, 50 baraj puanı aşmasına karşın tercih yapmayan 924 hekim olduğu belirtilmiştir. Halen bilmediğimiz ise, yeni sonuçlarla daha üst tercihlerine yerleşmesine karşın, yeni yerleştirmeyi kabul etmeyip alt tercihlerinde yer alan bölümlerde uzmanlık eğitimine devam eden hekim sayısıdır. Çünkü
bu hekim arkadaşlarımız esasen, daha üst tercihlerdeki bölümlerinde uzmanlık eğitimine yeniden başlamayı “şehir değişikliği”, “bölüm değişikliği” ya da “kararın tekrar Danıştay’dan dönmesi” kaygısı ile kabul etmemektedir.

Binden fazla genç hekim, bu sınav için çalışmış, umutlarını bu sınava bağlamış,
sınav hazırlıkları sırasında hayatında pek çok şeyi ertelemiş, ciddi emek harcamıştır ve
bu yanlış değerlendirmeler sonucunda hak ettiği puanı alamamış, hak ettiği tıp uzmanlık dalına yerleşememiştir.

ÖSYM’nin yazısında ilk açıklanan sonuçlara göre barajı aşamayan ancak şimdi tercih yapmaya hak kazanan hekimler ile ilk puanına göre tercih yapmamayı seçen ancak yeni hesaplanan puanları daha yüksek olan hekimlerin tercih yapabilmesi ve bu hekimlere kadro açılması ile ilgili “yazışmaların hala sürmekte olduğu” belirtilmektedir. Bu açıklama da hekimler açısından tatmin edici olmaktan uzaktır. Bu yazışmalar ne zaman tamamlanacak, yeni kadrolar ne zaman açıklanacak, bu hekimlerin 1,5 yılı aşan maddi kayıpları
kim tarafından tazmin edilecektir?

ÖSYM, iki yıl önce olmuş bir sınavın yeni yerleştirme sonuçlarını ana sayfasına duyuru koyma ihtiyacı bile hissetmeden, neredeyse gizli saklı içimde, sonuc.osym.gov.tr adresinden duyurmuştur. ÖSYM’de sınavlara başvuran tüm adayların cep telefonu, e-posta adresi, ev adresi bulunmaktadır. Yaygın bir duyuru yapılma olanağı varken, iki yıl önce yapılmış bir sınav hakkında, yalnızca 15 gün için geçerli olacak bir hakkın, bu şekilde duyurul(ma)ması da hekimler açısından kabul edilebilir değildir.

ÖSYM tarafından Türk Tabipleri Birliği’ne gönderilen yanıtı ekte bilginize sunuyoruz.
Konunun izleyicisi olmayı sürdüreceğimizi saygılarımızla duyurur çalışmalarınızda
başarılar dileriz. 21.9.12

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

ÖSYM’den TTB’ye konu hakkında iletilen yazı için tıklayınız.

abistus.pdf erişimi için tıklayın

GDO’lu mısır farelerde kansere neden oluyor !?

Dostlar,

GDO’lu yemlerle (mısır) beslenen farelere ilişkin bir bilimsel çalışmadan (makaleden) alıntıları paylaşalım.

Bu konuyu daha derinlemesine işleyeceğiz..

Okumak için lütfen tıklar mısınız ??

GDO’lu_misir_kansere_neden oluyor

Sevgi ve saygı ile.
20.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TETANOZ AŞISI REZALETİ..

İZMİR TABİP ODASI

TÜRKİYE’DE HEM DE 21. YÜZYILDA KORUYUCU SAĞLIK SİSTEMİNİN CENAZESİ KALDIRILDI !
TETANOZ AŞISI REZALETİ, ÇAĞDAŞ BİR ÜLKEDE SAĞLIK BAKANI İÇİN BİR İSTİFA GEREKÇESİDİR !

AKP hükümetinin son fiyaskosu Tetanoz-Difteri (Td) aşısı rezaleti oldu.

Bu aslında koruyucu sağlık hizmetindeki başarısızlığın açık bir ifadesidir.

Ve yine bu durum 1.basamakta uygulamaya konulan sistemin başarısızlığının açık bir ifadesidir.
Hiçbir mazeret bu başarısızlığı örtemez.

Oluşabilecek her türlü olumsuzluktan AKP hükümetinin Sağlık Bakanı doğrudan sorumludur.

Kısa bir süre önce tetanoz aşısı konusunda tehlikeye dikkat çekmiş ve gerek İl Sağlık Müdürlüğü
ve gerekse Halk Sağlığı Kurumu’ndan hiç de doyurucu olmayan yanıtlar almıştık.
(Daha önceki yazışmalarımız…)

Daha bunların mürekkebi kurumadan çok daha büyük bir sorunun olduğu ortaya çıktı.

Yüzbinlerce çocuğumuzun aşısız kaldığını öğrendik.

Sağlık Bakanlığı ailelere çocuklarını bağlı bulundukları aile hekimine götürerek aşılatma çağrısında bulundu.

Birçok Aile hekimi ise bu aşıyı daha önce Toplum Sağlığı Merkezlerinin yaptığını ve çocukların aşılı olup olmadıklarını bilmediklerini, bilseler bile bu kadar kısa sürede ailelere ulaşmanın mümkün olmadığını açıkladılar.

TEHLİKEYE DİKKAT ÇEKMİŞTİK !

Bundan 5,5 yıl önce getirilen Aile Hekimliği Sisteminin bu uygulanma şeklini eleştirmiş ve tehlikeye dikkat çekmiştik. Meslektaşlarımızın 1 aile sağlığı elemanı ile getirilen ağır yükün altından kalkamayacağını, ev ziyaretlerini gerçekleştiremeyeceklerini ve bağlı nüfuslarına hakim olamayacaklarını açıkça belirtmiştik.

Bütün itiraz ve uyarılarımıza karşın ekip çalışmasına dayanan ve ev ev gezilerek gebe, çocuk
ve aşı takibi yapılan Sağlık Ocağı sistemi kaldırıldı. Yerine daha çok bağlı nüfusun Aile Sağlığı Merkezine gelmesine ve tedavi edici hekimliğe dayanan Aile Hekimliği sistemi getirildi.

Ne yazık ki uyarılarımız konusunda haklı olduğumuzu görmüş bulunuyoruz.

Suçlu binbir yükün altına sokulan aile hekimi meslektaşlarımız değildir.
Çünkü bakanlığın sağlık anlayışında ekip çalışması ve buna uygun donanımı oluşturulmuş
bir sistem yoktur.

Tek yaptıkları halkın gözünü boyamaktır, sözde hasta memnuniyetidir.

Aşılama işi üstüne yüklenen TSM hekimleri ise durumdan en çok mağdur olanlardır.

Bu meslektaşlarımız, “geçici görev zulmü” ile hergün başka bir yere gönderilmektedirler.
Buna rağmen gösterdikleri insan üstü fedakarlığın maddi ve ruhsal bir karşılığı yoktur.

ULUSAL BİR AŞI ÜRETİM SİSTEMİ MUTLAKA KURULMALIDIR !

Bakanlık aşıların uygun olmadığını ve bu nedenle uygulanamadığını açıklamıştır.
Aslında özürleri kabahatlerinden daha büyüktür. Türkiye gibi 75 milyon nüfuslu ve ciddi bir
bilgi birikimi olan bir ülkenin Cumhuriyetle kurulan milli yapıdaki Hıfzıssıhha Kurumu yıkılmış, her alanda olduğu gibi sağlık ve aşı alanında da tam bir dışa bağımlılık yaratılmıştır. En büyük suçlardan biri de budur.

AKP HÜKÜMETİ VE SAĞLIK BAKANI BİR SAĞLIK REZALETİNE İMZA ATMIŞLARDIR!
BUNUN BİR KARŞILIĞI OLMALIDIR !

Her gün onlarla ifade edilen şehitlerin verildiği bir ülkede istifa etmek gibi bir erdemi göstermeyenlerden neyi bekliyorsunuz” diye sorulabilir. Doğrudur !

Ancak biz halk sağlığı için doğruları söylemeye, eleştirmeye, talep etmeye ve çağrıda bulunmaya devam edeceğiz. Hekim haklarını savunduğumuz ve mücadele ettiğimiz gibi çocuklarımızın ve halkımızın sağlık hakkını da savunacağız, bunun için de mücadele edeceğiz.

Çünkü çocuklar bizim de çocuklarımız ve ülkemizin geleceğidir.

Gelecek ancak ve ancak sağlıklı kuşaklar üzerine kurulabilir..

İZMİR TABİP ODASI

Eğitim- İş Basın Açıklaması: Eğitime Diyanet Karışamaz..

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM İŞ’in basın açıklamasını sizlere iletmek istiyoruz.

Genel Başkan Sayın Veli Demir’in gerek 4+4+4 için, gerekse üniversitede Türbana karşı çıkarak hem bir aydın hem de anayasal görevini yapan bir üniversite çalışanı olarak karşılaştığı hapis cezası yaptırımına ilişkin söylemini paylaşıyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
18.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
=====================================================================

Eğitim- İş Basın Açıklaması: Eğitime Diyanet Karışamaz

Eğitim-İş Sendikası Genel Bakanı Veli Demir, eğitim yılının büyük sorunlarla başlayacağını, 36 saatlik ders programının 10 saatinin dini içerikli derslere ayrıldığını söyleyerek “Türkiye’deki okulların tamamını ilahiyat fakültesine dönüştürmek istiyorlar” dedi.

Demir, Ege Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü’ye, türban genelgesini uyguladığı gerekçesiyle verilen 25 aylık hapis cezasını da eleştirdi.

İzmir Hasan Sağlam Öğretmenevi’nde, yeni eğitim öğretim dönemine ilişkin toplantı yapan Demir, “4+4+4” sistemini eleştirerek “Ulusal ve bilimsel değerlerden uzaklaşılıyor.

Dünyada örneği olmayan bir sistem getiriyorlar.

Çocuklar 5 yaşında, duygusal ve psikolojik olarak okula başlamaya hazır olamazlar. Üstelik sınıfların altyapısı da buna uygun değil” dedi.

Demir, 42 bin okulun tamamının ilahiyat fakültesine dönüştürülmek istendiğine dikkat çekerek “36 saat dersin 10 saatini din bilgilerine ayırırsanız orası imam hatip lisesi de değil tam anlamıyla ilahiyat fakültesi olur.

Eğitim, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yönetilmelidir,
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından değil.” diye konuştu.

Demir, Prof. Dr. Pekünlü’ye verilen hapis cezasını da eleştirerek sendika olarak Pekünlü’nün yanında olduklarını ve her türlü desteği vereceklerini söyledi.

Demir, AKP döneminde, Türkiye’nin açık bir cezaevine dönüştürüldüğünü söyleyerek “Aslında bu cezalar onur da sayılabilir” diye konuştu. 16.9.12

İş cinayetlerine protesto : Adalet ve vicdan nöbeti!..

İş kazalarında yaşamını yitirenlerin yakınları dün (16.9.12) Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi yaptı.

Eylemde, yaşanan işçi cinayetleri için adalet isteminde bulunuldu.

İş cinayetlerinde yaşamını yitirenlerin aileleri, başlattıkları “Adalet ve vicdan nöbeti” için oturma eylemlerine devam ediyor.

Her ay bir kez yapılacak olan oturma eyleminde bu hafta geçen yıl çalıştığı evde camdan düşerek yaşamını yitiren ev işçisi Fatma Aldan, set işçisi Selin Erdem ile Esenyurt ve Davutpaşa’da yaşanan iş cinayetlerinde sorumluların yargılanması için adalet istemi yinelendi.

‘Düzen sürdükçe insanlar ölür’

Galatasaray Meydanı’nda gerçekleşen oturma eyleminde yakınlarını kaybeden ailelerin ve avukatlarının yanı sıra ilk sözü gazeteci Melek Ulugay aldı. Ulugay, “İş dallarında insanlar ölüyor, basit kaza olarak nitelendiriliyor. Sorumlular bulunmuyor, cezai hükümler yerine getirilmiyor. Bu düzen bu şekilde devam ettiği sürece insanlar ölmeye devam edecek. Suçlular ceza almalı” dedi. (AYDINLIK, 17.9.12)

============================

Dostlar,

Konuya ilişkin 9 yansılık kısa bir power pointi için lütfe tıklar mısınız ??

is_kazalari_9_yansi

Daha fazla bilgi edinmek için ise sitemide yayımlanan

DÜNYA’da veTÜRKİYE’de İŞÇİ SAĞLIĞI ve İŞ GÜVENLİĞİ Sorunu ve Çözümler..

başlıklı dosyamızı inceleyebilirler.. Bu dosya için ise lütfen tıklar mısınız ?

Dunya_ve_TRde_ISG.pdf erişimi için tıklayın

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 18.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Konuk yazar Prof. Dr. Yıldırım B. Doğan : Bağımlılıkla mücadele

Dostlar,

Değerli arkadaşımız, dostumuz Ankara Ün,versitesi Tıp Fakültesi’nden mesai arkadaşımız Sayın Prof. Dr. Yıldırım Beyatlı Doğan‘ın bizlerle paylaştığı özlü bir dosyayı size sunmak istiyoruz.

Meslektaşım Sevgili Yıldırım, madde bağımlılığı konusunu ağırlıklı olarak çalışıyor,
Çok deneyimli bir pikiyatri hocası.

Madde bağımlılığı derslerini Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yıllarca,
Halk Sağlığı – Koruyucu Hekimlik bağlamında biz de işledik.

Madde bağımlılığı ve öbür bağımlılık türleri giderek yaygınlaşan ve ağırlaşan bir halk sağlığı sorunu..

Bağımlılıkla en etkili savaşım koruma, korunma.. özellikle gençlerimizi..

Kendisine teşekkür edelim mi??

Yıldırım hocanın yazısını (4 sayfa) dikkatle okumak için lütfen tıklar mısınız?

Bagimlilikla_Mucadele_8.8.11

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 18.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net