Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Evim evim güzel evim.. düş ötesi bir malikane..

Dostlar,

Evim evim güzel evim.. düş ötesi bir malikane..

İnanılmaz bir malikane hayali diyelim..

Hayali bile inanılmaz..

Ama birileri hayal edebilmiş..

Belki de edinmiş içinde yaşıyor ??!!

İzlemek için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Dreams

Bir de 2012’de Türkiye’nin başkenti Ankara’dan “kutsal mekânlar” ımız..

2011-10-24 12.35.03

 

2011-10-24 12.36.14

 

2011-10-24 12.38.15

 

 
Sevgi ve saygı ile.
29.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Doğanın Yeni 7 Harikası..

Dostlar,

Doğanın Yeni 7 Harikası….

New 7 Wonders of the World..

Yansıları arka fon müziği ile dineyerek biraz gevşeyelimve dinlenelim..

Erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

New_7_Wonders_of_Nature

Sevgi ve saygı ile.
29.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Türkiye (Büyük) Sağlıkçılar Meclisi’ne Çağrı


Dostlar
,

Bizim de üyesi olduğumuz Ankara Tabip Odası bir çağrıda bulunuyor :

  • Türkiye (Büyük) Sağlıkçılar Meclisi’ne Çağrı
  • 5 Ocak 2013 Cumartesi günü saat 10.00’da
    Ankara Üniversitesi Morfoloji binasında

Kamu Hastane Birlikleri ve

Kamu Özel Ortaklığı

başlıca 2 tema..

Sitemizde her 2 konuda da epey yazımız var..

Toplantıya omuz verilmesi dileğiyle..
Sevgi ve saygı ile.
29.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================

Değerli Meslektaşımız,

Hükümet, 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) Anayasa Mahkemesi’nde görüşülmesini bile beklemeden Kamu Hastane Birlikleri’ni (KHB) oluşturdu.

Süper yetkili KHB ve Hastane CEO’larının atanmasıyla birlikte kamu hastanelerinde bütün çalışanları derinden kaygılandıran bir dönem başladı.

Öte yandan, Hükümet’in Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderdiği Kamu Özel Ortaklığı (KÖO) Kanun Tasarısı ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun sağlık ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfı çalışanları tarafından görülen sağlık hizmetlerinin de ihaleleri alan özel şirketlere devredilmesi öngörülüyor.

Hekimler-sağlık çalışanları için bir dizi hak kaybına yol açacağı açık olan KHB ve
KÖO süreçlerinin yakından izlenmesi hepimiz açısından büyük önem taşıyor.

Geçtiğimiz yıl 663 sayılı KHK’nın yayınlanmasından hemen sonra, diğer sağlık emek-meslek örgütleriyle birlikte oluşturduğumuz Türkiye (Büyük) Sağlıkçılar Meclisi [T(B)SM] 5 Ocak 2013 Cumartesi günü saat 10.00’da Ankara Üniversitesi Morfoloji binasında “Kamu Hastane Birlikleri’ne Karşı Mücadele Programı’nı Hep Birlikte Oluşturuyoruz” gündemiyle toplanacaktır.

AÜTF Morfo gece

Katılımınız, İşimize, iş güvencemize, hastanelerimize sahip çıkmak için hep birlikte yürüteceğimiz mücadeleye büyük katkı sağlayacaktır.

Ankara Tabip Odası
Yönetim Kurulu

TTB_logosu

Dil Derneği’nden yeni yıl kutlama iletisi : Türkçemizi unutmayalım..

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Dil Derneği’nin Yeni Yıl iletisini paylaşmak istiyoruz.

Sayın Başkan Sevgi Özel’in iletisi, dilsel yapısındaki ustalığın yanı sıra,
içerik olarak da çok coşku verici ve yol gösterici, düşündürücü değil mi??

Sevgi ve saygı ile.
29.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================================

Dil Derneği’nden yeni yıl kutlama iletisi.. 
Türkçemizi unutmayalım..

YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN!

      Değerli Dostlar,
Değerli Dilseverler,

Bir yılı daha geride bırakıyoruz; çoğumuz, bireysel mutluluklarımızla mutsuzluklarımızı sırtlanıp giden yılın arkasından bakarken bir kez daha “Ülkemizi ve Türkçemizi yeterince düşündük mü; dün ne yaptık, yarın ne yapmalıyız?” diye düşüneceğiz.
Biz, 2012’de de koşullarımızı zorlayarak Atatürkçü düşünceden, Dil Devriminden ödün vermeden çalıştık. Dil kullanımından kaynaklanan iletişim kopukluğunun en ağır, en sıkıntılı dönemini yaşadığımız da bir gerçek. Karşıdevrim eğitimi dinselleştirerek; yabancı dille eğitim ve adlandırmayı destekleyerek; okullara eski yazı ve dili sokuşturarak; eskimiş sözcükleri diriltip her sözü dinsel kavramlarla başlayıp bitirerek; inanç ve köken ayrımını siyasaya araç yaparak hız kazanmıştır.
Dil Derneği, bilimsel verilerin ışığında dünya görüşü, kökeni, inancı ayrı da olsa, laik Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının yurttaşlık bilinciyle kaynaşmasını, birbirini doğru anlamasını sağlayacak tek aracın “dil” olduğuna; yurt sevgisiyle bağımsızlık bilincinin ulusal kimlik olan ortak dille pekişeceğine; bu bilinçle birbirini doğru anlayan her yurttaşın olayları, sorunları doğru sorgulayarak kimlik bunalımı yaşamayacağına; kendi halkını bile gözünü kırpmadan savaşa iten yayılmacıların oyununa gelmeyeceğine; ulusal kimlik olan ortak dile saygılı olanların, kendi ülkesinde ve dünyada konuşulan bütün dillere saygılı olacağına inanmaktadır. Ne yaşanırsa yaşansın Dil Derneği, karşıdevrime boyun eğmeyecek, Mustafa Kemal’in yapıcısı olduğu Türk Devriminden ödün vermeden dik duruşunu koruyacaktır.
2013’ü karşılarken de sizlerden dileğimiz, dil kullanımında özensizliği saygısızlığa vardırarak iletişim kopukluğuna yol açanlara tepkinizin, ussal uyarılarınızın yoğunlaşması; Dil Derneği’ne katkı ve desteğinizin artmasıdır. Bilginin, hukukun üstünlüğünü kurmak için vereceğimiz örgütlü tepki, ortak dille birbirimizi doğru anlamamızı sağlayacaktır.
İyi dileklerimizle yeni yılınızı kutlar, en içten duygularla saygılar sunarız.

                                                                      Dil Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
                                                                                         Sevgi Özel

Adil yargılama istiyoruz; Sesimizi duyan var mı??

Dostlar,

Vardiya Bizde Platformu, haftalardır her Cumartesi Ankara’da Sakarya Caddesi’nde saat 13:00 – 14:00 arasında “sessizce” toplanıyor..

SESSİZ ÇIĞLIK atıyorlar..

Ne mi istiyorlar?

Aşağıda..

Ne mi soruyorlar, o da alttaki tabloda..

Bir de katılıp destek vererek yüzlerinden ve gözlerinden okumak gerek ne istediklerini..

Adil_yargilama_istiyoruz_sesimizi_duyan_var_mi

Çağrı yapıyorlar :

Değerli Dostlar,

29 Aralık 2012 Cumartesi günü  13.00-14.00 saatleri arasında Sakarya Meydanı
Taş Ankara Heykeli“nin altında  yapılacak SESSİZ ÇIĞLIK eylemine
CHP Artvin Milletvekili Uğur BAYRAKTUTAN ve
Ankara Barosu Başkanı Prof.Dr.Metin FEYZİOĞLU katılarak destek verecektir.
Tüm üyelerimizi eş, dost, yakınları ve bayrakları ile birlikte bekliyoruz.
NOT : Lütfen gruplarınıza yayar mısınız?
Bir de pdf dosyaları var..  Bu dosya da görülmeli, okunmalı ve paylaşılmalı..
Lütfen tıklar mısınız erişkeyi (linki) ??

YÜCE TÜRK MİLLETİ !
DARBENİN, DARBECİNİN VE DELİLİN
OLMADIĞI BİR DAVADA DAĞ BAŞINDA
YARGILANDIK VE YARGILANIYORUZ.
SESSİZCE VE KİMSE DUYMADAN…
HAK, HUKUK TANIMADAN İSTEDİKLERİ
GİBİ CEZA VERİYORLAR, VERİRKEN DE
“TÜRK MİLLETİ ADINA” DİYORLAR !
YÜCE TÜRK MİLLETİ,
İFTİRAYA, YALANA VE KOMPLOYA RIZA
GÖSTERİYORSANIZ, BİLİN Kİ BU KARAR
SİZİN ADINIZA VERİLDİ.
BU KARARI KABUL EDİYOR MUSUNUZ?

Adil yargılanma adına indirilen BALYOZ ile babalarımız, eşlerimiz, çocuklarımız ve kardeşlerimiz esir alındılar !
Her Cumartesi saat 13:00 – 14:00 arası Vardiya Bizde Platformu olarak ;
* Ankara’da Sakarya Meydanı “Taş Ankara Heykeli” önünde,
* İstanbul’da Beşiktaş “Demokrasi Anıtı” önünde,
* İzmir’de Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde,
* Kocaeli’de Gölcük Anıtpark’ta,

“SESSİZ ÇIĞLIK” nöbetindeyiz

Adalet gerçekleşinceye kadar bu sessiz çığlık devam edecektir.

  • Dünya; kötülük yapanlar değil, seyirci kalıp hiçbirşey yapmayanlar 
    yüzünden tehlikeli bir yerdir. Albert Einstein

Sessiz çığlığımızda sizleri de aramızda görmek istiyoruz…

İFTİRAYA UĞRAYAN KAHRAMANLAR VE YAKINLARI ADINA

Sevgi ve saygı ile.
29.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Soner Yalçın’ın tarihsel demeci : İnadına yazacağız

Dostlar,

Gazeteci-yazar ve ODATV kurucusu-yöneticisi dürüst ve yürekli insan Soner Yalçın,
Ergenekon tertibinde 682 gün Silivri tutsakevinde kaldıktan sonra dün (28.12.12) salıverildi (“tahliye edildi” yerine Türkçesi!)..

Çıkışında basına verdiği demeç gerçek bir demokrasi dersi içeriğinde.
Yürekli bir aydına yakışan bir manifesto aynen..

Aynı gün yargılanması sırasında da mahkemede “ERDEMDEN ZIRH GİYMEK” gibi müthiş bir deyim kullanmıştı.

Gerçek bir aydın kimliğini tutarlılıkla sergileyen SONER YALÇIN’ı gönülden kutluyoruz.

Soner Yalçın’ın savaşımını saygı ile selamlıyoruz.

Soner Yalçın’ın söylediklerinin altına biz de imzamızı atıyoruz.

Soner Yalçın’ın ODATV’de yazacaklarını, yeni kitaplarını
inadına okuyacak ve okutacağız.. Özellikle SAMİZDAT adlı şaheserini!

  • Silivri’deki traji-komik tiyatroya bir an önce son verilmesini diliyoruz artık!

Sevgi ve saygı ile.
29.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

Soner Yalçın: İnadına yazacağız!

TUTUKLU yargılandığı Odatv davasının 15’nci duruşmasında dün tahliye olan gazeteci-yazar Soner Yalçın, cezaevinden çıktı. Cezaevi çıkışında ilk olarak oğlu Aren Soner’e sarılan Yalçın, yaptığı açıklamada;

Soner Yalçın: İnadına yazacağız

  • “Bize yenilgiyi öğretemeyeceksiniz. 
  • Biz yenilgiyi öğrenmeyeceğiz ve inadına yazacağız.” dedi.

Geç saatlerde çıkması beklenen Soner Yalçın, işlemleri hızlı yapılınca saat 20.30 sıralarında cezaevinden çıktı. Yalçın, cezaevi aracından indikten sonra oğlunu kucaklayarak öptü. Daha sonra yakınlarına sarılarak hasret gideren Yalçın,
basın açıklaması yaptı. Açıklamasına;

  • ” Buraya çok başka duygularla geldim. Başka sözler söyleyecektim ama söylemeyeceğim.” diyerek başlayan Yalçın,
  • 75 yaşındaki bir Yalçın Küçük’e bu yapılmaz. Bu insan bir bilim insanı.
    Bu insanın kitapları dünya üniversitelerinde konuşuluyor. Bu insanın hepinizin boyu kadar kitapları var. Ben niye dışarıdayım, Yalçın Küçük neden içeride arkadaşlar? Bunu lütfen sizlere söylüyorum, bunun peşini bırakmayın.
  • Sadece Prof. Küçük değil burada Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu da var. Bu insan bir rektör. Bu insan binlerce insana ameliyatlarla hayat vermiş. Bu insan kanser, bu insan işte böyle bir evladını kaybetmiş. Ve bu insanı içerde tutmakta neden
    inat ediyorlar. İşte prof. Dr. Mehmet Haberal, yazıktır, ayıptır bu ülkenin vicdanı nerde. Sadece birkaç tane onurlu gazeteciye mi kaldı bu. Nerede o ülkenin gazetecileri, bu insanlar nerede. Bu öğretim üyeleri nerede. Bir tek biz değiliz. Hepiniz ayağa kalkın.” dedi.“BU ÜLKENİN VİCDANI NEREDE”

BUNA KİMSE GÖZÜNÜ KAPATAMAZ

Yalçın, Odatv’de Ergenekon davasını yazdıkları için tutuklandıklarını belirterek,

Soner Yalçın'a sürpriz telefon

  • “Burada bir dava yok. Bu dava sadece Odatv davası değil. Biz Odatv’de Ergenekon’u yazdığımız için tutuklandık. Ben oradaki insanların büyük çoğunluğunu tanımam. Tanıdıklarımla da mahkemelik olmuşum. Ama bir gerçek var. Gazeteci gerçeğin yanında durur. Hakikate aşkla bağlıdır. Size sesleniyorum meslektaşlarım : Bu dönemde gazetecilik yapacaksanız buradaki zulmü görün. Burada bir zulüm var. Buna kimse gözünü kapatamaz.

“GAZETECİ GERÇEĞİN ARKASINDA DURUR”

  • Gazeteci sadece gerçeğin yanında durur.
  • Biz gazeteciler kendimizi iktidarlara cemaatlere beğendirmek zorunda değiliz. Böyle bir sorumluluğumuz ve zorunluluğumuz yok.
  • Kimseden izin alarak yazmayız.
  • Biz kimseden izin alarak düşünmeyiz.
  • Düşünürüz özgürce ve özgürce yazarız.
  • Ve son olarak şunu söylemek istiyordum : Birileri Soner Yalçın’ı ve diğer yürekli, onurlu gazetecileri cezaevine atarak kalemini eğeceğini, kalemini kıracağını düşünebilir. Ama biz öyle olmayacağız.
  • Çünkü biz cezaevinde yatmayı zindanda kalmayı Namık Kemal’den öğrendik.
  • Biz bu vatana hasret içinde sürgünde yaşamayı Nazım Hikmet’ten öğrendik.
  • Biz Aziz Nesin’den, Sabahattin Ali’den, Rıfat Ilgaz’dan inadına gazete çıkartmayı öğrendik.
  • Biz Abdi İpekçilerden, Uğur Mumculardan, Bahriye Üçoklardan, Hrant Dinklerden, Ahmet Taner Kışlalılardan, Hablemitoğlu’dan ölmeyi öğrendik.
  • Ama bize yenilgiyi öğretemeyeceksiniz.
    Biz yenilgiyi öğrenmeyeceğiz ve inadına yazacağız.” dedi.

soner yalçın ın tahliye edilmesi

(Özkan ARSLAN / İSTANBUL, DHA, 28 Aralık 2012)

ULUDERE Kırımı 1. Yılını devirdi; suçlular hala ortada yok!


Dostlar
,

ULUDERE bombalamasında 19’u çocuk 34 Kürt yurttaşımızın ölmesinin üzerinden
1 yıl geçti..

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu “hâlâ” raporunu yaz(a)madı!)

Yargıda da ilerleme yok..

Tek yapılan, kurban veren ailelere parasal yardım (kan parası!?) oldu.

AKP 10+ yıldır hükümette.. Hala “iktidar” olamadı mı?

Ne zaman “iktidar” olacak, 2023’te mi, 2071’de mi?

Devletin bütün hücreleri (en küçük birimleri anlamında) ellerinde, mutlak denetimlerinde değil mi?

Hala “böcek” masallarıyla mağduru oynamayı sürdürebileceklerini mi sanıyorlar?

Bir halk bu denli aptal yerine konabilir mi?

Konamayacağı halde koyanlara ne denir, ne demeli??

ULUDERE olayını açıklayın.. gerçekleri öğrenelim..

Yoksa Uludere dosyası ile “Genelkurmayı” yarı tutsak yönlendirmeyi mi tasarlıyorsunuz?

Hem olayı kurgulayan hem de nasıl yöneteceğinizi (!?) size akıl veren
yabancı akıldaneleriniz böyle mi buyuruyorlar??

Aynı akıldaneleriniz sizi de Güliver gibi sımsıkı bağlamış durumda..
Hala ayrımında değil misiniz? (Kılavuzu karga olanın..)
Bir farkla : Jonathan Swift’in ünlü öyküsünde cüceler Güliver’i dikiş ipliinden daha kalın olmayan iplikçiklerle (kendi halatlarıyla!) bağlamışlardı..

Sizin durumunuz tam tersine.. Devler AKP’yi çelik halatlarla felç etmiş durumda..
Daha ne denli sürdürebilirsiniz ki bu tutsalığınızı?
Kesin buyrukları yerine getirmenize içeride ULUS vargücüyle engel.
Eee, dışarıdan da “yapmazsan deliğe süpürürüz” baskısı??

  • R.T. Erdoğan yumuşak geçişle siyasetten çekilmenin ve Türkiye’nin önünü açmanın yollarını düşünmeli artık; yarın çok geç olabilir..

Bu öğüdümüz, önerimiz Başbakam RT Erdoğan ve AKP’li kardeşlerimize
yeni yıl armağanı olsun..

Sevgi ve saygı ile.
29.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================================

ULUDERE Kırımı 1. Yılını devirdi; suçlular hala ortada yok!

TBMM Uludere Alt Komisyonu Başkanı Şener ‘Talimat Genelkurmay’dan‘ deyince

Üst Komisyon Başkanı Üstün devreye girdi: “Böyle bir ifade yok, rapor hazır değil”

AKP’de rapor krizi                            :

• ‘Bilinçli olarak oyalıyorlar’ Üst Komisyon Başkanı Ayhan Sefer Üstün, Uludere olayının hemen ardından TBMM’de Komisyon kurulmasına ve olayın 1. yıldönümü olmasına karşın raporun tamamlanma tarihi konusunda bilgi vermekten kaçındı. AKP’nin “ağırdan alma” taktiğinin altında ise muhalefetin, olayın 1. yıldönümünde, raporu“hükümet aleyhine kullanacağı” endişesinin yattığı kaydedildi. Bunun için raporun, yılbaşından sonraya bırakıldığı kaydedildi. CHP’li Komisyon Üyesi Levent Gök, AKP’nin Uludere raporunu bilinçli olarak oyaladığını ve faillerin ortaya konulmadığını belirterek AKP yöneticilerinin topu Genelkurmay’dan uzaklaştırmaya ilişkin açıklamalarının da“AKP’lilerin üzerindeki iradeyi açıkça gösterdiğini” söyledi.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun yazım çalışmalarını sürdürdüğü
“Uludere raporu” AKP’de krize yol açtı. Uludere Alt Komisyonu Başkanı İhsan Şener, Uludere’yle ilgiliGenelkurmay talimat vermiş olabilir” deyince, AKP yönetimi ve
Üst Komisyon Başkanı Ayhan Sefer Üstün devreye girerek “Rapor tamamlanmadı, raporda böyle bir ifade yok.” diyerek yalanlama yarışına girdiler.

Alt komisyonun AKP’li Başkanı İhsan Şener, NTV’ye yaptığı açıklamada, bombalama emri”nin Genelkurmay tarafından verilmiş olabileceğini açıkladı. Raporla ilgili çarpıcı ayrıntılar veren Şener, “Genelkurmay talimat vermiş olabilir. Genelkurmay tüm belgeleri paylaşmadı. Harekât dairesi bu emri vermiş olabilir” görüşüne yer verdi. Raporun sonuç bölümünün yazılmadığını, yaklaşık 70 sayfalık bir rapor çıkacağı tahmininde bulunan Şener, Uludere’deki yurttaşların “Kürt oldukları için bombalanmadığını, olayda
kasıt değil, hatalar zinciri
olduğunu ifade etti. Raporda, olayının TSK içinde her zaman uygulanan hiyerarşiye” göre verilen talimat doğrultusunda gerçekleştirildiği, diğer sınır ötesi operasyonlardaki usulün uygulandığı, bu çerçevede Genelkurmay Harekât Dairesi tarafından talimat verilmiş olabileceği” değerlendirmesine yer verildiği belirtildi.

Olayın PKK’nin Hantepe baskınından sonra olduğuna dikkat çekilen raporda,
Sınır güvenliğiyle ilgili oluşan üst düzey duyarlılık nedeniyle yanlışlıkla” bölgenin bombalandığı ifadelerine de yer verildiği kaydedildi.

Yalanlama yarışı

Bu haberin yayımlanması AKP yönetiminde krize yol açtı. AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli, bir başka televizyon kanalına çıkarak Henüz taslak rapor diye bir şey yok, böyle açıklamalar doğru değil.” derken, parti yönetiminden tepki gören
İhsan Şener de telefonları gün boyunca açmadı.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün de
alelacele Anadolu Ajansı kanalıyla bir açıklama yaparak Şener’in açıklamalarını düzeltmeye çalıştı. Raporun henüz tamamlanmadığını ve bu şekilde bir rapordan
söz etmenin kamuoyunu yanıltacağını belirten Üstün, Genelkurmay talimat vermiş olabilir.” yönündeki ifadelerin doğru olmadığını söyledi.

Ayhan Sefer Üstün’ün, olay üzerine görüştüğü Şener’in böyle bir açıklama yapmadığını” söylemesi dikkat çekti. (Cumhuriyet, 27.12.12)

Prof. Dr. Ali Ercan’dan 2012-13 yeni yıl iletisi..


Dostlar
,

ADD Bilim Kurulu Başkanı Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamız, 2013’e birkaç gün kala, gelişigüzel bir yeniyıl iletisi yazmak yerine, seçkin kişiliği ve engin birikimine uygun bir sorumlulukla 2012’nin bir muhasebesini yapmış ve çıkarımlarda bulunmuş.

Elbette sayısal kanıtlara dayalı.

Ve de 2013 için bilimsel gözlem ve çıkarımlarına dayalı öneri ve beklentileri var.

Okumak ve okutmak, gereği üzerinde düşünmek, gereğini yapmak ve
biraz da “yöntem öğrenmek” gerekiyor Ali Hoca’dan bize göre..

Teşekkür ederiz Sayın Ercan’a ve beklentilerinin gerçeklemesini dileriz 2013 içinde.

Bu son tümcemiz, kendilerine bizim 2013 yeniyıl kutlaması iletimiz olsun..

Biz de 2012’de ülkemiz için ne yaptığımızın dökümünü-hesabını bu sitede sizlere sunacağız 1-2 gün içinde..

Sevgi ve saygı ile.
28.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

Prof. Dr. D. Ali Ercan
ADD Bilim Kurulu Başkanı

Ali_Ercan_portresi

Değerli arkadaşlar, 

2012 Aralık ayının son günlerindeyiz; yeni bir takvim yılına giriyoruz. Aslında insanların zaman sayacında bir ara işarettir yılbaşları; çünkü yaşamın akışında 31 Aralık ile
1 Ocak arasında pek de değişen bir şey olmaz; üstelik 1 Ocak günü astronomik anlamda da önemli bir özellik taşımaz. Hani yılbaşı 21 Mart olsaydı, en azından gece ve gündüzün eşit olduğu özel bir gün olarak daha anlamlı bir yılbaşı olabilirdi. Öyle ya da böyle, önümüzdeki günlerde takvimin yıl bölümüne 2012 değil, 2013 rakamı yazılacak.
31 Aralık gecesi ileriye yönelik yeni umutlar beslenecek, yeni planlar yapılacak,
yaşam sürecek, ama bu arada yeni sürprizlerle de karşılaşılacak. Geçmişten
ders almayanlar, geçmişi yaşamaya zorunlu kalırlar..”
 diye bilgece bir öğüt vardır. Bu bakımdan geçmişi anımsamakta, son yıllarda olan bitenlerden
ders çıkarmakta yarar var. Ülkemizin 2012’deki son durumunu kısaca anımsayalım:

  • Doğu Anadolu’muzda Küresel emperyalizmden yüz ve destek bulan ayrılıkçı isyan hareketine karşı, tekil (üniter) devleti korumak adına yürütülen savaş bu yıl da sürdü. Bu savaşta onlarca askerimizi ve polisimizi yitirdik, yüzlercesi sakat kaldı. (Son 10 yılda toplam 750 askerimiz şehit olmuştur.) Büyük kentlerimizde
    PKK terörü estirildi.
  • Küresel piyasa ekonomisine yamanmış, ancak üretmeden “borç alarak yaşamak” modeline oturtulmuş toplum gittikçe borca battı. Ülkenin yabancı kapital kurumlarına olan toplam borcu, bu yıl da 34 milyar $ daha artarak 500 milyar doların oldukça üzerine çıktı. Öyle ki, kişi başına ortalama borç 7 bin $ oldu!
  • Aslında “sanal refah” yanılsamasından başka bir şey olmayan lüks konutlar,
    lüks arabalar, eğlenceler ve her yerde pıtrak gibi yükselen AVM’ler, zaten bilim, sanat, teknolojiden ilgisini kesmiş toplumun  bilinçsiz, sorumsuz, “savurgan bir tüketim toplumu”na dönüşüm işaretleridir. 2000 yılında 2 milyon kadar olan
    kredi kartı sayısı son yıllarda 16 milyona yükselmiş durumda.
  • Ekonomiyi, kaynağı pek belli olmayan gündelik sıcak paralar döndürürken; “net hata-noksan kalemi” denilen saklayıcı adıyla 2012’de ülkeye 13 milyar $ dolayında kaynağı sözde saptamanayn para girmiş durumda.. 2012’de gelir dağılımı adaletsizliği daha ürkütücü bir durum aldı. Gelir adaletsizliğine bir ölçüt olan “Gini katsayısı” 2000 yılında Türkiye için 0,40 iken, 2012 yılında daha da kötüleşerek 0,46 oldu. (Gelişmiş Ülkelerde bu rakam 0,30’un altındadır.)
    Nüfusun yarısı, emeklilerin dörtte üçü  “yoksulluk sınırı altında”, yaklaşık bir milyon aile ise “açlık sınırı altında” yaşıyor…
  • Nüfusun günde 3400, yılda 1,24 milyon kişi arttığı (TÜİK verileri), kaynakların
    hızla tükendiği, enerjiden besine, hemen “her alanda dışarıya tam bağımlı” duruma getirilen ülkemizde, sorumsuz politikacılar hâlâ kadın başına 3-4 çocuk istemekteler. Oysa Gezegende kaçınılmaz duruma gelmiş bir iklim değişikliğinin olumsuz sonuçları ile karşı karşıya ve yaşam kaynakları gittikçe kısıtlanan Ülkemizin nüfusu 82 milyonu aşmış durumdadır. Kadın hakları konusunda Türkiye 132 ülke arasında (Gabon, Zimbabwe, Gambia ve Madagaskar gibi yoksul
    Afrika ülkelerinin arkasından) 87. sırada geliyor.
  • Devlet bürokrasisi abartılı kadrolar ve gereksiz şişirmelerle yandaşlara, imam-hatip mezunlarına arpalık haline getiriliyor. Öte yandan gerçek (reel) üretim ve dışsatım (ihracat) geriliyor. İşsizlik %20’leri aşmış durumda. Halkın ¼’ü işsizlikten, yarısı pahalılıktan yakınmacı, halkın çok büyük bölümü güvenlik ve gelecek endişesi taşıyor.
  • Dünyada İnsansal Gelişmişlik İndeksi (UNDP – HDI)sıralamasında 2000 yılında 83. sırada olan Türkiye, 2012’de 92. sıraya gerilemiştir. Hapishanelerdeki toplam tutuklu-hükümlü sayısı da son 10 yılda 70 binden 130 bine çıktı.
  • Üretmeden tüketen, özünden ve geleneklerinden kopartılmış, beğenisi, kültürü yozlaşmış, yazgıcı (kaderci), umursamaz, şekilsiz (amorf)  bir toplum yalnızca yurdunu topraklarını değil; tüm insansal değerlerini de büyük ölçüde yitirmiş durumda. Yalnızca bilim, kültür, teknoloji, sanat ve estetik yoksunu değil, aynı zamanda adalet duygusu da törpülenmiş; “yeni Anayasa” kurgularına, yargısız infazlara, keyfi adalete, komşularımızla savaş çığırtkanlığına maalesef  kayıtsız kalabiliyor.
  • Son 10 yılda yaklaşık 10 bin yeni cami inşa edildi. Yani günde ortalama 3 yeni cami hizmete alındı. Üniversitelere öncelikle öğrenci yurtları (yükseköğrenimde
    4 milyona yakın öğrenci varken, kamunun yurt kapasitesi 400 bin yani %10 bile değil!), kütüphaneler, laboratuvarlar yapmak yerine üniversite yerleşkelerine cami dikiliyor. Ulusal geleneklerimizle ilgisi olmayan, siyasal İslamın simgesi türban artık kamuda, hastanelerde, okullarda, üniversitelerde her yerde iyice yerleşti. Eğitimde dayatılan 4+4+4 modelinden esas amacın “ört, ört” olduğu anlaşıldı. Bir zamanlar sağcılar-solcular, Alevîler-Sünnîler şeklinde ayrıştırılan Ülkemiz, şimdi biat edenler-etmeyenler, örtünenler-örtünmeyenler, ötekiler-berikiler şeklinde ayrıştırılıyor.

Değerli arkadaşlar, 

Özetle çok kötü yönetilen, umut verici, onur verici, güven verici olmaktan uzak
3. sınıf bir ülkenin yurttaşları olarak, “Laik Cumhuriyeti sonsuza dek korumakla görevli Atatürkçüler” olarak ne denli kahırlansak da, gelecekten umudumuzu kesemeyiz.

Bu bakımdan, önümüzdeki yılda da asıl görevimiz olan halkımızı aydınlatmak,
“halkı Ulus bilincine eriştirmek” çabamızı çok daha yoğun ve daha etkin sürdürmeliyiz. Bunun için her ADD şubesi bir Halkevi gibi çalışmalıdır. Halkevlerinin görevi Halkı Uluslaştırmaktır. Her ADD şubesi bir “kuvayi-milliye kalesi” bilincinde olmalıdır.
Bizler bu çalışmalarımızda özenle partiler üstü olmalıyız, herhangi bir partinin
arka bahçesi görünümü asla vermemeliyiz.
 Herhangi bir partinin, özellikle iktidarda olan bir partinin sorumlu konumdaki yöneticileri ile bu partilere oy vermiş yurttaşlarımızı aynı kefeye koymak yanlışını da yapmamalıyız. Aksi takdirde bizler marjinal bir kesimi ve halk desteği, dayanağı olmayan, halka yansımayan dar kalıplı bir düşünceyi temsil etmiş oluruz ki; bu Kemalizm’e de, Devrimlere de ters düşmek demektir.

Devrimcilik yalnızca geçmişe saplanıp kalmak, geçmişin değerlerini korumak değil; geleceği öngörebilmek ve geleceği yönlendirmektir.   

Bu nedenle, Akıl ve bilimi kendisine rehber edinen ve
Ne mutlu ben Türk’üm” diyebilen tüm yurttaşlarımıza  sorgusuz, koşulsuz kucağımızı açmalıyız. Çünkü Vatanımız gittikçe büyüyen “bölünmek ve laiklikten sapmak” tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Ulusun birliği ve Ülkemizin bütünlüğü temelinde Demokratik, laik bir hukuk devletinin barış ve dayanışmacı işbirliği içinde bir arada yaşayan eşit ve saygın yurttaşları olarak; Mustafa Kemal’in gösterdiği aydınlık yolda ilerleyen, Çağdaş uygarlık içinde onurlu yerini almış bir Türkiye’de yaşamak ülküsü ile..

Değerli arkadaşlar,

Yeni yılda tüm Atatürkçülere ve oğuşlarına yürekten esenlikler, başarılar diliyorum.

Sevgi ve saygılarımla.
27.12.12, Ankara

Prof. Dr. D. Ali Ercan
ADD Bilim Kurulu Başkanı