Günlük arşivler: 5 Ekim 2014

Tarihten günümüze kurban geleneği


Tarihten günümüze kurban geleneği

Kurban_gelenegi_tarihte

 

 

 

 

 

Latif BOLAT
AYDINLIK
,
5 Ekim 2014

Azteklerden Sümerlere, Musevilerden Müslümanlara kurban geleneği yüz binlerce yıldır inanılan yüce varlığa ya da varlıklara duyulan kabullenişi, saygı ve takdisi
ifade ediyor
Yeryüzüne gelip geçmiş başlıca dinlerin hepsinde bir kurban geleneği ile karşılaşırız. Bunun gerisinde yatan temel fikir, inanılan yüce varlığa ya da varlıklara duyulan kabulleniş, saygı ve takdis sonucu “yakınlaşma” arzusunun ifadesidir.
15 bin yıllık kutsal Göbeklitepe’ye de ev sahipliği yapan memleketimizde, yüzlerce farklı dinin yaşamış olduğunu düşününce, geçmişte kurban kesme gelenekleri nasıldı diye sormadan edemiyoruz. Gelin son 4000 yıl geri gidelim ve eski hemşerilerimizin ve komşularımızın geleneklerine bir göz atalım.

İSLAM

“Kurban” sözcüğünün dilimizdeki kökeni, adak, hediye, yakın olma, yaklaşma, yakınlık gösterme gibi anlamlar içeren, İbranice “korban”  ve Arapça “K-R-B” sözcüğüne dayanıyor. Ancak dilimize sözcüğün “yakınlaşma” anlamının dolaylı olarak geçtiğini söyleyebiliriz.
İnançsal bir kavram olarak kurban, bir Tanrı’ya ya da bir başka doğaüstü varlığa sunulan “can”a denir. Kabul edilen inanışa göre, kurban, canlılığın kutsanması anlamına gelir.
Hac Suresi’nde ALLAH (CC) “Kurbanlarınızın etleri ya da kanları Allah’a ulaşmaz, ama sizin takvanız Allah’a ulaşır” (22/37) buyuruyor. Buna göre, kurban kesmenin asıl amacının Allah’ın emrini yerine getirmek, böylece takvalı yani inançlı olduğunu göstermek olduğu anlaşılır. Bunun anlamı, Allah isterse en değerli malımızı dahi
O’nun yoluna feda edebiliriz demektir. Aynen, Hz. İbrahim’in İsmail’i kurban etmeye karar vermesi gibi…

ADEM’DEN İBRAHİM’E EFSANELER

Tarihte ibadet niyetiyle yapılan ilk kurban, Hz. Adem’in oğulları Habil ile Kabil’in kurbanlarıdır… Aralarında çıkan anlaşmazlıkta hangisinin haklı olduğunu anlamak için, Allah’a kurbanlarını arz ettiler. Sürü sahibi olan Habil’in hayvan kurbanı kabul olunurken, tarımcı olan Kabil’in sunduğu meyveler kabul edilmemişti. Bunu çekemeyen Kabil, kardeşi Habil’i öldürmüştü.
İnsanlık tarihinde en fazla şöhret bulan kurban olayı ise Hz. İbrahim’inkidir. Ünlü dinler tarihçisi Mircea Elida, şöyle yorumlar:

“Morfolojik açıdan İbrahim’in oğlunu kurban edişi eski doğu dünyasında sıkça uygulanan ve İbranilerin peygamberler dönemine kadar sürdürdükleri, ilk çocuğun kurban edilişinden başka bir şey değildir. İlk çocuk, çoğunlukla Tanrı’nın çocuğu olarak görülürdü… Bu, Tanrı’ya ait olanın geri verilmesi demekti… Bir anlamda İshak, Tanrı’nın oğluydu, zira Sara doğurganlık çağını geçtikten çok sonra verilmişti. Ama İshak inançları yoluyla verilmişti onlara. Eski-Sami dünyasının tümünde böyle bir kurban, dinsel işlevine rağmen sadece bir anane, anlamı tümüyle kavranabilir bir ayinken, İbrahim’in durumunda bir inanç eylemidir. Bu kurbanın neden istendiğini anlamaz;
yine de bunu yerine getirir, çünkü tanrı böyle istemiştir. Görünürde saçma olan
bu eylemle İbrahim, yeni bir dinsel deneyimi, imanı başlatmaktadır.”

Tek tanrılı dinlerin insan kurban edilmesine nasıl baktığına gelecek olursak :

konuyu açıklayan en temel örneği, Hz. İbrahim’in oğlunu tanrının isteği üzerine kurban etmeye hazırlandığı sırada, tanrı tarafından gönderilen bir koçu kurban etmesi öyküsünde görürüz. Bu olay, daha önce Ortadoğu halkları arasında sıkça görülen
insan kurban edilmesi pratiğini tek tanrılı dinler için sonlandırmış olur.

YAHUDİLER

Yahudilikte kurban, Kudüs Tapınağı’nın yıkılışına kadar, dinin en önemli unsuru idi.
Her ne kadar eski Ahid kurbanın tanımını vermemişse de, Yahudilikte kurban, ister hayvan ister sebze olsun, Tanrı’ya bağlılığın bir işareti olarak teveccühünü kazanmak veya affını sağlamak amacıyla, bir sunak üzerinde yapılan sunum olarak tanımlanmıştır.
Hz. İbrahim’le başlayan kurban geleneği, İshak ve oğlu Yakup tarafından da devam ettirilmiştir. Yahudilerde kurban adeti Kudüs Tapınağı’nın yıkılmasından sonra kaldırıldı; çünkü kurban ibadeti Tapınak’a hastı ve Yahudilere göre Tapınak tekti. Böylece sadece Tevrat’ı okumak ve dua etmek, ibadet olarak kaldı; bunların yeri de sinagoglardı.

HRİSTİYANLAR

Hristiyanlık inancında Tanrı için herhangi bir kurban kesilmez. Çünkü “kurban”,
Hz. İsa’nın kendisidir. Hz. İsa, çarmıhta bütün insanlığın günahları için kendisini kurban etmiştir. İnanca göre; çarmıha gerilmesinden önceki akşam, Hz. İsa, “Bu, benim vücudumdur.” diyerek öğrencilerine ekmek dağıtır. Sonra da bir kase şarap gezdirerek “Bu, benim kanımdır” der. Hz. İsa, ekmekle şarabı kendi vücudunu ve kanını göstermek için kullanmış ve izleyicilerine kendisini anmak üzere bu kurban törenini sürekli tekrarlamalarını buyurmuştur. Hristiyan toplulukların çoğunda bu emir, pazar günleri yerine getirilmektedir.

CADI AVCILIĞI

13. yüzyılda Papa IX. Gregorius tarafından kurulan Engizisyon kurumunun ve
15. yüzyılda kurulan Yüksek Soruşturma Dairesi’nin asıl amacı, kilisenin çıkarlarına karşı tehdit oluşturan inanç sistemlerinin ortadan kaldırılmasıydı. Bu kurumlar, cadılıkla yaftaladıkları, çoğu kadın elli binden fazla insanı ölüme mahkum etmiştir. Öldürme eyleminin Tanrı adına gerçekleştiriliyor olması, eylemin halka açık, seyirlik bir gösteri olarak gerçekleştirilmesi ve “ruhun arındırılması” bakımından ritüelin önemli bir parçası olan ve pagan kurban ritüellerinden ödünç alınan yakma işlemi kurban kavramıyla önemli bağlar olduğuna işaret etmektedir.

EVRENİ YARATAN KURBANLAR

Eski Hindistan’da kurbanlar, ölenlerin ruhlarını kurtuluşa eriştirirdi. Kurban kesilmediği takdirde, ölenlerin korkunç devlerin arasında ıstırap çekeceklerine inanılırdı.
İnanışa göre, insan üç ayrı yoldan kurtuluşa ulaşabilir ki, bunlardan biri de kurbanlardır. Kurban, ana akım Hinduizm’de popüler değildir ama, Güney’de, Doğu’da ve bazı bölgelerdeki Hindu inançlarda çok yer tutar. Kutsal kitap Veda’ların emrettiği
dinsel yaşam kurbanlar çevresinde yoğunlaşmış olup, tanrılar bile kudretlerini ancak kurbanlar sayesinde gösterirler. Evreni kurbanların yarattığına inanılır. İnsanların tanrılarla iyi ilişkiler içerisinde bulunmalarını sağlayan yine kurbanlardır. Sonraki dönemde tanrılara hayvan kurban etme ve konuklara ikramda bulunma dışında
hayvan öldürmek tümüyle yasaklanır. Son olarak sığır eti Hindistan’da yasaklanmıştır.

BOĞANIN GÜCÜNÜ ALMA İNANIŞI

Antik Yunan’da yakarma, şükran ve arınma kurbanları çok yaygındı. En büyük kurbanlarını tanrılar tanrısı Zeus’a adamışlardır. Hayvanları kurban etme yöntemleri inceden inceye saptanarak tapınağın duvarlarına asılmıştı. Tanrılara erkek hayvan, tanrıçalara ise dişi hayvan, gök tanrılara az tüylenmiş ve beyaz, yer altı (öte dünya) ve deniz tanrılarına siyah, ateş tanrılarına ise kızıl/kırmızı renkli hayvanlar kurban edilirdi. Eski Yunan’da ilahi bir güce sahip olan boğanın kurban edilmesi çok yaygındı.
Böylece boğanın sahip olduğu kudretin insana geçeceğine inanılırdı.

Romalılar, özel tapımlarda kansız (ilk bitkisel ürünlerin sunulması), devlet törenlerindeyse kanlı (hayvanların sunulması) kurbanlar gerçekleştirilirdi. Flüt çalınır
ve tanrı için ayrılan bölümler (karaciğer, akciğer, yürek) sunağın üzerinde kanlı kanlı yakılırdı. R
oma Senatosu M.Ö. 97 yılında yasaklayana değin, Roma İmparatorluğu’nda insanlar da kurban edilmiştir. Kurbanların başına tuzlu un serpildikten sonra,
kafalarına indirilen yalnızca bir tek balta darbesiyle öldürülürlerdi. Roma’da ayrıca, büyük tehlikelerin belirdiği zamanlarda “ver sacrum” adı verilen bir geleneğe göre,
insan ve hayvanların ilkbaharda doğan ilk yavruları tanrılara kurban edilirdi.

ESKİ TÜRKLERDE SAYGI İFADESİ

Eski Türkler, doğa birtakım gizli güçlerin varlığına inanırdı. Bu doğa varlıklarının canlıcılık (animizm) ilkesine göre birer ruhları olduğu tasavvur edilirdi. Dolayısıyla Türkler, bunların ruhlarına, atalara ve Tanrı’ya saygı ve sevgi belirtisi olarak kurban adamayı bir inanç haline getirmişlerdir. Divanü Lugati’t-Türk’te kurban karşılığı olarak “yağış” kelimesi geçer.

YILDA 50 BİN KURBAN

Maya, Aztek ve İnka’larda insan kurban edilirdi. Özellikle Aztekler’in yılda 50 bine yakın insanı kurban ettikleri tahmin edilir. Aztekler’de bununla beraber, köpek, hindi, ördek, geyik, tavşan ve balık da kurban olarak tüketilmiştir. Huitzilopochtli adlı Güneş Tanrısı’nın şefkatini kazanmak için, insan kalplerini yiyen ve kanlarının içilmesine inanan Aztekler, dinsel törenlerde de tüyler ve kâğıttan yapılan yılanlar ile süslenen çoğu mahkûm olan kişileri kurban seçiyordu. Rahipler, flüt eşliğinde yapılan törende,
taş bıçak ile kurbanların kalbini çıkarıyor ve vücudu, piramidin basamaklarına atıyor, kalbin üzerine biber koyarak yiyordu. En büyük kitlesel kurban, 1487’de Mayor Tapınağı’nın açılışında 20 bin kişinin sunaklarda kurban edilmesiyle olmuş ve
bu iş 4 gün 4 gece sürmüştü.

TAPINAKLARDAKİ MUTFAKLAR

Sümerler kurban törenlerine büyük önem verir, törenlerini görkemli ve süslü tapınaklarda gerçekleştirirlerdi. Kurban edilecek hayvanın türüne, cinsine ve rengine önem vermezlerdi. Onlar için mühim olan kanın akıtılmasıydı. Sümer ülkesinde kurbanlar, tanrıların besini olarak değerlendirilirdi ve bu nedenle mutfak,
tapınakların önemli bir bölümüydü. Mezopotamya’da bir kez 350 bine yakın koyun ve keçi ile bunların onda biri kadar sayıda sığırın kurbanlık olarak tapınaklara geldiği bildirilmektedir. Sümerlerde hayvanların karaciğerleri yaşamın merkezi olarak
kabul edildiğinden, bu organın muayene edilip incelenmesi tıpkı bir ayna gibi,
sunulan kurbanı kabul eden tanrının fikir ve amacını da göstermekteydi.

MISIR’DA OSİRİS’İN DİRİLİŞİ

Eski Mısır’da, özellikle Nil nehrine insan kurban edilmesi çok yaygındı.
Bunun yanı sıra hayvanlar da kurban edilir ve kurban edilen hayvanlar arasında
ilkel kabile dinlerinde olduğu gibi totemler bulunurdu. Bu bağlamda tanrı Osiris adına düzenlenen kurban törenlerinde, kutsal bir boğa kurban edilip on dört parçaya bölünür, eti töreni izleyen insanlarca eti tüketilirdi. Kutsal bir boğa ya da öküz şeklinde betimlenen Osiris’in dirilişini simgeleştirmek için, yenilen boğanın yerine başka bir kutsal boğa konulurdu. Eski Mısır’da kurban edilen kuzu ve oğlağın kanı, çevreye sürülür
ve bu kan tanrının hakkı sayılırdı.

“Korku iklimi herkesi etkiliyor; Gazeteciler dirensin – pes etmesin”


Dostlar,

AYM Başkanı Haşim Kılıç‘tan zehir zemberek açıklamalar geliyor..
2 Ekim 2014 günü, hukuk ucubesi – AKP dayatması sayısız “Torba yasa”lardan (!?) birinde yer alan 4 önemli maddeyi iptal eden Yüksek Mahkemenin Başkanı,
tarihe geçecek şu sözleri kritik kullanıyor :

  • “….korku iklimi gazetecileri de etkiliyor.
  • Temel hak ve özgürlükler konusunda mücadele gerekir.
  • Gazeteciler de direnmeli. Pes etmemeleri gerekir.”

Siyasal iktidar ise “ileri demokrasi” teraneleri ile resmen halkla dalga geçiyor..
Apaçık İslami faşizme sürüklenişin adı “ileri demokrasi” oluyor!. Yuh olsun!
Bunca iğrenç – mide bulandıran takiyye (retorik) herhalde yeryüzünde görülmemiştir!

AYM Başkanı,

– AKP’nin “korku iklimi” yarattığını,
– gazetecileri baskıladığını vurguluyor.

Ayrıca temel hak ve özgürlüklerin de gasp edildiğini ima ile
bunlar için mücadele edilmesi gereğini vurguluyor..

Gazetecileri, AKP iktidarının yarattığı korku iklimine direnerek
PES ETMEMEYE çağırıyor!
Daha ne yapsın???

Bakalım AKP’nin RTE’si – RTE’nin AKP’si (Davutoğlu’nu ayrıca bir teferruat olarak anmaya gerek var mı??) ne diyecek ??

12. CB – yarıbaşkan RTE, AYM Başkanında da efelenerek “cübbeni çıkar da gel!” mi diyecek?? En yüksek yargı organının başkanının bu tür toplantı zeminlerini araç olarak kullanıp siyasal iktidara yönelik açık – örtük uyarılarını nimet sayarak,
rejimin sigortası görerek, özenle değerlendirerek ayağını denk alacak mı??

Ve de 312 AKP’li vekil… Hiç ders çıkarmayacaklar mı bu ciddi söylemlerden?
Kurşun asker gibi blok oy kullanmayı sürdürecekler mi??

Her – kes ama her  – kes bu ülkede kendilerine düşman, karşıt mı?
Bu ne derin – dipsiz paranoyadır?

Bir tek “Tek Adam” mı doğru, mazlum, masum, masun ve mağdur???
Prof. Örsan Öymen‘in bu günkü AYDINLIK’ta yer alan makalesinin adıyla :

DESPOT RUHLU SAHTE MAĞDURLAR!

Bunca rolü sokaktaki insan artık yutar mı??

Ve de bunca uyarıya karşın siyasal iktidar hukuku çiğner – demokrasinin enaz (asgari) gereklerini ayaklar altına alır ve ülkede bir “korku iklimi” yaratır,
“temel hak ve özgürlükleri askıya alır”, gazetecileri de baskılarsa…

Bu işin sonu nereye varır?

AKP’nin 12 yıldır yapageldiği AÇIK SEÇİK KARŞI DEVRİM – SİVİL DARBEDİR!
Kendi darbeciliklerini örtmenin yolu, saldırgan savunma ile, kendilerini deşifre edenleri darbecillikle suçlamaktır. Ergenekon, Balyoz. vb. davalarla bu iğrenç yolu kullanmışlardır.

Halk artık bu hain tuzakları yutmayacaktır.
AKP’nin de kendilerinin itiraf ettikleri gibi Cemaat ile ortak yeni kumpas kuracak gücü kalmamıştır. Cephane tükenmektedir.

Anayasa Mahkemesi’nin Başkanı’nun sözleri hukuksal bir ültimatom,
bir hukuk muhtırası gibidir.

AKP iktidarı meşruluğunu yitirmenin sınırlarını aşmıştır.

3 maymunu oynayıp “cambaza bak” taktiklerini sürdürme olanağı kalmamıştır.
AKP için yolun sonu gözükmüştür, artık geriye sayım dönemi başlamıştır.
Onu kendi haline bırakınız..

Temel sorun AKP değil, yurtsever – ulusalcı bir muhalefet yokluğudur.
Türkiye, 2015 kritik genel seçimleri öncesinde bu yakıcı soruna ivedilikle odaklanmalıdır.  Sınırlı enerji bu kulvarda kullanılmalıdır.

Sevgi ve saygıyla.
05.10.2014, Manavgat

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=============================================

AYM Başkanı Haşim Kılıç:

“Korku iklimi herkesi etkiliyor; Gazeteciler dirensin – pes etmesin”

© Copyright (c) Hürriyet Haşim Kılıç:
“Korku iklimi herkesi etkiliyor. Gazeteciler dirensin, pes etmesin”
http://www.msn.com/tr-tr/haber/turkiye/, 5.10.14

Viyana merkezli Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ve New York merkezli Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) ortaklaşa oluşturduğu misyon, Ankara’daki temaslarının
ilk günü olan 1 Ekim’de Anayasa Mahkemesi yerleşkesinde Kılıç ile görüşmüştü. Başbakanlık Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na (TİB) verilen
“4 saat içinde internet sitesi kapatma” ve internet trafiği bilgilerini toplama yetkisini
2 Ekim’de iptal eden Mahkemenin başkanı Kılıç, kurula şunları söyledi:

EN BÜYÜK GÖREV YARGININ

– En önemli, 1. derecedeki özgürlük ifade özgürlüğüdür.
Hatta bence aşırı olacak ama yaşam hakkından bile daha çok değere sahiptir.

– 2004’te Anayasa’nın 90. maddesinde yapılan değişiklikle, temel hak ve özgürlükler konusunda yerel hukuk ile imzalanan uluslararası antlaşmalar arasında çatışma olduğunda, uluslararası antlaşmaların esas alınması öngörüldü. Bu bir dönüm noktasıdır, devrim niteliğindedir. Ancak buna karşın bugün ifade özgürlüğünde
sorun yaşanıyorsa bu maddenin uygulamaya geçirilememesinden kaynaklanıyor.
Bu konuda en büyük görev yargıya düşüyor. Sıkıntının temel kaynaklarından birisi, temel haklar konusunda davalara bakan yargı mensuplarının bu algıya sahip olmaması.

HUZUR KAÇIRICI İFADELER DE HAK

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile Türk yargısı arasında ciddi anlayış farklılığı çıkıyor. Avrupa hukuku, ifade özgürlüğünün sınırlarını çok şok edici,
rahatsız edici, huzur kaçırıcı ifadeleri de kapsayacak şekilde çizer.
Sıkıntı, son tahlilde bu davaların Türkiye’de bu anlayışı içselleştirememiş yargı mensuplarının önüne gelmesiyle çıkıyor. Avrupa Konseyi ile Türk yargıç ve avukatların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları konusunda bilgilendirilmesi için
üç yıllık bir projeye başlıyoruz. Yargı mensupları konusunda dile getirdiğim sorunun böyle çözüleceğini ümit ediyorum.

ÖZGÜRLÜK AÇILINCA, KAPATMAK ZORDUR

– 2010 anayasa değişikliği ile AYM’ye bireysel başvuru hakkı tanınması bir şanstır. Çünkü AYM’nin ifade özgürlüğü meselesine bakışı tam da AİHS ile AİHM’in bakışıyla örtüşüyor. Twitter ve Youtube kararları buna örnektir. Özgürlük alanlarını açtıktan sonra kapatmak zordur. Ben arkadaşlarıma güveniyorum; bizden sonra da AYM’nin görevi özgürlük alanını genişletmek olacaktır.

SİYASET KURUMLARI SORUMLU

– Beni endişelendiren konu, Türkiye’de giderek artan kin ve nefret söylemi.
Bu iklimin oluşmasında siyaset kurumlarının sorumluluğu var.
Bu sorunun siyasi tansiyonun düşmesiyle azalacağını tahmin ediyorum.

– Bu ortamda oluşan korku iklimi gazetecileri de etkiliyor.
Temel hak ve özgürlükler konusunda mücadele gerekir.
Gazeteciler de direnmeli. Pes etmemeleri gerekir.

Bayramlık haberler : 6. Kattan Atlayan Keçi Heval’i Öldürdü..


Bayramlık haberler : 6. Kattan Atlayan Keçi Heval’i Öldürdü..

Diyarbakır’da dün akşam saatlerinde dünyada eşine az rastlanır bir olay gerçekleşti. Kurbanda kesilmek için alınan bir keçi, 6 katlı binanın çatısından atlayarak evlerinin önünde arkadaşları ile oyun oynayan 13 yaşındaki Heval Yıldırım’ın üzerine düştü.
Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan Yıldırım yapılan tüm müdahalelere karşın yaşamını yitirdi. Olayla ilgili soruşturma başlatan savcı, ”Dünyada buna benzer bir olay yaşandığına inanmıyorum.” dediği belirtildi.

Diyarbakır'da dün akşam saatlerinde dünyada eşine az rastlanır bir olay gerçekleşti.

© DHA Diyarbakır’da dün akşam saatlerinde dünyada eşine az rastlanır bir olay gerçekleşti.

Olay, Diyarbakır’ın merkez Yenişehir İlçesi Ferit Köşk Mahallesi 387. Sokak üzerinde dün akşam saatlerinde meydana geldi. Sokak üzerindeki Arzum Yapı Kooperatifi
B Blok’taki 6 katlı binada meydana geldi. Binada oturan bir kişi, Kurban Bayramında kesmek için aldığı bir keçiyi bırakacak yer bulamayınca binanın çatı katına bıraktı. Yaklaşık 1 metre yüksekliğinde korkuluklarında bulunduğu çatıdaki keçi,
henüz belirlenemeyen nedenle korkulukları aşarak 6. kattan aşağıya atladı.

HEVAL’İN ÜZERİNE DÜŞTÜ

Çatıdan atlayan keçi, o sırada binanın önünde arkadaşlarıyla oyun oynayan Hasanpaşa Ortaokul 7’inci sınıf öğrencisi Heval Yıldırım’ın üzerine düştü. Ağır yaralanan Yıldırım, çevrede bulunalar tarafından hemen Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne götürüldü. Yıldırım, burada yapılan tüm müdahaleye karşın yaşamını yitirdi. Oğlunun eşine ender rastlanır bir şekilde yaşamını yitirmesinin üzüntüsünü yaşayan 7 çocuk babası Mehmet Yıldırım, oğlunun büyük heyecan ile bugünü yani bayramı beklediğini, dün akşam saatlerinde binaya girerken kendisinin de eve gelmesini söylediğini belirterek, ”Benimle 2. kata dek çıktı, sonra aşağı inip arkadaşları ile oynayacağını söyledi. Ben de evde çocuklar olmayınca binadan çıkıp camiye doğru gittim. Bu arada bir yakınım beni arayarak bizim binamızdan bir şey düştüğünü söyledi. İnsanlar o tarafa koşunca ben de geldim ve olayı öğrendim. Binanın çatısından düşen keçi oğlumun üzerine düşmüş ve oğlum ağır yaralanmıştı. Hastanede yapılan tüm çabalara karşın kurtarılamadı. Bu olay karşısında söyleyebileceğim bir şey yok. Savcı bile bu tür bir olayın dünyada ilk kez olduğunu söyledi.” diye konuştu.

BAYRAMLAŞMA YERİNE TAZİYELERİ KABUL ETTİ

Baba Mehmet Yıldırım, oğlunun bayrama hazırlık yaptığını ve bayram için elbiseler alıp çok heyecanlandığını ifade ederek, ”Ama bugünü görmek nasip olmadı” dedi. Dün akşam saatlerinde 7 kişilik ailesi ile bugünün yani bayramın birinci gününün hazırlığını yapan Yıldırım ailesi, bugün bayramlaşmak yerine taziyeleri kabul etti. (Kaynak: DHA)

=======================================

Evet dostlar,

Tanrı da bayram tatilinde galiba..

Türkler ve Müslümanlarla hiç hatta özellikle ilgilenmiyor korkarız.

MHP’li kardeşlerimizin duaları kabul edilmemiş görünüyor.

Tanrı Türk’ü korumuyor!

Irak Tükleri (Türkmenler deniyor saçma sapan bir anlatımla) perişan ve Müslüman Türkiye Türkmenler (=Dış Türkler) dışında kim varsa, başta Kürtler, Ezidiler, Sünniler.. sahip çıkıyor. Müslüman Türkiye’nin Müslüman iktidarından Tanrı da bezmiş – yılmış gözüküyor. Müslüman dünyası, “Hıristiyan kefereler”(!) eliyle kan – revan içinde.

“İşimiz Allah’a kalmış..” umudu da yok artık..

İyi bir bayram haberi olmadı ama görünen böyle..

Sevgi ve saygıyla.
05.10.2014, Manavgat

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Dolar neden artıyor?


Dolar neden artıyor?


Dostlar
,

Yetkin ekonomist Sn. Mutafa Pamukoğlu’nun yazısı önemli.. (aşağıda)

ABD Doları adı başını gidiyor.. Eylül başında 2,15 TL iken artık 2,30 TL.
1 ay içinde 15 kuruş, 0,15 / 2,15 =  %7 değer kazandı. Ulusal gelirimiz (GSMH)
o oranda azaldı, dış borçlar % 7 büyüdü, dışsatımımız (ihracat) %7 ucuzladı, dışalımımız (ithalat) %7 pahalandı.. Doğalgaz ve elektirik %9 zamlandı, SGK da pek çok önemli ilaçta yurttaşın katkı payını artırarak ilaç maliyet artışını vatandaşa yükledi..

GSS’nin (Genel Sağlık Sigortası) içi iyice boşaldı, haydi iflas etti demesek de fiyaskoya dönüştü!

Dışsatım % 80’lere varan ölçüde dışalıma bağımlı olduğundan, yani ihracat yapabilmek için el mahkum ithal girdi çok yüksek oranda olduğundan, dışsatımcının işi daha da zor..
Bu dönemlerde ihracat ürünlerinizin değeri düşüp yabancı için alımı ucuzladığından
(TL karşısında güçlenen Dolar nedeniyle) ihracatınız nominal olarak artabilir de!
Ancak ülkenin alınterini, hammadesini… ucuza dışarıya peş keş çekmiş olursunuz. Dahası, pahalandığı için ithalatınız düşebilir ve dış ticaret açığı ile cari açığınız da düşebilir.. Ancak bunlar aldatıcıdır.. Çünkü sürdürülebilirliği yoktur bu tablonun. Enflasyon yükselecektir kaçınılmaz olarak (2 rakamlı enflasyona hazırlıyorlar ülkeyi pikolojik olarak) , büyüme hızı düşecektir (ha bire revize edip aşağı çekiyorlar..) , istihdam azalıp işsizlik artabilecektir ve en ürküncü durgunluk içinde enflasyon (Stagflasyon) yaşanabilecektir. Hatta cari açığınız açıklanamaz biçimde büyüyebilecektir.

Ntekim IMF geçtiğimiz günlerde yayımladığı Türkiye raporunda 11 madde açıklarken ülkemizi cari açığı en yüksek birkaç ülke içinde saymıştır! (Bu raporu sitemizde yayımladık : IMF’den 11 maddelik Türkiye raporu (http://ahmetsaltik.net/2014/10/03/imfden-11-maddelik-turkiye-raporu/..)

Fakat 12. CB – Yarıbaşkan RTE 1 Ekim 2014 günü TBMM açış konuşmasında
gene ortalığı güllük gülistanlık gösterdi! Sokaktaki yurttaş bu kuramsal gevezeliklerden
hadi diyelim ki çok birşey anlamıyor, anlamaz.. Yaşamın iğneden ipliğe pahalandığını, cebindeki paranın alım gücünün eridiğini, geçimin daha da zorlaştığını algılamaz mı?

Sorun burada ve bizler uzuuun uzun bayram (!) tatilleri ile oyalanıp devekuşu gibi davranıyoruz.. Gündem saptırıp sorunları öteliyoruz. Tezkere ve IŞİD benzeri
gündem başlıkları daha ne denli oyalayıcı olabilir? 1,5 + milyon göçmene harcanan
5 milyar Dolara yakın para (daha da harcanacak!) kimin sırtına yüklenecektir??

ABD Başkan Yardımcısı Biden
Türkiye’yi suçlamayı sürdürüyor ve
Türkiye’nin silahlandırdığı IŞİD ile savaşa zorluyor!

  • Onbinlerce ton silahı Türkiye IŞİD’e yolladı.. diye..

Bu nedenle 1,5 milyon sığınmacı (mülteci), Suriye – Irak pazarının elden çıkması, Tezkerenin askeri maliyetleri ve Batı’nın mülteci (sığınmacı) yükünü omuzlamaya yanaşmaması.. Ve RTE’nin “hata yaptığını” ABD Başkan Yrd. Biden’e itiraf etmesi..
Deliğe süpürülmemek için insanımızın sırtından ucuz (!) bir manevra daha..

Yazık günah değil mi Suriye – Irak’ta öldürülen yüz binlerce insana, ırzına geçilen kadınlara, masum çocuk ve yaşlılara ve ülkemiz ekonomisine binen çooook ağır yüke.. Tüm bunlar “Tek adam – RTE yönetimi” nin ağır – altından kalkılamaz faturaları ve hala ülkenin tepesinde afra – tafrasından geçilmiyor!?..

Ne bahtsız  – talihsiz ülke bu Türkiye..
Yığınlar uykuda, çaresiz ve muhalefet yok gibi..
Bu atipik – kural dışı tablo sürdürülemeyeceğine göre, Türkiye neye gebe acaba??
Bu arada devekuşu boğulmasın!?

Sevgi ve saygıyla.
05.10.2014, Manavgat

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

========================================

Dolar neden artıyor?

Mustafa_Pamukoglu

 

MUSTAFA PAMUKOĞLU
AYDINLIK, 3.10.14

 

Doların Eylül başında (2014) 2.15 TL iken 2.29 TL’ye gelmesi, Merkez Bankası’nın döviz satım ihalelerinde günlük alımı 40 milyon Dolara çıkarmasına karşın yükselişin durmaması ve devam edeceği hususundaki beklentiler, dikkatleri FED’e ve
küresel gelişmelere tekrar çevirdi.

FED YOLUN SONUNDA

2007 krizinde FED piyasalara fon desteğini kesmek üzere iki şey yaptı.

1- Faiz oranlarını sıfıra çekti.
2- Piyasadan devlet tahvilini ve ipoteğe dayalı tahvilleri satın alarak yatırımcıları
özel sektör tahvillerini ve hisse senetlerini almaya yöneltti.
3- Piyasadan tahvil alımlarını Ekim ayında sonlandıracak ve tahvil alım programı bitecek.

FAİZ ARTIRIMI KAPIDA

FED, ABD ekonomisinin durumu düzelinceye dek faiz artırımı yapmama kararı almıştı.
Şu anda ABD ekonomisinde FED’in dikkate aldığı göstergelerde belirgin iyileşme var.

1- Aylık istihdam artışı 200 bin ortalamayı aştı.
2- İşsizlik maaş başvuruları aylık 400 binin altına düştü. FED işsizlik oranının % 6.5’un altına düşmesini bekliyordu. Bu gerçekleşmiş durumda.
3- ABD büyümesi % 2-3 aralığına ulaştı.
4- Enflasyon oranının %2’lerde olmasını istiyordu. Enflasyon, resesyon tehlikesini yaratan %1’in üstüne çıktı. Korkular ortadan kalktı.
Bu göstergeler artık faiz artırımına gitmeyi olanaklı kılıyor.
2014 sonu veya 2015 yılı ilk yarısında FED faiz artırımına gidecek.

FED FAİZİ BİZİ YAKINDAN İLGİLENDİRİYOR

FED faizleri sıfır olarak tuttukça, Amerika’dan sıfır maliyetle kredi bulan yatırımcı,
soluğu Türkiye gibi yükselen piyasalarda aldı. Bu yüksek bir geliri ifade ediyordu.
Bir de politik riskler bu kadar değildi. Türkiye hem güvenilir hem de kazançlı pazardı.
Ama devran değişti. Faiz artırımından sonra yabancı yatırımcı Türkiye’ye gelirken
artık şunları hesaplayacak ve eskisi gibi kolay gelmeyecek:

1- Kazancım azaldı. Türkiye’nin politik ve ülke riski ciddi biçimde artmış durumda.
Değer mi, değmez mi?
2- Türkiye cari açıkta Hindistan, Brezilya, Endenezya ve Meksika ile birlikte dünyanın en tehlikeli sınırında.

Yani ekonomimizin kırılganlığı her kesim tarafından dillendiriliyor.
Bu da FED faiz artırımından sonra en çok dikkat edilecek husus olacak.

PARANIN PATRONU RAHATLIYOR

Dünya para musluğunu açan ve kapatan FED rahatladıkça ve Dolar lehine kararlar aldıkça ve alacağını bildirdikçe Dolar değer kazanacak.
Avrupa’daki gelişmeler ters yönde olsa bile, Doların Avro karşısındaki değer artışı sürecek.

ÇEVREDE TEHLİKE İŞARETLERİ VAR

IŞİD ve Güney’imizdeki olaylar bizi tahmin edemeyeceğimiz yerlere sürüklüyor.

Savaşa girme korkusu insanları dövize yöneltmiş durumda.
Piyasalar, FED faiz artırımı ve savaş risklerinin çok az bir bölümünü fiyatladı.
Büyük bölüm duruyor. Bu nedenle Dolardaki artış devam edecek, diye bekleniyor.
Bütün bu gelişmeler, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci tarafından tehlikeli
bulunmazsa da ekonomimiz açısından kaygılanmaya yetiyor ve artıyor bile…