Günlük arşivler: 22 Eylül 2014

İNME’de Erken Tanı; İlk ve Acil Yardım Yaşam Kurtarır..


İNME’de Erken Tanı; İlk ve Acil Yardım Yaşam Kurtarır..

Dostlar,

Bize ulaşan ve tıbben doğru, yerinde olan bir iletiyi paylaşmak istiyoruz..

İnme = felç günümüzün en önemli ölüm nedenlerinden biri.

Tıpta kısaca SVA – SVO (serebro-vasküler olay) denilen bu acil durum
ya hemen, kısa sürede öldürücü oluyor ya da engelli bırakarak
yaşam niteliğini ciddi biçimde bozuyor, yaşamı kısaltıyor..

Başlıca nedenleri arasında;

– Sigara,
– Yüksek tansiyon (hipertansiyon)
– Diyabet geliyor.

İletide verilen görselde (aşağıda) olduğu gibi her zaman atherom plağının (pıhtı diyelim..) kopması ve bir beyin atardamarını (serebral arter) tıkaması değil, atardamarın yırtılması ile kanama nedenli olarak da inme görülür.

İlk ve acil yardım yaşam kurtarıcı olabilir. Özellikle atherom plaklarının kopmasına bağlı trombüs tıkamasında ilk saatlerde uygun ilaçlarla müdahale ile bu pıhtılar eritilebilmekte, serebral anjiyo mekanik girişim yapılarak tıkanma açılabilmektedir.

İketiyi paylaşanlara teşekkür ederiz..

Sevgi ve saygı ile.
22.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================

FELÇ GELİNCE NE YAPMALI (ÇOK ÖNEMLİ) ??

DİKKAT DİKKAT!
ÖNLEMDE KUSUR ETMEYELİM,
HATA YAŞAMIMIZA MAL OLMASIN.


Felçle ilgili yararlı bir yazı. 


FELÇ 

BUNU OKUMANIZ SADECE BİR DAKİKANIZI ALIR!!!  PAYLAŞMAKSA NİCE HAYATLAR KURTARIR  Ben kendime düşeni yaptım, Siz de yapar mısınız???      Barbekü esnasında Ayşe tökezledi ve   düştü,onu temizlediler. Biraz sarsılmış görünse de Ayşe akşamın  geri kalanını eğlenerek geçirdi.  Ayşe'in kocası daha sonra telefonla arayarak eşinin hastaneye kaldırıldığını söyledi (akşam 06:00'da Ayşe öldü.) Barbekü'de felç geçirmişti. Eğer   felç'in     işaretlerini tanımlayabilselerdi, belki de Ayşe şu anda aramızda olacaktı; bazıları ölmüyor, ama çaresiz ve ümitsiz bir durumda kalıyorlar!     Bir nörolog felç vakalarını inmenin geldiği zamandan üç saat içinde müdahale edebilse felcin etkilerini tamamen geri çevirebileceğini söylüyor.  PÜF NOKTASININ felcin tanımlanması, teşhis edilmesi ve üç saat içinde hastanın medikal bakımının başlaması olduğunu söylüyor.    • FELCİN tanımlanmasında ÜÇ TEST: "S.T.R."    Bazen felcin  semptomlarının tespit edilmesi zordur. Bilinçsiz olmak malesef felakettir. Felç hastası, eğer yakınındaki kişiler tarafından   felcin semptomları teşhis edilemezse, ciddi beyin hasarına maruz kalır.     Doktorlar yakında bulunan herhangi birinin ÜÇ BASİT SORU sorarak felci teşhis edebileceğini söylüyor:    S *Gülümsemesini söyleyin (Smile)  T *Basit bir cümle kurmasını söyleyin (Talk)    (örn. Bu  gün    dışarısı güneşli.)  R *Her iki kolunu kaldırmasını söyleyin. (Raise)    Hasta bu görevlerin herhangi birini yapmakta  zorlanıyorsa, derhal acil servis numarasını arayın ve semptomları almaya gelenlere söyleyin.    •Felcin yeni işareti: Dilinizi çıkarın!    DİKKAT: Felcin bir başka işareti şudur: Hastaya dilini çıkarmasını söyleyin. Eğer dil kıvrılmışsa veya bir tarafa doğru yatmışsa bu da felç işaretlerindendir.    Bir kardiyolog bu mektubu her alanın 10 kişiye iletmesi halinde iletenin en azından bir hayat kurtaracağını   söylüyor.

BUNU OKUMANIZ YALNIZCA BİR DAKİKANIZI ALIR!!!
PAYLAŞMAKSA NİCE YAŞAMLAR KURTARIR

Ben kendime düşeni yaptım, Siz de yapar mısınız???


Barbekü esnasında Ayşe tökezledi ve düştü,
O’nu temizlediler. Biraz sarsılmış görünse de
Ayşe akşamın geri kalanını eğlenerek geçirdi.
Ayşe’nin eşi daha sonra telefonla arayarak eşinin hastaneye kaldırıldığını söyledi (akşam 06:00’da
Ayşe öldü.) Barbekü’de felç geçirmişti. Eğer felç’in işaretlerini tanımlayabilselerdi, belki de Ayşe şu anda aramızda olacaktı; bazıları ölmüyor, ama çaresiz ve ümitsiz bir durumda kalıyorlar!

Bir nörolog, felç olgularına inme zamanını izleyen üç saat içinde müdahale edebilse, felcin etkilerini tümden geri çevirebileceğini söylüyor.

PÜF NOKTASININ felcin tanımlanması, tanı konması
ve üç saat içinde hastanın tıbbi bakımının başlaması olduğunu söylüyor.

• FELCİN tanımlanmasında ÜÇ TEST:


“S.T.R.”

Kimi kez felcin semptomlarının belirlenmesi zordur. Bilinçsiz olmak ne yazık ki yıkımdır. Felç hastası, eğer yakınındaki kişiler tarafından felcin semptomları tanınmazsa, ciddi beyin zedelenmesi ile karşılaşır.

Doktorlar, yakında bulunan herhangi birinin ÜÇ BASİT SORU sorarak felce tanı koyabileceğini söylüyor:

S *Gülümsemesini söyleyin (Smile)
T *Basit bir cümle kurmasını söyleyin (Talk)
(örn. Bu gün dışarısı güneşli.)
R *Her iki kolunu kaldırmasını söyleyin. (Raise)

Hasta bu görevlerin herhangi birini yapmakta zorlanıyorsa, derhal acil servis numarasını (AS: 112) arayın ve belirtileri, hastayı almaya gelenlere söyleyin.

•Felcin yeni işareti: Dilinizi çıkarın!

DİKKAT: Felcin bir başka işareti şudur: Hastaya dilini çıkarmasını söyleyin. Eğer dil kıvrılmışsa veya bir tarafa doğru yatmışsa bu da felç işaretlerindendir.

Bir kardiyolog, bu iletiyi her alanın 10 kişiye iletmesi durumunda iletenin en azından 1 yaşam kurtaracağını söylüyor…

Toprağını koruyamayan bir devletin egemenlik hakkı er ya da geç tartışmaya açılır!

Toprağını koruyamayan bir devletin egemenlik hakkı
er ya da geç tartışmaya açılır!

Dostlar,

Sn. Prof. Dr. Ali Demirsoy, bu ülkenin yüzakı yurtsever aydınlarından.
34 yaşında Biyoloji Profesörü oldu Hacettepe Üniversitesinde ve 67 yaşının sonuna dek bu sanla (ünvanla) çalıştı. Emekliliğine yaklaşan yıllarda Türkiye’nin en kıdemli profesörü idi. Yaşamını özellikle Evrim Biyolojisine adadı ve Evrimin Biyolojisini
çok kapsamlı kitaplarıyla yazdı. Kahreden bir trafik kazasında (cinayetinde!) eşini ve çocuklarını yitirdi ve yalnız kaldı. Ancak yılmadı.. 10 yıl kadar önce 61 yaşında iken, Kemaliye – Eğin’de 26 yaşında bir genç hanımla evlendi ve yaşama yeniden tutundu.

Ülkesinin sorunlarına gerçek bir aydın olarak hep ilgi duydu ve kafa yordu.
Her biri kısa raporlar sayılabilecek 8-9 sayfa dolayında değerlendirmeler yaptı. Bunlardan bize sanal ortamda ulaşan birçoğunu yayımladık.
Son olarak ulaşan yazısı aşağıda..

  • Toprağını koruyamayan bir devletin egemenlik hakkı
    er ya da geç tartışmaya açılır!

Biraz sıkıştırınca 9 yerine 6 A4 sayfasına sığdı. Bu yüzden, uzun yazılarda
hep yaptığımız gibi kısa alıntılar yapıp tüm metni pdf olarak ekliyoruz.

Şöyle giriyor Ali hoca :

portresi

  • ” Sevgili Kardeşim, Bu coğrafya üzerinde kara bulutların daha da yoğunlaştığı uzun zamandır biliniyor. Hanımı Sokrates’i yaşam tarzı ile ilgili olarak sürekli uyarıyor. Bir gün yine sorumsuz bir şekilde öğrencileri ile eve girerken, karısı kalın bir oklavayla kafasına vuruyor. Sokrates, öğrencilerine dönerek,
    bu kadar gök gürlemesinden ve şimşek çakmasından sonra dolu yağacağı belliydi. Biz de bu coğrafyada doluya tutulduk. Bunu bu ülkenin kenara atılmış çok sınırlı sayıda kalan aydını
    tahmin etmişti. Zayıf da olsa uyarmıştı.
    Bu ülkenin toprak yönetimini de aydınlar uyardı, uyarıyor. Ancak sağırlık bilinen
    en kötü duyu eksikliğidir…

    Bu ülkenin topraklarını yaklaşık 700 yıldan beri kullanıyoruz. Nasıl kullandığımızı bir kenara bırakalım; sicilimiz temiz olmayabilir. Ancak bundan böyle nasıl kullanmalıyız, yönetmeliyiz sorusunun yanıtını arayalım. Topraklar bir millete kullanım hakkıyla verilir, tapusuyla değil; eğer onu hor kullanırsanız ya da
    kısa vadeli çıkarlarınız için peş keş çekerseniz, bir gün tümüne birileri
    sahip çıkmaya kalkışır.

    Yaşamadan öğrenmeye ne dersiniz?

    ………………………

Devamla                      :

  • Ne alıp veremeyeceğimiz vardı Suriye ile neden Suriye devletini parçalamaya çalışanlara yan çıktık? İlişkilerimiz ve ticaretimiz en yüksek düzeyine yükselmişti. Türkiye zengin Suriyeli turistleri ağırlamaya başlamıştı. Görünürde Suriye’de önemli bir değişim olmamıştı. Birden bire Sünni Müslümanlara eziyet ediliyor diye kalkışma başlatıldı. Türkiye bu ateşe benzin döken ülkelerin başına geçti.
    Sanki bu ülkede Sünnilerin dışındakiler el üstünde taşınıyormuş gibi.
    Aslında Suriye bize göre daha çok şeriat yasaları ile idare edilmesine karşın, yönetimin bakış açısı uygar dünyaya dönüktü; Başkan Esad’ın eşinin

    giyim kuşamına uygar dünyan bile gıpta ile bakıyordu. Belli ki Esad gerici,
    yobaz dincilere karşıydı. Çevre ülkelerini rahatsız eden de buydu.

    Suriye karıştı da iyi mi oldu? Bir milyonu bizde fuhşun, dilenciliğin, hırsızlığın pençesine düşmüş durumda. Büyük kentlerin parklarına bir gece uğrarsanız, orada reşit olmayan erkek ve kız çocuklarının dramını görebilirsiniz. Bir devlet adamı ‘biz öyle düşünmemiştik’ diyemez. Çünkü yüzlerce danışmanı vardır; yüzlerce kanaldan bilgi ve istihbarat alabilir. Kişiler hata yapar, yanılır;

    Devlet adamlarının yanılması suç oluşturur.

    Libya’da yanıldık,
    Mısır’da yanıldık,
    Afganistan’da yanıldık,
    Irak’ta yanıldık,
    Suriye’de yanıldık,
    Ukrayna’da yanıldık,
    Mavi Marmara’da yanıldık,
    Gazze’de yanıldık,
    Paralel Devletle olan ilişkilerimizde yanıldık,

    Çok yakında demokrasi ve açılım politikasında da nasıl yanıldığımızı
    (bizzat açılım ve bağımsızlık isteyen tarafla birlikte) anlayacağız. ”

********************

Ve şöyle bağlıyor Sn. Demirsoy                    :

  • ” Sonuç                   : Devlet yalnızca vatandaşların devleti değildir; yeni oluşturulacak hukuk sisteminde devlet, ağaçların, meraların, bitkilerin ve hayvanların, çeşitli habitatların (sulak alanların, mağaraların) da devletidir. Bu topraklar neden yalnızca insanlara tahsis edilsin; bizimle aynı ülkeyi paylaşan öbür canlı varlıkların da belirli bir oranda
    bu topraklarda tapulu malları olması gerekir.
    Uygar bir ülkenin, örneğin topraklarının neden %10’u insan ayağı girmeyecek biçimde bu canlıların
    özel mülkiyetine geçirilmesin. Korkmayın, hayvanlarda, mal edinme histerisi, çocuklarına
    mal bırakma tutkusu, karaborsa ve mal biriktirme dürtüsü henüz oluşmadı. Emin olun beğenmediğiniz o canlılar bu toprakları satmayacaklar;
    hor kullanmayacaklar; doğal yapısını binlerce yıl koruyarak buralarda
    mutlu yaşayacaklar, bizim de mutlu yaşamamız için
    ortam oluşturacaklardır.

    Gerçek uygarlaşmaya yeni düzenlemelerle başlayalım derim… 

    Prof. Dr. Ali Demirsoy,
    Hacettepe Üniversitesi (Emekli)
    22.9.14, Ankara

********************

Dostlar,

Bu çok değerli makaleyi tümüyle okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki)
tıklar mısınız??

Topraginizi_koruyamazsaniz_devlet_olamazsiniz

Sevgi ve saygı ile.
22 Eylül 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Yavuz Alogan : Eğitim sorunu ve Kürtçe


Eğitim sorunu ve Kürtçe..

Dostlar,

AYDINLIK Gazetesinin başlattığı tartışma ortamında yer alan, Sn. Yavuz Alogan’ın kaleme aldığı “Eğitim sorunu ve Kürtçe..” başlıklı yazıyı paylaşmak istiyoruz..
(Görseli biz ekledik..)

Kürt çocuklarına, onların geleceğine yazık olmasın.. diliyoruz..

İyi bir eğitimi günümüzde Kürtçe alma olanağı yok ne yazık ki..
O zaman Türkiye ile, Dünya ile bütünleşemez (İntegrasyon), geçerli meslek edinemez ve tersine Kürt assimilasyonu ile Türkiye’den yalıtılır ve Kürt ağalarınca sömürülmeleri sürer!

Dikkat buyurulsun; assimilasyonu Türkiye ve “Türkler” yapmıyor!
Tersine, emperyalizmin maşası Kürt Ağası politik önderler – PKK yapıyor!
Bu ne talihsiz ve bahtsız bir politikadır Kürt kardeşlerimiz üstünde!
Kürt ve Türk yurtseverleri el ele vererek, bu lanet olası feodaliteyi yıkmalıyız.
Bölücü Emperyalizmin maşası Kürt Ağası politik önderler – PKK
aradan çıkarıldığında Türk – Kürt kardeşliği büyün boyutlarıyla yaşanacak!

Bu acı gerçeği Kürt kardeşlerimizin görmesi ve kendilerine emperyalizmin maşası olarak bu büyük tarihsel kötülüğü yapan Kürt Ağası politik önderleri – PKK’yı dışlayıp aşmaları gerekiyor..

Sevgi ve saygı ile.
22 Eylül 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

====================================

Yavuz Alogan
Dik Yokuş – AYDINLIK – 20 Eylül 2014

Türkiye’de Öğretim Birliği Yasası‘nın uygulanmaması,
Kürtçe’nin eğitim ve bilim dili olup olamayacağı
konusunda yapılan tartışmaların nedenidir.

Başka deyİşle, Tevhİd-İ Tedrİsat Kanunu (1924) ve
bu YASANIN uygulanmasıyla görevlİ planlama organı olan
Mİllİ Eğİtİm Bakanlığı Talİm ve Terbİye Kurulu ortadan kalkmasaydı, eğİtİm ve öğretİm bİrlİğİ yok edİlmeseydİ,
bu konuyu tartışıyor olmayacaktık.

Geçmişte Milli Eğitim Şuraları yapılır, TÖS ve TÖB-DER gibi öğretmen kuruluşları eğitim alanında alınan bütün kararlar ve uygulamalar üzerinde söz sahibi olurdu.

Günümüzde eğitim alanında hiçbir denetim kalmadı; bu alan, etnik ve dinsel grupların insafına terk edilmiş; eğitim piyasada alınıp satılan bir meta, öğrenciler müşteri ya da mürit durumuna gelmiştir.

Aslında bu durum, AKP’nin ulus-devlet yerine ümmet toplumu kurma
(RTE’nin “yeni sosyoloji” derken kast ettiği şey) niyetiyle uyumludur.

Bütün çocukların dinsel eğitimden geçmesi, her birinin potansiyel birer imam olarak yetiştirilmesi; yerel yönetimlerin güçlendirilmesi tasarısıyla birlikte eğitimin
milli” olmaktan çıkarılarak yerelleştirilmesi amaçlanıyor.

TÜBA ve TÜBİTAK gİbİ kurumlar, gerİcİlİğİn ülkeye yayıldığı merkezler DURUMUNA gelmİşTİr.

Bu kurumların yaydığı kültür Türkçe mi?

(Çok uzun bir konu ama İslamcıların gazete ve kitaplarında da Türkçe’nin
yazım kurallarıyla oynanmaktadır).

Felsefe, Biyoloji, Mantık gibi dersler orta öğretim müfredatından çıkarılmakta,
bu derslerin saatleri kısaltılmakta, üniversite düzeyinde ise bu bölümler bilinçli olarak zayıflatılmaktadır.

Başka deyişle, Türkçe’nin kendisi bilim dili olmaktan çıkmaktadır.

Türkçe biyoloji, felsefe, mantık kavramlarının zamanla unutulmayacağını
söyleyebilir miyiz?

Türkçe’ye düşmanlık tabana inmiştir.

Ankara’daki Gençlik Parkı’nda, seyyar dondurmacı, kâğıt helvacı, simitçi vs.tabelasını Arapça harflerle yazmaktadır (geçen hafta kendi gözümle gördüm!)

ANCAK BİR-İKİ ASIR SONRA

Eğİtİm dünyevİ – öğretİm laİk – müfredat bİlİmsel olmalıdır;

öğretim birliği yeniden sağlanmalıdır;
İmam hatİp okulları ülkenİn İmam İhtİyacına denk gelecek ölçüde azaltılmalıdır;
yurttaşlar para ödemeden eşİt öğrenim OLANAĞINA
sahip olmalıdır.

Dil sorununa gelince; her dil insanlık kültürünün değerli bir parçasıdır, mirasıdır; korunmayı, geliştirilmeyi; sanat, bilim, hukuk alanlarında yeni kavramlarla zenginleştirilmeyi hak eder.

Kürtçe başta olmak üzere Anadolu’da yaşamış ve yaşayan bütün diller için bu hak geçerlidir.

Dillerin korunması ve geliştirilmesi filolojilerin, kültür kurumlarının görevidir.

Kürtçe, Lazca, Çerkezce konuşanlar kendi devletlerini kurup kültür kurumlarını oluştururlarsa, bir iki yüzyıl sonra, kendi toplumlarının her türlü iletişim ve kültür gereksinimini ana dilleriyle karşılayabilirler.

  • Ancak bir ulus-devletin içindeki farklı ulusallıkların dilleri (“azınlık diller”)
    resmi dil olarak kullanılamaz; eğitim, hukuk, bilim dili olarak kabul edilemez.
  • Aksi halde ulusal bir devletin varlığından söz edilemez;
    tıpkı Yugoslavya’da olduğu gibi farklı diller farklı siyasal sınırları belirler.

 

HANGİ DİL YAYGINSA RESMİ DİL ODUR

Tarihsel olarak bakıldığında, farklı dillerin konuşulduğu bir ülkede en yaygın kullanılan dil hangisiyse, o dil resmi dil, eğitim dili olmuştur.

Bu biraz da doğal bir kültürel süreçtir.

Her dil değerlidir; “benim dilim senin dilinden
daha üstündür” gibi bir tartışma olmaz.

Diyarbakır, Cizre ve Yüksekova’da yaşanan olaylar, PKK’nin AKP’yle kurduğu ittifakı daha üst bir noktaya taşıdığını, açılım” denilen süreci zorlamaya çalıştığını gösteriyor.

Eğitimle ilgisi olmayan siyasal bir olaydır.
Burada üzücü olan Kürt çocukların durumudur.

Fakat bölge halkının bu “Kürtçe eğİtİm seferberlİği”ne (!) İlgİ göstermedİğİ görülüyor kİ, sevİndİricİ olan da budur.

 

Hüsnü Mahalli : Velev ki takas!


VELEV Kİ TAKAS…
Velev ki takas!

Hüsnü Mahalli
hmahalli@hotmail.com

Bu coğrafyada herkes herkes ile belirli şeyleri takas eder. Örneğin Hamas‘ın 5 yıl önce kaçırdığı bir askere karşı İsrail 2011 yılında 1027 Filistinli tutsağı serbest bıraktı.
Benzer takas daha önce İsrail ile Hizbullah arasında gerçekleşmişti. Türkiye ve Katar’ın arabuluculuğu ile Nusra örgütü Esad yönetiminin serbest bıraktığı ve aralarında
IŞİD lideri Bağdadi‘nin Suriyeli eşinin de bulunduğu onlarca tutsağa karşılık daha önce kaçırdığı Hıristiyan din adamlarını salıverdi. ÖSO ve Nusra kaçırdıkları bir grup İranlı
ve daha sonra Lübnanlıyı, Katar ve Türkiye’nin arabuluculuğu ile serbest bırakmıştı . Bugünler de ise yine Katar ve Türkiye’nin arabuluculuğu ile IŞİD ve Nusra’nın kaçırdığı Lübnanlı askerlerin serbest bırakılması için özel çaba harcanıyor. IŞİD ve Nusracılar Lübnan’da tutuklu bulunan yandaşlarının serbest bırakılmasını istiyor ve
her hafta kaçırılan bir askerin kafasını kesip görüntülerini paylaşıyorlar.
İşte tam bu sırada IŞİD Türk rehineleri bırakıyor.

IŞİD,

  • ‘Devletimiz  ve Türk devleti arasında dışişleri bakanlıkları düzeyinde yapılan görüşmeler sonucu rehineler Türk tarafına teslim edilmiştir.
    Anlaşma her iki tarafın yararınadır.’

diye bir açıklama yaptı.

IŞİD kaynaklarına da dayanarak Arap medyası, Katar ve Iraklı Sünni aşiretlerin arabuluculuğuna dikkat çekiyor ve anlaşmanın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Katar ziyaretinde sağlandığını yazıyor. Musul işgali sürecinde IŞİD’in müttefiki olan
Sünni aşiretleri etkileyen iki kişi var. Birincisi terörle yargılanıp idama mahküm olan ve  İnterpol’ün kırmızı bültenine karşın İstanbul’da ikamet eden Irak Cumhurbaşkanı
eski yardımcısı Tarık Haşimi . İkincisi ise Musul’un işgalinde IŞİD’e yardım ettiği söylenen Irak Parlamentosu eski başkanı Usame Nuceyfi.

Arap medyasına göre Erdoğan, Davutoğlu ve Katar Emiri’nin de dostu olan bu kişiler rehineler konusunda en önemli rolü oynadılar. Türk vatandaşlarının Musul’da rehin alındığı 10 Haziran’dan bu yana seslerini çıkarmayan Nuceyfi ve Haşimi,
her nedense geçen süre içinde müttefik IŞİD’e gidip ‘Burak şu Türk rehineleri’ demediler.
Belki de uygun zamanı bekliyorlardı!
Arap medyasına göre serbest bırakılan Türk rehineler karşısında Türkiye’de tutuklu
IŞİD yandaşları serbest bırakılacak, dışarıdan Türkiye’ye gelip Suriye’ye girmek isteyen IŞİD militanları rahatsız edilmeyecek, acil durumlarda IŞİD militanları Türkiye’de
tedavi görmeye devam edecek, sınır bölgelerinde IŞİD ile PYD arasındaki savaşa Türkiye karışmayacak ve son olarak Türkiye, Batı ile birlikte IŞİD’e karşı savaşta
hiçbir biçimde yandaş olmayacak.Tüm bunların yerine getirilmesi durumunda rehineleri serbest bırakan IŞİD, kendi inancına aykırı olmasına karşın, Türkiye’ye ait ve
Suriye sınırları içinde bulunan Süleyman Şah Türbesi‘ne dokunmayacak,
orada bulunan 25 Türk askerini koruyacak ve nöbet değişimine izin verecek.

Oysa IŞİD Suriye ve Irak’ta işgal ettiği şehirlerde bulunan kilise, mezar, türbe ve benzeri tüm ibadet yerlerini yıkmıştır.

IŞİD ile Ankara’nın anlaşması ile ilgili bu ve benzeri bilgileri veren Arap medyası,
her iki taraf arasında temelde ciddi sorunlar bulunmadığına dikkat çekiyor.
Çünkü IŞİD militanlarının büyük bölümü dünyanın dört bir tarafından Türkiye’ye gelmiş ve buradan Suriye’ye girerek IŞİD’e katılmıştır. Ayrıca NATO ve Arap ülkelerinin Suriye’de savaşan gruplara gönderdiği tüm silah ve askeri malzeme Türkiye üzerinden ulaştırılmıştır. IŞİD, Rakka ve Deyrezor bölgesindeki kuyulardan çıkardığı petrolü kaçakçılar üzerinden Türkiye’de satıyor. Bu arada IŞİD sempatizanı ve sayıları ile ilgili farklı rakamların bulunduğu yüzlerce ya da binlerce Türkiye vatandaşı çok kolay
bir şekilde sınırdan geçerek IŞİD’e katılıp Suriye ve Irak’ta savaşıyor ya da
oralarda yaşıyorlar.

Özetle Arap ve Batı medyasının son zamanlarda sık sık gündeme getirdiği konular anımsanırsa, rehineler ile ilgili anlaşmanın ne denli kolay olduğu anlaşılacaktır.
Önemli olan neyin ne karşılığında yapıldığının kamuoyu tarafından bir an önce bilinmesidir.
Çünkü bu coğrafyada hiçbir şey gizli kalmaz, kalmıyor.
Hele hele konumuz IŞİD ise!

===========================================

Evet dostlar,

IŞİD ve Ortadoğu konularında Sayın Hüsnü Mahalli’nin uzmanlığına ve öngörülerine güveniyor ve O’nu izlemeyi sürdürüyoruz..

“Bilme hakkımıza” saygı gösterilmesini diliyor ve yurttaşlar olarak
olayların içyüzünü öğrenmek istiyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
22 Eylül 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

”İzmir Karşıyaka’da her apartman bir öğrenci okutacak”


Türkiyede ilk kez 
: ”İzmir Karşıyaka’da her apartman bir öğrenci okutacak

Dostlar,

İzmir Karşıyaka’dan iç açan bir haber paylaşalım…

İletiyi yollayan dostumuz E. Alb. Sayın Şahap Osman Aras’a teşekkür ediyoruz..

Dileriz gerçekleşir ve ülkemiz genelinde örnek olur..

Sevgi ve saygı ile.
22 Eylül 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

========================================================

Türkiyede ilk kez : ”İzmir Karşıyaka’da her apartman bir öğrenci okutacak

Eğitimde fırsat eşitliği sağlamak ve dar gelirli ailelerin çocuklarına burs desteği vermek için harekete geçen Karşıyaka Belediyesi, Türkiye’de ilk kez uygulanan

“Karşıyaka’nın Filizlerini Geleceğe Hazırlıyoruz = 
Her Apartman Bir Öğrenci Okutuyor”

tasarısını yaşama geçirdi.

Başkan Hüseyin Mutlu Akpınar; “Dayanışmanın ve yardımlaşmanın kenti Karşıyaka’mızda, her apartman bir üniversite öğrencisi okutacak” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da görüntülü iletiyle tasarıya destek verdi.

Tasarı büyük ilgi gördü

Yaşama geçirdiği projelerle (AS: tasarımlarla) adından söz ettiren Karşıyaka Belediyesi, yalnızca İzmir’e değil, Türkiye’ye de örnek olması beklenen önemli bir eğitim girişimini daha başlattı. Dar gelirli öğrencilerin üniversite yaşamına katkı sunmak için Türkiye’de ilk kez “Karşıyaka’nın Filizleri” projesini başlatan belediye, Karşıyaka’da,
her apartmanın bir üniversite öğrencisi okutması için de kolları sıvadı.
Tasarı kapsamında; Atakent, Mavişehir ve Bostanlı semtleri pilot bölge olarak belirlendi. 150 apartman ve site yöneticileri ile birebir görüşmeler yapıldı ve tasarımın ayrıntıları anlatıldı. Belediyeye burs için başvuruda bulunan üniversite öğrencileri, nesnel ölçütlere göre değerlendirildi. Burs almaya hak kazanan öğrenciler, kısa süre içinde tasarıma ortak olan apartmanlar ile buluşturulacak. Apartman sakinleri (AS: oturanları), kendilerine emanet edilen öğrencilere 10 ay boyunca, ayda 300’er TL burs yardımı yapacak.

Tüm Karşıyaka’ya yayılacak

Belediye ve halk işbirliği ile yaşama geçirilen ve son zamanda ortaya çıkan en önemli toplumsal sorumluluk tasarımlarından biri olarak görülen girişim, tüm Karşıyaka’ya yaygınlaştırılacak. Belediye, bu işin yalnızca eşgüdümünü üstlenecek. Apartmanlar, 1’den çok öğrenciye de burs verebilecek. Tasarıma katılan her bir apartmanın girişine “Bu Apartmanın Bir Öğrencisi Var” duyurusu asılacak. Kordon Otel’de gerçekleşen tanıtım toplantısı ile kamuoyuna duyurulan girişim, kanaat önderlerinden de tam not aldı. Toplantıya medya temsilcileri, kampanyaya dahil olan apartman yöneticileri ve Karşıyaka Gençlik Eğitim Merkezi’nde eğitim alarak üniversiteyi kazanan üniversite öğrencileri katıldı.

“Türkiye’ye örnek olacak”

Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar, Türkiye’ye örnek olacak önemli bir eğitim tasarımını yaşama geçirmiş olmanın mutluluğunu yaşadıklarını söyledi.
Eğitimde fırsat eşitliği yaratmanın önemine değinen Akpınar

“Bir kentin gelişimi ve geleceği için eğitim ve öğretim çok önemlidir. Eğitimde fırsat eşitliği yaratmak ve dar gelirli ailelerin çocuklarına destek olmak, sosyal demokrat belediyelerin ve duyarlı halk kitlelerinin temel görevidir. Karşıyaka Belediyesi ve Karşıyaka halkı el ele vererek, Karşıyaka’nın Filizleri’ni geleceğe hazırlayacağız.” dedi.

 

 

 

EMRE KONGAR : REHİNE KRİZİ


Dostlar,

49 insanımızın 101 günlük tutsaklıktan sonra özgürlüğüne kavuşması,
elbette öncelikle büyük sevinç kaynağımızdır.
Başta tutsaklar ve aileleri, Ulusumuzun gözü aydın olsun!

101_rehin_Ankara'da_Davutoglu.19.9.14jpg

 

Ancak bu olayın içyüzünü kamuoyunun öğrenme hakkı vardır.

Düşündüklerimizi Sn. Kongar aşağı – yukarı yazmış..
Bu yazıyı paylaşmak istiyoruz..

AKP iktidarı gene her olaydan inanılmaz bir pişkinlikle siyasal  yarar sağlama peşinde.. Her şey öylesine alaturka, hamasi ve duygu sömürüsüne dönük ki..

IŞİD terör örgütü “Uzlaştık..” diyor.. Yineliyor bu açıklamasını..
Başbakan Davutoğlu “Diplomatik temaslar.. ” diyor.
12. CB – Yarıbaşkan RTE ise : “Operasyon..” diyor.
Şamil Tayyar : CIA’nın Truva atı IŞİD salıverdi.. demekte..
(AKP 24. dönem Gaziantep milletvekili, yazar – gazeteci)

Ülke bu denli ciddiyetsiz yönetiliyor.. Çadır tiyatrosu gibi..
Bu siyasal kadro ülkemizi utandırıyor.. Halkta güven bunalımı yaratıyor.
Başbakan Davutoğlu “Her şey gizli kalacak..” buyuruyor..
Azerbaycan gezisini yarıda keserek Urfa’ya geliyor ve hazırlanmış mizansene uygun olarak özel bir uçakla, serbest bırakılan 101 yurttaşımızla birlikte Ankara’ya geliyor.
Tam bir şov.. Uzuuuun uzun konuşuyor.. Çok heyecanlı..
Bol hamaset, bol bol dinsel retorik..
Çocukları severken öfori içinde birini havaya fırlatıyor, birini başından tutarak
havaya kaldırıyor.. Ne zarafet var ne estetik ne de çocuklar açısından güvenlik..

Sevincimiz elbette büyük.. Ama bu nedenlerle de buruk.

Sanki biraz, -benzetmede hata olmasın- eşeğini önce yitirip sonra bulan garibin
ironik sevincini çağrıştırıyor..

*****

Efendiler,

Kendinize gelin ve ilk görevinizin ülke insanlarının can güvenliği sağlamak olduğunu bir an bile aklınızdan çıkarmayın!

Sevgi ve saygı ile.
22.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

REHİNE KRİZİ

portresi_resmi

 

 

EMRE KONGAR
Cumhuriyet, 20.9.14

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin Musul Başkonsolosluğu mensubu,
46’sı Türk 49 rehine 101 gün sonra serbest bırakıldı

Elbette çok sevindik, ama sevincimiz tarihimizin bu en beceriksiz ve utanç verici olayını sorgulamamızı engellememeli…
Tam tersine, artık rehineler serbest bırakıldığına göre, konuyu rahatça tartışabiliriz!

***

Rehinelerin serbest bırakılmasının üç ayrı kaynak tarafından üç ayrı biçimde yorumlanması bile olayın çok sorunlu olduğuna işaret ediyor:
Erdoğan silahlı müdahaleyi akla getiren bir sözcük kullanarak “Operasyon” dedi.
Davutoğlu, diplomatik çabaları ve pazarlıkları da içeren bir sözcüğü tercih etti,
Temasdedi.

Şamil Tayyar ise olayın çözümünde dış güçlerin müdahalesine atıf yaparak
“CIA hamlesi” dedi.

Gerçekler mutlaka bir gün bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkacak…
Ama medyaya sızan haberlere ve yorumlara bakarak, krizin Amerikalıların da
yardım ettiği “temaslar” yoluyla çözüldüğü tahmin edilebilir.

***

Hiçbir insanın, özellikle de bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ve daha da özel olarak devlet görevlisi olan bir kişinin yaşamını yitirmemiş olması en büyük tesellimiz.
Ama bu sonucu, olayın ardındaki yanlış politika ve ihmalleri unutturacak bir zafer anlayışıyla takdim etmek, gerçeklerden kopuk bir algı operasyonu olmanın ötesinde
bir anlam taşımıyor.

Çünkü rehin alınanlar yalnızca 49 insan değildi…
Rehin alınan Türkiye Cumhuriyeti devleti idi.
Bunu ben söylemiyorum; ABD ile Ortadoğu’da IŞİD katillerine karşı operasyonlar için müzakereler yapan devlet görevlileri bütün dünyaya söyledi!

***

Yayın yasağı konduğu için tartışılmayan önemli haberler vardı olayın başında:
Musul Valisi’nin, kendisinin bile kaçtığı sırada, Konsolosluğun tahliye edilmesi için uyarıda bulunduğu gibi…
Barzani’nin, tahliye gerekliliğini belirttiği ve bunun için yardıma hazır olduğunu bildirdiği gibi…
Ve hatta konsolosluk görevlilerinin tahliye talebinde bulunduğu gibi…
AKP iktidarı, bugüne dek izlediği “kapalı toplum” politikasına uygun olarak
derhal bir yayın yasağı koyduğu için bu haberlerin tartışılma olanağı olmadı…

Ama artık kriz çözüldüğü, 49 görevli ve Türkiye Cumhuriyeti rehin olmaktan kurtulduğu için, bunların tartışılma zamanı gelmiştir sanıyorum…
Bu değerlendirmeler bugün olmasa bile, mutlaka gelecekte yapılacak ve
olayın arkasındaki tüm gerçekler, yanlışlar, ihmaller ortaya çıkacaktır!