Etiket arşivi: Prof. Dr. Nilay Etiler

“Aşı Yeterli, İrade Eksikliği Var”

“Aşı Yeterli, İrade Eksikliği Var”

Türkiye’de son 10 aydaki kızamık olgu sayısı 2 bin 719. Prof. Dr. Kayıhan Pala: “Yapılması gereken Küba’da olduğu gibi aşının kamusal bir ürün haline getirilmesidir” derken, Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Nilay Etiler de bakanlığın çalışmalarını yetersiz buluyor.

Ayşegül Özbek İstanbul – BİA Haber Merkezi 20 Aralık 2019

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre Türkiye’de 2019 yılının ilk on ayında kızamık olgu sayısı 2719. Bu, 2013 yılından sonra son on yıldaki en yüksek sayı. 2719’un yaklaşık 1800‘ü
5 yaşın altındaki çocuklar. Olguların büyük çoğunluğunu ise aşı olmayanlar oluşturuyor. 1 yaşın altında yaklaşık bin vaka var. Bunun 900’den fazlası da hiç aşılanmamış.

İtalya, Almanya ve ABD’nin New York eyaleti aşı yaptırmayan çocukları artık okullara kabul etmeme kararı aldı.

TIKLAYIN – DSÖ: Avrupa’da Kızamık Vakaları Son On Yılın En Yüksek Seviyesinde

Öte yandan UNICEF’in verilere göre Pasifik’te yer alan Samoa’da 2013’te % 70 olan aşılama oranlarının geçen süreçte yüzde 30’un altına düştüğü bu nedenle kızamık vakaları ve ölümlerin arttığını ortaya koyuyor. Aynı zamanda Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde ise bu yıl başından beri 5 bin 110 kişinin kızamık nedeniyle yaşamını yitirdiğini aktardı.

Olguların artmasındaki en önemli nedenler arasında aşı karşıtlığı ve aşı tereddüdü başı çekiyor.

TIKLAYIN – Aşı Hakkında Sıkça Sorulan Sorular

Türkiye’de durum ne? 

Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, Sağlık Bakanlığı’nın nüfus sağlık araştırmasını iki yıldır kamuoyuyla paylaşmadığını aktarırken uzmanların da WHO verilerini kaynak almak zorunda kaldığını aktarıyor. Pala, aşı karşıtlığı üzerine de şunları söylüyor:

“2009’da Bakan, ‘rüya görüyorsunuz’ demişti”

“Özellikle bireysel haklar konusundaki duyarlılık, ‘kimse benim özgür iradem dışında aşı yaptırmaya zorlayamaz’ düşüncesi. İkinci boyutu ise dini kökenli. Türkiye’de de bu yaklaşımlar son yıllarda iz bulmaya başladı. Bakanlığın önceki verilerine bakacak olursak 30 binin üzerinde çocuğunun aşılanmasını reddeden anababa var. Bakanlığın aşı konusunda olumsuz bir yaklaşımı olduğunu düşünmüyorum. Ancak bu işin üstüne gitmek, toplumu duyarlı duruma getirmek konusunda da çok büyük etkinlik içinde değil.

2009 yılıydı sanıyorum, o zamanın Sağlık Bakanı’na ‘Türkiye yeniden kızamık vakalarıyla karşı karşıya kalabilir’ dediğimizde bize, ‘Türkiye’de bir daha 100’den fazla kızamık vaka sayısı kayıtlara geçmeyecek, siz rüya görüyorsunuz’ demişti. 2008’de üç vaka falan vardı fakat 2013’e geldiğimizde bu sayı 7400 oldu.”

“Çiçek hastalığından 300 milyon kişi ölmüştü”

Pala’nın aktardığına göre Türkiye’de az da olsa yapılan araştırmalarda aşıyı tehlikeli bulduğunu belirtenlerin oranı dinsel nedenlerle yaptırmayanlara oranla daha çok. Aşı tereddütünü ise şöyle ikiye ayırıyor Pala:

“‘Zararlı olduğunu düşünüyorum’ diyenler, bir de ‘gerekli olduğunu düşünmüyorum’ diyenler. Bazı popüler yazarlar arasında da ‘aşı olmadığı için ölen birisini gösterin bana’ görüşü egemen ve maalesef kimi kesimlerde de bunun karşılık bulduğunu söyleyebiliriz.”

Prof. Dr. Pala, bu noktada 300 milyon kişiyi öldüren çiçek hastalığını hatırlatıyor:

“Dünya tarihinde 300 milyon kişi. Ve bunu bir tek aşıyla yok etti dünya. Çok güçlü bir bağışıklama politikasıyla 1980’den bu yana, artık bir tane olgu yok. Eradike edildi tıbbi deyimiyle, Türkçesi kökü kazındı diyebiliriz. Bugün hem ülkemizde hem dünyada aşının yapılmadığı zamanlardaki karanlığını görmezden gelmeye çalışıyorlar. Biz istiyoruz ki, Türkiye yeniden o karanlığa gömülmesin.”

“Aşı, bir toplumsal dayanışma yaklaşımıdır”

Pala aşının yalnızca bireyin kendisini değil, bir toplumsal bağışıklık oluşturarak aşılanması mümkün olmayan çocukları da koruduğunu söylüyor ve çocuk hakları açısından önemli bir örnek veriyor:

“Bir de aşı olmak istediği halde aşı olamayan çocuklar var. Diyelim ki kanser vakası bir çocuk. Bağışıklık sistemi zayıf olduğu için biz bu çocuğa aşı yapılsın istemiyoruz, ama aşı yapılamayan bu çocuğun korunmasını da istiyoruz. Bunun için elimizde bir mekanizma var. Biz buna toplum bağışıklığı diyoruz. Eğer bir etkenin, mesela kızamık virüsünün toplumda dolaşımını engelleyecek kadar yüksek bağışıklama oranı yaratırsanız, bu hastalığı nedeniyle korunamayan çocuğu da koruma altına alırsınız. Bunun için de yüzde 95 oranında bir bağışıklama oranına ihtiyacımız var. Aynı zamanda bir toplumsal dayanışma yaklaşımıdır aşı, bu yüzden çok önemli.”

Neden tereddüt ediliyor?

Öte yandan aşıyla ilgili tereddütleri anlamak gerektiğini aktarıyor:

“Çünkü aşı ilaç gibi değil. İlacı hastalığı ortadan kaldırmak için veriyorsunuz. İnsan onu kabul ediyor. Aşıyı verdiğiniz zaman kişi hasta değil, hasta olmayan birisinin dışarıdan kendisine böyle bir şey verilmesini kabul etmesini biraz bizim kolaylaştırmamız lazım. Aşı olmazsa, toplum bağışıklığı olmazsa neler olabilir, bunları anlatmamız lazım. Bunlardan en güçlü örneklerden biri de çocuk felcidir.

“Bulaşıcı hastalıklar sizin iradenizi dinlemez”

Son noktada öneri olarak ise aşının kamusal bir ürün olması gerektiğinin altını çiziyor Pala:

“Aşıyı ticari bir ürün olarak gündeme getirilenler o aşının daha fazla yapılması ve satılması için de bir çaba harcıyorlar. Burada zihinlerde bir tereddüt oluşmasını doğal karşılıyorum. Yapılması gereken Küba’da olduğu gibi aşının kamusal bir ürün haline getirilmesidir. Eğer aşı kâr amacı güdülmeden kamu tarafından üretilecek olursa insanların zihninde soru işareti kalmaz.
“Bireysel hak nedeniyle aşıya itiraz edenlere de şunu demek lazım, aşı olmayacağım diyenlerin o zaman toplum içinde yaşamamaları lazım. Birlikte yaşarken bulaşıcı hastalıklar sizin iradenizi dinlemeyeceğinden, o zaman bizim toplumu korumak için uygulayacağımız aşıya da itirazı kabul etmek mümkün değil.”

Etiler: “Bakanlık samimiyetsiz”

Aşı karşıtlığı ya da aşı tereddütü… Her iki durumda da Sağlık Bakanlığı’nın bunu aydınlatacak net bir mesaj vermesi gerektiğini söyleyen Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr.  Nilay Etiler ise şunları söylüyor:

“Tam bir sessizlik hali var. Sadece nisandaki Dünya Aşı Gününde Bakanlık bir açıklama yaptı. Bu samimiyetsiz bir şey. O nedenle sorun devam ediyor. Böyle giderse artarak da devam edecek. Aşı olmadığı için, hiç istemeyiz ama, ölümler olursa ancak o zaman insanların kafasına dank edecek.”

“Yeterli aşımız var”

Lojistikte bir sıkıntı yok, yeterli seviyede aşı var” diyen Etiler şöyle devam ediyor:

“Birinci Basamak sağlık hizmetlerinde birtakım eksiklikler tartışılabilir ama aşılamayla ilgili olarak aile sağlığı merkezlerinde çalışan arkadaşların öncelikle yürüttüğü hizmetler arasında aşı. Burada sadece irade eksikliği var. Sağlık Bakanlığı’nı eylemsizliği söz konusu.”

Çoğu çocukluk dönemi aşısı

Aşı yapılmadığı takdirde salgın oluşturabilecek hastalıkları ise şöyle sıralıyor Etiler:

• Türkiye’de kızamık en önemlilerinden bir tanesi. Kızamıkçık ve kabakulak da var.
• Çocuk felci artık Türkiye’de görülmeyebilir ama Orta Doğu coğrafyasında hala çocuk felci var.
Türkiye’de tekrar vaka çıkmaması için aşının sürdürülmesi lazım.
• Tüberküloz. Burada aşının koruyuculuk düzeyi düşük. Bunu biliyoruz ama tüberkülozun ileri bir aşamasını önlüyor aşı.
• Hepatit B‘yi geçirdiği zaman bir kişi, yani kronik taşıyıcı olursa karaciğer kanserine dönüşebiliyor.
• Tetanos ise doğada bulunan bir bakteri, mikroorganizma. Herhangi bir şekilde yaralanmayla insana geçtiği zaman yüzde yüz öldürücü. Aşının hiçbir yan etkisi yok, aşı olunca yüzde yüz koruyucu ama, hastalığın etkenini aldığı zaman kişi yüzde yüz ölümcül.

Öte yandan çocukken bu aşıları olmamış bir yetişkinin şimdi aşı olma ihtimali var mı?

“Bu aşılardan sadece tetanos yetişkinlikte de olur. Ama mesela kızamık aşısını çocukken olması gerekiyor kişinin.”

“Aşıyı reddeden aileler çocukken aşılandı”

Aşı konusunda ise en önemli sorunlardan birinin de hastalığı görmediğimiz için sorun yok gibi algılanması olduğunu ifade eden Etiler şöyle devam ediyor:

“Su klorlanmadığı zaman salgından millet kırılır. Ama klorlandığı için bunun ne kadar önemli bir şey olduğunu anlamazlar, çünkü hastalık yoktur. Toplumda belli bir oranda aşılamaya ulaşılmış. Hastalık yok ve o hastalığın ne kadar dramatik bir şey olduğunun kimse farkına varamıyor.

Şu an aşıyı reddeden anne babalar kendi çocukluklarında çok yüksek oranda aşılama oranı vardı. Bütün bu anne babalar aşılı. Bu hastalıkları yaşamamışlar ve şu anda aşıyı sorguluyorlar. Halbuki onlar aşılanmamış olsaydı aşı olmayan bir toplumda o anne babalardan dörtte biri hayatta olmayacaktı.”

 

TIBBIN ALTERNATİFİ OLMAZ ! GELENEKSEL, ALTERNATİF VE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARI…

TIBBIN ALTERNATİFİ OLMAZ !
GELENEKSEL, ALTERNATİF VE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARI…

Meslek örgütümüz TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) son derece önemli bilimsel hizmetlerinden biri daha somut ürüne dönüştürülerek basıldı..

Başlık yukarıdaki gibi ve 303 sayfa. Çok değerli meslektaşlarımız Dr. Serpil Tütüncü (Trakya Üniv. Tıp Fak. den öğrencimizdir, aynı zamanda Eczacıdır) ve Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Nilay Etiler (Doçentlik jürisinde idik; Barış için imza atan aydınlardan olup kamu görevine son verilmiştir..) yayına hazırladı bu önemli kongrenin bildirilerini, makalelerini, tartışmalarını.. Kendilerine, meslek örgütümüz TTB’ye ve bilimsel katkı verenlere şükran doluyuz..

Küresel sermaye, en temel insan hakkı olan SAĞLIKLI YAŞAM hakkının içini ha bire boşaltıyor. Tunç yasa “en çok kâr” ve sermaye birikiminin ne pahasına olursa olsun sürdürülmesi. Dolayısıyla bilimsel – nitelikli sağlık hizmetleri yerine daha ucuz ve uygulamak için diploma – eğitim gerekmeyen bilim – akıl dışı yöntemleri ve hurafe temelli uygulamaları yoksul insanlara reva görebilecek ölçüde etik – ahlak – hukuk dışı, yüzsüz..

Kimi basını ve sözde kimi uzmanları ve bu alanda insanların çaresizliklerini – yoksulluklarını – inançlarını sömürerek para kazanmayı içlerine sindirebilenleri yanına alarak ya da sonkilerin dürtüklemesi ile masum halkı kurban ve piyon edebilen siyasal iktidarlar..

Öyle ki, Hacamatçılar Dernek kurup örgütleniyor, cin çıkaran hastaneler (!) açılıyor, sülük vb. ilkel – bilim dışı yöntemler için Peygamber adına zaman – gün bile veren ayrıntılı Hadisler uyduruluyor ve SGK geriödemeleri SUT’a (Sağlık Uygulama Tebliği) alırken, prim = ek vergiye ek, sağlık hizmeti için 10-12 kalemde ayrıca katkı payı = haraç almayı sürdürüyor. Prim = ek vergi karşılığı verilen sağlık hizmetlerinin kapsamı sürekli daraltılırken, azgın enflasyona karşın geriödeme bedellerini 7-8 yıldır güncellemeyerek özellikle Devletin üniversite hastaneleri olmak kamu sağlık kurumlarının döner sermayelerinin iflası adeta hedeflenirken; alternatif tıp adı altında bilim dışı uygulamalar için SGK keseyi açabiliyor.. Buna ne ad konabilir? Hem terbiyemiz izin vermiyor hem söylesek “suçtur” diyecekler.. Kamu ve özel sağlık kurumları ayakta kalabilmek için SKG zorlamasıyla hakkın cebine el atıyor ve yer yer illegal – etik dışı uygulamalara yönlendirilmiş oluyor.. Bu politika toplumu ahlakını bozuyor!

Eski Maliye Bakanı ve ÖZELLEŞTİRME şampiyonu“BABALAR GİBİ SATARIM” sözlerinin sahibi Kemal Unakıtan için koroner by pass cerrahisi gerektiğinde eşi istihareye yatmış (!) ve sabah kalktığında “.. Rabbim Cleveland dedi..” gibisinden saçmalamıştı. Demek ki, seçkinlere – elitlere – egemenlere en üst bilimsel teknoloji; geri kalanlara ise sülük, hacamat, ot karışımları (anımsatalım; Dünya Sağlık Örgütü bitkisel ürünlerin ilaç olmadığını bildirmiştir), kocakarı ilaçları vb.. süslü adlarla sunulacak.. Yerseniz!

Apaçık söyleyelim; biz Tıp denilince tek bir şey anlıyoruz : MODERN BİLİMSEL TIP!
Bunun seçeneği (alternatifi) var mıdır? Evet, vardır.. diyerek sizi şaşırtalım.. Peki nedir?

  • Tıbbın tek 1 alternatifi / seçeneği vardır; o da gene MODERN BİLİMSEL TIP’tır!

*****
Kongrenin sonuç bildirisini aşağıya alıyoruz (28-29 Mayıs 2016, İstanbul) :

Kamusal hizmetlerin daralması, sağlık hizmetlerinde piyasalaşma ve özelleştirmeler toplumu alternatif arayışlara yöneltmiştir. Piyasalaşma sürecinde kamusal hizmetlerle ilgili olumsuz söylemler, modern tıbba olan güveni zedelemiştir. Diğer yandan son 30-40 yıldır sağlık algısında değişme, bedenin fetişleştirilmesi, sağlığın bireyselleşmesi alternatif arayışlarla ilişkilidir. Günümüzde dünyada her üç kişiden biri GATT uygulamaları kullanmakta ve son 20 yılda kullanımın arttığı gözlenmektedir. Bu haliyle GATT bir ‘pazar’ haline dönüşmüştür ve artık devasa bir ekonomik TIBBIN ALTERNATİFİ OLMAZ !

GATT – GELENEKSEL ALTERNATİF VE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARI

• Sağlık Bakanlığı GATT ile ilgili alanı düzenlemeli ve denetlemelidir. Konuyla ilgili oluşturulan mevzuat kanıta dayalı bilgilere dayanarak gözden geçirilmeli ve temel yaklaşım olarak tedbir ilkesi (AS : Precautinary principle) esas alınmalıdır.
GATT uygulamalarından çok azının sınırlı endikasyonlarda etkililik ve güvenliliği kanıtlanmıştır. Bu gerçeğin hekimlerle ve toplumla güçlü bir şekilde paylaşılması önemlidir.
• Etkililiği ve güvenliliği bilimsel yöntemlerle gösterilmemiş ya da etkili ve güvenli olmadığı gösterilmiş GATT uygulamaları yasaklanmalı, Yönetmelik dahil ilgili düzenlemeler revize edilmeli, bu tür ürünler piyasadan çekilmelidir.
• Bitkisel ürünlerin ruhsat izin sürecinde Sağlık Bakanlığı’nın ağırlığı artırılmalıdır.
Dünya Sağlık Örgütü bitkisel ürünlerin ilaç olmadığını, güvenlik sorunu olduğu konusunda sürekli bültenler yayınlamaktadır; Sağlık Bakanlığı’nın da bu yönde bir bakış açısı ve uygulaması olmalıdır.
• Türkiye’de aktarlar yeterince denetlenmemektedir; aktarlar ile ilgili geniş kapsamlı mevzuat hayata geçirilmelidir.
• GATT reklamlarındaki yasaklar sıkı bir biçimde denetlenmelidir. Medya bu konuda sorumlu davranmalıdır.
• Sağlığı tehdit eden GATT uygulamalarının yetkililere bildirilmesi için farkındalık oluşturulmalı, bu bildirim sağlık çalışanları için mesleki bir yükümlülük olarak görülmelidir. Meslek örgütü bilimsel olmayan ya da bilimselliği gösterilmemiş uygulamalarda bulunan hekimlere yaptırım uygulayarak kendisine verilen toplum sağlığını koruma görevini yerine getirmelidir.
• Hekimler, tıbbi öykü alırken GATT konusunu özel olarak sorgulamalıdır. Bu sorgulamada hastada yargılanma ya da suçlanma gibi bir algı oluşmamasına özen gösterilmelidir.
• GATT konusunda pek çok tıp disiplinin yer aldığı bağımsız ve özerk bilimsel bir yapı oluşturulmalıdır. Bu yapı;
– GATT uygulamalarının bilimselliğinin araştırılması için bir politika oluşturulması,
– GATT uygulamalarının bilimselliğine dair, özellikle de sık kullanılan fitoterapi ürünlerinin ilaçlarla etkileşimi konusunda kılavuz oluşturulması,
– Toplumun bilgilendirilmesi,
– İlgili düzenlemelere yön verilmesi ve benzeri konularda yetki sahibi kılınmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 03 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

KHK’ler – haksız ihraçlar ve ÖYP düzenlemesi YÖK önünde protesto edildi

ttb_logosu

KHK’ler – haksız ihraçlar ve ÖYP düzenlemesi YÖK önünde protesto edildi

1 Eylül günü yayımlanan 672 sayılı KHK ile işten çıkarılan, görevlerinden alınan, kadroları değiştirilerek güvencesizleştirilen üniversite öğretim üyeleri ve araştırma görevlileri 22 Eylül 2016 günü Ankara’da Yükseköğretim Kurulu (YÖK) önünde eylem yaptı.

Türk Tabipleri Birliği, Eğitim Sen ve SES’in çağrısıyla gerçekleştirilen eyleme TTB İkinci Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, Ankara Tabip Odası (ATO) Başkanı Prof. Dr. Vedat Bulut ve ATO Yönetim Kurulu üyesi Dr. Onur Naci Karahancı, TTB önceki dönem Merkez Konsey üyeleri, çok sayıda hekim ve akademisyen destek verdiler. Kocaeli Üniversitesi’nde “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildirgeye imza veren öğretim üyeleri arasında olan ve 672 sayılı KHK ile işten çıkarılan öğretim üyelerinden Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, Prof. Dr. Nilay Etiler, Prof. Dr. Ümit Biçer, Prof. Dr. Zelal Ekinci, Prof. Dr. M. Cengiz Erçin ve Doç. Dr. Özlem Özkan da eyleme katılan isimler arasında yer aldı.

Saat 13.00’te YÖK önünde biraraya gelen grup adına ortak açıklamayı akademisyen ve Eğitim Sen 5 No’lu Şube Yöneticisi Aysun Gezen okudu. Gezen, KHK’ler ile özlük haklarının ellerinden alınmasına neden olan 50/D’nin ve haksız ihraçların geri çekilmesini istedi. Gezen, şunları söyledi:

  • “AKP’nin kamu rejiminde yaratmak istediği dönüşüm karşısında emek mücadelemizi meslek örgütleri, emek ve demokrasi güçleri olarak omuz omuza, dayanışma içinde kararlılıkla sürdüreceğiz. Taleplerimiz açık ve nettir. Haksız ve hukuksuz açığa almalara, ihraçlara son verilmeli, arkadaşlarımız görevlerine iade e dilmelidir. KHK ile yapılan ÖYP düzenlemesi geri alınmalı, herkese iş güvencesi sağlanmalıdır.”

Basın açıklamasının okunmasının ardından, Eğitim Sen Genel Sekreteri Mesut Fırat, SES Eş Genel Başkanı Gönül Erden, KESK MYK üyesi Ramazan Gürbüz, TTB İkinci Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, HDP milletvekilleri Hişyar Özsoy ve Mehmet Ali Aslan ile işten çıkarılan akademisyenler adına Kocaeli Üniversitesi’nden Doç. Dr. Hakan Koçak birer konuşma yaptılar.

‘Darbe bahane’

TTB İkinci Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, işten çıkarılan akademisyenlerin bir bölümünün darbe kalkışmasından önce “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildirgeye imza attıklarını ve barış istedikleri için soruşturulduklarını hatırlatarak, bu isimlerin 15 Temmuz’dan sonra ise darbe kalkışması bahane edilerek üniversitedeki görevlerinden uzaklaştırıldıklarını kaydetti. Adıyaman,

  • “Biz her şeyin farkındayız. Bunlar barış istemiyorlar, çatışmasızlık istemiyorlar, isteyenleri de cezalandırıyorlar. Bizler bu arkadaşlarımızla dayanışmak için buradayız. TTB olarak hepsini sevgiyle, saygıyla selamlıyoruz.” diye konuştu.

‘Geri adım attıramayacaklar’

Doç. Dr. Hakan Koçak da, 672 sayılı KHK’nin dünya hukuksuzluk tarihine geçecek bir belge olduğunu belirterek,

  • “Bizler hala ne ile suçlandığımızı bilmiyoruz. Barış İçin Akademisyenler bildirgesine imza attığımız için bu çuvalın içinde doldurulduğumuzu düşünüyoruz. Eğer neden bu ise bize geri adım attıramayacaklarını söylemek isterim.” dedi.

672 sayılı KHK’nin kendilerini kamu hizmetinden uzaklaştıramayacağını belirten Koçak,

  • “Biz her zaman kamu hizmetindeyiz. Kamunun çıkarları gereği emeğin yanındayız, kamunun çıkarları gereği iş cinayetlerine tepki gösteriyoruz, kamunun çıkarları gereği parasız, bilimsel laik eğitimi, özerk ve demokratik üniversiteyi savunuyoruz ve savunmaya da devam edeceğiz.” diye konuştu.

‘Üniversiteler bir bütün olarak tasfiye edilmeye çalışılıyor’

Türkiye’de üniversitelerin bir bütün olarak tasfiye edilmeye çalışıldığına dikkat çeken Koçak,

  • “Bizimle dayanışmak, aslında Türkiye’de üniversitenin tasfiye edilmesi sürecine karşı durmaktır. Yaşasın bilimsel, laik, demokratik üniversite mücadelesi, yaşasın barış.” diyerek sözlerini tamamladı.

Basın açıklaması, YÖK önünde çekilen halayların ardından sona erdi.
(http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/yok-6294.html, 22.9.2016)

=================================

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğuumuz Türk Tabipleri Birliği (TTB) Ankata Tabip Odası (ATO) nın bu girişimini, AKP iktidarının hukuk tanımaz eylemi bağlamında destekliyoruz.

Diliyoruz ki TTB;

  • Etnik temelli çok hatalı politikalarını artık bıraksın ve ulusalcı çizgiye gelerek tüm Türk hekimlerinin örgütü olsun..
  • “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.” diyen Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün onurlandırıcı rotasına girsin..
  • Sivas Kongresindeki Tıbbiye 3. sınıf öğrencisi Tıbbiyeli Hikmet‘in aziz anısına daha saygılı ve bağlı olsun..
  • 1915’te Çanakkale savunmasında tümü şehit olan İstanbul Tıbbiyesi’nin 1. sınıf öğrencilerinin ödenemez borcuna sahip çıksın.
  • 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaşan Bandırma vapurunda Mustafa Kemal Paşa’nın hemen yanıbaşında yer alan tıbbiyelilerin sevgin (aziz) anısına –daha da– hürmetli olsun…

672 sayılı OHAL KHK’si ile işlerine son verilen akademisyenlerin savunmalarının alınmaması kabul edilemez ve hukuk devleti işe asla bağdaşmaz.. Siyasal iktidar, OHAL bahanesi ile tüm karşıtlarını tasfiye etme patolojisinden sıyrılmak zorundadır.

Sevgi ve saygı ile.
25 Eylül 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Tabip Odası Üyesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com