Etiket arşivi: münhasır ekonomik bölge

Mavi Vatan’ı sahiplenmek

Cem GÜRDENİZ
EMEKLİ TÜMAMİRAL

2006 yazında Mavi Vatan kavramını ilk kez kullandığımda Türkiye’yi Anadolu’ya sıkıştıran Sevilla haritası uygulamaya konulalı iki yıl olmuştu. Güney Kıbrıs Rumları Türkiye’nin kıta sahanlığından, suyun altındaki vatanından on binlerce kilometrekare alanı çalan münhasır ekonomik bölgeyi ilan etmişti. Türkiye’yi Ege’de kıyılarına, Akdeniz’de Antalya ve İskenderun körfezlerine sıkıştıran, neredeyse 150 bin kilometrekare deniz alanı çalan melun deniz haritası, AB’nin tüm belge ve web sitelerinde yerini almıştı.

TÜRKİYE, DENİZLERDEN VE ATATÜRK’TEN UZAKLAŞTIRILDI

Yunanistan’la Ege’de, hükümetin “güven artırıcı önlemler paketi” adı altında verdiği tavizler neticesinde sahte bir bahar yaşanıyordu. Annan Planı’na hükümet desteğiyle evet diyen KKTC’de, Ankara’nın desteğiyle AB’den medet umuluyordu. Karadeniz’de Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni zora sokacak NATO’nun Etkin Çaba Harekâtı’nın genişletilmesi süreci her cephede baskıyı artırıyordu. Zira ABD ve AB güdümündeki Avrupa Atlantik sistemi, merkezi deniz olan dört ayrı jeopolitik hedefe odaklanmıştı. Bunlar, güneyimizde denize çıkışı olan kukla Kürt devletinin kurulması, Akdeniz ve Ege’de Sevilla haritasına itiraz edilmemesi, KKTC’deki siyasi ve askeri Türk varlığının sonlandırılması ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin sulandırılmasıydı.

Türkiye’yi Anadolu’ya sıkıştıran Sevilla haritası

FETÖ ve destekçisi tüm kurum ve kuruluşların en güçlü dönemiydi. Deniz Kuvvetleri söz konusu jeopolitik alanlarda çıkarlarımızı korumak için Mavi Vatan sahiplenmesini başlattı. Karadeniz Uyumu Harekâtı, Akdeniz Kalkanı Harekâtı, Ege’de temposu ve çapı artan tatbikatlar, MİLGEM başta olmak üzere milli savunma sanayisinde kendine yeterlilik hamleleri ardı ardına geldi. Mavi Vatan’ın azgın emperyalist saldırılara karşı sahiplenilmesinin birinci safhası böyle başladı. Sahiplenmeye emperyalizmin cevabı sert oldu. FETÖ, onu destekleyen iktidar ve muhalefet dahil hemen her kesim, Deniz Kuvvetleri’ni resmen budadı. Kumpas davalar, başta Balyoz davası olmak üzere donanmanın üzerinden silindir gibi geçti. Değil Mavi Vatan’ı, Deniz Kuvvetleri’nin 40 amiral ve 400 deniz subayını Vardiya Bizde ve pek az gerçek yurtsever dışında sahiplenen olmadı.

  • Türkiye hem denizlerden hem de Atatürk’ten uzaklaştırılacaktı. 

DENİZDEKİ MİSAKIMİLLİ

Tutuklu olduğumuz halde pes etmedik. Mavi Vatan’ın sahiplenilmesinin ikinci safhası Hasdal ve Silivri hapishanelerinden başladı. Mavi Vatan, 2011 baharında Silivri’deki mahkeme salonunda telaffuz edilmeye başlandı. Makaleler, demeçler, kitaplar üzerinden Mavi Vatan sahiplenilmesi sürdü.

Mavi Vatan haritası

Mavi Vatan’ın sahiplenilmesinin üçüncü safhası 2014 tahliyeleri ve beraatlar sonrası başladı. Halk gerçeği görüyordu. Atatürk ve Mavi Vatan için 3.5 yıl hapis yatarak bedel ödeyen bizler, çıkar çıkmaz yazmaya, konuşmaya, konferanslar vermeye başladık. Mavi Vatan’ı kamuya kabul ettiren denizciler, ikaz ettikleri büyük tehlikenin 15 Temmuz FETÖ darbe girişimiyle ne kadar gerçekçi olduğunu ispat etmiş oldular.

Hükümetin darbe girişimi sonrası Mavi Vatan’ın farkına varması, 2020 yazına kadar başta gambot diplomasisi olmak üzere çıkarlarımızı aktif olarak koruması, sahiplenmenin dördüncü safhasını başlattı.

Ancak bu safhanın sahadaki aktif uygulaması gerileme içine girdi. Sismik ve sondaj faaliyetlerimiz durdu.

  • Mavi Vatan ve ayrılmaz parçası Atatürkçülük, bugün her yönüyle emperyalizm ve içimizdeki işbirlikçilerin sistematik saldırısı altındadır.

Ancak saldırılar beyhudedir. Halk uyanmıştır. Mavi Vatan’ın sahiplenilmesinin beşinci safhası, başta gençler olmak üzere, halk tarafından başlatılmıştır. Bu kapsamda Mavi Vatan’ın siyaset üstü kalması gerekir. Partiler arası kayıkçı kavgası formatına çekilmesi yanlıştır.

Mavi Vatan aleyhinde konuşanların teori ve pratikleri yoktur. Emperyalizm adına konuştukları açıktır. 2006 sonrası bir sembol, bir kavram, bir doktrin haline gelen Mavi Vatan, sadece Türkiye’nin değil, Türk dünyasının da okyanus ve denizlere çıkış alanıdır.

  • Mavi Vatan, 21. yüzyılda vatan kurmakla eşdeğer büyük bir jeopolitik hedeftir
  • Denizlerin dibindeki Türkiye’ye sahip çıkmaktır. Denizcileşme projesi olarak aynı zamanda uygarlaşmanın anahtarıdır.
  • Mavi Vatan denizdeki Misakı Milli’dir.

Bu vatanın sınırları 18 Mart 2020’de BM’ye bildirilmiştir. Değil eleştirmek, bu sınırı korumak her Türk vatandaşının görevidir.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 22 Eylül 2021

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

CAHİL-İYE

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, ‘günaydın’ sözüyle yapılan selamlaşmayı cahiliye dönemi adeti olarak yorumladı.

Dönemin adamı…

ŞIRACI

DİB Erbaş’ın 4-6 yaş grubu (dilimi) çocuklara yönelik Kuran kurslarının “zorunlu eğitimden sayılmasına” yönelik talebi (istemi), yargı yılının açılışını dualarla yapması ve “günaydın, tünaydın” demeyi “cahiliye dönemi adeti” olarak nitelendirmesi gibi son dönem çıkışlarına Cüppeli Ahmet’ten” Şeriata tamamen uygun” ifadesiyle destek geldi.

  1. Nerde zırva orda Cüppeli.
  2. Bozacının tanığı şıracı.
  3. Laikliğe karşı eylem odakları…

ÖDÜL

Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 6. Anadolu Medya Ödülleri yandaşlara verildi. Ödülleri alanların arasında Hilal Kaplan, Fahrettin Altun, Zafer Şahin ve Abdülkadir Selvi ile birlikte hükümete yakın medya kuruluşları yer aldı.

Ödül olarak gümüş ibrik ve yağdanlık uygun olurdu…

SAVCI

İran’ın İstanbul 2. Konsolosu Nasırzade, cinayetten tutuklu iken, mahkemenin ret kararına rağmen (karşın) savcı tarafından tahliye edildi. Adam kaçtıktan hemen sonra savcımız iddianamesinde müebbet talep etti (istedi).

İşte aranan yürekli savcı!..

KAYYUM

Mardin Belediye’sine kayyum olarak atanan ve sonra merkeze alınan Vali Mustafa Yaman hakkında 540 milyonluk yolsuzluk soruşturması yürütülüyor.

Kayyum mu, kuyum mu?…

PARTİZAN

CHP’li büyükşehir belediyelerinin yurt dışından temin ettiği 8.5 milyarlık kredi AKP’nin Cumhurbaşkanı RTE’nin imzalamaması nedeniyle alınamıyor

a.     Hizmet verilemeyen hangi ülkenin vatandaşı?
b.     Devlet desteğinin %97’si AKP’li belediyelere verilirken belediyenin kendi olanağı ile bulduğu krediyi engellemenin mantığı nedir?
c.      “Bizim anlayışımızda partizanlık yoktur. Şehirleri oy rengine göre tasnif etmek yoktur” sözü kime aittir?..

MAVİ VATAN

CHP’li Ünal Çeviköz,” Mavi Vatan diye bu 200 mile kadar uzanan alanı da kendi egemenlik alanınız olarak görürseniz, o zaman saldırgan ve yayılmacı bir algı yaratırsınız.”

Münhasır ekonomik bölgenin anlamını bilmek ve Amiral Cem Gürdeniz’in dediği gibi okumak lazım.

CHP bilgisiz, fikirsiz, bağımsızlığı sindirememiş liboşların partisi olmamalı…

BOZGUNCU

VP Genel Sekreteri, “CHP Mavi Vatan’a düşmanlık yaparken, Bozguncu Bildiriye imza atan 104 Emekli Amiral nerede? Demek ki dertleri Mavi Vatan değilmiş! “

a.     O bildiriyi bozguncu olarak nitelemek Çeviköz’le aynı görüşte olmaktır.
b.     Bu insanlar siyasetçi değil ki her konuda görüş açıklasın.
c.     “Bir tanesi yok” derken Cem Gürdeniz bir kişidir…

MEMNUN

RTE, ekonomi değerlendirmesinde “ benim vatandaşım memnun” dedi.

Onun vatandaşı!..

KÜLTÜR

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, ‘Yargısız infaza herkes için karşı çıktığımız gibi yargının da yargısız infazını asla kabul etmiyoruz. Yargıyı yargıya bırakacak bir hukuk kültürünü medyasıyla, siyasetiyle, akademi ve sivil toplum kuruluşlarıyla hep beraber oluşturmamız gerekmektedir’ dedi.

28 Şubat davası konusundaki konuşmalarını bilmesek samimi (içten) sanacağız…

SARAY

Cüneyt Arkın, gençlerin refaha (gönence) kavuşturulması gerektiğini belirterek ‘Saraylar yapıyoruz, niye yurt yapmıyoruz?‘ diye sordu.

Gençlere itibar (saygınlık) gerekmiyor…

ÇÖZÜM

Kılıçdaroğlu “Kürt sorununu HDP ile çözebiliriz” dedi.

Yanıtı HDP’den aldı, ”Sorunun muhatabı ve çözümü İmralı (Öcalan)’dır.

37 yıldır bu gerçeği anlamayanlar bu ülkeyi nasıl yönetecek?..

SORUYORUM                                        :

  1. 128 milyar dolar nerede?
  2. Bakan Ruhsar Pekcan ve diğer bakanların/yakınlarının devlete mal satmasının (hem de bozuk ve fahiş fiyatla)soruşturulması neden engelleniyor?
  3. Sedat Peker’in suçlamaları kamuoyunda karşılık bulmasına karşın niçin araştırılmıyor? Suçlanalar niçin kendini savunmuyor? Cumhurbaşkanlığı niçin sessiz kalıyor?
  4. Orman yangınlarına karşı gerekli önlemleri almayarak yurdumuzun cayır cayır yanmasına, uygunsuz imara izin vererek sel felaketine neden olanlar ne zaman hesap verecek?.. 

 

Ahmet GÖKSAN : TELAŞLANAN SUÇLULAR

PAZAR’LIK

TELAŞLANAN SUÇLULAR

Ahmet GÖKSAN
ahmetgoksan45@gmail.com

“Neden kızıyor içerliyor bu adamlar? İleri sürdükleri idam tekliflerini kabul etmememizin mesulü olarak yalnız Anavatanı görüyorlar da ölüm sehpasına sürüklemek istediklerinin kendi kendine müdafaa çabalarının meşru bir hak olduğunu teslim etmekten neden kaçıyorlar?Matbalarının bir köşesine çekilip kalem yürütenler insan gibi yaşamak hakkını kendileri için helal, başkaları için haram olduğunun düşüncesi içindeyseler vereceğimiz cevap: ENOSİS’e karşı TAKSİM’dir. Kafalarında ‘ilhak’ ateşi yandıkça ‘Taksim’ ateşi, de Türklerin kalplerinde parlayacak ve biz bu düşünceden ancak hak ve adalet tecelli ettikten sonra vazgeçebiliriz. Hak ve adalet de müşterek bir devletin kurulmasıdır.” 1969, Dr. Fazıl KÜÇÜK 

Kamuoyu araştırmalarının ne işe yaradığı bazen sorgulanır bazen de üzerinde düşünmeye bile değer bulunmadığı için okunmuyor. Bazen araştırmanın taraflı olduğu yargısı duyurulan sonuçlara ilişkin olarak peşinen ortalara çıkıyor. Buna karşın bilim üreten az sayıdaki kurumun yaptığı araştırmalar ilgi çekiyor ve değerlendiriliyor. Geçtiğimiz günlerde Kadir Has Üniversitesi Türkiye Çalışmaları Merkezi’nin “Türk Dış Politikası Kamuoyu Algıları Araştırması” nın 2017 yılı sonuçları açıklandı. Türkiye’nin dış politikada en büyük sorununun %44.2 ile terörle mücadele olduğu olgusu haklı olarak öne çıkıyor. Kıbrıs konusunun değerlendirmeye bile giremediğini üzülerek de olsa belirtmek istiyoruz.

Uzun yıllara dayanan uyuşmazlığın neden değerlendirme dışı kalmasının nedenlerini sizlerin değerlendirmelerinize bırakıyoruz. Zaman, zaman karşı tarafın yaptırdığı benzer araştırmalara baktığımızda sonucun öncelikleri arasında olduğuna tanık oluyoruz. Sitem etmeden darılmadan Kıbrıs konusunu irdelemeye tek kişi kalmış olsam bile değerlendirmeye devam edeceğimden kimsenin şüphesinin olmaması gerektiğini kaydetmek istiyorum.

Son olarak Cenevre’de yaşananlar karşı tarafın önde gideni Bay Nikos Anastasiyadis’in kabadayı tavrı ile masadan kalkışını bile kendi lehimize olacak şekilde değerlendiremediğimizin bilinmesini istiyoruz. O kalkıp gitti. Buna karşın bizleri suçlamadılar diyerek avunuyoruz. Bu olay üzerine kazandığımız sempatinin bile kısa süre sonra unutulduğu biliniyor.

Bu patırtı ve gürültü arasında son dönemde sıkça tartışılan Münhasır Ekonomik Bölge’de egemenlik konusunu Mendil Büyüklüğündeki ülkenin Başsavcı eskisi çarpıcı şekilde gündeme taşıdı. Başsavcı Bay Alekos Mihailidis haftalık Simerini gazetesinde yer alan açıklamasında, “Münhasır Ekonomik Bölge egemen değil. Münhasır Ekonomik Bölgemizin sınırları içeinde egemenliğimiz yoktur. Orası açık denizdir” diyordu.

Bay Başsavcı, konuya ilişkin olarak Rum medyası ve kamuoyunun yanlış anlamalara neden olan değerlendirmeler de bulunduğunu gözlemlediğini de söylüyordu. “Şu anda 12 mil olan karasularının (kıta sahanlığı) ötesinde, seyir, tatbikat veya herhangi başka bir şey yasak değildir. Türkiye’nin ‘dikkat edin engelleriz’ mesajları tehdittir. Buna karşın henüz engellenmedi. Özlü ihlal noktasına henüz varamadı” dedikten sonra Rum tarafında görmezden gelinen bu konunun çözümünün uluslararası hukuk olduğuna dikkat çekiyordu.

Crans Montana’daki konferansı Kıbrıs sorununu ve müzakere sürecini kritik bir dönemeç olarak niteliyordu. “Çöküş olması halinde BM bizim tarafa bile sorumluluk yükleyebilir. Konferans çökerse 2013’te başlayan çabanın sonu olacağı düşünülmelidir. Çöküş olursa bunun bizim tarafımızdan kaynaklanmamasına ve bizim tarafa sorumluluk yüklenmemesine özen göstermeliyiz.” diyordu. Eide’ye Anastasiyadis’in saldırmasını örtmek için yeni taktikler deneyeceklerinden kuşku duymuyoruz. Anastasiyadis’in saldırısını suçluların telaşı içinde olanların yaptıkları bir eylem olarak almak durumundayız.  

Bugüne değin yeterince öne çıkaramadığımız uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızı öne çıkarmamız gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…
11 Ağustos 2017, Ankara 

İlgilenenlere: ‘Yakın Dönem Kıbrıs tarihini yazdığım BİR DEMET YAŞAM 1-2. kitaplarımı ‘www.okumaodasi.com’ adresinden temin edebilirisiniz. AG.
=================================
Dostlar,,

Sn. Göksan’ın Kıbrıs sorunları ve tarihi konusunda uzmanlığı tartışma dışıdır. Bu yüzden, Son dönem Cenevre Kıbrıs ”görüşmelerinin” (gerçekte saldrılarının mı desek?!) gündemde olduğu dönemde O’nun uzmanlık birikimi çok  önemli. Sağolsun, kendisini bu ulusal davaya adamış bir insan :

  • ”Kıbrıs konusunu irdelemeye tek kişi kalmış olsam bile değerlendirmeye devam edeceğimden kimsenin şüphesinin olmaması gerektiğini kaydetmek istiyorum.” sözleri O’nun.

Doğrusu biz de Sayın Göksan gibi ”Bugüne değin yeterince öne çıkaramadığımız uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızı öne çıkarmamız gerekiyor..” kanısındayız.  

Bu bağlamda atılacak adım da;
– Türkiye’nin hiç zaman yitirmeden Doğu Akdeniz’de MEB ilan etmesi!

(Bkz. http://ahmetsaltik.net/2017/07/25/soner-polat-kibrista-yeni-donem/
ve http://ahmetsaltik.net/2017/08/02/ahmet-goksan-gaspin-hakki/)

Saın Göksan’a teşekkürlerimizle.

Sevgi ve saygı ile. 13 Ağustos 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

6  ? *

Ahmet GÖKSAN : GASPIN HAKKI

PAZAR’LIK

GASPIN HAKKI

Ahmet GÖKSAN
ahmetgoksan45@gmail.com

“Rumların istediği, Türk halkına her türlü yaşama imkanını vermeyecek bir idare kurmaktır. Ufak, ufak zümrelere ayıracakları toplumu ekseriyet arasında ezmek, onları her türlü yaşam imkanlarından mahrum etmektir. Bu sakat ve tehlikeli yolda yürüyenlere de pek haklı olarak karşı taraf ne bugün ve ne de yarın itimat edemez, etmeyecektir. İtimatsızlık ve korku içinde kimsenin yaşamasına imkan yoktur. Kendi selametini ve emniyetini aramak daima tehlike içinde olana düşen bir vazifedir. Bu emniyet çarelerine başvuranlara, ‘Türkler ayrı yaşamak ayrı kalmak istiyorlar’ diye boğuk sesler çıkarmak hakkını nereden buluyorlar? Bütün ayrılığın gayrılığın bir numaralı adamları kendileridir.

Bir halk ki kendi evine gitmekten mahrumdur, bir halk ki emniyet ve selameti silahın ucundadır, bunun körü körüne düşman kucağına sığınak aramasına imkan ve ihtimal var mıdır?”
1969, 
Dr. Fazıl KÜÇÜK 

Crans – Montana’da yapılmış olan Kıbrıs müzakerelerinin beklentilere yanıt vermediği biliniyor. BM Genel Yazmanı’nın büyük savlarla katıldığı toplantılarda düşlediği sonucu alamadı. Bay Antonio Guterres’in yeni bir başlangıç için kolları sıvadığını kaydetmek istiyoruz. Ulaşılan bu sonucu diplomatik yaşamındaki başarısızlık olarak kabul ediyor olması görevde kalacağı süre içinde daha çok sayıda Kıbrıs müzakerelerini düzenleyeceğinin de habercisidir. Türkiye Kıbrıs’ın garantörü ülke olarak yapılan toplantının son toplantı olacağının hesabını yapıyordu. Buna karşın karşı tarafın uzlaşmazlığı nedeni ile amacına ulaşamadı.

Kıbrıs uyuşmazlığının dünya kamuoyuna çıkarıldığı günden başlayarak Türkiye sürekli olarak uzlaşmacı yaklaşımlar sergilemekten geri durmuyordu. Son toplantıları izleyen yabancı gözlemciler de Rum tarafının uzlaşmazlığına bizzat tanık oldular. Masadan ilk kez kalkan tarafın Rum tarafı olduğunu da gördüler. Bu durumda BM’nin artık iyi niyet sorumluluğunu bir köşeye bırakarak Türklerin haklılığını ısrarla belirtmesi gerekiyor. Aksi halde sadece buradan sempati topladığımız kanısı ile sevinir dururuz.

Önümüzdeki dönemde görüşmelere yani bir başlangıç eğer yapılacaksa Eide’nin tutumu ve hazırlayacağı raporun önemli olacağını şimdiden belirtmek istiyoruz. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk tarafının dünya kamuoyu önünde gösterdikleri iyi niyetin bu raporda belirtilmesi gerekiyor. Rum kesiminin uzlaşmaz tutumunun özellikle vurgulanmasını kaydetmek istiyoruz. Gelinen bu noktadan sonra BM’in Kıbrıs uyuşmazlığı konusunda bu gelişmelerin ışığında yeni değerlendirme yapması kaçınılmazdır. Bildik yöntemlerle konunun çözülemeyeceğine bizzat Genel Yazman da tanık olmuştur. Adada çözüm olmazsa görevli Barış Gücü’nü çekerim dayatmalarının BM ilkelerine de aykırı olduğunu da belirtmek istiyoruz. Böyle bir yaklaşım ise çocukça bir yaklaşımdır.

Adanın çevresinde uluslararası alanda mendil büyüklüğündeki ülkenin ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgede Fransız Total şirketi hidrokarbon arama çalışmalarına başlamış bulunuyor. Fransa Savunma Bakanı Florence Parly, çalışmaları yerinde izlemek ve yetkililerle görüşmek üzere tozlu ayakları ile adaya geldi. Larnaka limanında demirli bulunan ülkesine ait savaş gemilerini de ziyaret etti. Türk Deniz Kuvvetlerinin de bölgede olduğunu kaydetmek istiyoruz.

Geçmiş yıllarda Kıbrıs Türklerinin yaşadıkları olumsuzlukları bir kenara koysak bile Fransa ile Rumların son yaptıkları çalışmaların Kıbrıs Türklerinin haklarının gaspı olduğunu da belirtmek istiyoruz. Uluslararası toplumun gözleri önünde yaşananlara seyirci kalınması kabul edilemez. En azından Espen Eide’nin hazırlamakta olduğu raporda bu konuya da yer vermesi gerekiyor. Aksi halde bilek gücü ile hak gaspı yapmaya devam ederler.

Kıbrıs Türkleri adına müzakerelere katılanların illa da anlaşacağız diyerek masaya oturmamaları gerekiyor. Toprak konusunda haritanın verilmiş olmasını vahim bir yanlışlık ve hata olarak görüyoruz. Arşivlerde ve Tapu Kadastro Dairesinin verilerine göre 337 245 dönüm Vakıf arazisi ile buna koşut 322 109 dönüm Sultan arazisi de yasa dışı yöntemlerle gasp edilmiştir. Bu malların toplamının 659 354 dönüm olduğu, bunun dışında kişilere ait Türk mallarının toplamının %33, Rum mallarının %67 olduğu araştırmayı yapan Harita Mühendisi Halil Giray tarafından belirlenmiştir.

 Bu arada Türkiye’nin ve Avrupa Konseyi‘nin istek ve destekleri ile kurulan Taşınmaz Mal Komisyonu’na yapılan başvurular sonrasında bedeli ödenerek Türk toprağı olan 16 bin dönüm arazinin de dikkate alınması gerekiyor.

Karşı tarafa verilen haritada %29 oranının neye göre ve nasıl ortalıklara çıkarıldığına
açıklık getirilmesi gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız.
28 Temmuz 2017  –  Ankara

İlgilenenlere: Yakın Dönem Kıbrıs tarihini yazdığım “BİR DEMET YAŞAM” 1. 2. kitaplarımı ‘www.okumaodasi.com’ adresinden temin edebilirsiniz.” AG
====================================
Dostlar,

Sayın Ahmet Göksan dostumuz Kıbrıs Türklerindendir ve Kıbrıs – KKTC davamızın (sorunu demesek!?) en soluklu, bilinçli ve yurtsever izleyicilerindendir, savunucularındandır. Konuya bütünüyle egemendir. O’nun yazılarını izlemek ve gerçekleri öğrenmek çok uygun olur.. Bu sitede epey yazısını yayımladık. Göksan dostumuz Uzun yıllar Kıbrıs Türk Derneği Başkanlığı yaptı, Ankara’daki Kıbrıs Evi‘ni yönetti. Salı günleri akşamları biz ulusalcılar orada konferanslar düzenler ve katılırdık. Sn. Prof. Dr. Anıl Çeçen düzenli Salı konferansları verirdi. Bunun öncesinde güncel konuları uzmanlar sunardı. Biz de bu zeminde epey konferans verdik..

Son birkaç yıldır bu olanağımız da yok ne yazık ve ne acı ki!
Niye acaba? Kim zorluyor ya da engelliyor?
Çok zor olmasa gerek bu sorunun yanıtı.. Tarihe not düşülüyor elbette..

Sevgi ve saygı ile. 02 Ağustos 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Çin’in denizde büyümesi


Çin’in denizde büyümesi

portresi_Deniz_Kuvvetleri_neden _hedefte

 

 

E. Amiral Cem Gürdeniz
28 Temmuz 2014
Mavi Vatan – Aydınlık

 

Günümüzde ABD, Çin’i son derece keskin bir şekilde eleştiriyor.

Son olarak geçen Mayıs’ta Singapur’da İngiliz düşünce kuruluşu IISS tarafından düzenlenen Shangri-Laisimli diyalog toplantısında ABD Savunma Bakanı Hagel,
Çin’i tek taraflı hamleleri ile dengeleri bozucu bir devlet
 olarak suçladı.
Eleştirilerin başında Çin’in çevre denizlerde yaptığı fiili uygulamalar geliyor.

Özellikle 2010 yılında Japonya’nın Doğu Çin Denizindeki tartışmalı Diayou adacıkları civarında bir Çin balıkçı gemisi kaptanını tutuklaması ile başlayan olaylar zinciri, 2014 yılına kadar alevlenerek devam etti.

2013 sonunda Çin’in söz konusu adaları da kapsayacak şekilde tek taraflı
Hava Savunma Tanıtım Bölgesi (ADIZ) ilan etti.
 2014 başında bu kez Güney Çin Denizinde açık deniz alanlarını kapsayan bölgede balıkçılık bölgesi ilan ederek diğer ülkelerin balıkçılığını izne bağladı.

Geçen ay içinde Güney Çin Denizinde, Vietnam’la tartışmalı Nansha (Spratly) Adaları bölgesine, sahip olduğu en büyük açık deniz petrol sondaj tesisini yerleştirdi(Bu suları Vietnam kendi münhasır ekonomik bölgesi olarak görüyor.
1998 yılında bu sular için Çin ile çatışmış ve 70 Vietnamlı ölmüştü.)

Aynı bölgede, Filipinlerle sorunlu Chigua (Johnson South Reef) kayalıklarını inşaatla büyüterek kısa bir uçak iniş/kalkış pisti inşa ediyor.

ÇİN-ABD BENZERLİĞİ

Çin ile ABD’nin küresel güce dönüşüm süreçleri aslında büyük benzerlikler içeriyor.

Nasıl ki ABD 1890 yılında ilk kez dünyanın en büyük ekonomisi olduysa, Çin de ilk kez 2010 yılında dış ticarette ABD’yi geçti ve ABD liderliğini 120 yıl sonra kaptırdı.

(Bu işler sırayla oluyor. ABD de liderliği İngiltere’den kapmıştı.)

ABD büyümeye başlarken jeopolitik bütünlüğünü sağlamak için önce güney (Meksika) ve kuzeyini (Alaska-Kanada) emniyete almış daha sonra Pasifik (Hawaii-Filipinler) ve Güney-Orta Amerika (Karayipler) bölgesine el atmıştı.

Çin de, önce deniz yetki alanlarında genişlemeye çalışıyor.

Çünkü denizlerin diplerinin, karalardan çok daha kıymetli olduğunu çok iyi biliyor.

Bir yandan donanmasını büyütürken, bölgeler ve kıtalar arası deniz üsleri zinciri ile harekât çapını genişletiyor.

Mahan’ın öngörüsüne karşın ABD’nin 20’nci yüzyılda terk ettiği deniz gücünün diğer bacağı olan deniz ticaret filosu ve tersanelere yani denizcilik gücüne olağanüstü yatırım yapıyor.

Unutmayalım, 2025 yılında Hindistan nüfusu Çin ile aynı olacak.

Yani kaynaklar mücadelesi büyüyecek.

Şehirleşen Çin nüfusunun daha çok enerjiye ihtiyacı olacak.

Çin de her büyük güç gibi jeopolitik reflekslerle hareket ediyor.

ABD’den tek farkı jeopolitik genişlemesini oligarşik bir seçkinler grubunun hizmetine sunmuyor.