Etiket arşivi: Dersim katliamı

10 Aralık ve “10 Aralıkçılık”

Lütfü Kırayoğlu
Elektrik Müh. / İTÜ

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 10 Aralık 1948’de yürürlüğe girmesinin üzerinden 73 yıl geçti. Elbette pek çok ülkede yaşayan insanlar için 10 Aralık 1948 Bildirgesi ileri bir adımdı. Ancak insanlık tarihi açısından bakıldığında 10 Aralık 1948 gerçekten ileri bir nokta mıydı? Yoksa bir geri adım mıydı? Cesaretle tartışmak gerekiyor.

Bildirge’nin kabul edildiği tarihte dünyanın pek çok ülkesi için insan hakları mücadelesi açısından ileri bir adım olduğu tartışılamaz. Ancak bu ülkelerde insan haklarının düzeyi, Bildirge’nin yürürlüğe girdiği tarihi bırakın, bugün bile yüzyılların gerisindedir. Sözleşme kâğıt üzerinde kalmıştır. Zaman zaman da bizim ve bizim gibi ülkeler açısından da benzer durumlara düşülmediği söylenemez. Ancak bu gibi ülkelerde insan haklarının bulunduğu düzeyin geriliğinin kaynağı doğrudan doğruya insan hakları mücadelesinin ilk ortaya çıktığı ve adının önüne “çağdaş”, “gelişmiş”, “kalkınmış” gibi sözcükler eklenen emperyalist devletlerdir.

İnsan hakları mücadelesi tarihine baktığımızda, ilk sırada 1215 yılında İngiltere kralına kabul ettirilen Magna Carta adlı sözleşmeyi görürüz. Yine 1776 yılında Amerikan Bağımsızlık Savaşı ile birlikte yayınlanan Amerikan Bağımsızlık Bildirgesini görürüz. Denilebilir ki Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, kimi önemli maddeler açısından 10 Aralık 1948 bildirgesinden daha da ileridedir. Ve tarihin gördüğü en ileri insan hakları belgesi ise 26 Ağustos 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesidir. En ileri belgedir diyoruz, çünkü bu Belge kanla yazılmıştır. Amerikan Bağımsızlık Bildirgesinde yer alan meşruluğunu yitiren hükümetleri değiştirme hakkı, 1789 Büyük Fransız Devrimi‘nin simgesi olan Bildirge’de daha ileri bir adımla “DİRENME HAKKI” olarak yer almıştır. Direnme Hakkı sonraları unutturulmaya çalışılmış ancak Türkiye’de 1961 özgürlükçü anayasası “Direnme Hakkı’nı” anayasanın Başlangıç bölümüne koymayı başarmıştır.

İnsan hakları mücadelesine (AS: savaşımına) öncülük eden ülkelerden İngiltere, ABD ve Fransa yüz yıllardır bütün dünyaya kan, zulüm ve esaret (AS: tutsaklık) götüren ülkeler olmuşlardır. Bu durum, içinde bulunduğumuz iletişim çağında çok daha çıplak bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Toprakları üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk adıyla bilinen İngiltere’nin egemen olduğu ülkelerde özgürlük güneşinin doğması hiç kabul edilmemiş, ABD son 75 yıldır bütün dünyayı kana boğmuş, Fransa kara Afrika’nın kara talihi olmuştur. Bu ülke ve benzerleri için ezilen ülkelerde İnsan Hakkı, eğer o ülke yönetimlerinde emperyalizme karşı bir direnç varsa mevcut (AS: varolan) yönetimleri devirmenin aracı olarak gündeme getirilmiştir.

TÜRKİYE’DE İNSAN HAKLARI

Türkiye Cumhuriyeti emperyalizme karşı topyekûn bir mücadele içinde doğmuş ve gelişmiştir ki, bu mücadele içinde yaşama hakkı en temel insan hakkı olarak var olmuştur. Kurtuluştan sonra ise dışarıdan gelen kuşatmalar, yine dış destekli ayaklanma ve darbelerin izin verdiği ölçüde insan hakları gelişebilmiş, ülkemizin verdiği bu kutsal savaşım, öbür ezilen ülkelere de umut ışığı olmuş, bu ülkeler özgürleştikçe insan hakları konusunda da adımlar atmışlardır. Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Aydınlanma Savaşımında Büyük Fransız Devrimi’nin etkisi her alanda görülür. Bu etkiyi Atatürk’ün sözlerinden olduğu ölçüde, okuduğu kitaplar listesinden de izleyebiliriz. Türkiye Cumhuriyeti’nin özgürlükler yolculuğu 1950-60 yılları arasında diktatörlük hevesleri ile kesilmek istense de 1961 Anayasası ile “Direnme Hakkı” anayasanın giriş bölümüne yazılırken, 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki engelin üzerinden atlayarak, 26 Ağustos 1789 tarihli İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ile buluşmuştur.

“10 ARALIKÇILIK”

Büyük Fransız Devriminin İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ile 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi arasında 159 yıllık bir zaman var. 10 Aralık tarihli Bildirgenin zaman olarak daha ileride olması, bu Bildirgenin insanlığın gelişimi açısından daha ileride olduğunu ne yazık ki göstermiyor. 73 yıl önceki Bildirgeyi hazırlayanlar 232 yıl önce kanla yazılan Bildirgedeki ölçüde cesur ve özgürlükçü olamamışlar, insanlara “zulme dur!” diyecek direnme hakkını vermekten korkmuşlardır. O halde şöyle bir saptama yapabiliriz : 232 yıl önceki 1789 Bildirgesi, 73 yıl önceki İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinden (İHEB) daha cesur ve daha ileridedir.

Bu saptamadan sonra “10 Aralıkçılık” kavramı ve “10 Aralıkçılar” üzerinde durabiliriz. Türkiye Cumhuriyetini kuran parti içinde son 12 yılda etkin duruma gelen ve “ilerici” olduklarını söyleyenler, 10 Aralık 1948 tarihinden esinlenerek kendilerine “10 Aralıkçılar” adını takmış, ilk zamanlarda Cumhuriyet Halk Partisi’nin kapatılarak müzeye dönüştürülmesini” savunmuşlardır. Ancak, parti içinde üst kademeleri işgal edip giderek etkinlik kazanınca partiyi ele geçirip, Kemalist çizgisinden saptırmayı kendileri ve “etkin güçler” için daha uygun bulmuşlardır.

– Ekmeleddin Vakası
,
– Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı için adının geçebilmesi,
– “Kefere Kemal” diyenlerin kadın kotası ile Genel Başkan Yardımcısı olabilmesi,
– Apo’nun avukatı “TR 705” kodlu şahsın Genel Başkan Yardımcısı olabilmesi,
– “Dersim Katliamı” sözleri,
– Seyit Rıza heykeli önünde milletvekili nöbeti ve son olarak
– “Helalleşme” adıyla partinin geçmişinden hesap sorma hareketi

hep “10 Aralıkçılar” marifetiyle olmuştur.

Bugün büyük bir özgüvenle kendilerine “10 Aralıkçı” diyenler 10 Aralık 1948 ile 26 Ağustos 1789 arasındaki farkı bilemeyecek ölçüde cahil mi? Bir bölümünün adları önünde kocaman Prof. unvanı (AS: sanı) taşıyanların bu denli cahil oldukları düşünülemez. Pekalâ kendilerine “1919’cular”, “1923’cüler” ya da İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinin tarihi ile Büyük Taarruz’un tarihini birleştirerek “26 Ağustoscular” da diyebilirlerdi. Ama diyemezler, çünkü Mustafa Kemal deyip Atatürk diyemeyenlerden başka bir şey beklenemez. Kendilerine “10 Aralıkçı” adını verenler, bilinçli bir tercihle CHP içinde kendilerini daha gerici bir yerde konumlandırmaktadırlar.

Türkiye Cumhuriyetine ve Mustafa Kemal Atatürk’e karşı olanların başından beri Atatürk adına, hatta Mustafa Kemal adına karşı olduklarını biliyoruz. Bunlar arasında çok “cesurları” pervasızca “keşke Yunan kazansaydı” diyebilmekte, bir kesimi ise Ulusal Kurtuluş Savaşına karşı tutum alamadıkları için Mustafa Kemal Paşa demekten öteye gidememekteydi. Son yıllarda başları sıkışınca Atatürk demeye başlayabildiler. Ne acıdır ki Atatürk’ün partisi içinde mevzilenmiş “10 Aralıkçı” kafalar yeminli Atatürk düşmanlarından da daha geri bir noktaya gittiler. “10 Aralık” kavramının ilericilik görüntüsü altında yatan tutuculukla birleşerek Atatürk’ün partisinin Atatürk’ün partisi olarak kalmasını isteyenlerin direnme hakkını yok ederek partiyi “ulusalcılardan” temizlemekle öğündüler.

Çabaları boşunadır. Kemalizm’in devrimci düşünceleri er ya da geç Mustafa Kemal Atatürk’ün Partisini yeniden Atatürk’ün devrimci partisi yapacaktır. 26 Ağustos, “10 Aralıkçıları” yenecektir.
====================

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 12 Mayıs 2021

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE
Em. Tümg.

AŞI

Sağlık Bakanı Koca, sonunda aşıyı getiremeyişinin sebebini açıkladı:

Ne o, ne bu. “Aşı neden yok?” diyenlerin aynı zamanda Çin ile ilişkilerimizi bozacak açıklamalarda bulunmaları.

Acı gerçek!..

SARIBAL

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, Dersim katliamında yitirdiğimiz canları saygıyla anıyorum” şeklinde tweet attı.

Grup Başkanvekili Özgür Özel, “Biz Dersimli fakir bir ailenin dördüncü çocuğunu genel başkan yaparak Dersim ile helalleştik, Dersim ile yüzleştik.” dedi.

Bal olsa yenmez.

Tarihini çarpıtandan Atamızın kurucusu olduğu partinin de, milletin de vekili olmaz.

Dersim Osmanlıdır, Tunceli Cumhuriyettir” bunu bilmeden “6 Ok” çu olunmaz..

KIYAK

Bakanlıktan alınan Zehra Selçuk, 39 bin TL huzur hakkı ile Kardemir Yönetim Kurulu’na seç/ilmiş/tirilmiş.

Darısı Ruhsar Hanıma.

Devletten nemalanmadan nasıl geçinsin!!

KÜSTAH

GKRY Lideri Anastasiadis, Adadaki çözüm konusundaki Türk görüşünü, “Yeni Osmanlı hayalindekilerin küstahlığı” olarak niteledi.

Unutkan palikarya…

FESAT

Nagehan Alçı, “Her AK Parti mensubunun kabul etmesi gereken bir konu var. Artık AK Parti’nin de içi fitne-fesat dolu bir kaynayan kazan haline geldi. Aynı şey AK Parti medyası için de geçerli.” yazdı.

Bu işleri iyi bilir…

İTİBARSIZ

TÜİK, %14.60 olarak gösterdiği 2020 yılı enflasyonunu %36.72 olarak açıklayan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) hakkında TÜİK’i itibarsızlaştırdığı gerekçesi ile suç duyurusunda bulundu.

Çok itibarlıydı!…

TURİZM

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Avrupalılara, turistleri görecek herkesin aşılanacağı güvencesi verdi.

Turistlerle fotoğraf çektirip Bakanlığa yollasak olur mu?..

MİLLET

Eski vekil Cihangir İslam, “Israrla HDP’nin de Millet İttifakı’nın içinde olmasını başından beri savundum, hala daha savunuyorum.” dedi.

Önce HDP milletin partisi olsun, gerisi kolay…

DUA

Manisa Mesir Camisinde okunan duada, “Oruç tutmayanın başı ağrısın” denmiş.

Bakalım gökten ne yağacak?…

SUÇ

İçişleri Bakanı Soylu, İmamoğlu’nun türbede elleri arkada dolaşmasına, “Bana göre suç” dedi.

Bu duruma göre normlar hiyerarşisi;

Anayasa,

Soylu yasası,

Yasa,

Tüzük, Yönetmelik, Yönerge biçiminde düzenlenmiş oldu…
(AS: 2017 Anayasa değişikliği ile md. 115 kaldırıldı, yeni Tüzük yapılamıyor..)

ÇABUCAK

Sahte pasaportla 24 kez Türkiye’ye giriş yapan HT adlı vatandaş 25. girişte yakalandı.

Çekirge kadar sıçrayamamış!…

SORUYORUM

128 milyar Dolar nerede?

Sarıklı amiralle ilgili soruşturma kaç yıl sürecek?

TBMM / Ülkeyi yönetenler, Ruhsar Pekcan yolsuzluğuna ne zaman el atacak?..

ANNELER

Başta Büyük Önder Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım olmak üzere tüm annelerin gününü kutluyor, şükranlarımı sunuyorum…

Maraş’ta katliamla yüzleşmek mümkün mü?


Maraş’ta katliamla yüzleşmek mümkün mü?

Necdet Saraç
necdetsarac@ilerihaber.org, 25.12.14
http://ilerihaber.org/yazarlar/necdet-sarac/maras-ta-katliamla-yuzlesmek-mumkun-mu/603/

Dersim katliamı nedeniyle Aleviler üzerinden Cumhuriyet’le ve CHP’yle hesaplaşmak isteyen AKP, “yüzleşme” kavramını çok öne çıkardı. Ancak aynı AKP, yakın geçmişimizde yaşanan katliamlarla ilgili sesini bile çıkarmadı. Sesini çıkarmak bir yana, parlak ve kulağa hoş gelen laflarla Alevilere aşk ilan eden AKP, bu yıl da Maraş katliamını protesto etmek ve orada katledilen eşini, dostunu, kardeşini, yoldaşını anmak isteyenlere yine yasak koydu.
Maraş 21 Aralık’ta tam bir sıkıyönetim kentine dönüştü. Maraş sokakları boşaltıldı.
Kentin giriş çıkışları binlerce asker ve polisle tutuldu… Bir kez daha, katliamları hatırlamak
ve hatırlatmak “suç ve hata”, unutmak ve unutturmak ise “doğru ve haklı” gibi sunuldu…

Bunu yapan AKP ne Dersim, ne Maraş ne de Sivas katliamlarıyla yüzleşemez!
Yalnız AKP değil, çünkü AKP bir sonuç, asıl olarak, siyasal İslamcı ve milliyetçi zihniyet katliamlarla yüzleşemez.

Neden mi?

Çünkü, siyasal İslamcı, muhafazakar ve milliyetçi-ırkçı zihniyet laf düzeyinde reddetseler bile, dünden bugüne katliamlardan beslenmektedir.

Katliamlardan beslenenler Maraş katliamıyla yüzleşemezler!

Çünkü, bu katliamlar “üç-beş kişinin eseri” değildir. Maraş katliamı başta olmak üzere, Sivas örneğinde de görüldüğü gibi bütün planlı katliamlara on binlerce kişi fiili olarak katılmıştır…

Ama öldürerek, ama tekbir getirerek, ama katledilmesi gerekenleri işaret ederek!
Düne dek aynı sokağı, aynı mahalleyi paylaştığı, aynı bakkaldan alış veriş yaptığı, çocuklarının birlikte oynadığı komşusunu “İşte bunlar da Alevi” diyerek…

Bu nedenle Maraş katliamıyla yüzleşmek on binlerce insanın da, bu anlamıyla işin gerçeği bütün Maraşlıların kendileriyle yüzleşmesini beraberinde getirecektir. O zaman
bu yüzleşme, bırakın 36 yıl öncesini, daha bugün “Burası Maraş, buradan çıkış yok”
veya “Maraş Ovası Müslüman Yuvası” sloganı atan 18-19 yaşlarındaki çocuklarla
ve o çocukların ana-babasıyla yüzleşme anlamına gelecektir.

Bu yüzden “yüzleşme” lafları havada uçuşsa da, kendisini dün Adalet Partisi’nde (AP), Milliyetçi Hareket Partisi’nde (MHP), Milli Selamet Partisi’nde (MSP), bugün AKP’de, MHP’de, SP’de kendisini ifade eden siyasal İslamcı, muhafazakar milliyetçi, ırkçı ve ayrımcı anlayış katliamla yüzleşemez!

Çünkü, katliamdan dolayı 36 yılda şehrin bütün siyasal ve sosyal yapısı kökten değiştiği için, bugün “katliamla yüzleşme” demek, örneğin Maraş’ta yaşayanların % 92’si ile yüzleşmek anlamına gelir!

Neden mi? Anlatayım!

Örneğin 1977 yılında Maraş kent merkezinde oy kullananların, %34’ü CHP’ye olmak üzere yaklaşık %40’ı sol adaylara oy vermiş. %26’sı AP’ye, %15’i MHP’ye, %15’i de MSP’ye
oy vermiş.

Bundan 9 ay önce yapılan 30 Mart 2014 yerel seçimlerindeki tablo Maraş’taki siyasal değişimin boyutunu gösteriyor. 2014 yerel seçimlerinde AKP %59, MHP %31 oy almış. Bu oy oranları BBP ve SP’nin oylarıyla birlikte tam %92 yapıyor. Geriye ne kalıyor; %8 bile değil. CHP % 6,3, HDP de %1,3 oy almış!

Daha da iyi anlaşılması için şöyle örneklenebilir: 1977’de oy kullanan 200 bin kişinin
7283’ü CHP’ye oy verirken, 2014’de oy kullananların sayısı 600 bin olmuş. CHP’nin aldığı oy 37534 almış. HDP ise 7698.

Değişim bu kadar net. Bu değişim 1970’lerde “Altın Hilal” tespitiyle hedefe konan ve
o dönem Alevilerin yoğun yaşadığı bütün kentler için hemen hemen aynı sonuçlarla geçerli… Yani yalnızca Maraş değil, örneğin Elazığ, Malatya, Sivas, Yozgat gibi…

Bunlar katliamlarla yüzleşemezler…

Çünkü, katliamla yüzleşmek demek, dosyaların yeniden açılması anlamına gelir.
Dönemin siyasal sorumlularının yargı önüne çıkması anlamına da gelir.
Tabii o katilleri savunanları yeniden deşifre etmek anlamına da…

Çünkü, her şey bir yana, yüzleşme demek, katliamlara “olay” demenin bitmesi ve katliamlara “katliam” denmek zorunda kalınacağı için yüzleşme olmuyor!

Durum böyle olunca, halen linç kültürünün yaşandığı, insanların etnik ve dinsel kimliklerine göre kutuplaştırıldığı, dinin yaşamın her alanına nüfuz ettiği bir ortamda kardeşlikten, eşitlikten, yüzleşmeden söz etmek koca bir yalandan başka bir şey anlamına gelmiyor…

Maraş katliamının nasıl örgütlendiği, nasıl yapıldığı bugün bütün belgelerle orta yerde.

Dönemin “taraflı” mahkeme tutanakları bile bunun için fazlasıyla yeterli.
Orta yerde sır yok! Tıpkı Sivas katliamı gibi, Hrant Dink cinayeti gibi…
Ancak Devlet kendisi de işin içinde olduğu için yüzleşmenin yalnızca lafını ediyor,
asıl sorumluları yargılayamıyor. Yanılmak isterim ama, görülüyor ki, bu ülkede
sol iktidar olmadığı sürece bu tür katliamlar ve siyasal cinayetler yapanın yanına
kâr olarak kalmaya devam edecek.

=================================

Dostlar,

Geçen yıl bu gün sitemizde yayımladığımız önemli bir makaleyi yeniden paylaşmak istiyoruz..

Sevgi ve saygıyla.
25.12.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

******************************

Dostlar,
36 yıl önce bugünlerde Maraş’ta katliam sürüyordu!
Evet evet, sürüyordu. 19 Aralık’ta başlatılmış, 25 Aralık’a dek (1978)
Devletin gözünün önünde sürdürülmüştü!

Gazteteci – yazar dostumuz Sn. Necdet Saraç, 21 Aralık 2014 günü Ulusal Kanal’da
bizim yönettiğimiz programda 2 katılımcıdan biri idi (öbürü Sn. Av. Kazım Dinç).

O programda kapsamlı olarak dile getirdiklerini, sağ olsunlar özetleyerek kaleme almışlar.
Biz de program konuşmalarını web sayfamızda özetlemiştik :

AKP Alevi Haklarını ve AİHM Kararlarını Neden Görmezden Geliyor?
(http://ahmetsaltik.net/2014/12/21/akp-alevi-haklarinii-ve-aihm-kararlarini-neden-gormezden-geliyor/, 21.12.14)

Bir kez daha kurbanlara (beşyüzü aşkın!) rahmet ve yakınlarına dayanma gücü dilerken;
Devleti – toplumu da bu insanlık suçu katliamı açığa çıkarmaya çağırıyoruz.
Uluslararası toplumun desteğini de diliyoruz elbette, içişlerimize karışmadan!

Sevgi ve saygıyla.
25.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net