Etiket arşivi: Can Paker

Erdoğan’ın gizli mektubu!

Erdoğan’ın gizli mektubu!

Hasan DEMİR
Yeniçağ, 29..05.2013
Bugünleri anlamak için Erdoğan’ın 3 Kasım 2002’de, yani partisinin seçim zaferinden bir gün sonra Pentagon’a yazdığı gizli mektubu bilmek gerekiyor. İşte basına yansıyan ve bugüne kadar yalanlanmayan o mektup:

“Dr. Paul Wolfwitz, Savunma Bakan Vekili, 4 Kasım 2002

Değerli Dr. Wolfowitz,

Ülkelerimiz arasındaki tarihsel ortaklık ve dostluğun gelecekte de sürmesi ümidimi paylaşmak için, bu mesajımı ortak dostlar aracılığıyla doğrudan size ulaştırmak isterim. Seçim sonuçlarının bizim Genelkurmay saflarında biraz rahatsızlık yaratmış olabileceğinden, resmî konumunuz gereği, hiç kuşkusuz haberdarsınızdır. Bilmenizi isterim ki, onların müreffeh, seküler (çağdaş) ve birinci dünya topluluğunun güvenilir bir üyesi olması ümitlerini partim ve ben de payla-şıyoruz. Ve geçmişte hiç olmadığı kadar birleşmiş olan ülkemizin çıkarları için en iyi olacak şekilde birlikte çalışabileceğimiz kanaatindeyim.
Bu amaçla, Org. Özkök ile mümkün olduğu kadar kısa sürede mahrem, özel bir toplantı yapabil-meyi ümit ediyorum. Özel cep numaram şudur: 0533 7… Bu yardım ve ülkemize geçmişte gös-terdiğiniz dostluk için çok teşekkürler. Sizinle kişisel olarak görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.

Recep Tayyip Erdoğan
Genel Başkan
******

17 Ocak 2004’te Hayrullah Mahmut’un Star Gazetesi’nde yayınlanan bu mektubu o gün bu-gündür yalanlanmamıştır. Ne kadar iyi niyetle bakarsanız bakınız seçimden büyük bir zaferle çıkmış ve iktidar koltuğuna oturmuş bir partinin Genel Başkanı kendi Genelkurmay Başkanı’ ndan randevu alabilmek için  “ortak dostları” aracılığıyla ABD Savunma Bakan Yardımcısı’ndan yardım isteminde bulunuyor..
Çiçeği burnunda bir liderdir, bir acemiliktir yapmıştır, derseniz, yanılırsınız.. Erdoğan’ın bu tavrı Başbakan olduktan sonra artarak sürmüş ve sonç “BOP Eş Başkanlığı”  olarak tam bir  “El’e-Eldiven olma”  ilişkisine dönüşmüştür. PKK’nın terör örgütü listesinden çıkıp  “aktivist” konu-muna gelmesi ve Öcalan’ın bir devlet başkanı gibi Erdoğan’ı temsil eden devlet ve hükümet gö-revlileriyle aynı masayı paylaşması işte bu sürecin ve işte bu “ortak dostların” ürünüdür. O “or-tak dostların” Erdoğan’ın Washington’da, “Beni İshak Alaton’dan sorun” demesiyle kimler ol-duğunu anlıyoruz.
Bu ortak dostun epey zamandır işi gücü,  “Türkler Ermeni soykırımını kabul etsin”  türküleri söylemek.  Bu  “ortak dostun”  bir kimliği de TESEV’ci olması… Biliyorsunuz TESEV,  “Şehit-lik ve gazilik kavramlarının kaldırılması” tavsiyesinde bulunan bir  “sivil toplum kuruluşu” dur.
“Sivil” i tırnak içinde yazdık, çünkü TESEV’in arkasında onlarca Avrupalı ve Amerikalı teşkilât var ve bu kuruluşa milyonlarca dolar para aktarıyorlar. Bu paralarla Türkiye’de sosyal projeler destekleniyormuş, öyle diyorlar.
Bu sosyal projelerin neler olabileceğini bugün TESEV’in başında bulunan ve Erdoğan’ın  “Akil adamlarından” olan Can Paker’in, “Öcalan artık hapisten çıkartılsın, devletle aracısız olarak gö-rüşsün” talebinden anlayabilirsiniz…
Evet, bugünleri anlamak için partisi seçimleri kazanır kazanmaz Erdoğan’ın Pentagon temsilcisine yazdığı o mektubu hatırlamakta yarar var..
PKK’dan Suriye sorununa kadar başımızda kaç bin belâ var ve başımıza kaç çuval geçirildi de özür dilenmesi isteminde bile bulunulamadıysa, işte bu “duruş” nedeniyledir..
Elleri kan ve gözleri kin olan ABD Başkanlarının “sesini özlemek” de, Kırmızı odalarda  “Sev-mediğiniz Esad’ı sizin adınıza biz devirelim, amma siz de bize yardımcı olun” taleplerinde bulunmak da yine aynı nedenledir.
Şeker pancarı ekimine kota konurken ABD’nin bütün dünyada yasaklanan genetiği değiştirilmiş mısırından şeker üretimi payının yükseltilmesine; Bush’un, “Özelleştirilmesi cesaret ister”  de-diği Türk Telekom’un arkasında İsrail olan firmaya üç yıllık kârı karşılığı satılmasına kadar her ne var ise, evet, işte bu  “duruş”  yüzündendir…
Bunun adına AKP’liler,  “Dünya liderliği” diyor, Sayın Erdoğan da “inanmış gibi”  yapıyor. Zira o gerçeği biliyor. Dünya lideri Obama’dır. Dünyada O ne derse o oluyor.
Rumlar Akdeniz’in petrol ve doğal gazını zimmetlerine geçirirken Yunanistan sahipsiz Ege adalarına Yunan bayrağı çekmeye devam ediyor..
Yani…
“Dünya liderinin” yönettiği Türkiye’nin gücü, iflas etmiş Kıbrıs Rum Kesimi ile Yunanistan’a bile yetmiyor.
================================
Dostlar,

Arşivler unutmuyor…
İyi ki varlar…
İyi ki, gerçeklerin bu vb. gerekçelerle beklenmedik zamanlarda ortaya çıkma huyu var..
Mazlum Türkiye’ni ahını alanlar elbet bir gün hukuk önünde hesabını verirler..
Dayan Türkiye’m, dayan..

Sevgi ve saygı ile. 31 Ağustos 2019, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı,
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

BÜYÜK KÜRDİSTAN


BÜYÜK KÜRDİSTAN

portresi

 


Rifat SERDAROĞLU

 

 

Bu yazımızda, Başbakan Erdoğan’ın “Kütük” gibi sert ve kırıcı üslubu yerine
Kavl-i Leyyin’i” öne çıkarmayı, yani muhatabı rencide etmeden tatlı bir dil ile
maksadını anlatma yöntemini kullanmaya gayret edeceğiz.

Önümde iki rapor var:

1) Can Paker’in Başkanlığındaki Akil İnsanlar Heyeti Doğu Anadolu Grubu‘nun,
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı aracılığıyla Başbakan’a sunduğu rapor.

2) Kuzey Kürdistan (Ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesi)
Birlik ve Çözüm Konferansı sonuç raporu.

Bu iki raporu isteyen herkes bulabilir. İki raporun temel noktaları tümüyle aynıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden ve Türk Milletinden istenenler madde-madde yazılmış, sanki aynı elden çıkmış gibi.

Soru şu               ;

Türkiye’deki Kürtçü Hareketin önderi kim? Abdullah Öcalan değil mi? Evet.

BDPKK’lılar onun her dediğini “Allah Emri” kabul etmiyorlar mı? Evet. 

Geçen hafta Öcalan’ın, Barzani’ye yazdığı ve MİT (Türkiye Cumhuriyeti
Milli İstihbarat Teşkilatı) tarafından yerine ulaştırılan mektupta ne diyordu;

“Sayın Barzani, sizi sadece Güney Kürdistan’ın değil, (Kuzey Irak) bugün
4 parça olan Büyük Kürdistan’ın (Türkiye’nin Güneyi-Kuzey Irak-Suriye’nin Kuzeyi – İran’ın Güney Batısı) tek önderi olarak kabul ediyoruz.”

Demek ki, kurulması için çalışılan Büyük Kürdistan’ın lideri Barzani olacak.

ABD ve İsrail’in, “Büyük Kürdistan’ı” kurma kararı verdikleri ve
Büyük Ortadoğu Projesi’nde (BOP kısaltmasıyla) Eşbaşkan olarak görevlendirdikleri, dünyada bu işleri bilenler tarafından artık itiraz edilmeyen
bir gerçektir.

ABD-İsrail-Eşbaşkan Erdoğan-Öcalan-Barzani istediklerine göre,
(Eğer Türk Milletini aşıp, başarabilirlerse) Barzani’nin Başkanlığında
Büyük Kürdistan adım-adım kurulacak demektir!

Bir an için bu hayalin gerçek olduğunu düşünelim. Yukarıdaki iki raporu hazırlayan PKK’nın kalemşorlarının T.C. Devletinden istediklerini,
gelecekteki önderleri Barzani’den de istediklerini varsayalım;
Öyle değil mi? En temel demokratik haklarını Barzani’den istemeyip de,
benden mi isteyecekler?

*Tam Demokrasi ve Anayasada yazılacak tam eşitlik istiyoruz.
Barzani yönetiminde demokrasi var mı? Kendisi daimi ve değişmez Başkandır.
Her şey, devlet kurumları dahil O’nun ve aşiretinindir. Bakanların tamamı
ya akrabası ya da kendi aşiretindendir. Etnik köken ayrımı yapılmadığı söylenir, fakat özellikle Iraklı Türkmenler için sürekli “ETNİK TEMİZLİK” yapılır.
Daha geçen hafta Tuzhurmatu ilçesinde 13 Türkmen öldürüldü, 71 Türkmen yaralandı. Öldürülenlerden biri, Irak Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı
yiğit insan Ali Haşim Muhtaroğlu idi. Hepsinin mekânı cennet olsun.

*Ana dilde eğitim hakkımızdır, tartışılmaz. Kürtçe eğitim ve öğretim istiyoruz.
Barzani, dil birliğini sağlamak amacıyla Kuzey Irak’ta Resmi Dil ve Eğitm-Öğretim dili olarak sadece Kürtçenin “Soranice” lehçesini kabul etti. Kürtçe’nin Kırmançi ve Zaza lehçelerinin kullanımını tamamen yasakladı.
Kürtçe’nin eğitim ve öğretim dilinde modern dünya ile yarışmasının
mümkün olmadığını anlayan Barzani, Kuzey Irak’ta Cemaatin kurduğu üniversitede olsun, diğerlerinde olsun, eğitim dilini “İngilizce” olarak kabul etti.

İnönü ve Mareşal Fevzi Çakmak isimleri kaldırılsın.
Şeyh Said – Said Nursi – Seyyid Rıza gibi kişilerin itibarları iade edilsin.

* Kalıplaşmış deyimlerden vazgeçilsin; Türk Bayrağı – Türk Milleti – Ne Mutlu
Türküm Diyene, gibi. Tek Dil-Tek Millet değil, ortak millet-ortak devlet denilmesini istiyoruz.

Kürtçü vatandaşlarımız bunlardan yalnızca birini örneğin, Molla Mustafa Barzani’nin isminin veya bir heykelinin kaldırılmasını, önderleri Barzani’den isterlerse, görecekleri en hafif muamele, kendisiyle beraber tüm ailesinin kafalarının kesilmesi olur!

Hele Barzani’nin bölgesinde, onun peşmergelerinden ayrı bir “Asayiş Gücü” oluşturup, yol denetimi yapmaya kalkanın sonu, kazığa oturtulmak ve
ömür boyu ayakta durmakla ödüllendirilmek (!) olur.

Şimdi, yine Kavl-i Leyyin üslubuyla soralım :

Sayın-Sevgili-Değerli-Demokrat Kürtçü- Bölücü Beyefendi ve Hanımefendiler;

  • Türk Milleti adı, Türk Devleti çatısı altında tüm kültürel-sosyal-etnik-inanç haklarınızı, özgürce ve eşit olarak kullanarak yaşamak sizleri niçin rahatsız ediyor?
  • Demokrasimizin eksiklerini hepimiz için, tüm Türk Milleti için beraberce tamamlasak öldürmeyi değil, yaşatmayı seçerek bu cennet vatanda kardeşçe yaşasak, çok mu rahatsız olursunuz?
  • Yıllardır bölge insanının kanını emen, “ağalık” “Şeyhlik” düzenini beraberce yıksak, her biri yüzlerce köy sahibi BDP Milletvekillerinin ellerindeki arazileri toprak reformu ile alsak ve sizlere dağıtsak, o ağalar, beyler çok mu
    rahatsız olurlar?

Kürtçe eğitim istiyorsunuz;

İlkokuldan başlayarak, Kürtçe Eğitim veren Özel Okullarınızı kurun ve çocuklarınıza öğretin. Bakın Türkiye’nin en zengin kişileri sizinle aynı etnik kökene sahipler.
Her biri isterlerse yüz tane okul açacak kadar zenginler. TUSİAD da size yardım etsin.
Amaç ana dilinizi öğretip, kültürünüzü yaşatmaksa buyurun beraberce yapalım.
Bilimde-Fende-Teknolojide-Ticarette-Edebiyatta kullanamayacağınız bir dil yerine bizlerin yaptığı gibi, çocuklarınıza zengin ve güzel Türkçemizin yanında ikinci-üçüncü bir dil öğretip, onları birer “Dünya İnsanı” yapmak..

sizlere çok ters mi gelir?

Lütfen bunları iyi düşünün. Katılmadıklarınız için yazın, tartışalım. Bizler bir ve bütün olursak rahat edebiliriz. Her talebi dinleyelim, birliğimize ve demokrasimize olumlu katkı sağlayacakları beraberce gerçekleştirelim.

Ama lütfen bir şey yapmayın. Türk Milletini enayi yerine koymayın.
Lütfen bizi daha fazla üzüp, Türk Milletinin sabrını zorlamayın.
İnanın Türkiye’nin %95’i sizler ve Erdoğan gibi düşünmüyor.
Kandırılmaktan bıkmadınız mı?

Bir de kendinize, aklı başında-dünya gerçeklerini bilen medeni sözcüler seçin.
Akil İnsanlardaki bir kısım sepetleri, kendine öğretim üyesi diyen yumuşakçaları,
Altan Tan- Mehmet Metiner gibileri çok mu aradınız Allah aşkına!

Hadi şimdi düşünün, İmralı’ya gidecek heyete de bu yazıyı verin,
O da düşünsün. Biz nasılsa daha çok konuşacağız.

Allah insanlara kullanmaları için vermiştir “Akıl” denen mucizeyi.
Cennet vatanında efendi gibi yaşamak varken, kendi evini yıkıp,
Barzani’ye köe olmak niye be güzel kardeşim!

Not  : Daha dlün, bölgeyi “Sömürge Valisi” tavrıyla gezen ABD’li Büyükelçiye ve
O’nun tahriklerine asla güvenmeyin. Geçmişte sizleri çok kez sattılar, yine satacaklar, baş başa kalacağız. Güvenlik Bölgelerinde yapılmakta olan Kalekol-Karakollara niçin karşı çıkıyorsunuz? Bunlar sizi, eşkıya-kaçakçı-uyuşturucu satıcısı ve teröristlere karşı korumak için yapılmıyor mu?

Sizlerin bu eşkıya- kaçakçı- terörist takımıyla ne işiniz olabilir
Sayın, Sevgili, Demokrat Kürtçü-Bölücü Beyefendi ve Hanımefendiler?

Sağlık ve başarı dileklerimle (29 Haziran 2013).

rifatserdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu35
0 532 211 00 11