Halk sağlığı, depremin neden olduğu fiziksel altyapının yıkılması ve bu yıkımın büyüklüğü ile doğrudan ilişkili.
Yine bir deprem yıkımı ve bunu kısa sürede felakete dönüştüren hazırlıksızlık, beceriksizlik, eşgüdümsüzlük… Erzurum, Erzincan, Marmara depremleri; Endonezya, Banda Aceh deprem ve tsunamisi gibi birçok afette çalıştım. Bir Halk Sağlığı acil durumunda, Halk Sağlığı (AS: Tıp uzmanlık alanı) ve Halk Sağlıkçılarının (AS: Halk Sağlığı Uzmanı hekimlerin..) dışlandığı bir örneği ilk kez yaşıyorum.
Var olan yanıt verme kapasitesini aşan olaylara “Halk Sağlığı acil durumları” denir.
“Her biri farklı müdahale” gerektiren üç türü vardır. Bunlar
– doğal afetler, – insan eylemlerine bağlı durumlar ve – beklenmeyen büyük ya da uluslararası salgınlardır.
Geri kalmış ülkelerde belki salgınlarda Halk Sağlıkçılarına başvurulsa bile,
diğerlerinde yapabilecekleri katkılar pek önemsenmez.
İLK MÜDAHALE
Depremler öngörülebilir coğrafyalarda meydana gelir ancak zamanı kesin olarak kestirilemez. Fiziksel altyapının yıkımına neden olur, Halk Sağlığı boyutu bu yıkımın büyüklüğü ile doğrudan ilişkilidir. Petrol ve kimyasal tankları parçalanıp demiryolları, liman depoları dağılabilir…
Bu tür öngörülebilir doğal afet acil durumlarına ilk müdahale, arama ve kurtarma girişimleridir. Öncelik daha sonra, yiyecek ve barınak sağlanmasına; elektrik, su, sanitasyon ve iletişim hizmetlerinin onarılıp yenilenmesine kayar. Bunlar istikrara kavuşturulduktan sonra klinik hizmetlerin ve Halk Sağlığı kapasitelerinin yeniden oluşturulmasına öncelik verilir. Halk Sağlığı sorumluluğu, (AS: geçici) barınaklarda yaşayanların sağlığının izlenmesini, koruyucu aşılamayı, halk sağlığı açısından önem taşıyan hastalıkların artıp artmadığını belirleyerek zamanında müdahale etmek için Halk Sağlığı gözetimi ve laboratuvar kapasitesinin eski durumuna getirilmesini gerektirir.
SALGINLARA KARŞI ÖNLEM
Depremler örselenme-yaralanma ve ölümlere, ayrıca binaların ve altyapının yıkımına yol açar. Deprem sonrası ilk dört hafta Birinci Basamak sağlık hizmetleri yoğunlaşır. Depremlerle ilgili öbür Halk Sağlığı sorunları, geçici barınaklardaki kişilerin sağlığı, arama-kurtarma görevlilerinin koruyucu iş sağlığı ve yaşamda kalanlar için ruh sağlığı hizmetleridir.
İnsan atıklarının uygun yönetimi önemli bir çevre sağlığı önceliğidir.
Çukur ve hendek tuvaletler (sahra tuvaletleri) en uygunudur. Bazı kimyasal tuvaletler uygun olabilmekle birlikte bakım ve idame (AS: sürdürme) sorunları nedeniyle sorun yaratabilirler. Depremler sıklıkla kanalizasyon arıtma tesislerinin hasar görmesine ve içilebilir su kaynaklarının çapraz bağlantılar nedeniyle kirlenmesine neden olur.
Halk sağlığı acillerinde temel sağlık eylemi,
gıda ve su kaynaklarının dışkı ile kirlenmesini engellemektir.
Hastane ya da bilimsel laboratuvarlar zarar görürse, olağandışı bulaşıcı hastalık salgınları olabilir.
Yaralanmalar her yaştan insanı etkiler ve küçük kesikler ve çürüklerden binlerce can alan büyük örselenme-yaralanmalara dek değişir. Kimi yaralanmalar, kişiyi her türlü kişisel etkinlikten alıkoyan süreğen ağrı veya kalıcı sakatlıklarla (AS: engelliliklere) sonuçlanabilir. Ciddi örselenme-yaralanmalar ailelerin yıkımına, dayanışmanın çökmesine neden olabilir.
Depreme yönelik iveğen ilgi giderek sönümlenecek, bireyleri ve toplumları çok büyük tıbbi maliyetler, kapsamlı esenlendirme (rehabilitasyon) gereksinimleri, büyük yaşam biçimi değişiklikleri ve çöküntüyle (depresyonla) baş başa bırakacak; bu telafisi (giderimi) zor kayıpları (yitikleri) ne medya duyuracak ne de duyması gerekenler duyacaktır.
Deprem bölgesinde tifo, dizanteri, kolera… beklenebilir
Deprem bölgesindeki sağlık sorunlarına değinen Prof. Ahmet Saltık, 65 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı olanların zatürre tehlikesiyle
karşı karşıya olduğunu söyledi.
İZMİR- Maraş’ta meydana gelen ve 10 ili vuran deprem sonrasında sağlıkla ilgili riskler devam ediyor. Enkazlar henüz kaldırılamazken, akıllara gelen en önemli sorulardan bir tanesi de depremzedelerin sağlığı.
Adıyaman’da bir depremzede toplanma alanında yaklaşık üç bin kişinin üç tuvaleti kullandığını, Hatay’a gönüllü olarak giden Filiz Yener ise insanların hasar görmüş binalarda tuvalet ihtiyacını karşıladığını söyledi.
Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, depremzedelerin yaşayabileceği sağlık sorunlarını ve çözüm önerilerini anlattı. Saltık, salgın hastalıklar, hijyen sorunları, enfeksiyon hastalıklarına ilişkin bilgi verdi.
‘ÜÇ BİN KİŞİ ÜÇ TUVALETİ KULLANIYOR’
Adıyaman’ın Sincik bölgesinde yaşayan depremzedeler, zor şartlar altında olduklarını vurgulayarak, “Herkes toplanma alanlarında olduğu için her an bir hastalık çıkabilir. Üç dört tane tuvaleti iki bin üç bin kişi kullanmaya çalışıyor.” ifadelerini kullandı.
‘TUVALET İÇİN HASAR GÖRMÜŞ BİNALARA GİDİLİYOR’
Gönüllü olarak Uşak’tan Hatay-Defne’ye giden Filiz Yener ise deprem bölgesindeki sağlık ve tuvalet sorununa ilişkin, “Beşinci günde olduğumuz bölgeye seyyar tuvalet istedik. İnsanlar
üst üste dışkılarını yapıyor. Sağlık hiçbir şekilde yok. İnsanlar hasar görmüş binalara gidip tuvalete giriyorlar.” dedi.
‘KOLERA SALGINI BEKLENEBİLİR’
Deprem bölgelerinde kolera salgını çıktığı iddialarına yanıt veren Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, bu durumun doğrulanmasının Sağlık Bakanlığı tarafından yapılması gerektiğini, Bakanlık tarafından açıklanıncaya kadar bir şey söyleyemeyeceklerini fakat bölgede kolera salgınının beklenebileceğini söyledi.
Saltık, “Deprem bölgesinde tifo, dizanteri beklenebilir ya da adını koyduğumuz bir mikroorganizma üretilemese bile yaygın ishaller, gastroenteritler beklenir bu tabloda.
Ayrıca üst ve alt solunum yolları enfeksiyonları, örn. farenjit, tonsillit, zatürre.. beklenebilir. Aşılama yetersiz ise çocuklarda kızamıkda bekleyebiliriz. Her ne kadar Türkiye’de,
Sağlık Bakanlığı 0-6 yaş arasındaki çocuklara 13 temel aşıyı yüksek oranlarda uyguluyor
olsa da, ben aşılamanın yeterli olduğu konusunda endişeliyim” dedi.
’65 YAŞ ÜSTÜ VE KRONİK HASTALAR ZATÜRRE RİSKİ ALTINDA’
Aşıyla korunabilir hastalıkların yanı sıra bulaşıcı hastalıklara da değinen Saltık,
“Özellikle yaşlılarda ve kronik rahatsızlığı bulunan kişilerde, üst solunum yolları enfeksiyonları zatürre gibi alt solunum yolları enfeksiyonuna dönüşebilir. Ve bu insanlar öksürerek veya öksürmeden sessizce zatürreden yitirilebilirler. Dolayısıyla bölgede, kış koşullarının da payı ile
65 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı olan kişiler ciddi bir zatürre riski altında.” dedi.
‘SEYYAR TUVALETLERİN ACİL KURULMASI GEREKİYOR’
Saltık, deprem bölgesindeki bir başka önemli halk sağlığı sorununun ise temiz su, gıda ve atıklar olduğunu vurguladı. Saltık, su sorununun pet şişelerle bir ölçüde karşılanabileceğini belirterek gıda konusunda da ciddi hijyen sorunları olacağını söyledi. Saltık,
“Biz bu dönemlerde insanlara daha çok kapalı konserve, katı, bakliyat ve çorba gibi besinleri öneriyoruz. Çiğ meyve ve sebzelerden bir süre uzak durmalarını öneriyoruz. Diğer önemli bir konu ise evsel atıklar ve tuvalet atıkları. Bölgeye seyyar tuvaletlerin acil kurulmuş olması, çukurlarının kurallara uygun biçimde kazılmış olması gerekiyor. Evsel atıkların da düzenli olarak toplanması gerekiyor. Toplanan atıkların 1-1 buçuk metre kadar kazılıp çukur zeminine ve atıkların üzerine sönmemiş kireç dökülüp toprakla kapatılıp sıkıştırılması gerekiyor.
Yoksa bölgede yaşayan birtakım hayvanların o bölgeyi eşmesi sonucu bu atıklar açığa çıkabilir. Ayrıca insanların banyo yapabilmesi için sıcak suyun da sağlanması gerekiyor.” diye konuştu.
‘HIZLI BİR ŞEKİLDE DEPREM BÖLGELERİNE MORG YAPILMASI GEREKİYOR’
Deprem dolayısıyla vefat eden insanların naaşlarına yönelik de konuşan Saltık şöyle devam etti:
“Depremin ikinci, üçüncü günü gelen bilgilere göre Gaziantep’in kimi yayla köylerinde, insanların cesetlerini vahşi hayvanların, kurtların parçaladığı şeklinde duyumlar aldık,
umarım bu duyumlar doğru değildir. Dronlarla merkezden uzak bölgelerin durumlarının hızla saptanması ve ulaşılması gerekiyor. Dağ köylerindeki insanların iyice sahipsiz bırakılmaması gerekiyor.
Cesetlerle ilgili hem tıbbi hem çevre hem de adli tıp açısından alınması gereken tedbirler var. Öncelikle hızlı bir şekilde deprem bölgelerine morg yapılması gerekiyor. Çıkartılan cesetlerin en az iki gün kimliklendirilmeye çalışılarak, toplanabilecek bütün bilgilerin elde edilmesiyle, bedeninin değişik açılarının fotoğrafları çekilerek her biri için bilgisayar ortamında dosya açılması gerekiyor. Ve yakınlarını arayan vatandaşlara hızla duyurulması gerekiyor. ‘48 saat içinde kimliklendirme başvurusu yapılmadığı takdirde gömülecektir‘ diye bilgi verilmesi gerekiyor. Gömülürken de mezar taşlarına vefat etmiş kişilerin fotoğraflarının, kod numaralarının konması ve mutlaka DNA örneği alınması gerekiyor.”
SAĞLIK BAKANLIĞI’NA SAĞLIK TV KANALI ÖNERİSİ
Enkazlar kaldırıldıktan sonra depremzedelerin hijyen konusunda bilgilendirilmesi için telefonlarına önemli bilgilerin olduğu mesajlar atılması, broşür hazırlanıp anonslar yapılması gerektiğini vurgulayan Saltık, insanların sıvı sabun ve kağıt havluyla el yıkamaya teşvik edilmesi gerektiğini belirtti. Saltık, ayrıca bir öneride bulunarak Sağlık Bakanlığı’nın halka hijyen ve sağlık bilgisi verdiği bir televizyon kanalı kurulması gerektiğini söyledi.
PSİKOLOJİK DESTEK ŞART
Enkaz altından sağ çıkarılan, yakınlarını yitiren, deprem bölgesine gönüllü olarak giden, depremzede olan kişilerin ruh sağlığına ilişkin de konuşan Saltık, “Birçok insan doğal olarak travma sonrası stres bozukluğu (TSSB, PTSD), depresyon, yeme bozukluğu, uyku bozukluğu, öfke patlamaları, huzursuzluk, mutsuzluk, keder, yeis, yas yaşayabilirler. Bu durum da davranışlarına ve iletişimlerine yansıyabilir. Bölgede çalışan insanların, devlet görevlilerinin, genç ve deneyimsiz sağlık çalışanlarının, depremzedelerin destek alması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
‘GEBE KADINLAR İÇİN BÖLGEDE EBELERİN OLMASI GEREKİYOR’
Kadınların hijyen ve gebelik sorununa da değinen Saltık, gebe kadınlar için bölgede ebelerin, pratisyen hekimlerin, kadın doğum uzmanlarının bulunması gerektiğini vurguladı.
Saltık, deprem bölgelerine sahra hastanelerinin yanı sıra Birinci Basamak sağlık hizmetlerinin (hastaneye yatmadan) verileceği sağlık birimlerinin mutlaka kurulması gerektiğini söyledi.
‘AFAD’IN BAŞINDA İLAHİYAT MEZUNU BİRİNİN NE İŞİ VAR’ ?!
Son olarak depremin politik yanına da değinmek istediğini vurgulayan Saltık sözlerini şöyle bitirdi:
“İçinde bulunduğumuz tablo, gerçekte kötü yönetimin bir ürünü. Ben 46 yıllık hekimim, 1988’den beri 32 yıldır üniversitede hocalık yapıyorum, hep şunu söyledim:
1980’de çiçek hastalığının kökü kazındı, sıra kötü yönetimde!.
Ben bunu 1980’den beri söylüyorum.
Türkiye’nin başında genel anlamda bir kötü yönetim olmasaydı,
bu depremi önleyemezdik ama sonuçları asla bu denli ağır olmazdı.
Türkiye’nin bir kere İmar Affı denilen saçmalığı unutması gerekiyor.
Yeniden bir Ülke kadastro ve arazi planlamasıyapılmalı. Aktif fay hatlarının bulunduğu bölgeler otlak, yaylak, mera, tarlaya çevrilmeli.
İnşaatlarda depreme dayanıklı teknolojilerin kullanılması için Deprem Yönetmeliği’nin kararlılıkla uygulanması gerekiyor. Yapı denetimi süreçlerinin de katı bir biçimde ortaya konması gerekiyor.
Türkiye’nin bütünüyle Ulusal Afet Planları’nı gözden geçirmesi gerekiyor.
İktidarın oluşturduğu bu yolsuzluk, kokuşmuşluk, yandaş kayırma, dincileştirme
gibi ilkel güdülerden bütünüyle uzaklaşmak gerekiyor.
AFAD’ın başında ilahiyat mezunu birinin ne işi var? Bu utanç verici bir şeydir.
Türkiye kurumlarını dağıttığı için, kurumsuz bırakıldığı için, çağdışı ve ucube tek adam rejimi tarafından adeta tutsak alınıp felç edildiği için bu tabloları çok ağır yaşıyor.”
Bu yılın ilk yazısını 2020 yılı Sağlık Bütçemize ayıracaktık. Malum nedenlerle başlık değiştirmek zorunda kaldık. Bütçe cephesinde değişen bir şey yoktur. Yine sermayenin lehine, emekçilerinse aleyhine bir bütçe ile karşılaştık. Halk Sağlığı, Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri, Koruyucu Hekimlik için ayrılan pay % 4’lerde kaldı. Böylece insanlar daha da artan pahalılıkla birlikte bozulan yaşam koşulları ve koruyucu hekimlikten uzaklaşan politikalarla daha çok hasta olacaklar, böylece sermaye çevrelerinin kendi söylemiyle “müşteri” sayısı artacak.1 Yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya saysanız sayısı 10’dan çok olmayan şirketlerin iştahına göre planlanmış bir bütçede, emekçilere, sağlık çalışanlarına yine enflasyonun altında eriyen maaşlarıyla dar geçimlilik uygun görülmüştür.
İlan ettikleri enflasyon rakamları sahtedir,
hükümet yetkililerinin dillerinde ekonomiye ilişkin yalanları dinlemekten usandık.
Asur Kralı 2. Sargon’u hayırla yad ediyoruz.2
Türk Tabipleri Birliği olarak 14 Mart Tıp Bayramımızın 101. Yılına doğru yol alırken, “HEKİMLİK YAPMAK İSTİYORUZ” ana temasıyla bir dizi eylemlilik planı yaptık. Bu programda 17 Ocak 2020’de tüm şehirlerde
“Sağlıkta Şiddet Sona Ersin”
başlığıyla iyi hekimlik yapmak için hastaya yeterli süre ayrılması gerektiğini vurgulayan, 1. Basamak Sağlık Hizmetlerinin verimsizleştirilmesine karşı çıkan ve sağlıkta şiddetin en yoğun olduğu alan olan acil servislerde izdihamın önlenmesine yönelik istemler içeren bir basın açıklamasını hastaneler önünde yapacaktık. Bizler de Ankara’da bu yıl Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni tercih ederek, acil servis önünde basın açıklamamızı yapmak istedik.
“Sağlıkta Şiddet Sona Ersin” basın açıklamasını Anayasanın 34. maddesini açıkça ihlal eden polisler şiddet kullanarak engellemiştir. Dört arkadaşımız gözaltına alınmıştır.
Ancak çok daha önemlisi yapılan bu alçakça uygulama hastanelerde şiddet uygulayan suça eğilimli bireyler için de teşvik edici olmasıdır. Adeta, “şiddet böyle uygulanır” tatbikatıyla “Polis Şiddet Atölyesi” bir hastanenin acil servisi önünde gerçekleştirilmiştir. Sağlıkta şiddeti özendiren bu alçakça emri verenler ve uygulayanlar hakkında suç duyurumuz gerçekleştirilecek ve sonuna kadar takibi yapılacaktır.
Bu suç çetesinin çekirdeği ortaya çıkarılarak teşhir edilecektir.
Her ilde serbest olan Anayasal hakkımızı ”Burası Ankara” diyerek engelleyen yasa tanımaz suçlulara burasının Ankara olduğunu öğretme zamanıdır.
Anayasal haklarımızın keyfi telsiz konuşmalarıyla verilen bir emirle ayaklar altına alınmasına tahammülümüz kalmamıştır.
Bu kentte elbette ki işçi cinayetleriyle ilgili bir basın açıklamasının “Madenci Anıtı” önünde, insan haklarıyla ilgili bir basın açıklamasının “İnsan Hakları Anıtı” önünde, sağlıkta şiddetle ilgili bir açıklamanın hastane çalışanlarımızla birlikte hastane önünde yapılmasından daha doğal bir uygulama olamaz.
Bizim diktatörlüğe alışmamızı arzu edenler varsa, dönüp 12 Mart Muhtırası, 12 Eylül Askeri Darbesi dönemlerine baksınlar.
O günlerde diz çökmeyenler olarak, bu dönemde de diz çökmeyeceğimizi anlamaları için icat edilmiş bir zeka aşısı maalesef elimizde bulunmuyor.
Bu açıklamaya izin veren ve olay sonrası Ankara Tabip Odasını arayarak geçmiş olsun dilekleriyle üzüntümüzü paylaşan Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi yöneticilerine ve bu hastanenin sağlık çalışanlarına teşekkür ediyoruz.
15 Mart 2020’de hep birlikte Türkiye’nin her yerinden Ankara’ya gelecek sağlık çalışanlarıyla “BEYAZ MİTİNG” gerçekleştireceğiz ve 17 Nisan 2020’de
“SAĞLIKTA ŞİDDETE KARŞI GöREVDEYİZ, İŞ BIRAKIYORUZ” temasıyla GöREV yapacağız.
Acil servisler ve ameliyathanelerde işlerin aksamaması için bu alanlarda çalışma sürdürülecektir. “Sağlıkta Şiddet Yasası” TBMM’den çıkıncaya ve bu konuda hükümet tarafından gerekli önlemler alınıncaya dek mücadelemiz bitmeyecektir.
Rahiplerin ne kadar çok yalan söylediklerini herkes bilir. Onların ağızlarından çıkanla benim bağırsaklarımdan çıkan arasında pek fark yoktur. Asur Kralı II. Sargon. (MÖ 765 – 705 )
Hepiniz gibi bizler de Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Tabip Odaları ile diğer meslek kuruluşları o günden beri teyakkuz halinde bu torba yasanın geri çekilmesi için mücadele ediyoruz. Bu amaçla nöbetler tutuyor, meydanlarda bildiriler dağıtıyor, TBMM’de grubu bulunan siyasi parti temsilcileriyle görüşüyor ve düzenli basın açıklamaları yaparak kamuoyunu aydınlatıyoruz. Bu yazıda, bu yasa teklifi getireceği belli başlı tehlike ve anayasaya aykırılıklara değinilecektir. Yasa teklifi, Türk Tabipleri Birliği ve öbür meslek kuruluşlarının görüşü alınmadan hazırlanan bir tekliftir. Birçok yönüyle evrensel insan haklarına ve anayasaya aykırılıklar içermektedir.
Sağlık çalışanına karşı kasten suç işleyenlerin polis tarafından alıkonup savcılığa sevk edilmesi şeklindeki değişiklik, göz boyamanın ötesine gitmeyecektir. Önleyicilik içeriğinden yoksun, etkisiz bu düzenleme sağlık çalışanlarının şiddete karşı yıllardır çıkardığı çığlığa kulak tıkandığı izlenimi vermektedir. O yüzden 24. madde, şiddetin önlenmesine yönelik bir içerik taşımamaktadır. Çözüm, TTB’nin dünya örneklerinden yola çıkarak hazırladığı ve TBMM Başkanlığı’na sunduğu Sağlıkta Şiddet Yasası’nın bir an önce çıkarılmasıyla sağlanır. Bu madde, OHAL dönemi ürünü bir uygulamanın yasallaştırılarak kalıcı duruma getirilmesi girişimidir.
Meslek örgütlerini işlevsiz kılan 11. ve 21. maddelerin içeriğine bakıldığında meslek örgütüne üyelik biçimsel ve işlevsiz hale getirilmektedir.
Hastane başhekimi, öğretim elemanları ve diğer üniversite personeli ile en çok üç yıl süre ile sözleşme imzalayabilecektir. Bu düzenleme, anayasanın 130. maddesi uyarınca öğretim üyelerinin özlük hakkının, yetki ve sorumluluklarının yasa ile düzenleneceği ilkesine aykırıdır.
Aile hekimliği Aile hekimliği uygulamalarını yürütecek aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının çalışmaları 72 yaş olarak düzenlenmişti. Bu maddeyle yaş sınırı 65’e çekiliyor. Bu madde ile yaş ayrımcılığına dayalı bir düzenleme yapılmıştır. Bilindiği gibi özel sektörde bir yaş sınırı yoktur. Aile hekimlerinin işveren olabileceğine dair düzenleme ile Birinci Basamak sağlık hizmetlerinin özelleştirilmeye çalışıldığı açıkça ortaya çıkmıştır. Yine aile hekimlerinin izinlerinin yıl içinde kullanılması zorunluluğu getirilmiştir. Aile hekimlerine tanınan yıllık kongre izinleri de 10 günden 5 güne indirilmiştir.
Saydam biçimde hazırlanmalı Bu yasa önerisi ile getirilen yeni düzenlemeler sağlık ortamında çalışma barışını bozmasının yanında Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın yaptığı tahribatı ölümcül bir hale getirme niteliği taşıyor. O yüzden TTB, Türk Diş Hekimleri Birliği, Türk Eczacılar Birliğigibi meslek kuruluşlarını yakından ilgilendiren bu torba yasa alt komisyona geri çekilerek tüm paydaşlarla yeniden şeffaf biçimde hazırlanmalıdır. Türk Tabipleri Birliği 5 Kasım Pazartesi gününden başlayarak tasarıya karşı kamuoyu oluşturmak için ülke çapında protesto gösterilerine başlamıştır. Komisyonda gerek başkanımız gerek hukukçularımız karşı geldiğimiz noktaları TBMM Komisyon üyelerine anlatmaktadır.
Tabip Odalarında, meydanlarda nöbetler tutulup forumlar yapılarak halka propaganda çalışmaları yapılırken merkez metro istasyonlarında da bildiriler dağıtılmaya başlanmıştır.
Nöbet ve öbür eylemlerimiz, yasa tasarısı geri çekilene dek sürecektir.