Etiket arşivi: Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık

Gazete DUVAR ile söyleşi : Deprem bölgesinde bulaşıcı hastalık riski, ne yapmalı??

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Saltık:

Deprem bölgesinde tifo, dizanteri, kolera… beklenebilir

Deprem bölgesindeki sağlık sorunlarına değinen Prof. Ahmet Saltık,  65 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı olanların zatürre tehlikesiyle
karşı karşıya olduğunu söyledi.

Halk Sağlığı Uzmanı Saltık: Deprem bölgesinde tifo, dizanteri beklenebilirÖzlem Kara

Gazete DUVAR
13 Şubat 2023 https://www.gazeteduvar.com.tr/halk-sagligi-uzmani-saltik-deprem-bolgesinde-tifo-dizanteri-beklenebilir-haber-1603232

İZMİR- Maraş’ta meydana gelen ve 10 ili vuran deprem sonrasında sağlıkla ilgili riskler devam ediyor. Enkazlar henüz kaldırılamazken, akıllara gelen en önemli sorulardan bir tanesi de depremzedelerin sağlığı.

Adıyaman’da bir depremzede toplanma alanında yaklaşık üç bin kişinin üç tuvaleti kullandığını, Hatay’a gönüllü olarak giden Filiz Yener ise insanların hasar görmüş binalarda tuvalet ihtiyacını karşıladığını söyledi.

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, depremzedelerin yaşayabileceği sağlık sorunlarını ve çözüm önerilerini anlattı. Saltık, salgın hastalıklar, hijyen sorunları, enfeksiyon hastalıklarına ilişkin bilgi verdi.

‘ÜÇ BİN KİŞİ ÜÇ TUVALETİ KULLANIYOR’

Adıyaman’ın Sincik bölgesinde yaşayan depremzedeler, zor şartlar altında olduklarını vurgulayarak, “Herkes toplanma alanlarında olduğu için her an bir hastalık çıkabilir.
Üç dört tane tuvaleti iki bin üç bin kişi kullanmaya çalışıyor.” ifadelerini kullandı.

‘TUVALET İÇİN HASAR GÖRMÜŞ BİNALARA GİDİLİYOR’

Gönüllü olarak Uşak’tan Hatay-Defne’ye giden Filiz Yener ise deprem bölgesindeki sağlık ve tuvalet sorununa ilişkin, “Beşinci günde olduğumuz bölgeye seyyar tuvalet istedik. İnsanlar
üst üste dışkılarını yapıyor. Sağlık hiçbir şekilde yok. İnsanlar hasar görmüş binalara gidip tuvalete giriyorlar.” dedi.

‘KOLERA SALGINI BEKLENEBİLİR’

Deprem bölgelerinde kolera salgını çıktığı iddialarına yanıt veren Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, bu durumun doğrulanmasının Sağlık Bakanlığı tarafından yapılması gerektiğini, Bakanlık tarafından açıklanıncaya kadar bir şey söyleyemeyeceklerini fakat bölgede kolera salgınının beklenebileceğini söyledi.

Saltık, “Deprem bölgesinde tifo, dizanteri beklenebilir ya da adını koyduğumuz bir mikroorganizma üretilemese bile yaygın ishaller, gastroenteritler beklenir bu tabloda.
Ayrıca üst ve alt solunum yolları enfeksiyonları, örn. farenjit, tonsillit, zatürre.. beklenebilir.
Aşılama yetersiz ise çocuklarda kızamık da bekleyebiliriz. Her ne kadar Türkiye’de,
Sağlık Bakanlığı 0-6 yaş arasındaki çocuklara 13 temel aşıyı yüksek oranlarda uyguluyor
olsa da, ben aşılamanın yeterli olduğu konusunda endişeliyim” dedi.

’65 YAŞ ÜSTÜ VE KRONİK HASTALAR ZATÜRRE RİSKİ ALTINDA’

Aşıyla korunabilir hastalıkların yanı sıra bulaşıcı hastalıklara da değinen Saltık,

“Özellikle yaşlılarda ve kronik rahatsızlığı bulunan kişilerde, üst solunum yolları enfeksiyonları zatürre gibi alt solunum yolları enfeksiyonuna dönüşebilir. Ve bu insanlar öksürerek veya öksürmeden sessizce zatürreden yitirilebilirler. Dolayısıyla bölgede, kış koşullarının da payı ile
65 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı olan kişiler ciddi bir zatürre riski altında.
” dedi.

‘SEYYAR TUVALETLERİN ACİL KURULMASI GEREKİYOR’

Saltık, deprem bölgesindeki bir başka önemli halk sağlığı sorununun ise temiz su, gıda ve atıklar olduğunu vurguladı. Saltık, su sorununun pet şişelerle bir ölçüde karşılanabileceğini belirterek gıda konusunda da ciddi hijyen sorunları olacağını söyledi. Saltık,

“Biz bu dönemlerde insanlara daha çok kapalı konserve, katı, bakliyat ve çorba gibi besinleri öneriyoruz. Çiğ meyve ve sebzelerden bir süre uzak durmalarını öneriyoruz. Diğer önemli bir konu ise evsel atıklar ve tuvalet atıkları. Bölgeye seyyar tuvaletlerin acil kurulmuş olması, çukurlarının kurallara uygun biçimde kazılmış olması gerekiyor. Evsel atıkların da düzenli olarak toplanması gerekiyor. Toplanan atıkların 1-1 buçuk metre kadar kazılıp çukur zeminine ve atıkların üzerine sönmemiş kireç dökülüp toprakla kapatılıp sıkıştırılması gerekiyor.
Yoksa bölgede yaşayan birtakım hayvanların o bölgeyi eşmesi sonucu bu atıklar açığa çıkabilir. Ayrıca insanların banyo yapabilmesi için sıcak suyun da sağlanması gerekiyor.” diye konuştu.

‘HIZLI BİR ŞEKİLDE DEPREM BÖLGELERİNE MORG YAPILMASI GEREKİYOR’

Deprem dolayısıyla vefat eden insanların naaşlarına yönelik de konuşan Saltık şöyle devam etti:

“Depremin ikinci, üçüncü günü gelen bilgilere göre Gaziantep’in kimi yayla köylerinde,
insanların cesetlerini vahşi hayvanların, kurtların parçaladığı şeklinde duyumlar aldık,
umarım bu duyumlar doğru değildir. Dronlarla merkezden uzak bölgelerin durumlarının hızla saptanması ve ulaşılması gerekiyor. Dağ köylerindeki insanların iyice sahipsiz bırakılmaması gerekiyor.

Cesetlerle ilgili hem tıbbi hem çevre hem de adli tıp açısından alınması gereken tedbirler var. Öncelikle hızlı bir şekilde deprem bölgelerine morg yapılması gerekiyor. Çıkartılan cesetlerin en az iki gün kimliklendirilmeye çalışılarak, toplanabilecek bütün bilgilerin elde edilmesiyle, bedeninin değişik açılarının fotoğrafları çekilerek her biri için bilgisayar ortamında dosya açılması gerekiyor. Ve yakınlarını arayan vatandaşlara hızla duyurulması gerekiyor. ‘48 saat içinde kimliklendirme başvurusu yapılmadığı takdirde gömülecektir‘ diye bilgi verilmesi gerekiyor. Gömülürken de mezar taşlarına vefat etmiş kişilerin fotoğraflarının, kod numaralarının konması ve mutlaka DNA örneği alınması gerekiyor.”

SAĞLIK BAKANLIĞI’NA SAĞLIK TV KANALI ÖNERİSİ

Enkazlar kaldırıldıktan sonra depremzedelerin hijyen konusunda bilgilendirilmesi için telefonlarına önemli bilgilerin olduğu mesajlar atılması, broşür hazırlanıp anonslar yapılması gerektiğini vurgulayan Saltık, insanların sıvı sabun ve kağıt havluyla el yıkamaya teşvik edilmesi gerektiğini belirtti. Saltık, ayrıca bir öneride bulunarak Sağlık Bakanlığı’nın halka hijyen ve sağlık bilgisi verdiği bir televizyon kanalı kurulması gerektiğini söyledi.

PSİKOLOJİK DESTEK ŞART

Enkaz altından sağ çıkarılan, yakınlarını yitiren, deprem bölgesine gönüllü olarak giden, depremzede olan kişilerin ruh sağlığına ilişkin de konuşan Saltık, “Birçok insan doğal olarak travma sonrası stres bozukluğu (TSSB, PTSD), depresyon, yeme bozukluğu, uyku bozukluğu, öfke patlamaları, huzursuzluk, mutsuzluk, keder, yeis, yas yaşayabilirler. Bu durum da davranışlarına ve iletişimlerine yansıyabilir. Bölgede çalışan insanların, devlet görevlilerinin, genç ve deneyimsiz sağlık çalışanlarının, depremzedelerin destek alması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

‘GEBE KADINLAR İÇİN BÖLGEDE EBELERİN OLMASI GEREKİYOR’

Kadınların hijyen ve gebelik sorununa da değinen Saltık, gebe kadınlar için bölgede ebelerin, pratisyen hekimlerin, kadın doğum uzmanlarının bulunması gerektiğini vurguladı.
Saltık, deprem bölgelerine sahra hastanelerinin yanı sıra Birinci Basamak sağlık hizmetlerinin (hastaneye yatmadan) verileceği sağlık birimlerinin mutlaka kurulması gerektiğini söyledi.

‘AFAD’IN BAŞINDA İLAHİYAT MEZUNU BİRİNİN NE İŞİ VAR’ ?!

Son olarak depremin politik yanına da değinmek istediğini vurgulayan Saltık sözlerini şöyle bitirdi:

“İçinde bulunduğumuz tablo, gerçekte kötü yönetimin bir ürünü. Ben 46 yıllık hekimim, 1988’den beri 32 yıldır üniversitede hocalık yapıyorum, hep şunu söyledim:

  • 1980’de çiçek hastalığının kökü kazındı, sıra kötü yönetimde!.

Ben bunu 1980’den beri söylüyorum.

  • Türkiye’nin başında genel anlamda bir kötü yönetim olmasaydı,
    bu depremi önleyemezdik ama sonuçları asla bu denli ağır olmazdı.

Türkiye’nin bir kere İmar Affı denilen saçmalığı unutması gerekiyor.

Yeniden bir Ülke kadastro ve arazi planlaması yapılmalı.
Aktif fay hatlarının bulunduğu bölgeler otlak, yaylak, mera, tarlaya çevrilmeli.
İnşaatlarda depreme dayanıklı teknolojilerin kullanılması için Deprem Yönetmeliği’nin kararlılıkla uygulanması gerekiyor.
Yapı denetimi süreçlerinin de katı bir biçimde ortaya konması gerekiyor.

Türkiye’nin bütünüyle Ulusal Afet Planları’nı gözden geçirmesi gerekiyor.

  • İktidarın oluşturduğu bu yolsuzluk, kokuşmuşluk, yandaş kayırma, dincileştirme
    gibi ilkel güdülerden bütünüyle uzaklaşmak gerekiyor.

AFAD’ın başında ilahiyat mezunu birinin ne işi var? Bu utanç verici bir şeydir.

Türkiye kurumlarını dağıttığı için, kurumsuz bırakıldığı için, çağdışı ve ucube tek adam rejimi tarafından adeta tutsak alınıp felç edildiği için bu tabloları çok ağır yaşıyor.”

ANKA HABER AJANSI’NA DEMECİMİZ..

HALK SAĞLIĞI UZMANI SALTIK:

“GRİP AŞISI UYGULAMADA GEÇ KALIRSAK COVİD’LE BİRLİKTE GRİP TABLOSUNU DÜŞÜNMEK BİLE İSTEMİYORUM”

CEM HAYAT
Halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, yaklaşan grip mevsimi öncesinde, grip aşılamalarında geçen yıl olduğu gibi bu yıl da gecikme yaşanması durumunda büyük sorunlarla karşılaşılabileceği uyarısında bulundu. Saltık,
  • “Eğer yaygın grip aşısı uygulamada geç kalırsak Covid’le birlikte grip tablosunu düşünmek bile istemiyorum” dedi.
Ahmet Saltık, ANKA Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, geçen sene 70 TL dolayında olan grip aşısı fiyatlarının bu sene 120 liraya yükseldiğini, aşı fiyatında yaklaşık %70 oranında bir artış meydana geldiğini belirtti. Saltık, “Burada da ister istemez aracı firmaların kârları, komisyonları, rantlar, rüşvetler araya giriyor. Sağlık Bakanlığı’na, ‘Kimlerle ne anlaşma yaptın, bunları aracı şirketler eliyle mi ithal edeceksin yoksa Devlet Malzeme Ofisi eliyle mi ithal edeceksin, görebilir miyiz sözleşme metinlerini??’ desek, ‘Ticaret sırrı’ diyecekler ve açıklamayacaklar. Yani bulaşıcı hastalıklarda da AKP iktidarı affetmiyor.” dedi.

Saltık’ın açıklaması şöyle:

“ZAMANINDA SİPARİŞ BAĞLANTILARI YAPILMAZSA GEÇEN YIL OLDUĞU GİBİ SIKINTI YAŞAYABİLİRİZ”

“Yeni grip mevsimi başlamak üzere. Ekim ortalarında genellikle grip mevsimi başlıyor. Sağlık Bakanlığı, bu yıl grip aşılarının ne ölçüde sipariş verildiğini, kaç doz getirildiğini, getirileceğini henüz açıklamadı. 65 yaş üstündeki insanlara kural olarak grip aşısını öneriyoruz. Türkiye’de 65 yaş nüfus, aşağı yukarı Türkiye nüfusunun %9’u. Bu da 7,5 milyon dolayında nüfusa karşılık geliyor. Geçtiğimiz yıl 2 ya da 2,5 milyon dozu aşamadı, Sağlık Bakanlığı’nın aşı sağlaması. Bu yıl da uyarmayı sürdürüyoruz; ‘Grip mevsimi yaklaşıyor, grip ve zatürre aşılarını sağlamak gerekiyor’ diye. Sağlık Bakanlığı’ndan bu yönde bir açıklama ben henüz duymadım. Belki erken olduğunu düşünüyorlar ama zamanında sipariş bağlantıları yapılmazsa geçen yıl olduğu gibi sıkıntı yaşayabiliriz.

“TÜRKİYE’NİN 10 MİLYON DOZ GRİP AŞISINA GEREKSİNİMİ VAR”

Ayrıca bu yıl, geçen yılki bu dönemlere göre salgını çok daha ağır yaşıyoruz. Bir yıl önceki verilerden daha beter verilerimiz var. Toplum bağışıklığı yetersiz ve Covid-19 salgınını baskılayamadık, sönümlendiremedik, denetim altına bile alamadık. Bir ay kadar sonra mevsimsel grip olguları (vakaları) başlayacak. Grip, her yıl DSÖ’nün kestirimlerine göre 290 bin ile 650 bin arasında cana alıyor. Dünyadaki toplam yıllık ölümler de yaklaşık 58 milyon dolayında. Dolayısıyla her 100 (yüz) ölümden 1’i grip kaynaklı. Bu, üst sınırdan oran. 290 bini ölçü alacak olursak her 200 ölümden 1’i grip kaynaklı. Dünya genelinde böyle, Türkiye verileri de buna yakın. Covid-19, gribe göre 10 kat dolayında daha çok öldürücü gidiyor. Ancak ikisi birlikte olursa ölüm oranları daha da artacak, hastalık komplikasyonları daha da artacak. O yüzden bu yıl grip aşılarının ve zatürre aşılarının Ekimin ortasına kalmadan, Ekim başına çekilmesinde yarar var. Türkiye’nin demek ki 65 yaş üstü insanları alırsak en az 7,5 milyon doz, geçen yıl sağlananın 3 katı grip aşısına gereksinimi var. 65 yaş altı olanlardan da belli sağlık sorunları olanların grip aşısı olma gerekliliği var. Demek ki Türkiye’nin yaklaşık 10 (on) milyon doz dolayında grip aşısına gereksinimi var.

“GRİP AŞISI UYGULAMADA GEÇ KALIRSAK COVİD’LE BİRLİKTE GRİP TABLOSUNU DÜŞÜNMEK BİLE İSTEMİYORUM”

Eğer yaygın grip aşısı uygulamada geç kalırsak Covid’le birlikte grip tablosunu düşünmek bile istemiyorum. Grip olguları artacaktır, bulgular da Covid’i andırıyor. Dolayısıyla klinik muayenede ‘bu griptir, bu Covid’tir’ diye ayırma şansımız yok. Çok büyük olasılıkla bu tür olgularda teste başvuracağız. Yeni geliştirilen bir test var. Kombine, birleşik test diyelim. Bu testte hem grip virüsleri aranıyor hem de Covid-19 virüsleri aranıyor. Dolayısıyla bu çifte testi yaparak ancak ayırt edebiliriz. Bu da sağlık hizmetleri açısından ek bir yük.

“KANAL İSTANBUL’UN PARASININ 20’DE BİRİNE GRİP AŞILARI YURTTAŞLARA ÜCRETSİZ YAPILABİLİR”

Bu yılki fiyatlara göre bir grip aşısı 15 dolara geliyor. 10 milyon doz dersek, bu da 1,5 milyar dolara yakın bir rakam yapar. Gerçekte az değil. Türkiye bir talan ekonomisi altında kıvrandığından bunlara yeterli kaynaklar bulunamıyor! Grip aşılarının bu Covid salgınının ortasında devlet desteğiyle yaygın olarak yapılmasında ben de bir Halk Sağlıkçı olarak ciddi yarar görmekteyim. İstenirse bu karşılanabilir. İstanbul Kanalı için 20-25 milyar dolardan söz edilirken bu paranın belki de 20’de biri gibi bir tutarla ülkemizde grip aşıları yurttaşlara ücretsiz sağlanabilir. Dolayısıyla Bakanlığı ben de davet ederim. Grip aşılarının bu yıl, hekimlerin gereksinim gösterdiği herkese ücretsiz yapılması son derece yerinde olur.”

Saltık, grip aşısı fiyatındaki yükselişe ilişkin de şunları söyledi:

“AKP İKTİDARI BULAŞICI HASTALIKLARDA DA AFFETMİYOR”

“Türkiye, ne yazık ki aşıda kendi özyeterliğine sahip bir ülke değil. Özellikle 2011’den sonra, Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün AKP iktidarınca kapatılmasından sonra, tümüyle dışarıdan almakta. Özellikle bir uluslararası tekel piyasası oluşmuş durumda. Paramız pula düşmüş durumda. Yabancı dövizler karşısında sürekli değer yitiriyor, bu nedenle böyle katlanılmaz bir pahalılık var. Bir de aracı firmaların kârları, komisyonları söz konusu. DMO (Devlet Malzeme Ofisi) eliyle dışalım yapılsa (ithal edilse) dürüstçe, saydamca her aşamada bunları görebilsek, bu denli fiyat şişirmesi (spekülasyonu) olmayacak. Geçen yıldan bu yana 70 TL’den yaklaşık 120 liraya yükseldi. Aşağı yukarı %70 zamma karşılık geliyor. Dolarda ya da Euro’da %70 düzeyinde enflasyon yaşamadık. Yaşanan enflasyonun çok üzerinde bir artış. Burada da ister istemez aracı firmaların kârları, komisyonları, rantlar, rüşvetler araya giriyor. Sağlık Bakanlığı’na, ‘Kimlerle ne anlaşma yaptın, bunları aracı şirketler eliyle mi ithale edeceksin, yoksa Devlet Malzeme Ofisi eliyle mi ithal edeceksin, görebilir miyiz sözleşme metinlerini?’ desek, ‘Ticaret sırrı’ diyecekler ve açıklamayacaklar. Yani bulaşıcı hastalıklarda da AKP iktidarı affetmiyor.” (15.09.2021)

https://ankahaber.net/haber/detay/halk_sagligi_uzmani_saltik_grip_asisi_uygulamada_gec_kalirsak_covidle_birlikte_grip_tablosunu_dusunmek_bile_istemiyorum_54162

https://mobile.twitter.com/ankahabera/status/1438107955946299392

 

 

ANKA HABER AJANSINA HALK SAĞLIĞI HAFTASI DEMECİMİZ

PROF. DR. SALTIK’TAN HALK SAĞLIĞI HAFTASI MESAJI:

https://ankahaber.net/haber/detay/prof_dr_saltiktan_halk_sagligi_mesaji_saglik_bakanligi_izmirde_yeni_varyanti_saptayamadi_biz_halk_saglikcilar_yonlendiriyoruz%E2%80%9D_52707

  • “SAĞLIK BAKANLIĞI İZMİR’DE YENİ VARYANTI SAPTAYAMADI, BİZ HALK SAĞLIKÇILAR YÖNLENDİRİYORUZ”

HABER: CEM HAYAT – KAMERA: FATİH NAZIM EFE

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, Halk Sağlığı Haftası’nda;

  • “Biz Halk Sağlıkçılar hastalığı değil, sorunu yönetmeye çalışıyoruz. Günlük 20-22 bin yeni tanı koyuyorsunuz, bu insanların 14 gün kadar sonra bu havuzdan çıkması gerekir. PCR pozitif hale gelen insanlar, uzun süre PCR negatifleşemiyorlar. Neden havuzda kalma süreleri uzuyor? 14 gün değil de 21 gün, 28 gün, 5 hafta, 6 hafta; bu daha önce böyle değildi.
  • Geçen hafta İzmir’de yapılan virolojik çalışmalarda neredeyse hastaların %30’unda yeni bir varyant saptandı. Bunu Sağlık Bakanlığı saptayamadı. İşte bunların yapılmasını, biz Halk Sağlıkçılar yönlendiriyoruz” dedi.

Prof. Dr. Ahmet Saltık’ın ANKA Haber Ajansı’na yaptığı açıklama şöyle:

“BİZ, TOPLUMUN COVID-19 HASTALIĞIYLA İLGİLENİYORUZ”

Covid-19 salgınında bilindiği gibi Halk Sağlığının, Epidemiyolojinin önemi çok iyi anlaşıldı. Bir enfeksiyon hastalıkları uzmanı, Covid-19 salgınında kendisine başvuran hastaya tanı koymak ve sağaltımını (tedavisini) yapmakla yükümlüdür. Biz Halk Sağlıkçılar ise tek tek kişilerin Covid-19 hastalığıyla ilgilenmiyoruz. Biz, toplumun Covid-19 hastalığıyla ilgileniyoruz. Toplumdaki Covid-19 sorununu nasıl yöneteceğiz, nasıl erken tanı koyacağız, nasıl bulaş zincirini kıracağız, hangi toplumsal ve tıbbi önlemler gerekir, hangi aşıları kullanmak gerekir, insanlar nasıl aşıya ikna edilir gibi??… O halde biz Halk Sağlıkçılar hastalığı değil, sorunu yönetmeye çalışıyoruz.

“GEÇEN HAFTA İZMİR’DE HASTALARIN %30’UNDA YENİ BİR VARYANT SAPTANDI”

Gece gündüz sürekli bir biçimde çalışarak salgın yönetimi için Epidemiyolojik stratejiler geliştirmeye çalışıyorum. Örneğin karşıma Türkiye’deki aktif hasta sayısını alıyorum. Dünkü rakamlarla birlikte ölüm sayısı 290’a ulaştı, 22 bini aşkın da yeni kayıt var. Bunlarla birlikte Türkiye’deki aktif hasta sayısı neredeyse 520 bini buldu. Öte yandan da günlük hasta sayısının grafiğini karşıma koyuyorum. Günlük hasta sayısındaki artış ile havuzdaki hasta sayısındaki artış arasında belirgin bir fark görüyorum. Aktif hasta sayısındaki artış, günlük yeni tanı alan hastaların çok üstünde. Peki bu nasıl oluyor? Günlük 20-22 bin yeni tanı koyuyorsunuz, bu insanların bir 14 gün kadar sonra bu havuzdan çıkması gerekir. Fakat havuz şişmeye devam ediyor, bu ne anlama geliyor? Ben buradan şunu çıkartıyorum: PCR pozitif hale gelen insanlar, uzun süre PCR negatifleşemiyorlar. Havuz şişiyor giderek. Bu son derece önemli epidemiyolojik bir ip ucu.

Şimdi soru şu: Neden insanların havuzda kalma süreleri uzuyor? 14 gün değil de 21 gün, 28 gün, 5 hafta, 6 hafta; bu daha önce böyle değildi. Daha önceki verilerle karşılaştırdığımda uzayan hastalıktan ne sorumlu olabilir? Bakın soru soruyu doğuruyor. Acaba hastalığın uzamasındaki etmenler neler, farklı bir varyant mı söz konusu? Buradan hareketle meslektaşlarımızla konuşuyoruz. Geçen hafta İzmir’de yapılan virolojik çalışmalarda neredeyse hastaların %30’unda yeni bir varyant saptandı. Bunu Sağlık Bakanlığı saptayamadı. İşte bunların yapılmasını, biz halk sağlıkçılar yönlendiriyoruz.

“BİZ EPİDEMİYOLOG OLARAK BAKANLIĞA
YOL GÖSTERMEYE ÇALIŞIYORUZ”

Kliniklere soruyoruz, ‘2-3 haftada tedavi ettiklerimiz, 5-6 haftaya çıktı, ölümlerde de bir artış var’ diyorlar. Peki bu insanlardaki varyant tipi ne? Ağırlıklı olarak Delta varyantı. Enfeksiyoncu klinisyen arkadaşlara ‘Başka varyantlar olsa yakalayabilir miydiniz?’ diye soruyoruz, ‘Biz onu bilemeyiz, ona mikrobiyoloji laboratuvarı, viroloji laboratuvarı karar verecek’ diyorlar. Dönüp viroloji laboratuvarındaki arkadaşlarımızla konuşuyoruz,

‘Elimizdeki PCR testleri, Sağlık Bakanlığı’nın standart testleridir. Şu şu, şu varyantları yakalayabiliyor, başka varyant varsa yakalayamayız’ diyorlar. Demek ki biz Epidemiyolog olarak yukarıdan kuş bakışı bir biçimde salgının bütün boyutlarını yakalamaya çalışarak, yani salgınların yönetimi ve keza öbür sağlık sorunlarının da matematiğe dayalı modellemelerle yönetim araçlarını kullanarak Bakanlığa yol göstermeye çalışıyoruz.

Biz Halk Sağlıkçılar her yıl 3-9 Eylül arasında Halk Sağlığı Haftası’nın kutlanmasından mutluyuz. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın web’ini incelediğimde 2018 Halk Sağlığı Haftası ile ilgili veriler var. Üç yıl geçti aradan, 2019 ve 2020 yok. Demek ki salgın nedeniyle arkadaşlarımız çok yoğunlar, bu haftayla ilgili orada bir etkinlik göremedim.

“REFİK SAYDAM HIFZISSIHHA ENSTİTÜSÜ TEKRAR AÇILMALI, BİR HALK SAĞLIĞI FAKÜLTESİNE DÖNÜŞMELİ”

Halk sağlığı, ABD’de fakülte düzeyinde örgütlenmiştir. ABD’de 25 Halk Sağlığı Fakültesi var. Bizde ise, tıp fakültesi dekanlığının altında bir Ana Bilim Dalı durumunda. İngiltere’de 2 Halk Sağlığı Fakültesi var. Hindistan’da 11. O bakımdan ülkemizde de hızla Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün tekrar açılması ve ulusal bir Halk Sağlığı Fakültesine, Enstitüye dönüşmesinin çok uygun olduğunu düşünüyorum.”
***
Bizimle bu söyleşiyi yapan ANKA Haber Ajansı emekçilerinden Sn. Cem Hayat’a teşekkür ederiz.

Demecimizin kısa video kaydı için lütfen tıklayınız :
https://abone.ankahaber.net/static/video/62d78704-f4a1-4205-a836-808a6fac49ed-720.mp4 

ANKA Haber Ajansı’nın servis ettiği demecimizi birçok yayın organı da alıntıladı. Örneğin Cumhuriyet Gazetesi
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/prof-dr-saltik-izmirde-hastalarin-yuzde-30unda-yeni-bir-varyant-saptandi-1865815

Gerçek Gündem :

https://www.gercekgundem.com/guncel/297112/bakanlik-saptayamadi-izmirde-hastalarin-yuzde-30unda-yeni-bir-varyant-goruldu

Ünlü profesör Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hastalığını canlı yayında açıkladı

Ünlü profesör Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hastalığını canlı yayında açıkladı

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hastalığı ile ilgili canlı yayında, Erdoğan’ın zaman ve mekan algısını zaman zaman yitirdiğini söyledi. Erdoğan’ın daha önce geçirdiği operasyonu hatırlatan Saltık, “O yayında Erdoğan’ın rahatsızlığının epilepsi olduğunu ifade ettiler ve bu zamana kadar yalanlanmadı.” dedi.

Ünlü profesör Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hastalığını canlı yayında açıkladı

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın olası hastalığına ilişkin TELE 1 canlı yayınında konuştu. Erdoğan’ın konumu nedeniyle hassas olması gerektiğini ifade eden Saltık;

  • Erdoğan konuşurken uyuyor, yakın geçmişte bir yerde daha oldu. Erdoğan Ukrayna devlet başkanı konuşurken ayakta uyukladı. Ukrayna Devlet Başkanı kürsüye vurarak Erdoğan’ı uyandırdı.” dedi.

2006 yılında Erdoğan’ın fenalaştığını hatırlatan Saltık “O durum büyük ihtimalle epilepsi gibi görünüyor. O sırada arabasının camı balyozla kırıldığında ve Güven Hastanesi’ne kaldırıldığında Erdoğan’ı ilk gören meslektaşımız Sümer Güllap, bir süre sonra gripten öldü. O da kocaman bir soru işaret, otopsi raporu var mı bunu da bilmiyoruz.” dedi.

ERDOĞAN’IN DURUMUNU BİLMEMİZ GEREKİR

Önümde Washington Post gazetesi var diyen Saltık oradan bir haber okuyarak “Erdoğan diyelim ki aşırı yorgunluk nedeniyle uyudu. Bu bile kabul edilemez, bir ülke yönetiminde tüm kararları tek başına alan mutlak otoritenin demeç verirken yorgunluk gerekçesiyle uyuması dahi kabul edilemez.

TBMM Başkanı’nın Erdoğan’dan sağlık raporu istemesi hayal edilebilir mi?
Ayrıca Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında kişisel veri olması da söz konusu değil. Ülkeyi yöneten birinin sağlık durumunu paylaşması gerekir. Bizim de Erdoğan’ın durumunu bilmemiz gerekir.” dedi.
Bu konu geçmişte de incelendi diyen Saltık, Erdoğan’ın geçirdiği operasyonu da hatırlatarak birkaç yıl önce yapılan bir yayını hatırlatarak
  • “O yayında Erdoğan’ın rahatsızlığının epilepsi olduğunu ifade ettiler ve bu zamana kadar yalanlanmadı.” dedi.

    Erdoğan’ın zaman ve mekan algısını zaman zaman yitirdiğini söyleyen Saltık, “bu konunun mutlaka açığa kavuşturulması lazım” dedi.
    İşte o açıklamalar: