Etiket arşivi: BDDK

Finans kapital partisi: AKP

Mehmet Ali Güller
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet, 20.8.22


AKP bir halk partisi değildir, mali sermaye (finans kapital) partisidir.

Yani AKP fiilen kapitalizmin en sömürücü kanadının siyasetteki temsilcisidir.

14 Ekim 2021’de bu köşede, “Mali sermaye partisi: AKP” başlığıyla konuyu incelemiştik. Önceki gün Merkez Bankası’nın politika faizini bir puan daha düşürerek % 13’e indirmesiyle, AKP’nin bu özelliği daha da netleşti.

KUR KORUMALI MEVDUAT SOYGUNU

AKP’nin kur korumalı mevduat projesi, pratikte Hazine’den bankacılık sistemine para transferiydi (aktarimiydi). % 17 faiz getirili sistem özetle şöyleydi: Parası olan bankaya para yatıracak, o paraya % 14 faizi banka, kalan % 3’ü Hazine verecekti. Eğer dövizin yükselişi bunun üzerindeyse o fark da Hazine’den ödenecekti.

Hazine kim? Hazine’nin esas omurgasını “ücretli çalışanlar” oluşturuyor. Ücretli çalışanların da yarısı asgari ücretli. Yani bankaya yatıracak parası olanın faizini, bankaya yatıracak parası olmayan ödüyor özetle. Robin Hood’un fakirden alıp zengine vermesi kısaca…

Saray faizi 1 puan düşürünce kur korumalı mevduatta tablo şöyle olacak: Bankanın vereceği faiz %14’ten %13’e düşecek, ücretli çalışanın vergisiyle oluşan Hazine’nin ekleyeceği faiz %3’ten %4’e yükselecek. Yani Hazine’den para transferi artacak.

%13’LE PARA TOPLA, %40’LA SAT

Mali sermaye (finans kapital), yani bankalar salt böyle mi kazanıyor? Hayır.

Asıl vurgun şöyle işliyor: Bankalar AKP’nin kur korumalı mevduat kıyağıyla, ağırlıklı olarak orta sınıftan paraları %13 faizle topluyor. Sonra o paraları sanayiciye % 40-45 faizle kredi olarak veriyor. Aradaki farkla da bankalar, yani mali sermaye, daha da büyüyor.

Bu arada bankalar yurtdışından, Londra’dan, New York’tan kredi alıp Türk sanayicisine yine yüksek faizle veriyor. Böylece Türkiye’deki bankacılığın topladığı sermaye, fiilen uluslararası sermayeye kazanca dönüşüyor.

  • Nitekim Türkiye bankacılık sektörünün yarısından fazlası artık yabancı.

Dolayısıyla AKP’nin ekonomi-politiği, bankacılığı, New York bankerlerini, Londra tefecilerini beslemiş oluyor.

BANKALAR KÂR REKORU KIRIYOR

Sayılarla anlatalım: Şu anda bankacılık sektörünün yaklaşık 3.3 trilyon liralık “TL mevduatı” var. Bunun yaklaşık %36’sı AKP’nin kur korumalı mevduatlarından oluşuyor. Yani 1 trilyon liradan fazlası. Dolayısıyla bu büyüklükteki paraya faizi Hazine, yani ücretli çalışanlar ödüyor.

Bankaların ise ağzı kulaklarında. Kârlılık rekoru üstüne rekor kırıyorlar. Bankalar birleşip parti kursa AKP’nin kazandırdığından daha fazlasını kazandıramaz!

Kur korumalı mevduatın ilan edildiği 21 Aralık 2021’den 18 Ağustos 2022’ye kadar olan dönemde sınai endeksi %42, BIST100 %58 artarken bankacılık endeksi %82 yükselmiş (Yalçın Karatepe, “İktidar kimi sübvanse ediyor?”, BirGün, 19.8.2022).

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) açıklamasına göre bankalar kur korumalı mevduat ile kârlarını katlıyor:

Örneğin “Bankacılık sektörü net kârı nisan ayı sonu itibarıyla (AS : nisan ayı sonunda), geçen yılın aynı ayına göre yaklaşık 5’e katlanarak 98.2 milyar TL oldu. Geçen yıl bankaların net karı 20.7 milyar TL idi.” (Dünya, 3.6.2022).

Örneğin “bankacılık sektörünün haziran sonu itibarıyla (AS:haziran sonunda) ilk 6 ay dönem net kârı 169 milyar 145 milyon lira oldu”. (Cumhuriyet, 4.8.2022)

ASGARİ ÜCRETLİDEN SANAYİCİYE HERKES KAYBEDİYOR

Kısacası, AKP ile bankalar yani mali sermaye / finans kapital çok mutlu. Finans kapital kârına bakar; parlamenter rejim yıkılmış mı, tek adam rejimi mi var, eğitim imam hatipleşmiş mi, pazarda domates kaç lira olmuş, işçi ücreti ne kadar yükselmiş, işsizlik artmış mı, umurunda olmaz…

Sonuç olarak                 :

  • Finans kapital ve onun siyasal temsilcisi AKP karşısında,
    asgari ücretliden sanayiciye dek tüm sınıflar yitiriyor.
  • Kuşkusuz en çok yitiren en alttakiler.

Türkiye’de enflasyonla nasıl mücadele edilebilir?

Türkiye’de enflasyonla nasıl mücadele edilebilir?

Türkiye’nin enflasyonda bulunduğu durumu değerlendiren Prof. Dr. Erinç Yeldan, önümüzdeki dönemde enflasyonla nasıl mücadele edilebileceğini RS FM’de Ali Çağatay’la Seyir Hali programında anlattı. Prof. Dr. Yeldan “Yapılan her şeyi tersine çevirmemiz lazım” dedi.

Prof. Dr. Yeldan, enflasyonun bir sonuç olduğunu söyleyerek

  • “Ekonomideki tıkanıklıkların, yapılan yanlışların, para piyasasında yapılan yanlışların, işgücü piyasalarındaki parçalı yapının, istihdamdaki tahribatın dolayısıyla yeterince üretememenin, toplam talebi karşılayamamanın ve üretimi yaparken de yüksek maliyetler ile üretim yapmak zorunda kalmanın sonucudur. Yüksek maliyetlerin en başında döviz kuru özellikle ihracatla sanayide kullandığı girdilerin çoğunun yurtdışı kaynaklı olması; makine, teçhizat, teknoloji, kullandığımız yakıt da böyledir. Enflasyona bu açıdan baktığınızda ekonominin diğer birimleri üzerine düşen görevleri yapmadığı sürece sadece para politikası üzerinden mücadele etmek yetersiz kalıyor” dedi.

‘Gıda enflasyonu %20’ye ulaşmış durumda’

Prof. Dr. Yeldan, enflasyon ortalamasının toplumun kesimlerine farklı şekilde etki ettiğini

  • “Gerçekten çok yüksek bir enflasyon oranıyla karşı karşıya kaldık fakat bu %16 enflasyon yüksek gözükmesine rağmen halkın hissettiği enflasyon bundan çok daha yüksek bir değer kazanabiliyor. Büyük metropollerde konuşlanmış tüketicilerin mal kalıpları ile Anadolu’nun doğusunda kırsal kesimde yer alan tüketicinin tükettiği kalıplar birbirinden çok farklıdır. Bu sözünü ettiğimiz %16 enflasyon bütün Türkiye’nin ortalamasını alıyor. Sizinle daha önce bir latife yapmıştık ‘ortalama çok karaktersiz bir kavramdır’ diye. Ortalama hakikaten her şeyin ortalaması fakat hiç kimsenin yaşamadığı bir olgu. Özellikle büyük kentlerde yaşayan insanların kullandığı gıda fiyatları işin içine pazarlama, taşıma, markette pazarlama gibi ek maliyet unsurları geldiğinde TÜİK’in resmi rakamlarına göre gıda enflasyonu bunun çok üzerinde %20’ye ulaşmış durumda” diye söyledi.

‘Türk halkı lirayla değil yabancı paralarla birikim adımı atıyorlar’

Para arzının 2019’dan beri gösterdiği artışa dikkat çeken Prof. Dr. Yeldan, bu artışa sebep olan politikaları “Para arzı en dar M1 (piyasada dolaşan para ve bankalardaki vadesiz mevduat) diye tanımlanır. 2019’dan bu yana Türkiye’de bu %150 artmış vaziyette çünkü Türkiye’nin bir büyüme öyküsüne, ucuz kredi öyküsüne ihtiyacı var. Siyaseten yoğunlaşan gerginlikler, bir ekonomik büyüme öyküsüyle en azından kısa dönemde atlatılmaya çalışılıyor. Aktif rasyosu kuralı ile bankalar kredi vermeye zorlandı böylelikle kredi hacmi genişledi. Merkez Bankası piyasada dolaşan para miktarını körükledi. Bir malın arzı bu denli artarsa fiyatı düşecek. Bir de güvensizlik eklendi. Sık sık merkez bankasına yapılan müdahaleler, ekonomiye yapılan yanlış müdahaleler, içerdeki gerginlikler, hatalar, keyfi uygulamalarla paraya olan talep geriledi. Buna dolarizasyon diyoruz. Artık vatandaşlar Türk lirasıyla değil yabancı paralarla birikim adımı atıyorlar” diye açıkladı.

‘Yapılan her şeyi tersine çevirmemiz lazım’

Prof. Dr. Yeldan, ekonomideki mevcut durumun nasıl iyileştirilebileceği konusunda

  • Yapılan her şeyi tersine çevirmemiz lazım.
  • Merkez Bankası, Türkiye İstatistik Kurumu gibi ekonomiyi yönlendiren kurumlara, ekonomiyi düzenleyen BDDK, Borsa, Sermaye Piyasası Kurumu gibi kurumlara siyasi müdahalede bulunmamak gerekir. Bu kurumları gerçekten liyakatlerine güvendiğimiz insanlara teslim edip hedefleriyle baş başa bırakmalıyız. Ekonominin tıkanıklıklarını, işgücü piyasasındaki sığlıkları aşacak, insanların özellikle kadınların istihdamını artıracak yapısal reformlarla ekonomik arzı yükseltmemiz lazım. Döviz kuru piyasalarında da bu tür hatalarla dövize olan talebi körüklememek gerekiyor. Para arzını da kontrollü bir şekilde ekonominin mal arz ve talep dengesi ile ayarlamak onun dışında bir büyümeyle yükseltmememiz lazım” dedi.

BORSANIN EKONOMİK GERÇEKLİKLE BAĞI KOPMUŞTUR

BORSANIN EKONOMİK GERÇEKLİKLE BAĞI KOPMUŞTUR
YALÇIN KARATEPE

2020.07.10, BİRGÜN

Son günlerde Borsa İstanbul’un ne kadar çok kazandırdığına ilişkin haberleri sık duyuyorsunuz sanırım. Hazine ve Maliye Bakanı da borsadaki “yükselişe” atıfta bulunuyor ve ülkede işlerin düzelmekte olduğunun bir göstergesi olarak sunuyor. Bu hafta borsa endeksi 120 binin üzerini de gördü. 

Sahi borsadaki bu yükseliş ekonomik olarak ne ifade ediyor? Türkiye ekonomisinde işlerin “tıkırında” olduğunun bir göstergesi mi?

Borsa şirketlerin hisse senetlerinin alınıp satıldığı bir yerdir. Diğer bir ifade ile borsada alım yaptığınızda bir şirketin aldığınız payı tutarında ortağı oluyorsunuz. Dolayısıyla bir ortak olarak şirketin para kazanması halinde o kazanılan paradan payınıza düşeni alıyorsunuz. Kısaca borsada işlem yapılmasının özünde şirketlerin ekonomik performansları ve bunlara ilişkin olumlu beklentiler yatar. Normalde böyle olmalı. Ama maalesef borsalarda işlemler bu gerekçelerle olmuyor. Bugün defter değerinin 100 kat üzerinde bir fiyattan işlem gören, gelir tablosundaki zarar rakamını telaffuz dahi edemeyeceğimiz kadar yüksek olan özsermayesi yerlerde sürünen şirketlerin bile hisse senedi fiyatlarının “uçtuğunu” görüyoruz. Bir şirketin fiyat kazanç (F/K) oranı 450’nin üzerine çıkmış. Bu şu demektir: Şirketin borsada oluşan fiyatı, hisse başına düşen karının 450 katına çıkmış. Şöyle söyleyelim; bugün o hisseyi alsanız ve her şey bugünkü gibi kalsa yatırdığınız para kadar şirketten kar payı alabilmek için 450 yıl beklemeniz gerekir. Tabii ömrünüz vefa ederse.

Çok garip şirket “değerlerinin” oluştuğunu da görüyoruz. Mesela şekerleme üreten Kent Gıda şirketinin “piyasa değeri” bu yazının yazıldığı saatlerde 3 milyar 900 milyon DOLAR seviyesine “yükselmiş”. Bu piyasa değeri ile şirket THY’den 1 5 milyar dolar Tüpraş’tan 700 milyon Dolar daha değerli hale gelmiş! Bunu açıklayabilecek bir ekonomik gerekçe olamaz! Şimdi bir uzman TV’lere çıkıp “borsalarda beklenti satın alınır” diye başlayan bir cümleyi “bayramda kişi başına 10 kilo bayram şekeri tüketeceğiz” diye devam ettirse sanırım gülersiniz.

ASLINDA BEKLEDİKLERİ KENARDAN İZLEYENLERİN BORSAYA GELMESİ

Siz bakmayın “borsa uzun vadeli bir yatırımdır” diyenlere. Buna söyleyenler bile inanmıyor. Hepsinin beklentisi kısa sürede çok para kazanmak. Bundan dolayıdır ki şirketin durumuyla ilgilenmeden bilançosuna bakmadan gelecek nakit akışlarına ilişkin öngörüde bulunmadan “ben şimdi alayım nasıl olsa daha yüksek fiyata satacak birisini bulurum” diye düşünenlerin yaptığı işlemlerin sonucunda bu ilginç seviyeleri görüyoruz. Diğer bir ifade ile bugün hisse senetlerini alanların büyük çoğunluğu “fırsatı kaçırmak istemeyenleri” beklemektedirler. Onlar gelince almış oldukları hisseleri daha yüksek bir fiyattan satarak kar etmeyi umuyorlar. Bunun olabilmesi için ise başkalarının borsanın “daha fazla artacağına” inanması gerekir.

KÜÇÜKLERE İLGİ NEDEN?

Borsada Türkiye’nin büyük şirketlerinin yer aldığı 30 Endeksinde yılbaşına göre kayıplar yaşanırken “küçük şirketlerin borsayı sürüklemesi” dikkatle izlenmesi  gereken bir durumdur. Küçük şirketlerin “tahtasını yapmak” için küçük paralar yeterli olur. Oysa büyük bir şirket için aynı hareketi yaptırmak isterseniz büyük paralara ihtiyaç duyarsınız. Örneğin Kent Gıda’nın dünkü işlem hacmi bu yazının yazıldığı saatlerde 30 milyon lira iken THY’nin işlem hacmi 1 milyar 300 milyon lira civarında.

Siz “borsa yeni rekorlara doymuyor” “son ayda “şu kadar yüzbin yeni yatırımcının borsaya girdiği” haberlerini okumaya devam edin. Ama bırakın paranız cebinizde kalsın. Hatırlatmak isterim; 2001 krizinden hemen önce borsa endeksi 5 bin seviyesinden 20 bin seviyesine çıkmıştı. Sonra kriz geldi. Kaybedenler yine “rekordan rekora koşan borsayı” son anda yakalamak isteyenler oldu.

Türkiye ekonomisinin krizde olduğu, yakın gelecekte bu durumdan çıkma ihtimalinin bulunmadığı, ekonominin küçülmeye işsizliğin artmaya devam ettiği, krediler ödenemediği için BDDK tarafından bankalara “bu kredileri öteleyin” talimatı verildiği bir dönemde şirketlerin büyük paralar kazanarak ortaklarını zengin etmesi mümkün değildir. https://www.birgun.net/haber/borsanin-ekonomik-gerceklikle-bagi-kopmustur-307765

670 ve 671 sayılı KHK’lerin Getirdikleri

670 ve 671 sayılı KHK’lerin Getirdikleri

Mahmut ESEN
E. Mülkiye Başmüfettişi

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Olağanüstü hal kapsamında bazı tedbirlerin alınması ve bu bağlamda bazı kurum ve kuruluşlara ilişkin düzenleme yapılmasına ilişkin olarak Anayasanın 121 inci maddesi ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4 üncü maddesine göre, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nca 15.08.2016 tarihinde kararlaştırılmış olan 17.08.2016 gün ve 29804 sayılı R.G. yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan 670 ve 671 sayılı KHK’lerinin arz ettiği önem/çok sayıda kanunda değişiklik yapılmasını kapsaması hususu da dikkate alınarak,
kamuoyunu bilgilendirme bağlamında tarafımdan hazırlanmış genişletilmiş
sistematik bir özeti aşağıya çıkarılmıştır.

Yararlı olmasını diler, saygılarımı sunarım. 18.08.2016

*****

I-OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA BAZI TEDBİRLERİN ALINMASINI DÜZENLEYEN 670 SAYILI KHK

1-Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti, iltisakı/irtibatı olduğu tespit edilen:
(KHK ekli listede gösterilmiş)

-Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan (196);
-TSK’dan (63) subay, (44) astsubay ve (5) uzm. çvş;
– Sahil Güvenlik K.dan  (24) sb/astsb.
-EGM’den (618) 1-4 sınıf em.md. olmak üzere toplam (2360) amir ve memur;

Başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın görev/kurumlarından çıkarılmıştır.
Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmayacaktır.

TSK/ Sahil Güv. K. ve EGM teşkilatından çıkarılan bu kişilerin, mahkûmiyet kararı aranmaksızın, rütbe/ memuriyetleri alınmakta; görev yaptıkları teşkilatta veya kamu hizmetinde bir daha istihdam edilmeleri yasaklanmaktadır. (Md.2)

 2-OHAL kapsamında kamu görevlileri haklarında yürütülen inceleme/ soruşturma sırasında ihtiyaç duyulan bilgi/belgelerin; tüm kamu/özel, tüm kurul ve kuruluşlarınca (MASAK, BDDK, TMSF dahil) vakit geçirilmeksizin, talepte bulunan ilgili mercilere verilmesi gerektiği konusunda düzenleme getirilmiştir.  (Md.3)

3-OHAL kapsamında kamu görevinden çıkarılanlar, uhdelerinde taşımış oldukları büyükelçi / vali gibi unvanları ve yüksek mahkeme başkan / müsteşar / hâkim /savcı / kaymakam vb. meslek adlarını ve sıfatlarını kullanamayacaklardır. Bu unvan / sıfat /
meslek adlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamayacaklardır.

(Ucu açık bu kuralın, ilgililerin pasaport / silah ruhsatı / kamu sosyal tesislerden yararlanmamak vb. şekilde uygulanacağı düşünülmektedir.) (Md. 4)

4- KHK gereğince kapatılan ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne / Hazineye devredilen kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalların devralınan varlıklarının devir işlemleri; borç/alacak/muhasebe/tasfiyesi vb. konularda, ilgisine göre, Vakıflar Gn. Md. veya Maliye Bakanlığı yetkilendirilmiştir. (Md.5)

5-10-11 Temmuz 2010 tarihlerinde uygulanan KPSS sınavında sınav soru/cevaplarını
hukuka aykırı bir şekilde elde ettiği belirlenen kişilerin atamaları iptal edilecektir. (Md.6)

 6-3713 sayılı TMK kapsamına giren suçlarda, şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında bu işlem, olağanüstü halin devamı süresince, Cumhuriyet savcısı veya Cumhuriyet savcısının yazılı emri üzerine kolluk tarafından yapılabilecektir. (Md.8)

7-15.7.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemlerinin bertaraf edilmesine yardımcı oldukları sırada yararlanan ve aylık bağlama şartları oluşmayanlara; durumlarına göre ilgili mevzuata göre belirlenecek olan nakdi tazminatları beş kat olarak ödenecektir.
Bunlara veya yakınlarından bir kişiye kamuda istihdam olanağı getirilmektedir.

8- Daha önce yayımlanmış olan 667, 668 ve 669 sayılı KHK ek/değişiklikler yapılmıştır.(Md. 10)

(-Meslekten çıkarılan yargı mensuplarının adları R.G’de. yayımlanacak ve aynı gün ilgiliye tebliğ edilmiş sayılacaktır. 15.7.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemlerinin bertaraf edilmesine yardımcı olanlara aylık bağlanması işlemlerinde
‘SGK borçlarının kaldırılması şeklinde’ kolaylık getirilmektedir. Bu eylemler nedeniyle yaşamını yitiren, malul (engelli) olan ve yaralananlara yapılacak ödemeler haczedilemeyecektir. Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı vb. oluşumlarca kiralanmış / kullanılmakta olan kamu kurum / kuruluşları ve ortaklıklara vb. ait taşınır / taşınmaz mali alacak ve haklar Hazineye devredilmiştir.

-Kapatılmış olan Harp Akademileri, askeri liseler ve astsubay hazırlama okullarının
hak ve yükümlülükleri MSB’ye geçmektedir.

 Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne bağlı eğitim hastaneleri ve askeri hastanelerin ödeneklerin devrinin “Sağlık Bakanlığı bütçesi veya bağlı kuruluş bütçelerine” olacağı şeklinde değişiklik yapılmış, devredilen personelin özlük hakları yeniden düzenlenmiş; bu personelin mevcut bazı hakları (OYAK üyeliği devamı, TSK sosyal tesislerinden yararlanma, silah taşıma vb.) garanti altına alınmıştır.

Savaş hali ve yurtdışı görevleri nedeniyle TSK’da askeri sağlık teşkili kurulması ile buralarda görevlendirilecek Sağlık Bakanlığı personeline ilişkin usul ve esaslar, Milli Savunma Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında yapılacak protokollerle belirlenecektir.)

***** 

II-OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA BAZI KURUM ve KURULUŞLARA İLİŞKİN DÜZENLEME YAPILMASINA İLİŞKİN 671 SAYILI KHK 

9- 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda ek/değişiklikler yapılmıştır.
(Md.3-6)

(Dış kaynaktan pilot alımının önü açılmış; bu bağlamda fakülte veya yüksekokullardan pilot olarak mezun olan kadın veya erkeklere muvazzaf subay olma olanağı getirilmiştir. Yedek subay okulu öğrencilerine; astsubay/astsubay naspedilmek üzere temel eğitime alınanlara ödenecek harçlık/aylıklar konusu düzenlenmiştir. 17.08.2016 tarihinden önce herhangi bir nedenle
TSK ayrılan/ilişiği kesilen pilot subaylara geri dönüş olanağı sağlanmış, bunların mali hakları belirtilmiştir. Uçuştan ayrılmış subaylar yeniden pilotaj eğitimine alınabilecektir.)
 

10-1324 sayılı Genelkurmay Başkanının Görev ve Yetkilerine Ait Kanununda ek/değişiklikler yapılmıştır. (Md. 7-9)

(Genelkurmay Başkanının görev, yetki ve sorumlulukları konusunda 669 sayılı KHK ile yapılmış ek / değişikliklerde Genelkurmay Başkanı lehine bazı düzenlemeler yapılmıştır.
Genelkurmay Başkanlığına atanabilmek için (yeniden) kuvvet komutanı olma koşulu getirilmiştir.)
 

10- 2629 sayılı Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanununda personelin mali hakları konusunda ek ve değişikler yapılmıştır. (Md. 12-13)

11- 4566 sayılı Harp Okulları Kanununa eklenen geçici madde ile, 17.08.2016 tarihinden başlayarak bir yıl içinde Hava Harp Okulunun ara sınıflarına pilotaj eğitimi veren üniversitelerin ilgili bölümlerinden öğrenci alınmasına yönelik düzenleme yapılmıştır. 

12- 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında bazı düzenlemeler yapılmıştır.
(Md.20-23)

(Telekomünikasyon Kurumu bünyesinde yer alan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) kapatılmıştır.  TİB’in kapatılması üzerine Kurum yasasında kimi uyarlamalar yapılmıştır. Sakıncası bulunmayan TİB personeli, Kurum kadrolarına geçmiş sayılacaktır. Polis tarafından 5271 sayılı CMK 135. madde uyarınca yapılacak dinlemeler Kurum (Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu) bünyesinde yapılacaktır.) 

13- 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununda; Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun yetkilerini artıran (Başbakanın gerekli gördüğü gecikmesinde sakınca olan tedbirlerin ‘haberleşmenin engellenmesi’ uygulanması vb.) kimi eklemeler yapılmıştır. (Md.25)   

14-3201 sayılı Emniyet Teşkilât Kanununda yapılan ek/değişiklikle özel harekat birimlerinde istihdam edilmek üzere, KPSS koşulu aranmaksızın, fiziki yeterlilik ve mülakat sınavları ile polis meslek eğitim merkezlerine alınabilecektir. (Md. 26) 

15- Yeni kurulan Devlet üniversitelerinde çalışan öğretim üyelerinin yaş haddi 72’den
75 yaşına yükseltilmiştir.
(Md. 27) 

16- 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanununun 3 üncü maddesindeki
“askeri personel” ibaresi “kolluk personeli” şeklinde değiştirilmiştir.
 

17-3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa, “Zararların tazmini amacıyla tedbir konulması” için ek madde getirilmiştir.

(TCK ve TMK kapsamına giren suçlar nedeniyle gerçek veya tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarının uğradığı zararların tazmini amacıyla, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza yargıcı, kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından, şüpheli veya sanıklara ait taşınmazlar / taşıtların devir ve temliki önlemek için şerh düşülmesine karar verilebilecektir.)

18- 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanuna geçici madde eklenerek denetimli serbestlik uygulanarak cezanın infazı, koşullu salıverme için yasadaki süreler artırılmıştır. Cezaevlerindeki doluluk oranının aşağıya çekilmesi amaçlanmaktadır.

(Cezaevlerinin kapasitesi konusunda güncel nitelikli bir haber aşağıya çıkarılmıştır :

Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Yıldırım, BM toplantısında konuştu: “184 bin dolayında hükümlü – tutuklu var. Kapasitemiz yine bu dolayda. Yani doluluğumuz aşağı yukarı tam”

Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım, cezaevlerinde 184 bin dolayında tutuklu ve hükümlü bulunduğunu kaydederek, kapasitenin dolu olduğunu belirtti. Yıldırım, BM’ye yaptığı sunumda katılımcılara, Türkiye’deki ceza infaz kurumlarının
fiziksel koşulları ile mahkum ve tutukluların profiline ilişkin bilgiler verdi.
Yıldırım’ın BM’deki sunumunda kullandığı, 25 Şubat’ta derlenen verilerden bazıları şöyle:

– Türkiye’de toplam 362 ceza infaz kurumunda 175329 erkek, 6581 kadın ve 2411 çocuk olmak üzere toplam 184321 hükümlü ve tutuklu var.
– Hükümlü ve tutukluların %23’ü hırsızlık, %19’u uyuşturucu, %16’sı öldürme, %12’si yaralama, %12’si yağma, %8’i cinsel suçlar, %5’i sahtecilik, %3’ü dolandırıcılık ve geri kalanı da öbür suçlardan ceza infaz kurumlarında tutuluyor.
– Çoğu Suriyeli olmak üzere 4029 yabancı cezaevinde bulunuyor. Bu sayı 2012 sonunda 2100’dü.
– 2000 yılına göre cezaevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklu sayısı 3 kattan çok arttı. Bu artışın nedenleri arasında, koşullu salıverme (şartlı tahliye) koşullarındaki değişiklik, ceza miktarlarının artması, yeni suç türlerinin oluşması ve nüfus artışı gösteriliyor.
– 2013 yılında yapılan düzenleme doğrultusunda ağır hastalık ve engellilik nedeniyle
geçici tahliye edilenlerin sayısı 571.
-226970 kişinin denetimli serbestlik kapsamında takibi yapılıyor.
http://www.gazetevatan.com/cezaevleri-dolup-tasti-920705-gundem/. 03.03.2016)

=================================

Dostlar,

E. Mülkiye Başmüfettişi Sayın Esen’e çabası ve paylaşımı için teşekkür ediyoruz.
AKP iktidarı OHAL Kararnamelerini 5’ledi.. 1 ay olmadan her biri çok kapsamlı ve köktenci Kararnameler.. Türkiye’nin neredeyse DNA’sını değiştirecek ayrıntıda.. Tabii bu çok kapsamlı ve ayrıntılı metinlerin ortalama 4’er günde nasıl hazırlandığı ayrı ve çok önemli bir soru ve sorun. Gün olur bunlar da açığa çıkar elbette..

Biz de ısrarla vurguluyoruz                 :

– Devlet kin gütmez.
– Devlet düşmanlık yapmaz.
– Devlet intikam almaz; hukuk devletinin cezaları ıslah edici ve caydırıcıdır.
– Devlet kararlı olabilir ama zalim ve adaletsiz olmaz.
– Devlet duygusal davranmaz..

Ne yapar? Bunların tersini yapar.. (Sonki dışında)..

Mutlaka hukukun üstünlüğüne bağlı kalır, her durumda hukuk devletidir ve her durumda yurttaşlarına yasalar karşısında eşitlikçi davranır, adalaletle yönetim yürütür..

Bunlar çağdaş demokratik devletlerin vazgeçilmez nitelikleridir.
Türkiye de bu doğrultuda davranmalıdır..

Artık AKP – RTEnin zerre gerekçesi kalmadı Türkiye’yi esenliğe kavuştumarmak için..
Ülkemizin Sayın E. Tümg. Ahmet Yavuz gibi nice yetkin insanları var.
Ne yazık ki AKP kadrolarında ve CB Erdoğan’ın yakın çevresinde bu kıratta insanlar çook kıt.
Başlıca bu yüzden AKP – RTE hem kendini hem ülkemizi batağa sürükledi.
Biat kültürünün gönüllü köleleri – AKP’nin kulları değil;
AYDIN ve ONURLU DEVLET ADAMLARI’dır Türkiye’nn gereksinimi.

AKP – RTE yıllardır yapageldikleri bu stratejik hatadan kendilerini ve ülkemizi kurtarmak zorundadır.
Her dediklerine “başüstüne efendim” diyecek saray dalkavukları hatta kimi soytarılar yerine;

  • “Bu yanlış efendim.. gerekçeleri şıunlar şunlar şunlar.. Bu hukuka aykırı efendim…  Önerilerimiz şu, şu, şudur…”

    diyecek devlet eğitimi ve terbiyesi almış yurtsever uzmanlar, bürokratlar, danışmanlar, akademisyenlerdir Türkiye’mizi ve AKP – RTE’yi kurtarcak biricik çare..

  • Mustafa Kemal ATATÜRK’ün uzun yıllar öne vurguladığı “bilimsel akılcılık”tır can simidi!

  • Dinci – hacı yağına bulanmış, sarıklı – kavuklu mollalar, çıkarına tapan yiyiciler karga- kılavuz alınırsa burnumuzun moktan kurtulması beklenemez.

Sevgi ve saygı ile.
18 Ağustos 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com