Etiket arşivi: ANAP Mesut Yılmaz ve MHP Devlet Bahçeli)

ŞEHİR HASTANELERİNE SAĞLANAN HUKUKSAL DOKUNULMAZLIK 

ŞEHİR HASTANELERİNE SAĞLANAN HUKUKSAL DOKUNULMAZLIK 

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Cumhuriyet‘in değerli yazarı Çiğdem Toker, sebatla, bu ŞEHİR HASTANELERİ SOYGUNU‘nu işlemeyi sürdürüyor sağolsun.. (Son olarak “Şehir hastanelerinde hangi hukuk geçerli?”, http://ahmetsaltik.net/2017/09/23/sehir-hastanelerinde-hangi-hukuk-gecerli/, 22.9.17)

Kullanılan terimlere özen göstermek ve açıklıkla tanımlamak uygun olur. KÖİ : Kamu Özel İşbirliği uygun bir tanımlama değil. İngilizce aslı “PPP – Public Private Partnership”, dolayısıyla “Kamu – Özel Ortaklığı” diye tanımlamak gerekir. Ama ne yazık ki ilgili yasada KÖİ : Kamu Özel İşbirliği sözcükleri kullanılmakta. Bu da yanıltıcı.. Devlet – sermaye arasında tarafların denkliği de söz konusu değil.. Sermaye “has ya da esas oğlan”, Devlet üvey, yanaşma!

  • Bilindiği gibi “De-regülation”, KüreselleşTİRmecilerin en önemli silahlarındandır.

Açığı, toplumsal yaşamı düzenleyen mevzuat kurallarının bir bütün olarak esnetilmesi, kuralların gevşetilmesi, özellikle ticaret – ekonomi alanında neredeyse mutlak bir de-regülasyon / kuralsızlaştırma (Anomi) ile yerel ve özellikle küresel sermayeye ve bunların ortaklıklarına açılması, dikensiz gül bahçesi olarak sömürüye sunulması demektir..

Anayasa’nın 47. maddesinde yapılan kritik değişiklik gözden kaçırılmamalıdır :

  • ANAYASA md. 47 / (Ek fıkra: 13/8/1999-4446/1 md.) Devlet, kamu iktisadi teşebbüsleri
    ve diğer kamu tüzelkişileri tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerden hangilerinin
    özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere yaptırabileceği veya devredebileceği
    kanunla belirlenir. (AS: Devletin.. diye başlamalı, tümce düşük!)

Değişiklik tarihi 1999’dur ve 57. koalisyon hükümeti dönemidir; Başbakan Bülent Ecevit ve yardımcıları – ortakları ANAP-Mesut Yılmaz ve MHP-Devlet Bahçeli’dir.
Küresel sermaye bastırmış ve koparmıştır bu muazzam ödünü.. hatta Kapitülasyonu!
Böylelikle Devlet, dilediği yatırım ve hizmeti kamu hukuku alanı dışına çıkararak, özel hukuk alanına aktarabilecek, bu yolla, olası davalarda şirketler güçlenirken Kamu’nun eli zayıflatılacaktır.

Buna koşut olarak özel sektöre sağlanan güvence pekiştirilerek (tahkim edilerek) Anayasa md. 125’e de çok kritik ekleme yapılmıştır aynı Anayasa değişikliği paketiyle :

  • ANAYASA md. 125– ……. (Ek hüküm: 13/8/1999-4446/2 md.) Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların milli veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir.

Açıkçası; …. Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıklar Türk yargısı önünde değil, tarafların belirleyeceği yargıç olmayan yerli – yabancı “hakemler” eliyle çözüme kavuşturulacaktır. Oysa Anayasa md. 36 aşağıdaki gibi..

  • Hak arama hürriyeti
    Madde 36 – Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
    Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.

Öte yandan YARGI yetkisi, devleti egemen kılan 3 ana erkten biridir Yasama ve Yürütme ile birlikte. Böylelikle yerel – küresel sermaye Devletin Yargı erkini dışlamakta ve uyuşmazlıkları kendilerinin belirleyeceği yerli yabancı hakemlerin çözümüne bırakmaktadır.. Bu şirketlerle anlaşmazlığa düşen yurttaşlar, bağımsız-yansız Türk yargısı önünde hak arayamayabilecektir. Buyurun Tahkime!

Bunun açık adı YARGISAL – HUKUKSAL KAPİTÜLASYONDUR! Devletin Egemenlik hak ve yetkisinden – gücünden çok ciddi bir ödün vermektir ve kabul edilemez. Günümüz ŞEHİR HASTANELERİ vb. lerinin adeta dokunulmaz statüsü, yıllar önce Anayasa düzeyinde sağlama bağlanmıştır. Nitekim,

“SAĞLIK BAKANLIĞINCA KAMU ÖZEL İŞ BİRLİĞİ MODELİ İLE TESİS YAPTIRILMASI, YENİLENMESİ ve HİZMET ALINMASI ile BAZI KANUN ve
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN” (yasa no. 6428, RG: 09.03.2013) md. 1/ö şöyle :

md. 1/ö) Sözleşme: Yapım işlerinde özel amaçlı şirketle idare arasında; yenileme işleri ile
bu Kanun çerçevesinde ihtiyaç duyulan araştırma, geliştirme, danışmanlık hizmetleri veya
ileri teknoloji ya da yüksek mali kaynak gerektiren bazı hizmetlerin gördürülmesi için
yüklenici ile idare arasında özel hukuk hükümlerine göre yapılan sözleşme ve eklerini…

Anayasa md. 47’de yapılan değişiklikle getirilen sözleşmenin hukuksal statüsünü “yasa ile belirleme” yetkisi İdarece bu yasayla (6428) kullanılarak, Sağlık Bakanlığı ile şehir hastanelerini yapan – işletecek ve olan ve dahi Devletin kendini soyutladığı “araştırma, geliştirme, danışmanlık hizmetleri veya ileri teknoloji ya da yüksek mali kaynak gerektiren bazı hizmetlerin” de satın alınması için girişimci(ler) arasında “sözleşme” kamu hukuku değil, özel hukuk kapsamında düzenlenmiştir. Tahkim yolu da pekala Sözleşmeye konabilir (Sözleşmeler ticari sır olarak korumaya alındığından, içeriğini bilemiyoruz), yasal ekleme ya da çooooooook kolaylıkla gece yarısı bir OHAL KHK’sı ile dayatılabilir.. OHAL KHK’ları ile Türkiye’de yapılamayacak iş yok gibi.. Çünkü AYM (Anayasa Mahkemesi) kendisini yetkisiz saydı, CHP’nin açtığı bunların anayasa yargısınca denetlenmesi davasında. Dolayısıyla bir OHAL KHK’sı AYM’yi kaldırırsa, bu Mahkeme kendini baştan felç ettiğinden, kendisinin yok edilmesine bile “gık” çıkaramayacak.. Oh ne ala hukuk devleti!

İşte bu yüzden, Şehir Hastaneleri kumpası ile ülkemize kurulan büyük tuzak örtük kalabilsin diye bunlar hakkında hemen hemen hiçbir temel veriye erişemiyoruz, tek yanlı olarak ilkesiz ve ölçüsüz ileri sürülen “ticari sır” kalkanına çarpmaktayız. Bilgi Edinme Yasası da işlevsiz.

Lütfen tıklar mısınız :

  • Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı Yasası ve Getirip-GötürdükleriTaa 24 Mart 2013’te, yasanın çıkarılmasından 2 hafta sonra, günümüzden 4,5 yıl önce yazmıştık.. Şimdi soralım mı :
  • Türkiye’de hala, bu halkın bir devleti var mı;
  • Yoksa Devletimizi yerli – yabancı sermaye gasp etti de biz hala yanılsama içinde
    Devletimiz olduğunu sanıp oyalanmakta mıyız?? Hangisi??

Sevgi, saygı ve kaygı ile. 24 Eylül 2017, Ankara

TOKATLI ZEKERİYA ve Çağrıştırdıkları…


TOKATLI ZEKERİYA ve Çağrıştırdıkları…

Dostlar,

Sayın Habip Hamza Erdem zehir zemberek bir yazı yazmış…

Dileriz DSP koalisyon hükümetinde (57. hükümet; DSP + ANAP Mesut Yılmaz ve MHP Devlet Bahçeli) Ecevit’in Maliye Bakanlığı yapmış olan ve “Nereden buldun?” yasası ile kara para sahiplerinin keyfini fena halde kaçıran Zekeriya Temizel‘e göndermeler, CHP’ye sert eleştiriler ilgililerin kulaklarına erişir..

Dost acı söylermiş..

Biz de kaç zamandır Y-CHP sefaletini bu sitede deyim yerinde ise
yerden yere vuruyoruz…

Kemal Kılıçdaroğlu bizim Tunceli’li hemşehrimiz ve arkadaşımız..
Fakat memleket yurt sorunları hatır  – gönül dinler mi??

1999’da Edirne’de iken, çağrı üzerine (Adıyaman Milletvekili Celal Topkan) katıldığımız CHP Bilim – Kültür – Yönetim Platformu‘ndan, ertesi yıl Deniz Baykal‘ın Genel Başkan olması ve Kemal Derviş‘in bu Kurulun başına getirilmesi nedeniyle hemen ayrılmıştık.

Öncesinde büyük emeklerle, yakın arkadaşımız – meslektaşımız Prof. Haluk Koç öncülüğünde CHP’ye Ulusal Sağlık Politikaları hazırlamış, Ürgüp’te MYK’ya bizzat sunmuş ve Altan Öymen‘in de desteğini almıştık. 6 ay boyuca klasörler dolusu rapor yazmıştık (halen arşivimizdedir); Haluk Koç‘un ricasıyla 1,5 sayfalık bir basın özetini de kaleme alarak Edirne’ye dönüşümüzde Partiye göndermiştik ve CHP Basın açıklaması yaparak Ulusalcı Sağlık Politikasını halka duyurmuştu.

Baykal Genel Başkan olunca da PM’de bu politikayı çalışma grubunun eylemli (fiili) sekreteri olarak Haluk Koç ile sunmuştuk. Kemal Kılıçdaroğlu ise bu ulusalcı politikalara karşı çıkarak ANAP – DYP politikalarını savunmuştu. Aramızda sert bir polemik yaşanmış ve

– “Kemal Kılıçdaroğlu bu işten anlamaz. Olsa olsa, bizim uzmanları olarak geliştirdiğimiz sağlık politikalarının finansmanı için destek verebilir..” demiştik..

Kemal bey GSS’yi (Genel Sağlık Sigortası) ve Aile Hekimliğini savunuyordu.
İkisi de çağ dışı ve IMF – DB dayatması idi.. Birkaç panelde de bu yüzden karşı karşıya gelmiştik..

Bugün Sayın Kılıçdaroğlu’nu tanımakta ve anlamakta zorluk çekiyoruz doğrusu..

Yüce Atatürk’ün kurduğu ve Türkiye’yi kuran CHP‘nin kuruluş yıldönümünü bir kez daha kutlarız..

  • CHP için tek yol Kuvay-ı Milliye köklerine dönmek ve “6 Ok” programını uygulamaktır.. 

Sevgi ve saygıyla.
9.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Not   : Sayın Zekeriya Temizel ile ADD Genel Başkan yardımcılığımız döneminde, (2004-2006) kendisi de Bakanlık sonrasında Cumhuriyet’te çalışırken İlhan Selçuk‘un odasında tanışmış ve epey süre ülke sorunlarını konuşmuştuk.. 

==================================================

TOKATLI ZEKERİYA


Habip Hamza Erdem

On iki yıl aradan sonra Zekeriya Temizel aktif politikaya döndū.
Dersimli Kemal’in Partisi’nin ‘Parti Meclisi’ ūyesi oldu.
Zekeriya Temizel ‘Devlet geleneği’ni kavramıș bir ‘Cumhuriyet çocuğu’dur.
‘Teamūl’leri en ince ayrıntısına değin bilir. Zeki ve çalıșkandır.
Soyadı gibi ‘Temiz’.
Maliye mūfettiși iken, bilgi ve birikim sınavlarını geçmiș ‘mūfettiș adayları’nın önūne ‘mekanizması çözūlmūș’ bir çamașır mandalı koyarmıș.
Yazılı sınavlarda bașarılı olan aday, bakalım mandalı ‘monte’ edebilecek mi diye.

Çūnkū ‘zeki’ olmak ile ‘inekleme’ arasında çok önemli bir ayırım vardır.
Maliye Bakanlığı ile ilgili yasaları ‘ezberlemiș’ olmak yetmez.
‘Zekâ’sını ‘el becerisine’ yansıtıp yansıtamamak da önemlidir.
‘Pratik zekâlı’ olmak değil, ama ‘zekâyı pratiğe çevirebilmek’…

Antik filozoflara göre, zekâ, ‘ruh’un anlamaya olanak veren bölūmūnden önce gelen ‘kișilik öncesi’ bir ilkedir.

Platon’a göre duyumlar dūnyasının ötesine gidebilen, ‘ūtopya’lar kurabilendir.

Spinoza’da ‘ruhun en yūce çabası’dır; o nedenle kendi çalıșmasının bașlığı bile ‘Etik’tir.

Ancak 18. yy’dan sonra ‘zekâ’, ruhlar ve öteki dūnyalardan koparılarak ‘ayakları yere bastırılmıș’, bir anlamda ‘laikleștirilmiș’ oldu.

1912’den bu yana da ölçūlebilir: IQ

Oysa Descartes’la birlikte, insanların ‘zekâ’ları, doğal olarak, eșittir;
farkılık onu ‘kullanım biçimi’nden gelmektedir.

Hegel bile kafatasını ‘boș’ olarak nitelendirmemiș miydi?

Maharet onu  ‘doldurmak’ değil, içindeki ‘en az’ ile ‘çok iș’ yapabilmektir.

Sökūk çamașır mandalını ‘takabilmek’ de bir iștir.

‘Nereden buldun yasası’nı ‘keșfetmek’ de..

Zekeriye Temizel’i Zekeriya Temizel yapan ‘Nereden Buldun?’ yasasıdır.

Sıradan bir ‘ilkokul öğrencisi’nin bile ‘sorabileceği’ bir ‘soru’..

Ancak onu ‘yașama geçirmek’ ve hatta ‘pratiğini’ önermek Zekeriya Temizel’e değin ‘dūșūnūlememiș’ idi.

Diyelim, önceki dönmelerde ‘konjonktūr’ de elverișli değildi ve onuru Zekeriya Temizel’e kaldı.

Ancak bu ‘ad’ ve bu ‘onur’ ve on iki yıllık bir ‘suskunluk dönemi’nden sonra
‘aktif politika’ya dönūș, Zekeriya Temizel beye ‘būyūk sorumluluklar’ da yūklemektedir.

İlk onurlu tutum, ‘Dersimli Kemal’e, ‘Tokatlı Zekeriya’ olarak ilk ‘tokat’ı indirmek olmalıdır.

Dersimli Kemal’in ‘devlet deneyimi’, ‘teamūl gereği’ Zekeriya Temizel‘i ‘dinlemeyi’ gerektirir.

Bu ‘teamūl’ içinde ‘Dersimlilik’ yoktur.

Ancak Kemal Kılıçdaroğlu ‘zıvanasından çıkmıș’ bir durumdadır.

‘Ȫzerklik șartını’, sözde ‘sol’ adına, dillendirmek bir yana, CHP kurultayına ‘önermiș’tir.
Ve ne yazık ki yuhalanmamıștır.

Bu CHP’den de ‘umut’ beklemenin olanağı kalmamıștır.

Bu CHP gitti gider.

Zekeriya Temizel ve kimi ‘aklı bașında’ yöneticilerden, hiç değilse CHP’nin ‘onurunu’ korumaları beklenir.

Yoksa ‘onursuz’ olarak gidecekler.