Etiket arşivi: 2827 sayılı yasa

11 Temmuz Dünya Nüfus Günü

UNFPA ile ilgili görsel sonucu

11 Temmuz Dünya Nüfus Günü

Dr. Babatunde Osotimehin,
UNFPA İcra Direktörü (1949-2017)

UNFPA- Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, 2017 Teması:

“Aile Planlaması: İnsanları ve Kalkınan Ulusları Güçlendirmek” olarak belirledi.

Dünya, 11 Temmuz 1987 günü 5 milyar nüfusa ulaştı.
1989 yılında 11 Temmuz tarihinin “Dünya Nüfus Günü” olarak değerlendirilmesine karar verildi. Burada amaç nüfusa ilişkin acil ve önem içeren konulara dikkat çekmek ve bu alanda farkındalığı artırmak olmuştur.

11 Temmuz 1990 yılında 90’dan çok ülkede farklı konular ile birlikte bu özel gün değerlendirilmeye başlandı. Çevre ve kalkınma konularının nüfusa ilişkin konular ile ilişkilendirilerek farkındalık yaratılması amaçlanmaktadır.

Kavramlar ve Veriler:

Aile planlaması hizmetleri öbür sağlık hizmetleri gibi temel bir insan hakkıdır. Ve aile planlamasına bir insan hakları konusu olarak yaklaşılmalı ve bu şekilde ele alınmalıdır.

2015 yılında kalkınmakta olan ülkelerde 15-19 yaş arası 12.7 milyon genç kız aile planlaması konusunda karşılanamamış ihtiyaçlara sahipti. Yine kalkınmakta olan ülkelerde aynı yaş diliminde 14,5 milyon genç kız her yıl anne olmaya devam etmektedir.

Hali hazırda dünyada 225 milyon kadın çağdaş aile planlaması hizmetlerine erişememektedir. Aile planlaması hizmetlerine tam ulaşılabilseydi, günümüzde gebeliğe ve doğuma bağlı nedenlerle yaşamını yitiren 303.000 kadından üçte biri aramızda yaşıyor olmaya devam edecekti.

2016 yılında UNFPA-Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu tarafından sağlanan imkanlarla yaklaşık 3.7 milyon güvenli olmayan kürtaj ve yaklaşık 29.000 anne ölümünün önüne geçilmiş oldu.

  • Küresel çapta isteğe bağlı aile planlaması sayesinde anne ölümleri 3’te bir oranında düşürülebilmekte ve çocuk ölümleri de % 20’ye yakın azaltılabilmektedir. 

Afet, kriz hallerinde ve insani yardım programlarında aile planlaması çok daha önem kazanır, yaşamsaldır ve bu durumlarda aile planlaması yaşamları kurtarır; birçok hastalığın ve olası engelliliklerin önüne geçer.

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri için temel bir bileşendir. 2030 hedeflerine ulaşabilmek için özellikle kadınların ve genç insanların küresel düzeyde cinsel ve üreme sağlığı haklarından ne kadar yararlanabildikleri temel bir konusudur. Üreme sağlığı konusunda haklarının farkında olan kadınların kendi iş yaşamları bakımından ve ailelerine daha fazla katkıda bulunmaları açısından daha güçlenmiş oldukları görülmektedir.

“Kadınların kendi potansiyellerini tam anlamıyla gerçekleştirebilmeleri ve ekonomik olarak daha üretken olabilmeleri için ne zaman ve ne kadar çocuğa sahip olacakları konusunda kendi haklarından tümüyle yararlanabilmeleri gerekmektedir. Bu haklardan yararlanılabilmesi sağlık ve öbür fayda sağlayacak alanlarda gelişmelerin sağlanabilmesine; okullaşmada daha güçlü yatırımların yapılabilmesine, daha güçlü üretkenliğe, daha büyük bir iş gücü katılımının sağlanabilmesine ve haliyle de artan gelir, tasarruflar ve yatırımlar anlamına gelmektedir.”
******

Türkiye’de TÜİK verilerine göre 2016da yaklaşık 1 milyon 310 bin doğum gerçekleşmiştir. Toplam doğurganlık hızı 2,1 olarak gerçekleşmiştir.

2016’da, 15-19 yaş diliminde 75 binden çok  genç ya da çocuk doğum yapmıştır. Bu yaş aralığında doğum yapanlardan 20 bini okur yazar değil ya da ilkokulu bitirmemiştir.

Türkiye Nüfus Sağlık Araştırması -2013 sonuçlarına göre 15-19 yaş doğurganlığı, bin kadın başına, kırsal kesimde 45, kentsel kesimde 28; Doğu Anadolu’da 41, Batı illerinde ise 26’dır.

Türkiye’de yine aynı yaş diliminde evli olan 6 evli genç kadından yalnızca biri etkili aile planlaması yöntemi kullanmaktadır.

Türkiye’de evli kadınların %47,4 ü etkili modern yöntem kullanmakta, su an için gebeliğini önlemek ya da ertelemek  isteyen  kadınların yaklaşık üçte biri hala daha  geleneksel yöntemlere baş vurmaktadır.

2013 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması verilerine göre; Türkiye’de dört ve dörtten fazla çocuğa sahip olan kadınların salt yarısı gebeliklerini ve doğumu isteyerek veya planlayarak yapmaktadırlar.

2013 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması verilerine göre; 15-49 yaş aralığında olan kadınların yalnızca 1/4’ü adet sırasında gebe kalınabilecek döneme ilişkin doğru bilgiye sahiptir.

Türkiye isteyerek düşük yapan kadınların yarısı düşük sonrasında herhangi bir aile planlaması yöntemi kullanmamaktadır.

Yine doğum yapan kadınların ancak yaklaşık yarısı doğum sonrası dönemde modern aile planlaması yöntemi kullanmakta; bu da sık aralıklı ve riskli gebelikleri artırmakta ve emzirme süresini de olumsuz etkileyebilmektedir.

20-29 yaş arasında doğum yapan kadınların yaptığı her dört doğumdan biri iki yıldan daha kısa aralıklarla gerçekleşmiştir.
==========================
Dostlar,

Sorun çooook ciddidir..
Veriler perişanlığı sergiliyor, hatta gözümüze sokuyor..
AKP iktidarı bu bağlamdaki Türkiye ve Dünya gerçekleri ile örtüşmeyen hatta açıktan çelişen (en hafif deyimiyle) nüfusu – doğurganlığı teşvik eden politikaları terk etmelidir. 2827 sayılı yasa, Anayasa’nın 41 maddesinin bağlayıcılığı karşısında mutlaka ve içtenlikle uygulanmalıdır..

Yukarıdaki dosyayı bizimle paylaşan Sn. Prof. Dr. Ayşe AKIN hocamıza teşekkür ederiz.

31 Aralık 2016’da Türkiye nüfusu 79 814 871 kişidir.
Nüfus, iktidarın yersiz teşvikiyle 2016’da 1 073 818 kişi artmıştır!
Doğal NAH=(1 073 818 / 78 741 053) x 1000 = %o 13,64 veya %1,364.
Bu gün, 11.7.2017’de (yılın 192. günü) nüfus 6 ay 11 günde 521 438 artışla (anormal hızlı – çok gereksiz!)
79 814 871 x (1,01364)^(192/365) = 80 336 309 kişidir! (de jure rakam)

Sevgi ve saygı ile. 11 Temmuz 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com 

 

 

 

Özgür Mumcu : Üreyelim arkadaşlar

Özgür Mumcu
Cumhuriyet, 01.06.2016
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır…)

Üreyelim arkadaşlar

Cumhurbaşkanı Erdoğan memleketimizin en meşhur vakfı TÜRGEV’de konuştu. Gerçi Cumhurbaşkanımız neredeyse 24 saat içinde İstanbul’un fethi törenlerinde ve gece yarısına doğru İzmir’de havaalanında da konuştu. Muhtemelen bu yazı yazılırken, matbaada basılırken ya da siz okurken de bir yerlerde konuşacak. 1990’lı yılların “konuşan Türkiye” sloganı meğer hayata böyle geçecekmiş.

Sayın Erdoğan, memleketimizin en meşhur vakfı TÜRGEV’deki konuşmasında en sevdiği konulardan birine yani aile, evlilik, çocuk kısaca zürriyet davamıza değindi:


“Zürriyetimizi artıracağız. Neslimizi çoğaltacağız,
nüfus planlamasıymış, doğum kontrolüymüş, hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayış içinde olamaz. Rabbim ne diyorsa, sevgili Peygamberimiz ne diyorsa biz o yolda gideceğiz.”

Müslüman olmayan vatandaşlarımız kusura bakmasınlar, Cumhurbaşkanımız şimdilik onların zürriyetiyle ilgilenmiyor. Osmanlı millet sistemi de bunu gerektirir. Artık o vatandaşlarımız da kendi “milletbaş”larına danışsın.

Kürtaj, sezaryen, doğum kontrolü gibi meseleler Cumhurbaşkanımız olsun, hükümetimiz olsun büyüklerimiz tarafından sıklıkla ele alınıyor. Bunlar dünyanın birçok yerinde tartışma konusu. İnsanların cinsel hayatları, aile yapıları hakkında ayrıntılı fikirlere sahip, boş vakitlerinde bunlara kafa yoran bir siyasetçi tipi var.

Bunlar arasında benim favorim bir zamanların Romanya diktatörü Çavuşesku. Malum, kendisi aynı zamanda Bükreş’in ortasına dünyanın Kennedy Uzay Üssü ve Meksika, Teotihuacan’daki Tüylü Yılan Tapınağı’ndan sonra en büyük binasını yani Romanya Meclis Sarayı’nı dikmesiyle de biliniyor.


Çavuşesku büyük hayalleri olan biriymiş. Ülkesinin nüfus artış hızı hayallerine yetişmeyince derhal bir yasa çıkartmış. Romanya çapında kürtajı ve bütün doğum kontrol yöntemlerini yasaklayıvermiş. Bununla da yetinmemiş, 25 yaşın altında devlet çalışanı bütün kadınlara senelik jinekolojik muayene zorunlu tutulmuş. 25 yaşından büyük çocuksuz, bekâr kadınlar ile çocuksuz ailelere de senelik para cezaları kesilmiş.

Sonuç? Doğum kontrol yöntemleri yasadışı ve ancak büyük paralara karaborsadan bulunduğu için istenmeyen gebeliklerde büyük bir artış. Bunun sonucunda merdiven altı kürtaj operasyonlarında yükseliş. Yasağın sürdüğü senelerde kürtaj operasyonlarının arttığı biliniyor. Bununla beraber anne ve bebek ölümleri çok yüksek oranlarda gerçekleşmiş. Yetimhane ve hastanelere bırakılan sayısız bebek de cabası. Çavuşesku’dan sonra kürtajın serbest bırakılmasıyla zaman içinde kürtaj operasyonlarının yaklaşık on kat azaldığı görülüyor. Buna karşon, yaklaşık yirmi küsur yıl doğum kontrolünün yasaklandığı ülkede, doğum kontrol alışkanlığının yerleşmesi vakit aldığı için, Romanya hâlâ Avrupa’da kürtajın en çok yapıldığı ülkelerden biri. Nedeni ise serbest olması değil uzun bir süre yasaklanmış olması.

Peki, nüfusun artırılmaya çalışılmasının iddia edildiği gibi iktisadi büyümeye olumlu bir etkisi var mı? Bu konuda Aykut Attar’ın 2012’de TEPAV için hazırladığı Celasun Ailesi Özel Ödülü’nü almış “İktisadi Tarih Doğum Yanlısı Söyleme Karşı” başlıklı ayrıntılı incelemesine göre yanıt hayır.

Bir kez teşvik edici politikalar ve söylemlerin toplumda kaydadeğer bir karşılık bulduğunu söylemek zor. İnsanlar çocuk yaparken haliyle kendi önceliklerini dikkate alıyor. Bunun nedeniyse gelir artışı, eğitimin artması, kentleşme gibi birçok etmen.


Geriye Çavuşesku tarzı yöntemler kalıyor ki neticeleri ortada.


Sayın Erdoğan’ın “en az üç çocuk” söylemine başladığı yıl, yani 2008’de Nüfus Planlaması Yasası’nda birkaç değişiklik yapıldığını ancak yasanın hâlâ yürürlükte olduğunu da anımsatalım.

Doğum kontrolü ve kürtaj karşıtlığı aslen Batı’da sürmüş bir kültür savaşının önemli bir cephesi. Milli ve yerli derken yolun Vatikan ve Çavuşesku’nun cinsel politikalarıyla buluşması da sayın Cumhurbaşkanı’nın geniş vizyonunu gösteriyor.
==============================

Dostlar,

Ne söyleyeceğimizi bilemiyoruz..
Bu konuyu kezlerce yazdık sitemizde.

Erdoğan bir kez daha suç işliyor..
Yurttaşlar arasında Müslüman olan – olmayan ayrımı yapıyor..
Bu ülkenin milyonlarca çifti aile planlaması yöntemleri yıllardır kullanarak çocuk sayılarını ayarlıyor.
Bu insanların Müslüman olup olmadıklarına bu ölçüyle ” Müslüman aile planlaması yapmaaazz..” diye bağırarak Erdoğan mı karar / fetva verecektir?
Böyle yapılmasa idi, evlenen kadın neredeyse her yıl 1 çocuk doğurur ve en az 10 – 15 çocuklu olurdu aileler..

Erdoğan – Eminehanım da bu kapsamdadır. Normal cinsel yaşamla bu çiftin 4 değil belki de
14 çocuğu olurdu.. Kesin ki, bu çift de doğum denetimi (kontrolü) yöntemleri kullanmışlardır.

Erdoğan’ın çocukları da 1-2 çocuk yapmışlardır. Erdoğan kendi söylediğine kendi uy(a)mamakta, çocukları bile kendisini dinlememektedir.. Halkımız da takmamaktadır ve takmayacaktır.. Yaşamın acı gerçekleri belirleyici olacaktır. Erdoğan akıntıya kürek çekiyor.
Türkiye’de küçük aile normu, uzun yılların çabasıyla ve yaşamın gerçekleriyle yerleşmiştir.
Hatta aileler, TNSA 2013 çalışmasına göre istediklerinden çok çocuk sahibidirler (2.26 olan Toplam Doğurganlık Hızının 0,6’sı istemsiz doğumlar yüzündendir!). Bu, açık ve net bir
insan hakları ihlalidir ve sorumlusu, Anayasa’nın 41. maddesini ve 2827 sayılı yasa ile
ilgili uluslararası sözleşmeleri bilerek ve ısrarla çiğneyen AKP – RTE’dir..

Şunu da Erdoğan anımsamalıdır : Şu anki Sağlık Bakanı’nın 6 çocuktan sonra Bilkent’teki Atatürk hastanesinde eşinin tüplerini bağlattığını basın yıllar önce yazdı.. Örnekler çoktur..

Erdoğan, oy tabanı yoksul – az eğitimli insanlardan daha çok ve daha çabuk seçmen üretmelerini istiyor.. Acelesi var.. Cihat kuşaklarıyla ülkeyi kökten ele geçirmek.. Örn. Mısır’da olduğu gibi AKP neden % 88-90 oy alamıyor, RTE – AKP bunun ham hayalleri içindedir.
Çıplak tablo budur. Ülkenin geleceğini tıkadığı umurunda değil, ama farkındadır sanırız!
Ve hem Erdoğan adına hazindir hem de ülkemiz adına laiklik karşıtlığıdır, ayrımcılıktır
hem de Anayasanın 41. maddesine, Cumhurbaşkanlığı yeminine aykırıdır, çağdışıdır!

Erdoğan çaresizdir iktidarını sürdürebilmek için her yola başvuracağı anlaşılıyor..

Çok dikkat isteyen bir tümcesi de Milli Eğitimdeki müfredatın içeriğine yoğunlaşacakları söylemidir.. Buraya çoooook dikkat… Erdoğan, Halife – Sultan rejiminin mücahitlerini
daha bol ve daha hızlı yetiştirmek üzere kolları sıvayacak! TÜRGEV, Cemaat okullarından boşaltılan yeri dolduracak.. Temel işlevi bu. Yani senin değil benim Cemaatım kavgası..
Tayyip beyin FETÖ ile savaşımının (!) içyüzünü göremeyenlerin dikkatine getirmek isteriz.
Hem toplumun dokusu daha da dincileştirilmek isteniyor hem de muazzam rant kaynakları paylaşılamıyor..

*****
Biz çok utanıyoruz olup bitenden.. ortadaki sahipsiz utanç yükü, onu yaratanların
ağır sorumsuzluğu karşısında, onlar adına da… daha da büyüyor, büyüyor utancımız..
Temel insan hak ve özgürlükleri açısından, uygarlık tarihi açısından…

Türkiye koyu bir karanlık yaşıyor ve Erdoğan, bu karanlığı daha da koyulaştırma çabasında. Sağduyunun yerine minarenin süngü yelleri esiyor.. Bu çılgın gidişin 1 numaralı sorumlusu;
– “akil” AKP’liler ve AKP MKYK’sı,
– Erdoğan’ın danışman ordusu,
– yandaş basın ve
– nepotizm ürünü yüksek- bürokrasi

Mahşerin 4 Atlısıdırlar..

*****

Çarpıcı bir gerçeği daha açıklayalım:

  • Suudi Arabistan’da Taif’te yapılan bir araştırmada, 30-40 yaş arasında kadınların 2/3’ünün (%67,7) doğumu önleyici etkili yöntemleri (rahim içi araç – spiral ve aylık ya da 3 aylık enjeksiyonla hormonal yöntem), hastanede yasal olarak kullandıkları ortaya konmuştur.
    (
    Use of modern family planning methods among Saudi women in Taif, KSA).

Acı ironiye bakınız ki; Başbakan mutlak çaresiz, bile bile – güle oynaya
kaçak Sarayın giyotinine boynunu uzatan garibim Sadrazam Binali Paşa!

Ve hala, yıllardır….. Erdoğan’ın üniversite diploması ortada yok!. Galiba gerçekten yok!?
Olsaydı 40 bin milyon kez gözümüze gözümüze sokulmaz mıydı??
21. yy’da bu donanımda bir insan, bir imam, 80 milyonluk ülkenin geleceği ile
böylesine tehlikeli biçimde oynuyor; bölgesel ve küresel güvenlik sorunu hatta tehdidi durumuna gelmiş bulunuyor. Tablonun sürdürülebilir olmadığını, oyuncuları dahil, orta zekalı herkes görüyor.

Erdoğan’ın bilim ve gerçek dışı, din dışı, insanları yanıltıcı, ötekileştirci, damgalayıcı, suçluluğa itişi… vb. nedenlerle açıkça  suç olan bu sözlerine “tedbir”konulmasını öneriyoruz.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığını gerekli hukuksal girişimi yapmaya çağırıyoruz.
Anamuahalefet partisi CHP’nin de hukuksal girişim yaparak;

Erdoğan’ın bu sözlerinin söylenmemiş sayılması için

çaba göstermelidir. Tayyip beyin suç niteliğindeki sözleri kayıtlardan çıkarılmalıdır.
Yurttaşlar Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru da yapabilir sanırız. Gelebilecek olası bir
“tedbir kararı”, Türkiye’nin zor konjonktüründe bir kapı aralar, Erdoğan’a bir kez daha laiklik karşıtı davranışı nedeniyle uyarı anlamına gelir.Tayyip beyin zaten kabarık olan dosyasına eklenir..
*****

Çare, toplumsal muhalefeti örgütlemek ve birleştirmek!
Konjonktür çok uygun.
CHP -ve muhalefet- bunu yapmalı, acil ve kritik, 1 numaralı hedef ve görev bu..

Sevgi ve saygı ile.
01 Haziran 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yazımızın genişletilmiş pdf biçimi : UREYELIM_ARKADASLAR

Kürtaj, Sezaryan Hakkında Türk Tabipleri Birliği Basın Açıklaması 30.5.12 / Press Release By Turkish Medical Association on D&C and Caeserian section as a human right

Kurtaj_Sezaryen_basin_aciklamasi.TTB_30.5.12