Kategori arşivi: SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ

Bizim yazdıklarımız, oluşturduklarımız dışında değişik kaynaklardan alarak paylaşılmasını uygun bulduğumuz dosyaları içermektedir.

Gaziantep’teki terörist saldırının düşündürdükleri

Teşekkürler deneyimli, yurtsever diplomat Sn. Dr. Onur Öymen..
Dr. Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net, 22.8.12
==================================================
Gaziantep’teki terörist saldırının düşündürdükleri

Ülkemizde son zamanlarda büsbütün artan ve son olarak Gaziantep’te 9 vatandaşımızın canını alan insanlık dışı terörist saldırı, halkın güçlü tepkisiyle karşılandı.

Siyasetçiler lanet yağdırdılar.

Ne var ki, tek başına lanetlemek terörü bitirmeye yetmiyor.

Önce doğru teşhis koymak gerekiyor.

Acaba bazılarının dediği gibi terör yalnızca Güney Doğu Anadolu’da yaşayan vatandaşlarımızın yıllardan beri yaşadıkları kimi sosyal ve kültürel
sıkıntılardan mı kaynaklanıyor?

Bunu savunanlar “sorumlu olan siyasetçilerdir, teröre siyasi çözüm bulunmalıdır.” diyorlar. Yabancılar da siyasi çözüm öneriyor.

Bu yaklaşım, terörü haklı nedenlere dayanan bir eylem saymak anlamına gelir.
Bu tuzağa düşmemek gerekir.

Maalesef terör, Türkiye’nin komşu olduğu coğrafyada bazı devletlerin
siyasal amaçları için kullandıkları, besledikleri ve yönlendirdikleri
bir araç haline gelmiştir.

Başbakan 6 Ağustos’ta verdiği demeçte nihayet bu gerçeği kabul etmiş,
bazı bölge devletleriyle adını vermediği Batılı ülkeleri suçlamıştı.

Türkiye’ye terörist saldırılarda bulunulmasından medet uman ülkeler hangileridir?

Bunların teşhis ve ilanı çözümün başlangıcı olabilir.

Türkiye’nin başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’daki çatışmalara sürüklenmesi,
terörist saldırıların artmasına yol açabilir.

Zira terörü siyasi bir silah olarak kullanan ülkeler,
Türkiye’yi yeniden hedef seçebilirler.

Suriye Hükümetinin kimyasal silahlara sahip olduğunu açıklaması,
durumu daha da vahim hale getirdi.

Birleşmiş Milletler Kimyasal Silahların Yasaklanması Sözleşmesi’ni
imzalamayan veya onaylamayan 7 ülkeden biri Suriyedir.

Özetle, Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşta taraf durumuna gelmesi
hem terör riskini artırıyor hem de Güney bölgemizde ciddi sorunlar yaratıyor.

Üstelik sorunun çözümüne de hiçbir katkı sağlamıyor.

Atatürk’ün, “ülkenin savunması için yapılmadıkça savaş bir cinayettir”
sözünü aklımızdan çıkartmamalıyız.

Şimdi yapılması gereken :

– Suriye’deki gelişmelerle aramıza mesafe koymak,
– Silahlı muhaliflere yardımdan vazgeçmek,
– Sığınmacı kamplarını zaptı rapta almak ve onların yükünü başka ülkelerle
paylaşmaktır.

PKK terörünün de siyasal ödün verilerek çözülebileceği gibi
hayali düşüncelerden vazgeçmektir.

Hükümet, kriz yönetiminde başarılı olamamıştır.

Muhalefetin ve basının büyük bölümünün söylemleri de,
siyasal çözüm arayışını önerenleri destekleyici yönde olmuştur.

Bu sarmaldan daha çok gecikmeden çıkmak gerekiyor.

Yabancıların önerilerini değil, aklımızı, ddeneyimimizi ve
ülkemizin çıkarlarını ön plana çıkartmalıyız.

Yurt içindeki gereksiz çekişmeleri ve gerginlikleri bir yana bırakıp,
terörle savaşımı birlik içinde yürütmeliyiz.

Sevgiler, saygılar.
22.8.12

Onur Öymen
ooymen@hotmail.com

Cumhuriyet ülkeyi nasıl demir ağlarla ördü?

“Cumhuriyet ülkeyi nasıl demir ağlarla ördü?”

Prof. Dr. İzzettin Önder, İstanbul Üniv. İktisat Fak. Cumhuriyet Gazetesi yazarı

Erdoğan’ın 10. Yıl Marşı’na çatmasına Oda TV öyle bir yazı ile yanıt verdi ki;
işte çok konuşulacak o tarihi yazı… 2012-08-20

Prof. Dr. İzzettin Önder
Odatv.com, 20.8.12

Özal’ı ilk ve son kez TBMM’de, davetiye ile gittiğim dinleyiciler locasından gördüm. Konuşmasında, iktidarları döneminde neler yaptıklarını ballandıra ballandıra anlatıyordu. Ardından bir muhalefet milletvekili de, yanıt olarak şöyle dedi:

“Düşünün ki, bir anababa, çocuklarının üç yaşına geldiğini, yürümeye ve konuşmaya başladığını belirterek, çocuklarına ne kadar çok emek verdiklerini anlatsa, demezler mi, bu gelişme doğaldır, siz bunun üzerine ne koydunuz?”

Aynı zihniyetin devamını da günümüz siyasetçilerinde, Cumhuriyet tarihinin en büyük yatırımı (!) olan, metroyu yapmış olmakla övünürken görüyoruz. Büyüklük veya küçüklük mutlak değil, göreli kavramlardır. Saygısızca ve istihza ile anılan, “yurdun demir ağlarla örüldüğü” Cumhuriyet’in ilk dönemlerindeki yatırımlarla günümüzdeki yatırımlar birbiri ile karşılaştırılamaz. Her dönemin yatırımı o dönemin ulusal gelirine oranı olarak ve dönemin teknoloji olanakları bağlamında karşılaştırılır. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde – 1932 ile 1941 yılları – kamu yatırımlarının
ulusal gelire oranı ortalama % 2,9’dur. Bugünlerde ise bu oran, % 1,6 dolayında gezinmektedir.

Geçmişte kazma ve küreklerle yapılan yollar ve aylar süren tünel açma işlemlerine karşın, bugün ithal iş makineleriyle anında yollar yapılmakta, tüneller kazılmaktadır. Bu nedenle, siyasileri pervasız konuşmayı terk edip, dürüst karşılaştırmaya davet ediyorum.

Başbakan Londra Olimpiyatlarında madalya alan gençleri “ufak bir odada” kutlamış.
Sporcularımızı biz de kutluyoruz; onlarla gurur duyuyoruz. Ne var ki, vatandaş olarak bizim görev anlayışımız burada biter. Oysa siyaseten sorumlu yöneticilik anlayışı ve ülke sorunlarına duyarlılık, kazananların ufak odada kutlanmasına simetrik olarak, büyük bir odada spor sorumlularından hesap sorulmasını gerektirirdi. Bunu yapmayan siyasiler topluma karşı sorumludur.

Küreselleşen dünyada, bir ulusun ayakta kalabilmesi için eğitim ve teknolojik atılımlar birinci derece önem taşır. Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü’nün yayınladığı son istatistikte Türkiye, geçen yıla göre, 59 ülke arasında 39 uncu sıradan 38 inci sıraya yükselmiş. Ancak bu bir başarı değildir. Çünkü 59 ülke arasında, Türkiye, öğrenci başına öğretmen sayısında 52 inci; insani kalkınma endeksinde 51 inci; kişi başına bilgisayar sayısında 55 inci; ileri teknoloji içeren ihracatta ise sondan ikinci, yani 58 inci ve teknoloji altyapısında ise 49 uncu sırada yer almaktadır.

Genel sıralamada bir puan yükselten ise % 4 olarak öngörülen fakat % 2,5’lar dolayında kalacak olan büyüme oranı, teşvikler, şirketlerin uyum yeteneği (ne demekse!) vb. gibi, altı boş ticari ve finans işlem alanları olarak gösterilmektedir. Ne var ki, ticari ve finansal alanda görece fena olmayan görüntü, “cari açık” konusunda bozuluyor; bu ölçütte sondan 2.yiz, 58. sıradayız!

Cumhuriyet’in çağdaş aydınlığından uzaklaşarak nurlu ufuklara yöneliş, tabii ki eğitimin çökertilmesi ile gerçekleştirilecektir. Bu gidişle, siyasette ve yönetimde gördüğümüz örnekleri, ileriki yıllarda hemen her alanda tüm toplumu sarmalamış durumda bolca göreceğiz.

Kapitalizmin ve onun efendileri emperyalistlerin toplumu sokmaya çalıştığı derin karanlık, yeni kuşakların felsefeden, spordan, sanattan yoksun, itaate hazır robotlardan oluşturulması yoludur.

Eğitimde yapılmak istenen ufak bir ayarlama olmayıp, böylesi çok önemli bir ray değişikliğidir.

 Kısa süre sonunda zorunluya dönüşecek olan “şimdilik ve göstermelik seçimlik” dersler programı, laiklik ilkesini çekirdek dokudan yıkan bir ihanettir.

Bu gidişin varacağı nokta, toplumda dinsizliğin önlenmesi değil; tam tersine, dinsizliğin ikizi, yobazlığın hortlatılması ve yaygınlaşmasıdır.

Sınavlarda kaç bin gencin matematikten sıfır çektiği yakınması ile karşılaşıyoruz.

Matematikten sıfır çekmek kadar acı olan, felsefeden yoksun olmaktır.

Peki, neden matematik üzerinde duruyoruz da, spor, resim, öbür sanat kolları
ve en önemlisi felsefe üzerinde durmuyoruz?

Çünkü kapitalist düzen ve onun emperyalist patronları çevresini algılayamayan
ve yorum yapamayan, emre ve itaate hazır robotlar istemektedir.

Yetiştirilmek istenen ürün bilgisayar mühendisi, doktor vb. gibi teknikleri bilen,
fakat yorum yapamayan kölelerdir!

Bunun için ezbere bağlı ve sorgulamaya dayandırılmayan imam hatip öğretimi gereklidir ve yeterlidir. Böyle bir öğretim sisteminin ürünlerinin çapı ve derinliği (!) ise, günümüz siyasi yapısında yansıdığı biçimiyle ortadadır.

“Hukuk devleti ilkesi”, “sosyal devlet ilkesi” ya da “laik devlet ilkesi” gibi
çok temel anayasal ilkelerin yasalarla ya da fiili uygulamalarla aşamalı olarak yaşama sokulduğu bir dönemde; sendikaların, üniversitelerin ve halkımızın
genel sessizliği de çevremizi saran karanlığı giderek daha korkunç bir duruma sokmaktadır.

Anayasanın çağdaş temel ilkeleri siyasal işgal altında bu denli açıkça çiğnenirken,
hâlâ yeni anayasa hevesi ile yanıp tutuşan “ampul aydınları”nı, siyasal partileri
ve sivil katılımcıları dehşetle izliyorum.

Umarım, halkımızın korkunç sessizliği, karanlığı parçalama potansiyelinin
birikim aşamasıdır.

Bu duygu ile Mutlu Bayramlar!

Ancak, lütfen CUMHURİYET BAYRAMI’na hazırlanalım;

2023 yılını kurtarmak zorundayız!

Prof. Dr. İzzettin Önder
Odatv.com, 20.8.12
=====================================
Kalemine sağlık İzzettin hocam..
Zaten sizin yazılarınızın lezzeti doyumsuz..

İzzet’li bir Cumhuriyet aydınının yazısı..
İşte Cumhuriyet’in erdemi..
AKP kabinesinde bu kıratta makale yazabilecek bir var mı?

Sevgi ve saygı ile, 22.8.12

Dr. Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net

Pet şişeler yağmur oldu Bakanların üzerine yağdı

Pet şişeler yağmur oldu Bakanların üzerine yağdı

Ey AKP ve AKP’liler ve Başbakan RT Erdoğan!..
Artık halkın arasına çıkamaz duruma geldiniz.
Ne denli kritik bir aşamaya gelindiğinin hala ayrımında değil misiniz?
2 bakanı kendi ülkesinin halkından, onun haklı öfkesinden korumak için
alınan güvenli önlemleri hayal ötesi ve sürdürülmesi olanaksız.
Gittiğiniz yol yol değil.. Sözümüze kulak verin, dinleyin :
Bu BOP Sokağı lanetli Sayın Başbakan..
Bu BOP Sokağı batak ve kanlı Sayın Başbakan..
Sayın Başbakan; bu BOP Sokağı’nın sonu “hayırlı değil..
Kendinizi de, partinizi de ülkemizi de bindirdiniz bir alamete, sürüyorsunuz kıyamete.
Hâlâ durdurma ve bu alametten inme şansı az da olsa var.
Acil olarak bu seçeneği değerlendirin Sayın Başbakan; selameti seçin..
Şu mübarek bayram günlerinde alışık olmadığınız sözlerimize bir nebze kulak verin,
sizi sarıp sarmalamış, adeta esir etmiş çok tehlikeli ezberinizi sorgulayın, bozun..
Çok bağlı olduğunuz İslam dininin “meşveret” geleneğini aklınızdan çıkarmayın.
Yüce Allah’tan hidayet olsun size ve tüm ülkemize…
Başka çaremiz kalmadı : Evet, size Allah’tan hidayet diliyoruz son bir umut ve çırpınışla..
Sevgi, saygı ve derin kaygı ile. 21.8.12, Tekirdağ
Dr. Ahmet Saltık, www.ahmetsaltk.net

Hakkari’de, PKK’lıların döşediği mayının patlaması sonucu şehit düşen 23 yaşındaki Jandarma Uzman Çavuş Mehmet Can’ın bugün Gaziantep’te düzenlenen cenaze töreninde Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ile İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e
öfkeli bir grup pet şişe yağdırdı.

Şehit Uzman Çavuş Mehmet Can için Ulu Cami’de düzenlenen törene Gaziantep’te
dün akşam 9 kişinin yaşamını yitirdiği bombalı saldırı nedeniyle kentte bulunan
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ile İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin de katıldı.
Şehit Uzman Çavuş’un cenaze törenine gelenlerin sayısı 3 bin kişiyi aştı.

ÖNCE SLOGANLI TEPKİ

Kentte dün akşam 9 kişinin yaşamını yitirdiği 66 kişinin yaralandığı bombalı araçla yapılan saldırı nedeniyle öfkeli olan vatandaşlar teröre tepki gösterdi.

Kalabalıktan sık sık /Kahrolsun PKK, sloganları yükselirken, polisin aldığı
sıkı güvenlik önlemleri altında camiye Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ile
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin girdi. Kalabalık bakanları yuhalayınca
cenaze namazını kıldırmak için hazırlık yapan Gaziantep Müftüsü Ahmet Bulut,
müdahale ederek ‘yuh’ çekilmemesi için uyarıda bulundu.
Kalabalıktan bu kez müftü Ahmet Bulut’a da ‘yuh’ sesleri yükseldi.

BAKANLAR KORTEJDE YÜRÜDÜ

Gergin ortamda kılınan cenaze namazının ardından şehit Uzman Çavuş Mehmet Can’ın cenazesi askerlerin omuzlarında kortej eşliğinde bir süre taşındı.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin de
kortejin arkasından yürüdü. Bir süre sonra kalabalık bir grup protesto ettikleri
Atalay ve Şahin’e doğru yürümek istedi. Polis çevrelerinde etten duvar ördükleri
Atalay ve Şahin’i trafik ekibinin otomobiline bindirerek bölgeden çıkartmak istedi ancak bakanlar bunu kabul etmeyerek yürümeye devam etti.

PET ŞİŞE YAĞDIRILDI

Yaklaşık 500 metre daha ilerlendikten sonra bakanlara gösterilen tepkinin dozu artı, kalabalıktan pet şişe yağdırıldı. Bu sırada bir grup Atalay ve Şahin’in üzerine
yürümek isteyince önlem alan polis, biber gazıyla müdahale etti iki bakan
bir minibüse bindirilerek kalabalığın arasından çıkarıldı.

Şehit Uzman Çavuş Mehmet Can’ın cenazesi daha sonra cenaze aracına alınarak
Aktoprak Mahallesi Mezarlığı’na götürüldü ve burada gözyaşlarıyla toprağa verildi. (Hürriyet, 21.8.12)

‘Dağdakiler benim canım’ diyen AKP’li vekili açıkla!

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce:

‘Dağdakiler benim canım’ diyen AKP’li vekili açıkla!

CHP Gurup Başkan Vekili Muharrem İnce’nin Başbakan RT Erdoğan’a kritik sorusunun yanıtını bizler de çok merak ediyoruz. Kim bu vekil? Daha doğrusu vekiller? AKP bunları ihraç edebilir mi? Yoksa İP Genel Başkan Vekili Hasan Basri Özbey’in tam isabetle altını çizdiği gibi mi?;
“PKK, hükümetin bilgisi içinde depoladığı bombaları patlatıyor.”

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Başbakan Tayyip Erdoğan’a “Dağdakiler benim canım ciğerim diyen AKP’li milletvekili kim” diye sordu. Erdoğan’dan bu milletvekilinin kim olduğunu açıklamasını isteyen İnce, “Açıklamazsa ben belgeleriyle kim olduğunu açıklarım” dedi.

Yalova’da partililerle bayramlaşan CHP Grup Başkanvekili ve Milletvekili Muharrem İnce, Başbakan Tayyip Erdoğan’a iki zor soru sordu.

“Bayram günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a 2 sorum olacak:

‘PKK’lılar, dağdakiler benim arkadaşlarım, onlar benim canım ciğerim’ diyen
AKP milletvekili kim?

Başbakan bu soruya cevap versin. Başbakan bu soruya cevap vermezse
ve kim olduğunu bulamazsa, ben ona belgeleri ile birlikte gönderirim.”

İnce’nin ikinci sorusu, Tayyip Erdoğan’ın Kadıköy-Kartal metrosunun açılışında söylediği sözlerle ilgiliydi.

10. Yıl Marşı’na atıfta bulunan Erdoğan, “Neyi ördün, hiçbir şey örmüş falan değilsin.
Ortada duranlar belliydi. Demir ağlarla şimdi Türkiye’yi biz örüyoruz.”
sözleriyle Cumhuriyeti hedef almıştı.

“Sayın Başbakan! Sen hiç utanmıyor musun? Bu ülkenin gençleri savaş meydanlarında ölmüş, toprakları işgal edilmiş. Fabrikası yok, yolu yok. Barajı, üniversitesi yok.
Bir bağımsız devlet kurmuşlar.

‘Demir ağlarla ördük yurdu 4 baştan’ diye şarkılar söylemiş, bu
ülkede şeker fabrikaları kurmuşlar. Bir köylü devletinden modern bir ülke kurmuşlar. Sen utanmıyor musun bu devletin kurucularına ikide bir hakaret etmeye?”

İnce, Erdoğan’a bazı tavsiyelerde de bulundu.

“Sayın Başbakan! Dedenin sana anlattıkları yalan.
Artık dedenin anlattıklarından vazgeç de elinin altında o kadar imkan varken
biraz oku ve araştır. Biraz vefa duygunu kullan ve bu cumhuriyeti kuranlara
biraz şükret, dua et. Onlara hakaret edersen sana cevabını veririz.”
(Basın, 20.8.12)

Teşekkürler Muharrem İnce, Dr. Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net

Başbakan’a BAYRAM NASİHATLARI

BAYRAM NASİHATLARI

Bu seneki oruç, Tayyip Bey’i çok sarstı. Oruç tutup sevap kazanacağı yerde,
ağzının ayarını bozunca insanlara hakaret edip günah işleyen biri oldu çıktı.
Neyse şimdi bayram, nasılsa daha düzenli beslenmeye başlamıştır.
Önce Hipoglisemi’si ve onun yansıması olan sinir bozukluğu düzene girer,
sakinleşir ve biraz söz dinler.

Tayyip Bey;

Gürcü inanışında “eleştiri, kişiye verilebilecek en büyük armağandır” denilir.
Hele “nasihat etmek”, “doğruları öğretip, hatadan korumak” Gürcü’lere göre
çok daha makbuldür.

Eğer biri, bir Gürcü’ye nasihat eder ve onu yanlıştan döndürürse, nasihati alan kişi, nasihati verene “velinimeti” gibi davranmak, gördüğünde elini öpüp,
hürmet etmek zorundadır.

Siz de, Türkiyeli bir Gürcü olduğunuzu söylediğiniz için bunları çok iyi biliyor olmalısınız.

Nasihat-ül Yek;

Benim rahmetli Osman Amcamın bir sözü vardı; “Devir desinler devri değil,
devir tasarruf devridir” derdi. Siz bu kurala uymak zorundasınız. Bir daha Milletvekili seçerken “az yakan” dan seçmelisiniz. Ne o öyle, çok benzin yakan Urfalı Bayan vekiliniz?.. Sekiz silindirli Amerikan arabası gibi kızcağız!…

Benzin yakmıyor, sanki lıkır-lıkır içiyor. Lütfen ya derhal değiştirin, ya da
her milletvekiline birer bisiklet alın. Hem spor yapsınlar, hem ulaşım.
Hele viteslisinden alırsanız, PKK’lıları gördüler mi bassınlar pedala, vınnn,
en yakın askeri vesayetçi garnizona…

Nasihat-ı Dü;

İkide bir gazetecileri, televizyoncuları fırçalıyorsunuz. Ne istiyorsunuz
bu adamlardan? Zaten medyanın %95’i sizin emrinizde.

Bir kısmı akrabaların, bir kısmı damadın, bir kısmı cemaatin, bir kısmı da eski mücahit yeni müteahhit AKP zenginlerinin elinde. Bunlar, siz konuşmadığınız zamanlarda bile sizi methetmekteler.

Siz attan düşseniz, bunlar “Dünyada, Başbakanımız kadar attan çabuk inebilen biri yoktur, Başbakanımız attan çabuk inme dünya rekoru kırdı. ” diye manşet atarlar.. Bırakın %5 de demokrasi varmış gibi muhalefetçilik oynasın…
Fakat siz, işi fırça atmaktan, “tehdit etmeye” vardırdınız.

En son Metro açılışında,

“Benim medyaya karşı tavrım vardır ve bundan sonra da olacaktır.” dediniz.

İş tehdide gelince, hemen nasihat devreye girer. Lütfen dinleyin;

Demokratik Hukuk Devletinde, Başbakan’ın kimseye tavrı olmaz olamaz, yapabiliyorsa eşine tavır yapabilir, o da gücü yeterse!…

Başbakan, devletin maliyesini-polisini-hakimini-savcısını, oğlunun gemisinde çalışan müstahdem gibi kullanamaz. “Bak oğlum Savcı, filanca gazetenin patronuna bir kulp takıp onu içeri at.” diyemez.

Veya Maliye Bakanını çağırıp, “Bak yavrucuğum, o gazete patronu var ya,
ona bir kulp takıp, öyle bir ceza yaz ki, feleği şaşsın.” diyemez.

Gün gelir hem o kanunsuz emri vereni, hem de kanunsuz emre uyanı
“kabak oyar gibi oyarlar.”

Çevrenizden, “Bitir bunları Başbakanım, en büyük sensin, Sen Başbakansın
ister asarsın, ister kesersin..” diyen ve sizi suçlu duruma düşürmek isteyen kelekler çıkabilir. Çünkü her devirde, burnunun ucunda peynir görüp, kendini mandıra sahibi sanan gerzekler çıkmıştır. Siz, siz olun sakın yasalara aykırı olarak “devlet gücü” kullanmayın. O güç sadece ve sadece Türk Milletinindir.

Nasihat-ül Se;

Sizi “Karun kadar zengin oldu” deyip hırsızlıkla suçlayan “Kurtulan Numan” ve
“ata bile binemeyen adam, ülkeyi nasıl yönetir, o ülkeyi bölüyor” diye size b.k atan Gaziosmanpaşa semtinden, “Soylu Süleyman” denen iki asilzadeyi partinize almaya kalkmışsınız. Bence hata yapıyorsunuz ama siz bilirsiniz.

Ya insanlar, “Ulan bu iki kişi doğru söylüyorsa” diye düşünmeye başlarlarsa
ne olacak? Biliyorsunuz, Gürcülerde “şüphe en kuvvetli zehirden bile etkilidir”
sözü var. Takdir sizin, ama şunu hiç unutmayın; “Kendi partisine ihanet eden adamlar, herkese ihanet ederler…”

Tayyip Bey,

Bir büyüğünüz olarak bu mübarek bayram günü size üç konuda nasihat ettim.
Bu nasihatleri dinler ve yerine getirirseniz başınız ağrımaz.
Ben lafımı söyler, ortaya bırakırım. Herkes ihtiyacı kadarını alır…
Beni gördüğünüzde, herkesin içinde elimi öpmeye kalkmayın, çok ayıp olur.
Elalem bize rezil olmasın. Haydi siz şimdi Fettah’ın otellerinden birine ailece gidin, istirahat edin, sıcak suya girin.

Fırsat olursa ben yine nasihat ederim…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
20 Ağustos 2012

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

İçine sindirebilenlere bayram kutlu olsun

Anayasa Mahkemesi Eski Raportörü Ali Rıza Aydın

İçine sindirebilenlere bayram kutlu olsun

Ali Rıza Aydın
Odatv.com 20.8.12

Adettendi… Göndereceğiniz kişinin ya da ailenin özelliğine göre kartlar seçilir, ulusal ve dinsel bayramların ya da yeni yılın iyi dilekleri postalanırdı; mevki sahipleri özel kart bastırır, ekonomik olarak zorlananlar baskısız küçük kart ya da beyaz küçük kağıtları kullanırdı. Öyle kalıplaşmış tümceler yerine, kişilere ve dostluklara özel notlar yazılırdı, dilekler renklendirilirdi. Yılda birkaç kez kurulan bu bağlantı, dostların yerlerini ve adreslerini de sabitlerdi.

Artık, internet gönderileri ve özellikle de telefon mesajları iyice yerleşti. Teknolojiye uzak kalınamıyor. Çoğunlukla kalıplaşmış mesajlar bir tuşa basarak rehberdeki herkese gönderiliyor. Kimi mesajlar o kadar mekanik ki, isim bile yazılmıyor. Kişiye özel, anlamlı mesajlara az da olsa rastlamak olanaklı…
Özellikle telefonla yapılan toplu gönderilere alışamadım, yanıt veremiyorum.
Olanağıma göre sesimi duyurmayı, ses duymayı tercih ediyorum.

1976’da Tuzla Piyade Okulunda, kısa süreli birlikte olduğumuz, yemin töreninden önce ayrıldığımız bir arkadaşımla, bayram ve yılbaşı kutlamaları nedeniyle hiç kopmadık. Görüşemiyoruz, ama o klasik deyişle “asker arkadaşlığı” sıcaklığı hiç soğumadı. Ben yanıtı aksatsam bile mesajları geliyor. Olaya, zamana göre mesajlar yazıyor. Aradım, sesini duydum, bu bayramdaki mesajını ve adını yazmak için iznini aldım.

İşte sevgili arkadaşım Mustafa Çoban’ın bu bayramda yazdığı mesaj: “Adalet kılıcının tek yanlı çalıştığı, hukukun guguk yapıldığı, kadına şiddet, kan dökme, iş ve trafik kazaları ile terörün tavan yaptığı şu ortamda içine sindirebilenlere helal ve de kutlu olsun”…

Diyecek söz yok. Yalnızca mesajdaki olumsuzluk listesi uzar, uzadıkça da arkadaşımın yazdıklarını içine sindirenlere ağır gelir. Uzatmayalım, “şeker bayramı şeker tadında kalsın” demeye bile dilim varmıyor.

Hiç olmayacak yerlerde, hiç olmayacak olumsuz durumlarla karşılaştığımda, insanın yapmaması gerekenleri yapanları gördüğümde, -tepkisel olarak-“kutluyorum efendim” derim. Öyle ya, sonuçta insana ve insanlığa yakışmayan olağandışı bir durum söz konusu… Şimdi 36 yıllık arkadaşımın mesajından esinlenerek bu güzelim ülkeyi ve insanlarını bu hale getirenlere, ağız tadını bozanlara ve sömürdükçe sömürenlere aynı sözcükleri kullanacağım:

Yaptıklarınızı içime sindiremiyorum ve kutluyorum efendim…

Balbay’dan nefis bir yazı daha : GÜNEŞ SENİN..

Balbay’ın tutsaklığı 3 yılı aştı.. Hücredeki yalnızlığı da 1,5 yılı..Bir milletvekili olarak
13 Haziran 2011’den beri tutsak.. Özel Yetkili Mahkemeleri TBMM bile durduramıyor..

=================================================================

Bravo Balbay,

Kin ve intikam mangalarının yok etme planları ancak böyle en etkili geri çevrilebilir..
İnadına ve dirençle karşı koyarak, ille de üreterek..

İçeride de olsa üretmek, üretebilmek..

Evde, büroda değil belki ama senin tarihe geçecek sözcüklerinle;

– Demir parmaklıklara inat. Yazın alev topuna, kışın buz kalıbına dönen betona inat…

Yaşamalısın, üretmelisin…

“Yazın alev topuna, kışın buz kalıbına dönen betona inat..” edişin ise tam da çeliğe su vermek gibi bir şey..

Gözlerinden öperim sevgili kardeşim.

Sevgi ve saygı ile.
21.8.12, Tekirdağ

Dr.Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================================================

Cumhuriyet 21.08.2012

GÜNDEM

Mustafa Balbay
ankcum@cumhuriyet.com.tr

Güneş Senin…

Yalnızlık duygusu, bedensel olmaktan çok ruhsaldır. İnsan yüzlerce kişinin arasında kendini yalnız hissedebilir… Demir parmaklıkların arkasında hücrede tek başınayken binlerce, hatta milyonlarca insanın arasında hissedebilir.

Yalnızlık hiçbir zaman yalnız değildir. Beraberinde bambaşka duyguları sürükler. Bütün mesele insanın yalnızlıkla kuracağı bağdadır. O bağdır ki, seni alır, demir-beton dinlemez bütün sevdiklerinle buluşturur.

O bağın kökü içindedir. Mücadele gücünü, yaşam sevincini kurutmadan yeşertebilmişsen yalnızlık rehberin olur, seni her yere ulaştırır.

Hatta yoldaşın olur yalnızlık, seni ıssızlıktan korur; çoğaltmak istediğin her şeyde yanında olur.

İyi bir dinleyicidir yalnızlık. Seni binlerce insanla buluşturduktan sonra bir de duygularına, hissettiklerine eşlik eder.

***

8 Ağustos’ta bir yaşıma daha girerken sadece yeni bir yaş kazanmadım, aynı zamanda direnme gücümü, gelecek güzel günler için mücadele etme kararlılığımı artırdım.

Bir doğum gününden daha ne beklenebilir ki…

Yalnızlık da sağ olsun, bütün bu kazanımlarda arttırımlarda yoldaşlık etti bana.

Hep şuna inanmışımdır:

İnsanı bir tek kişi yenebilir; o da kendisidir. İnsan, ancak “yenildim” dediği an, yenilmiştir.

Nâzım bunu bir başka şekilde dizelere dökmüş:

“Esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele.”

İşte teslim olmadığınız an, yaşam pek çok şeyi size teslim ediyor. Nerede olursanız olun gücünüze güç katıyorsunuz.

Kendinize kattığınız güç, salt sizde durmuyor, çoğalarak paylaşılıyor. Yüreği sizinle atanlar da o güçten payını alıyor. Bu, ayrılığın meyveye durması. Bu, acının enerjiye dönüşmesi. Bu, uzaklıkların anlamını yitirmesi.

Marco Polo dünyayı dolaştıktan sonra gördüklerini yazarken demiş ya: “Yaşadığım her şeyi yazmadım, inanmayabilirlerdi.”

Yazı aramızda, ben de bütün duygularımı paylaşmaktan çekiniyorum! 8 Ağustos günü Cumhuriyet’in orta sayfasında kırmızı-beyaz dostlar bahçesiyle karşılaşınca… İzmir’den her birinin taa yürekten olduğunu hissettim gür seslerini duyunca… İstanbul’dan, Ankara’dan zaten hiç ayrı düşmediğimiz dostların toplu selamını alınca… Gazete sütunlarında Zeynep Oral’ın, Ayşegül Yüksel’in, Doğan Hızlan’ın kanatlanmış omzuma konuvermiş gibi heyecanlandıran, gülümseten, içimi kabartan yazılarını okuyunca…

Bütün bunların insanda çağrıştırdıkları sözcüklere dökülebilir mi?

İzmir mektuplarına değinmeden geçemeyeceğim. Hapiste mektup almanın getirdiği zenginliği, yarattığı iklimi yeri geldikçe vurguluyorum.

En çok bütün kuşaklarla kucaklaşabilmek mutlu ediyor beni.

12 yaşındaki bir arkadaşımın “Amca, bütün ailecek senin bir an önce özgürlüğünü istiyoruz. Ben de ayrıca istiyorum. Hatta arkadaşlarım da” deyişi…

84 yaşındaki bir aile büyüğümün, “Canım oğlum, artık bitsin bu çileli günler. Memleketin size ihtiyacı var” sözleri…

Her yaştan insanların, “Şuna inan; seninle birlikte biz de tutukluyuz” diye başlayan hitabı…

Gençlerin, “Abi artık biz geliyoruz” seslenişleri…

***

Bunlar bende ilk şu duyguyu öne çıkarıyor:

Sorumluluk!

Kendime şunu söylüyorum:

Balbay arkadaş, bu sevgiyi hak etmelisin. İnsan kaderini çizemez ama, yönlendirebilir. Demir parmaklıkların arkasında da olsan, ne yapıp edip mücadeleni daha da yükseltmelisin. Daha çok umut, daha çok gelecek üretmelisin. Daha çok insana ulaşabilmelisin…

Türkiye’nin içinden geçtiği böyle bir dönemde sana ulaşan her insan, dışarıdaki sen demek. Kendini, ona karşı sorumlu hissetmelisin.

Bu günler geçecek… Peki bu günlerden geleceğe ne kalacak? Bunu sen ve senin mücadelene inananlar belirleyecek. Bütün mesele, hep birlikte ortak bir hedefe yönelmekte.

Duvarları ne kadar yüksek örerlerse örsünler, gökyüzünden yüksek öremezler. O zaman güneş senin.

Bak Cumhuriyet’le, Cumhuriyetçilerle iyice bütünleştin. CHP, yönetimiyle, örgütleriyle, tabanıyla 40 yıldır aralarındaymışsın gibi seni bağrına bastı.

Bunu hak etmelisin…

Demir parmaklıklara inat. Yazın alev topuna, kışın buz kalıbına dönen betona inat…

Yaşamalısın, üretmelisin…

Sadece İslam mı?

Cumhuriyet Pazar Dergi 19.08.2012

Prof. Dr. SELÇUK EREZ
www.selcukerez.com.

Sadece İslam mı?

Yardımsever sayılırız:

Geçen yıl Mogadişu’ya tonlarca yardım malzemesi taşıdık.
Etiyopya’da 5000 adet gıda paketi, Kurban Bayramı’nda da 6200 aileye et dağıttık.
2011’de ramazanda 1200 Ugandalıya kumanya dağıtıldı, 40.000 kişiye iftar,
20.000 aileye gıda yardımı yapıldı.
Bunlar güzel ama neden sadece Müslümanlara?

Başbakan açıkladı:

– İslam dünyasından acı haberler gelmektedir… Suriye’de ramazan ayının ruhuna ters biçimde oluk oluk kan akıtılmaktadır. Myanmar’da Arakan Bölgesi’nde yaşanan insanlık dramına da sessiz kalamayız. Arakan’da Müslümanların katledilmesine, tehcirine uluslararası toplum seyirci kalmamalı!

Bu kötülüklere karşı çıkmak iyidir ama neden sadece Müslümanlara yönelik açlıklara,
kırımlara tepkiliyiz? Dünyada sadece Müslümanlar mı eziliyor?
Sadece İslam mı?
Mesela Brezilya’da, en büyük yerli grup olan Guaranilere yapılanlara neden seyirci kalıyoruz?

Bu insanların topraklarından sökülüp atılmalarına, başkanları dahil birçoklarının öldürülmesine neden göz yumuyoruz?

“Bizi sadece Müslümanların sıkıntıları ilgilendirir, başka dinden olanlarınki pek üzmez” diyorsanız, bazı konuları anlamakta yine zorlanırız:

Rusya İslam Komitesi Başkanı Haydar Cemali açıkladı:

– Rusya’daki Müslümanların durumu çok kötüdür. Müslüman olmayan ülkelerde yaşayan
Müslümanlar arasında en kötü durumda olduklarını söyleyebiliriz.

Çok duyduk; en son Akçaabat İlim Yolcuları Derneği Başkanı söyledi:

– Binlerce Müslüman Türk, yıllarca Çin zulmü altında işkence gördü, öldürüldü.
Çin’in Doğu Türkistanlı Uygur Türklerine uyguladığı zulüm hâlâ devam ediyor.
Bu zulme sessiz kalmak bir Müslümana yakışmaz!

Öyleyse neden Myanmar’daki, Suriye’deki, Afrika’daki Müslümanlara yardım etmeliyiz
ama Rusya ve Çin’deki Müslümanlar ezildiklerinde susmalıyız?

Dahası da var: Türkiye’de yıllardır hak hukuk çiğnenmiyor mu, yüzlerce gazeteci,
birçok milletvekilleri, öğretim üyesi, asker, öğrenci hapiste değil mi?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin en çok mahkûm ettiği yönetim bizimki değil mi?
İnsan haklarının çiğnendiği ülkeler listesinde kötü konumlarda yer alan
biz değil miyiz?

Bunu da soralım:

Trakya’da, Anadolu’da yaşayanların çoğu Müslüman değil mi?

Öyleyse, Somali’de aç kalan, Myanmar’da ezilen Müslümanlardan bol bol söz açıyorsun da
biz bunca yıldır böyle ezilirken sesin neden hiç çıkmıyor? l

CEMAATİN KIBLESİ

RİFAT SERDAROĞLU

CEMAATİN KIBLESİ

Almanca yayımlanan dünyanın en büyük haber dergisi Der Spiegel, yeni sayısında Almanya’daki Cemaat okullarının ve “Fethullahçıların” faaliyetlerinin mercek altına alındığını yazdı.

Der Spiegel, Gülen Cemaatinin Almanya’da gençlere, eğitim ve barınma sorunlarından hareketle yaklaştığını, sürekli yeni yandaşlar kazanma çabsında olduğunu yazarak, cemaatin gizli Katolik örgüt “Opus Dei” ile paralelliğine dikkat çekti …

Prof. Dani Rodrik;

“Bu hareket, boğazına kadar kirli işlerin içine batmıştır.”
diyerek cemaati bir tür mafyaya benzetmektedir.

Rusya, Türkmenistan ve İran, kendi ülkelerindeki cemaat okullarının “CIA Ajanları” tarafından kullanıldığı gerekçesiyle kapatma kararı aldılar ve çok sayıda cemaat elemanını sınır dışı ettiler.

Bülbülü altın kafese koymuşlar “Aahh, vatanım..” demiş.
Bülbülün söylediğini, 13 yıldır Amerika’da yaşayan Fethullah Gülen bir türlü söylemedi.

*Türkiye, bu kişinin anavatanı değil mi?
Evet…

*Bu kişinin, Türkiye’de devam eden bir davası, herhangi bir mahkumiyeti var mı?
Yok…

*Bu kişinin, ülkeyi yönetenler nezdinde büyük itibarı var mı?
Hem de sonuna kadar var…

*Bu kişinin varsa rahatsızlığının Türkiye’de tedavi edilmesi mümkün mü?
Mümkün…

Peki Müslüman olan bu kişi, bu kadar güçlü olduğu ve sevildiği anavatanına gelip,
günde beş vakit mübarek ezan sesleri altında yaşamak yerine, niçin çan sesleri altında yaşamayı tercih etmektedir?

İşte bu soruya, bademlerden hiçbir zaman cevap alamadım…
Bu yanıtsız sorunun yanıtı kanımca şudur :

Henüz, gönüllerdeki “İslam Devleti” kurulmamıştır.

Türkiye, son 10 yıllık uygulamalara karşın Cemaate göre hala “Dar-Ül-Harp”tır.

T.C. Devleti “İslam Devleti”ne dönüştürüldüğünde, Cemaatin lideri, Humeyni’nin
yaptığı gibi, milyonlarca insanın karşılamasıyla ülkeye gelecek ve
postuna oturacaktır..

Güzel ülkemiz Türkiye, çelişkiler ülkesidir.

Bir bakkal dükkanı açmaya kalksanız veya bir el arabasında sebze-meyve satmaya kalksanız, Belediyesi-Maliyesi-Sağlık Müdürlüğü-Zabıtası adamın anasını ağlatır.

Fakat milyarlarca dolarlık servete sahip bir dincî cemaatiniz varsa,
hele gazeteleriniz-televizyonlarınız-finans kuruluşlarınız-bankalarınız-fabrikalarınız varsa size kimse dokunamaz, tek kuruş vergi vermezsiniz.

Aksine, size para kazandıracak uygulamaları hükümete dikte ettirebilirsiniz.
(Gıda Bankacılığı) Ülkenin Başbakanı televizyonlardan size teşekkür edebilir.
Her şeyiniz gizlidir, gizli kalır, kimse size hesap soramaz.
Bir de emniyet ve adalet teşkilatında kadrolaşmışsanız, sizin müridiniz
bakanlarınız da varsa, ohh kaymaklı ekmek kadayıfı, tadından yenmez.

Hem ülkenden para kazan, hem de demokratik rejimin temeline dinamit koy…

Açıklık ve şeffaflık rejimi olan demokrasilerde gizli örgütler, demokratik rejimi değiştirmek isteyen dinî cemaatler olmazmış, bunlar Anayasa’ya aykırı imiş,
geçin bunları kardeşim.

Siz statükocusunuz galiba…

Alışın artık yeni Türkiye’ye, çevirin kıblenizi Amerika’ya, dayayın sırtınızı CIA’ya,
cemaat-tarikat el ele, nurlu ufuklara.

Durmak yok, yola devam…

Yavru deve, annesine sormuş; “Bizim ayaklarımız niçin üç tırnaklı anne?”

-“Çölde yürürken ayaklarımız kuma batmasın diye”

Yavru deve; “Bizim sırtımızda neden hörgüçler var anne?”
-“Çölde susuzluk çekmeyelim diye”

Yavru deve; “İyi de anne, o zaman hayvanat bahçesinde ne işimiz var??.”.

Türkiye Cumhuriyeti; toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde,
insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir. (Anayasa md. 2)

Mesela dedik …

Sağlık ve başarı dileklerimle, 10 Ağustos 2012

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11