Kategori arşivi: SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ

Bizim yazdıklarımız, oluşturduklarımız dışında değişik kaynaklardan alarak paylaşılmasını uygun bulduğumuz dosyaları içermektedir.

Yakın tarihin ve bugünün bir analizi

Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, diasporaya kurban edildi (AKP) . 1993-2008 arasında
15 yıl kesintisiz yaptığı Türk Tarih Kurumu Başkanlığı görevinden alındı (AKP)..

Yakın tarihin ve bugünün bir analizi

Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu
Emekli Türk Tarih Kurumu Başkanı

Vatandaşımız atasını suçlu görmemektedir.

Birilerinin çıkıp Dersimlilerden, Ermenilerden özür dilemesini izledik.
Fakat kimse çıkıp da aslında Dersim’de ayaklananların devletten özür dilemeleri gerektiğini söylemedi.

Bunların kim olduğu da herkes tarafından bilinmektedir.
Bunlar altı aşiretten ibarettir.

Dersim’de herkes isyan etmedi.

Diaspora Ermenileri ve Taşnaklar gelsinler ve Türkiye’de bir panel yapalım.

Desinler ki; “Arkadaşlar biz yanlış yaptık, devletimize karşı çıktık.
İhanet ettik, sivil insanları, kadınları çocukları, bebeleri öldürdük,
gebe kadınların karınlarından ceninleri çıkarıp elimizde salladık”.

Bunlar Pastırmacıyan’ın kendi raporlarında var.

Şöyle devam etsinler; “Biz bu hataları yaptık ve Türk milletinden özür diliyoruz”.

Biz de o zaman diyelim ki; “Biz sizin bu yaptıklarınıza karşılık olarak sizi sürgün ettik,
savaş alanlarına çıkardık. Bunlar olurken başınıza birtakım trajik olaylar geldi.
Bu olanlar bizim elimizde olmayan şeylerdi. Eşkıyalar saldırdılar, gasp ettiler, öldürdüler, yağmaladılar. Sizler de yerinizden yurdunuzdan oldunuz.
Biz de sizden özür dileriz.” diyelim.

Var mısınız?

Bu olayların sorumlusu da anlaşıldığı kadarıyla Kürtlerdir.
Büyük çapta karşılıklı bir öldürme gerçekleşti.
Ama önce Ermeni çeteleri Osmanlı askeri elbiseleriyle Kürt köylerine saldırdı.
Bu sebeple de karşılıklı öldürme gerçekleşti.

Yabancı kaynaklarda da aynı yönde kayıtlar yer almaktadır.
Bu durumu Meclis’te de ifade ettim.
Ermenileri öldürenlerin Türkler mi Kürtler mi olduğunu yine bir açık veya kapalı oturumda tartışmayı Meclis’te BDP’lilere söyledim.
Onlar Osmanlı devletinin bunu emrettiğini söylediler.
Ben de o zaman bunu kanıtlamalarını istedim.

O zaman Osmanlı yaptıysa da ortaya çıksın dedim.
Var mısınız dedim, yine yoklar, çünkü Osmanlı emretmedi aksine durdurdu.

Bütün ABD ve Alman kayıtlarında der ki “Osmanlı Ordusu olmasaydı,
Kürtler Ermenilerin hepsini kesip, bir tanesini bile bırakmazdı”.

I. Dünya Savaşı sırasında hangi Kürt aşiretlerinin Ruslarla işbirliği yaptığını da
Meclis’te BDP’lilere sordum. Buyrun, siz Çanakkale deyip duruyorsunuz dedim,
bir oturum yapalım hangi Kürt aşiretleri Ruslarla işbirliği yapmışlardır açıklayın, dedim.

1920 Koçgiri, 1925 Şeyh Sait, 1926 Koçuşağı ardından da Dersim.
Dersim’le ilgili olarak TÜRKSOLU dergisinde yayınlanan belgeler arasında var.

1935 yılında Kamışlı’da ve Halep’te Kürtlerle, Ermenileri İtalyanlar bir araya getirmiştir.

Dersim’e makineli tüfekleri gönderenler kimlerdir?

Fransızlar.

Türkiye, AB’ye benzer şekilde bir Türk Birliği’ni Türk cumhuriyetleriyle birlikte oluşturamaz mı? Atatürk döneminde, Sadabad ve Bağdat Paktları gibi örneklerden biliyoruz,
Türkiye’nin yüzünü doğuya döndüğünü görüyoruz.

Bugün ise tek umudumuz Batı’ymış gibi hissettirilmeye çalışılıyor. Türk kamuoyu da bununla oyalanıyor. Her şey aslına rücu edermiş, güneşin Doğudan yükseldiğini hatırlatmak gerekmiyor mu?

Mesela, TBMM’de Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev’in yaptığı konuşma,
Nazarbayev’in Kazakistan’daki söylemleri hakkında AKP Hükümeti neler düşünüyor?

Türk Cumhuriyetlerinin bu birliğe ihtiyacı olduğunun bir göstergesi değil midir?
Türkiye bunu değerlendirebilir mi?

Türkiye kendi iradesiyle bir dış politika gerçekleştirecek olursa bu sorduklarımı /
söylediklerimi gerçekleştirebilir.

Maalesef bugün bu yoktur.

AB’nin on yıl içinde dağılıp çökeceğini ben TTK Başkanı’yken de söylemiştim.

Nitekim bu durum şu anda büyük oranda gerçekleşmiştir.
AB kendi içinde büyük bir ekonomik krize düşmüştür.
Sadece Alman ekonomisi ayaktadır. Fransa bile sallantıdadır.

Bütün birlik üyesi ülkelerin ekonomileri ciddi biçimde sarsılmıştır.
Yunanistan, İspanya, İtalya, Polonya, Macaristan gibi ülkeler iflasın eşiğine gelmiştir.

AB’nin eski fonksiyonu yoktur ve Türkiye’nin AB’ye girmesinin de
hiçbir anlamı kalmamıştır.

Aslında yarından tezi yok, Türkiye’nin Gümrük Birliği’nden derhal çıkması lazımdır.

Türkiye’de hükümet bundan bir buçuk yıl önce doğru bir siyaset takip ediyordu.
Suriye ile vizeler kaldırıldı. İran’la aynı şekilde anlaşmalar yapıldı.
Bunun üzerine Batı dünyasında hemen eksen kaymasından bahsedilmeye başlandı.
Ben o sırada Halep’teydim. Eksen kayması konusunda televizyonların bana sorduğu soruya
şöyle cevap vermiştim:

“Türkiye kaymış olan eksenini doğruya oturtuyor”.

Dünya enerji merkezlerinin bulunduğu coğrafya, Türk cumhuriyetleri de dahil olmak üzere
Ortadoğu coğrafyasıdır. Irak ve İran’ı da içine alarak Türk cumhuriyetlerinin bulunduğu
bu coğrafya dünya petrollerinin % 60’ına sahiptir.
Bütün Avrupa’yı besleyen doğalgaz da bu bölgeden çıkmaktadır.

ABD, BOP ile Ortadoğu’nun bu büyük enerji merkezlerine hakim olmaya çalışmaktadır.
Bölgeye yeniden şekil vermeye, parçalamaya çalışıyor.
Böyle bir ortamda Türkiye’nin bu politikadan vaz geçip yüzünü Doğuya döndürmesi lazım.
Medeniyet Batıda yoktur. Medeniyet Doğuda da vardır.

Bu medeniyeti sadece teknoloji olarak düşünsek bile bugün Tayland’dan Kore’ye, Japonya’dan
Çin’e, Hindistan’a kadar Doğuda müthiş bir teknoloji gelişmesi vardır.

Eğer Türkiye akıllı davranarak Türk cumhuriyetleri ile beraber İran, Gürcistan
hatta Rusya ile Baltık kıyılarından Kızıldeniz’e kadar uzanan bir coğrafyayı içine alan
yeni bir birlik kurmanın adımlarını attığı zaman çok şey değişecektir.

Engeller tabii ki çıkacaktır ama bunları aşmak mümkündür.
Böylece dünyada söz sahibi olacak önce ekonomik ardından da siyasi bir işbirliği doğacaktır.
ABD, bugün Çin’le mücadele edemeyecek bir pozisyona düşmüştür.
Çin ekonomik gücüyle, nüfusuyla büyük bir güçtür.

Şöyle düşünelim: 400 milyon insan 1,5 dolardan çalışsa 600 milyon dolar günlük geliri var demektir. Bu büyük ekonomiyle ABD’nin başa çıkması mümkün değildir.
Askeri anlamda da bu böyledir. Dolayısıyla ABD’nin Çin’i alt edebilmesinin tek yolu
olarak Çin’in ihtiyacı olan enerji merkezlerine sahip olmak kalmaktadır.

Bugün Ortadoğu’da meydana gelen tüm olayların temelinde de bu yatıyor.

Halbuki biz akıllı olsak da bu coğrafyada işbirliği yaparak bir yerlere varsak zannediyorum ki
o takdirde dünyada Türkiye’nin geleceği de garanti altına alınmış olacaktır.

Türk milletinin bu duruma gelmesi aynı zamanda dünya barışının da garantisidir.
Türk milleti emperyalist değildir, başkalarını sömürerek bir yere varmaya çalışan
bir yapısı yoktur. Bu kadar imparatorluklar kurmuştur. Bunlardan hangi birisi içinde yaşayan milleti kendi kültüründen, dilinden ve dininden uzaklaştırmıştır?

Selçukluları düşünelim. Emirlerinde bulunan milletlerin arasında Ermeniler ve Gürcüler de vardı. Araplar, İranlılar ve Kürtler de vardı.

Neden hiçbiri asimile olmamıştır?

Karahanlılar, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Gazneliler
neden kimseyi asimile etmemiştir?

Hunlardan ve çok eski devirlerden değil, daha yakın zamanlardan bahsediyorum.
Mesela, Avarlar Macaristan bölgesinde hüküm sürmüştü.

Makedonya bölgesinde Kumanlar vardı. Bu devletler, milletler şimdi nerededir?

Şu anda yoklar.

Bugün Makedonya’da Kumanova tarihen de sabit olarak hâlâ Kumanların yaşadığı yerdir.
Bunlar birilerini asimile etmek yerine kendileri asimile olarak Slavlaşmışlardır.
Halbuki çok güçlüydüler. Avarlar, bütün Avrupa’yı hakimiyetleri altına almışlardı.
Bugün Macaristan’dadırlar ama asimile olmuşlardır.
Gerçekte emperyalist olmadıkları için asimile olmuşlardır.

Cezayir’deki Türkler de bugün oradadırlar. Gittik ve gördük. Türkçeyi unutmuşlardır.

Yemen’deki Türkler nerede? Sana’da Türk mahallesi olarak bilinen yerde yaşıyorlar
ama Türkçe bilmiyorlar.

Mısır’daki Kölemen, Memluk, Ihşidiler, Tolunoğulları neredeler?

Osmanlı Türkleri neredeler?

Suriye’de 700 bin Türk var denilmektedir. Aslında daha da fazladır.
Onların hepsi bugün Arapça konuşmaktadır.

Golan Tepeleri hep Türk köyleriydi ama Türkçe yazmasını bile unutmuşlardı.

Ürdün’dekiler, Lübnan’dakiler nerede?

Girit’ten gidip Lübnan’da, Suriye’de, Trablus’ta yaşayanlar neredeler?
Gittik bunlarla da konuştuk. Daha dün olmasına rağmen ancak çat pat
Türkçe konuşabiliyorlar ve “bizi neden yalnız bıraktınız?” diye bize soruyorlardı.

Biz ırkçı olsaydık bugün bunların hiçbirisi olmayacaktı belki ama o zaman da
Türk milleti olmayacaktı. Türk’ün hoşgörüsü, vakur duruşu, insani yanı bunlar da olmayacaktı.
O zaman da medeniyete yön veren, medeni ve insan olan bir Türk milleti olmayacaktı…

Ağlanacak halimize zil takıp oynuyoruz..

Üstad Levent Kırca.. ülke sana çook borçlu.. 10 parmağında 10 hüner.. İnanılmaz yetenekli bir tiyatro sanatçısı.. Adeta tiyatro ile soluk alıp veriyor.. Köşe yazısı yazıyor.. Aydın hareketlerine öncülük yapıyor.. Bravo Levent Kırca..
Levent Kırca gibi yaratıcı beyinler üreten bir toplumun sırtı yere gelmez.
OLACAK O KADAR oyunlarını izlemeye gidelim, insanları götürelim..
Ulusal Kanal’a çoook teşekkür ederiz bu tarihe mizahi tanıklıkları ekrana taşıyarak ölümsüzleştirdiği için..
AYDINLANMA KAZANACAK..
Sevgi ve saygı ile. 3.8.12, Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net

Ağlanacak halimize zil takıp oynuyoruz

LEVENT KIRCA

Büyüklük makamla, parayla, pulla olmaz. Büyüklük hoşgörüdür. Büyüklük; vatan sevmek, insan sevmek ve dinimizin de buyurduğu gibi, canlıya işkence etmemektir. Hele öğretmenlerimize işkence, en büyük günahtır. En büyük halkımız, başka büyük yok. Yoksa tuvalette de var; küçük, büyük Yeni bir oyuna başladım, ismi “AZINLIK”. Yer yer çok komik, yer yer çok sert.. Yerse. Henüz sekiz oyun oynadım. Benim için adeta sekiz oyunluk bir bebek, oyunum. Pek çok şeyi dile getirdiğim ve bunları cesaretle söyleyebildiğim için hoşuna gidiyor insanların. Bir bakıma insanların içindekini, söyleyemediklerini söylüyorum. Turnedeyim ve ilgiden anladığım kadarıyla uzun sürecek turne.
Tek başıma oynuyorum ama masal ya da fıkralardan oluşmuyor oyun. Allah’ına kadar gerçekleri söylüyorum korkmadan. TV’de susturulduk, programımız yayından kaldırıldı, inandıklarımı bildiklerimi şimdi tiyatroda söylüyorum.

Ekip, tekniğiyle birlikte 12 kişi. Sahnede ise 3 oyuncu arkadaşım var. İyi oyuncular bunlar.
Ama onları konuşturmuyorum. Ha bire kostüm değiştirip, değişik kostümleriyle bol bol antre yapıyorlar. Onların yerine de ben konuşuyorum. İlginç bir durum çıkıyor ortaya. Hem oyun statik olmaktan kurtuluyor, hem de bir hareket kazanıyor. Daha sekiz oyunda duymuş seyirci duyacağını. İstek telefonlarının ardı arkası kesilmiyor.

“-Bizim şehrimizde / kasabamızda da oynar mısınız?”

-Oynarız.

Salondaki seyirci oyunun nabzı. Türkiye’nin bugünkü durumuna yürekleri yanıyor, hem de ne yanmak. Gelen reaksiyonlardan anlıyorum bunu. Hep birlikte ağlıyoruz, gülüyoruz memleketin haline. Gerçekleri dillendirdiğim ve de iyi bir oyun çıkarttığım için mutluyum.

Neden devlet büyüğü

Hükümetin üst düzey yöneticilerine neden “Devlet Büyüğü” denir? Bu büyüklük nereden gelir?
Büyük denilen bu insanlar gerçekten büyük müdür? Bunlar büyüklüklerini, sorumluluklarını
müdrik midir?

“Büyük” sözü çok iddialı bir söz. Fiziksel büyüklüğün dışında, büyüklük: Olmuşluk; ermişlik;
erdem sahipliği; hoşgörülü olmak; kültür sahibi olup da bu kültürle ona buna caka satmamak; bağışlayıcı olmak; dostları unutmamak; küçüğü-büyüğü kollamak; sevgili ve saygılı olmak;
paraya pula değer vermemek ve insana değer vermek. Bu niteliklerin hangisi devlet büyüklerinde var? Bana bir kelime öğretenin kulu kölesi olurum demiş peygamberimiz. Peygamberimiz öyle demiş ama
en kutsal varlıklarımız öğretmenlerimiz, yan yana gelmiş 4’lerden oluşan molla yetiştirme sistemine karşı yürüdükleri için coplandılar, gaz sıkıldı yüzlerine, panzerlerden boyalı su fışkırtıldı, sürüm sürüm süründürdüler İzmir asfaltlarında öğretmenlerimizi. Devlet Büyüğümüz Başbakan’ın vicdanı sızlamadı. Gerçek büyüklerimiz öğretmenlerimize uygulanan bu şiddet karşısında,
“Polis görevini yaptı” dedi Başbakan.

Anamız ağladı, analarımız tabut başlarında saçlarını yoldu yitirdikleri evlatları için.
Altmış yıldır ben de bu ülkede yaşıyorum. Hiç bu kadar “Ana” ağlamamıştı. Gerçek büyüklerimiz analarımızı, cennetin ayaklarının altında olan analarımızı, Devlet Büyüğümüz Başbakan
“Askerlik yan gelip yatma yeri değildir..” diyerek bir kez daha ağlatmadı mı? Paralılar paraları ödeyip şehitlik mertebesinden tüyerken; ölen fukara gençler, gerçek büyüklerimiz değil mi?
Bu düzeni kurgulayan, milletin anasını ağlatan, Devlet Büyüğümüz Başbakan değil mi?
Okumuş, kendini yetiştirmiş, kitap kurdu olmuş insanlar az mı büyük? Mürekkep yalamışlık;
okuyarak dirsek çürütmüşlük az birşey mi? Bilgisiyle bilgilendiren, kitleleri aydınlatan
bu insanlar için dememiş mi peygamberimiz, “kulunuz köleniz olurum” diye?
Peki Devlet Büyüğümüz Başbakanımız ne buyurmuşlar;

“Ben okumadım, okuyanların halini görüyorsunuz. Ben okumadığım halde Başbakan oldum,
büyüdüm büyüdüm Devlet Büyüğü oldum. Sadece Devlet Büyüğü olmadım, ekonomik olarak da
dostlarımla beraber büyüdüm. Okumasanız da olur..” demedi mi buyruğunda?

Büyüklük makamla, parayla, pulla olmaz. Büyüklük hoşgörüdür. Büyüklük; vatan sevmek, insan sevmek ve dinimizin de buyurduğu gibi, canlıya işkence etmemektir. Hele öğretmenlerimize işkence,
en büyük günahtır. En büyük halkımız, başka büyük yok. Yoksa tuvalette de var; küçük, büyük. Fiyatları da farklı farklı. Ben gerçek büyükleri; fındık ile fıstık ile, badem ile beslerim.

Oyuna çıkarken

Sahneye girmeden dua ederim; gelmişime geçmişime ve de ustalarıma. Duam bitmeden de antremi yapmam. Bitince bismillah derim ve başlarım oyunuma. Ben bu duaları Türkçe okuyorum. Türkçe okuduğum için yerine ulaşmıyor mu yoksa? Şimdi beni de kuşkuya düşürdüler; her şeyi bilen yüce Rabbimizin
Türkçe bilmemesi mümkün mü? Diyanet işleri başkanımıza soruyorum, ben Türkçe duaları
boşuna mı okuyorum?

Şehit olmak isteyenlere müjde

Hükümetimiz de, artık bazı iş ve meslek kollarındaki kişilerin şehit olabileceklerinin müjdesini verdi. Artık hükümet şehit olabilecekler için bir liste hazırlıyor. Parayı bastırıp askerden kaçtığınız için üzülmeyin. Size bu fırsat, bu imkân hükümetiniz tarafından sağlanacak.
Ben Müslüman bir ailenin çocuğuyum. Annem ramazanlarda eve hoca çağırıp hatim indirirken,
hocayı Kuran-ı Kerim’den takip ederdi. Hoca yanlış yaptı mı düzeltirdi onu. Herhangi bir satırı atladı mı uyarırdı. Ben de iyi bir Müslüman olduğuma inanıyorum ve Allah’ın her dilden ibadeti kabul ettiğine de inanıyorum. Ayrıca dinin kimsenin tekelinde olmadığına da inanıyorum.
Bugüne kadar kimseye eziyet etmedim. Polisle halkı karşı karşıya getirenler, insanların elinden özgürlüklerini alanlar, yetim hakkı yiyenler, insanlara eziyet edip ah alanlar ve anamızı ağlatanlar düşünsün.

Olaylar doruk noktasında

Oyunum “Azınlık”a turnede, halk ve gençler koşa koşa geliyor. Valiler, kaymakamlar, açıkçası
“Mülk-i Erkan” gelmiyor. Belki de gelemiyor. Belki de orada gözükmek istemiyor.

Biga Üniversitesi’nde konuşmacıydım iki gün önce. Salon hınca hınç doluydu.
Bir tek profesör vardı, diğer konuklar öğrencilerden oluşuyordu. Çoğu kızımızın da
başı örtülüydü üstelik. Ama okul yönetiminden bir kişi dahi yoktu. Zira okul ele geçirilmişti.
Beni dinleyen o profesörün de defterini dürmüşler. Savaşta düşmeyen Çanakkale ve Biga,
özellikle Biga, bu kez düşmüştü
.
Televizyonlarda durum

Durumu müdrik bazı gazetelerin dışında bu yazdıklarım çıkmıyor, çıkamıyor. Devletin televizyonları ve diğer yandaş kanallarda millet, şakkıdı şukkudu oynuyor. Pop müzik yıldızlarımız, starlarımız, megalarımız gaflet uykusunda. Şık giysileriyle kendilerinden küçük ya da büyük sevgililerini kucaklayıp “Drink” yapıyor. Pembe lüks otomobillerinde toz pembe yaşıyorlar. Gençlerimiz de
onlara alkış tutuyor ve “Yetenek Sizsiniz Türkiye” yarışmasını izliyor. Bir köpek yarışmanın birincisi olmuş. Bir karikatür gördüm geçen. Bu birinci gelen köpek de şaşmış bu işe,
şöyle diyor: “Yakında bunlar beni milletvekili de seçerler”.

Eskiden ağlanacak halimize gülerdik, şimdi zil takıp oynuyoruz.

(AYDINLIK ve İLK KURŞUN, 5 Nisan 2012)

====================================================

Sevgili Levent Kırca,
(Ve de saygıdeğer izleyicilerimiz..)

Bağışlayın geciktiğim için siteme almada..
Ama hala güncel ve tokat gibi değil mi, hatta “jilet” gibi..

Eline, yüreğine sağlık üstad Kırca..
Üretim dolu uzun bir yaşam diliyorum..

Sevgi ve saygı ile.
2.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Atatürk dönemine ve ilkelerine dönmekten başka çaremiz yok

ATATÜRK :
“Beni inkâr edeceksiniz. Hatta bühtanla yad edeceksiniz.
Hint’e, Yemen’e ve Mısır’a giden fikirlerim, orada filizlenerek gelip sizi boğacaktır.
“Benim ölümlü bedenim elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti
sonsuza dek yaşayacaktır ve Türk Ulusu, güvenlik ve mutluluğunu temel alacak
ilkelerle, uygarlık yolunda tereddütsüz yürümeye devam edecektir.“

Atatürk dönemine ve ilkelerine dönmekten başka çaremiz yok

Ekranlara bakıyorum da iki yaşlı adam ve birçok kalabalık, bir de sözcüler, yorumcular…

Konu 12 Eylül.

Biz o yılları yaşamış bir kuşağız. Ben Eğitim Enstitüsü ve sonra üniversitesinde öğretmendim. Bir arkadaşımız, kürsüde ders anlatırken kürsünün altına konmuş bombayla öldü. Etrafında ders dinleyen çocuklar yaralandı.

Bir arkadaşımız, evinin önünde makineli tüfekle tarandı. Kapılarımızda ders anlatırken subaylar beklerdi. Giriş çıkış asker denetimindeydi.

Birçok yazar, politikacı, bilim adamı arkadaşımız öldürüldü. Sabah evden çıkarken herkes birbiriyle helalleşirdi.

Bütün bunların hesabını bu iki yaşlı adam mı verecek şimdi?
Yoksa AKP’nin meşrulaştırmaya çalıştığı kindarlık, “rövanşist” hareketler
daha bir meşruluk mu kazanacak. Askerin kolu kanadı kırıldıktan sonra
şimdi onun iç tüzüğünü değiştiriyorlar. Ülkenin zor durumunda imdadına koşamayacak.

***

2 B arazilerinin satışını, yağmalanışını takip edebiliyor musunuz? Bor madenlerinin nasıl deve yapılacağını? Tayyip Bey’in Harbiye konuşmasından çıkarılan sonuca bakıyor musunuz? Yeni açılımlar yolda…

Yeni Anayasa için neden o kadar acele ettiklerini anlıyor musunuz? Bu meseleden
bütün Batılılar, Haçlılar el çekmekte iken neden bizim Libyalı vahşilerden sonra Suriyeli muhaliflere el verdiğimize akıl erdirebiliyor musunuz? Bilmem kaç yüz milyar dolar borcu olan, içi fakir, dışı gösterişli Türkiye’nin, bu katillere nasıl dolarlar yağdırdığını biliyor musunuz? Hem komşu ülkeler hem Haçlılar nezdinde itibarımızın
ne hallere geldiğine dikkat ediyor musunuz?

Diyeceğim şu ki bu sarmalın dışına çıkmanın başka çaresi yok. 1938’de berhava edilmeye çalışılan ama bu yıllara kadar tam berhava edilemeyen Atatürk’ün dâhice devlet yönetimine dönmekten başka çaremiz yok.

Elimizi kolumuzu bağlayan ittifakların, anlaşmaların, sözleşmelerin, “stratejik ortaklıklar” ın zincirinden kurtulmadıkça 12 Eylül müdahalesini sadece iki yaşlı adama bağlar ve onun üzerinden yanlış hesaplar yapmaya kalkışırız.

İki tarafa da silah veren güçler kimlerdi; bugün Alevi, Sünni diye hem Türkiye’yi
hem Suriye’yi karıştıran karanlık eller kimlerdi? Bunları araştırdıktan sonra o iki yaşlı adama sıra gelir, onları da konuşturursunuz. O saf, temiz çocukların hepsini “vatanı siz kurtaracaksınız” diye kışkırtan ve bunun için zihinlerini bileyen kimlerdi? Öteki tarafı düşman gösteren kimlerdi ve bunu neden yapıyorlardı?

Atatürk döneminin bağımsızlık ruhu yine canlanıyor.
Artık o yıllara dönülemez demeyin, dönülüyor. İçine düştüğümüz iğrenç karanlığın
karşı tarafında aydınlık yürüyüşler var… Bir yanda hızlı bir bilinçleniş,
bir yanda aldırışsızlık ve halkın gözünü boyamak için dinî bir takım reformlar yapmaya kalkışmalar…

Bunları gerçekten; dinî bütün, haramdan kaçan, vatan sevgisi dolu, çalışkan ve
bilinçli insanlar yapsaydı, kimsede itiraz edecek hal kalmazdı. Ama bir yanda
deveyi havuduyla götürmek varken, inandırıcı olamıyor.

Kurtuluş Savaşı’nda da böyle olmuştu. Atatürk’ün vilayetlere çektiği telgrafları unutmayın. Yürüyüşler, mitingler öyle başlamıştı bilinçlenme de hatta.
Onun zamanındaki temiz İslam âlimleri gibi, şimdi de konuşmaya başlayan
âlimlerimiz ortaya çıktı.

Biraz zor olacak ama başaracağız.
(Yeniçağ, 6 Nisan 2012)

=====================================================

Teşekkürler Afet Ilgaz,

Arşvimde bekletiyordum bu yazınızı webe koymak üzere..
Malum gündem öyle hızlı ki..
Biraz geride kaldı. Fakat bu gün bakınca tazeliğini koruduğunuz ayrımsadım.

İzleyicilerimizle paylaşalım..

Atatürk’ün yolu eskir mi hiç?

Akla ve bilime dayalı, insan haklarına ve barışa, ulus egemenliğine dayalı…
ve SÜREKLİ DEVRİMCİ düşünce sistemi ESKİR Mİ?

“Eskir..” diyenler gerçekte Büyük Atatürk’ün savunduğu ilkelere karşı olanlardır.
Bu denli net..

Sevgi ve saygı ile.
3.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Alman istihbaratı: Suriye’de Hula katliamını El Kaide yaptı!

El Kaide’ye katliam yaptırılır, Suriye yönetimine, Beşar Esad’a yıkılır.. İşte “uygar Batı”.. Emperyalizm, ne utanmaz şeysin sen böyle.. Peki ya Türkiye’yi bu kanlı orta oyununun içine taşeron politkalarla sürükleyenler nasıl bir şey acaba??
Ahmet Saltık, 2.8.12

Alman istihbaratı: Hula katliamını El Kaide yaptı

AYDINLIK, 28 Temmuz 2012

Alman istihbarat örgütü BND, 25 Mayıs’ta Suriye’nin Hula köyünde yapılan, çocuk-kadın 108 kişinin vahşice öldürüldüğü katliamı El Kaide’nin gerçekleştirdiğini belirtti.

Alman parlamentosunda bir soru önergesine Alman hükümeti, BND’nin Suriye’deki El Kaide saldırılarına ilişkin kayıtlarını açarak yanıt verdi. Bu kayıtlara göre, El Kaide, Aralık ayından Temmuz başına kadar, Suriye’de aralarında Hula katliamının bulunduğu 90 terör saldırısı düzenledi.

BND kayıtlarına göre, kadın ve çocukların kesilerek öldürüldüğü Hula katliamanı El Kaide’nin yaptığına ilişkin pek çok istihbarat raporu bulunuyor.

Alman hükümeti, “milli çıkarlar” gereğince raporların ayrıntılarını açıklamadı.Halep’te 4 bin terörist Suriye güvenlik güçlerinin Suriye içinden ve dışından Halep’e sızan 4 bin teröriste karşı geniş kapsamlı harekât hazırlığı son aşamasına vardı.

Lübnan’da yayımlanan Sefir gazetesinin haberine göre, Suriye güvenlik kaynakları, yapılacak geniş kapsamlı operasyonla kentin teröristlerden tamamen temizlenmesinin hedeflendiğini, bu çevrede bölgeye özel kuvvet sevk edildiğini açıkladı. Gazeteye açıklamada bulunan kaynaklar, Halep’te bulunan 2 bin civarındaki teröriste destek vermek için dışarıdan da 1.500 ila 2 bin civarında teröristin geldiğini belirtti. Terörist gruplar, Halep’in güneyinde ve doğusunda Selahaddin ve Civar bölgelerinde toplandı.

Türkler teslim oldu

Suriye güvenlik güçlerinin Halep’te yaptığı operasyonlarda, aralarında Türkiye ve Iraklıların da bulunduğu çok sayıda terörist teslim alındı. El Alem televizyonu, Halep’in Türkiye sınırı yakınındaki Azaz kentinde çok sayıda teröristin Suriye güvenlik güçlerine teslim olduğunu bilirdi.

Halep’te yaşanan çatışmalarda terörist grup liderlerinden Ala Kaddad’ın ölü olarak ele geçirildiği açıklandı.

Irak sınırı yakınlarındaki Deyr ez-Zor kentinde yapılan operasyonlarda da El Kaide örgütünün Suudi kökenli liderlerinden İbrahim Gazi el-Hamidi adlı terörist ölü olarak ele geçirilmişti.

“Yılanın Başını Koparma” adıyla yapılan harekât kapsamında Türkiye sınırından Suriye’ye silah akışı da kesildi.
Son Güncelleme: Pazar, 29 Temmuz 2012 21:04

ALLAH’IN ÇOCUKLARI..

Em. Amiral Sayın Ertürk Türker’in müthiş bir yazısı,, mutlaka okumalısınız..
Sayın Genelkurmay Başkanı!
Biliyorum ateş altındasın.
Çıkar kafanı siperden, fırla ve koş, silah arkadaşlarının yardımına git.
Gördün Başbakan kendi adamına nasıl sahip çıktı.
Gerekirse şehit olursun, bil ki yerini alabilecek yetenekte komutanlarımız mevcut.
Sadece ettiğin askerlik yeminine sadık kal.
Korkma!
Tam 38 yıl önce bugün Kıbrıs Barış Harekatına katılarak Girne’den Anadolu’ya
yol bağlayan Mehmetçik gibi cesur ol.

E. Amiral Türker Ertürk

ALLAH’IN ÇOCUKLARI

İLK KURŞUN, 31 Temmuz 2012

Suriye Ulusal Konseyi Başkanı Abdülbasit Şeyda ya da daha doğru bir ifade ile Suriyeli teröristlerin lideri, daha çok silah ve para istiyor daha çok terör yapabilmek için. Aylık finansman gereksinimlerinin 145 milyon $ olduğunu, halbuki şu ana dek ayda 15 milyon $ aldıklarını belirtiyor ve ekliyor “ağır silahlara ihtiyacımız var.” Teröristlerin lideri Şeyda özetle “ne kadar ekmek, o kadar köfte” demek istiyor.

Reuters’ın haberine göre Adana’da gizli bir operasyon merkezi kurulduğunu, buradan Suriye’deki muhalif harekatın sevk ve idare edildiğini ve bu merkezde Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’dan askerlerin, uzmanların, istihbaratçıların 24 saat üzerinden vardiyalı olarak çalıştığını öğreniyoruz. Doha (Katar’ın başkenti) kaynaklı haberlere göre Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar Adana’daki harekat merkezinde muhaliflerin ihtiyaçlarını koordine ediyor, gereksinim duyulan silahları tedarik ediyor ve Suriye’ye intikal ettiriyor. Bu merkez kısaca kim, nerede, ne zaman, ne yapacak ona karar veriyor.

Operasyon merkezinin Adana’da kurulmuş olmasının nedeni sanırım ABD Adana Konsolosu ve İncirlik Üssü ile daha kolay eşgüdüm kurulabilmesi içindir.

Silahlar Rus malı

Suriyeli Muhaliflere gönderilen silahlar Rus malı olup bunlar karaborsadan (black market) temin edilmektedir. Silahların Rus malı olmasının en önemli nedeni muhaliflerin bu silahları tanıyor olmalarıdır. Batı üretimi silahların verilmesi durumunda ilave eğitim süresine ihtiyaç duyulacaktır.

Yine Körfez kaynaklı haberlere göre, uçağımızın düşürülmesi ve 2 şehit vermemizden sonra Türkiye’nin Suriyeli muhaliflere olan yardımı daha istekli ve canı gönülden olmaya başlamış. Desenize, uçağımızın düşürülmesine neden olan tuzak savaşa neden olamadıysa da teröre verdiğimiz desteğin şevkini artırmış.

Sevgili okurlar,

Suriye’ye müdahale Kuzey Irak’a müdahaleye benzemez. Bir anda kendimizi uzun soluklu bir çatışmanın ve bataklığın içinde buluruz. Beşar Esad’ın, Batı destekli terör nedeniyle başı beladadır. Bu terör yuvalarını yok edebilmek için Suriye’nin belli bölgelerinde kuvvet konsantrasyonu veya sıklet merkezi tesis etmeye ihtiyacı vardır. Bunu yapabilmek için de daha az tehdit olduğunu değerlendirdiği belli bölgelerde de kuvvet tasarrufu yapması gerekir.
Suriye bu nedenle kuzeyden, Türkiye sınırında bulunan Kürt bölgelerinden askeri birliklerini çekmiştir. Temizlik işi bittiğinde bu bölgelere yeniden dönecektir. Esad ayrıca bu hamleyle Türkiye’ye tehdidin büyüklüğünü hissettirmeye çalışmakta ve işbirliğine zorlamak istemektedir.

PKK, Suriye’deki kolu PYD vasıtası ile durumu istismar etmeye ve etkinliğini bu bölgede geliştirmeye çalışmaktadır. Kuzey Irak Kürt Yönetimi Lideri Mesut Barzani’nin de bu bölgeye yönelik hesapları vardır. Bölgedeki
bu güç boşluğu uzarsa ülkemizin güvenliği çok ciddi olarak
zarar görür.

Kendi mezarını kazmak olur

Bu zararı engellemenin yolu Suriye’nin kuzeyini işgal edip burada tampon bölge kurmak hiç değildir. Bu hataların en büyüğü olan kendi mezarını kazmak olur. Yapılması gereken Türkiye’deki PKK terörünün de kaynağı olan Kuzey Irak’ı kontrol altına almaktır. Bunun için Irak’ın bütünlüğünü sağlamaya çalışan Maliki ile işbirliği şarttır.

Irak Başbakanı Maliki, Barzani’nin Suriye’deki bu durumu fırsat bilerek batıya doğru genişlemek istediğini ve bölgede ABD tarafından kotarılmaya çalışılan kukla Kürt Devleti çalışmalarını bilmektedir. Maliki bu nedenle geçen hafta Kuzey Irak’a Suriye sınırını denetim altına almak için asker göndermiştir. Irak’ın sınır güvenliği merkezi hükümetin sorumluluğu altında olmasına karşın Barzani bu duruma engel olmak istemektedir. Şu anda Maliki ile Barzani arasındaki ilişkiler gergin olup her an çatışmaya doğru tırmanabilir.

Kuzey Suriye’de meydana gelen bu fiili durumla ilgili olarak Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun yakınmaya hakları yoktur.
Bu durumun nedeni kendileridir.

Bölgede bölünme, kontrol edilebilir kaos ve kukla Kürt Devleti’ni isteyenler ABD, İsrail ve ABD’nin güdümündeki Batı’dır. İstemeyenler İran, Irak, Suriye, Rusya ve Çin’dir. ABD’nin bu amaçlarına ulaşabilmek için dolaylı ve dolaysız olarak kullandığı araçlardan bazıları ise Suudi Arabistan, Katar, Arap Birliği, PKK, PYD, PJAK, Özgür Suriye Ordusu ve Suriye Ulusal Konseyi’dir. Kimle kimin işbirliği yaptığına bakarak, kimin ne yapmak istediğini sanırım anlayabilirsiniz.

 Bana sorarsanız AKP bölücüdür ve başımıza gelen tüm felaketlerden
o ve sessiz kalanlar sorumludur.

Fakat Amerikalı eski asker, edebiyatçı, politika eleştirmeni, Columbia ve Kadir Has Üniversiteleri’nde ders vermiş akademisyen James Ryan bana katılmıyor, Türkiye’deki bu durumdan Allah’ın çocuklarını sorumlu tutuyor.

Ryan’a göre Allah’ın çocukları; ikiyüzlü, çifte standart uzmanı, demokrat gözükmeye çalışan, sıfır sorun diye işe başlayan ama komşusu kalmayan, Müslüman kardeşlerine karşı kirli ve sinsi işler çeviren, Libya ve Suriye’ye ait politika değişiklikleri için avanta alan, ABD’nin uluslararası gangsteri (yasadışı işler yapan çete üyesi) olan CIA yaratıklarıdır.

Saygılar sunarım.
=============================================

Yüreğinize ve kaleminize sağlık Amiral Türker..

Dr. Ahmet Saltık
31.7.12, Ankara
www.ahmetsaltik.net

SURİYE’Yİ YEMEK.. Eating Syria.. / By Suay Karaman

Suay Karaman.. 27 Mayıs Devrimcisi Suphi Karaman’ın oğlu, İLK KURŞUN Gazetesi yazarı, eski ADD Genel Sekreteri, Gazi Üniv. Öğr. Görevlisi, TÜMÖD Genel Sekreteri. Yiğit kalem, yürekli Atatürkçü.. Yalpalamayan kişilik. Sağolasın! Ahmet Saltık. 30.7.12

SURİYE’Yİ YEMEK..

Suay Karaman
TÜMÖD Genel Sekreteri
http://www.ilk-kursun.com/haber/112874, 30.7.12

ABD’nin eski dışişleri bakanlarından Condoleezza Rice, 7 Ağustos 2003’te The Washington Post gazetesinde Fas’tan Çin sınırına dek 22 ülkenin siyasal ve ekonomik coğrafyasının değiştirilmesini amaçladıklarını söylemişti. ABD ordusunun NATO Avrupa Müttefik Birlikleri Başkomutanı olarak görev yapan generali Wesley Clark, 2 Mart 2007’de bir TV konuşmasında şunları söylemişti:

“Beş yıl içinde yedi ülkeyi ele geçireceğiz: Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan, İran.”

Emperyalist devletlerin yemek istediği Suriye, her türlü olumsuzluğa karşı mücadele etmektedir. En geç 2 ayda düşeceğine kesin gözüyle bakılan Suriye, bütün bu karışıklık ve olumsuzluk içinde 18 aydır direnmektedir. ABD’nin emperyalist yönetimi, aylardır Beşşar Esad rejiminin devrilmesinden yana bir politika izlemektedir. Emperyalizmin isteği üzerine, bölgedeki güçlü İran ile Suriye bloğunu parçalamak ve İran yönetimi tümüyle yalnızlaştırmak için Esad rejiminin devrilmesi gerekmektedir. Suriye’nin ele geçirilmesinin ardından İran’a da ‘demokrasi getirmek için’ (!) müdahalede bulunulması, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adı verilen büyük işgal planı kapsamında gündeme getirilecektir.

877 km2’lik sınırımız bulunan Suriye’ye yapılan bu kirli tuzaklara karşı emperyalist devletlerin işgal projelerinin eş başkanı olmakla övünenlerden kurulu siyasi iktidar, tutarlı davranış ve ulusal çıkarlarımız için dik duruş sergileyememiştir. “Deliğe süpürmeyin, kullanın” denilen BOP’un eş başkanı; “sabrımızın sonuna geldik, Suriye bizim iç meselemiz.. Suriye aynı zamanda bizim eski bakiyemiz olan bir toprak..” diyerek, diplomasi ve akılla çatışan ciddiyetsiz söylemlerde bulunmuştu. “Kardeşim” dediği bir ülkeye, saldırganlık içinde bulunan BOP’un eş başkanı, yaptığı yanlış söylem ve tutumlarla ateşle oynadığını fark edemedi. Şu anda gelinen durum karşısında, ne yapacağını bilmez bir halde dolanmaktadır.

BOP’un eş başkanı, Suriye’yi Esad’dan kurtarmaya çalışırken, geleceğe dönük tehlikeleri göremeyen niteliksiz bir siyaset izledi. Esad karşıtı muhaliflere verilen lojistik destek sayesinde PKK terör örgütü ile mücadelenin aleyhimize bir ivme kazanmasına yol açılmış oldu. Bizim topraklarımızda üslenen PKK terör örgütünün dışarıdan destek aldığı tek yer, Mesut Barzani’nin Irak’ın kuzeyindeki Bölgesel Kürt Yönetimiydi. Barzani, PKK terör örgütünü kendi topraklarında barındırmakta, beslemekte ve ülkemize saldırtmaktadır.

BOP’un eş başkanının Suriye’nin iç işlerine ilişkin kargaşayı körükleyen konuşmaları ve eylemlerinin ardından, Esad’ın PKK terör örgütünü anımsatan sözleri üzerine eş başkanlar, şimdi Suriye politikası hakkındaki yanlışlarını anlamışlar mıdır? Esad yönetimi, Suriyeli Kürtlerin üzerindeki baskıyı kaldırarak, silahlanmalarına göz yumdu. PKK terör örgütüne yakınlığıyla bilinen Suriye’deki Demokratik Birlik Partisi, Suriye’nin sınırımıza yakın
kimi kentlerindeki binalara PKK terör örgütünün bayraklarını ve terör örgütünün başının posterlerini astı. 12 Kürt örgütünü bir araya getirerek Kürt Ulusal Konseyi’ni kurduran, Suriyeli Kürtleri eğiten Barzani, AKP hükümetini uyutarak Irak’ın kuzeyinden sonra Suriye’nin kuzeyinde de
söz sahibi oldu. Hemen sınırımızın aşağısında yeni bir Kürt oluşumu kurulmaktadır.

Bölge Kürtlerinin ortak bir devlet olma yolundaki öngörüleri, bir federatif devlet modeline doğru biçimlenmektedir. Kürtlerin olası federatif bir devlet altında toplanmalarının tek sorumlusu ise BOP’un eş başkanıdır. BOP’un eş başkanının isteğiyle sınıra yakın bölgelerde yaklaşık elli bin sığınmacı için kurulan çadır kentlerde sağlanan olanaklara isyan eden, Türk bayrağını indiren, güvenlik güçlerini rehin alan, polislerimizi döven, kamyonlarımızı yakanların olması düşündürücüdür. Ama bunları BOP’un eş başkanı ve çevresi hiç düşünmemiştir. Yapılan yanlışların sonucunda Irak’ın kuzeyindeki
PKK terör örgütü, Suriye’nin kuzeyine de yerleşmiştir.

Komşularla “sıfır sorun” derken, Suriye ve Irak sınırı olmak üzere, toplam 1208 km’lik geniş bir terörle mücadele alanı yaratılmıştır. Suriye sınırındaki kara mayınların temizlenmesi ile ilgili ihale çalışmalarının da yürütüldüğü bilinmektedir. BOP ilerledikçe, hedefin Türkiye’nin bölünmesinin olduğunu göremeyenler, şimdi Suriye’nin kuzeyindeki yapılanma
ortaya çıkınca, durumu anlayabilmişler midir?

Suriye’deki iç savaştan doğrudan ve en kapsamlı biçimde etkilenecek ülke Türkiye’dir. Kürt konusu ise bu etkilenmenin belki de en karmaşık ve zor bölümüdür. Diyarbakır Anakent Belediye Başkanı da bu gelişmelere koşut olarak Türkiye’de yeniden özerk Kürdistan özlemini dile getirmiştir. Bu sıkıntılı süreçten kısa sürede kurtulmanın yolu, Rusya ve Çin birliğinin küresel emperyalizme direnerek, BOP’a geçit vermemesidir. Eğer bu birliktelik olmazsa, böyle eş başkanlarla yönetilen ülkemizde yüz yıl sonra yeniden Sevr haritasının hayata geçirilme olasılığı bulunmaktadır.

Emperyalist devletlerin kuyruğuna takılanların, sıranın bir gün kendilerine de geleceğini görmeleri gerekir. BOP’un işgal planları için taşeronluk hizmeti verenlerin, emperyalist oyunlara alet olanların, CIA eski çalışanlarından Philip Burnett Franklin Agee’nin (1935-2008) “Şirket İçinde: CIA Günlüğü” adlı eserini okumaları gerekir. Philip Agee’nin şu sözleri
birçok olaya açıklık getirmektedir: “CIA için demokrasinin bir anlamı yoktur. Eğer bir ülkede seçilmiş bir hükümet varsa ve bizimle işbirliği yapıyorsa her şey normaldir. Eğer işbirliğini reddediyorsa, demokratikmiş, değilmiş umurumuzda değildir, icabına bakılır.”

Üç yüz yıldır dünyayı sömüren emperyalizme karşı ilk kez utku kazanan büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesini anlayamamış beyinler, ülkemizi çok büyük sorunlarla karşı karşıya getirmişlerdir. Akılcı düşünce ile birlik ve beraberlik ile bütün sorunların aşılacağı tam bağımsız, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti hepimizin özlemidir, dileğidir.

İlk Kurşun Gazetesi
30 Temmuz 2012

Kitap tanıtımı : BİR VENEZUELA ve CHAVEZ ROMANI, Dr. Noyan Umruk

UZAK DİYARLARDA ATATÜRKÇÜ GELİŞME MODELİ UYGULAMASI

BİR VENEZUELA VE CHAVEZ ROMANI

CHAVEZ BİZİ BIRAKMA! CHAVEZ NO NOS DEJES!

Venezuela’da Başkanlık seçimleri sonbaharda…
Chavez emperyalizm ve kanserle mücadelede…
L.Amerika ve Venezuela Halklarının çığlığı:

CHAVEZ BİZİ BIRAKMA!

Dr.Noyan UMRUK

*Duyurulması ricası, selam ve sevgilerle…

Yazarın Son Sözü

Zaman zaman amansız karşıtlarınca “diktatör” ya da “popülist” olmakla suçlanıyor Chavez…

Oysa 1999’da iktidara geldiğinde her ikisinden biri yoksulluk eşiğinde bulunan, her üçünden ikisi hayatında doktor görmemiş olan Venezuela halkı için, eğitimden sağlığa, beslenmeden sınıfsal ve ulusal bilinç oluşturulmasına kadar başardıkları…

Ya henüz ekonomik ve politik alanlarda kat etmesi gereken uzun bir mesafe olmasına ve daha önemlisi yoğun, ciddi küresel tehditlere ve de (nihayet hastalığına) rağmen, başta Morales olmak Latin Amerika halklarına ve önderlerine açtığı onurlu yol…

Ya iyice kötümserleşmiş yerküremiz, yoksul ülkeler halkları için başka bir dünya,
kader ya da gelecek olabileceğine ilişkin açmakta olduğu umut kapıları…

Bu umuda o kadar ihtiyaç var ki… Adil ve barış içinde yaşanabilir bir dünyaya kavuşana değin bu onurlu çabaların, tüm yoksul ülke ve halklarının yolu ve bahtı açık olsun…

Öteyandan, acaba başka ülkelerde,“başka dillerde, başka toprakların başka halkları için yazılmış kitaplardan öğrenilebilir” (mi) nasıl isyan edileceği?

Kuşkusuz, bir ülkenin kurtuluşunun nasıl yeniden örgütlenebileceğini o ülke halkının kendisi bilir…

Aydın denen insanların böyle (namuslu) bir derdi varsa eğer, bu dert, o söylemi, üzerine bastırılıp kangren edilmiş o dili bulmak olmalıdır. Unutulmuş bir lugatı, kangren edilmiş bir muhalif damarı olmalı her ülkenin. O lugatı öğrenmek ve o sözcükleri hatırlatmak her (namuslu) aydının derdinin çaresi olmalı…

Bir ülkenin yoksullarının birbirleri ile değil, kendilerini yoksul kılan düzenle didişmeleri, (hesaplaşmaları) nasıl sağlanır. Bir ülke halkı, hayatı değiştirebilecek güce sahip olduğuna nasıl inandırılıp, ikna edilebilir? … Şimdilerde, dünyanın tüm yoksul ya da vicdan sahibi insanları oturmuş bunu düşünüyorlar…

Venezuelayı bu yüzden görmek gerekiyor. Uzaktan bakmak değil, devrimi yoksulları tarafından yapılan bu ülkeyi yakından hissederek görmek, bilmek gerekiyor. Tam anlamı ile burnunun dibindeki bir ülkede hegemonik güce nasıl meydan okunulduğunu, bir halkın uluslar arası finans ve petrol şirketlerince çizilmiş kaderini nasıl değiştirebildiğini anlamak gerekiyor.

“%1” in refah mutluluğu için tüm insanlığın içine çekilmek istendiği karanlık ve iğrenç bataklık yerine, onları güzel günlerin “umudu” olarak aydınlatmak varken çağın amansız hastalığı ile mücadele zorunda kalmak ne yaman bir çelişkidir.

Yaşamını ülkesi, halkı ve tüm insanlık için “kısa zamanda büyük işler” başarmaya
feda eden, çağına ve çağlar ötesine damgasını vuran insanlar için bu bir kader midir?

Olmamalıdır. Dünyanın özgürlük, adalet ve eşitlikten yana olan tüm insanları bütün yürekleri ile kaderin bu kez kendilerinden yana olmasını dilemelidirler…

==================================================

Güney Amerika ülkeleri, Çin, Hindistan.. Büyük Atatürk’ün izlediği ekonomi politikalarının benzerini izliyorlar..

Vahşi kapitalizmin dünyayı felakete sürüklediği ortada..

Viva Chavez! Viva Venezuela!

Sevgi ve saygı ile.
29.7.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

NOBEL’E ADAY GÖSTERİYORUM

AKP’nin emekli ettiği Deniz Harp Okulu Komutanı Tuğamiral Ertürk Türker

Em. Amiral Türker Ertürk

NOBEL’E ADAY GÖSTERİYORUM

27 Temmuz 2012

Türkiye Suriye’ye karşı gayri ahlaki ve gayri milli bir politika izlemektedir. Bu böyle olmasına rağmen “ NATO müttefikimiz ABD “ bu politikamızı çok beğenmekte ve takdir etmektedir. ABD Savunma Bakanı Panetta “ Türkiye ile görüşüyoruz. Türkiye Suriye konusunda çok sorumlu bir liderlik gösterdi “ diyor.

Silivri’de, Hasdal’da, Hadımköy’de, Maltepe’de topluca ifade edersek Bastil’de zülüm ve esaret altında bulunan yurtseverler olmasaydı, bu sivil/asker kahramanlara Ergenekon ve Balyoz gibi operasyonlar yapılmamış/yapılamamış olsaydı bugün biz farklı bir Suriye politikası izliyor olacaktık.

ABD’nin AKP yönetiminde Türkiye’nin Suriye politikasını beğeniyor olması tehlikeli sularda felakete doğru viya ettiğimizin çok açık kanıtıdır.

ABD adım adım Büyük Ortadoğu Projesi’ni gerçekleştirmeye çalışmaktadır.

ABD, bölgedeki hegemonyasına direnen İran, Maliki liderliğinde Irak, Lübnan-Hizbullah ve Filistin-Hamas direnç aksını kırmak istemektedir.

ABD özellikle Saddam rejiminin yıkmasından ve Şiilerin Irak’ta hakim güç konumuna gelmesinden sonra İran’ın Afganistan’dan Akdeniz’e güneyde Körfez ülkelerine kadar uzanan yükselen etkinliğini ve bölgesel gücünü yok etmek istemektedir. ABD Büyük Ortadoğu Projesi’nin olmaz ise olmazı olarak kabul ettiği kukla Kürdistan’ı kurmak istemektedir.

ABD çekilsin yaşayamaz, ham yaparlar!

ABD Irak’ta fiili ( de facto ) Kürt Devleti kurdurmuştur. Fakat bu devlet bu hali ile yaşayamaz. ABD buralardan çekilir çekilmez Türkiye-İran ve Araplar bu devleti ham yaparlar. Daha şimdiden Irak’ın birliğini ve bütünlüğünü sağlamaya çalışan Maliki’nin dişinin kovuğuna yetmez. O zaman ABD için yapılaması gereken Kuzey Irak’taki bu Kürt oluşumunu denize çıkışı olacak şekilde büyüterek Suriye’den koparılacak, Türkiye’den ikna edilerek ( eğer ikna olmaz ise ABD’nin B ve C planları mevcuttur ) alınacak parçalar ile bir araya getirmek ve federasyon veya konfederasyon olarak Türkiye ile birleştirmektir.

Türkiye, Irak ve Suriye’den koparılacak veya ikna edilerek alınacak parçalarla oluşturulacak Kürt Devleti’nin federasyon veya konfederasyon yapısı ile Türkiye’ye bağlanmak istenmesinin amaçları ise;

*İçinde değişik karakter ve yapıda ( heterojen ) Kürtleri bulunduracak Kürt Devleti’nin belli bir uluslaşma sürecine ihtiyaç duyması ve bu süre içinde güvenliğinin ve finansmanının Türkiye’ye yaptırılacak olması,

*Türkiye’ye büyüyormuş, bölgesel güç oluyormuş ve Osmanlı hinterlandını yakalıyormuş izlenimi vererek bölünme dolayısıyla olacak tepkiyi azaltmak ve
Türk Halkını kandırarak işbirlikçi iktidarla yola devam edilebilmenin önünü açmaktır.
Yeni anayasa bu plan için gerekli olup bu nedenle acele edilmektedir. Esad’ın devrilmesini istemek, Suriye’de iç savaş çıkarmak maksadıyla terör ihraç etmek ve
bu ülkeye müdahaleyi arzu etmek, Maliki’ye ve Irak’ın bütünlüğüne karşı olmak,
PKK terörünün kaynağı olan Kuzey Irak’a müdahale etmemek/edememek,
Ergenekon, Balyoz, YCHP, İran’ı Türkiye’ye tehdit görmek ve yeni anayasa hep aynı planın birbirini tamamlayan parçalarıdır.

Dokuz oturak karaya oturdu

Sayın Erdoğan geçtiğimiz Çarşamba günü Suriye’deki gelişmeler üzerine toplanan güvenlik zirvesinde alınan kararların ardından katıldığı bir televizyon programında Suriye’nin kuzeyini kuşatan yapılanmaya asla müsaade etmeyeceklerini, müdahale hakkımız olduğunu, Suriye’nin bölünmesinin arzu edilmediğini, Türk ve Kürt Halklarının kardeşliği gibi belirsiz ve birbiri içinde çelişkiler içeren ifadelerle bazı açıklamalar yapmıştır. Bu açıklamaları sırasında Erdoğan’ın yüzünde gizlemeyi başaramadığı ifade ise korku, endişe, ne yapacağını bilememe ve aldatılmışlık duygusudur.

Sevgili okurlar,

Bugün için geldiğimiz noktada artık çok açıktır ki Davutoğlu’nun akıl hocalığını yaptığı AKP’nin Suriye, Ortadoğu, komşular ve kısaca Türkiye’nin dış politikası bir denizci deyimiyle dokuz oturak karaya oturmuş ve bunun sonucu olarak Türkiye su almaktadır.
Türkiye’nin Suriye’deki ve Ortadoğu’daki çıkarları ile ABD’nin bu bölgedeki çıkarları örtüşmemekte hatta çelişmektedir. Türkiye’nin bölgedeki çıkarları Rusya, Çin ve İran ile birlikteliği gerektirmektedir. Bu aklın ve gerçekçi olmanın bir sonucudur.
Siz bir ortaklık kurarken sizin üzerinizde hesapları olan birisi ile ortak olmak
ister misiniz? Geçtiğimiz günlerde Rusya ve Çin, Suriye’ye askeri müdahalenin önünü açacak ve yüzbinlerce insanın yaşamına mal olacak, bölgeyi kaosa, kan, kin ve gözyaşına sokacak karar tasarısına Birleşmiş Milletler ( BM ) Güvenlik Konseyi’nde
3. kez veto etti.

İşte yalnızca bu nedenle Rusya Devlet Başkanı Putin ve Çin Devlet Başkanı Jintao’yu Nobel Barış Ödülü’ne aday gösteriyorum. Yüzbinlerce insanın hemen, milyonlarca insanın zaman içinde yaşamını kaybetmesini hiç değilse şimdilik engelledikleri için. Afganistan, Irak ve Libya’ya bakın sanırım ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.
Hele 2009’da ABD Başkanı Obama’nın nükleer silahların azaltılması ve dünya barışına katkılarından dolayı Nobel Barış Ödülü’nü aldığını düşündüğünüzde!

Bilmem bana katılır mısınız?

Saygılar sunarım.
İLK KURŞUN

Ekonomik Büyüme ve Cari Açık / Prof. Dr. Öztin Akgüç

Prof. Dr. Öztin Akgüç, Cumhuriyet yazarı

Ekonomik_Buyume_ve_Cari_Acik.Oztin_Akguc

Teravih namazı, kandiller, kefaret orucu diye birşey yok.. / İlahiyatçı Prof. Bayındır’dan..

İslam Dini kuralı diye bin yıldan beri yapılanların yanlış olduğu bir bir ortaya çıkıyor.. Aydın din bilginlerinin bu hizmetini çok önemsiyoruz.. Doğrudan İslam dinine en büyük hizmettir.. Teşekkürler Prof. Bayındır hocamıza.. Ahmet Saltık.

Teravih_Kandiller_Kefaret_orucu_yok