Günlük arşivler: 28 Kasım 2012

Cumhuriyet gazetesi 28 Kasım 2012 tarihli sayısı ön kapağı ve yorumlar…


Dostlar
,

Cumhuriyet gazetesi 28 Kasım 2012 tarihli sayısının kapağını paylaşıyoruz..

* Ergenekon’da sona doğru..

Eh artık daha fazla uzatma olanağı kalmadı..
Balyoz’da kararlar verildi, aylardır hala gerekçe ortada yok.. Temyize gidilemiyor..
Yüzbinlerce sayfa iddia ve belge denen bilirkişi raporlarıyla çürütülmüş kağıtlar..
Sanıkların tanıkları dinlenmemiş.. Duruşmalardan men edilmişler..
Hatta sanık avukatları duruşmalardan men edilmişler..
Savcı 13 Aralık’ta esas hakkında görüş bildirecek ve kafalardaki hüküm açıklanacak..
Sanıklara, haklarındaki binlerce sayfa iddia için yalnızca ve yalnızca 15’er dakika savunma süresi verilecek..

AKP’nin zamanı daralıyor.. Bunun farkında.. Darbeler hızlandı.
Ama korkunun ecele yararı yok.
AKP ecirinin faturasını ödeyecek.

*******************

Milli Eğitim’in giysi yönetmeliği..
Söylemiş, yazmıştık, TÜRBAN İLKOKULLARA İNER.. diye..
Ödünün sonu yok..
Kılıçdaroğlu kına yakabilir ellerine. Kapanmış bir sayfayı açtı.
Durdur durdurabilirsen..
Oysa tüm yasal yollar tüketilmiş ve Türbanın bir insan hakkı olmadığı,
kamusal alanda kullanılamayacağı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi – AİHM kararlarıyla kesinleşmişti. AİHM kararları temyiz edilmiş, Büyük Daire itirazları reddederek kararı kesinleştirmişti.

Umarız Danıştay’dan yönetmelik döner, AKP de işi yasalaştırmaz..

Sağduyulu AKP’lileri bir kez daha göreve çağırıyoruz..
Bu çoook tehlikeli sürüklenişe dur demeliler..
Bu hepimizin hayrına olacak..
İç barış çok tehlikeli biçimde bozuluyor.
Erdoğan’ı frenlemeliler.. Ülke İslami diktatörlüğe, yeşil faşizme hızla savruluyor.
Yarın geç olabilir..

Sevgi ve saygı ile.
28.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

BÖLÜNMEYE ve KÜRT BAĞIMSIZLIĞINA GİDEN YOL HARİTASI ve STRATEJİSİ İÇİN ÖNSÖZ

Dostlar,

İzmir’den Sayın Hikmet Yavaş’ın,

  • BÖLÜNMEYE ve KÜRT BAĞIMSIZLIĞINA GİDEN YOL HARİTASI ve STRATEJİSİ İÇİN ÖNSÖZ

başlıklı bir çalışması bize ulaştı. pdf formatındaki 42 sayfalık kapsamlı dosyanın
özenle irdelenmesi gerekiyor.

  • Bu harita ABD Silahlı Kuvvetler Dergisinin (US ARMED FORCES JOURNAL)  Haziran 2006 sayısından alınmıştır.
  • Bu haritaya iyi bakın. Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgesinin koparılarak, bağımsız bir Kürt Devleti kurulacağını belgelemektedir. Bu projenin adı
    “Büyük Ortadoğu Projesi” dir. “Arap Baharı” adı altında uygulamaya sokulmuştur.

Türkiye’nin birlik ve beraberliğini istiyorsanız, evlatlarınızın ve torunlarınızın geleceğini düşünüyorsanız, Türkiye’yi bölüp parçalamayı amaçlayan bu haritayı unutmayın ve unutturmayın.

………………………….

Sayın Hikmet Yavaş şöyle bağlıyor dosyasını :

SON SÖZ              : Türk halkı artık gözünü açmalı okuduklarına ve dinlediklerine körü körüne inanmamalıdır. Daima sorgulamalıdır. Bizi aptal yerine koymaya çalışanlara izin vermemelidir. Temelleri dinamitlenmiş bir Cumhuriyetin, çeşitli kamplara bölünmüş bir milletin ve yıpranmış
bir ordunun kimlerin işine yarayacağını düşünmelidir. Bizi aldatmaya çalışanlara,
ŞİDDETE BAŞVURMADAN HUKUK KURALLARI ÇERÇEVESİNDE
mutlaka tepkini göstermelidir. Haksızlığa, hukuksuzluğa, hırsızlığa, hortumculuğa,
din üzerinden çıkar sağlamaya çalışanlara, psikolojik harbin piyonlarına,
sessiz kalmamalı ve alkış tutmamalıdır.

ABD eski Dışişleri Bakanlarından Henry KISSINGER; “Birleşik Devletlerin
dış politikasını yalnızca seçmene değil, gelecek nesillere de borçlu olduğumuz şeyler açısından yönetmeye çalışıyoruz” diyor. (74)

Şimdi soru şu; “Acaba Türk siyasileri, Türkiye’nin iç ve dış politikasını sadece seçmene değil, gelecek nesillere de borçlu olduğumuz şeyler açısından yönetmeye çalışıyorlar mı?” Bu sorunun cevabını, bu ülkeyi yönetmeye talip olmuş siyasilerimiz, aydınlarımız ve Türk halkı araştırmalı ve sorgulamalıdır.

KNC (Kurdish National Congress) gibi Kürt Kuruluşlarının yapmaya çalıştıklarına kızmamalıyız. Aksine saygı duymalıyız. Hiç olmazsa adamlar etnik kimliklerini saklamadan mertçe ortaya çıkıyor, yaptıklarını ve yapacaklarını açıkça söylüyorlar. Bunda kokulacak veya kızılacak hiçbir şey yoktur. Çünkü hiçbir organizasyon, dünyanın süper gücü de olsa, içinizi karıştıracak ve içinizden sizi arkadan hançerleyecek işbirlikçileri yoksa hiçbir şey yapamazlar. Esas korkulacak olanlar, kendilerini gizleyerek Türk kimliği arkasına sığınıp el cep ilişkileri nedeniyle kendilerini satmış olanlardır. Demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi her T.C. vatandaşının hakkı olan
yüce insani değerler arkasına gizlenenlerin yüzsüzlükleri mide bulandırıyor.

Onların;
“Gözleri vardır görmez,
ağızları vardır doğruyu söylemez,
kulakları vardır duymaz,
mideleri vardır doymaz.”

Saygılarımla.

Hikmet YAVAŞ (İZMİR)
hikmetyavas@gmail.com
http://hikmetyavas.wordpress.com/

Not: Sayın okuyucuların, http://hikmetyavas.wordpress.com/ adresinde yayınlanmış olan aşağıdaki yazıları da okuyup, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu daha derinliğine değerlendirmeleri önerilir.

a. Delilleriyle Birlikte Gerçek Darbe Planını Açıklıyorum.
b. Damarlarında Şeytan Dolaşıyor.
c. Türk Halkını Tarihe Tanıklık Etmeye Ve İçimizdeki Hainleri Tanımaya Çağırıyorum.

===============================================================

Bu kapsamlı raporu okumak için lütfen tıklar mısınız??

Bolunmeye_ve_Kurt_Bagismizligina_Giden_Yol_Haritasi_Kasim_2012
Sevgi ve saygı ile.
28.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

SİVİL KEMALİZM..


Dostlar
,

Sayın Prof.Dr.Anıl Çeçen‘in

“SİVİL KEMALİZM” 

başlıklı yazısını (8 sayfa) uzunluğu nedeniyle pdf olarak sunuyoruz.

Anıl hoca uzun makalesine şöyle başlıyor :

  • Türkiye  Cumhuriyeti  21. yüzyılın içlerine doğru adım atarken,
    önemli gelişmeler ve değişiklikler ile karşı karşıya kalmakta ve ortaya çıkan yeni koşullara uyum sağlayarak  yoluna devam etmeğe çalışmaktadır.
    20. yüzyılın dünya haritasına kazandırmış olduğu Türk ulus devleti, 1. Dünya Savaşı sonrasında tarih sahnesine çıkarken, o dönemin koşullarına göre
    bir süreç yaşamış ve o günün koşulları doğrultusunda bir siyasal yapılanma içine girebilmiştir. 1. Dünya Savaşı sonrasının koşullarında bir ulus devlet olarak kurulabilmiş olan Türk Devleti, ulus devletler çağında gelişerek yaşamış ama, küreselleşme dönemine geçilmesiyle birlikte, öbür ulus devletler gibi
    yeni ortaya çıkan birçok sorunla uğraşmak zorunda kalmıştır.
Ve kapsamlı irdeleme aşağıdaki paragrafla bağlanıyor.

  • “Sivil Kemalizm, Türkiye Cumhuriyetinin birçok sorundan kurtulmasını sağlayacak, Atatürk’ün devlet modelini Türk ve İslam dünyası için model bir devlet olarak daha da etkin bir düzeyde geliştirecektir. 
  • Bütün Atatürkçü, cumhuriyetçi, ulusalcı kesimler güçlü bir sivil Kemalizm için seferber olabilmelidirler. (14.11.12)

Okumak için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız ??

ANKARA_KALESİ_156_Sivil_Kemalizm_Anil_Cecen

Sevgi ve saygı ile.
28.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

TERÖRİST İSRAİL DEVLETİ’NİN DOSTLARI

Dostlar,

Sayın Yılmaz Dikbaş’ın arşivinden, arşivimizden

“TERÖRİST İSRAİL DEVLETİ’NİN DOSTLARI

başlıklı yazısını paylaşmak istiyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
28.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================================

Yılmaz Dikbaş

TERÖRİST İSRAİL DEVLETİ’NİN DOSTLARI

1948’de Siyonistler, İngiltere’nin öncülüğünde ve ABD’nin büyük desteğiyle Filistin topraklarında İsrail devletini kurdular. Daha önce o topraklarda öyle bir devlet yoktu.
20. yüzyılın tartışmasız en büyük bilim adamı, Yahudi asıllı Albert Einstein,
Siyonist liderleri ‘terörist’ olarak damgaladı.

23 Şubat 1996 tarihi, Türk Dış Politikası’nda bir dönüm noktası oldu. Türkiye ile İsrail arasında, “Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması” imzalandı. Bu anlaşmayı İsrail’de, dönemin 2. Genelkurmay Başkanı Çevik Bir imzaladı. Bu anlaşma, T.B.M.M’ de konuşulmadı.
Bu anlaşma, T.B.M.M’ de tartışılmadı. Bu anlaşma, T.B.M.M’ de oylanmadı.
Bu anlaşma, T.B.M.M’ de onaylanmadı. Adı “Askeri Eğitim İşbirliği” olan bu anlaşma, aslında çok geniş kapsamlıydı. Birkaç soru önergesi veren olduysa da, milletvekilleri
bu anlaşmanın içeriğini öğrenemediler. Dönemin Milli Savunma Bakanı Turhan Taylan, yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Bu anlaşma ‘Gizli, gizlilik dereceli’ bir Anlaşma olup, Devletin emniyeti ve siyasi çıkarları, Gizli kalmasını gerektiren bir husustur.”

Teröristlerin kurduğu Siyonist İsrail devleti ile, dönemin 2. Genelkurmay Başkanı Çevik Bir, ‘Gizli’ bir askeri anlaşma imzalamıştı. Anlaşma o kadar gizliydi ki, TBMM bile bilgilendirilmemiş, milletvekillerinin haberi olmamıştı! Cumhuriyet tarihimizde o güne kadar bir benzeri görülmemiş bu ihanet yaşanırken, devletin tepesi şöyle oluşmaktaydı:

Cumhurbaşkanı: Süleyman Demirel Başbakan : Tansu Çiller Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı : Deniz Baykal Genelkurmay Başkanı : İsmail Hakkı Karadayı

Bu sorumluların tümü birden, anayasanın çiğnenmesine, vatana ve ulusa ihanete
sessiz kalarak onay verdiler. Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir’in İsrail’de imzaladığı ‘Gizli’ anlaşma sonucu şunlar oldu:

• Türkiye, Orta Doğu’da yansızlığını yitirdi. 
• Araplara karşı, İsrail’den yana oldu. Arap ülkelerinin saygı ve güvenini yitirdi. 
• Türkiye, Orta Doğu’da, Siyonist İsrail devletinin şemsiyesi altına girdi. 
• Türkiye, komşusu İran’ı da karşısına aldı.

27 Aralık 2008 tarihinde terörist İsrail devleti, yeniden Filistinli Müslüman Araplara karşı vahşi bir saldırıya geçti. Bu barbarca saldırıyı, sözde uygar ABD ve Avrupa sadece izlemekle kalmadı, destekledi de. Peki, bu kanlı vahşet şiddetini giderek artırırken bizim T.B.M.M.’de durum nedir? 550 milletvekilinin en az 302’si, terörist Siyonist İsrail devletinin dostudur! Peki, kim bunlar? Listeyi gizliyorlar! İnternette T.B.M.M. sitesine girin (www.tmbb.gov.tr). Dostluk Grupları’nı tıklayın: Oman Dostluk Grubu, Pakistan Dostluk Grubu, Bosna-Hersek Dostluk Grubu… Peki, İsrail Dostluk Grubu nerede? Yok! Gizli! Nedense, terörist devlet İsrail ile olan tüm ilişkiler hep ‘Gizli’! Elimizdeki bilgilere göre, terörist İsrail devletinin dostu bazı milletvekilleri şunlar:

CHP: Onur Öymen, Kemal Kılıçtaroğlu, Yılmaz Ateş, Cevdet Selvi, Mehmet Sevigen, Kemal Anadol, Şahin Mengü, Nesrin Baytok, Atilla Emek… MHP: Mehmet Şandır, Osman Çakır, Süleyman Turhan Çirkin. (tamamı 41 kişi). AKP: Prof. Dr. Vahit Kirişçi, Nursuna Memecan, Muharrem Selamoğlu, Yusuf Ziya İrbeç, Mevlüt Çavuşoğlu, Egemen Bağış, Abdülkadir Emin Önen, Ali Rıza Alaboyun, Aşkın Asan, Yılmaz Helvacıoğlu, Cüneyt Yüksel, Mustafa Ünal, Hüseyin Tuğcu…

Peki, ya medya? Medyada köşe başlarını tutanlar sadece ABD uşakları ve AB Mandacıları değil! Çok sayıda, terörist devlet İsrail yanlısı da bulunmaktadır. İşte birkaçı: Güneri Civaoğlu, Mehmet Y. Yılmaz, Ali Sirmen, Emre Kongar, Mehmet Barlas, Güngör Mengi, Türker Alkan, Oral Çalışlar, Cengiz Çandar, Murat Yetkin…

26 Şubat 1996 tarihinde İsrail’de, dönemin 2. Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Çevik Bir’in, Siyonist İsrail devleti ile yaptığı ‘Gizli’ anlaşmanın bizi bugün getirdiği yer,
işte burasıdır! Bu yazıyı, Antalyalı şair dostum Ahmet Turan Kul’un bir dörtlüğüyle bitirmek zorundayım :

  • Tutuşursam ben omuzlarımdan tutuşurum 
    Çünkü beni hep apoletlerim yaktı 
    En çok da bu yüzden belki 
    Mustafa Kemal apoletlerini Erzurum kongresinde bıraktı

Yılmaz Dikbaş
6 Ocak 2009
dikbas@kalinka.com.tr
www.kalinka.com.tr

Anılar Irmağının Kıyısında

 

Anılar Irmağının Kıyısında1/

kavaklar ışıldardı batıya karşı 
küskün dağlar gülkurusu 
yazılar kızıltılı 
öyle çetin öyle hırçın bir çağdı ki öyle o 
sevmek yangın uğultusu 
sevilmemek yangındı 

kavakların arkasında bir evdi 
mor patiska perdeleri oyalı 
gözalıcı kumrallığı akşamüstleri 
eşsiz bir çağlayandı 
ayrılmazdı pencereden bütün bir yaz 
aradığı o şehzâde kimbilir kimdi 

hem severdik o çiçeği delicesine 
hem de sevmez görünürdük 
çocukluk işte 
kapışmamız sanki bir başka nedendendi 
yoksulluk dağ başında yalınayak keloğlan 
varsıllıksa subaşında bir devdi 

2/ 

yuvasız bir atmacaydı sevmek belki de 
döner ha dönerdi de taa yukarlarda 
konamazdı biryerlere 
amaçsız bir yolculuktu sevmek 
bir sürekli kaçmaktı kendi kanatlarından 
gidip gidip dönmekti hep aynı yere 

topu bulutlara tepmekti sevmek 
çıplak atı deliduman sürmekti yazılarda 
ağaçların tepesine çıkıp inmekti sevmek 
kovalarla şarap içip o dinginlikte 
tabanca yumruk bıçak 
düğünlerde kıyasıya halay çekmekti sevmek 

3/ 

ben miydim topa vuran 
vururcana yoksulluğun başına 
top çıkardı yıldızlara 
bütün gözler yıldızlara 
kız bakardı yıldızlara 
saçları sular gibi 
akardı pencereden 

ben miydim çıplak atı 
koşturan deliduman 
at giderdi çevrenlere 
bütün gözler çevrenlere 
kız bakardı çevrenlere 
masallar çevrenlere 
saçları sular gibi 
akardı pencereden 

4/ 

duruyor daha orda 
gün batarken daha orda 
kavaklar daha orda 
duruyor daha orda 
o sevmek daha orda 
teptiğim top bulutlarda 
sürdüğüm at bulutlarda 
yüzdüğüm çay bulutlarda 
kavgalarım özlemlerim 
dönmedi 
daha orda  nerde? 
bulutlar nerde? 

o kız artık yok orda 
o saçları çağlayanlı 
o gözleri kuşlarlı 
o kız artık yok orda 
yok orda o çocuklar 
yok orda o kavgalar 
o kıskançlık yok orda 
o gizlemek yok orda 
varsam baksam o bahçe 
varsam baksam o akşam 
o bahçe de yok orda 
o akşam da yok orda 

ya ben nerelerdeyim 
ya ordaki ben nerde?

 

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Büyükşehir Belediyesi Kanunu için Ziraat Mühendisleri Odası’nın çağrısı

Dostlar,

Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”
12 Kasım 2012’de TBMM`de kabul edilerek, Cumhurbaşkanı`nın onayına sunuldu.
Türkiye;

eyalet yapısına
sonra da federal devlete
son adımda da bölünmeye sürükleniyor
.

  • BOP eşbaşkanlığının görevi bu..
  • CHP ve MHP’nin el ele kitlesel mitingler yapması gerek..
Ama kayıkçı kavgasından öte bir şey yok ortada..
Başbakan RT Erdoğan da ustalıkla gündemi belirliyor..
Yok Muhteşem Süleyman, yok ilkokullarda giysi serbestliği yönetmeliği..
Yasa Köşk’te unutturulacak ve 15 gün içinde de bir gece yarısı ansızın onanacak..
Çok yazık çok..
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası‘nın basın açklamasını bilginize sunmak istiyoruz.
Dostumuz, Başkan Sayın Dr. Turhan Tuncer’e ve Yönetim Kuruluna teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile.
28.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 ================================================

– BASIN AÇIKLAMASI –
SAYIN CUMHURBAŞKANI VE TÜRK HALKINA AÇIK ÇAĞRI!
23 Kasım 2012
Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 12 Kasım 2012 günü TBMM`de kabul edilerek, geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanı`nın onayına sunulmuştur.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, tarımsal üretimin, doğal kaynakların ve kırsal alanların geleceği açısından “Büyükşehir Yasası”na “kaygı” ile yaklaşmaktadır. Bu Yasa ile öncelikle Türkiye Cumhuriyeti`nin kuruluş felsefesinde yer alan ve yerel yönetimleri içeren çok sayıda idari birim kapatılmakta ve ülkemizin yönetim yapısı karmaşık,
kaotik ve de yöneticilerin keyfi inisiyatifine ve ayrıcalıklarına mahkûm edilmektedir. Yasa, kamuoyunda yeterinde tartışılmamış, idari statüleri düşen ya da değişen
yerel yönetimlerdeki yöneticilerin ve halkın görüş ve oylarına sunulmadan “acele ve telaş” içinde çıkartılmıştır.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası aşağıda maddeler halinde belirtilen kaygılarından dolayı Sayın Cumhurbaşkanı`ndan Yasanın onaylanmamasını
ve TBMM`ye iadesini talep etmekte ve bunu Türk halkına karşı bir sosyal ve toplumsal sorumluluk görevi olarak kabul etmektedir.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası`nın “Büyükşehir Yasası”na ilişkin Kaygıları: 

·        Yasa, üretim için kullanılması gereken verimli tarım arazilerinin, kentsel alan kapsamına alınıp arsaya dönüştürülmesinin yolunu açmıştır. Düzenleme ile oluşacak arsa rantı, doğal varlıklarımız üzerinden haksız servet edinilmesine neden olacaktır.
Bu durum, bundan sonra köylerde-kasabalarda-küçük ilçelerde yaşayanların, tarım ile geçinenlerin mülkiyetleri üzerinde ciddi tehditler yaratacaktır.
·        Yasa ile Türkiye`deki 16 bin köyün tüzel kişiliği kaldırılmaktadır. Tüzel kişiliğini yitiren bu köyler, geleneksel yaşam biçimlerinden ve geçimlik de olsa üretim kaynaklarından uzaklaşacak ve kendi yaşam ve üretim biçimine yabancı uygulamalarla karşılaşacaktır.
Yasa, seçim ile işbaşına gelen muhtarların ve köy halkının tercihlerini hiçe saymakta ve Cumhuriyet`in ilk yıllarından bu yana kazanılmış olan haklar,
tek taraflı düzenlemelerle halkımızın elinden alınmaktadır.
·        Yasa ile tüzel kişiliği sona eren köylerde rantçıların gözünü diktiği kıyı alanları ve meralar, tüzel kişilikler tarafından korunamayacağı için “amaç dışı kullanıma” açılacak ve böylece doğal varlıklar ve kır yaşamı, ekosistem dengesi gözetilmeksizin tahribata uğrayacaktır.
·        Yasa ile tarım ve kırsal alanlar ile ilgili faaliyetler, uygulamalar ve öncelikler,
bu alanın uzmanları tarafından değil, konu ile ilgili bilgi sahibi olmayan ve hassasiyet taşımayan yerel yöneticilerin inisiyatifi ve ayrıcalıkları doğrultusunda gerçekleştirilecektir.
·        Yasa ile Türkiye kırdan-kente yeni bir göç dalgası ile karşılaşacaktır. Üretim kaynakları sınırlanan, yaşam biçimine müdahale edilen kırsaldaki yurttaş kentlerde daha zor koşullarda yaşamaya, iş bulmaya ve barınmaya zorlanacaktır.
·        Yasa ile söz konusu uygulamaya maruz kalacak kırsal yerleşimlerde yaşam ve tarımsal üretim maliyeti artacak ve kırsalda var olan yüksek yoksulluk oranı daha da tırmanacaktır.
·        Yasa ile bir yandan Büyükşehir Belediyelerinin yetki alanı genişlemekte, diğer yandan Valiliklerin Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı ile insan kaynağı ve harcama yetkileri genişletilerek güçlendirilmekte imiş gibi bir izlenim yaratılmaktadır.
Oysa bu durum, mülki idare ile yerel yönetimler arasında yeni çatışmalara
yol açacak ve bundan da zaten temel hizmetlerden yoksun kır halkı daha fazla etkilenecektir.
·        Köylere götürülen belediye hizmetleri büyükşehir belediyelerine ya da ilçe belediyesine devredilmektedir. Burada var olan “hizmette mesafe sorunu” daha da derinleşecektir. Kırsaldaki halk Yerel Yönetim Hizmetlerinin bir bölümünü Büyükşehir Belediyesinden bir bölümünü de İlçe Belediyesinden alacaktır. Bu durum, kırsal alanlara yönelik hizmetin bütünlüğü açısından kaotik bir ortam yaratacaktır.
·        Kırsal alanın nüfus azlığı, oy kaygısı ile hareket eden yerel yöneticilerin, nüfus yoğunluğunun olduğu kentsel alanlara daha fazla ilgi göstermesine, kırsal alanın daha da fazla ihmal edilmesine yol açacaktır.
  • Türkiye`nin, öncelikle toprak ve su başta olmak üzere
    doğal varlıklarını koruyacak ulusal politikalara ihtiyacı vardır.
Dünyada yaşanan kriz, küresel ısınma ve kuraklık konusundaki uyarılar dikkate alınarak, ülkemizin geleceği için tarım arazileri ve su havzaları üzerindeki tahribata son verilmelidir.
  • TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası olarak yukarıda sıraladığımız kaygılarımız doğrultusunda doğal varlıklarımızı korumak amacıyla, Sayın CUMHURBAŞKANI`ndan çıkarılan yasayı bir kez daha görüşülmesi için TBMM`ye geri göndermesini istiyoruz.
Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz. 23.11.2012 
 
Dr. Turhan TUNCER
Başkan
(Yönetim Kurulu adına)

Cari Açık, Hayvancılık Sektörü ve Gizli Açık


Dostlar
,

İzmir Veteriner Hekimler Odası’ndan değerli Veteriner hekim dostumuz
Sayın Adnan Serpen‘in -arşivimizden- önemli bir makalesini paylaşmak istiyoruz  :

  • Cari Açık, Hayvancılık Sektörü ve Gizli Açık
Sayın Serpen, geniş bir kaynakça ile, derinlikli olduğu bir alanda bizlerin
dikkatini çekmekte. Yazı elimizde pdf olarak var. Ayrıca uzun da..
Bu bakımdan pdf olarak verişimizin anlayışla karşılanmasını diliyoruz..
Bu makale, “Tarım Gözlem Dergisi” nin Kasım – Aralık 2011, Yıl:1, sayı 5’te yayınlanmıstır. Aradan yaklaşık 1 yıl geçti. Ülkemizin verileri ne yazık ki daha da kötüleşti.
Ardarda gelen TÜİK verileri (Hane Halkı Tüketim Araştırmaları ve gelir dağılımı verileri), politik baskı altında ne denli makyajlı da olsa, mızrağı çuvala sığdıramıyor. Sendikaların yoksulluk araştırmaları, uluslararası kuruluşların verileri…Örn. UNDP (United Nations Development Program – Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı – BMKP) sıralamasında 187 ülke içinde 92. sırada yer alışımız.. 10 yıl önce
82. sıradan 10 yılda 10 sıra geriye.. İşte AKP’nin ekonomi politikalarının ürünü..

BMKP, İnsansal Gelişim İndeksi (Human Development Index) kullanmakta.
Bu bileşik gösterge (indeks), ülke insanının ekonomik büyümeden (kalkınma değil!)
ne denli pay aldığının ölçütü. Ekonomi büyüse de, veriler rakamsal olarak şişse de,
bu tablo insanlara insanların gönencine (refahına) ne ölçüde yansıyor, ona bakılıyor. Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, kültür.. gibi temel alanlarda halkın kamusal hizmetlere erişimi ve bu hizmetlerin niteliğitemel alınıyor.
Gerisi laf-ı güzaf (boş laf) derler ya.. İşte öyle..
Dostumuz Sayın Adnan Serpen‘e teşekkür ediyoruz dikkat çeken yazısın için.
Okumak için erişkeyi (linki) tıklar mısınız lütfen ?
Sevgi ve saygı ile.
28.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

İMA ile İNFAZ


Dostlar
,

Şimdi biraz “soyut takılalım“…

Bizim de üyesi olduğumuz, bir bölüm hekimin yazıştığı “Hekim Forumu” adlı
bir sanal iletişim ortamımız var. Bu ortamda genellikle düzeyli bir iletişim kurulur.

Düzeyli “polemik”ler izlenir. Bunlardan biri de, hem pratik ya da amaçsal bağlamda polemik sayılmaması gereken ama niteliği bakımından oldukça düzeyli bir “polemik” de sayılması gereken (en azından biz göre) bir yazıyı (Deneme desek??)
paylaşmak istiyoruz..

Yazarı, kıdemli psikiyatrist Prof. Dr. Yıldırım Beyatlı DOĞAN..
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden çalıma arkadaşımız, dostumuz.

Yazının başlığı iseİMA ile İNFAZ..”

Keyifli okumalar..
Korteksinizin ısısı bir parça yükselebilir,, 

Sevgi ve saygı ile.
28.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

İMA ile İNFAZ.. 

Prof. Dr. Yıldırım Beyatlı DOĞAN
Ankara Üniv. Tıp Fak. Psikiyatri AbD

Değerli meslektaşlarım,

İnsanların taşıdıklarına inandıkları toplumsal rolleri, onların toplumsal sorunlara nasıl baktıkları ile yakından işkilidir. Doğru bakabilmek doğru düşünebilmekle ilişkilidir.
Doğru düşünebilmek ise akılsal olabilmek ve yöntemsel düşüncenin gerekir ilkelerini benimseyip hayata taşıyabilmekle olanaklıdır. Önce iyi bir insan ardından iyi bir yurttaş ve şimdiki halde iyi bir hekim olabilmek, bu özgül niteliklerin ardışık kazanılması ile oluşur. Oluşum, gelişim, erişim, değişim ve değişebilme dediğimiz evrimsel süreç ancak bu yolla gerçekleşir.

Tıbbiye mezuniyeti yalnızca mesleğin başlangıç noktasıdır. O güne dek ruhunda tohumu ekili değilse, kişi tıbbiye mezuniyetinden sonra ne insan ne yurttaş ne de
-hekim olmak da dâhil-  herhangi bir edimin iyisini eyleyen kişi olamaz. Bu nedenle adam olmayı kadın/erkek tıbbiye sonrasına bırakmak gibi budalaca bir seçim asla insana ait olamaz. Olsa olsa doktor kılığında dolaşan mutatif bireysel varlıkların işi olabilir. Onları irdeleyebilecek bir yönteme henüz sahip değiliz. Klonladığımız canlılar bile, onlar hakkında bize bir şey öğretemez. Bu türler, belki de kendi kendilerine yok olacaklar. Evrim’in olağanüstü resminde 1 pikselcik olsun yer almayacakları için, sonraki kuşaklarda onları tanıyanlar olmayacak. Tabiat tarihi müzelerinde bile yeri olmayacak tezahür sürprizi bu mukallit canlı türü, hekim olarak, hastalığı olan insanların uzak durması gereken tehlikelerdendir.

Akla hemen gelebilecek önemli bir soru da şudur: Bu canlılar nasıl husule gelmektedir?
Doğal tohumlama mı, yoksa Bombus arıları benzeri bunların larvalarını oradan buraya taşıyan aracılar mı var? Yoksa bunlar hünsa mı? Tabiat şaşırtıyor insanı. Anında cinsiyet değiştiren balıkların resmini gördüğüm anı hiç unutmuyorum. Dolayısı ile malum yaratıkların ne yolla husule geldiğine dair bilgi sahibi değilim.

Öte yandan biz insan hekimlerin kimi çevrelerinde tebarüz etme (bariz hale gelme) arzusuyla yanıp tutuşan, kimse dürtmediği halde dürtülmüş hissi verip çakma bakire rolü ile davrananlar aklıma geliyor. Kimsenin kimse ile ne düşünüyor, nasıl düşünüyor, nasıl ifade ediyor sorularından başkası merak etmediği hallerde bu insanlar ‘beni merak edin’ diyemedikleri için tuhaf yollara başvurabiliyorlar. Örneğin herkesin bildiği diyerek yüklü göndermelerde bulunabiliyorlar. Gönderimin yüklü olması yükün akılsal değil kin ve hasetten oluştuğunun işareti!

Burada bir ara verelim. Ruh hekimiyim. En sık karşılaştığım sorulardan biri şudur: “İnsanları hemen anlar mısınız?” Can sıkıcı bir soru. Hiçbirimizin bu tür bir özellik taşıdığını sanmıyorum. Ben, kendi örneğimde, şunu söylemek isterim: Kim, kendi hakkında neyi nasıl anlatıyorsa ben onu o biçimde anlarım. Yani hepimiz gibi.
Tek farkım, benim kurduğum açıklayıcı cümlelerimin ancak belli bir birikim sonucu kurulabileceği gerçeğidir. Başka tıp dallarında olduğu gibi. Örneğin bir kasa hıyarın arasına karışmış plaj topu herkesin ilgisini ne ölçüde çekiyorsa benim de ilgimi
o ölçüde çeker. Ben, farklı olarak, o plaj topunun hangi talihsiz koşullara bağlı olarak sergide yer aldığını açıklayabilirim. Şu an kimse benden bir açıklama istemiş değil.
Ama benim yurttaşlık anlayışım beni sorumlu kılıyor. İsterseniz ‘zabıta ruhu’ deyin,
ben sorumluluk hissediyorum. “Orada olmak” sorumlu olmaktır.

Sözünü ettiğim plaj topunun acizliğinin göstergesi olan bir davranışı var ki dayanamadım. Yazdım. Yazmak içimden gelen bir sese uymak anlamında değil. Sorumluluğum, kararım ve seslenişim! Söz konusu davranış, kadın erkek ayrımına dayanan toplumsal cinsiyet rollerini, erkek egemen savruk bakış açısıyla nezih yazışmaların olduğu bir ortama taşınmasıdır. Cesaret eksikliği belirgin olan naylon canlı türü, düşündüklerini sözüm ederek ima kurnazlığı ile infaza yeltendiği meslektaşa yazabilseydi aniden insan haline gelmezdi. Ama hiç olmazsa insan olanla arasındaki farkı görmeye başlayabilirdi. Şu ana dek yapılabilmiş (üç gündür bakmıyorum) iki uyaran, adsızlığa sığınan mezkûr canlı türü için böyle bir etki doğurdu mu bilmiyorum. Sanmıyorum.

Beni kendisiyle bu denli meşgul ettiğini düşünsün istemem. Bilenler bilir; psikanalitik gevezeliklere çoğu kez karnım toktur. Psikanalizi ciddi bir kuram ve kapsamlı bir bakış açısı olarak değerlendirenlerdenim. Bana göre S. Freud bir düşünürdür. Mezarında beni bağışlasın ama kurama dalmak zorundayım: Demin örneklediğim anında cinsiyet değiştiren balık örneğini anımsadınız değil mi? Yoksa cinsiyet değiştirememe kıskançlığı mı diye sorsam? O vakit amaç ima ettiği meslektaşımız değil örneklediğim balık olmalıydı. Ama herkes balıklardan bahsedemez. Kimilerine doktorluktan bahsetmek daha kolay geliyor. Oysa bizi bulaştıran beşinci sınıf boyası dökülmüş kolaylıklar değil tek renk, yalın ve dişli zorluklardır. Öyle olduğuna inanıyorum.
Benim, tıbbiyeyi derece ile bitirirken bebek büyütebilen belli bir siyasi partinin
gençlik örgütü üyeliği yapmış, sol düşünce doğruluğu ve namusunu kutsal bellemiş
has arkadaşım için söyleyebileceğim şeyleri bu birkaç satıra sığdırabilmem, listenin sınırlılığına gösterdiğim uyumdur. Bunları yazmak yalnızca benim kendimle kurduğum ilişkinin sonucudur. Onunla ilgisi yoktur. Aslında haberi olsa istemeyeceğini bilirim. (28.7.12)

Not: Onu hayatımda birkaç kez gördüm. Bu listede hiç görmediğim ancak tereddütsüz aynı biçimde yanında yer alacağım o kadar çok arkadaşım var ki!