Meslek hastalıkları üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Prof. Dr. İbrahim Akkurt, Türkiye’nin meslek hastalıklarını “gizleme yoluyla çözmüş(!)” bir ülke olduğunu belirtiyor. Sağlık Bakanlığı’na meslek hastalıklarının kaydının tutulması konusundaki görev ve sorumluluklarını hatırlatmak üzere change.org’da bir kampanya başlatan Akkurt ile Türkiye’de meslek hastalıkları sorununu ve kampanyayı konuştuk.
Mutlu Sereli Kaan
- Çalışma yaşamı çalışan sağlığı açısından ne gibi riskler içeriyor?
Çalışma ortamlarında kitapların yazdığı, teorik olarak 1 milyondan çok toksik madde, binlerce fiziksel, biyolojik, psikolojik, sosyal riskler ve tehlikeler var. Bu toksik maddelerden ancak
10 bininin kısa ve uzun vadedeki etkileri test edilebilmiştir; geri kalanlarının etkileri bilinmemektedir. Çalışma ortamlarındaki riskler kendilerini bir olayla hemen gösterirlerse
bunun adı iş kazasıdır. İş kazaları belli bir düzey ve süreçte hemen görünmez kılınırlarsa
iş cinayetleri hatta maalesef ülkemizde olduğu gibi iş katliamları olarak ortaya çıkarlar.
Klasik söylemle “her bir iş cinayeti, saklanan 3 bin ramak kala iş kazasının faturasıdır” şeklindedir ki; maalesef günümüzde ülkemizde yaşadığımız budur. Çalışma ortamlarındaki
risk ve tehlikelerin belli bir süreç sonucunda görünür olmasının adı ise işe bağlı hastalıklar-meslek hastalıklarıdır. Meslek hastalıkları ilk maruziyetten belli bir zaman sonra ortaya çıkarlar. Bunların etkileri ancak çalışma ortamlarında bulunanlarda ortaya çıkan hastalık ve patolojilerin nedenlerinin irdelenmesiyle saptanabilir.
- Türkiye için bu risklerin görünür olduğunu söyleyebilmek mümkün mü?
İş cinayetleri olarak nitelendirilen “görünürlüğü gizlenemeyen iş kazaları” konusunda dünyada ilk 3’de; “görünürlüğü gizlemek için oluşturulan sağlık sistemi -meslek hastalıkları liste/ kayıt ve bildirim sistemi- yoluyla gizleme” potansiyeli konusunda da dünyada belki de bir numaradayız. Yani dünyada meslek hastalıklarını “gizleme yoluyla çözmüş” bir ülkeyiz. Bundandır ki, pratik olarak ülkemizdeki çalışma ortamlarında risk -sıfır- olarak gözükmektedir. Çünkü işe bağlı hastalıkların-meslek hastalıklarının hiçbiri “SGK yani bir sigorta kurumunun değişik düzeydeki uzmanlarınca bir nedensellik bağı ile gösterilebilir, kanıtlanabilir-işlemi bitmiş olmadıkça; kalıcı hasar, maluliyet, ölümü de bununla ilintili bulunmadıkça” kayıt altına alınmazlar. Yani ülkemizde sağlık sunucularının rutin kayıtlarına bu riskler ve tehlikelerin hiç biri girmemektedir; gizlenmektedir.
- Resmi kayıtlardaki rakam nedir? Gerçek rakam nedir?
Bir ülkede meslek hastalıklarının beklenen görülme sıklığı konusunda birkaç parametre vardır. Bunlardan ILO ve WHO’nun da kabul ettiği en sık kullanılan parametre şudur: Bir ülkede çalışma ortamlarının durumuna bağlı olmak üzere her bin kişiden en az 4, en çok 12 kişide meslek hastalığı/işle ilgili hastalık görülmesi beklenir (AS: Harrington ölçütü). Buna göre ülkemizde en az 25 milyon çalışan olduğunu düşünürsek beklenen meslek hastalığı sayısı en az 100 bin, en çok 300 bin küsurdur. Yani en iyi bir beklentiyle bile ülkemizde kayıt altına alınması gereken meslek hastalığı sayısının 100 binden az olmaması gerekir. Oysa ülkemizde “gerçekte meslek hastalığı olmayan” ancak ulusal ve uluslararası alana SGK tarafından
meslek hastalığı diye bildirilen yıllık rakamlar 500 – beşyüz- ün altına bile indirilmiştir.
- Türkiye’de meslek hastalıklarının kaydının sağlıklı bir şekilde tutulamadığı açık…
Meslek hastalıkları bir etyolojik (nedensellik) tanımlamadır. Meslek hastalığı diye tek bir şablon yoktur. Hastalıklar vardır, bunların nedenleri vardır. En baba meslek hastalıkları olarak bilinen kurşun toksisitesi başta olmak üzere tüm toksikasyonlar; hatta silikozis de dahil olmak üzere pnömokonyozların bile oluşmasında tek bir etken söz konusu değildir. Kişiye, ortama, koşullara, maruziyet süresi ve yoğunluğu vb. birçok etmene bağlı olmak üzere etkilenme – hastalık – hasar -maluliyet – ölüm olur. Meslek hastalıklarını görünür kılmak istemezseniz gizleme potansiyeli en yüksek hastalıklardır. Bunlar sağlık sistemi içinde başka adlar, sendromlar vb. şaşalı isimler şeklinde lanse edilir. Meslek hastalıklarının görünür kılınmasının ilk ve belki de tek yolu
tüm hastalıkların nedenlerinin görünür kılınmasını sağlayıcı sistemin rutin sağlık hizmetinin bir parçası durumuna getirilmesini sağlamaktır. İşte görevi olduğu halde Sağlık Bakanlığı yıllardır bunu pratiğe dönüştürmemiştir. Böyle bir sistemimiz olmadığı için de hastalıklar içinde
meslek hastalıklarının görünürlüğü sağlanmıyor, kayıt altına alınmıyor, bildirilmiyor.
Oysa rutin pratikteki her bin hastalığın en az 5 ile 25’nin mesleki kökenli olduğu artık
bilimsel hemen tüm kitapların yazdığı bir gerçektir.
- Meslek hastalıklarının kayıt altına alınması için siz neler öneriyorsunuz?
İlk soruda yanıtladığım meslek hastalıkları rakamları SGK’nın iş kazaları ve meslek hastalıkları sigortacılık kolunun “sigortacılık yönünden maluliyet – tazminat işlemleri bitmiş” rakamlardır. Yani gerçek meslek hastalıkları değildir. Benim önerdiğim şu anda birçok ülkede uygulamaya sokulan, 1930’dan beri Sağlık Bakanlığı’na Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile verilmiş olan “meslek hastalıkları istatistikleri kayıt ve bildirim sistemi”nin uygulamaya sokulmasıdır.
- Bu çerçevede başlattığınız imza kampanyası hakkında bilgi verir misiniz?
Meslek hastalıkları- işle ilgili hastalıklar hep bir maluliyet – tazminat kıskacında görüldüler;
o nedenle de adı dillendirildiği an “kara kaplı mevzuat hazretleri kitaplarına” bakılmayı gerektiren öcüler olarak çalışan – çalıştıran – hekim vb. birçok kesimlerce hep uzak duruldu. Oysa biz biliyoruz ki; her yüz hatta kimi durumlarda her bin işe bağlı hastalıktan ancak ve ancak 1 (bir)’i yasal izlem gerektiren kategoridedir. Yani bu kategoride olabilecek bir hastalık için günlük pratikte 99’nun hatta bazen 999’nun üstü kapatılıyor, gizleniyor. Ancak evrensel
tıbbi bakışta biliyoruz ki; her hastalık erken evrede yakalanırsa morbidite (geçici veya kalıcı hasar) ve mortalitede (ölüm) çok belirgin bir olumlu etki sağlanır. Bu şekilde hem de çalışma ortamlarındaki risk ve tehlikeler görünür kılınır. Bu hem çalışandaki maruziyetin azalması ya da kesilmesi yoluyla hastalığının ilerlemesini durduracak hatta iyileştirecek, hem o ortamda bulunan öbür kişilerde etkilenme olup olmadığının incelenmesini sağlayacağı gibi hem de o ortamda aynı etkenlere maruz kalanlar için Birincil korunma koşullarının gözden geçirilmesini sağlayarak öbür kişilerin maruziyetini engelleyecektir. Çünkü basit düz mantıkla da denilebilir ki bir şeyden korunabilmek için öncelikle onun risk ve tehlike derecesini bilmek gerekir.
Bu görev ve sorumluluk da sağlık otoritesinin oluşturduğu sistem içinde buna olanak sağlayıcı bir yapılanmanın bulunmasıdır. İşte kampanyanın temel amacı Sağlık Bakanlığı’nın
“Meslek Hastalıkları Tıbbi Bildirim ve Kayıt Sistemi” ni de içine alacak biçimde bu görev
ve sorumluluğunu artık yerine getirecek bir sistem oluşturmasını sağlamaktır
- Böyle bir kayıt sistemi tutmanın çalışanların sağlığına olumlu etki edebilecek
başka çıktıları olabilir mi?
Çalışma ortamlarını bir havuz olarak düşünürsek “tıbbi meslek hastalıkları tanı sistemi”
bu havuzun kaçaklarını (işe bağlı – meslek hastalıkları) bize gösterecektir. Bunların hasar bırakmadan erkenden tanı ve tedavisi sağlanacaktır. İşe bağlı hastalıklarda – meslek hastalıklarında tedavinin ilk koşulu maruziyetleri azaltmak, yok etmek”tir; bu sağlanarak hastalıklar hasar (maluliyet) oluşmadan saptanması sağaltılacaktır. Bunun ötesinde,
çalışma yaşamındaki binlerce risk ve tehlikenin görünür kılınması; benzer ortamlarda çalışan, çalışacaklar için önlemlerin alınmasının yolu açılacaktır. Görünür kılınması sonradan oluşacak hasar, yasal durumlar nedeniyle de önemli bir gösterge olarak kayda geçecek yani tıbbın hukuka kendiliğinden kanıt oluşturmasının önü açılacaktır.
- Sizin eklemek istedikleriniz var mı?
Çalışma ortamlarının birer hastalık üretim merkezi olmasını istemiyorsak;
hastalıkların nedenini her Basamaktaki hekimin sağlık sunucusu sistemiyle kayıt ve bildirimi sağlayacak biçimde kurumsallaştırmak istiyorsak; pahalı ve kişiye zarar verici tanı yöntemleri yerine iş ve meslek öyküsü yoluyla maruziyetleri ortaya koyup erken tanı koymak istiyorsak; tedavi için tıbbın evrensel kuralı “primum non nocere!: önce zarar ver-me!” ilkesini yaşama geçirip hastalıkların hasar – maluliyet – ölüm yapıcı potansiyelini en aza indirmek istiyorsak mutlaka “meslek hastalıkları tıbbi tanı sistemi”ni kurmamız gerekiyor. Günümüzde bu mümkündür. Hemen her sağlık sunum basamağındaki otomasyon sistemlerinin altyapısı
buna uygundur. Hekim olarak ana görevimiz insanı korumak, hastalandığında zarar vermeden tanı koymak, en pratik yoldan eski sağlığına kavuşturmaktır. Çalışma ortamlarına bağlı etkilenme, hastalık ve bunlara bağlı kişilerde oluşan hasarları belgelemek;
sağlığı bozucu sosyal sürdürülebilirliğin koşullarının sağlanmasına yardımcı olmaktır.
28 Eylül 2015)
=======================================
Dostlar,
TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) düzenli yayın organlarından olan TIP DÜNYASI’nda yer alan bir söyleşiyi bir – iki ay sonra da olsa paylaşmak istedik. Değerli meslektaşımız Sn. Prof. Dr. İbrahim Akkurt, Göğüs Hastalıkları Uzmanı olarak uzun yıllar Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesinde çalıştıktan sonra emekli olarak Ankara’da meslek yaşamını sürdürmektedir.
İş ve Meslek Hastalıkları yandal uzmanlığı da bulunmaktadır. Ankara Tabip Odası bünyesinde son birkaç yıldır, bizim de ara ara destek verdiğimiz Meslek Hastalıkları Konseyi çalışması başlatılmıştır. Bu çalışmanın bir kurumsallaşma çizgisi izlemesi sevindirici olacaktır.
İş ve Meslek Hastalıkları, bizim de meslek yaşamımızda en çok emek verdiğimiz alandır. 1977’de tıbbiyeden (İstanbul Tıp Fak.) mezun oluşumuzla birlikte bir yeraltı maden işletmesi hekimliğini de üstlenerek göreve başlamıştık. Ardından Çimento ve Kağıt sektöründe işyeri hekimliği yaptık. Üniversitede alanın her düzeyde (Tıbbiyede lisans, sonra lisans üstü, doktora) derslerini verdik. Tıpta Uzmanlık Tezleri yönettik…. TTB’de uzun yıllar İşyeri Hekimliği Kolu Akademik Kurul üyeliği yaptık ve 25 bine yakın meslektaşımızın İşyeri Hekimliği Sertifikası edindiği 100 dolayında kursta 10 yıl boyunca etkin görev üstlendik. Çalışma ve Sağlık Bakanlıkları ile sorunun çözümü için hep birlikte olduk.. Sevgili Prof. Akkurt’la da..
Ancak… meslek yaşammızın 39. yılına geldiğimiz halde Türkiye’de İşçi Sağlığı İş Güvenliği alanında ve onun bir uzantısı olarak Meslek Hastalıkları bağlamında anlamlı bir yol katettiğimizi söylemek güçtür.
Bu alan, “ekonomik – politik – hukuksal – tıbbi” olmak üzere 4 boyutlu uzay gibidir!
Kavramak, zihinde gerçek anlamda canlandırmak ve oldukça karmaşık etmenlerini tanımlayıp emekten – ulusal yarardan yana bir pusula koymak, sermayeyi bir uzlaşıya ikna etmek
son derece güçtür.
Türkiye bir “Meslek Hastalıkları Şeytan Üçgeni” içindedir..
Öyle ki; geçelim sermayeyi (işvereni) ve sonra Devleti, Emekçi (işçi,çalışan) da Meslek Hastalığı tanısı almak isteMEmektedir çünkü bu tanı genellikle işinden olmak demektir!
Sorun Küreseldir denebilir.. Tüm dünyada yıllık 1 milyon dolayında meslek hastalığı kayda girmektedir. Bunun yarısı Çin ve ABD’den bildirilenlerdir. Türkiye’ye, Dünya nüfusunun
% 1,1’i olmamız nedeniyle 11 bin / yıl gibi bir rakam düşebilirse de, biz 500’ü aşamıyoruz.
- Temel engel, Küreselleşmiş vahşi kapitalizm ve mutlak bir sermaye vesayetidir..
AÜTF’de (Ankara Üniv. Tıp Fakültesi) yıllardır Dönem V’te verdiğimiz
Meslek Hastalıkları Derslerinin kapsamlı yansılarını izlemek yeterince fikir verebilir :
http://ahmetsaltik.net/2015/11/11/meslek-hastaliklari-occupational-diseases/
Sorunun çözümü salt tıbbi olarak olanaklı değildir..
Emek güçlerinin direnişi küreselleştirecek ölçütte örgütlenmesinden geçmektedir.
Sevgi ve saygı ile.
30 Ocak 2016, Ankara
Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com