Dostlar,
ADD Genel Merkezince yapılan basın açıklaması aşağıda..
Okunup okutulması gerek..
Açıklamayı tümüyle paylaşarak sizlere de sunuyoruz..
Sevgi ve saygı ile.
8.6.2013, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
================================
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL MERKEZİNİN
BASIN AÇIKLAMASI
Taksim Gezi Parkı’nda başlayan olayların, dalga dalgayayılarak Türkiye’nin
bütün il merkezlerini ve aynı zamanda öbür pek çok ülke başkentlerini de kapsaması
ortaya çıkan “yeni bir durumu” gösteriyor.
Taksim direnişinin, başlangıçtaki çevresel tepki girişiminin ötesine geçerek
siyasal süreklilik gösteren eylemlere dönüşmesi,
siyasal iktidarın “konumunu” da tartışmaya açmıştır.
Gerçekten, hedefindeki Türkiye’ye, uzun süre “yetmez ama evet” çilerle oluşturduğu basın, kendisine bağladığı yargı ve ele geçirdiği kurumların katkısıyla yarattığı ortamda takiyye politikalarıyla yürüyen, üç kez genel seçim kazanıp iktidarda kalmayı başaran AKP; önümüzdeki yerel ve genel seçimlerle Cumhurbaşkanlığını da alarak iktidarını sürdürmek ve hedefine varmak için halkın tepkisizliğine ve korkutulmuşluğuna güvenerek hızlanmış ve Cumhuriyetin kazanımlarını teker teker yok etmeye ve
yerine bir şeriat diktatörlüğüne giden yolun yapı taşlarını örmeye başlamıştır.
Sistemi meşrulaştıracak “yeni” bir anayasayı yaşama geçirebilmek için ise
milletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü tehlikeye atmaktan çekinmemiş, ayrımcı, ayrılıkçı, savaşçı politikalarla iç ve dış güvenliğimizi bile
tehlikeye atmayı göze alabilmiştir.
Bununla da yetinmemiş, halkın yaşam alanına girmiş, kaç çocuk yapacağına,
çocuğunu normal mi, sezeryanla mı doğuracağına, bahçede nasıl oturacağına,
ne içip içmeyeceğine dek karışmış, kendi ahlak kurallarını halka dayatırken, halkın Cumhuriyetçi tabanını oluşturan Alevi kesimin değerlerini hiçe sayarak
70.000 Aleviyi evlerinde katleden ve
Halifeliği Osmanlı’ya getiren Yavuz Sultan Selim’in adını
3. Boğaz Köprüsüne verme basiretsizliğini bile gösterebilmiştir.
Cumhuriyetin kurucularına “2 ayyaş” diyebilecek noktaya gelmesi,
bardağı taşıran son damla olmuştur.
Aslında olay 10 yıllık birikimin dışa vurulmasıdır; çağdaş bir Cumhuriyet Devleti çatısı altında yaşayan halk, yarım yüzyıllık deneyle demokrasiye, kötü işlese de alışkındır. Çağdaş ülkelerde hiçbir biçimde görülmeyen yöntemlerle 3 kez genel seçim kazanıp iktidarda kalmayı başaran AKP’nin önümüzdeki yerel ve genel seçimleri de alarak bir 10 yıl daha iktidarda kalmak hedefini ve bu yolda kendisini
ucu ortaçağ düzenine giden otoriter bir rejime sürüklediğini görmüştür.
Türk halkı demokrasinin yalnızca seçimden ibaret olmadığı, hak ve özgürlüklere
saygı ve eşitliğin de demokrasinin temel ögelerinden olduğunun bilincindedir.
Bu nedenle yapılanlar halkı fazlasıyla rahatsız etmiştir.
Taksim direnişi ve illere yayılan eylemlerle bu gerçek gözler önüne serilmiştir.
Önümüzdeki “yeni durumu” hem iktidar hem muhalefet iyi değerlendirmeli
ve yeni bir yol haritası çizilmelidir:
Türkiye 21. yüzyılda yolunda ilerlerken 20. yüzyıldan gelen deneyimlerini ve
siyasal birikimini ders alarak kullanmalı, hiçbir biçimde demokratik rejimden
(ister askeri, ister sivil) geri adım atılmasına izin verilmemelidir.
Türkiye hem bir bölgesel dış savaş; hem de etnik, dinsel, mezhepsel,
siyasal çatışmalar üzerinden iç savaş senaryolarına karşı sağlam durmalı,
anayasanın değişmez maddeleri içinde ye alan cumhuriyetin temel nitelikleri gözetilerek, siyasal bir çözüm üretilmelidir.
Bu bağlamda; siyasal partiler demokrasilerin vazgeçilmez ögeleridir.
Ama tek başına siyasal partilerin varlığı demokrasi için yetmez.
“Katılımcı demokrasi” ancak adil temsili sağlayacak bir seçim sistemi ile oluşan Meclis, temel hak ve özgürlüklere saygı, azınlığın (muhalefet) korunması,
çoğunluğun (iktidar) keyfiliğinin önlenmesi için sınırlanması (bağımsız yargı denetimi, özgür basın, demokratik kitle örgütleri ve özgür üniversiteler gibi)
ve eşitliğin sağlanması ile işlerlik kazanır.
Halk kitlelerinin ayağa kalktığı ve daha çok “katılımcı demokrasi” istediği bu aşamada iktidarın “ileri demokrasi” söylemlerinin inandırıcı bulunmadığı ortaya çıkmıştır.
Bu nedenle;
İktidar; bu olaylardaki mesajı doğru okumalı,
demokrasiyi kendi anladığı gibi değil, olması gerektiği şekilde, halkın isteklerine uygun ve “kuralları” ile işletmeli, ayrıca özel (2023) hedefini bir yana bırakarak,
milletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü bozan
kavgacı, ayrıştırıcı, savaşçı politikalardan acilen vazgeçmelidir.
İktidarın bu olaylardan ders almaması, yeni seçeneklere yönelmesi halinde; Meclisteki siyasi partilere önemli görevler düşmektedir.
Muhalefet partileri seçimlere doğru ya adil temsili sağlayacak bir seçim sisteminin yasalaşmasını ve güçlü birliktelikler oluşturulmasını getirecek seçenek politikaları devreye sokmak ya da sine-i millete dönerek
erken seçimin önünü açmak görevini üstlenmelidir.
Sonuç :
Türkiye halkı, çağdaş cumhuriyetin genetiğine işlediğine inandığımız demokrasi bilinci ile bu sorunu da demokrasi içinde çözmeyi başaracaktır.
Korku duvarları yıkılmıştır, insanlığın ilericiliği ve çağdaşlığı tıpkı nehirler gibidir.
Geriye dönüşü yoktur.
Bu sancılı dönemin ülkemizde demokrasinin yolunu açacağına inanıyoruz.
(06.06.2013, Ankara)
Tansel ÇÖLAŞAN
Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı