Etiket arşivi: Stratejik derinlik

Davutoğlu mu Şeyh Sait mi?

Davutoğlu mu Şeyh Sait mi?

Rıza Zelyut

Rıza Zelyut
rizazelyut@gmail.com
AYDINLIK, 12 Şubat 2016

Bu ülkenin başbakanlık koltuğunda oturan Ahmet Davutoğlu, bulduğu her fırsatta bu koltuğu ona sunan Türkiye Cumhuriyeti’ne hakaretler yağdırıyor!
Daha önce de birkaç kez yazdım. Son seçimden hemen önce 29 Ekim’de Diyarbakır Meydanı’nda yaptığı konuşmada; açık açık Şeyh Sait’i ve Seyit Rıza’yı masum ilan etti. Devlete silah çeken bu çete başlarını yüceltti; dolayısıyla da onları tepeleyen devleti kötüledi.

Kimdi bunları etkisiz hale getiren? Mustafa Kemal ve arkadaşları… Davutoğlu işte onlara saldırdı…
“Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği” isimli kitabımda (Kripto Yayınları) gösterdim. Ruslara uşaklık da yapan Şeyh Sait’in 1925 yılında isyan öncesinde yayımladığı fetvada cumhuriyet rejimi için söylediklerine bakın…

  • Atatürk’ü, arkadaşlarını ve bunlara destek olanları “Dinsiz ve kanları-malları helal!” gösteriyor; öldürülmelerini istiyor. PKK’lılar da bugün o hainin heykellerini dikiyor. Davutoğlu oradan ilham almış gibi konuşmuyor mu?

    RİZE’DEKİ İSYANIN İNTİKAMI MI?
    Başbakan’ın sözleri sadece seçim kazanmaya yönelik değildi. Bu zihniyet 1919’da 15 Mayıs’ta İzmir’e çıkan işgalci Yunan ordusunu “Padişah efendimizin ordusu!” diye kutsayan İskilipli Atıf Hoca diye bilinen hainin zihniyetidir. İskilipli zihniyetidir, çünkü bu AKP, hain Atıf Hoca’nın adını Çorum İskilip’te devlet hastanesine vererek yüceltmiştir.1925 şubatında Kürtçü-İslamcı Şeyh Sait ayaklanmasından sonra, Rize merkezli bir isyan daha çıkmıştı. Şapka devrimini gerekçe gösteren gericilerin bu ayaklanmasında İskilipli Atıf’ın yazdığı “Şapka ve Frenk Mukallitliği” isimli kitapçık etkili olmuştu. İsyanı bastırmak için hükümet Yavuz zırhlısını göndermiş; bu zırhlı da Rize’nin Potamya bölgesinde (Şimdiki Güneysu) bulunan gerici isyancıları top ateşine tutarak bastırmıştı.
    AKP yöneticileri; bu ayaklanmanın fikir babası İskilipli Atıf’ı yücelterek ne yapmak istediler? Bunu vatansever herkesin iyi düşünmesi gerekiyor.

FETHULLAH’IN AĞZIYLA
Bitmedi… Bay Davutoğlu; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerine saldırılarını Mardin’deki konuşmasında da sürdürürken İbrahim Milleti’nden söz etti. Bu İbrahim milleti terimi; Müslümanlığı, Hıristiyanlığı, Yahudiliği İbrahim Peygamber adı altında birleştirmek üzere geliştirildi. İslam Peygamberi Hazret-i Muhammet’i ikinci dereceye indiren bu projeyi biz Fethullahçıların ağzından Dinlerarası Diyalog projesinin kurucu terimi olarak duyduk.
Demek ki neymiş?
Başbakan Davutoğlu; çaktırmadan Fethullahçıların fikrini yaymakta imiş…

CEHALETİN DANİSKASI
Başbakan Davutoğlu; oturduğu koltuğu O’na veren Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerini “Haçlılar-Moğollar-Sömürgeci Devletler” ile aynı gösterdi. PKK’lılar da Türkiye Cumhuriyeti’ni “sömürgeci devlet”, Güneydoğu Anadolu’yu da “sömürgeleştirilmiş Kürdistan” olarak gösteriyorlar. Gördüğünüz gibi Bay Davutoğlu; Türkiye Cumhuriyeti’ni sömürgeci devletlerle eş tutarak PKK’nın “uluslararası sömürge Kürdistan!” iddialarına ve sömürgeyi kurtarmak için isyan etmelerine hak verir duruma düşüyor.

Davutoğlu, Türk ulusçuluğuna (milliyetçiliğe) “parçalayıcı” derken Osmanlıcılığı yüceltti. Şimdi soruyorum: Senin o Osmanlın, 1920’de Sevr’de attığı imza ile şu elimizde bulunan toprakları İngiliz, İtalyan, Fransız, Yunan güçleri ile Ermenilere ve hatta Kürtçülere bırakmadı mı? Türklere, Orta Anadolu’da beş vilayetlik küçük bir bölgeden başka ne kalmıştı?

Osmanlı’nın imzaladığı Sevr’e direnenler de Bay Davutoğlu’nun Moğollar ve Haçlılar gibi kanlı ve zalim göstermeye çalıştığı Kemalistler / Cumhuriyetçiler oldu.

Osmanlı’nın masa başında verdiğini o Türk milliyetçileri savaşarak geri aldı.

YALANDAN TARİH YARATMAK
Bay Davutoğlu bunlarla da yetinmiyor. PKK elebaşısı Öcalan’ın palavralarına sahip çıkarak 1071’deki Türk zaferi Malazgirt’e Kürtleri ortak ediyor. O zaferin kazanılmasının temel sebebi şudur:

Bizans ordusunda yer alan kuzey Türkleri olan Kıpçaklar savaş sırasında Rumları bırakıp Türk kardeşlerinin saflarına geçti ve Rum ordusu çöküp bozuldu. O Kıpçaklar ki Müslüman değildiler. Bir bölümü Hıristiyan bir bölümü de eski Türk dini Gök Tanrı inancındandılar. Ama derinlerinde yatan ulusçuluk duygusuyla inancı bir kıyıya atıp Türklük adına birleşerek Malazgirt savaşını kazandılar.
Anladın mı Bay Davutoğlu?

Gelelim Selahattin Eyyubi ve Eyyubilere…
Davutoğlu, ne acıdır ki bu işte de Öcalan’ın uydurduğu sahte tarihe sarılıyor.
Sayın Başbakan; sana, Arap tarihlerinin en önemlilerinden birisinin adını veriyorum:
“El Bidaye ve’n Nihaye” O dönemi en yakından bilen tarihçi İbn Kesir tarafından yazılmıştır. İbn Kesir; Eyyubileri Türk beyleri olarak göstermektedir. Ve Selahattin’in kardeşinin adı da Böri’dir. Böri de has Türkçe olup Kurt anlamına gelmektedir. Kısacası Eyyub oğlu Selahattin Kürt değil, Azerbaycan bölgesinden kaçmış Türklerden bir subaydır.

TEK TİP SİZDE
Profesör Davutoğlu
; devletten söz etmeden önce modern devletlerin nasıl doğduğunu öğrenmelidir.
– Ulus devletler; insanoğlunun devlet deneyimlerinin en son aşamasıdır. Batı dünyası ulus devlet sürecine geçerek dünyaya egemen olmaya başlamıştır.
– Bugün demokrasi diye bildiğimiz sistem; ulus devlet sürecinde ortaya çıkmıştır. Yani uluslaşma ile demokratikleşme iç içe yürümüştür.
– Ulus devletler; eski din temelli feodal devletlerin yıkılmaları ile ortaya çıkmıştır; daha ileri bir sürecin ürünüdür. Türkiye Cumhuriyeti de böyledir. Osmanlı Devleti feodal; Türkiye Cumhuriyeti çağdaş ve demokratik bir devlettir. Bütün gelişmiş dünyada yaşanan çağdaşlık ve modernlik tek tipçilik değildir.
– Bugün tek tipçiliğin en katısını AKP iktidarı uygulamaktadır. Herkesi türban altına sokarak kadınları tek tipleştirmektedir. Okulları imam hatiplere dönüştürerek eğitimi tek tipleştirmektedir. Dindar ve kindar nesil isteyerek insanları tek tipleştirmektedir.

Bay Davutoğlu! Biliniz ki bir suda iki kez yıkanılmaz. Sizin “Türkiye’de 36 etnik grup vardır!” diyerek yürüttüğünüz bölücü/parçalayıcı ideolojiniz de geride kalmıştır. Ne kadar küfrederseniz edin, Türk Milleti sizleri de nazar boncuğu taktığınız bölücüleri de aşarak, uygarlık yolculuğunu sürdürecektir.

======================================

Dostlar,

Sayın Rıza Zelyut‘a bu emekli ve kanıtlara dayalı yazısı için teşekkür ederiz.
Doğrusu biz de Başbakan Davutoğlu‘nun ciddi bilgi açıkları karşsında şaşkınlık duyuyoruz. Boğaziçi gibi seçkin bir üniversitede Uluslararası İlişkiler + Ekonomi olmak üzere çift anadal lisans eğitimi alan (ancak 3,5 üzerinde çok yüksek akademik ortalama ile olanaklı!) ve sonraki yıllarda yurtdışında (Malezya’da) uluslararası ilişkiler hocalığı yapan Prof. Davutoğlu, nasıl böylesi ciddi bilgi boşlukları taşıyor, anlamak zordur..  Stratejik Derinlik adlı 500 sayfaya yakın kapsamlı uluslararası ilişkiler konulu kitabındaki öngörüleri çok büyük ölçüde gerçekleşmeyen Başbakan Davutoğlu’nun siyasal performansı Türkiye için kaygı vericidir. AKP’nin iktidar olduğu Kasım 2002’den bu yana bu Partinin dış politikasında önce danışman, sonra Dışişleri Bakanı ve son olarak da Başbakan olarak son derece ağırlıklı rol oynayan ve sorumluluk üstlenen Davutoğlu’nun, Türkiye’yi hemen hemen bütün komşuları ile ciddi sorunlar içine sürüklemesi son derece düşündürücüdür..

Prof. Davutoğlu, bu düşük ötesi profili ile Akademia’nın saygınlığına da zarar vermektedir.

Ve de gelinen son yer, Türkiyr’nin sıcak savaşa 5 kala konumudur..

AKP, RTE, Davutoğlu ve danışmanları ile dostları, özellikle Boğaziçi Üniversitesinden hoca arkadaşları, İstanbul Erkek Lisesi’nden arkadaşları – hocaları, tıp doktoru olan eşi.. devreye girmeli ve gerekli uyarıları ülkemizin yüksek çıkarları adına ısrarla yapmalıdırlar..

Davutoğlu’nun gidişi hayra alamet değil..

Sevgi ve saygı ile.
15 Şubat 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Hüsnü Mahalli : Esad sizi savundu

Esad sizi savundu

‘Arap Baharı’ denilen o rezil oyun ile birlikte Tunus ve Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidara taşındı. İktidar değişimi ile Müslüman Kardeşlerin gücü Yemen’de arttı. Libya’da Kaddafi’nin devrilmesi ile Müslüman Kardeşler ve her türlü İslamcı grup ülkeyi darmadağın etti.
Sıra Suriye’ye gelmişti.Suudi Arabistan ve Katar başta olmak üzere Körfez ülkeleri, AKP yönetiminde Türkiye ve ‘Suriye Dostu Grubu’ adı altında toplaşan yüz kadar emperyalist, sömürgeci ve işbirlikçisi ülke Suriye halkının üzerine çullandı.
2008-2009’da Kerry’nin iki kez  ‘Bölgenin en çağdaş, laik ve umut veren lideri’ dediği Esad,
aniden ‘zalim, diktatör ve halk düşmanı’ ilan edilmişti. İlan edenler arasında en ilginç olanları ise dünyanın en geri kalmış, çağ dışı, ilkel, bağnaz, rezil, ahlaksız ve demokrasi ve özgürlüklerle zerre kadar ilişkisi olmayan Arap Kral, Emir ve Şeyhleri var. Bu kral, emir ve şeyhlerin milyarlarca doları Türkiye üzerinden Suriye’ye akmaya başladı.
Bu dolarlarla dünyanın dört bir yanından binlerce ruh hastası, sapık ve katil Suriye’ye taşındı.
Türkiye üzerinden.. Herkes için tek bir slogan ve amaç vardı :
‘Biz Sünniler el ele verip kafir Alevi Esad ve Suriye’deki tüm Alevi ve Şii yandaşlarını
yok etmeliyiz’. 
Herkes bu amaca yönelik hareket etmeye başladı.
Alevi ve Şii köy, kasaba ve şehirler hedef seçildi.
Haziran 2011’deki ilk terörist saldırılardan bu yana her Alevi ve Şii ailede en az iki şehit var.
O günden bu yana ordu, güvenlik güçleri ve halk savunma gruplarından on binlerce şehit düştü.
Birçoğu da hunharca ve vahşice şehit edildi.
Ama Esad, Suriye devleti, ordusu ve halkı direndi.
Dünya tarihinde böyle bir mücadele görülmemiştir.
Suriye dünyanın en gaddar, kanlı, aşağılık ve insanlık dışı evrensel bir saldırıya karşı koydu. 
Bu direniş ve karşı koyma bölgemizi ve dünyayı büyük bir beladan kurtardı.
Suriye direndi diye Mısır halkı ve ordusu Müslüman Kardeşleri devirdi.
Suriye direndi diye Tunus halkı Müslüman  Kardeşlerden kurtuldu.
Suriye direndi diye Lübnan İslamcıların eline geçmedi.

Suriye direndi diye Erdoğan’ın halifelik ve
sultanlık hayalleri çöktü.

Çöktüğü için de Erdoğan bu kadar kızdı Esad ve Sisi’ye.
Çöktüğü için de hep mezhepsel söylemlerini ön planda tuttu.
Kılıçdaroğlu’na bile ‘ Alevi olduğun için Alevi Esad’a destekliyorsun’ dedi.
Peki liberallerimiz, sözde solcu aydınlarımız, garip demokratlarımız ne yaptı.’Arap Baharı’nı destekledi ve utanmadan ‘ Diktatör Esad da devrilmeli’ dedi.
Geldikleri nokta ortada. Çok net, açık ve keskin ifadelerle söylüyorum :
Suriye ordusu, halkı, güvenlik güçleri ve Esad direnmeseydi
bugün başta Türkiye olmak üzere tüm coğrafyamız kapkara olacaktı.
Ana şemsiye Müslüman Kardeşler altında tüm ruh hastası, sapık ve mezhepçi
öldürmeye programlanmış katil sürüleri her tarafı yönetecekti.Bir düşünün görüntüleri bile ürpertici olan IŞİD, Nusra, ÖSO ve benzeri yüzlerce çetenin yüzbinlerce ruh hastası elemanları etrafımızda dolaşacak ve hepimize çağ dışı bir yaşam biçimini zorla kabul ettirecekti.İnanın bana böyle olacaktı.

Şimdi onların işgali altındaki Suriye ve Irak bölgelerinde bunlar oluyor.
İnanın bana böyle bir yaşama bir hafta bile dayanamazsanız.
Esad direnmeseydi Türkiye şimdi yaşadığı karanlığın bin katını yaşayacaktı.
Siyasal, sosyal, kültürel, dinsel ve mezhepsel olarak.
Suriye halkı direndi hepimiz kazandık.
Kazandığımız için birileri çıldırıyor.
Kazandığımız için Suriye’yi  dağıtmak için her türlü ihanetin içine giriyorlar.
Allah’ın kutsadığı Şam’a dokunanlar bir gün gelir Allah tarafından cezalandırılacaktır.

Ben buna inanıyorum ve Suriye direnişinden onur duyuyorum.
Barış, dostluk, kardeşlik, sevgi ve insanlıktan yana herkes adına.
Ne olur bu yazıyı 2-3 kez okuyun ve neden doğru söylediğimi anlayın.
Çünkü Suriye, Türkiye ve tüm coğrafyamızın sizin sağ duyu, dayanışma ve
desteğinize ihtiyacı var.
Suriye kurtulursa size de birilerinden ve onların karanlık dünyalarından kurtulacaksınız.

===================================

Dostlar,

Ortadoğu ve özellikle Suriye konusunda uzman gazeteci – yazar Sayın Hüsnü Mahalli,
özellile son 4 yıldır, Suriye’ye dönük iğrenç – kanlı emperyalist güruhun saldırından bu yana adeta bir pusula hatta kutup yıldızı gibi bize yol göstermekte.
Yazıları, yorumları, TV programlarındaki katkıları büyük ölçüde doğrulandı.

Bu yazısı on yılların en önemli makalelerinden biri. Dilediği gibi birkaç kez okunmalı ve üzerinde düşünülerek paylaşılmalı.

Suriyeli yiğit direnişçi kardeşlerimize ve onların önderi meslektaşımız tıp doktoru
(göz hastalıkları uzmanı) Beşar Esad‘a, bu haklı kavgalarında kararlı anti-emperyalist duruş sergileyerek başından bu yana Suriye’ye destek veren komşularımız İran ve Rusya ile uzaklardaki dev Çin’e, Lübnan’a… çooook teşekkür borçluyuz.

Türkiye ise bu süreçte 4 yıldır onursuz ve sefil bir dış politika izledi :

– Emperyalizmin safında yer aldı, dahası maşası ve taşeronu oldu
– Komşusunu hasım edinerek Batı emperyalizminin gözüne girmek istedi
– Suriye’de iç savaşı, rejime karşı kalkışmayı en geniş anlamda destekledi
– Dünyanın her yerinden gönderilen ücretli IŞİD cihatçılarını topraklarından geçirdi..
– Yaralı IŞİD cihat militanlarına sağlık hizmeti verdi, sakladı, barındırdı
– MİT TIR’ları ile silah ve cephane yolladı ve halkına gerçekleri söylemedi
– “Şam’da Emevi camisinde namaz kılacağız” diye psikolojik savaş yürüttü.
– BM’nin sınırların değişmezliği ilkesini, sıranın kendine geleceğini görmeden derin aymazlık içinde Batı emperyalizmine vekaleten çiğnedi..
– Milyonlarca masum Suriye’linin mülteci – sığınmacı olmasına yol açtı.
– 1,5 milyona yakın Suriyeli yurtsever insan, çoğu Alevi – Şii olmak üzere öldürüldü,
onbinlerce masum kadının ırzına geçildi.
– Türkiye bu süreçte çağ dışı Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerle utandıran işbirliği yaptı.
– ABD’nin maşası – aleti olarak, Suriye’nin meşru Esad rejimine ve masum halkına karşı savaşmak üzere ne idüğü belirsiz lejyonerlerin “eğit – donat” sefil projesine katıldı.
– Büyük ATATÜRK’ün “YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ” savsözünü çiğnedi..
– Sonunda “haydut devlet” sınırına geldi.. Yöneticileri “İnsanlık suçu işledikleri” savıyla Uluslararası Ceza Mahkemesine verildi.
– Ve…. şimdilerde düne dek yaptıklarının tersini yapma başladı..  Kullanıldı ve Batı politialarını değiştirdiğinde Türkiye’ye de tükürdüğünü yalamak düştü.. Erdoğan düne dek IŞİD’in aleyhine ağzını açmaz, “terörist” bile demezken bugün bu kanlı Vehhabi örgütün üstüne yürümek zorunda kaldı..

*****

Bunca vebal asla cezasız – yaptırımsız kalmaz, kalamaz.
Tanrı kavramına, tanımına, adaletine…… sığmaz..
Bu canavar politikaların siyasal ikballeri uğruna aleti olanlar mutlaka ama mutlaka yasal hesabını vereceklerdir.

Ortadoğuda barışın önünde en büyük engel AKP ve RTE’si ya da RTE ile AKP’sidir.
Dünya kamuoyunun geldiği son nokta budur..
“Stratejik Derinlik” adlı 500 sayfalık kitabın yazarı, Boğaziçi Üniversitesi hocası,
Uluslararası İlişkiler ve Ekonomi uzmanı Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu
çıkmaz sokağı neden göremez, görmez, anlaşılır bir olgu değildir!
Bu tablo Türkiye adına çoook hazin ve yerin dibine batıracak ölçüde utanç vericidir.
Türkiye bu “ikili” den (AKP – RTE) bir an önce kurtulmalıdır.
AKP’yi içermeyen / dışlayan bir hükümet kurulmaya çabalanmalı ve kan akışı ancak böyle durdurulmalıdır. Bu hükümet salt erken seçime dekr bir olgu bile olabilir. Uzatmalı – işgalci – gaspcı AKP iktidarı yönetiminde seçime gidilmemelidir!
Bu da yapılamıyorsa en yakın erken seçimde Türk ulusu bu kez AKP’yi bir daha doğrulamayacak biçimde sandığa gömmelidir..
Başka kurtuluş yolu kalmamıştır.Sevgi ve saygı ile.
1 Ağustos 2015, Yozgat

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Suriye’den Vahşet Resimlerinin Düşündürdükleri


Dostlar,

Deneyimli diplomat Sn. Onur Öymen‘in, Suriye’de kaynatılmak istenen
cadı kazanlarına ilişkin yorumu aşağıda.. Bizim R.T. Erdoğan da maşallah
1 numaralı insan hakları savunucusu kesildi başımıza.. 12. yılına giren iktidarlarında, işleyeni bilinen cinayetlerden hangisini aydınlattılar?

21. Adalet ve Demokrasi haftası sona yaklaşıyor. Bu bağlamda 3 şehitin katilerinin bulunması için atılan tek bir somut adım ve daha önemlisi ilerleme, ipucu, kanıt var mı?? 24-28 Ocak 2014 arası 5 günde byu toplum ADALET ve DEMOKRASİ arayışını çeşitli etkinliklerle haykırıyor adeta.. Adının ilk sözcüğü “Adalet” olan iktidar partisi hangi anlamlı katkıyı koydu bu çırpınışlara?

Uğur Mumcu 24 Ocak 1993’te,

Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan 24 Ocak 2001’de

ADD Kurucu Genel Başkanı Prof. Dr. Muammer Aksoy
31 Ocak 1990’da alçakça öldürüldüler..

Halk, gerçekte kendisine dönük bu saldırıları unutmadı..

Mumcu da “UNUTMA BİZİ!” demiyor muydu??

Devrim şehitlerinin mezarlarında güller açıyor..
Öyle istemişti Uğur Mumcu…

Suriye Dışıişleri Bakanı, Cenevre görüşmelerinde bizimkilerin
(Erdoğan – Davutoğlu) ağzının payını verdi..
Daha önce de yazmıştık, ne yaparsanız yapın, ancak sınırlı ve az eğitimli
iç kamuoyunu bir süre daha aldatabilirsiniz.. Dünya sersem sepelek de
bir tek Erdoğan – Davutoğlu ikilisi mi kaldı “akıllı” (!) ??

Korkumuz Türkiye’nin BM tarafından “terörist ülke” ilan edilmesi
ve zaten ekonomik bunalımda kıvranırken bir de bu suçlama yüzünden
çok yönlü ağır bedeller ödemesidir.. Ambargolar vb..
Tabii bu sonuç aynı zamanda Erdoğan – Davutoğlu ikilisinin de
Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanması anlamına da gelebilir..

Türkiye’ye çok yazık oluyor, çok..
Emperyalizmin Suriye’deki kanlı oyunlarını kıraldan çok sahiplenmek ve gene de sümklü mendil gibi bir kenara atılmak.. Bu olası sonuçları öngörememek için herhalde Stratejik derinlik kitapları yazmış olmak, uluslararası ilişkiler profesörü falan.. olmak gerekiyor..

Sevgi ve saygı ile.
28 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

Suriye’den Vahşet Fotoğraflarının Düşündürdükleri

Portresi_gulumseyen

 

Onur ÖYMEN

 

 

 

Dün akşam televizyonlarda yayınlanan ve Suriye’de işkence sonucu öldürüldüğü söylenilen insanlara ait fotoğraflar insanlık adına utanç verici bir tabloyu gözler önüne serdi.

“On binlerce insanın nasıl vahşice öldürüldüğünü tüm dünya gördü” diyen Erdoğan,

“150 bin kişinin ölmesine seyrici mi kalacağız?” diye sordu.

Gerçekten bu vahşet tablosunun karşısında sessiz kalmamak gerek.
Ancak kafalardaki soruları da yanıtlamak gerekiyor. Bu fotoğrafların
Cenevre gmrüşmelerinden iki gün önce ve Esad’ın yeniden Cumhurbaşlanlığına aday olabileceğini açıklamasından hemen sonra yayınlanması son zamanlardaki moda deyimiyle anlamlı değil midir? İddia doğruysa, Esad’ın ehveni şer olduğunu söyleyen Sayın Davutoğlu bu işe ne diyecek? Ancak acele hüküm vermeden dünya televizyonlarında yayınlanan kimi bilgileri de dikkate almak gerekiyor.

Dün akşamki CNN yayınında Christian Amanpour, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin savcılarıyla bir adli tıp uzmanını konuşturdu. Hepsi bu cinayetleri Esad yönetiminin işlettiği konusunda görüş birliği içinde. Ancak kim ayrıntılar da ortaya çıktı. Fotoğrafları çeken “Sezar” kod adlı kişi, Suriye ordusunda görevliyken bir süre önce silahlı karşıtların safına geçmiş. Bu insanların nerede kimler tarafından işkenceye maruz kaldıklarını ve öldürüldüklerini görmemiş. Kimliklerini de bilmiyor. Ancak bu cesetlerin devlete ait bir merkeze getirildiğini
ve kendisinin de orada bunları görüntülediğini söylemiş. Amanpour, bu iddianın incelenmesi işini kimin finanse ettiğini sordu. Yanıt: Katar Hükümeti.

Peki, silahlı karşıtların işledikleri insanlık dışı cinayetlerle ilgili olarak medyalarda pek çok fotoğraf ve video yayınlandı. Onların da araştırılıp araştırılmadığını sordu mu? Hayır sormadı.

Suriye’de Kimyasal silahların kullanılması sonucunda binden çok insanın öldüğüne ilişkin savlar ortaya atıldığında da kimi uzmanlar bunun Esad yönetiminin işi olduğunu söylemişlerdi. Bu yüzdenen neredeyse ABD Suriye’ye silahlı müdahalede bulunacaktı. Rusya’nın diplomatik girişimi sonucunda
bu önlendi ve kimyasal silahların imhası konusunda Suriye Hükümetiyle uzlaşmaya varıldı. Ancak karşıtların da kimyasal silah kullandığı yolunda k,m, Birleşmiş Milletler yetkililerinin billdirimlerine itibar eden olmadı.

Dünya kamuoyunu galeyana getirebilecek ve siyasal sonuçlar da doğurabilecek bu gibi savların mutlaka birkaç kaynaktan doğrulanması ve yansız kişilerce irdelenmesi gerekiyor.

Bence Türkiye’nin dile getirmesi gereken tutum şu olmalı:

  • Kime, nerede, kimin tarafından ve hangi gerekçeyle yapılmış olursa olsun; bütün şiddet hareketlerini, işkenceyi, yargısız infazları kınıyoruz.
  • Bunu yapanların belirlenerek cezalandırılması gerektiğine inanıyoruz.
  • Suriye sorununun da daha çok kan dökülmeden, yabancı silahlı unsurların saldırılarıyla değil, Suriye halkının özgür iradesiyle çözümlenmesini bekliyoruz ve
  • Suriye’nin, toprak bütünlüğünü koruyarak en kısa zamanda laik ve demokratik bir ülke durumuna gelmesi için yapılacak bütün çalışmaları destekleyeceğiz.

Bence Türkiye’ye yakışan, halkın nefret duygularını büsbütün galeyana getirmek değil, her türlü şiddeti kınayarak barışçı bir çözüm arayışının yanında durmaktır.

(Not : Sayın Öymen’in hoşgörüsüyle, yazıdaki “resim” sözcüklerini, başlık dışında “fotoğraf” olarak değiştirdik.. Çünkü elimizdekiler “fotooğraf”, onlar “resim” değil.. A.S.)