Etiket arşivi: Prof. Dr. Çağatay GÜLER

Prof. Dr. Nusret Fişek anıldı – 3 Kasım 2017

Prof. Dr. Nusret Fişek anıldı – 3 Kasım 2017

Nusret Fişek ve Hekimlik ile ilgili görsel sonucu

Türk Tabipleri Birliği (TTB) eski başkanlarından, Halk Sağlığı önderi Prof. Dr. Nusret Fişek, doğumunun 103. ve ölümünün 27. yılında Türk Tabipleri Birliği, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı ve Halk Sağlığı Uzmanları Derneği tarafından düzenlenen etkinlikle anıldı.

3 Kasım 2017 Cuma günü, Hacettepe Üniversitesi Kültür Merkezi R Salonunda gerçekleştirilen etkinlik, sırasıyla Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hakan Altıntaş, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği Başkanı Prof. Dr. Türkan Günay, TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bülent Altun ve Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Haluk Özen’in açış konuşmalarıyla başladı.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel burada yaptığı konuşmada, Prof. Dr. Nusret Fişek’in tüm yaşamı boyunca sağlıklı yaşamanın bir insan hakkı olduğunu savunduğunu, tüm bilimsel çalışmalarını ve eylemlerini herkesin nitelikli sağlık hizmetine ulaşması hedefine yönelttiğini söyledi. Fişek’in çağdışı yöntemlerle doğurganlığın (AS: gebeliğin olacak..) sonlandırılması dolayısıyla kadın sağlığının dramatik biçimde bozulması, nüfus ve aile planlaması yöntemleri konusunda çok önemli çalışmalar imza attığını belirten Tükel, 1961 yılında kabul edilen Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun’un da mimarı olduğunu hatırlattı.

TTB’nin başkanlığını yaptığı dönemde birçok önemli girişime imza atıldığını anlatan Tükel, TTB’nin bir yandan üyelerinin çıkarlarını korurken, bir yandan da halk sağlığına katkı sağlayan sayısız etkinlik ortaya koyduğunu anlattı. Tükel, Fişek’in insan hakları alanında yaptığı çalışmaların hâlâ yol gösterici olduğunu belirterek, sözlerini “Prof. Dr. Nusret Fişek’i sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz.” diyerek tamamladı.

Konuşmaların ardından, Prof. Dr. Nusret Fişek’in özgeçmişi, yaşamından kesitler sunan fotoğraflar ve çeşitli zamanlarda yaptığı konuşmalarının kayıtlarından oluşan bir sunum gerçekleştirildi.

Nusret Fişek Halk Sağlığı Ödülü Tanık ve Güler’e

Daha sonra, TTB Halk Sağlığı Kolu’nca verilen Nusret Fişek Halk Sağlığı Hizmet Ödülü Töreni’ne geçildi. Nusret Fişek Halk Sağlığı Hizmet Ödülü bu yıl iki kişiye verildi: Prof. Dr. Feride Aksu Tanık ve Prof. Dr. Çağatay Güler. Tanık ve Güler ödüllerini TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel’in elinden aldılar.

Anma etkinliği, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Harun Tepe’nin konuşmacı olduğu “Üniversitelerin Toplumsal Sorumluluğu” başlıklı konferansın ardından sona erdi.

Etkinliğe Prof. Dr. Nusret Fişek ailesi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyeleri, TTB ve Ankara Tabip Odası yönetici ve temsilcilerinin yanı sıra çok sayıda halk sağlığı uzmanı, hekim ve tıp fakültesi öğrencisi katıldı.

*****
Dostlar,

Biz de oradaydık 27 yıldır hep olduğumuz gibi..
3 Kasım 1990 günü O’nu sonsuzluğa uğurlarken önde O’nun fotoğrafını biz taşımıştık.
2004’e gelene dek Edirne’den kalkıp 3 Kasımlarda O’nu anmaya geliyorduk.
Bu sitede, 1971’de Hacettepe’de tıp eğitimine başladığımızda tanıdığımız saygın hocamızın anısına daha önce de yazılar yayınlandı. “Nusret Fişek” diye arama yaptırıldığında bu dosyalara erişmek olanaklı.

Sosyal tıbbın ayaklar altına alındığı, sağlık hizmetlerinin metalaştırılıp piyasaya terkedildiği, şehir hastaneleri adı altında bir başka talan alanının daha dayatıldığı çok zor bir dönemde değindiğimiz yazıların okunmasında büyük yarar var.. Örneğin

http://ahmetsaltik.net/tag/efsane-hekim-halk-sagligi-hocasi-nusret-fisek/ 

Ayrıca kendi adına açılmış bir web sitesinde de O’nu ve saygın eylemini tanımak olanaklı :
http://nusret.fisek.org.tr/

Nusret Fişek hocamıza sonsuz şükran ve özlemle..

Sevgi ve saygı ile. 03 Kasım 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Dr. Nevzat Eren Ulusal Halk Sağlığı Sempozyumu


Dr. Nevzat Eren
Ulusal Halk Sağlığı Sempozyumu Düzenlendi

Dr. Nevzat Eren Ulusal Halk Sağlığı Sempozyumu-14, 21 Mart 2015 Cumartesi günü
İbni Sina Hastanesi Hasan Ali Yücel Salonu’nda düzenlendi. Her yıl Dr. Nevzat Eren anısına Ankara Tabip Odası ve TTB Halk Sağlığı Kolu’nun katkılarıyla gerçekleştirilen sempozyumun açılış konuşmaları Eşi Gönül Eren ve ATO Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Çetin Atasoy tarafından yapıldı.

Dr. Nevzat Eren Ulusal Halk Sağlığı Sempozyumu’nun bu yılki konusu
“Sağlıklı Kent Olmak” olarak belirlendi. Şehircilik konusunda uzman akademisyenler,
Halk Sağlıkçılar, yerel yönetim ve demokratik kitle örgütü temsilcileri sağlıklı kenti insan sağlığı bağlamında değerlendirip tartıştılar. Sempozyumun ana fikri;

  • “Sağlıklı Kenti planlarken
    – para yerine insan,
    – rant yerine sağlık ve temel haklar
    merkeze alınırsa sağlıklı kentlerde sağlıklı insanlar yaşar” oldu.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ruşen Keleş
“Sağlığın Sosyal Belirleyicileri Zemininde Sağlıklı Kent Olmak” konulu konferansında, Türkiye’de kentleşme alanında yaşananlar ve güncel durum hakkında sunum yaptı.

H.Ü.T.F. Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çağatay Güler
“Kentte Öncelikler”i çevre sağlığı açısından; ODTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Osman Balaban da şehir planlamacıları açısından değerlendirdi.

“Çankaya Belediyesi Açısından Kentte Öncelikler, Kolaylaştırıcılar ve Engeller!” i
Çankaya Belediyesi Sosyal Yardım Müdürü Dr. Yusuf Kaya anlattı.

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu “Sağlık ve Yerel Yönetimler” i hem dünyadan hem Türkiye’den geçmişten bugüne örnekler vererek sundu.

“Sağlıklı Kent” Deneyimleri başlığı altında; Bursa Tabip Odası’ndan Dr. Emel İrgil
“Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği Sürecinde Kent Sağlık Göstergeleri”ni,
Şehir Plancısı Bülent Tanık da “Bir Sağlıklı Kent Arayışı için Yeni Toplumcu Belediyecilik Uygulamaları”nı paylaştı.

Sempozyumun sonunda demokratik kitle örgütü temsilcileri Yuvarlak Masa Oturumu’nda biraraya gelerek “Söyleyeceğimiz Var” dediler. Ankara Tabip Odası 2010-14 Genel Sekreteri Dr. Selçuk Atalay, Bursa Tabip Odası Çevre Komisyonu üyesi Dr. Eylül Taneri,
Mersin Tabip Odası adına Dr. Ful Uğurhan, Çevre Mühendisleri Odası adına Baran Bozoğlu, Tüketici Hakları Derneği adına Turhan Çakar, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) adına Dr. Çiğdem Çağlayan ve Engelliler Konfederasyonu adına Av. Turhan İçli
“Sağlıklı Kent Olmak için Nasıl Mücadele?” ettiklerini ve gelecek için çözüm önerilerini sundular.

Dr. Nevzat Eren Ulusal Halk Sağlığı Sempozyumu’ndan kısa kısa…

Dr. Ruşen Keleş “Özellikle 1980’li yılların başından bu yana süregelen; doğrudan yabancı yatırımlar, turizmin teşviki, kıyılar, özelleştirme, petrol, madenler, ormanlar, meralar, toprak koruma ve arazi kullanımı, kentsel dönüşüm, hidroelektrik santraller, yabancı gerçek ve tüzel kişilere taşınmaz mal satışı ve nihayet Atatürk Orman Çiftliği… Bu gibi konulara ilişkin yasal düzenlemelerle izlenen süreç yurttaşımızı ve kenttaşımızı sağlıklı kentte yaşama olanağından bütünüyle yoksun kılmıştır”

Dr. Çağatay Güler “Kentin halk sağlığı açısından iki sahibi var: Yayalar ve bisikletliler; bu ikisini merkeze alıp kenti ve altyapıyı geliştirmek yerine, aracın hızına göre kent yönetmeye kalkarsanız kent bitmiştir!”

Dr. Osman Balaban “İnşaata dayalı ekonomik büyüme modeli Türkiye’de ‘sağlıklı kent’ olmak hedefinin önündeki engeldir

Dr. Onur Hamzaoğlu “Küreselleşen kapitalizmde toplumsal alanın yeniden düzenlenmesiyle, ekonomik alanın yeniden düzenlenmesi girişimlerinin kesişme mekanı olarak yönetim reformu/yerl yönetimler özel bir yer işgal etmektedir. Fakat unutulmamalıdır ki belediyeler de egemenlik aygıtı olan devletin bir parçasıdır”

Dr. Emel İrgil “Sağlıklı kent, çevresini geliştirebilen ve kaynaklarını genişletebilen bir şehirdir. Sağlıklı kent, sağlık bilincine sahip ve bunu geliştirmek için çaba harcayan kenttir. Bir sonuç değil bir yöntemdir”

Bülent Tanık “ Belediyeyi bir hizmet şirketi olarak değil, toplumsal örgütlenme olarak gördük. Bununla birlikte kentin ekonomisine duyarlı programlar olmasını önceleyerek işe başladık”

Dr. Çiğdem Çağlayan “ ‘Enerjiye ihtiyacımız var’ söylemi yerine ‘kömür varsa sağlık yok’ ve ‘çevre sağlıktır’ algısını yerleştirmeliyiz. Yerel ve ülke çapında sürdürülen bu haklı mücadelelerde toplum ve çevre sağlığını koruma adına kararlılıkla yer almaya devam edeceğiz”

Dr. Selçuk Atalay “Hekimlik sadece poliklinikte veya ameliyathanede bitecek bir şey değil. Sağlığın belirleyenleri ile beraber düşündüğünüzde eğer kent insan sağlığını bozuyorsa o zaman siz poliklinikte yetersiz kalmaya başlıyorsunuz. Dolayısıyla hekim olmak demek kentle uğraşmayı gerektiriyor. Bu bir tercih değil, koşulsuz bir görev”

Dr. Ful Uğurhan “Akkuyu Santrali Merkez Ofisi önü başından sonuna 37 adım sürüyordu. 37 adımı günlerce yürüdük, yürüdük, yürüdük… Şirket o kaldırım üzerinde yürümememiz için bir engel koydu, biz de onu Fukuşima Santrali’ndeki patlama sebebiyle hayatını kaybedenler anısına bir mezarlığa çevirdik”

Baran Bozoğlu “Ankara’da yaşayan bir yurttaş ve bir mühendis olarak şehir hastanelerinin detaylarına ulaşamadım; mesela kaç laboratuarı var, doğalgazı, elektriği nereden kullanacak, ulaşımı nasıl olacak gibi… Bunların cevabını kredi çekmek için gerekli olan İngilizce hazırlanmış ÇED raporlarında buldum. Halk için Türkçe yazılmış bir rapor yoktu! Ankara’da yapılacak hastanelerin tüm detaylarını İngiltere’deki Richard biliyordu ama Ankaralı Ahmet, Leya bilmiyordu!…”

Turhan Çakar “Sağlıklı kent denilince, kentte yaşayan ve çalışan tüm bireylerin fiziksel, ruhsal, sosyal, çevresel iyiliğinin, refahının sağlandığı kentler anlaşılmadır. Rant için değil, halk için kent yönetimi istiyoruz”

Av. Turhan İçli “Kentler farklı özellikteki insanları dikkate almayarak, hep “normal” kabul edilen insan tipine göre planlanıp yapılıyor. Bu paradigmanın değişmesi gerekiyor. Güç odaklı paradigma yerine insan odaklı paradigmayı getirmek gerekiyor”

http://ato.org.tr/basin-aciklamalari/detay/336#/haberler/detay/310, 19.4.15

==============================================

Dostlar,

Prof. Dr. Nevzat EREN, gerçek bir sağlık emekçisi idi.
Bir bilim insanı idi ama emekten yana sunuyordu paha biçilmez değerdeki bilimsel birikimini.

Bu oturumu paylaşmayı planlamştık ama “Bekleme – Emanet” klasörümüzde bir biçimde
gözden kaçtı!? Oysa anma etkinliğinin duyurusuna web sitemizde yer vermiştik..
(http://ahmetsaltik.net/2015/03/17/nevzat-eren-ulusal-halk-sagligi-sempozyumu-14/)
Gerçekten çok üzgünüz..
Rahmetli ile, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Toplum Hekimliği Bölümü‘nde
(şimdi, YÖK sonrasında Halk Sağlığı Anabilim Dalında) uzmanlık (ihtisas) eğitimine başladığımız 1978’den, ölümüne dek (18 Temmuz 1937 – 13 Mart 2000) birkaç onyıl (32 yıl) derin dostluk kuran bir öğrencisi – arkadaşı – dostu – yoldaşı olarak özür diliyor ve
bu oturum içeriğini sizlerle -biraz gecikse de- paylaşıyoruz.

Ama etkinliğine emek veren tüm kişi ve kurumlara teşekkür ediyoruz.

Anısı önünde saygı ve şükran ile eğiliyoruz..

Yapıtları ile bizlere yol göstermeyi sürdürüyor..

12 Mart 2011’deki anma etkinliği bir kitap (147 sayfa) olarak bastırılmıştı.
Bizim de düzenlemesine emek verdiğimiz kitapçık önemli bir belge olarak pdf biçimiyle
aşağıda (16+ MB)..

BİR SAĞLIK SEVDALISI Prof. Dr. Nevzat Eren’den İleriye Kalanlar

Anma Kitabı, İleriye Kalanlar, 12.3.11

Bir de, Prof. Eren’i yitirdiğimiz yıl –15 yıl önce– yazığımız bir makalemiz olmuştu..
Bilim ve Ütopya Dergisinde yayımlanmıştı.. (Mart 2001)
(Türk Tabipleri Birliği’nin yayın organı TOPLUM ve HEKİM’e de sunmuştuk
ancak arşivimizde bulamadık..)

Beş sayfalık bu yazımızı da paylaşmak istiyoruz..
Okumak için lütfen tıklar mısınız???

Dr.Eren’in_Ozgörevi_19.04.2015

Sevgi ve saygı ile.
19 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

21. Yüzyılda Okul Sağlığı Sorunları..


21. Yüzyılda Okul Sağlığı Sorunları..

AD_konferans_1 08.12.2014

 

Dostlar,

Hacettepe Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı‘ndan ihtisas eğitimi arakadaşımız (1978-81; o zamanki adı Toplum Hekimliği Bölümü idi)
sevgili Prof. Dr  Çağatay Güler,

“21. Yüzyılda Okul Sağlığı Sorunları”

başlıklı bir konferans verecek 8 Aralık günü…

Duyuru yukarıda..

Hacettepe Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı’daki çalışkan ve üretken sevgili arkadaşlarımıza, meslektaşlarımıza çabaları için teşekkür ederek
bu duyuruyu sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Not : Bu konferanslar halka açık olmayıp, uzmanlık düzeyindedir…

Sevgi ve saygı ile.
03.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

‘Nefret Etsinler Ama Yeter ki Korksunlar!’

Dostlar,

Hacettepe Tıp’tan uzmanlık devre arkadaşımız (1978-81) olan
sevgili Prof. Çağatay Güler‘in aşağıdaki yazısı tam anlamıyla “enfes“!

Her zamanki yaratıcılığı, sıradışılığı, yüksek zekâsı ile uzun zamanlar
derin yankı doğurabilecek, ciddi saptama ve iktidara çarpıcı uyarılar içeren bir makale..

Tarihten ve değişik kültürlerden – uygarlıklardan güçlü örneksemelerle varsıl.
Taa Antik Yunan – Roma düşünürlerinden – modellerinden – tiranlarından,
günümüz somut ve gözönündeki modellerine dek tiplemeler çok çarpıcı.

Bizim de dilimize “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az”
söylemi düşüyor haliyle..

Prof. Çağatay Güler nam yiğit ve yaratıcı aydının yazısı da mı az size??

Dikkat edin ilgililer; tüm kredileri tüketiyorsunuz ve meşru savunma yapacak
hemen hiçbir araç – gerekçe bırakmıyorsunuz kendinize..
Bunu da siz yapıyorsunuz, diktatör körlüğünüz – sağırlığınızla..

  • Betz hücrelerine sağlık sevgili kardeşim Çağatay Güler! 

Not : 21 Ekim 2013 günlü Cumhuriyet‘in 2. sayfasında yer verilen 2 makale de hekimlere ait.. Dostluklarından övünç duyduğumuz Cumhuriyet Devrim’inin ürünü
2 hekim hocaya.. Onlar (Prof. Coşkun Özdemir ve Prof. Çağatay Güler)
Büyük Atatürk‘ün

  • “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz..” 

buyurduğu ulusumuzun hekimlerinden..
(Prof. Güler’in sitemizde yer alan ilk yazısı için lütfen tıklayınız :
http://ahmetsaltik.net/2013/10/09/yoksul-ve-kor-bir-halk-saglikcisi/, 9.10.13)

Sevgi ve saygı ile.
22.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

‘Nefret Etsinler Ama Yeter ki Korksunlar!’

Cagatay_Guler_portresi

Prof. Dr. ÇAĞATAY GÜLER

“Bir polis devleti, ekinlere büyüme emri veremeyeceğini görecektir.” / J. F. Kennedy

 

 

Tiran Caligula, Romalı şair Lucius Acciusun “Oderint, dum metuant!” dizesini
çok severmiş:

  • “Nefret etsinler ama yeter ki korksunlar!”

Diktatör teriminin kökeni eski Romalılara dayanır. Kriz dönemlerinin olağanüstü yetkilerle donatılmış yöneticileridir. Sözlük anlamıyla bütün siyasal yetkileri kendisinde toplamış olan kimse demektir diktatör. Bir tek kişi ya da küçük bir grubun yönettiği hükümetlere diktatörlük denir.

Ansiklopedilerin yazdığına göre modern diktatörler eski Roma diktatörlerinden çok
Eski Yunan tiranlarına benzerler. Eski Yunan’da siyasal gücü zorla ele geçiren,
onu kötüye kullanan kimselere tiran” denirdi. Bir başka anlamı acımasız, gaddar, despot demektir. Bir ülkeyi zora ve baskıya dayanarak yöneten kimseler ,tiranla eşanlamlıdır.

Demokratik yöntemlerle iktidara gelenler de demokrasinin olanaklarıyla donatıldıkları yetkileri istismar ederek diktatörlüğe yönelebilirler.

Phil Stromer “Diktatörlük, kuşkusuz en iyi yönetim biçimidir…
Benim diktatör olmam koşuluyla!”

Herbert Hoover, “Bütün diktatörler konuşma özgürlüğü merdiveni ile güce erişirler.
Güç sahibi olur olmaz kendisi dışındaki herkesin konuşma özgürlüğünü ortadan kaldırırlar.”

Stephen Vizinczey, “Diktatörlük bir sürekli eğitimdir; size duygularınızın, düşüncelerinizin ve isteklerinizin bir öneminin olmadığını, bir hiç olduğunuzu,
sizin yerinize düşünen ve isteyen diğerlerince söylenen biçimde yaşamak zorunda olduğunuzu öğretir.”

diyerek diktatörün toplumu kendi düşünce ve yaklaşımına göre kalıba sokma eğilimini çok güzel vurgular.

Jan Masaryk, “Diktatörler her zaman son on dakikaya kadar iyi görünen yöneticilerdir.”sözüyle bilinçsiz yandaş kalabalıklarını uyarır.

Diktatörlüklerde mutlak güç, herhangi bir kısıtlama olmaksızın yönetimi ellerinde tutanlardadır. Bu yönetim biçiminde yönetilenlerin birçok hakkı ellerinden alınmıştır. Lider anayasal, yasal, sosyal ya da politik herhangi bir kısıtlama olmaksızın hükmeder. Kısıtlamalar karşı görüşlerin kamuoyuna iletilmesiyle sorgulanmaya başlayacağı için
ilk engellenen özgürlüklerin başında düşünme, söyleme ve haber alma özgürlükleri gelir.

Diktatörün istemediği söylenemez ya da kamuoyu gündemine taşınamaz.

Yazılı ve görsel basın vahşi sansürle engellenir ve dolaylı baskılarla kendi kendini sansüre zorlanır. Bu nedenle demokrasi, “sesi çıkmayana mikrofon uzatılan
yönetim biçimi” 
olarak tanımlanır.

Diktatörler, despot politik güçlerini kazanabilmek için güç ya da hileye, aldatmaya; sürdürebilmek için de korku, sindirme, gözdağı, tehdit, yıldırma, dehşet, teröre başvururlar.

Temel insan haklarını ortadan kaldırırlar.

Güçler ayrılığı yalnızca yasalardaki biçimsel tanımlar olarak kalır.

Adil yargılama şansı kalmaz, diktatörü sorgulayacak kurumlar yok edilir ya da işlevsiz, güdümlü kuruluşlar haline getirilir.

Kamuoyu desteğinin sağlanması için kitlesel propaganda tekniklerinden yararlanırlar.

  • Baskılanmış ve çıkar cenderesine alınmış basın,
    kamuoyu oluşturma sorumluluğunu yerine getirmez.

Modern çağın olanakları, güçlü kitle iletişim araçları bir yandan özgürlüklerin savunulmasına yardımcı olabilecek altyapıyı oluştururken, bunların denetimini
eline geçirenlerin güçlü propaganda teknikleri ile örtük diktatörlüklerin oluşturulması amacıyla da kullanılabilir.

Hatta özgürlükleri, toplumlarda yalancı bir özgürlük algısı yaratılmasına
bile yardımcı olabilir.

Bu nedenle diktatörlüklerin tanımlanmasında biçimsel yapılanmadan çok,
özellikle kitlelere ulaşabilme olanağı, adil yargı ve yargılanma,
düşünce özgürlüğü
vb. ölçütler kullanılmalıdır.

Ağ iletişimi baskı ve korkuya karşı kitlesel bir direnme aracı olarak kullanılabildiği gibi, görüşlerin ağda aynı görüşü paylaşanlar tarafından birbirine gönderilmesi gerçek bir iletişim ve kamuoyu oluşturma anlamına gelmeyebilir. Hatta bu gibi küçük grupların
ağ iletişimi, yönlendirmelerle diktatörlük altyapısının oluşturulmasına olanak sağlayan araçlar haline de getirilebilir.

Bu tehlikeyi ancak, baskı altındaki aydınların muhalefeti güçlendirecek
nitelikli yaratıcılıkları
önleyebilir.

Kötü amaçlılar aydınları susturmak için baskı, korku, şantaj vb.nin yanı sıra,
onların her türlü çaresizliğini de kullanır. Direnemeyenleri kul köle eder kendilerine.

Molla Camii şöyle der:

Anki sıransa küned rube mizaç, ihtiyacest ihtiyacest ihtiyaç.
(Eyleyen aslanları tilki mizaç /İhtiyaçtır, ihtiyaçtır, ihtiyaç!)”

Aydınların toplumdan yüz çevirmeleri, kullandıkları dil ve tutumları ile toplumun çoğunluğuna seslenememeleri çok büyük bir tehlikedir. Nitekim Keçecizade İzzet Molla şu dizeleriyle bu durumu çok önceden saptamıştır:

– “Meşhurdur ki fisk ile olmaz cihan harap
Eyler onu müdahane-i aliman harap.”
(Dünya kötülüklerden yıkılmaz / onu mahveden âlimlerin ikiyüzlülükleridir).

Batı’da aydınların baskıya direnişleri adeta refleks haline gelmiştir.
Anatole France’ın

  • Yasa, o görkemli eşitlik yaklaşımıyla yoksullar gibi zenginlerin de
    köprü altında uyumalarını, sokaklarda dilenmelerini ve
    ekmek çalmalarını yasaklamıştır.” 

sözü örtük bir anlatım görünümüne bürünmüş, bir savaş ilanıdır.

Kamuoyu bu tip çıkışlarda hemen tavrını alır ve yöneticiler eskiden olduğu kadar pervasız hareket edemezler.

Gelişmekte olan toplumlarda eğitim düzeyi, toplumsal bilinç eksikliği seçmenleri
katı ve sorgulayıcı olmayan yandaşlar haline getirdiğinden,
aydınların daha yaratıcı olmalarını gerektirir.

İcat Çıkarma!

Dostlar,

Hacettepe Tıp’tan 1978-81 uzmanlık eğitimi arkadaşımız sevgili
Prof. Çağatay Güler’in yazısını paylaşmak istiyoruz..

Fizyoloji ve Halk Sağlığı Uzmanı..

Renkli kişilik..

Onlarca kitabın yazarı..

Dıyarlı insan şiirleri..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 20.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================

İcat Çıkarma!

Cagatay_Guler_portresi

Prof. Dr. Çağatay GÜLER
Hacettepe Tıp Fak. Halk Sağığı AbD

“Falanca bizden mucit çıkmaz dedi, yok ben demedim” tartışmalarına girecek değilim. Fırsat düşmüşken işin bir başka yönünü dile getirmek istiyorum. Ne çok söylüyoruz birisi düşündüğümüzden, bildiğimizden farklı bir şey söylemeye ya da anlatmaya çalıştığında, “icat çıkarma” diye. Buna rağmen patent büroları kurup “icat çıkaranın” burnundan getirmek için mevzuat düzenleriz. Cevabı aslında “Sana ne!” olan birçok soruyu yanıtlamasını isteriz icat çıkarandan:

“Senin icadın faydalı mı?”
“Evet!”
“İspat et!”
“Faydasız o zaman!”
“O zaman neden icat ettin?”

Cevabı okkalı bir “Sana ne!” olan soruları sormaya öylesine meraklıyızdır ki!

İcat çıkarmanın temeli muhalefettir ve insanlığı ilerleten de muhalefettir.
Yağmur iyidir, kötü de olur kimi zaman. Elbisemizin ıslanmasına, güneşin bizi rahatsız etmesine karşı çıktığımızda şemsiyeyi yaparız. Uçak yapmak yerçekimine muhalefettir. Paraşüt tam bir inatlaşmadır yerçekimiyle. Yazıyı bulmak zamana muhalefettir.
Newton’un ağaçtan düşen elmaya aklını takınca yerçekimini bulduğu söylenir. Öyle olsa da olmasa da benim dedem daha çok gördü elmanın ağaçtan düştüğünü. Yine de yerçekimini Newton bulacaktı. Dedemin suçu yok. Çünkü yetişmiş bir kafası vardı Newton’un ve “rastlantılar yetişmiş kafalara hizmet eder”.

Yetişmiş kafalar ses getirecekleri ortama muhtaçtır.

O unuttuğumuz Sağık Ocağı hekimleri, ebeler, sağlık memurları kapı kapı dolaşarak
gereksinimi olana daha fazla sağlık hizmeti götürerek sağlıkta gerçek eşitliği
sağlamaya çalıştılar.

Diyelim ki aslan gibi bir delikanlı yetişti. Korunabilir hastalıklarla örselenmedi. İyi beslendi. Askere gitti, geldi. Taşı sıksa suyunu çıkarır. Zeki mi zeki… Ama işsiz, akşama kadar at yarışı kahvesinde “Leyla kop da gel, Leyla kop da gel!” diye kendini helak ediyor. O zaman neden aslan gibi? Neden zeki? Demek ki birileri görevini yapmamış. Ona katma değer üreteceği iş olanaklarını sağlamamışlar. Katma değer üretecek eğitimi vermemişler. Seksenden beri eğitimin nereden nereye düştüğünü sorgulayan var mı?

Stephen Hawking… Ağır ve ilerleyen bir sinir sistemi hastalığı var. Kıpırdayamıyor. Ancak elindeki elektronik aleti sıkarak sandalyesine bağlı özel bilgisayarının ekranına dakikada 10 kelime yazarak iletişim kurabiliyor. Aslan gibi değil. Taşı sıksa suyunu çıkaramaz. Ama durmadan icat çıkarıyor bu haliyle. Kimileri kızıyor, kimileri alkışlıyor. Önemli değil. O durmadan icat çıkarıyor. Ya Stephen Hawking bizde olsaydı? “Üşütmesin” diye okula bile göndermezdik! Okulda notlarını bile “sadaka niyetine” verirdik. Belki de dilendirirdik önüne bir mendil serip! Diyelim ki yetişti, icat çıkarmaya başladı. Kızardık O’na. “Haline bakmadan Hasan Dağı’na oduna gidiyor!” diye. Hele bir de engelliler kontenjanından bir iş buldu ise daha çok kızardık. “Haline şükret” derdik. “Sen kim, icat çıkarmak kim, ortalığı karıştırıp durma!”

Varsayalım hepimiz liseyi bitirdik ya da üniversiteyi… Arşimet çağındaymışız. Bu bilgimize karşın kaçımız hamamdan “Buldum, buldum!” diye fırlardık? Kaçımız üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece ettiğini bulabilirdik, birisi sloganlaştırıp ezberletmediyse? Demek ki diploma almakla yetişmiş kafaya sahip olmak farklı şeyler!

Yıllar önce yayımlanmış “Asacaksın Bu Doktorları” adlı kitapta ne deniyordu?

“…Yahu kardeşim… Bizde yapılan bütün tıbbi araştırmalar literatüre uyuyor
Ne zaman ki literatür dediğinin tersini söylemeye başlıyor… Bizdeki araş­tırmalar
o literatüre de hemen uyuyor… Hiç literatü­rün söylediğinin tersinin çıktığı tıbbi araştırma gör­medim…

Ne kadar uyumlu milletiz birader!”

Hadi şiirini de ekleyelim bari:

“aslında bizde
yurtdışı yayın dediğinin
yeğenim
bir kısmı ofşor (off shore)
bir kısmı
hayali ihracat.”