Etiket arşivi: Nurullah Aydın

Nurullah Aydın’dan yeni kitap : TÜRKLERİN MÜHRÜ


portresi

29’uncu kitabım TÜRKLERİN MÜHRÜ

Kamer yayınlarından çıktı. Bütün kitapçılarda.

İyi günler, iyi çalışmalar. Sevgi ve dostlukla.

 

Nurullah AYDIN
(eski hakim-savcı-hukukçu-yazar-akademisyen)

***** 



ARKA KAPAK metni 

Türklerin mührü; bulunduğu her yerde vardır.
Türk tarihi; kültür-ülkü-bağımsızlık ve var olma tarihidir.
Bağımsızlık; Türk Milletinin ve Türk Devlet anlayışının temelidir.
Türk Devleti’nin tarih sahnesine çıkışı; yiğitlik, kahramanlık ve feragate dayanır. 

Türkler tarih boyunca; yabancı soydan halklar üzerinde ince egemen bir tabaka teşkil etmekle beraber, onları yok etme gibi insanlık dışı yollara sapmamış; başka kültürlere, ırklara ve dinlere saygı duymuştur. Yabancı halkların Türklüğü benimsemelerinde,
baskı, şiddet, zorbalık olmamıştır. Asimilasyon Türk devlet geleneğinde yoktur
 

Türk; yukarıda gök çökse, aşağıda yer delinse devlet ve yasasını bozdurmama azminde olan, dürüst ve adil, edepli, ahde vefalı, alçakgönüllü, aile bağı kuvvetli, pratik düşünceli ve yüksek kavrayışlı, saf ve temiz yürekli, asil, yardımsever, misafirperver, nazik, samimi, içtendir. 

Türk; cesur, namuslu, vatanına bağlı, ölen ama mağlup edilemeyen, düşman karşısında kasırga yıldırım, dost yanında ve silahsız düşman karşısında bir seher yeli, berrak bir göldür.   

Türkler; vekarlı, kanaatkar, sabırlı, zorluklara katlanan, amacı hedefi olan,
şecaat, cesaret ve fazilet sahibi yiğitlerdir.

Türkler; yönetilen değil yönetendir.

Türkler; akıl, bilim ve sanat odaklı düşünce, inanç ve yaşam anlayışına sahiptir.

Türklerin kuvvetli yanı feraseti ve mertliği, zayıf tarafı saflığı ve iyiniyetliliğidir. 

Türklük kültürel bir kimliktir. Türklük bir hissetmedir. 

Türk Milleti; ortak milli ve manevi değerlere, ortak ideallere sahip bir millettir.

Türk Milleti; erdemli, ahlaklı, kahraman bir millettir.

Türk Milleti; insanlık ailesinin köklü şerefli bir üyesidir.

Türk Milleti; etnik kimliklerle, dinlerle ve mezheplerle ayrıştırılamaz

Türk Devleti; kucaklayıcı, birleştirici, ötekileştirmeyen bir devlettir.

Barış, adalet, huzur ve güven; Türk’ün egemen olduğu her yerde var olan
temel bir gerçekliktir.
 

  • Ayyıldızlı bayrak altında yaşayan, vatandaşlık bağı olan,
    Türk Milleti’nin mensubudur.

Bağımsızlığı, Türk kimliğini, Türk dilini, Türk kültürünü, Türk medeniyetini korumak, geliştirmek, ilerletmek, kendini Türk Milleti’nin asli unsuru gören her insanın
temel görevidir.
 

Kim olduğunu bil ki; yok edilmeyesin, güçlü kuvvetli olasın.

SİYASAL ILIMLI İSLAMCILIĞIN ÇÖKÜŞÜ

SİYASAL ILIMLI İSLAMCILIĞIN ÇÖKÜŞÜ

portresi

Nurullah AYDIN

İslam dünyası kan gölü.
Radikal İslam dediler, Siyasal İslam dediler, Ilımlı İslam dediler. Olmuyor.

İslami prensipler üzerine toplumu yeniden yapılandırmaya yönelik kanlı girişimlere uzanan militan ılımlı siyasal İslamcılığın, demokrasiyi önce araç sonra adım adım çağdışı karanlık ilkel yaşama dönüştürme projesi iflas etmiştir.

İslamcı bir dil, taban, liderlik ve içerik yoksunluğunu İslamcılığın can çekişme nedeni olarak görenler artıyor.

Her İslam düşünürün görüş, tespit ve yorumlarını
Gerçek İslam diye algılayarak bölündüler.

Hiçbir konuda bir ve beraber değiller. Bir oldukları tek konu; tek gerçek kendilerinin olduğudur. Tek bilginin, tek doğrunun kendilerinde olduklarına inanmalarıdır.

Oysa dünya nüfusunun ancak % 23’ü Müslüman.
Kendi aralarında birlikte değiller.
İslam dünyası parçalı. 57 İslam ülkesinin dini İslam ama
farklı çizgideler, ortak payda yok.

Bilimde yoklar.
Sanatta yoklar.
Kültürde yoklar.
Teknolojide yoklar.
Marka üretmede yoklar.
Ahlaki anlayışta yoklar.
Dürüstlükte yoklar.
Kadın haklarında yoklar.
Özgürlükte yoklar.
İnsan haklarında yoklar.
Eşitlikçi düşüncede ve uygulamada yoklar.

Ilımlı İslamcılar birçok ülkede iktidara geldi. Beceremediler. Ahlaklı, hoşgörülü olamadılar.

Demokrasiyi, insan haklarını, özgürlüğü, dürüstlüğü, hakkı hukuku, adaleti, hoşgörüyü barış içinde bir arada yaşamayı anlayamadılar, özümleyemediler, kabullenemediler.

Dillerinde yalan, nefret, gözlerinde kin, midelerinde haram, ellerinde kan var.

Demokrasi, özgürlük, nihayet İslami kuralara dayalı rejim kuruyoruz diyerek, insanları ayrıştırdılar. Şimdi Mısır’a ağıt yakıyorlar.
– Afganistan, Irak işgallerinde,
– Libya’nın bombalanmasında,
– Suriye’nin kan gölüne dönmesine neden oldukları halde
maskeli yüzlerle saf temiz iyiniyetli Müslümanları aldatıyorlar.

Ilımlısı da siyasalcısı da, radikali de; kendileri gibi düşünmeyenlere yönelik her türlü iğrenç hile yapmayı, tuzak kurmayı meşru gören sapkın akıma dönüştü.

Küfür-hakaret cephesi oldular. Kan istiyorlar, kaos istiyorlar. Peki ama neden?

Dünya; iç savaşlar sonrası din-mezhep savaşlarını geride bıraktı.
Barış içinde bir arada yaşamayı öğrendiler.
Laiklik, hukuk devleti, sosyal devlet, özgürlük, insan hakları kurallarla benimsendi. İşleyen sistem kurdular.

İslam ülkelerine bakın. Kan fışkırıyor, silah sesleri artıyor, bombalar patlıyor. Yakıyorlar, yıkıyorlar, katlediyorlar. Özgürlük deyip özgürlükleri kısıtlıyorlar. Diktaya karşıyız deyip diktatörlüğe yöneliyorlar. Bu durum artık normal hal kabul ediliyor.

Dinden imandan bahsediyorlar, çirkinleşiyorlar, tuzak şiddete yöneliyorlar.
Siyasal, radikal ya da ılımlı islamcı olmak, vicdansız olmayı mı getiriyor?

Ben ve öteki anlayışı, akılcı bilimden uzaklaşmak, dogmatik kavram ve kabullerle düşünmek ve yaşamak, ötekileştirmek, karşıtı düşman görmek yıkımın temel nedeni.

Ortadoğu coğrafyasında din istismarcıları mazlumu oynuyorlar, kabadayılığa yöneliyorlar.
İslam dünyasında; akıl, mantık, izan durmuş durumda.

Çağdaş insanlık anlayışı; akıl ve bilim öncülüğünde, hoşgörüyü, barış içinde birarada yaşamayı, insanı-hayvanı-bitkiyi-doğayı bir bütün olarak görmeyi, anlamayı, bilmeyi öngörür.

Uyanışın, dirilişin sancıları artıyor.
Ufukta aydınlanmanın parıltıları ışıldamaya başlamıştır.

Günün Sözü:
Akıl ve Bilimden uzak anlayış, insanları mutlu olmaktan mahrum bırakır.
(15 Ağustos 2013-ANKARA)

KİN, NEFRET ve ÖFKE FIRTINASI

Nurullah AYDIN

KİN, NEFRET ve ÖFKE FIRTINASI

Belli çevrelerce bilinçli bir şekilde toplumda; kin, nefret, öfke fırtınası yaşatılıyor.

Hiçbir ahlaki kural tanımaksızın, rencide edici, kırıcı, yaralayıcı ifadelerle, yıpratma, etkisizleştirme, itibarsızlaştırma ve saha dışına itme stratejisi uygulanmaktan kaçınılmıyor. Bilinçli ya da değil gerçekleştirilen bu çirkinlik kimin eseri diye sormak gerekir.

Toplumda artık herkes etnik köken, din mezhep araştırmasına yönelmiş durumdadır. Güvensizlikayrışma hızla artıyor. Birlik ve beraberlik söylemleri ciddiye bile alınmıyor. Kamplaşmaartıyor. Toplumda küllenmiş geçmişe ait ne varsa tartışma konusu ediliyor. İnsanlar şaşkınlık içindedir.  Ne adına bunlar yapılıyor, demokratikleşme ve özgürlük adına. Acaba gerçekten öyle mi?

Bundan sadece siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler mi, aydınlar mı sorumlu?

İnsanlara, topluma kin nefret aşılayanlara yaşa varolan diyenlerin hiç suçu yok mu?

Topluma aşılanan ötekileştirme zehiri, etkisini gün geçtikçe arttırıyor.

Kin, nefret, ötekileştirme; hayalleri bile işgal altına almış durumdadır.

Toplumsal barışı, huzuru ve güveni düşünen, konuşan yazan ve uygulayanlara; sevgi ve saygı duyulmazsa, sevgi, saygı, hoşgörü yaşama egemen kılınmazsa, onurlu hayatlar yaşatılmazsa toplum ne olur?

Ama bugün ziyan edildiği gibi gelecek te yok ediliyor.

Değerlerine sahip çıkmayan bir toplumda çözülüş kaçınılmazdır.

Barışın en önemli gereklerinden biri özgür düşünce’dir. Kafalar ne kadar özgür olursa düşünceler de, toplumsal birlik ve beraberlik de o kadar güçlü olacaktır.

Dogmalarla, saplantılarla önyargılarla; ben ve öteki ayrıştırması huzur ve güveni yıkar.

Unutulmamalıdır ki; kin ve nefretle topluma ve insanlara gem vurulduğunda onlardan birlikte yaşamak iradesi beklenemez. Amaçsız idealsiz hedefsiz, özgürlükte ekmek te olmaz!

Dünyada; işsizlik, gıda, su, enerji güvenliği, tartışılırken, daha fazla nasıl zenginleşiriz, işsizliği nasıl çözeriz sorularına cevap aranıyor.

Türkiye’de ise toplum ayrıştırılıyor.  Hukuk adalet tarafsızlık, eşitlik, din, etnik kimlik tartışılıyor. Kin, nefret aşılanıyor. Toplumun ortak dokusu altüst ediliyor. Öfke ile sindirme susturma, etkisizleştirme ile güç kazanma, ekonomik kaynaklardan yararlanma konuları tartışılıyor. Doğru şeyler tartışılmalı, gereksiz konulara takılıp kalınmamalıdır.

Başta kendine, topluma ve insanlığa, faydalı başarılı biri olmak için nelere ihtiyaç vardır, sorusunu herkes soruyor. Özgüvene, paraya, yenilikçi düşünceye, iyi eğitime ihtiyaç vardır. 

Başarı için; hedef belirleyecek ve hayal kurulacak, çalışılacak. Çünkü çalışmadan belirlenen hedefe ulaşmak mümkün değildir. Yılmadan çalışmak gerekir.

Zenginlik önemlidir. Asıl zenginlik güç ve vicdandır. Herkesin birbirini mutlaka sevmesi gerekmez. Ama nefret etmemelidir.

Düşünce dünyamızda ve yaşamamızda; kin, nefret ve öfke denetimi yapmak zorundayız. Aksi halde ne biz mutlu oluruz ne de başkaları.

Empati yapmayı öğrenmeliyiz. 

Birbirimizi, etnik, dini ve mezhepsel kimlik tanımlamasıyla, dışlamaya hakkımız yoktur. Bu bizim zenginliğimiz ve birbirimizi kucaklamak zorundayız.

Bunları sağlayacak ülkenin duyarlı bilinçli insanları, ortak değerlerde buluşarak, birlikte hareket etmek zorundadırlar.

Günün sözü:  Sevgi ve hoşgörü yeşertir, kin nefret ve öfke soldurur. (9 Nisan 2013) 

Papa’nın atkısında erotik figürler ??


Papa’nın atkısında erotik figürler ??

Papa'nin_atkisi1

  • “Dinler ateşböcekleri gibidir: Parlayabilmek için karanlığa gereksinim duyarlar.
  • Tüm dinlerin koşulu, yaygın olan belirli bir derecede cehalettir ki ancak ve yalnızca bu havada yasayabilirler.”  Arthur SCHOPENHUER

Papa'nin_atkisi2

  • “Yeryüzünün en büyük imparatoru menfaattir.” Montesquieu

Dostlar,

Sayın Nurullah AYDIN’ın “HAÇ-YILDIZ-HİLAL SENTEZİ ve TÜRKİYE” başlıklı yazısına aynı gün (9 Temmuz 2012) Sayın Prof. Dr. Kerem Doksat’ın yanıtını Papa ve Papalık, “siyasallaştırılan din!” ya da “siyaset için icat edilen din” bağlamında
bir okuma parçası olarak paylaşmayı yararlı buluyoruz.

Okumak için aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayabilirsiniz..

HAC_YILDIZ_HILAL_SENTEZI_ve_TURKIYE_Nurullah_Aydin’a_yanitiyla

Sevgi ve saygı ile.
7.4.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

AYDINLARIN ARAYIŞI!

Dostlar,

Sayın Nurullah Aydın kardeşimizin yazılarını epeydir ihmal ettik..

Şu zor günlerde AYDINLAR’ın arayışlarını sorgulamalarının da zamanı sanırız.

Bunu yapmaktan başka seçeneğimiz yok..

Ancak yerele saygı duyarak evrenselle de bütünleşerek..

Yabancılaşmadan; kabuğuna kapanmadan..

Sevgi ve saygı ile.
22.1.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

Nurullah AYDIN
21 Ocak 2013-ANKARA

 

AYDINLARIN ARAYIŞI!                                       

Aydınlar; her zaman düşüncede, fikirde, yaşam tarzında arayış içinde olmuştur. Osmanlı Türkiyesinde Tanzimat (1839) ve Islahat Fermanlarıyla (1856) ve sonra Cumhuriyet Türkiyesinde çağdaşlaşma, batılılaşma serüvenine yönelen aydınlar;
yol ve rota belirleme sorunu yaşıyorlar. Ne doğulu, ne batılı, ne ortadoğulu ne de
yerli olabiliyorlar.

Buna, aydınların benimsedikleri düşünce ve fikir akımlarının “mutlak doğru” algısı
neden olmaktadır.

Üniversiteler kurulmuştur. Bir iki usuli işlemi yapan kişi, akademik unvana sahip kılınmaktadır. Türkiye profesörleri, doçentleri doktoralıları bol ülkelerin başında geliyor. Geliyor ama bunların ne üzerine çalıştıkları, hangi bilimsel çalışmayla,
hangi eserleri ortaya koyarak bu unvana sahip oldukları sorgulanmıyor.

Konu mankeni bir süre sonra gazete köşe yazarı oluyor, akıl verebiliyor.

Hiçbir birikimi, başarısı, becerisi olmayan sırf yandaş diye takdir ve
taltif edilebiliyor.

Böyle olunca; toplumun aydınlatma görevinde öncelikli konumda olanlar,
toplumun değerlerine yabancılaşma sürecini yaşıyorlar ve yaşatıyorlar.

Türkiye’nin batıcı aydını; ya cumhuriyetçidir, ya demokrat, ya sosyalist, ya ırkçı,
ya faşisttir. Batı edebiyatını, filozofonu, yazarını, çizerini iliklerine kadar bilir hatta,
15. yüzyıl Fransız şairlerinden François Villon’u, Charles d’Orleans’ı bilir ve
bazı ballad’larını ezbere okur.

Türkiye’nin arapçı aydını; Arap şair yazar ve bilginlerinin hikayelerini,
İslam alimi diye hurafeleriyle bilir, anlatır, yazar, çizer.

Bu derece tarihe, dine, ilme, şiire düşkün olan aydınlar; klasik Türk büyüklerinden
o dönemde yaşamış kaç şair ya da bilim adamı sayabilir? Cevap hiçtir. Zira O,
ya gelişmiş Batının değerlerinde ya da İslam adına Arapçılığın algısını yansıtmadadır.

Sağcısından solcusuna, dincisinden darbecisine, kendi siyasi görüşlerini tüm topluma kabul ettirmek için mücadele eden birçok grup vardır.

Fransız Regis Debray’a göre; “Cahil insanlardan meydana gelen bir cumhuriyet,
kare şeklinde bir dairedir, çünkü cahil özgür olamaz, kanunların kaleme alınmasına katılamaz veya yasalardan haberi olamaz. Buna karşılık halkının % 50’sinin
okuma yazma bilmediği bir demokrasiyi düşünmek kesinlikle imkansız değildir.”
İşte ölçütleri bu. Mantıkları böyle işliyor:

Bunları yapabiliyorsan cumhuriyetin gözde vatandaşısın,
yapamıyorsan cumhuriyetin  sözde vatandaşısın.

Ülkede yaşamak, Üretmek, Vergi vermek, Aile kurmak, Çocuk yetiştirmek, İcabında savaşa gidip canını vermek Debray gibi düşünenlere yetmiyor. Onlar için birinci şart: Kanunları yazmak ya da yazmasan dahi onları anlamak. Bunun için de okula gitmek. Eğer okula gitmediysen cumhuriyetin katılanı değil, ancak alkışçısı olabilirsin.

Demokrasi ise okumuş-okumamış ayrımı yapmadığı, herkese oy hakkı verdiği,
herkesi kucakladığı için cumhuriyete aykırı bir uygulama oluyor.

Bu anlayışı kabul etmek olanaklı mı? Bence hayır!

Çünkü o zihniyet, has vatandaş olarak siyasetçileri işaret ediyor. Öyle ya,
yasaları yazan, onları anlayandan da üstündür! O has vatandaşları besleyen kimlerdir? Bunlar beğenmedikleri, aşağıladıkları, küçümsedikleri sıradan insanlardır.

Vatandaşları arasında, birinci sınıf olanlar ve diğerleri ayrımı yaratıyorlar.
Uygar olmak; özgürlük, yaşamı sorgulama, ülkenin ve bireylerin geleceğini güvence altına almak, halkın iradesine saygı göstermek olduğunu, aynı zamanda güçler ayrılığı ilkesinin içselleştirilmesi, zulme karşı başkaldırı, kimsesizlerin kimsesi olmak,
özgür, bağımsız birey yaratmak anlamına da gelir.

Uygar olmak; bireyi kulluktan çıkarıp özgür hale getirmiş,
güçler ayrılığı ilkesinin yanında medyanın bağımsızlığını sağlamıştır.

Uygar olmak; düşüncede genç olmak demektir.

Cumhuriyet; uygarlık kültürünü topluma yaymaktır.
Sanatı, sanatçıyı yüceltmektir.
Cumhuriyet, toplumun ahlaki değerlerini yüceltmek, değer yargılarına saygı duymak demektir.

Cumhuriyet; uygarlaşma ve çağdaşlaşmadır.

Uygar olmak; çağdaş hukuk anlamına geldiği gibi, çağdaş hukuk normlarına
sahip çıkmanın evrensel dünyadan kopmayı önlediği,
bunda da bireyin önemli olduğu anlamına gelir.

Günün Sözü: 

  • Dogmalarla düşünen insanın, gerçekleri algılaması mümkün değildir.

Arap Baharı.. Kanlı BOP planı / Arab spring, bloody GME Plan

Arap Baharı gerçekte kan baharı! Tunus’ta ilk «Yasemin Devrimi» başladığında bizi iliklerimize dek hisseden bir sınavla karşılaştığımızı hissettik. Tunus’la başlayan Arap Baharı gerçekte kan baharı, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu hızla sardı. Tunus’ta Bin ali, Mısır’da Hüsnü Mübarek,  Libya’da Kaddafi devrildi. Yemen’de Abdullah Salih, çekildi. Suriye’de Beşer Esad Rusya, Çin ve İran destekli ayakta. 2012 yılında Ortadoğu ve Kuzey Afrika halklarının geleceği parlak görülmüyor. Peki ya Türkiye! (Prof. Nurullah Aydın, 2012)

ARAP BAHARI MI, KAN BAHARI MI ? / Arab Spring or Blood Spring ?

ARAP_BAHARI_MI_KAN_BAHARI_MI

Vesayet Altında Türkiye.. / Turkey, under guardianship

Veayet_Altinda_Turkiye_gercegi

ABD ve İNGİLTERE’NİN KÜRDİSTAN STRATEJİSİ / Strategy of USA & UK on Kurdistan

ABD ve İNGİLTERE’NİN KÜRDİSTAN STRATEJİSİ

Prof. Dr. Nurullah AYDIN
22 Haziran 2012 ANKARA

Ajan gazeteci, ajan profesör, ajan milletvekili ajan sivil toplum temsilcisi Türkiye ve Ortadoğu’da
hareket halinde. ABD; enerji havzalarını denetim altında tutmak ve Rusya-Çin etkisinden uzak tutmak üzere,
Büyük Ortadoğu projesini hazırladı ve uygulamaya koydu. Başta Türkiye olmak üzere muhtemel tepkileri engellemek içinde eşbaşkanlık, dinlerarası diyalog, medeniyetler ittifakı gibi oluşumları kurdu
ve etkinleştirdi.
Bunun için öncelikle İslam dünyasının güçlü devletlerinde operasyonlar planlayıp uygulamaya koydu.
Irak ve Afganistan işgali ile Somali operasyonlarını NATO bağlamında yürütmek istemesine karşı,
Avrupa ülkeleri önce karşı çıkar, sınırlı destek verirler.
Öncelikle Büyük Ortadoğu projesinin gerçekleşmesi için Osmanlı hinterlandının varisi Türkiye’nin
zapturapt altına alınması gerekiyordu.
Endonezya modeli nedir? ABD, komünizmle mücadele bahanesi ile Endonezya Özel Kuvvetleri’ne
çeşitli kirli operasyonlar yaptırmıştı.
ABD, yeterli delil biriktirdikten sonra, bu operasyonları başlatır, Endonezya’daki Amerikancı basın vasıtasıyla piyasaya sürer. Endonezya Ordusunun direnci kırılır.
Endonezya’nın da bir bölücülük sorunu vardı. Doğu Timor’daki bölücüler, Endonezya’dan ayrılmak istiyorlardı.
ABD Doğu Timor bölücülerini destekler. PKK’yı desteklediği gibi.
Endonezya Ordusu’nun bölücülerle mücadele azmini kırmak için, itibarını sıfıra indirmek gerekiyordu.
Gerçekten de, itibarı sıfırlanmış olan ordu, bölücü eylemlere müdahale edemez. Nitekim 2000 yılında
Doğu Timor, bağımsızlığını ilan eder.
Şimdi aynı plan Türkiye’de uygulanmak isteniyor.
Plan; Türk Ordusunun itibarı sıfırlanarak, Doğu’da ilerde meydana gelecek olan bir isyana müdahale edemeyecek hale getirmek ve bölgeyi Kürdistan adıyla Türkiye’den ayırmaktır.
ABD, Türk Ordusu’na karşı Endonezya modelini uygulamaya koyar. Bunun içinde ABD de eğittiği
birçok asker sivil yetkili ile planlama yapar. Direnen Türk Ordusu’na ve muhalif etkin kişi, kurum
ve kuruluşlara yönelik birbiri ardına yapılan operasyonla asimetrik psikolojik savaşa girişir.
Sonrasında ise eylemli çökertme aşamasına geçer.
Akdeniz’de ki 6. Filonun bir gemisinde bastırdığı milyarlarca doları, yandaş gazeteci siyasetçi,
akademisyen, sivil toplum örgütlerine aktarır. Medya el değiştir. Propaganda araç ve gereçleri ele geçirilir.
CIA elemanlarının resmi statü kazanması için kamu güvenlik müsteşarlığını kurdular. Kuruluş yasasındaki
“yabancı uzman çalıştırır” maddesi ile resmi statü kazandırılır. FBI ajanları için ofis açar. ABD savcısını danışman adı altında Türkiye’de görevlendirir. Kamuoyunu takip için, 5 ilde irtibat ofisleri açar.
ABD ve yandaşları, Kozmik odalarda Doğu’daki muhtemel ayaklanmaya karşı ordunun ne gibi önlemler alacağına ait bilgilere ulaşmak için suikast iddiasını planlayarak belgeleri ele geçirir. Bu bilgiler ABD ve
PKK’ya ulaştırılır ve ona göre hareket ederler.
ABD’nin ana hedefi: öncelikle Kuzey Irak’ta kurulmuş olan Barzani Devleti’ni Türkiye’nin tanıması
ve fiilen himayesi altına almasıdır. Çünkü ABD Irak’tan çekildikten sonra, Irak Arapları ve İran,
Barzani Devleti’ne karşı harekete geçebilirler.
Böylece ABD hem Barzani Devletini emniyete almış olacak, hem de Irak ve İran ile karşı karşıya gelmiş olan Türkiye, ABD’ye daha fazla mahkum hale gelmiş olacaktır.
Barzani Devleti ABD için önemlidir. Çünkü Büyük Ortadoğu Projesi’nin ana hedefi olan
Büyük Kürdistan’ın başlangıç noktası Kuzey Irak’taki Barzani Devletidir. Irak saldırısının esas amacı da
zaten Barzani Devletinin kurulması idi.
Barzani Devletinin güvenliğinin ABD-İsrail tarafından emniyete alınmasıyla birlikte eş zamanlı olarak Türkiye’de Kürt Açılımı uygulanmaya konulmuştur.
ABD-İngiltere-Fransa şer/haydut devletlerinin yüzyıllık hayali olan Büyük Kürdistan, kurulacak üsler
vasıtasıyla, Orta Doğu, Kafkaslar ve Orta Asya’yı, burada kontrol edecek alan olacaktır. Büyük Ortadoğu Planı’nın amacını, yani 24 Müslüman ülkenin rejimlerini ve sınırlarını değiştirmeyi daha kolay gerçekleştirebilecektir.
Günün Sözü: Bilgili devlet adamı ile hayalci devlet adamı farkı gerçekler ortaya çıkınca anlaşılır.
www.ahmetsaltik.net