KİN, NEFRET ve ÖFKE FIRTINASI

Nurullah AYDIN

KİN, NEFRET ve ÖFKE FIRTINASI

Belli çevrelerce bilinçli bir şekilde toplumda; kin, nefret, öfke fırtınası yaşatılıyor.

Hiçbir ahlaki kural tanımaksızın, rencide edici, kırıcı, yaralayıcı ifadelerle, yıpratma, etkisizleştirme, itibarsızlaştırma ve saha dışına itme stratejisi uygulanmaktan kaçınılmıyor. Bilinçli ya da değil gerçekleştirilen bu çirkinlik kimin eseri diye sormak gerekir.

Toplumda artık herkes etnik köken, din mezhep araştırmasına yönelmiş durumdadır. Güvensizlikayrışma hızla artıyor. Birlik ve beraberlik söylemleri ciddiye bile alınmıyor. Kamplaşmaartıyor. Toplumda küllenmiş geçmişe ait ne varsa tartışma konusu ediliyor. İnsanlar şaşkınlık içindedir.  Ne adına bunlar yapılıyor, demokratikleşme ve özgürlük adına. Acaba gerçekten öyle mi?

Bundan sadece siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler mi, aydınlar mı sorumlu?

İnsanlara, topluma kin nefret aşılayanlara yaşa varolan diyenlerin hiç suçu yok mu?

Topluma aşılanan ötekileştirme zehiri, etkisini gün geçtikçe arttırıyor.

Kin, nefret, ötekileştirme; hayalleri bile işgal altına almış durumdadır.

Toplumsal barışı, huzuru ve güveni düşünen, konuşan yazan ve uygulayanlara; sevgi ve saygı duyulmazsa, sevgi, saygı, hoşgörü yaşama egemen kılınmazsa, onurlu hayatlar yaşatılmazsa toplum ne olur?

Ama bugün ziyan edildiği gibi gelecek te yok ediliyor.

Değerlerine sahip çıkmayan bir toplumda çözülüş kaçınılmazdır.

Barışın en önemli gereklerinden biri özgür düşünce’dir. Kafalar ne kadar özgür olursa düşünceler de, toplumsal birlik ve beraberlik de o kadar güçlü olacaktır.

Dogmalarla, saplantılarla önyargılarla; ben ve öteki ayrıştırması huzur ve güveni yıkar.

Unutulmamalıdır ki; kin ve nefretle topluma ve insanlara gem vurulduğunda onlardan birlikte yaşamak iradesi beklenemez. Amaçsız idealsiz hedefsiz, özgürlükte ekmek te olmaz!

Dünyada; işsizlik, gıda, su, enerji güvenliği, tartışılırken, daha fazla nasıl zenginleşiriz, işsizliği nasıl çözeriz sorularına cevap aranıyor.

Türkiye’de ise toplum ayrıştırılıyor.  Hukuk adalet tarafsızlık, eşitlik, din, etnik kimlik tartışılıyor. Kin, nefret aşılanıyor. Toplumun ortak dokusu altüst ediliyor. Öfke ile sindirme susturma, etkisizleştirme ile güç kazanma, ekonomik kaynaklardan yararlanma konuları tartışılıyor. Doğru şeyler tartışılmalı, gereksiz konulara takılıp kalınmamalıdır.

Başta kendine, topluma ve insanlığa, faydalı başarılı biri olmak için nelere ihtiyaç vardır, sorusunu herkes soruyor. Özgüvene, paraya, yenilikçi düşünceye, iyi eğitime ihtiyaç vardır. 

Başarı için; hedef belirleyecek ve hayal kurulacak, çalışılacak. Çünkü çalışmadan belirlenen hedefe ulaşmak mümkün değildir. Yılmadan çalışmak gerekir.

Zenginlik önemlidir. Asıl zenginlik güç ve vicdandır. Herkesin birbirini mutlaka sevmesi gerekmez. Ama nefret etmemelidir.

Düşünce dünyamızda ve yaşamamızda; kin, nefret ve öfke denetimi yapmak zorundayız. Aksi halde ne biz mutlu oluruz ne de başkaları.

Empati yapmayı öğrenmeliyiz. 

Birbirimizi, etnik, dini ve mezhepsel kimlik tanımlamasıyla, dışlamaya hakkımız yoktur. Bu bizim zenginliğimiz ve birbirimizi kucaklamak zorundayız.

Bunları sağlayacak ülkenin duyarlı bilinçli insanları, ortak değerlerde buluşarak, birlikte hareket etmek zorundadırlar.

Günün sözü:  Sevgi ve hoşgörü yeşertir, kin nefret ve öfke soldurur. (9 Nisan 2013) 

KİN, NEFRET ve ÖFKE FIRTINASI” hakkında bir yorum

  1. Rıza GÜNER

    “EŞİT VE EŞDEĞERDE GÖRDÜREMEZSİNİZ!..” DEMENİN KİN, NEFRET VE ÖFKEDEN BAŞKA BİR SONUCU MU OLACAKTI?

    Kin, nefret ve öfkenin temel kaynağı; “Eşit Yurttaşlık ilkesi” yerine kabul edilen, Sünni Yezitçi Ortaçağ Karanlık Düşünce Irkçılığının Üst Kimliğidir.

    “Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde DOĞAN ve YAŞAYAN herkes eşittir!..” demek, Çağdaş Uygarlık düzeyinde Eşit Yurttaşlık İlkesini kabul etmek varken;
    dünyanın en ilkel Üst Kimliklerinden birini yaratmaya çalışmanın, “BİZE TÜRK ULUSU’YLA KÜRT MİLLİYETİ’Nİ EŞİT VE EŞDEĞERDE GÖRDÜREMEZSİNİZ!..” diyerek uygarlığı toptan reddetmenin, Yezid Halife’nin 7. Yüzyılda yarattığı karanlık düşünce ırkçılığına çakılıp kalmaktan başka bir sonucu olamazdı.

    Anayasa’da Uygarlık, Adalet, Eşitlik, Özgürlük, ilerici ve değerli her hangi bir şey de aramadınız.

    Cumhuriyet Anayasasında gericiliğin ve ilkelliğin temel kaynaklarından başka bir şey de aramadınız.

    Otuz yılın iç çatışmalarında öldürülen elli altmış bin insanın öldürülmesini ya hiç dert
    etmediniz ya terörle mücadelenin gereği saydınız ya da Apo’ya mal ettiniz… Ve buradaki siyasi ve insani sorumluluğunuzu inkar ederek kendinizi masum sandınız.

    Hatta, Onur Öymen gibi Dersim benzeri bir soykırım önerdiniz.

    Dört bin köyde bütün evlerin yakılmasını, burada yaşayan iki milyon insanın sokağa atılmasını ve VATANSIZ BIRAKILMASINI ya hiç dert etmediniz ya evleri yakılan, köyleri boşaltılan iki milyon insanın ölmesini istediniz.

    Ergenekon Davaları başladı. Bu nedenle aklınıza adalet geldi. Elli altmış bin insanın öldürülmesini dert etmeyen, İki milyon insanın hakkını aramayı akıl etmeyen aklınıza gelen Adalet de yanlış bir adaletti. Bu yanlış ve az zeki akılla NAZİ Taslağı İP’in arkasına takılıp Silivri’ye gittiniz; içinde zerre kadar zeka olmayan sloganlar attınız.

    Fidel Kastro gibi; TARİH BENİ BERAAT ETTİRECEKTİR!..” çapında ciddi bir savunma yapamadınız. Gestapo Taslağı TGB’nin arkasına takıldınız, elinize bayrak aldınız ve “YARGILANAN İNSANLARI TUTSAK YURTSEVERLER GİBİ GÖSTERMEYE VE SÖZDE SERBEST BIRAKMAYA” gittiniz.

    Ve bütün bunlarla karşı tarafı size cevap vermeye kışkırttınız, hatta mecbur ettiniz…

    Şimdi kin, nefret, öfke mi var?

    On binlerce kişi öldürüldükten, dört bin köy yakılıp yıkıldıktan, iki milyon kişi vatansız bırakıldıktan sonra, ÜST KİMLİK İLKELLİĞİYLE NE OLMASINI İSTİYORDUNUZ?

    Tansel Çölaşanlar, Ali Ercanlar, Efsane Komutanlar, siz şimdiye kadar ne ektiniz?

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir