Etiket arşivi: NACI BEŞTEPE E. Tümgeneral

MUZAFFER ASLA TESLİM OLMAZ!


MUZAFFER ASLA TESLİM OLMAZ!

Naci_Bestepe_portresi

 

Naci BEŞTEPE
E. Tümgeneral

 

 

Muzaffer TEKİN, 1972 Kara Harp Okulu mezunu piyade subayıdır.

72’lilerin gönlünde taht kurmuştur. Hepimiz O’nunla gurur duyarız.

Türk subayında aranan niteliklere fazlasıyla sahiptir. Tam bir kahramandır.

Alçakgönüllüdür.

Vatan, cumhuriyet ve görev aşığı bir Atatürk gencidir.

Beyefendi ve örnek bir eştir.

MUZAFFER’İN ZAFER’İ

1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na gencecik bir teğmenken katılmıştır.

Savaşın yıldızlarından biridir.

Herkesin haklı takdir ve övgüsünü kazanmıştır.

Takımıyla birlikte Beşparmak Dağları üzerinde Rumlardan ele geçirdiği tepeye
O’nun adı, “ZAFER TEPE” verilmiştir.

Kurtuluş Savaşımızdaki Reşat ÇİĞİLTEPE gibi vatan toprağından şan almış,
şan vermiştir.

Üstün Cesaret ve Feragat altın madalyası ile ödüllendirilmiştir.

Bu madalya pek çok kişiye verilmiş olabilir ama, O almıştır.

Bu Muzaffer TEKİN’i Türk ulusu unutmayacaktır.

ORDU’YA SADAKAT

Muzaffer, Piyade Okulu’nda görevliyken bir nöbetinde teğmenlerin Tuzla’da çıkardığı olay nedeniyle YAŞ kararı ile yüzbaşı iken re’sen emekli edilmiştir.

Uğradığı haksızlığa karşın hiçbir dönemde, Türk ordusu ve O’nu ihraç eden komutanları hakkında tek olumsuz ifadesini duymadım.

Ordu’ya öylesine sadık bir askerdir.

Yasal mücadeleyi kazanmış, Silivri’de tutuklu iken EMEKLİ ALBAY olmuştur.

EFSANE

Danıştay cinayeti ile ERGENEKON’a bulaştırılmıştır.

Nasıl bir kumpas kurgulandığı daha olay günü Bakan M. Ali ŞAHİN’in
“çok sürprizler göreceksiniz” ve Başbakan’ın “Olayın içinde emekli bir yüzbaşı var” açıklamaları ile belli olmuştur.

Aynı E. Tuğg. Veli KÜÇÜK gibi ondan da efsane bir ERGENEKONCU yaratılmıştır.

Gizli tanıklarla, kanıtsız, vicdansız, hukuksuz.

Torba suçlamalarla.

En ağır cezayı almıştır bu kumpas davasında.

Bir gün eğilmeden, bükülmeden.

Zafer Tepe duruşunu bozmadan.

O’nu iftiralarla suçlayanlar,  yasaları değil talimatları uygulayanlar,
siz de unutulmayacaksınız.

Hukukun ve tarihin kara sayfalarında kalarak.

HİPOKRAT UTANIYOR

Muzaffer 15 Haziran 2007’den beri Silivri’de tutuklu.

Ağustos 2013’ten beri sağlık sorunu yaşıyor.

Beş aydır gitmediği hastane kalmadı.

22 kez değişik yerlerinden (mide, bağırsak, gırtlak…) parça alındı.

“Benim annem pankreas kanseri idi, oraya bakın.” demesine karşın, oradan alınmadı.

“Bir şeyin yok” diyerek cezaevine geri gönderildi.

Geçen hafta ağrıları şiddetlenince Bakırköy Devlet Hastanesi’ne sevk edildi.

Pankreas kanseri teşhisi kondu. Dördüncü evre.

Ne yapılır bu durumda?

Derhal yatırılarak tedavi edilir değil mi?

Hastane baştabibi beyimiz “Mahkum koğuşum yok, yatıramam. Ya kaçarsa!” diyerek hastaneye kabul etmedi.

16 Şubat’ta, Başbakan’ın binlerce metrekarelik yeni bölüm açılışı yaptığı hastaneye.

“Ameliyat için çağırırız. Prosedür böyle” dedi.

Oysa refakatteki jandarma “Ben güvenliği sağlarım” diyor. Sorumluluğu alıyor.

Baştabibe bu durumda ne yemek düşer?

Bu hastaya standart prosedür uygulanabilir mi?

Adam evine gitmiyor ki? Kim bakacak?

Baştabip Doç.Dr. Gökhan Tolga ADAŞ; adından, mesleğinden, doçentliğinden, insanlığından utan!

Hipokrat senden utanıyor.

Tıp tarihinde kara leke olarak yerini aldın, unutulmayacaksın.

MUZAFFER

Herkes Gö.T. ADAŞ değil ya.

Cerrahpaşa Tıp’ın Cerrahi ABD Bşk. hastanın durumunu öğrenir öğrenmez sahiplendi ve tedavi koşullarını yarattı.

İnsanoğlu.

O da unutulmaz.

Aydınlık’ın başlığı da;

“TESLİM OLMA KOMUTAN.”

72’li MUZAFFER asla teslim olmaz.

Yasa Dışı Delile Takipsizlik ve Vatan Hainliği


Yasa Dışı Delile Takipsizlik
Ve Vatan Hainliği

portresi_kucuk

Naci BEŞTEPE
E. Tümgeneral

28 Ocak 2013’te, BALYOZ Davası mağdurları ve VARDİYA BİZDE PLATFORMU olarak 108 kişi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk.

Suç konusu,  Tekirdağ Cezaevi’nde hükümlü bulunan Orhan AYKUT’un basında çıkan açıklamaları idi.

Aykut, “BALYOZ olarak bilinen davada kanıt olarak kullanılan belgelerin bir çuval içinde uzun saçlı bir binbaşı ve Amerikalı senatörün getirerek İstanbul’da bir otelde
İhsan ARSLAN’a teslim ettikleri, kendisinin İhsan Arslan’a bunun taşınmasında
yardım ettiği, İhsan Arslan’ın da kayıtlara ekler yaptırdığını” ifade etmişti.

İhsan ARSLAN ile belge üretiminde ilişkili olan Ramazan AKYÜREK,
Mehmet BARANSU ve İskender PALA’yı şikayet ettik.

ACELE CEVAP

Yanıt 10 ay sonra geldi.
Başsavcı Mustafa BİLGİLİ imzası ile.

Özeti;

“Kamu davası açmak için yeterli kuşku oluşturacak delil yokmuş. 10. Ağır Ceza Mahkemesi de kararında kanıtların yasa dışı elde edildiğini belirtmemiş.”
Geçen süre içinde 10. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararını yazdı, dosya Yargıtay’a ulaştı ve Yargıtay 9. Dairesi karar verdi. Yani karar kesinleşti.
Sen sağ ben selamet.
Yargı öyle diyor. Biz ne diyebiliriz?
Kanıtlar yasal yoldan elde edilmiş.
O zamanlar öyleydi.

HANGİSİ VATAN HAİNLİĞİ?

MGK Belgeleri yayınlanıp RTE’ye iğnenin ucu değince işler değişti.
Bizim için değil tabii, AKP ve RTE için.

Bavulcu Baransu bir bavul dolusu evrakı yasal yoldan bulmuş.

  • Baransu 1. Ordu Kozmik Oda sorumlusu mu idi?

MGK belgeleri gizli de 1. Ordu savaş planları kamuya ve komşu ülkelere açık mı?

VATAN HAİNLİĞİ, yurt içinde bir gruba karşı alınacak tedbirleri açıklamakla mı olur, yoksa bir ülkeye karşı savaş planlarımızı açıklayarak mı?

YA BUNLAR?

Suikast araştırıyorum bahanesi ile Özel Kuvvetler Komutanlığı Kozmik Bürosu’na girerek “GLADYO LİSTESİ” diye işgal halinde yurt savunmasını örgütleyecek vatanseverlerin adlarını açıklamak nedir?

GÖLCÜK’te, savcının eliyle koymuş gibi bulduğu ve tutuklamalarda esas alınan belgeleri döşeme altına koyanlar neden araştırılmamıştır?

El bombası taşıyan askeri aracı ihbar ettirip Ankara Emniyeti’ne çektiren ve
medyaya servis ederek “ASKER DARBE/SUİKAST İÇİN MÜHİMMAT NAKLEDİYOR” havası yaratanlar nerede?

  • BALYOZ Davası’nın seyrini değiştirecek olan Org. ÖZKÖK ve YALMAN’ın
    ifadelerinin alınmaması nedir?
  • 28 Şubat, ERGENEKON ve BALYOZ davalarının çökmesini sağlayacak
    MGK kararlarını mahkemelere göndermemek nedir?

ERGENEKON’un delili bombaların imha edilmesi neden soruşturulmamıştır?

ZİR VADİSİ’nde bulunan mühimmatın gömülme tarihi neden irdelenmemiştir?

Poyrazköy’de silahları krokisiz bulan polislerin ABD’lilerle ilişkisi
neden araştırılmamıştır?

Teğmen Çelebi’nin telefonuna SEHVEN(!) yükleme yapan çete
KASTEN nasıl kurtarılmıştır?

Bunların hangisi VATAN HAİNLİĞİ, hangisi HUKUKSAL, hangisi ADİL,
hangisi İNSANCIL?

ADAMINA GÖRE 

Tuncay GÜNEY, Osman YILDIRIM anlatınca kanıt olur, Orhan AYKUT anlatınca
kuşku bile yaratmaz.

Artık öğrendik ki, ne olduğu veya nasıl olduğu değil kime olduğu önemlidir.
Erhan TUNCEL önce “KARA” der sonra “AK” kabul edilir.
Çünkü hedef değişmiştir.

Baransu bavulu askere karşı kullanırsa YASAL KANIT,
AKP-RTE’ye karşı kullanırsa VATAN HAİNLİĞİ’dir.

Adamına göre adalet.

Başkomutanlık Meydan Muharebesi ve 30 Ağustos Zaferi

Dostlar,

Sayın Naci Beştepe emekli tümgeneraldir.
ADD Bilim – Danışma Kurulunda birlikteyiz.

Alçakgönüllü ve insan sevgisi ile dolu yüreği ile yazılar yazıyor..
Özellikle “ÇARŞAMBA İĞNELERİ”, yüksek zekasının ince kara mizah örnekleridir ki bu sitede hep yer veriyoruz severek.

Aşağıdaki yazı, doğrudan uzmamlık alanı içinde. Bir karacı tümgeneral olarak Büyük Taarruzu teknik ve siyasal sonuçları bakımından irdeliyor.

26 Ağustos 1922 sabahı Afyon’da başlayan ve 9 ylül 1922’de İzmir’de sonlanan Büyük Taarruz ile elde edilen askeri utkunun Lozan’a zemin hazırladığının altını çizmek gerekir.

Yoksul ve hasta, gençleri kırılmış Batı’nın deyimiyle “kılıç atığı” Ulusumuzun var gücüyle oluşturabildiği son ordudur eldeki.. Sayı 200 bine yakındır ama silah üstünlüğü sağlanamamıştır gene de emperyalizmin maşası işgalci ve “Megali idea” hayalcisi Yunan ordusu karşısında. Başkomutan Atina’dadır.. Bizim Başkomutanımız Gazi Mareşal Mustafa Kemal Paşa ise cephededir.

Bu büyük askeri utku, 20 Ağustos 1920’de son Osmanlı Padişahı Vahdettin’in onayladığı aşağıdaki SEVR ANTLAŞMASI haritasının reddini ve Lozan Antlaşması ile sağlanan günümüz Misak-ı Milli sunırlarına erişmemizi sağlamıştır.

Sevres_Treaty_map_10.08.1920

Askerin barındırılabileceği bir “dam altı” bile elde yoktur..
(Prof. A. Mumcu) ve ivedi olarak barışa, Lozan’a.. gitmek gerekmektedir.. Lozan’da görüşmeler başladığında (Kasım 1922) arkaplanda durum budur.

Teşekkür ederek okuyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
Tekirdağ, 26.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================

Başkomutanlık Meydan Muharebesi ve 30 Ağustos Zaferi

Naci_Bestepe_portresi

NACI BEŞTEPE
E. Tümgeneral

Anlaşma (İtilaf) Devletlerinin maşası Yunan ordusu, 21 Eylül 1921’de biten Sakarya Muharebesi’nde ağır kayıplar vererek Afyon bölgesine çekildi. Burada savunma düzenine geçti.
Birbiri gerisinde üç mevzi bölgesi hazırladı.

Türk ordusu ise ulusça başlatılan seferberlik ile genel karşı taarruz hazırlıkları başlattı. Haziran 1922’de yığınaklanmaya, 20 Ağustos’tan itibaren de son hazırlıklara geçti.

Bir askeri harekatın başarısı yığınaklanma ile başlar.
Yığınakta yapılan hata önlenemez zararlara neden olur.

Bu muharebede, aldatma taktikleri ile yapılan yığınak Yunanları şaşırtmış ve baskın sağlanmasında önemli etken olmuştur.

26 Ağustos 1922 sabahı başlayan, Başkomutan Mustafa Kemal’in yönettiği ve bu sebeple BAŞKOMUTANLIK MEYDAN MUHAREBESİ diye anılan Dumlupınar Muharebesi askerliğin sanat yönü ve komutanlık dehası açısından çok iyi bir örnektir.

Harp prensipleri açısından eşi az bulunur örneklerle dolu olan bu muharebe, Harp Akademileri’nde sürekli incelenmektedir.

Beklenmeyen yer ve zamanda ve beklenmeyen üstünlükteki kuvvetlere yapılan taarruz ile büyük baskın sağlanmıştır.

Aylarca hazırlanan mevziler yarım günde yerle bir edilmiştir.

Yunan cephesi ikinci gün yarılmış ve büyük çaplı kuşatma ile çekilmeye çalışan ve kaçan düşmana büyük zayiat verdirilmiştir.

30 Ağustos’ta, Dumlıpınar Çal Köy bölgesinde vurulan darbe ile düşmanın savaşma azmi tümden yok edilmiştir.
Yunan kayıpları 100 bin kadardır.

Buradan kurtulan unsurlar 9 Eylül günü İzmir’de son bulan takip harekatı ile anayurdumuzdan atılmıştır.

Marmara güneyinde bulunan kuvvetler de 16 Eylül’de Bandırma’dan tahliye edilmiştir.

Bu zafer yalnızca askeri yönüyle bile harp tarihi açısından son derece önemlidir.

Kaldı ki, sonuçları bakımından siyasal yönü çok daha önemlidir.

Askeri yönüyle; sayıca yakın, silahça üstün, uzun sürede ve çok kuvvetli hazırlanmış düşman mevzilerini kısa sürede ele geçirerek düşmanın savaşma azmini kırmış, böylece işgale son veren ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI’nın son halkasını oluşturmuştur.

Siyasal yönüyle ise; Lozan’a giden yolu açarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tapusunun alınmasını sağlamıştır.

Ulu Önder Atatürk, bu muharebenin önemini, 30 Ağustos 1924’te, Çal Tepe’de katıldığı kutlama töreninde şu sözlerle özetlemiştir:

* “Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada kuvvetlendirildi, sonsuz hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu semada uçan şehit ruhları devlet ve cumhuriyetimizin ebedi muhafızlarıdır.”

30 Ağustos Zafer Bayramı 1923 yılında üç merkezde, sonraki yıllarda yurt genelinde kutlanmaya başlanmış, 1935’ten başlayarak yasayla resmi bayram ilan edilmiştir.

Her yıl Genelkurmay Başkanlığınca kabul edilen kutlamam (tebrikat) geleneğine 2012 yılında son verilmiş, bayramı kutlamaları da sanki bir eğlence imiş gibi bazı gerekçelerle iptal edilmiştir.

Ulusal bayramlar ulusların onur ve gurur günüdür.
Tasada ve kıvançta birlikte olma duygusunu pekiştiren günlerdir.

30 Ağustos zaferi ile Türk ulusu bu onuru fazlasıyla hak etmiştir.
Askeriyle, siviliyle doyasıya kutlamalıdır.

Türk Ulusu’na bu onur gününü armağan eden; başta Ulu Önder ATATÜRK, Mareşal Fevzi ÇAKMAK, Batı Cephesi Komutanı İsmet İNÖNÜ ile silah arkadaşları olmak üzere tüm şehit ve gazi atalarımızı (A. Saltık : Sağkalan vara??) şükranla ve saygıyla anıyoruz.

Işıklar içinde yatıyorlar, bize ışık saçıyorlar, ışıklar içinde kalsınlar.