Etiket arşivi: “Kürt Koridoru”

Doğu Perinçek: Rusya’ya mektuba yanıt Amerika’dan geldi

Doğu Perinçek:
Rusya’ya mektuba yanıt Amerika’dan geldi

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, İstanbul’daki terör saldırısı ile ilgili
açıklama yaptı.

“Türkiye’nin Rusya’ya yazdığı mektuba yanıt verildi” diyen Perinçek, saldırının arkasında Amerika’nın olduğunu belirtti. Terör örgütlerine karşı bölgesel işbirliği vurgusu yapan Vatan Partisi Lideri, Türkiye’nin atması gereken adımları sıraladı.

Doğu Perinçek: Rusya'ya mektuba yanıt, Amerika'dan geldi

29 Haziran 2016, basın toplantısı 

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek,  Vatan Partisi İstanbul  İl Merkezi’nde bir basın toplantısı düzenleyerek, dün Atatürk Havalimanı’nda yapılan terör eylemini değerlendirdi ve Vatan Partisi’nin çözümünü bir kez daha kamuoyunun bilgisine sundu. Perinçek, özetle şunları belirtti:

Artık milletçe anlamak durumundayız: Türkiye, bir vatan savaşı içindedir ve
karşımızda terör örgütlerini üzerimize süren ABD ve İsrail var.
Bu gerçeği saptamadan bu savaştan başarıyla çıkamayız.

VATAN SAVAŞININ İÇ ve DIŞ CEPHESİ

Vatan Savaşının iç cephesi var, dış cephesi var. Türkiye iç cephede Bölücü Terör örgütünü hendeklere gömdü. Şimdi mücadele Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinde yoğunlaşıyor.
ABD, Güney sınırımızda Barzanistan’dan Doğu Akdeniz’e uzanan bir koridor açmak peşindedir. Adına “Kürt Koridoru” diyorlar. Biz, “ABD-İsrail Koridoru” diyoruz.
Bu koşullarda Vatan Savaşı sınırlarımızın dışına taşmış bulunuyor.

TÜRKİYE’NİN DIŞ CEPHEDEKİ ATAĞINA DÜŞMANIN İÇ CEPHEDEKİ YANITI

İç ve dış cephe aslında tek bir cephedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin’e yazdığı mektupta, teröre karşı ortak eylem önerisinde bulundu. Bölücü ve yobaz terörünü bitirecek stratejik adım budur. Çünkü teröre karşı Rusya ile işbirliği, Suriye, Irak ve İran’la işbirliği anlamına gelmektedir.

Yanıt Amerika’dan geldi. Atatürk Hava Limanı’ndaki terörü yapanların kastı şudur veya budur, nesnel olarak bakarsak, Türkiye’nin stratejik atağına ABD cephesinden yanıt gelmiş bulunuyor.

Türkiye dış cephede Rusya ve bölge ülkeleriyle ortak mücadele isteğini ilan etti. Bu girişim karşısında ABD cephesindeki telaşı dün gördük. Aynı gün Atatürk Havalimanı Dış Hatları’nda bombaları patlattılar. Bombayı patlatanın PKK ya da IŞİD olmasının bir önemi yok. Her ikisi de ABD’nin piyonudur. Bugün ABD resmî makamlarını temsil eden Henri Barkey, “Türkiye IŞİD’e karşı mücadelede yoğunlaşmalı” diyor. Başka deyişle “PKK/PYD’ye karşı mücadeleyi durdurun.”

DOĞRU MEVZİLENME BELİRLEYİCİ

Teröre karşı mücadelede kesin sonuca ulaşmak için artık tehdit sıralamasını ve mevzilenmeyi doğru saptamak durumundayız.

Türkiye için birinci tehdit, Güney sınırımızda, Suriye’nin kuzeyinde ABD ve İsrail tarafından oluşturulan PKK devletçiğidir.

Türkiye, ABD-İsrail koridorunu bozmak için, Rusya, Suriye, Irak ve İran’la birlikte hareket etmek durumundadır.

ABD bombaları, Türkiye’nin Batı Asya ülkeleriyle ortak eyleme geçmesini engelleyemeyecektir.

VATAN PARTİSİ’NİN BÖLÜCÜ TERÖRE KARŞI 14 MADDELİK ACİL MÜCADELE PROGRAMI

Başta Rusya olmak üzere Batı Asya ülkeleri, Türkiye’nin güney sınırlarındaki bölücü ve yobaz terörüne karşı Türkiye ile işbirliğine hazırlar. Türkiye, ABD güdümlü Bölücü ve Yobaz Terörüne son vermek için, tarihî bir fırsat yakalamıştır ve kesinlikle başarıya ulaşacaktır.

Çözüm, devlet ve millet olarak topyekun mücadeledir. Şu anda yakıcı görevler şunlardır:

1- HDP’NİN KAPATILMASI İÇİN DERHAL DAVA AÇILMALIDIR

Anayasanın 68/4. Maddesine göre, siyasal partilerin tüzük, program ve eylemlerinin “Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” aykırı olması kapatma nedenidir. Devletin bölünmez bütünlüğü, devletin tekliği ilkesini ifade eder. Nitekim Siyasî Partiler Kanunu’nun 80. Maddesi, Anayasanın bu düzenlemesine dayanarak, siyasal partilerin devletin tekliği ilkesini değiştirme amacını güdemeyeceklerini ve bu yönde faaliyette bulunamayacaklarını hükme bağlamıştır.

Silahlı Bölücü Örgütün cebir ve şiddetine açıkça dayanan özerklik ilanı ve bu yöndeki faaliyeti, hem bir program açıklamasıdır, hem de suç eylemidir. Bu faaliyeti doğrudan doğruya HDP genel merkez yöneticileri yürütmektedirler.

HDP, Türkiye topraklarının bir bölümü üzerinde bir başka devletin kurulmasını amaçladığını genel başkanının ve genel merkez yöneticilerinin ağzından ilan etmiştir ve bu yöndeki faaliyetin odağı haline gelmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, HDP hakkında Anayasa Mahkemesine kapatma davası açma sorumluluğu ve göreviyle karşı karşıyadır. Hukukun emri de budur, milletin talebi de budur, Türkiye’nin vatan bütünlüğünün gereği de budur. Vatan bölünürse demokrasi olmaz. Cebir ve şiddetin olduğu yerde, demokrasi olmaz.

2- DEVLET VE VATAN BÜTÜNLÜĞÜNE KARŞI SUÇ İŞLEYEN HDP MİLLETVEKİLLERİNİNDOKUNULMAZLIĞI DERHAL KALDIRILMALIDIR

“Kürdistan’a özerklik” eylemine ve en son Mecliste bölücü teröre destek eylemine katılan HDP milletvekillerinin dokunulmazlığı derhal kaldırılmalıdır.

TBMM Başkanı, Meclisi bu gündemle toplantıya çağırmalı ve Türkiye’nin devlet, toprak ve millet bütünlüğünü koruma kararlılığı, bütün dünyaya derhal gösterilmelidir. Milleti vatan için birleştirme sorumluluğu da ancak böyle yerine getirilebilir.

3- BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜNÜ EYLEMLERİYLE DESTEKLEYEN
BELEDİYE BAŞKANLARI GÖREVLERİNDEN ALINMALIDIR

Güneydoğu illerimizde bazı belediye başkanları, eylemli olarak bölücü terör örgütünün faaliyetine ve Kürdistan’a özerklik suçuna katıldılar. Bu yerel yönetim sorumluları, yasalar gereği İçişleri Bakanlığı tarafından derhal görevden alınmalıdırlar.

4- TÜRKİYE’Yİ BÖLMEK İÇİN KULLANILAN İKİZ İHANET YASALARI
DERHAL KALDIRILMALIDIR

Birleşmiş Milletler’de “İkiz Sözleşmeler” diye anılan “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi” ve “Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi” başlıklı uluslararası sözleşmeler, 4 Haziran 2003 günü TBMM’de yasayla onaylandı ve yasalaştı.
Bu yasa, Türkiye’yi, etnik, ekonomik, toplumsal parçalama yasasıdır. 35 yıl imzalanmayan, en sonunda AKP iktidarı döneminde CHP oylarıyla Meclisten geçirilen yasa, Türkiye’nin devlet ve millet bütünlüğünü ortadan kaldırmak ve devlet egemenliğini yok etmek için kullanılmaktadır (I. Sözleşme, Madde 1, 2/2, 5 ve 25, II. Sözleşme, Madde 1, l/2, 2/1).

Bu yasa, Lozan Antlaşması’nı delik deşik etmiştir ve yabancı devletlere müdahale hakkı tanımaktadır (II. Sözleşme, Madde 40, 41, I. Sözleşme, Madde 1 ve 27).

TBMM Başkanı, İkiz Sözleşmelerin kaldırılması gündemiyle Meclis’i derhal toplantıya çağırmalı ve bu İhanet Yasası kaldırılmalıdır.

5- GÜNEYDOĞU BÖLGEMİZDE OLAĞANÜSTÜ HAL VEYA SIKIYÖNETİM
İLAN EDİLEREK HALKIN GÜVENLİĞİ SAĞLANMALIDIR

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Polisimiz, 24 Temmuz’dan bu yana (AS: 2015) kahramanca mücadele yürüterek, bölücü terörü kendi kazdığı hendeklere gömmektedir. Bölge halkımız, barış ve güvenliğe kavuşmak için, bu mücadelenin bir an önce sonuçlanmasını istiyor. Halkımızın büyük acılar ve sıkıntılar içinde kalmasına daha fazla izin verilemez.
Hele son “Özerk Kürdistan” ilanından sonra, Bölücü Terörün daha fazla kan dökmesine ve ocak söndürmesine fırsat vermemek ve örgütün bitirilmesi için, Olağanüstü Hal veya Sıkıyönetim ilanı bütün milletin talebidir ve gereklidir. Bu amaçla Anayasal mekanizma işletilmelidir.

6- YEREL YÖNETİM YASALARI DERHAL DEĞİŞTİRİLMELİ

Yerel Yönetim Yasaları, Türkiye’de yerel demokrasiyi ortadan kaldırmak yanında Bölücü Teröre Örgütüne kan dökme olanağı tanımıştır. Kaldırılmış olan kasaba belediyeleri ile mahalle haline getirilmiş köy muhtarlıklarının yeniden kurulması, demokrasinin gereğidir. İl özel idareleri güçlendirilerek yeniden kurulmalıdır. Bunun yanında Yerel Yönetim Yasaları, Bölücü Teröre karşı mücadelenin ihtiyaçlarına göre değiştirilmelidir.

7- KAMU GÖREVLİLERİ BÖLÜCÜ TERÖRE KARŞI MÜCADELENİN GEREKLERİNE GÖRE ATANMALIDIR

Bazı kamu görevlilerinin Bölücü Teröre karşı mücadelede görevlerini yerine getirmediklerini öncelikle halkımız saptamaktadır. Bazı kamu görevlilerinin kararsızlığı, Güneydoğu bölgesi halkının devlete güvenini sarsmaktadır. Bölücü Teröre son vermek ve halka hizmet ihtiyaçlarına uygun olarak, validen başlayarak yetenekli, kararlı, cesur kamu görevlileri atanmalıdır.

8- AKP ve CHP “ÖZERKLİK ŞARTI” LAFINI TERK ETMELİDİRLER;
TÜRK MİLLETİ ANAYASADAN ÇIKARTILAMAZ

PKK/HDP, vatanımızın bir parçasında “özerklik” ilan ediyor. Bu koşullarda AKP ve CHP’nin  “Avrupa Özerklik Şartı”nı Anayasaya geçirme girişimleri, Bölücü Terörle suç ortaklığından başka bir anlam taşımıyor. AKP ve CHP, şu andan itibaren ağızlarına özerkliğin lafını bile almamak sorumluluğuyla karşı karşıyadırlar.

Türk Milleti kavramını Anayasa dışına sürme girişimi de, Terör yangınına benzin dökmekten başka bir sonuç vermeyecektir. ABD emperyalizminin dayattığı özerklik için elverişli bir iklim oluşturmak, artık devlet ve vatan bütünlüğüne  ihanet anlamındadır.

9- TERÖR SUÇLARININ YARGILANMASI ve İNFAZINDA KARARLILIK İÇİN GEREKLİ ÖNLEMLER ALINMALIDIR

Bölücü Teröre karşı mücadelenin bir an önce kesin sonuca ulaşması için, terör suçlarının yargılanması ve infazında hukukun uygulanması ve kararlılık şarttır. Asker ve polisimizin canla ve başla yürüttüğü mücadelenin etkin ve caydırıcı olması için, yargıda hız ve infazlarda kararlılık gerekiyor. Barışa ve kardeşliğe bir an önce kavuşmak buna bağlıdır.

10- BÖLÜCÜ TERÖRÜN MEDYA PROPAGANDASINI ÖNLEMEK İÇİN
YASALAR UYGULANMALIDIR

Çeşitli gazete ve televizyonlar, açıkça Bölücü Terör Örgütünün şiddet eylemlerinin propagandasını yapıyorlar. Suç işleyen medya organlarına yasaların uygulanması, basın özgürlüğüne aykırı değildir, en başta Mehmetçiğin yaşam özgürlüğünün gereğidir. Mehmetçiğe ve polisimize karşı şiddet eylemlerinin ve cinayetlerin övülmesi ve teşvik edilmesi, yalnız güvenlik güçlerimize karşı değil, vatana ve millete karşı suçtur. Bölücü Terörü kışkırtan propagandaya son verecek önlemler derhal alınmalı ve uygulanmalıdır.

11- BÖLÜCÜ ÖRGÜTÜN TERÖR EYLEMELERİNİ DESTEKLEYEN
SÖZDE STK’LARIN ve MESLEK KURULUŞLARININ SUÇ OLUŞTURAN FAALİYETLERİ ÖNLENMELİDİR

Bugün bazı sözde sivil toplum kuruluşları ve sözde meslek kuruluşları açıkça Bölücü Terör Örgütünün organları olarak faaliyet yürütmektedirler. Onların bu faaliyetlerinin bedeli, Mehmetçiğin ve Polisimizin kanıyla ödeniyor.

Bölücü Terörü destekleyen ABD güdümlü örgütlerin yasadışı faaliyetlerine karşı yasaların öngördüğü yaptırımlar kararlı olarak uygulanmalıdır.

12- ÇOCUKLARIMIZI ve GENÇLERİMİZİ PKK TERÖR ÖRGÜTÜNDEN KURTARMAK İÇİN AİLELERİYLE, İŞYERLERİYLE VE ÜNİVERSİTELERİMİZLE İŞBİRLİĞİ YAPILMALIDIR

Bölücü Terör Örgütü, 18 yaşından küçük çocuklarımızı ve gençlerimizi ateşe sürmekte, ailelerini büyük acıların içine atmaktadır. Kamu kurumları, bu gençlerimizi kurtarmak için ailelerini ve işyerlerini bilgilendirmeli ve işbirliğine gitmelidir.
Bölücü Terör örgütü elemanlarının üniversitelerde terör yapmalarına kesinlikle izin verilemez. Üniversitelerimiz, bölücü teröre özgürlük tanıyan uygulamalara son vermeli, yüksek öğretimde özgürlük ve barış ortamı sağlanmalıdır.

13- BÖLÜCÜ TERÖRE KARŞI BÖLGE ÜLKELERİ ve RUSYA İLE İŞBİRLİĞİ

ABD emperyalizmi ve İsrail başta olmak üzere bazı ülkeler, bölücü terör örgütünü silahlandırmakta, donatmakta, eğitmekte, siyasal alanda desteklemektedir. Bu desteğe son vermeleri için, ilgili ülkelere karşı, devletçe ve milletçe elbirliği gerekiyor. Suç işleyen PKK mensuplarının derhal Türkiye’ye iadesi için, diplomatik girişimler kararlı olarak yürütülmelidir.

Bölücü Teröre karşı en etkili siyaset, komşularımız Suriye, Lübnan, Irak, İran, Azerbaycan ve Rusya ile işbirliği ve Asya ülkeleriyle dayanışmadır. Bu ülkelerin toprak bütünlüğü, Türkiye’nin toprak bütünlüğüdür. AKP iktidarı, komşularımıza terör ihracına derhal son vermeli ve en büyük ticaret ortağımız Rusya ile ilişkileri tamir etmelidir. ABD ve Avrupa ile ilişkilerimizin normalleşmesi de bu kararlılığa bağlıdır.

14- BÜTÜN MİLLETİMİZİ, SİYASAL PARTİLERİ, SENDİKALARI, KİTLE ÖRGÜTLERİNİ TÜRKİYE CEPHESİNDE BİRLEŞMEYE ÇAĞIRIYORUZ

Devlet, vatan ve millet bütünlüğü, her türlü sınıf, topluluk ve kişi çıkarının üstünde, bütün milletimizin meselesidir.

Türk de biziz, Kürt de biziz, hepimiz Türk milletiyiz.

Hiçbir ayrım gözetmeden bütün milletimizi, siyasal partileri, sendikaları, meslek odalarını ve kitle örgütlerini, Türkiye Cephesinde sımsıkı birleştirmek için Vatan Partisi olarak görevimizi yerine getirme kararındayız.


(Basın açıklamasını izlemek için görseli tıklayınız..)

=============================

Dostlar,

Vatan Partisi Genel Başkanı Sayın Perinçek‘in bu gün (29.06.2026) gerçekleştirdiği
basın toplantısında verdiği iletiler önemsenmeli..

Paylaşmak istedik 14 önemli maddeyi..
“Wilson’s principles” (Wilson İlkeleri) de 14 maddeydi 1. Büyük Dünya Paylaşım Savaşı Sonrasında Ortadoğu’yu yeniden biçimlendirme amacıyla ileri sürülen..

Sevgi ve saygı ile.
29 Haziran 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Duydunuz mu Bese Hozat’ı?


Duydunuz mu Bese Hozat’ı?

????????????????????????????????????????????????????????????

 

Naci BEŞTEPE
AYDINLIK
, 22.6.2015

Geçen haftaki yazımda ”Becerdiniz!” demiştim.
HDP’yi Meclis’e sokan tatlı su aydınlarına.
8 Haziran’da, AKP belasına HDP’nin eklendiğini, sorunun katmerlendiğini yazmıştım.
Sağ olsun Bese HOZAT destek açıklamasında gecikmedi.
Ne dedi;

“Anayasa da değişse, Kürt kimliği de tanınsa,
Türkiye’de barışçıl demokratik temelde Kürt sorununu çözsek de bunun sonucunda PKK silah bırakmaz…

Nedeni şudur; PKK bir Kuzey Kürdistan örgütü değil, PKK ulusal kurtuluş mücadelesi veren bir partidir, bir örgüttür. Kürtler sadece Kuzey Kürdistan’da yaşamıyor…

Önderliğimiz böyle bir çağrı (silah bırakma) yapamaz.
Çünkü özgür değil. Yapsa da örgüt kabul etmez.”

DEĞİŞMEYEN AMAÇ

1984’ten bu yana söylemler ne şekil alırsa alsın değişmeyen bir gerçek vardır;

PKK’nın amacı Büyük Kürdistan’ı kurmaktır.

Zamana ve zemine göre kıvırtmalar olmuştur. Ama esas, Bese Hozat’ın dediğidir.
1999’da Öcalan yakalandığında da “Silahlarınızla Türkiye’den çekilin” talimatı vermiş, örgüt dinlememiş, kısmen çekilmişti. Şimdi koşullar PKK için çok daha elverişlidir.
Türkiye’de,

AKP iktidarı PKK’yı serbest bırakmış – palazlandırmıştır.

Suriye ve Irak’ta, ABD ve BOP eşbaşkanlığının desteğiyle söz sahibi olmuştur.
PKK hedefe yaklaştığının farkındadır. Silah bırakmaz, Türkiye’den çekilmez.
Milli iktidar ve irade olmadıkça.

SÜLEYMAN ŞAH

BOP eşbaşkanının kafasına taş düşmüş, dönmüş ABD’yi suçluyor.
Kendi katkılarını ne çabuk unutmuş.
Millet unutmaz.
Şimdi “Güvenlikli Bölge” derdine düşmüş.
Süleyman Şah Türbesi’ni geriye çekerken aklınız neredeydi?
Kürt koridoruna karşı elde bulundurulması gerekli değil miydi?
Türbeyi yerine taşıyın.
Koridoru böler, engellersiniz.
Yasal hakkınız da var. Türbe yeri Türkiye’nindir.

*****

VATAN ve NAMUS

Vatan Partisi seçimde başarısız oldu ama “Vatan-Namus” sözünde dimdik duruyor.
Dün neyse bu gün de o.
HDP’nin Meclis’e girmesinin sakıncalarını her fırsatta haykırdı; dinletemedi.
Kürt koridorunu senelerdir söyledi. Beyinler dumura uğramış, kulaklar sağır.
TSK mensubu yeni CHP’li vekil bile, HDP ile koalisyondan yana olduğunu açıkladı.
Hem de PKK yayın organına.

Gnkur. Karargahı’nda uzun yıllar çalışmış, birikimli, akıllı, seçimde başarılı ve
Silivri’de aslanlar gibi mücadele etmiş olsa ne yazar? Kendine çalışmış.
Onu taşıyan üniformaya acıdım.

GÖRÜNEN KÖY

Yandan destekli AKP-CHP iktidarı adım adım geliyor.
Koşullar ona göre hazırlandı. ABD/HDP/PKK istekleri en kolay bu yolla sağlanır.
Vatan Partisi, % 0.5 oyla yaptığını  % 0.05 de alsa yapmaya devam edecektir.
Derdimiz oy değildir; Vatan ve namustur.
Namusumuz; dürüstlüğümüz, vatanın bütünlüğü milletin birliğidir.

Bese HOZAT, duydunuz mu?
Vatan’ı da duyun…

*******

PAZARTESİ İĞNELERİ

YOBAZ

İnegöl Milli Eğitim Şb. Md. Mustafa Karaarslan,
ATATÜRK’ün cehennemden, ”Sıcak diye orucu bırakmayın, burası daha sıcak”
dediğini varsayan mesaj göndermiş.
Behey cahil, münafık, yobaz;
– Dindar olsan Allah’ın işine karışmazsın,
– Adam olsan Ata’ya dil uzatmazsın…

VALİMİZ

Vali Küçük, sorusunu beğenmediği dört gazeteci için “götürün bunları” emri verdi.
Küçük vali…

“Ordumuz savaşta değil mahkeme salonunda yenildi”

Dostlar,

Ali Serdar Bolat kardeşimiz dün sitesine koyduğu bir derlemeyi bize de yollamış.

Avusturya ADD Eski Başkanı Erol Güçlü kardeşimiz bir ön not koyarak katlmış :

Aşağıdaki yazının son cümlesi:

Ve kesinlikle belirtiyoruz:
Göreceksiniz,
Türk Ordusu bu süreçten Mustafa Kemalleşerek çıkacaktır.

Bunun anlamı GÖREV KEMALİN ASKERİndedir. Kemalin Askerinin
esir edilmesini sağlayanlar, çapsız ya da sünepe değil GÖREVLİdirler ve
verilen görevi yerine getirmişlerdir. Teslim olmamışlardır,
VERİLEN GÖREVİ YERİNE GETİRMİŞLERDİR.

Sivil ya da Asker KEMALİN ASKERİ ülkesinin İÇTEN İŞGAL altında olduğunu KABULLENMELİdir. Ancak o zaman doğru adımlar atılınabilinir.

KANLA İRFANLA KURULAN BİR CUMHURİYETİN YIKILMA KOŞULLARI DA  BELLİDİR.

Direnenlere saygılarımla

Erol Güçlü

************************

Paylaşalım..

Sevgi ve saygı ile.
10.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

“Ordumuz savaşta değil mahkeme salonunda yenildi”

Ali Serdar Bolat
9 Şubat 2013

Sözcü, 7 Şubat 2013

E. Korg. Engin Alan, Sözcü gazetesine yukarıdaki değerlendirmeyi yapıyor.

Peki bu değerlendirme doğru mu?

“Yenilgi mahkeme salonunda değil, muharebe meydanında..”

Yenilgi, mahkeme salonunda olmadı.

Yabancı bir devlet (ABD), Türk Ordusu’na kendi ülkesi içinde bir harekat yaptı.

TSK, bu harekata karşı koymadı. Çünkü komuta kademesi teslim oldu.

Savaş savcılıkta, emniyet nezarethanesinde yapılmadı. Savaş, iç cephede cereyan etti. İç cephe kurşun atmadan düşürüldü.

Bu olayı E. Org. Ergin Saygun “Orduya Balyoz” diye adlandırdı. Görevde Tümamiral Semih Çetin “Bir İhanetin Öyküsü”nü yazdı :

Komuta kademesi teslim olmuştur!

Türk subayının gururu kırılmıştır.

Düşman savaş alanında silahı doğrulttuğu zaman elleri havaya kaldırmak ne anlama geliyorsa, komuta kademesinin yabancı devlet harekatına karşı tavrı da aynı anlama gelmektedir.

Komutanlarımız, savaşın silahlı ve silahsız bütün cephelerde yürütüldüğünü kuşkusuz çok iyi biliyorlar.

Silah kullanmadan yenmek, her savaşta birinci önceliktir.

Düşman, bizi bu aşamada silah kullanmadan yenmiştir.
Ayağa kalkmak için, önce bu gerçeği saptamalıyız.

Mahkemede zafer merasimi yapıldı

Komuta kademesi direnmediği için, düşman olayı “mahkeme salonlarında” bitirmiştir.

Düşman, kazandığı zaferin merasimini mahkeme salonlarında yapmıştır.

Mahkeme salonlarında savaş yapılmadı ki yenilgi mahkemede alınmış olsun.
Türk subayı mahkeme salonuda bir muharip değil, bir esir idi.
Savaş bitmiş ve yenilmiş olduğu için mahkeme salonunda bulunuyordu.

Komuta kademesi savaşı yargıya havale etti

Savaş, Genelkurmay Karargahında kaybedilmişti.

Komuta kademesi, düşmanın Türk Ordusu’na karşı iç harekat yaptığını görmezden geldi, görmeye cesaret edemedi. O nedenle “Hukuk çözer, yargı çözer” dedi, askerlerinin esir edilmesine göz yumdu.

Bütün komutanlara soruyoruz                :

Bir ordunun iç cepheyi savunma görevini mahkemelerin üzerine attığı bir başka örnek var mıdır?

Bırakalım binlerce yıllık geleneği olan Türk Ordusunu, hangi ordu düşmanın iç cephedeki harekatına karşı koymaları için savcı ve yargıçlardan medet ummuştır?

Asıl cephe Beşiktaş Adliyesi’nde

2002’den bu yana komuta kademeleri iç cephede direnemedikleri için
Doğu Akdeniz, Ege, Güneydoğu ve “Kürt Koridoru” kurma amaçlı Suriye cephelerinde teslim olmuşlardır.

Düşman (ABD), Güneydoğu’da dolaylı güçlerle (PKK) yürüttüğü savaşı iç cepheye yayıyor. Güneydoğu’da kaç subay esir verildi? Görülmüyor mu?

  • Asıl cephe Beşiktaş’tadır!

Kuzey Irak cephesi düştü, sıra Diyarbakır’da

Ergenekon ve Balyoz’un ilk sonucu: Kuzey Irak cephesi düştü.

  • TSK’nın kırmızı çizgileri paspas gibi çiğnendi.

Beşiktaş’ta direnmeyen Genelkurmay, şimdi, Diyarbakır’ın BOP başkenti olması tehdidi ile karşı karşıya.
Veya: Vatanın bölünmesi artık tehdit değil.
Bu durumda, savaşın Beşiktaş cephesinde kabul edilmesi, düşmanın iç cephedeki
bu taarruzuna her imkanla karşı koyulması gerekirdi.
Kuvvet dengesi ne olursa olsun, düşman silah çektiği zaman,
savaşı kabul etmeye zorunluyuz.

Kaldı ki, o zaman direnseydik, bugün “Diyarbakır’ı nasıl koruyacağız?”,
“Doğu Akeniz’de nasıl savaşacağız?” noktalarına gelmezdik.
Ege Denizinde adalarımıza Yunan bayrakları çekilmesini seyretmezdik.

“Asıl olan dahili cephedir”

Mustafa Kemal vurguluyor                 :

  • “Görünürdeki cephe, doğrudan doğruya Ordu’nun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, mağlup olabilir. Fakat bu hal, hiçbir vakit
    bir memleketi, bir milleti mahvedemez. Mühim olan, memleketi temelinden yıkan, milleti esir ettiren, dahili cephenin düşmesidir.” 
    (Nutuk II, Atatürk’ün Bütün Eserleri c. 20)

Bunu komutanlarımız bilmez olurlar mı?

İç cepheyi savunma kararlılığında zaaf

Komutanlar, harekatın ABD tarafından uygulandığını biliyorlar.
Nitekim mahkeme dosyasına giren raporlarda bu saptamayı yapmışlar.
Ancak iç cepheyi ABD’ye karşı savunma kavramı yok.

Bu yazıyı okuyan bazı sorumlu komutanlarımızın “Ne yapsaydık yani,
darbe mi yapsaydık” dediklerini duyar gibiyim.
İç cephedeki harekata karşı koymak ille darbeyle olmaz.
Sonsuz yöntem ve olanak vardır.
Ama önce iç cepheyi savunma kararı olacak.
Komuta kademesinde o karar olmadığı için yenildi.

Org. Işık Koşaner’in direnişi sürdürülmedi

2002’den sonraki on yıllık süreçte Org. Koşaner’in direnmesini görüyoruz.

İstifa, direnme eylemiydi. Ama sonra gelen komutanlar o çizgiyi izlemedi.
Damat Feritlere topuk selamı düzenine geçildi.

Yaşananlar asker karakteri için utançtır.

Hava Kuvvetlerinde 110 pilotun istifa etmesi haberlerine Genelkurmay
“Yıkıcı propaganda” diyor.

Pilotlar Aydınlık gazetesi yüzünden mi istifa etti?

Demek ki, Hava ve Deniz Kuvvetlerinin onurlu subayları, komutanları teslim olduğu için değil, fakat Aydınlık gazetesinin yayınları nedeniyle görevlerini bırakıyorlar.

Genelkurmay, dün savaşı yargıya havale etmişti, bugün de basına havale ediyor.

  • Askerlik en yüksek ciddiyet isteyen iştir;
    çünkü bedeli ölümdür ve ülkenin esir olmasıdır.

Savaş görevi Genelkurmay dışında herkesin

Genelkurmayın anlayışına göre yargıdan basına kadar herkes iç cepheyi savunmakla görevli.

Savaşta görevi kabul etmeyen bir tek Genelkurmay var.

NATO düzeninde askerin adı “personel” olmuştur. Personel, porselen gibi bir çağrışım yaratıyor Türk milletinde. TSK, bu “personel” lafını bırakmalı, subay ve asker kavramlarına sarılmalıdır.

  • Yenilen komutandır; Türk Ordusu yenilmemiştir.

Ve kesinlikle belirtiyoruz: Göreceksiniz, Türk Ordusu bu süreçten Mustafa Kemalleşerek çıkacaktır.

******

Doğu Perinçek‘in 9 Şubat 2013 günlü Aydınlık Gazetesi köşe yazısından kısaltılarak alıntılanmıştır..

http://aliserdarbolat.blogspot.com/2013/02/ordumuz-savasta-degil-mahkeme-salonunda.html