Etiket arşivi: Dursun ATILGAN

Ankara’nın Başkent Oluşunun 93. Yıldönümü Kutlu Olsun

Ankara’nın Başkent Oluşunun 93. Yıldönümü
Kutlu Olsun

 

Dursun Atılgan ile ilgili görsel sonucu
Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı-KÖLN,

13 Ekim 1923’te TBMM’de kabûl edilen tek maddelik bir yasa ile, ANKARA TÜRKİYEMİZ’in BAŞKENTİ yapılmış ve böylece  başkentin İstanbul olacağı yolundaki söylentilere bir son verilerek, Cumhuriyetin ilânı için gereken önemli bir adım daha atılmıştır…
Samsun’a çıkmadan çok önceleri, zihninde Cumhuriyet düşüncesi olan ve onu kuracak olan Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün, Ankara’yı başkent yapma kararının temelinde, sadece Ankara’nın coğrafî, jeopolitik ve stratejik konumu ile demir yollarının ve kara yollarının buluştukları bir merkez durumunda bulunması değil, aynı zamanda Ankara’da bir Cumhuriyet kaabiliyeti görmesi yatar.
ATATÜRK’ün, Ali Fuat Cebesoy‘dan 20. Kolordunun Ereğli’den Ankara’ya nakledilmesini istediğini, Cebesoy “Sınıf Arkadaşım Atatürk” adlı kitabında yazmıştır. Ancak, Ankara’nın başkent seçilmesinin nedenleri ve öyküsü yalnızca bunlardan ibaret değildir.
ATATÜRK, Yunus Nadi‘ye verdiği ve 7 Mayıs 1924 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan demecinde şunları anlatıyor:
“Ben Ankara’yı coğrafya kitabından ziyade tarihten öğrendim ve Cumhuriyet merkezi olarak öğrendim. Selçukluların parçalanması üzerine Anadolu’da oluşan küçük hükümetlerin isimlerini okurken, birtakım Beylikler arasında bir de Ankara Cumhuriyeti’ni görmüştüm. Tarih sayfalarının bana bir Cumhuriyet merkezi olarak tanıttığı Ankara’ya ilk defa geldiğim gün gördüm ki, geçen asırlara rağmen, Ankara’da hâlâ Cumhuriyet kaabiliyeti devam ediyor… Beni, Türkiye’ye en münasip merkezin Ankara olabileceğini düşünmeye sevkeden ilk vesile böyle çok eskidir ve fennîdir.“
(Bakınız: Müdafaa-i Hukuk Saati; Dr.Palaoğlu; Bilgi Yayınevi-Ankara)
Bugünkü A.K.P. iktidarı, ATATÜRK’ün, Cumhuriyetimizle birlikte, ülkemize ve ulusumuza kazandırdığı değerler dizgesini sistematik bir biçimde yok ederken; TÜRKİYE’yi “dinci ve kinci” bir yönetim biçimiyle, Osmanlı’nın bile gerisine sürüklerken; üstüne üstlük, BAŞKENTİMİZ ANKARA’ya İ. Melih Gökçek gibi, ATATÜRK karşıtı bir kimse 5. Kez belediye başkanlığına getirilirken, ANKARA’yı Başkent yapan Atalarımızın kemiklerini ve bu konuda duyarlı olan insanlarımızın yüreklerini sızlatmaktadır…
ATATÜRK’ün kurduğu  halka dayalı ve halk mayalı Cumhuriyetimiz’le birlikte, Türk Ulusu’nun kalesi düzeyine yükseltilmiş olan 93 yıllık Başkentimize, hem Türkiye’den hem de dünyanın neresinde bir Türk varsa oradan ses vererek, sahip çıkma kararlılığını göstermek zorundayız…

=========================================
Dostlar,

Dostumuz, Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Sayın Dursun Atılgan’a teşekkür ediyoruz..

Nutuk‘tan

“Türkiye Devleti`nin başkenti Ankara şehridir.”
Efendiler, Lozan Antlaşması`nın eklerinden olan düşman işgali altındaki topraklarımızı boşaltma protokolu uygulandıktan sonra, yabancı işgalinden tamamen kurtulan Türkiye`nin toprak bütünlüğü fiilî olarak sağlanmıştı. Artık yeni Türkiye Devleti`nin başkentini bir kanunla tespit etmek gerekiyordu. Bütün düşünceler, Yeni Türkiye`nin başkenti Anadolu`da ve Ankara şehri olarak seçme lüzumunda birleşiyordu.

Bu seçimde, coğrafî durum ve askerî strateji en büyük önemi taşıyordu. Devletin başkentini bir an önce tespit ederek, içten ve dıştan gelen kararsızlıklara bir son vermek şarttı.

Gerçekten de, bilindiği üzere, başkentin İstanbul olarak kalacağı veya Ankara olacağı konusunda öteden beri içeride ve dışarıda kararsızlıklar görülüyor, basında demeçlere ve tartışmalara rastlanıyordu. Bu arada İstanbul`un yeni milletvekillerinden bazıları, Refet Paşa başta olmak üzere, İstanbul`un hükûmet merkezi olarak kalması gereğini bazı örneklere dayanarak ispat etmeye çalışıyorlardı. Ankara’nın gerek iklim, gerek ulaştırma araçları ve gelişme kabiliyet ve istidadı ve gerekse mevcut tessisler ve kuruluşlar bakımından hiç de uygun ve elverişli olmadığını söylüyorlar; İstanbul`un “payitaht” olması lâzımdır ve mutlaka olacaktır, diyorlardı.

Bu ifadeye dikkat edilirse, bizim “başkent” deyimiyle kastettiğimiz anlam ile, bu ifadelerdeki “payitaht”deyimini kullananların görüşleri arasında bir fark bulmamak mümkün değildir. Bundan dolayı, bu konuda zaten kesinleşmiş bulunan kararımızı resmen ve kanunî yoldan ilân ettirerek,”payitaht” sözünün de yeni Türkiye Devleti`nde kullanılmasına gerek kalmadığını göstermek lâzım, geldi.

Dışişleri bakanı İsmet Paşa, 9 Ekim 1923 tarihli tek maddelik bir kanun tasarısını Meclis`e teklif etti. Altında daha on dört kadar zatın imzası bulunan bu kanun teklifi, 13 Ekim 1923 tarihinde uzun görüşme ve tartışmalardan sonra çok büyük bir çoğunlukla kabul edildi. Kabul edilen kanun maddesi şudur: “Türkiye Devleti`nin başkenti Ankara şehridir.”
(http://www.forumgercek.com/turk-tarihi/115384-ankaranin-baskent-olusu.html)
*****
Biz anımsatmak istiyoruz :
TC. Anayasası
III. Devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti
Madde 3 – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Milli marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara’dır.

Bir şeyi daha anımsatmak istiyoruz : Anayasanın ilk 3 maddesinin değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin teklif bile edilemeyeceği 4. maddede kurallaştırılmış durumdadır.

Öte yandan, bu önemli gününü meydanlarda anılmasını OHAL bahanesiyle yasaklayan Ankara valisine de bu “şan” (!) yakışır diye hayıflanıyoruz.. Bu haklı ve gurur verecek anmalarda toplanan yurttaşların güvenliğini sağlamaktan Başkent Ankara’nın güvenlik güçleri aciz midir? Değillerse gerçek gerekçe nedir??

Gerçekten, Ankara valisi olan zat, dürüstçe, Müslğman olduğuna göre gerçeği kamuyoyuna açıklayabilir mi neden anmaları yasakladığını ??

Bu tür yersiz ve içtenliksiz, demokratik olmayan, özünde hukuka aykırı yasakçı uygulamalar ülkemize yakışmıyor ve halkımızın milli – manevi değerlerini, tarih bilincini de geliştirmiyor üstelik.. “Yoksa gerçekte istediğiniz bu mu?” diye sormak bize acı veriyor.

Sevgi ve saygı ile.
14 Ekim 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu’ndan Mektup


Dostlar
,

Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı dostumuz Sn. Dursun ATILGAN‘ın aşağıdaki mektubu biz de ulaştı.

Avrupa ADD Federasyonu Genel Başkanı Dursun ATILGAN'ın Yeni Yıl İletisi

Kendisini bu mektubu için kutluyor ve içeriğini biz de onaylıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin savcıları felç mi olmuşlardır?

Türkiye Cumhuriyeti’nin savcıları 
akıl tutulmasına mı uğramışlardır?

  • Afsunlanmışlar mıdır tüm yetkililer??

Yanıt ve eylem bekleyen kritik sorulardır..

Türkiye bu soruların yanıtını er ya da geç bulacaktır..

Sevgi ve saygı ile.
1.11.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

                                                                                         Köln, 30 Ekim 2013

Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı

2023’e 10 Kala Başbakan’ın “İslam Cumhuriyeti” Projesi Belli Oldu:

BAŞBAKAN, YURTTAŞ YERİNE DİNDAŞ KAVRAMINI GEÇERLİ KILMAK İSTİYOR…

AKP’nin Başbakanı Erdoğan‘a, Van 100.Yıl Üniversitesi tarafından düzenlenen
fahri doktora töreninde, bir grup izleyici “ODTÜ’ye aldırma Yüzüncü Yıl seninle” diye tezahüratta bulunmuş.(28 Ekim 2013 tarihli gazetelerden)

Başbakan, konuşmasında, Türklükle üstünlük taslayanların olduğunu belirterek, “Kardeşim sen ‘illâ Türk milleti’ olarak diye dayatırsan, öbürü de der ki ‘Hayır, Kürt milleti’ der; öbürü çıkar ‘Hayır, Lâz Milleti’ der. Niye bunu böyle diyorsun?
Diyorlar ki, ‘Türk milleti hepsini kavrar’. Hayır, Türk milleti hepsini kavramaz.
Millet hepsini kavrar.” dedi.

Erdoğan’a fahri doktora töreni sırasında bir grup, “ODTÜ’ye aldırma Yüzüncü Yıl seninle” diye slogan attı”, deniyor haberde…

***
Öncelikle şu düşüncemizi hemen söyleyelim:

Belli ki, AKP’nin parti sözcüsü Hüseyin Çelik, memleketi(*)  olan Van’daki üniversite yöneticilerine (belki de baskı yaparak) böyle bir “tören” düzenlenmesini ve (AKP Van örgütünden izleyiciler getirterek) ODTÜ’ye karşı, bir “sesli eylem” başlatılmasını organize etmiş olabilir…

Ancak, böyle yapay törenlerin hiçbir kalıcı önemi yoktur…

Şimdi gelelim “Millet” konusuna:
Stalin’in hemşerisi olan AKP’nin Başbakanı (**)

1. Türk adına
2. Türkiye adına
3. Türk Milleti tanımına
4. Türkiye Cumhuriyeti adına
5. Atatürk adına karşı…

Karşı olmayı bir tarafa bırakınız, TÜRK adını tarihten silmek, TÜRKİYE’yi parçalamak,  ÇAĞDAŞ CUMHURİYETİ İslam  Cumhuriyeti’ne dönüştürmek,
ATATÜRK’ü unutturmak ve de YURTTAŞ yerine DİNDAŞ kavramını geçerli kılmak istiyor… “Müslüman Kardeşler” usulü bir çaba…

Başbakan’ın şu iddiasını yineleyelim:

  • “Diyorlar ki, ‘Türk Milleti hepsini kavrar’. Hayır, Türk Milleti hepsini kavramaz.
    Millet hepsini kavrar.” 

Bu olağanüstü korkunç, tehlikeli, anayasal suç oluşturan cahilce iddia karşısında, insanın aklına  milletvekili andı (yemini) ve kimi sorular geliyor:

Milletvekili seçilen herkes, mazbatasını aldıktan sonra,  TBMM’ye gelerek
Büyük Türk Milleti önünde namusu ve şerefi üzerine  and içmek,
yani yemin etmek zorundadır. Aksi taktirde, milletvekili olarak görev yapamaz.

Öncelikle Milletvekili yemini metnini anımsayalım:

  • “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma;
    büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim.’

Şimdi de sorular:

– Büyük Türk Milleti önünde içilen bu anda sadık kalınmadığı taktirde,
uygulanacak yasal bir işlem yok mudur?
– AKP’nin TBMM’deki milletvekilleri arasında hiç mi TÜRK milletvekili yoktur?
– AKP’nin Türkiye çapındaki parti örgütü içinde hiç mi TÜRK yoktur..?
– Bunların tümü de Başbakan’la aynı fikirdeler midir; tarihsel gerçekleri bilemeyecek ölçüde bilgi sahibi değiller midir; hangi ulusa/millete ait olduklarına Başbakan mı
karar vermektedir..?
– Dünya yüzünde adsız bir millet var mıdır..?

Başbakan, bu söylemiyle, ettiği yeminin aksini yapmış ve resmen anayasal suç işlemiştir. Böyle bir kimsenin devlet yönetme ehliyeti olamaz…

  • Bu Başbakan, göz göre göre Türkiye’yi bir kaos ortamına sürüklemektedir..?
  • Bu Başbakan, bizim Başbakanımız olamaz..!
  • Böyle yöneticiler, bizim yöneticilerimiz olamazlar..!

Bir anımsatma:
Müslümanlar, çocukları dillenmeye başlarken şu soruları sorarlar, yanıtlarını öğretirler:

Soru: Kimin milletindensin..?
Yanıt: Hz. İbrahim peygamberin milletindenim…

Soru: Kimin ümmetindensin..?
Yanıt: Hz. Muhammed’in ümmetindenim…

Bugünden başlayarak, “Kimin milletindensin..?” sorusunun yanıtı
herhalde şöyle olacaktır:

“Tayyip’in tarif ettiği millettenim…”

Başbakan her fırsatta “benim milletim” deyip duruyor, ama Türk Milleti’ni
telâffuz etmiyor. Şimdi daha iyi anlaşılıyor ki, “Yurttaşlarım” yerine
“Dindaşlarım” demeye hazırlanıyor imam…

***

Son sorular             :

Bu işlenen anayasal suç karşısında,

– Türkiye’de, Başbakan aleyhine bir iddianame hazırlayacak cesarete sahip
Cumhuriyet savcıları yok mudur..?
– Bu gibi suçlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı‘nın görev alanına girmiyor mu..?
– Suç duyurusunda bulunma ya da Anayasa Mahkemesi’ne başvurma cesaretine sahip, hiç mi Türk muhalefet partisi yok TBMM’de..?
– Suçluluğu kanıtlanamayan sayısız insana müebbet (ömür boyu) ceza yağdıran savcılar şimdi neredeler..?

Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı

(*): Said-i Nursî’nin müritlerinden olan Hüseyin Çelik,
Van’ın Gürpınar ilçesinde doğmuştur…
(**): Stalin‘in asıl adı Josef Wissarionowitsch Dschugaschwili olup,
kökeni Gürcü’dür. Gürcistan’ın Gori kasabasında doğmuştur…