Etiket arşivi: DP ve Başbakan Menderes

6-7 Eylül’den Dink Cinayeti’ne

6-7 Eylül’den Dink Cinayeti’ne

Fatih YAŞLI
BİRGÜN Gazetesi, 07.09.16
http://www.birgun.net/haber-detay/6-7-eylul-den-dink-cinayeti-ne-127290.html 

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Nasıl ki resmi tarih için “bütünüyle yalandan ibarettir” denemezse, gayri resmi tarih de her zaman gerçeğin tüm çıplaklığıyla yansıtıldığı bir ayna olarak görülemez; tıpkı resmi tarih gibi o da gerçekliği eğer, büker, çarpıtır, kendi “dünya görüşü”ne uygun bir hale getirir ve öyle sunar.

Resmi tarih, 6-7 Eylül olaylarını “Selanik’te Atatürk’ün evine bombalı saldırı düzenlenmesine milletin verdiği doğal refleks” olarak anlatır ve bu gerçeğin bütünüyle çarpıtılması demektir. Ancak liberal ya da muhafazakâr tarih yazımı da başka bir çarpıtmaya başvurarak şöyle der: “6-7 Eylül, İttihatçılıktan Kemalizm’e uzanan devlet geleneğinin ve vesayet rejiminin bir yansımasıdır.” (AS: Yıl 1955, Demokrat Parti tek başına iktidarda, Adnan Menderes Başbakan..)

Oysa olan biteni “bir siyasi geleneğin tezahürü” ya da aynı anlama gelmek üzere “devletin değişmez özü” üzerinden açıklayan bu yaklaşım açıkça “metafizik” bir nitelik taşımaktadır; çünkü olayları maddi bağlamlarından, gerçekleştirdikleri dönemin sınıfsal ilişkilerinden ve emperyalist dünya sistemi içindeki güç mücadelelerinden bağımsız olarak değerlendirmektedir. Bu ise az önce söylediğimiz üzere gerçekliğin eğilip bükülmesinden ve çarpıtılmasından başka bir şey değildir.

Peki o halde 6-7 Eylül nedir, 6-7 Eylül’de ne olmuştur?

Öncelikle şunun bilinmesi gerekmektedir, Türk dış politikasının 1950’lere kadar “Kıbrıs sorunu” diye bir gündemi hiç olmamıştır, Kıbrıs diye bir başlık yoktur. Ancak ne zaman ki Ada’da İngiliz emperyalizminin egemenliğine karşı Rumların merkezinde durduğu ve Kıbrıslı solcuların, komünistlerin de desteklediği bir ulusal direniş filizlenmeye başlar, Türkiye yönetici sınıfı da emperyalizmle işbirliği içinde meseleye dâhil olur ve ortaya bir “milli dava” çıkar.

Kıbrıs’ın Türkler ve Rumlar arasında bölünmesi talebini dile getiren “Ya Taksim Ya Ölüm” sloganı bu dönemi sembolize etmesi bakımından önemlidir ve aslında doğrudan İngiltere’nin Ada’ya dair planlarını yansıtır. Çünkü Ada’da Türklerle Rumlar arasındaki ihtilaflar büyüdükçe İngiliz egemenliğinin devamı kolaylaşacak, Ada halkının “self-determinasyon” talebi Birleşmiş Milletler gündemine gelemeyecektir.

6-7 Eylül bu perspektifle hayata geçirilir, İngiliz ve Türk istihbaratının işbirliğiyle, Atatürk’ün Selanik’teki evine yönelik düzmece bir saldırı tertiplenir ve sonrasında yine bu işbirliğinin ürünü olan “Kıbrıs Türk’tür Cemiyeti” (KTC) aracılığıyla İstanbul’da halk sokağa dökülerek Rumlara yönelik iki gün süren bir yağmaya girişilir. Geriye dönüp bakıldığında plan başarılı olmuştur denilebilir; çünkü o zamandan bu zamana Ada’daki iki halk arasındaki ihtilaf da, İngilizlerin imtiyazlı konumu da devam etmektedir.

Demek ki mesele basitçe “İttihatçı geleneğin azınlıklara düşmanlığı” ya da “Kemalistlerin homojen bir ulus yaratmak için Rumları Türkiye’den kovması” değildir. 6-7 Eylül, emperyalizmden, emperyalizmle ilişkilerden ve Soğuk Savaş’ın ruhundan, yani anti-komünizmden azade bir şekilde okunamaz, aksi bir okuma bize gerçeğin ancak küçük bir kısmını verir ve geri kalanını ise tahrif eder, çarpıtır.

6-7 Eylül’ün üzerinden elli yılı aşkın bir zaman geçti (AS: 61. yıl!), 6-7 Eylül bu ülkenin azınlıklarına dair utanç tarihimizin bir parçası olmaya devam ediyor; benzer bir şekilde, bundan dokuz yıl önce gerçekleşen Hrant Dink cinayeti de alnımızdaki bir kara leke olarak yerini koruyor. Elimizdeki tek teselli ise 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası ortalığa saçılan belgeler sayesinde cinayetin iç yüzünün ve arkasındaki güçlerin açığa çıkması.

Dink cinayetinin de tıpkı 6-7 Eylül gibi bir siyasal dizayn operasyonu olduğunu ve birden fazla failin işbirliğiyle gerçekleştiğini artık çok daha net bir şekilde görebiliyoruz. Dink cinayetini yeni rejim inşasından ve bu inşa için yürürlüğe konulan emperyalizm destekli tasfiye operasyonlarından, yani Ergenekon ve Balyoz’dan ayrı bir şekilde anlamak mümkün görünmüyor, Dink’in katledilmesini mutlaka ve mutlaka yeni rejim inşası bağlamına oturtmak gerekiyor.

Trajik olan ise tıpkı 6-7 Eylül gibi Dink cinayetinin de liberal çarpıtmadan nasibini almış olması. Cinayetteki emperyalizm destekli Cemaat parmağını ve cinayetin yeni rejimin toplumsal mühendislik projesinin bir parçası olarak işlendiğini bilinçli bir şekilde gizleyen bu akıl, suçu “İttihatçı devlet geleneği”ne ya da “Kemalist vesayet rejimi”ne atmakta en ufak bir tereddüt göstermemiş, sonrasındaki süreci de “devlet bağırsaklarını temizliyor” diye desteklemişti, gelinen nokta ise burası oldu.

O halde yazıyı şöyle bitirelim: İlla ki 6-7 Eylül’den Dink cinayetine uzanan bir gelenekten söz edeceksek, asıl olarak emperyalizmle Türkiye yönetici sınıfı ve Türk sağı arasındaki ilişkiye bakmamız gerekiyor. Bu gelenek halen sürüyor, memleketi de beladan belaya sürüklemeye devam ediyor.

======================================

Evet Dostlar,

BİRGÜN Gazetesi yazarlarından Sn. Fatih Yaşlı‘nın sosyalist bakış açısıyla 6-7 Eylül 1955 acıklı (trajik) olaylarını değerlendirmesini paylaştık. Mederes hükümetini ayrıca bir gündem oyununa da gereksinimi vardı. DP tabanını pekiştirme (konsolide etme) gereeği şiddetle algılanıyordu. Nitekim sonraki yıllarda bu yapay politik gerilim VATAN Cephesi biçiminde somutlanarak Ulus DP’den yana adı geçen bu Cephe’ye kaydolanlar ve “ötekiler” olmak üzere ikiye ayrıldı. Radyolardan günlerce anılan Cephe‘ye üye olan yandaşların adları okundu. DP ve Başbakan Menderes bu gerilimden yararlanarak iç ve dış politikadaki özellikle ekonomik sorunları, ödenemez duruma gelen dış borçları halk yığınlarından saklamaya çalıştı. Ancak Türkiye tarihinin en ağır ekonomik bunalımı yaşandı ve

  • Türkiye Temmuz 1958’de uluslararası moratoryum isteyerek borçlarını ödeyemeyeceğini (=iflasını!) ilan etmek zorunda kaldı.

IMF gönderildi ve 1 $ = 2,80 TL’den 9 TL’ye çıkarılarak (çoklu kur) %300’ü aşan devalüasyon yaptırılarak 359 milyon $ dış borç (IMF kredisi diyorlar..) verildi (ayrıca 256 milyon $ borç ertlendi) ve daha alınacak daha çooook süt var hesabıyla “inek” kesilmedi! (4 Ağustos 1958 Kararları)

Sayın yazar Fatih Yaşlı bu kritik boyutu gözden kaçırmış. Yaşama ve sorunlara bir ideolojik gözlükle bakılınca ciddi yanlışlara düşülebiliyor. Büyük ATATÜRK bu nedenlerle olsa gerek, yaşamda en gerçek yol göstericinin akıl ve bilim -ya da BİLİMSEL AKILCILIK– olduğunu ısrarla vurgulamıştı. Ayrıca Kıbrıs Türkleri “self determinasyon” haklarını kullanıp KKTC’yi kurdular.. 30 yılı geçti (15 Kasım 1983).. Kaç ülke tanıdı?

Ayrıca İngiltere’nin Agratur ve Dikelya’daki üsleri uluslararsı anlaşmalarla güvenceye alınmıştır. Bu üsleri oradan kaldırmanın hukuksal yolu yoktur. Askeri gücü ola varsa buyursun kaldırsın.. Adadadaki 2 halkın çatışmasının – çatıştırılmasının İngiliz üslerine etkisi yok..

Daha çok yazmayalım, Fatih beye ayıp olacak.. Ama gazetede köşe yazmak bize çok ciddi bir iş olarak görünüyor.. Her durumda yönetimlerin saydam ve hesap sorulabilir olması ve bu tür mide bulandırıcı dalaverelere giriş(e)memesi dileğimizdir.

Bu arada, Hrant Dink cinayeti dahil karanlıkta bırakılan tüm cinayetler elbette aydınlatılmalı ve hesabı sorulmalıdır ki caydırıcı olabilsin sonrası için.. Bu amaçla ilk olarak içerdeki gladyoyu – kontrgerillayı tasfiye etmek zorunlu. 4 Nsan 1952’de NATO‘ya girdiğimizden / sokulduğumuzdan bu yana hiçbir iktidar bu yakıcı ve süregelen sorunun üzerine gidemedi..

Sevgi ve saygı ile.
07 Eylül 2016, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

27 Mayıs 1960’ın 56. Yıldönümü..

Merhaba,

Bugün 27 Mayıs.

27 Mayıs 1960’ın 56. Yıldönümü.

2010 yılında Mülkiye Dergisi’nin 267. Özel Sayısı, 27 Mayıs 1960’a ayrılmıştı.

Meraklısı aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilir.

Mülkiye Dergi-2010-s_267

Selam ve sevgiler

Dr. Serdar ŞAHİNKAYA
Mülkiye

http://mulkiye.dergipark.gov.tr/mulkiye/issue/268

Bizim kapsamlı irdelememiz aşağıda…

======================================================

Dostlar,

Dün Tayyip bey Kırşehir’de 27 Mayıs, İnönü, CHP ile ilgili olarak gene vargücüyle yüklendi..
Tarihsel  bilgi vermek değildi elbette..
Ne yazık ki toplumu kutuplaştırıcı idi..
Söylediklerinde önemi yanlış ve eksikler vardı..
İster bilgi açığı, ister bilinçli çarpıtma olsun; bir devlet başkanına kamuoyu önünde
böylesi bir davranış yakışır mı??

Ama afsunlanmuş bindirme kıtalar boş bakışlarla alkışlıyor!?
Faşistleşen rejimlerde tipiktir; gösterişli yollar, limanlar, köprüler… yapılır..
Ancak ülkenin ekonomisi, özellikle sanat – kültür – bilim yaşamı çoraklaşır, kuraklaşır..
En tipik örnekleri.. Kars’ta İnsanlık Heykeli RTE emriyle parçalanmadı mı?
Atatürk yontuları kaldırılıyor, kırılıyor, kirletiliyor..

Taksim’in ortasında ATATÜRK KÜLTÜR – SANAT MERKEZİ 8+ yıldır “bakım” (!) gerekçesiyle, utandıran bir ikiyüzlülük ve yalancılıkla harap olmaya terkedilmiş durumda..

Ankara’daki ATATÜRK KÜLTÜR – SANAT MERKEZİ yılardır panayır yeri gibi kullanılıyor..

AKP – RTE ne yazık ki artık, bu Makyaveli bile utandıran politikalardan beslenebiliyor.
Tabanını bir arada tutması öylesine zorlaştı, olanaksızlaştı ki; az eğitimli, yandaş basınla
beyni yıkanan, partinin ve uzantısı vakıf – dernek – cemaat – belediyelerin – kamu birimlerinin yoksullukları – işsizlikleri ve iğrenç nepotizm (yandaş – akraba kayırmacılığı) uygulamaları ile teslim ve tutsak alınan kitleleri tahkim etme (bir arada tutma) derdinde.

Ama ABD’li Savcı Bhahara’nın Reza Zarrab dosyasında son derece önemli yolsuzluk – rüşvet belgeleri var. CIA destekli veriler, yani ABD hükümeti işin içinde.. Benzetmek yerinde ise, metal halka ümüğe takılmış gibi.. Hangi Bakan’a kaç milyon dolar rüşvet verilmiş, liste elde. Toplamda, Reza’nın anlatımıyla 8,5 milyar Dolar rüşvet Türkiye’de iktidar yetkililerine dağıtılmış! Aşırı hırçınlık, “kan edebiyatı”.. bu çaresizlik ve kuşatılmışlık kökenli korkarız..

İç politika kokuyor.. İşsizlik, yoksulluk, sınav yolsuzlukları, din dersi öğretmenlerinin sapıklığı..
Dış politka bataklıkta… Sadrazam Binali bey “düşmanları azaltacağız..” buyuruyor çaresizlikle..

Almanya Türkiye’yi utanmadan soykırımla suçluyor;
çırpınan salt Vatan Partisi – Perinçek ve yurtseverler..

Yoğuuuuuuuuuuuuuun mu yoğun din – iman sömürüsünün de artık sonuna gelindi..
Milyonlarca Alevi yurttaşın temel hakları, AİHM’nin kesinleşmiş 3. temyiz kararına karşın verilmiyor.. Her gün 5 dolayında şehit geliyor.. 24 Temmuz’dan bu yana 530’u geçti şehitler!

24 yurttaş (8 asker şehit + 16 sivil köylü şehit) can vermişken, 6 bin çağrılı ile nikah yapıyor RTE ailesi!

Dışarıdan sıcak para girmiyor yeterince; Suudi Kralının havaalanında uçağının merdivenlerine dek gitseniz bile .. Bıdık Katar’ın fonları da yetmiyor ve Katar Şeyhası (kadın Şeyh) Mozah güzel bir kraliçe, akıllı bir kadın. Batı’da bile az rastlanacak tipte bir entelektüel.
(http://ahmetsaltik.net/2016/05/26/prof-ilber-ortayli-ataturk-cumhuriyetinin-sonu-gelmez/)

Katar’ın ve Türkiye’nin devlet aklı bir yana, nitelikli entellektüel Şeyha Mozah’ın birikimi ve zekası bizimkinden geri kalır mı acaba, ya da tam tersi mi??

*****

27 Mayıs Devrimi ile ilgili gerçekleri öğrenmek için, Dr. Serdar Şahinkaya dostumuzun yolladığı erişkeyi (linki) tıklayarak Mülkiye Dergisinin bu özel sayısını indirip okuyunuz, gerçeklerle yüzleşeceksiniz.. Tayyip beyin ise bunların tersini söylediğini göreceksiniz..

2010 yılında Mülkiye Dergisi’nin 267. Özel Sayısı, 27 Mayıs 1960’a ayrılmıştı.

http://mulkiye.dergipark.gov.tr/mulkiye/issue/268

Sitemizde bizim bu konuda yayımladığımız eski dosyalara da bakılması dileğiyle..

Örn. Temmuz 1958’de ülkemizi resmen iflasa (moratoryuma!) sürükleyen Başbakan Menderes yönetimindeki DP iktidarının, ABD’den, memur maaşlarını ödeyebilmek için aldığı borç karşılığında belki de Dünya İktisat tarihinin en yüksek oranlı devalüasyonunu yaptığını..

– 1 Dolar 2,80 TL iken, % 300’ü aşan değersizleştirme (de-valüasyon) ile 9 TL’nin üzerine çıkarılışını..
– CHP – İnönü’den teslim alınan ikiyüz ton Hazine altının TSK uçağıyla Londra’da rehin verilerek dış borçlanmayı, (götüren pilotun ses kaydını sitemize yüklemiştik..)
– Menderes’in Meclis’te “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz..” deyişini..
– 14 Mayıs 1950’de iktidar oluşunu izleyen ay, Türkçe okunan ezanın yeniden
Arapçaya döndürülüşünü,
Odunu aday göstersem seçtirirm.. deyişini Menderes’in..
İsmet İNÖNÜ’nün kafasına Topkapı’da taş atılmasını, yurt gezilerinin Uşak ve Kayseri’de engellenmesini ve linç girişimini!
– DP’nin Köy Enstitülerini kapatmasını.. (1954)
– DP’nin Halkevleri ve Halk Odalarını kapatması
– Atatürk’ün kapatarak malvarlıklarını Halkevleri ve Halk Odalarına aktardığı
Mason localarının yeniden açılışını
– Kore’ye göderilen Türk Tugayı ile yediyüzü aşan Mehmetçiğin kanının – canının
NATO’ya kabul edilmek için rüşvet verilişini!
NATO‘ya girilerek (1952) kontrgerillanın ülkeye sokulmasını ve izleyen darbeleri,
yüzlerce faili meçhul cinayetleri,
– Radyodan her gün Vatan – Millet Cephesi diye milletin bölünüp – kutuplaştırılmasını
Toprak Reformu yasasının engellenmesini..
– Aleyhte gösterilere ateş açılması ve öğrenci Turan Emeksiz‘in İstanbul Üniversitesi’nde
atlı polis kurşunuyla öldürülmesini,
– Tayyip beyin dün (27 Mayıs 2016) Kırşehir’de söylediği gibi öğrencilerini kışkırtan değil,
polis şiddetini – zulmünü önlemeye çalışan İstanbul Üniversitesi’nin ak saçlı rektörü,
saygın hukuk bilimcisi Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar‘ın pois tarafından yerlerde sürüklenmesini..
– Ankara Hukuk Fakültesi’nde Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu’nun.. görevden uzaklaştırılmasını..
– Meclis’te Soruşturma (Tahkikat) Komisyonu kurup savcı – mahkeme yetkisi vererek
30 milletvekilliğine düşmüş CHP’yi kapatma ve malvarlığına el koyma girişimini!
– En acı ve utanç verici DP eylemlerinden biri de 6-7 Eylül 1955’te İstanbul’da
Rum kökenli yurttaşlara dönük kanlı linç eylemi
..
…….. …………..

Hangi birini sayalım? DP ve Başbakan Menderes ile ağırlıklı suç ortakları Maliye Bakanı Hasan Polatkan ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu‘nun suç dosyası ve sabıkaları
çok çoook şişkin! Gene de asılmayıp hapis cezası verilseydi belki daha iyi olabilirdi??

Buna karşın 27 Mayıs Devrimcilerinin getirdiği 1961 Anayasası ve kurumları..
Türkiye’ye gerçek bir armağan!
Bu meşru eylem, Türkiye’de uzun zaman “27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı” olarak kutlandı.. Hangi demokratik ülkede bu hukuk ve insanlık dışı eylemleri yapan siyasal iktidar
hoş görülebilir demokrasi adına?? Halkın örgütsüzlüğü – dağınıklığı – siyasal bilinç eksikliği nedeniyle bu apaçık gayrımeşrulaşan DP iktidarı biçimsel olarak demokratik bir halk hereketiyle indirilememiş, Ordu halkın ve ülkenin geleceğini koruma adına Anayasal görevle
iktidara el koymuştur..

27 Mayıs Devrimi’ne “Biçim” olarak “darbe” dense bile, ürünü olan 1961 Anayasası rejimi,
1. sınıf örnek bir demokrasi getirmiştir ülkemize.. Böylesine pragmatik neden bakılmaz??

Bir soru daha : DP’nin yukarıda saydığımız yaptıkları sivil darbe değil de nedir??

Darbe nasıl önlenir?

*****
29 Mayıs 2016 Pazar günü sabah (saat ??) Halk TV’de Gürkan Hacır ve konukları 27 Mayıs’ı
ele alacaklar. İzlenmesini öneririz..

Sevgi ve saygı ile.
28 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Not : Yazımızın pdf biçimi..
27_MAYIS_DEVRIMI’nin_56._YILI_HURRIYET_ve_ANAYASA_BAYRAMINA_OZLEM