Etiket arşivi: Diyanet Vakfı

Dünyanın Ar-Ge Devleri


Dostlar,

Sn. Prof. Ercan aşağıdaki önemli yazısında dünyanın ilk 10 AR-GE (Araştırma – Geliştirme; Research&Development harcaması yapan devlerini irdeliyor.
Biz de en büyük AR-GE’yi Anayasasında “laik” bir devlet olduğu yazılan bir ülke olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayırıyoruz!.

2014 bütçesinde Diyanet’in ödeneği % 18.2 artırılarak yine rekor kırdı.
Bütçeden en çok pay alan kurumların başında olan 
Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB),
5,442 milyar liralık bütçesiyle 13 bakanlığı geride bıraktı! 8 bakanlığın toplam bütçesi ise Diyanet’in ödeneğine yetişemiyor. Böylece, neredeyse tamamı halkın vergilerinden oluşan devlet bütçesinin, küçümsenmeyecek bir bölümü, devletin bir İslam dininin Sünni mezhebine mutlak ayrıcalık tanıyan ‘dinci’ bir kuruma aktarılmış olacak. Bu Bakanlıkların arasında BİLİM ve TEKNOLOJİ BAKANLIĞI’nın da bulunduğunu belirtmeye bile gerek yok sanırız. DİB’in bir de Diyanet Vakfı var ki şirketleriyle, üniversitesiyle… muazzam fonları denetliyorlar.. Bu Vakfın mali portföy büyüklüğü ile ilgili net verilere ulaşılamıyor.

Denebilir ki DİB, Diyanet Vakfı ve uzantılarıyla birlikte Türkiye’de hemen hemen
en büyük KİT’lerden biridir; üstelik DİNSEL alanda.. Bu fonlar da hesaba katıldığında TÜBİTAK bütçesi dahil (1,9 milyar TL; hepsi AR-GE için değil!) Türkiye’nin toplam
AR-GE harcamasının kezlerce katı muazzam bir parasal – insangücü – malvarlığı … kaynağının İlahiyat – Divinity – Teologia alanında harcandığı ortaya çıkar (30+ İlahiyat Fakültesi, 600+ İHL, binlerce Kuran kursu, onbinlerce cami…).. Bu muazzam dinci harcamalara karşılık Türkiye İlahiyat – Divinity – Teologia bilim alanlarına ulusal – küresel ölçekte hangi anlamlı katkıları vermiştir, merak konusudur. (Ayrıca Teoloji’nin özellikle konusu ve yöntemi bakımından Bilim olup olmadığı tartışmaya açık bir konudur..)

Bir de bunca dinci – dinsel harcamaya karşın Dünyanın en ahlaklı toplumuna sahip olabilmiş midir Türkiye?’!

Yoksa, yoksa, ünlü Fransız Aydınlanma öncüsü Denis Diderot
yerden göğe haklı mıdır, tam da tersi mi gözlenmekte Türkiye’de ?

  • Ahlaksızlık ile dini birbirine karıştırmamak gerekir.
    Din olmadan ahlaklılık olabilir ve din ahlaksızlıkla birlikte bulunabilir  
    ve çoğunlukla da böyledir.

Veee, bütün bu “Murphy oluşumları” Türkiye’de nedendir,
kaç vakte dek sürdürülebilecekitr? 

Sevgi ve saygı ile.
15.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================================

Dünyanın Ar-Ge Devleri

portresi

 

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 


Değerli arkadaşlar,

Dünyanın Araştırma-Geliştirme (Research&Development) alanında en çok yatırım yapan Uluslararası (AS: Çok uluslu – multi-national) 10 dev şirketin faaliyet alanı yoğunlukla, son 50 yılda küresel paradigmanın simgesi olan elektronik ve iletişim teknolojisidir. 1950 sonrası Elektronik Çağ, 2000 sonrası Robotik Çağ olarak adlandırılıyor. (Tabii bu çağları gerçek anlamıyla yaşayan toplumlar için;
hala orta çağ kafasını taşıyan büyük bir kesim var) 

Aşağıdaki listeye toplam 1 trilyon Doların (AS: Dünyanın küresel geliri   ̴70 Tr $!) üzerinde yıllık Ar-Ge harcaması yapan 10 ülkeyi aldım. (AS: 10 ilk ülkenin toplam
AR-GE gideri 1,120 Tr $)

Ülke Yıllık Ar-Ge Harcaması (Milyar $)

  1.  ABD 400
  2.  Çin 300
  3.  Japonya 160
  4.  Almanya 70
  5.  Güney Kore 56
  6.  Fransa 42
  7.  İngiltere 38
  8.  Hindistan 36
  9.  Kanada 24
  10.  Rusya 24

Bu 1 trilyon Doların kabaca % 1’i Türkiye’nin cebinden çıkıyor. Dünyada düşünen, keşfeden, teknoloji üreten beyinlere Türkiye’nin ödediği yıllık para ~10 milyar $. Dışalım (İthal) ürünler üzerinden dışarıya ödediğimiz Ar-Ge giderimiz, ülke içindeki
Ar-Ge harcamaları toplamının iki katıdır.

Koskoca 77 milyonluk Türkiye’nin (üretim, ulaşım, iletişim, bilişim, eğitim, sağlık vs.vs..) tüm alanlardaki yıllık Ar-Ge harcaması (yaklaşık 5 Milyar $) tek başına Google şirketinin bir yıllık Ar-Ge bütçesi kadar oluşu dikkat çekicidir. æ (15.7.2014)

++++++++++

  1. Microsoft: Ar-Ge Bütçesi 9 milyar $

 

 

 

 

Microsoft, ABD’de Washington Redmond merkezli çok uluslu bir yazılım şirketidir.
1975’te Bill Gates ve Paul Allen tarafından kurulan Microsoft, kurulduğu günden başlayarak dünyanın en büyük yazılım üreticisi ve en değerli şirketlerden biri durumuna gelmiştir. Microsoft, işletim sistemleri, ofis suit alanlarında egemen olmuş, arama motorları, video oyunları, cep telefonları ve dijital hizmetlerde büyük yatırımlar gerçekleştirmektedir.

2. Samsung: Ar-Ge Bütçesi 9 milyar $

Güney Kore Seul merkezli çok uluslu bir şirketler topluluğu olan Samsung, giyim, kimyasallar, tıbbi malzemeler, reklam, inşaat, finansal hizmetler ve sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere birçok ürün ve hizmet sunmaktadır. 1938’de kurulan şirket, o günden bu güne tüketici elektroniği, yarı iletkenler, bilgi ve iletişim teknolojisi donanımları ile teknoloji ürünleri geliştirmekte ve sunmaktadır.

3. Intel: Ar-Ge Bütçesi 8,4 milyar $

Intel, California Santa Clara merkezli çok uluslu bir şirkettir. 1968’de Gordon Moore ve Robert Novce tarafından kurulmuştur. Elde ettiği gelire göre dünyanın en büyük ve en değerli yarı iletken üreticisidir. Çoğu kişisel bilgisayarlarda olmak üzere mikro işlemci üretmektedir. Bunun yanı sıra ana kart yonga setleri, ağ arabirimi kontrolleri, entegre devreler, flash bellek, grafik yongalar da üretmektedir.

  1.  Nokia: Ar-Ge Bütçesi 7,8 milyar $

 

 

 

 

Nokia, Finlandiya Espoo merkezli çok uluslu iletişim ve bilgi teknolojileri şirketidir. Kökleri 1861′e dek giden bu şirket, 1998 – 2012 arasında cep telefonlarının en büyük satıcı firmalarından olmuştur. 2013’te 7,2 milyar $ bedelle Microsoft tarafından
satın alınmıştır.

5. Panasonic: Ar-Ge Bütçesi 6,6 milyar $

Japonya Osaka merkezli çok uluslu bir elektronik şirketidir. İlk olarak Matsushita Elektric Industrial Co. Ltd’nin kurucusu Konosuke Matsushita tarafından 1918’de kurulmuştur. Japonya’nın en büyük elektronik üreticilerinden biri olan Panasonic, 2012’de televizyon üretiminde dünyanın en büyük 4. şirketi olmuştur.

  1.  IBM: Ar-Ge Bütçesi 6,3 milyar $

ABD, New York merkezli olarak 1911’de kurulan şirketin tam adı International Business Machines Corp. olup, kısaca herkesin bildiği IBM olarak adlandırılmıştır. Şirket, hosting ve server teknolojisi, nano teknoloji ögeleriyle ilgili çeşitli danışmanlık hizmetleri, donanım ve yazılım aynı zamanda alt yapı hizmetleri sunmaktadır. Dünya genelinde
12 araştırma laboratuvarı bulunan IBM’in 20 yıl boyunca en çok patent alan şirket olma özelliği bulunmaktadır.

7. Cisco: Ar-Ge Bütçesi 5,8 milyar $

Cisco, California San Jose merkezli çok uluslu bir şirkettir. 1984’te Leonard Bozack ve Sandy Lerner tarafından kurulan şirket, ağ donanımları satmakta, ağ yönetimi için gereken ögeleri, optik ağ, depolama alan ağları, VOIP (AS: Voice over IP; Internet Protokolü – IP üzerinden ses iletişimi, telefon görüşmesi) ve veri merkezi uygulamaları da bulunmaktadır.

  1.  Google: Ar-Ge Bütçesi 5,2 milyar $

California merkezli çok uluslu bir şirket olan Google, arama motoru, yazılım, bulut bilgi işlemleri, on line reklam, teknoloji ürünleri ve internet ile ilgili hizmetlerde uzmanlaşmış bir şirkettir. 1998’de Karry Page ve Sergey Brin tarafından kurulmuştur. G-mail, Google Drive, Google Plus, Chrome OS ve Chromebook gibi uygulamalarıyla hızla büyümekte olan bir şirkettir.

  1.  Amazon: Ar-Ge Bütçesi 2,9 milyar $

Washington Seattle merkezli bir elektronik ticaret şirketidir. 1994’te Jeff Bezos tarafından kurulan şirket, ertesi yıl on line ticaret işlemlerine başlamıştır. On line kitapçı olarak başlayan Amazon, sonrasında DVD, CD, VHS kaset, yazılım, giyim, mobilya, video oyunları, oyuncaklar, takı ve hatta gıda gibi ürünleri çevrimiçi satmaya başlamıştır. En son olarak da Kindle e-kitap okuyucu ve Kindle Fire tablet bilgisayar ürünlerini geliştirerek kendi tüketicilerine sunmuştur. Ayrıca, bulut bilişim hizmetlerinin önemli bir sağlayıcısı konumundadır.

10. Apple: Ar-Ge Bütçesi 2,4 $

California Cupertino merkezli çok uluslu bir şirkettir. Şirket kişisel bilgisayarlar,
yazılım ve öbür tüketici elektroniği ile ilgili tasarım, üretim, pazarlama ve satış yapmaktadır. 1976’da Steve Jobs, Steve Wozniak ve Ronald Wayne tarafından kurulmuştur. Ar-Ge için ayrılan bütçenin en yararlı kullanıldığı şirketlerin başında geliyor denilebilir. Buna örnek olarak devrim yaratan iPod, iPad, tablet bilgisayarlar ve
cep telefonları konusundaki çalışmaları ve ürünleri gösterilebilir.

Prof. Dr. D. Ali ERCAN : ŞERİAT (Güncellenmiş..)


Dostlar
,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan, ŞERİAT başlıklı çok önemli ve çok değerli makalesini güncelleyerek bize de e-ileti ekinde yolladı. Önceki içeriğin dikkate alınmamasını dilemekte. Ancak burada 5 sayfalık uzun yazıyı yeniden dizmek epey zaman alıcı olacak. Bu bakımdan, söz konusu ŞERİAT başlıklı makalenin son biçimini pdf olarak aşağıda sunuyoruz.. Okumak için lütfen tıklayınız..

Şeriat_duzeltilmis_6.5.13

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 7.5.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================

Dostlar,

Aşağıdaki yazıyı, Sayın Duran Aydoğmuş’un Cidde’de doğrudan gözlemlerini içeren yazısıyla birlikte okumanızı öneririz.. 

http://ahmetsaltik.net/duran-aydogmusun-ciddede-islam-fasizmi-gozlemleri/

Sevgi ve saygı ile.
17.4.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=============================

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

portresi

ŞERİAT

Değerli arkadaşlar,

Şeriat “yol, yöntem” anlamında Arapça kökenli bir kelime olup, pratikte,

Toplumsal yaşamın, Hukuk kurallarının, yasaların Din esaslarına göre,
yani Kur’anın emirlerine (ayetler), Peygamberin sözlerine (Hadis) ve davranışlarına göre belirlenişi
demektir.

Dünya nüfusunun yaklaşık beşte birini oluşturan Müslüman Ülkelerin çoğunluğunda
(S. Arabistan, Yemen, İran, Afganistan, Pakistan, Mısır, Sudan, Libya… 20’den çok Ülkede) resmen şeriat hukuku geçerlidir. Çok değişik coğrafyalarda yer alan,
çok değişik kültürel geçmişleri olan ve şimdi antidemokratik Şeriat yasalarıyla yönetilen bu Ülkelerin temel ortak özellikleri bilimsel alandaki geri kalmışlıklarıdır.

Bu İslam ülkelerinin Çağdaş Dünyaya bilim, teknoloji, sanat alanında hemen hemen hiçbir katkıları ve ağırlıkları yoktur. İnsani Gelişmişlik İndeksi (HDI) sıralamasında
ve özellikle Kadın hakları konusunda Dünya listesinin en altındaki ülkelerdir.

  • İslamiyet zaten “eşitsizlik” üzerine kurulu bir dindir.

* Her şeyden önce Müslüman olanla Müslüman olmayan insanlar eşit sayılmaz.
(Hatta Müslüman olmayanların katli vaciptir, yani öldürülmeleri arzu edilir..) 

* Müslümanlardan Arap olanlarla Arap olmayanlar da eşit değildir; Örneğin Türkler
(70 yıl süren soykırım vahşeti karşısında çaresiz, kalıp zorunlu olarak) Müslüman olduktan sonra bile Araplar tarafından ikinci sınıf Müslüman görüldüler ve “Malawi” diye adlandırıldılar.

* Müslüman-Arap olanlar içinde de Kureyş kabilesinden (Kureyşi) olanlarla olmayanlar eşit değillerdir. Kureyşi olanlardan Ehl-i Beyt olanlarla (Peygamber ailesi)
Ehl-i Beyt olmayanlar eşit değildir.

* Kadınlar Erkeklere eşit değildir (Bkz. ilgili Kur’an ayetleri) köleler, cariyeler vs. vs.

Türk-İslam sentezcilerinin, bilimsel geri kalmışlık kompleksiyle sarıldıkları ve
“Büyük Türk âlimi” (?) diye tanıttıkları İbn-i Sina bile Al-Şifa” adlı meşhur tıp kitabının önsözünde İslam’a ve İslam peygamberine methiyeler düzdükten sonra “kavm-i necip (seçilmiş, üstün kavim) Araptır, öbür kavimler (tabii Türkler de) Araplara hizmet için yaratılmışlardır.” demektedir. (Biz de bu adamı onurlandırmak için adına hastane  açıyoruz.)

Değerli arkadaşlar,

Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Laik bir Cumhuriyet olarak kurulmuştur.

  • Laik Devlet yönetimi din esaslarına göre değil, akıl ve bilimin ışığında yürür.
  • Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir.” der,

Büyük Atatürk. İşte tam da bu nedenle, yani  Devlet yönetiminde inancı, vahiy ve dogmaları değil, aklı ve bilimi rehber alışı nedeniyle, yobazlar Mustafa Kemal’e ve Laik Türkiye Cumhuriyetine yıkıcı, kıyıcı düşmandırlar… Demokratik özgürlüklerden, yöneticilerin öngörüsüzlüğünden ve yanlışlarından alabildiğine yararlanarak yürüttükleri sinsi politikalarla Laik Cumhuriyeti yok etmek noktasına kadar gelmişlerdir.

DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) tarafından yönetilen 80 bini aşkın Cami,

toplumu dönüştürme merkezleri olarak işlev görmekte, Kuran’ı yorumlamak adına “Fetwa” lar yayınlanmakta, çocuk yaştaki genç beyinlere İslami yaşam tarzı, yani Şeriat Devlet düzeninin düşünsel altyapısı işlenmektedir. Çoğunluğu babaların, kocaların dayatması ile de olsa, belli bir maddi çıkar karşılığı da olsa, bugün için Türkiye’de kadınların %60 kadarı “Türban” denen siyasal simgeyi kullanır hale gelmiştir.
Erkek zorlamasıyla takanların pek çoğunun aslında Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı olmadıklarını söyleyebiliriz, ama ne yazık ki yeterli bilgileri, “hayır” diyecek güçleri, medeni cesaretleri yok.

Türban

  • Bu tarz giyim kuşam aslında ne Kur’an da öngörülmüştür
    ne de bizim milli geleneklerimizde vardır. 

Kuran’da söylenen sadece “edep yerlerinin örtülmesi”dir. (1400 yıl öncesinin Arabistan çöl ikliminde Güneşe ve Kuma karşı gözlerini, kulaklarını korumak amacıyla başlarına aldıkları ve vücutlarını sarıp sarmaladıkları örtülerini özensiz kullanarak cinsel organlarını saklamayanlar uyarılıyor yalnızca..)

ABD Emperyalizminin Sovyetlere karşı planladığı “İslami kökten-dinci Yeşil Kuşak” Projesinin bir uygulaması olarak, ilk önce Mısır’da 1970’lerde başlatılan ve sonra Türkiye’nin başına sardırılan bu Türban; Türkiye’de  Laiklik, Cumhuriyet ve Atatürk  karşıtlığının siyasal simgesidir. Ülkemizde türban takanların yarısına yakını maalesef baba ve koca baskısıyla ve geri kalanın da yarısı maddi çıkar karşılığı takıyor. İnanarak (?!) Türban takanlar yaklaşık dörtte bir oranındadır.

Değerli arkadaşlar,

Tabii ki, Demokratik ve Laik bir Ülkede Yurttaşlar özgürdür; diledikleri gibi giyinebilirler. Kimsenin giyimine kuşamına karışamayız. Bir insanın hayat anlayışı, yaşam tarzı, giyinişi tabii ki, kimseyi ilgilendirmez. Eğer bir kadın “benim keyfim böyle istiyor, başımı bu şekilde bağlıyorum” diyorsa bu onun kişisel tercihidir, elbette söyleyecek tek sözümüz olamaz. Ancak bu hanımefendi “Kuran’ın emri gereği bu örtüyü kullanıyorum.” derse, işte bu çok yanlış ve tehlikeli olur; çünkü Kuran’da, “saçının tek teli bile görünmeyecek şekilde kadınlar başlarını örtecek” diye bir ayet
mevcut değildir.

Dolayısıyla böyle bir iddia, yani “bu tarz baş örtmenin İslami vecibe” olduğu iddiası,
başını örtmeyen kadınların Müslüman olmadıkları anlamını taşır ki, kimsenin böyle bir imada bulunmaya hakkı yoktur. Atatürkçülerin hassasiyeti işte bu noktadadır.
Biz bu tür (siyasal yandaşlık belirten) simgelerle inanan-inanmayan, Müslüman-Laik şeklinde insanlarımızın ayrıştırılmasına ve ötekileştirilmesine karşıyız.

“Dinimin, inancımın gereği…” ezberini inatla sürdüren türbanlılara ne diyebiliriz ki?… Demek ki Atatürk’ü ve laik Cumhuriyeti anlatamadığımız, sevdiremediğimiz, 15-30 yaş arası 1,6 milyon türbanlı genç kızımız var en azından (ve tabii bir o kadar da erkek) yazık, çok yazık!!

Hemen suçu dış güçlere, emperyalist işbirlikçilere yüklemek kolaycılığına kaçmadan, gerçeği açıkça söyleyelim ki, bu durum, kendi yıkılışına yol açan olanakları yaratan, kadroları yetiştiren Cumhuriyet Eğitiminin kurgusal, yönetsel başarısızlığından başka bir şey değildir sonuçta.

Bir YASAK işareti olan bu tarz örtünmeyi bireysel ÖZGÜRLÜK olarak algılayabilen çarpık bir mantıkla, (yasaklara uymak özgürlüğü ??!) beyinleri dumura uğratılmış bu gençler,

Devrim karşıtlarının ele geçirdikleri Cumhuriyet Eğitiminin ürünüdür. Ülkenin bu hale gelmesindeki en etkin Kurum da, kuşkusuz, vatan haini, bölücü, gerici birtakım siyasetçilerle birlikte başta DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) olmuştur. DİB hiçbir tarikatın, hiçbir dinsel akımın zararlı olamayacağı ölçüde, Laik Devlet yapısını, aynı Devletin olanaklarıyla içten içe oyarak, kemirerek tahrip eden, Şeriat altyapısını resmen  kurgulayan, uygulayan bir aracı Kurumdur. DİB içinde yuvalanmış kadrolar,
yıllardan beri Şeriata giden yolları milim milim döşemişlerdir.

Diyanet kaldırılmalıydı !

Değerli arkadaşlar,

1924’te Halifeliğin kaldırılması, Evkaf ve Şer’iye vekaletinin ilgası sonrasında, Mustafa Kemal “palyatif bir önlem” olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmak zorunda kalmıştı. Büyük Önder, “Laik bir Cumhuriyette Din ve Devlet işlerinin kesinlikle ayrı yürütülmesi gerektiğini, Dinin Devlet işlerine, Devletin de, sınırlı bir denetimin dışında, Din işlerine müdahale etmemesi gerektiğini” tabii ki çok iyi biliyordu.
Ancak o zamanki koşullar böyle bir çözümü zorunlu kılıyordu. Ömür vefa etseydi,
Yüce Atatürk ilk fırsatta bu Kurumu “İslâm’da yönetici Ruhban sınıfı yoktur” diyerek,
ya tümüyle kapatacak ya da Devlet aleyhine her türlü zararlı girişime engel, denetim erkini elde tutmak koşuluyla, Devlet desteğinin, ilgisinin olmadığı başka bir özerk yapıya kavuşturacaktı. Ne yazık ki, olmadı… (gerçek müminler için de kesinlikle böylesi daha hayırlı olurdu.)

İşte Diyanetin bir “Devlet Kurumu” olarak kuruluşunu büyük bir fırsat olarak değerlendiren Cumhuriyet karşıtı, Şeriat yanlısı yobaz takımı, bu Kurumu “üslenilecek bir merkez” olarak gördüler ve en kolay şekilde, bu zayıf noktadan Cumhuriyete “gedik” açabileceklerini anladılar. Diyanet aracılığı ile Devlet bürokrasisine sızıntının yolu açılmıştı. Nitekim 1950 seçiminde Demokrat Parti iktidarı ele geçirince, Devrim karşıtlarının baş ideologlarından Necip Fazıl Kısakürek Atatürk döneminin bitişini (!) sevinçle şöyle haykırıyordu :

“Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes,
Ey kahpe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!”

Başından beri, ustaca takiyyelerle bugüne dek güçlenerek gelen, şu anda milyar dolarlara hükmeden Diyanet Vakfıyla, 8 bakanlığın bütçelerinin toplamına denk bütçesiyle, 20 bin kişilik görünen kadrosuyla dizginlenemez bir güce erişmiş olan
bu Kurumun çoktan Devlet’ten kopartılması, Devletle ilişiğinin kesilmesi gerekirdi; Çünkü Laik bir ülkede “Diyanet” gibi garabet bir Devlet Kurumu olamaz;
Laik bir Devletin okullarında Din dersi zorunlu olamaz. Ama ne yazık ki artık çok geç.

Değerli arkadaşlar,

Şeriat tehlikesine karşı mücadelede referansımızı yine Kuran’dan alabiliriz!..
Kur’anın sık yinelenen en önemli iletisi (mesajı) şudur : 

“Ayetlerimizi  anlayasınız  diye  Kur’anı apaçık arapça indirdik.”  der.
(Zuhruf-3, Nur-46, Hac-16, En’am-97….)

Yani bütün ayetler anlaşılsın diye, tek anlamlı ve apaçıktır.. Bir sözden iki ayrı anlam çıkarılmamalıdır (Birtakım şarlatanların söylediklerinin aksine, Kur’anın şifreleri falan olmadığını bizzat Kur’an söylüyor.).  Bunun için de Kur’an Arap dilindedir; diğer bir ifade ile Kur’an Araplar içindir… Çünkü yine aynı Kur’anda  :

* “Kendilerine apaçık anlatabilsin diye, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik.” denmektedir. (İbrahim suresi 14-4) yine bir başka ayette :

* “Her milletin bir yol göstereni vardır.” denmektedir (Ra’d suresi 13-7)

* Ayrıca, insanların farklı dinlerden olabileceğini ifade eden bir ayet vardır : (109-6) “leküm diynüküm, veliyed-din- senin dinin sana, benim dinim bana” 

Buradan anlaşılan şudur ki; Arap milletinden değilseniz Kur’an hukukunu (şeriatı) uygulamanız gerekmiyor; kendi milletinizden, kendi dilinizden olan bir önderin gösterdiği yoldan gidebilirsiniz, demektir…

Değerli arkadaşlar,

Türk milletinin Büyük Önderi Mustafa Kemal Atatürk;

  • Yaşamda en gerçek yol göstericinin akıl ve bilim olduğunu söylemiştir.

Sevgilerimle..æ

Ek-1 Kuran’da kadınlarla ilgili ayetler  :

TANIKLIK :  Bakara Suresi 282. Ayet :

“…Erkeklerinizden iki tanık tutun… Eğer iki erkek bulunmazsa, bir erkek ve -biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatacak- iki kadın olabilir….”

POLİGAMİ : Nisa Suresi 3. Ayet

“… hoşunuza giden başka kadınlarla iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz;…”

MİRAS : Nisa  Suresi 11. Ayet :

“ (miras paylaşımı hususunda)  Allah emreder ki: erkek cinsten olana dişi cinsten olanın iki katı pay düşer…”

KÖLELİK : Nisa Suresi 24. Ayet :

“ Ve köle olarak maliki bulunduğunuz eşlerinizin dışında şerefli evli kadınlar da size yasaktır.”

KADINA CEZA : Nisa Suresi 34. Ayet :

“…erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler… Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınları uyarın, yataklarında onları yalnız bırakın, dövün! size itaat ederlerse daha ileri gitmeyin…”

ÖRTÜNMEK : Nur Suresi 31. Ayet : 

“Mümin kadınlara da söyle… ferçlerinin (cinsel organlarının) örtülü oluşuna dikkat etsinler, başlarına aldıkları örtülerini (memelerini saklayacak şekilde) yakalarının üzerine salsınlar…”

Ek-2

Değerli arkadaşlar,

Newsweek Dergisi tarafından “DÜNYADA KADIN” ekinde kadın hakları ve kadınların yaşam standartları bakımından yapılan kapsamlı bir değerlendirmede, Türkiye 132 ülke arasında Gabon, Zimbabwe, Gambia ve Madagaskar gibi yoksul Afrika ülkelerinin arkasından 87. sırada geliyor. Değerlendirme sağlık, eğitim, ekonomik, politik ve hukuksal veriler üzerinden yapılmış; Türkiye’nin puvanı 100 üzerinden 56,2…  Tartışmasız ilk sıralarda olan ülkeler Dünyanın en gelişkin İskandinav ülkeleri İsveç, Norveç, Finlandiya ve Danimarka.

Genelde listenin sonlarında yer alan Müslüman ülkelere bakacak olursak; Tunus 58, Malezya 63, Endonezya 64, Türkiye 87, Cezayir 88, Mısır 92, Fas 96, İran 97, Suriye 102, Libya 104, Bangladeş 110, Hindistan 112, Suudi Arabistan 115, Nijerya 121, Pakistan 126, Yemen 131 ve Afganistan 132 inci sıradalar.

Sosyal, ekonomik, hukuksal… Hemen her alanda tüm haklarını birçok Avrupa ülkesinin önünde, Cumhuriyetle birlikte 1930’larda kazanmış olan Türk kadınının bugün Dünyada 87. sıralara gerilemiş olması gerçekten çok üzüntü ve
kaygı vericidir. æ

10 Nisan 1937’den Günümüze 76 Yıl Sonra Laiklik..

Dostlar,

10 Nisan 1937’den Günümüze 76 Yıl Sonra Laiklik..

Geçtiğimiz yıl, 9 Nisan’da, 10 Nisan 2012 için, yani Laiklik ilkesinin 1924 Anayasasına yerleştirilmesinin (1937) yıldönümünde yazdığımız ve ADD web sitesinde yer alan makalemizi, bu sitemizin yayına girmesi ile 29 Nisan 2012’de burada da sunmuştuk :

74 Yıl Sonra Gene LAİKLİK: Nedir, Ne Değildir?

Bu makaleyi okumak için aşağıdaki erişkeye (linke) tıklamak gerek..

http://ahmetsaltik.net/84-yil-sonra-gene-laiklik-nedir-ne-degildir/

pdf olarak okumak / indirmek isteyenler için de aşağıda erişim verelim :

Laiklik nedir, ne değildir 5.2.12

Aradan geçen 1 yılda, AKP iktidarında Türkiye laik yaşam ve seküler devlet düzeni bağlamında ne yazık ki çok şeyler yitirdi..

İlkokullarda karaçarşaflı çocuklar,
başları bohçalı öğretmenler görmeye başladık.
4+4+4 kepazeliği topluma dayatıldı.
(10 Nisan’ı izleyen gün, 11 Nisan 2012’de RG’de yaymlandı!)

  • CHP’li vekiller TBMM komisyonlarında dövülerek dışarı atıldılar 

ve söz konusu anti-laik, şeriat eğilim ve niyetli eğitim yasası çıkarıldı.
1 yılda yüz bine yakın çocuk – ergen eğitim dışı kaldı..

4+4+4_ummet_tebaa_duzeni_AKP'nin_hedefi

DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) yaşamın her alanına el atmak üzere, başkanı
Ali  Görmez‘in ağzıyla “sahaya indi”! 1000 (bin!) mele (mola!) Anadolu’ya devlet eliyle
ve aylığıyla atandı.. DİB, 2013 bütçesinde 8 bakanlığın toplam bütçesini aştı..
Bu başkanlığın Diyanet Vakfı eliyle kullandığı muazzam parasal kaynaklar dışında!

Başbakan RT Erdoğan, konuşmalarında, açılışlarında “Ya Allah bismillah” söylemini özellikle, bilerek klişeleştirdi..

Valiler alkollü içki yasaklarını artırdılar..

  • Üniversitelerde “türban” artık tartışma dışı..

Ağzını açan öğretim üyesi en gadar biçimde, örnek (emsal!) olsun diye cezalandırılıyor.. Bu yolu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu açtı ne acı ki.. Üstelik ülkemizde laikliğin tehlikede olmadığını bile söyleyebildi!

Cin şişeden çıktı, çıkarıldı..

Cami sayısı 83 bini geçti..

  • Alevilerin cemevi istemleri reddediliyor..
    İbadethane sayılmıyor; AİHM kararlarına karşın..

Malatya’da bir Alevi aile ölümle tehdit edildi..

Anayasa’da 12 Eylülden kalma zorunlu din dersleri sürdürülüyor.
4+4+4 ile Arapça ve peygamberin yaşamı dersleri kondu.
Felsefe, Matematik saatleri azaltıldı.. Dünya yarışmalarında dibe vurduk.
Kuran derslerinde başını örtme serbestliği genel geçer oldu,,

*********

Çember daralıyor..

2_basli_egitimin_aci_sonucu

Laik yaşam ve seküler devlet düzeni ciddi düzeyde tahrip edildi.
AKP’nin buralarda da durmaya niyeti yok..
Üstelik, Anayasa Mahkemesince laikliğe karşı eylemlerin odağı ama bu eylemlerini artırarak sürdürmekte, topluma dayatmakta ve iktidarda kalmakta!?

Ülkenin çivisi çıktı..

Önceki Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer, bu tür, Devrim tarihimiz açsından önemli günleri mutlaka değerlendirir ve topluma eğitici-uyarıcı-yol gösterici iletiler yayımlardı.. Ya Gül ??

10 Nisan 1937’den 76 yıl sonra genel görünüm (manzara-i umumiye) böyle..
Fakat gündem de işgal edilmiş durumda..

APO ile pazarlık,
federasyon,

bölünme anayasası ve
Erdoğan’a BDP’nin başkanlık rüşveti
..

Halkımız ve vicdan sahibi AKP yöneticileri bu gidişe artık “dur” demeli..
Yarın çok geç olmadan

  • Atatürk ve devrimci dava arkadaşlarına şükran ve saygı ile..

Kutsal emanetleri her şeye karşın yaşatılacaktır, yaşayacaktır..

  • Türkiye bu AKP karabasanını da defetmenin yolunu mutlaka bulacaktır.

Giderek dincileştirilen AKP dayatmalarını utanmadan seyreden
“laik – uygar Batı” nın ikiyüzlülüğünü
bütün çıplaklığı ve iğrençliğiyle
bir kez daha izlemiş oluyoruz bu arada..

(Bu yazının pdf formatı için erişke : 10_Nisan_1937’den_Gunumuze_76_Yil_Sonra_Laiklik)

Sevgi ve saygı ile.
11.4.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net