Etiket arşivi: Devr-i AKP’de

Hablemitoğlu davası ne aşamada?

Hablemitoğlu davası ne aşamada?

Av. Ersan BARKIN
N. Hablemitoğlu cinayeti davası avukatı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Açılmış bir dava yok, 18 yıl sonunda!

Ün peşinde olan ve her biri başka bir cinayetten hükümlü “katil”lerin itiraf mektuplarıyla başlayıp, ardından her dönemin siyasal koşullarına göre devletin katil beğendiği, kimi zaman Ümraniye çatılarında, kimi zaman filanca emekli tuğgeneralin ofisinde aranan, önce tüm ayrıntılarıyla anlatılıp, ardından ayrıntılardaki “katil” zanlısı dahil gizli tanık yapılarak ya da başka gerekçeyle tahliye edilen, sonra yetkisizlikle Ankara’ya postalanan bir soruşturma dosyası.
***
Fetullahçı örgüt ile ayrılan mecralar ardından ise, devletin adım adım takip edip İstanbul Havalimanı’ndan uğurladığı 66 firari 73 sanıklı FETÖ Çatı iddianamesinin içine soslanıp, eklerinde unutulmaya terk edilen Hablemitoğlu suikastı.

Bugün o suikastın izi, o eklerin izini sunduğumuz namuslu bir savcının kırmızı bültenle yakaladığı bir kişinin iadesine kilitli.

Kişi suikastla ilgili mi, değil mi? İlgilisiyse boyutu nedir?
İade talebinden itibaren (AS: başlayarak) dosyada tek yeni girdi olmadığı için bilgi sahibi değiliz.

Ancak, devletin Fetullahçı örgüte işgal için emanet edildiği ve
dosyanın bir UYAP kaydının bile açılmadığı dönemlerden,
tevdi edilen savcıların bile haberdar olmadığı ve el sürmediği yıllardan,
bugün gelinen nokta.
Hiçten değerli.
Ama şimdilik yalnızca bu kadar.

  • Hablemitoğlu bizim için bir dosya değil, 18 yılda iyice büyüyen bir özlem.

Yokluğunun içimizde alevlendirdiği bir ızdırap…

Ölümünden dört gün önce bir yolculukta, güzergahta bulunan bir kayayı anlatırken, “vatan” diyen bir aydının yanaklarına dökülen gibi, bir gözyaşı.

Bu bir dosya, farkına varırsa bir ulusun namus, haysiyet ve var oluş dosyası.

Özlemle…
==================================
Dostlar,

Ankara Hukuk Fakültesi’ndeki öğrencilik yıllarından beri tanırız yurtsever ve yetkin uzman hukukçu Ersan Barkın‘ı..
O şimdilerde 20 yıl dolayında kıdemi olan bir uzman avukat..
Kamu hukuku alanında yüksek lisans (master) derecesi var..
Bizim de özverili ve çok başarılı savunmanımız yıllardır.
Daha Hukuk öğrencisi iken ADD’de (Atatürkçü Düşünce Derneği) Genel Merkez Genel Yönetim Kurulunda birlikte çalıştık. Gençliği ile zekası ile o gencecik yaşında engin hukuk bilgisiyle ne çok katkı verdi ADD yönetimine.. Örn. web sitesini üstlendi..
***
Daha öğrenciyken merhum Dr. Necip Hablemitoğlu‘nu ve bizi ortak çalışmalarda buluşturmaya çaba gösteriyordu. Ankara Hukuk Fakültesi ADT (Atatürkçü Düşüne Topluluğu) Başkanı iken bizi konferansa çağırmıştı :

  • Cumhuriyet’in Ulus Devleti ve Yeni Dünya Düzeni
    (Ankara Üniv. Hukuk Fak, ADT 21.02.2002)
    ***
    Lanetli suikastın gönüllü -ve elbette ücretsiz!- avukatlığını üstlendi. Yıllardır tek başına, büyük özveri ve çaba ile adeta kör kuyulara atılıp üstü doldurulmuş cinayeti aydınlatmaya uğraştı.

Yukarıda yazdığı çok değerli duygu yüklü e tarihe not düşen dizelerini web sitemizde yayınlamamıza izin verirken şu sözleri ekledi :

  • “Hocam, benim yazdıklarım çok yalın. Ama söyleyecek söz bu yıl bu kadar..
    Değer verirseniz elbette web sitenizde yayın bana gurur verir..”
  • “Tabi hocam, tek başımayım biliyorsunuz. Ukrayna’daki zanlının yakalanması da bizim nacizane çabamız. İade edilirse umarım dava süreci başlayacak.” 

18 Aralık 2020 günü, cinayetin 18. yılında TELE1’de salgını ve iktidarın sorumsuz, kabul
edilemeyecek aşı politikasını (Acil Kullanım Onayı) irdelerken, son birkaç dakikayı, önceden ricamız üzerine sunucu Sn. Evren Özalkuş, bu cinayete ayırdı ve bize sorular yöneltti. Kısa bir irdeleme ile temel birkaç acı gerçeği dile getirdikten sonra, ülkemizde yurtsever aydınların can güvenliğinin sağlanamadığını, bunun “Devletsiz kaldık” anlamına geleceğini vurgulamıştık. (http://ahmetsaltik.net/2020/12/18/tel1-1-programimiz-18-aralik-2020/)

Uzman Av. Ersan Barkın dostumuz şöyle niteledi bu acı saptamamızı :

  • Ne güzel ifade etmişsiniz , “Türkiye devletsiz kaldı!

Tek başına iktidarının 19. yılına giren devr-i AKP’de Necip Hablemitoğlu cinayetinin neden / nasıl  aydınatıl(a)madığının takdirini okuyuculara ve tarihe bırakıyoruz..

Sevgi ve saygı ile. 19 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

76 gündür açlık grevinde olan eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça tutuklandı

76 gündür açlık grevinde olan eğitimciler
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça tutuklandı

Açlık grevinin 76. gününde olan akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça, bugün Ankara Adliyesi’ne götürüldü. Savcı ve polis Gülmen ve Özakça’ya skandal sorular sordu. Gülmen ve Özakça ifadelerinin ardından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. Gülmen ve Özakça çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı.

[Haber görseli]

KHK ile  ihraç edildikten sonra eylem başlatan ve 76 gündür açlık grevi yapan eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça savcılığa ifade vermek üzere adliyeye götürüldü. Savcı, Gülmen ve Özakça’yı ifadelerinin ardından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk etti. 76 gündür açlık grevinde olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. Kararı Av. Selçuk Kozağaçlı, Twitter hesabından duyurdu.

TUTUKLAMA KARARININ GEREKÇESİ AÇIKLANDI
Tutuklama kararında, “delillerin henüz tam toplanmamış olması tutuklanmamaları halinde adaletin işleyişine zarar verecekleri ve eylemlerin ceza süreleri dikkate alındığında adli kontrol koruma tedbirlerinin yetersiz kalacağı” gerekçesine yer verildi.

Savcılık: Terör örgütünce ajitasyon yapılabileceği…

Avukat Selçuk Kozağaçlı ise 76 gündür açlık grevinde olan Gülmen ve Özakça’nın sağlık durumlarının iyi olduğunu ancak yıpranmış ve yorgun gözüktüklerini söyledi. Emniyet ve savcılık sorgusuna ilişkin bilgi veren Kozağaçlı, polisin Gülmen ve Özakça’ya

  • “Yaptığınız eylemlerle hak arayışından uzak, halkta kin ve nefret uyandıran eylem tarzı yapmanızın amacı nedir?” ve
  • “Ülkemiz genelinde eylem birlikteliği yaparak ülkemizde Gezi türü olaylar mı başlatmak istiyorsunuz?” gibi sorular yönelttiğini belirtti.

Savcılık ise Gülmen ve Özakça’nın “DHKP/C’nin açık alan yapılanmalarının desteği ile eylemlerine devam ettiklerini öne sürerek; ‘ölüm orucu sonucunda eylemcilerin ölmesi sonucu örgütün ajitasyon yapabileceğini’ iddia etti.

Ankara ve İstanbul’da Gülmen ve Özakça eylemine polis müdahalesi:
Çok sayıda gözaltı var

GÜLMEN VE ÖZAKÇA’YA SKANDAL SORULAR
Gülmen ve Özakça’ya skandal sorular soruldu. Savcı ve polis tarafından sorulan soruları Av. Selçuk Kozağaçlı paylaştı:
– Gitar çalıp şarkı söylediğin bir video paylaşılmış, sen de beğenmişsin,
paylaşanların örgüt üyesi olabilecegini düşündün mü?
– Masumane hak arayışı görünümündeki bu eylemlerin asıl amacı nedir?
– Ülkemiz genelinde eylem birlikteliği yaparak ülkemizde gezi türü olaylar mı başlatmak istiyorsunuz?
– Yaptığınız eylemlerle hak arayışından uzak halkta kin ve nefret uyandıran eylem tarzı yapmanızın amacı nedir?
– Ölüm orucu eylemi yapmanız konusunda size ne tür menfaatler sunulmaktadır?

Nuriye Gülmen: ‘Bütün cephanemizle insanız’

Savcının vereceği kararı beklerken açıklamalarda bulunan Nuriye Gülmen, “Bobby Sands’in bir sözünü söylüyorum hep yine söyleyeyim: Bütün cephanemizle insanız” dedi. Gülmen’in açıklamaları şöyle:
– İfadelerimiz alındı. Savcının kararını bekliyoruz. Savcı soru bile soramadı. Soruşturmaya dair sorabildiği “Sosyal medya hesaplarınızdan suç unsuru bulunan paylaşımlar yaptınız mı?” Bunun haricinde bir soru yoktu. Ama tutuklamaya sevk edeceğini düşünüyoruz. Çünkü emir büyük yerden gelmiş çok belli oluyordu. Bobby Sands’in bir sözünü söylüyorum hep yine söyleyeyim: Bütün cephanemizle insanız. Ezilmeyi reddetmiş bir insanın karşısına koyacak bir şey bulamazsınız. Bizi tutuklayabilirler, ellerinde tek delil olmamasına rağmen bugün bunu yapabilirler, bunu biliyoruz. Ama biz ezilmeyi reddetmeye hapishanede de devam edeceğiz. O yüzden çaresizler. Direniş bizim için içeride devam edecek. Buradan bir kez daha dışarda da herkesi direnmeye devam edeyim. Biz iyiyiz, iyi olacağız. Herkese çok selam ve sevgiler.

Semih Özakça ise “Baskılar, tutuklama tehdidi ve tutuklamalar onların çaresizliğidir. Bizim işimizi isteme hakkımızı elimizden alamazlar. Her halükarda biz umudumuzu koruyacağız. Zafere kadar daima mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.

DÜN GÖZALTINA ALINDILAR

Akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça, dün, açlık grevinin 75. günündeyken gece yarısı 01.00 civarında evlerine yapılan baskınla gözaltına alınmıştı. Gün boyunca da Ankara, Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde onlara destek için toplananlara polis müdahalesi gerçekleşti, darp edilerek gözaltına alınanlar oldu.
Polis, Veli Saçılık’ın annesini yerlerde sürükledi

(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/746410/76_gundur_aclik_grevinde_olan_egitimciler_Nuriye_Gulmen_ve_Semih_Ozakca_tutuklandi.html  23.5.17)
==============================
Dostlar,

Acı içinde paylaşıyoruz..
Bu akşam 18:30 dolayında Ankara Yüksel Cd. girişi polis tarafından çembere alınmıştı. İnsan Hakları anıtının bulunduğu bölge kuşatmadaydı. Metal bariyerler ve elleri tetikte otomatik silahları ile alarmda çok sayıda polis.. Hazır ve çalışır durumda bir TOMA..
Havada yoğun bir biber gazı kokusu.. Dün de aynı bölgede, çaresizlik içinde oturma eylemi yapan 3 CHP milletvekili, polisin demir bariyerleri ortasında adeta rehin alınmış gibiydi..
(Veli Ağababa, Mustafa Balbay, Ali Haydar Hakverdi)

Polislere “Turhan kitabevine gitmek istiyoruz..” dedik. “Girmek yasak!” dedi birkaç resmi – sivil polis birden.. O bölgede çok sayıda işyerleri de vardı, Mülkiyeliler Birliği… vardı.. Yasak bölge idi artık. Dün Nuriye Gülmen ve Semih Özakça gözaltına alınırken pek çok insana polis orantısız güç uygulamış ve kimi insanları yerlerde sürükleyerek gözaltı aracına koymuştu. Basının kayıt yapması bile artık polisin umurunda değil anlaşılan. Çevrede biber gazından etkilenen çok sayıda insan hatta yaşlı kişiler vardı. Çünkü Ankara’da ve tüm Türkiye’de OHAL vardı 20 Temmuz 2016’dan bu yana 10 aydır.. Ve TEK ADAM AKP’li Erdoğan, 21 Mayıs 2017 günü AKP kongresinde “OHAL kalkmayacak..” diye haykırarak, meydan okuyarak dünya aleme duyuruyordu.

Devr-i AKP’de yaşamını – sağlığını hiçe sayarak, engelli kalmayı – ölmeyi göze alarak AÇLIK GREVİ ile protesto da yasak.. İşine iade edilmesi için çaresizlik içinde çırpınış ile bu ne pahalı hak arayışıdır Tanrı aşkına?? Suç oluşturmayan bu eylem nedeniyle tutuklanmak niyedir??
Tutuklanma gerekçelerinin zerrece hukuka uyarlığı var mıdır?
Hukuk – adalet kurumunun bunca ağır yara alması nasıl telafi edilecektir?



GEZİ korkusu bacaları sarmıştır.
. İktidarın ödü patlamaktadır bir kıvılcımla protestolar yaygınlaşabilir mi diye?? Bu arada, tutuklanan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça 
hapiste zorla beslenecekler midir? Baskılar altında pazarlık mı yapılacaktır bu kişilerle?
İktidar neden insancıl – dostane çözüm yollarını denemez?
Hala vakit geç değil.. Bu 2 insanı görevlerine iade edin, gerilimi hızla düşürebilirsiniz.
Yargılamayı tutuksuz sürdürün eğer suç atılması – kanıtları varsa..
Bu arada OHAL Komisyonu artık hızlı – etkin çalışmaya başlasın, asla göstermelik olmasın.
Hızla adaletsizlikleri gidersin.. Muazzam bir gerilim topluma yüklenmiştir. Bu tablo sürdürülemez. Yitirecekleri bir şey kalmayan insanların göze almayacakları eylem olmaz. Bir yangın çıkarsa, bu acımasız baskıları yapanları da siler süpürür.. Bu sözlerimiz iyi niyetle uyarı amaçlıdır, başkaca bir anlam ve amaç taşımamaktadır..

AKP iktidarı Türkiye’yi hızla normalleştirmek ve OHAL’i kaldırmak zorundadır.
Bu arada Erdoğan gerçekten içtenlikli ise, partisi içinde, en yakınındaki FETÖ’cüleri de “ar-tık” uzaklaştırmalıdır. Bunun yapmazsa Bumerang dönüp kendisini vurabilir. Bu “FETO kozu” bayatlamaya ve inanılırlığını yitirmeye başlamıştır epeydir.

“Real politik”, AKP – RTE’nin bu sırada en çok gereksinim duyduğu rasyonalitedir.

Sevgi ve saygı ile. 23 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Devr-i AKP’de, “AKP tarikatı saltanatında akademik kariyer” nicedür?


Devr-i AKP’de, “AKP tarikatı saltanatında akademik kariyer” nicedür?

Sayın Özdemir İnce, çok yönlü kişiliği olan derin birikimli bir yazardır.
Yanılmıyorsak Fransızca öğretmenliği ile eğitim ordusunda da görev yapmıştır.

“AKP tarikatı saltanatında akademik kariyer” başlıklı makalesini
(AYDINLIK, 24.9.13), sorunun süregelmesi nedeniyle,
biraz gecikmeyle de olsa yanıtlayarak bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz.

Konu; kimi Cemaatçı akademisyenlerin “imece” (!?) yöntemiyle bolca bilimsel yayın üretmeleri ve özel oluşturulmuş jüriler eliyle akademik derece almaları
(Doçent, Profesör), kadrolara atanmaları..

Dahası da var : Bilimsel yayınlara katkı vermeden adını koymak 2 taraf için de
(koyan ve koyduran) etik dışı olmanın ötesinde resmi evrakta sahtecilik suçudur.
Hatta jüriye yönelik nitelikli dolandırıcılıktır.

Kimi adayların, dosyalarında yer alan yayınların bir bölümüne ad koyduracak düzeyde bilimsel katkı vermeleri maddeten olanaksızıdır.. Moda deyimle yaşamın olağan akışına uygun değildir.. Özellikle farklı kentlerde oturanların.. Konu yargıya taşındığında; verilen (?!) bilimsel katkının türü, zamanı, yeri, miktarı, içeriği vb. kanıtlanması son derece zordur ve dolayısıyla gerçek dışıdır (fiktiftir). Haksız ikramdır, ulufedir, lütuftur ve geleceğe dönük bu kişilere ipotek koyma eylemidir.. Sefil bir davranıştır..

Türk Ceza Yasası karşısında ağır yaptırımları olmak gerekir ve vardır (md. 157-158). Üstelik akademik yükselme – atanma amaçlı bilimsel yayın dosyalarında jüri üyesinin “etik sorun” kanısı ile dosyayı YÖK Etik Kurulu‘na taşıması durumunda genellikle
bu durumdaki “adaylar” korunmakta ve ”etik sorun” kanısını / kuşkusunu belirterek açıklığa kavuşturulmasını isteyen öğretim üyesi aleyhine bumerang gibi
geri döndürülmektedir. İftira atma, kasıtlı geciktirme, özlük hakkı gaspı.. gibi..

Bu kez ilgili öğretim üyesi kendisini kurtarabilme savaşımına girmektedir.
Bu uygulama bilinçli bir yıldırmadır. İşte AKP, darbe anayasası dediği rejimin kurumlarından YÖK’ü böylesine tepe tepe kullanmaktadır.

YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya hazretleri, yurt dışından buyurmuşlar (12.10.13) :

– Artık Üniversitelerde türbanlı bölüm başkanları, dekanlar hatta rektörler olacakmış..
– Türbanı yüzünden ayrılanları üniversiteye geri çağırmaktaymış..

Peki Anayasanın 131. maddesinde yer alan düzenleme
YÖK’e böyle bir yetki tanıyor mu?
YÖK’ün yükseköğretim kurumlarına bu yönde emir ve talimat vermesi olanaklı mı? ;

Üniversite özerkliği ne demektir??

ANAYASA madde 131 – Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim – öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek bu kurumların
kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile Yükseköğretim Kurulu kurulur.

YÖK Başkanı, Bakanlar Kurulu’nun yönetmelik değişikliği ile kamuda türbanı serbest bırakma eyleminin tümü ile hukuk dışı bir idari işlem olduğuna
hiç değinmemekte. Bu konuda verilen Anayasa Mahkemesi kararları, Anayasa mad. 153/son uyarınca Yasama – Yürütme – Yargı organları ile idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.

  • Anayasa mad. 153/son : Anayasa Mahkemesi kararları (kesindir / ilk fıkra) Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar. 
  • Dolayısıyla türbanın kamuda serbest bırakılması,
    Anayasa değişikliği yapılmadan hukuksal olarak olanaksızıdır!

Bu yönde bir Anayasa değişikliğinin yapılıp yapılamayacağı da ayrı bir hukuksal tartışma konusu olmakla birlikte; bir yönetmelikle Anayasa hükmü aşılamayacağına göre, söz konusu yönetmelik değişikliği YOK HÜKMÜNDEDİR..
Mutlak butlan ile sakattır ve bütün sonuçlarıyla (keenlemyekün) geçersizdir.

Hukuksal olarak doğmamış sayılacaktır.
Hukuk normları dikey katmanlanması (hiyerarşisi), Roma hukukundan beri en temel hukuk bilimi ilkelerindendir; Hukuk mekteplerinde (Fakültelerinde) 1. sınıfta Hukuk Başlangıcı ile Anayasa Hukuku derslerinde öğretilir.. Eskiden Roma Hukuku derslerinde de öğretilirdi, kaldırıldı.. (Bu dizelerin yazarı söz konusu dersleri almış ve sınavlarını başarmıştır..)

  • Bu yüzden de kamuda Türban takmak ve takılmasına göz yummak
    hem Anayasa’nın 153. maddesinde vurgulanan “gerçek ve tüzelkişileri bağlar” ibaresi bağlamında hem de Anayasanın kanunsuz emir maddesi bağlamında (md. 137) suçtur.

AKP hükümetinin fiilen ve hatta cebren, de facto eylemidir.
Açıkça Anayasa suçudur.
En azından Anayasa başlangıcı, ilk 3 madde, 10. ve 24. maddelerle 42. ve
174. maddelere aykırıdır.

  • Cumhuriyet Başsavcılığı uyumakta mıdır?

Apaçık, laikliğe karşı “eylemlerin” odağı olduğu Anayasa Mahkemesi’nin
oybirliği ile aldığı karar ile onaylanmış bir parti, kör kör gözüm parmağına inatlaşmasıyla Cumhuriyet hukukuna meydan okumaktadır. Yüce Divanlık suçtur!

Bu ülkenin Hukuk Fakülteleri dekanları nerededir?

Türban’ın Kuran’da yeri olmadığını söylemesi gereken
İlahiyat Fakülteleri nerededir?

  • Aziz vatanın bütün kalelerine cebren ve hile ile girilmiş midir??
  • Öyle ise apaçık GENÇLİĞE HİTABE koşulları içindeyiz ve
    BURSA SÖYLEVİ’nin gerekleri boynumuzun borcu olmaktadır..

Sayın Özdemir İnce‘nin bize bu dizeleri yazdıran makalesinin
(AYDINLIK, 24.9.13) başlığını kullanarak bir soru ile bağlayalım :

  • Devr-i AKP’de, “AKP tarikatı saltanatında akademik kariyer” Nicedür?

Sevgi ve saygı ile.
21.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net