Etiket arşivi: de facto

ANAYURT Gazetesine Demecimiz : Kış gelmeden iki doz aşılama bitmeli


Prof. Saltık, aşıların yeni varyantların ortaya çıkması yüzünden bağışıklık edindirme oranlarının düştüğünü, 12 yaş üstü herkesin en az iki doz aşılanmasının zorunlu olduğunu belirterek, Türkiye’nin kış ayları gelmeden aşılama sürecini tamamlayamaması halinde bütün sürecin başa döneceğini söyledi.

Uğur DUYAN

ANKARA (Anayurt) 

Türkiye’nin önde gelen Halk Sağlığı Uzmanlarından Prof. Dr. Ahmet Saltık, aşıların yeni varyantların ortaya çıkması yüzünden bağışıklık sağlama oranlarının düştüğünü ve 2. doz aşılamadan ancak 14 gün sonra kişilerin bağışıklık kazandığını belirterek, 2 doz ve üzeri aşılananlarla birlikte son altı ay içinde hastalığı atlatanlar dahil toplam nüfusun yalnız %22,5’nin Kovid-19’a karşı direnç gösterebilecek durumda olduğunu söyledi. Saltık, “Dibi delik havuz gibi, aşılama ve hastalık geçirme ile erişilen bağışıklık oranı, bağışıklığın zamanla yitirilmesi vb. nedenlerle gereken orana yetişememektedir. Bu amaçla hızla, seferberlik bilinciyle, en geç 1-2 ay içinde, kış gelmeden eldeki etkin aşılarla yaygın aşılama zorunludur.” görüşünde bulundu.

Türkiye’de haftalık Kovid-19 vaka sayısının 45 ilde artmasına karşın 36 ilde azaldığı görüldü. Prof. Dr. Ahmet Saltık, Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan haftalık verileri Anayurt‘a değerlendirdi. Sağlık Bakanlığının aşılma hedef kitlesini 18 yaş üstünü oluşturan 61 milyon kişi üzerinden tanımladığını ve bu hedef kitle üzerinde yapılacak olan hesabın yanıltıcı oluğunu söyleyen Saltık, Türkiye’nin resmi nüfusunun 85 milyon olmasına karşın göçmenler ve kaçaklar ile nüfusun 90 milyonu aştığını, bu nedenle de 12 yaş üstü tüm nüfusun aşılanması gerektiğini ifade etti.

‘BİR HAFTALIK VERİLER YANILTICI OLABİLİR’

Saltık, salt bir haftalık verilere dayalı olarak  irdeleme yapmanın yanıltıcı olabileceğini ve sağlıklı sonuç almak için en az iki haftalık hatta ve daha uzun zaman dilimlerini içeren çözümlemeler yapmanın daha güvenilir çıkarımlar sağlayacağını söyledi. Saltık şöyle devam etti:

“Hastalığın kuluçka süresi genel olarak 14 gün olarak biliniyor. Bu yüzden, bulaşı alan bir insan 14 gün boyunca bulaştırıcı, bulaştırıcılığın sonlanması 2 haftayı buluyor. Bu yüzden, Sağlık Bakanlığının haftalık verileri kimi illerde artışı, kimilerinde azalışı açıklamaya elverişli değil. Aşılama oranlarını da bilmek gerek bu illerde ve haftalık insidens (yeni vaka oranı) hızları ile ilişkilendirmek gerek. Son aşı uygulamasından iki hafta sonra erişilebilecek en üst bağışıklığa ulaşıldığı da akılda tutulmalı. Epidemiyolojik değerlendirmelerde bu devingen (dinamik) zamansal özellikler dikkate alınmalı.

Ayrıca Sağlık Bakanlığı takvim haftasını kullanarak güncel olmayan veri paylaşıyor. En son yayınladığı veri 4-10 Eylül 2021 takvim haftasının ve bu da 10 Eylül’de değil, bir hafta gecikmeyle paylaşıldı. Bu haritada 81 ilde 4-10 Eylül 2021 dönemi haftalık insidens hızı veriliyor. Bunun anlamı, o zaman diliminde -örneğimizde haftada- her 100 bin kişi başına yeni tanı konan Kovid-19 (hasta) sayısıdır. Örneğin Ankara’da, anılan zaman diliminde, her yüz bin kişide 283 kişiye ‘yeni’ Kovid-19 tanısı konmuştur.

Ankara nüfusu 6 milyon alınırsa, 60 x 283 = 16.980 kişi. Buradan hareketle 4-10 Eylül 2021 haftası içinde 7 günde bu kadar yeni Kovid-19 tanısı konduğu anlaşılır. Bu hafta içinde Türkiye genelinde yeni olgu (vaka) sayısı 155.346 olup, bu da % 10,9 oranına karşılık gelmektedir. Türkiye’nin ‘resmi’ nüfusu 85 milyondur. Bu 85 milyon içinde Ankara, yaklaşık 6 milyonluk nüfusu ile %7,1 pay sahibidir ve nüfusuna oranla daha yüksek bir yeni olgu (vaka) sayısına / oranına sahiptir. Nitekim Türkiye geneli için haftalık insidens hızının da yüz binde 182,8 olduğu görülmektedir. Ankara’nın değeri olan yüz binde 283’ten yüz puan daha eksiktir. Ya da Ankara, Türkiye ortalaması olan 4-10 Eylül 2021 haftası Kovid-19 insidens hızı yüz binde 183’ten çok daha yüksek bir il insidens hızına sahiptir.”

Bu tür sorulara net bir yanıt verebilmek için elde yeterli verinin olmadığını kaydeden Saltık, oysa Sağlık Bakanlığının veri tabanında tüm verilerin ayrıntılı olarak bulunduğunu belirterek, “Üstelik bu veri tabanında Epidemiyolojik çözümlemelere hızla erişebilecek yazılımlar da yüklüdür. Bu çözümlemeleri yapabilecek Halk Sağlığı Uzmanlarına olanak verilmeli ve sonuçlar kamuoyu ile dürüstçe, saydamlıkla ve güncel olarak paylaşılmalıdır” diye konuştu.

TÜİK VERİLERİ AÇIKLAYACAK: MIZRAK ÇUVALA SIĞMADI

Saltık, 19 Eylül için açıklanan can kaybının 213 kişi olduğunu ve bu sayının ürkütücü olmasına karşın gerçek verinin bu rakamın yaklaşık 3 katı olduğunu vurgulayarak, bu rakama Dünya Sağlık Örgütü kestirimlerine göre ulaşılabileceğini söyledi. Saltık şöyle konuştu:

“640’a varan günlük Kovid-19 kaynaklı “gerçek” ölüm sayısının açıklanması, halkı önlemlere daha çok uymaya, aşıya daha çok sahip çıkmaya yönlendirebilir. Kaldı ki gerçek ölüm sayısını sonsuza dek saklama olanağı yoktur. 2020 ölüm istatistikleri TÜİK tarafından hala açıklanmamıştır. Oysa her yıl Mayıs başında yayınlanırdı. 2020 içinde olağan koşullarda beklenen 440 bin dolayında ölümün 200 binden çok fazlası söz konusudur ve AKP iktidarı bu fiyaskoyu, acı gerçeği saklamaktadır.

2021 ölüm istatistikleri de açıklanmayacak mıdır? Mızrak çuvala sığar mı? TÜİK’in kendisine ilgili kurumlardan veri gelmediği gerekçesi inandırıcı değildir. Sağlık Bakanlığının bilgi aktarmaması söz konusu değil. Her ölüm, 10 gün içinde kayda alınmak zorundadır yasal olarak. Doldurulan ölüm belgeleri, gömme izinleri otomatik olarak sisteme girilmekte, Sağlık Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü veri tabanına yüklenmektedir. TÜİK, kuruluş yasası gereği bu veri tabanlarına intranet üzerinden eşzamanlı erişebilmektedir.

Güncel olmayan haftalık verilerin açıklandığından söz etmiştik. Katıldığımız TV programlarında kezlerce dile getirdik; geriden gelen ve güncel olmayan takvim haftası yerine Epidemiyolojik hafta kullanılması zorunludur. Yani, diyelim 20 Eylül akşamı açıklanan haftalık tablo, 20 Eylül’den geriye 7 güne ilişkin olmalıdır; 14-20 Eylül 2021 haftası olarak. Bu çok temel bir Epidemiyolojik ilkedir.”

DELTA VE DELTA + VARYANTLARIN BULAŞICILIĞI

Delta ve Delta + varyantlarının önceki mutant tiplere göre daha kolay bulaştığını ve bulaş oranının %60-65 daha fazla olduğunu söyleyen Saltık, “Bu mutant tipleri sıklıkla da hafif klinik bulgularla, örneğin bir yaz soğuk algınlığı gibi seyretmektedir. Burun akıntısı, hafif soğuk algınlığı–nezle bulguları, tat ve koku duyusunun yitirilmemesi, şiddetli öksürük ve nefes darlığı olmayışı insanları aldatabilmektedir. Bu süre içinde de başkalarına bulaştırma daha çok ve daha kolay olabilmektedir. Tam aşılı olanlar daha hafif belirtilerle, belli belirsiz geçirebilmekte ve aşısızlar ölçüsünde olmasa da bulaştırabilmektedirler. Bu 2 varyant aşıdan da kaçabilmekte, tam aşılı insanlara da bulaşabilmekte ve hafif de olsa hastalık yapabilmektedir. Ancak ağır hastalık, hastaneye yatma, yoğun bakım gereksinimi ve ölüm riski kezlerce kat daha düşük olmaktadır aşısızlara ya da eksik aşılılara göre” açıklamasında bulundu.

Saltık, “Güncel verilerin üzerinden konuşarak gidersek: 20 Eylül saat 01:34’teki Sağlık Bakanlığı aşılama tablosundaki veriler şöyle:

Toplam yapılan aşı sayısı 105 milyon 152 bin 920, 1. doz uygulanan kişi sayısı, 52 milyon 686 bin 951 ve 2. doz uygulanan kişi sayısı 42 milyon 48 bin 514, 3. doz uygulanan kişi sayısı 10 milyon 417 bin 455. İlk yani tek doz aşının koruyuculuğu yok gibidir. 2. ve 3. çok sınırlı da olsa 4. doz alanları hesaba katmak gerek. Bu sayı 42 milyon 48 bin 514’e dahildir ve Bakanlık, 18+ yaş dilimi yani 61 milyon nüfusu hedef kitle almakta, bu hesapla (42 milyon / 61 milyon) %69’a varan bir tam aşılılık kabul etmektedir” ifadelerini kullandı.

HEDEF KİTLE HESABINDAKİ 6 YANLIŞ

Sağlık Bakanlığının temel aldığı hesabın 6 nedenle çok yanlış olduğunun altını çizen Saltık şöyle konuştu:

1. neden: Türkiye’nin resmi nüfusu 85 milyon, eylemli (de facto) nüfusu 90 milyon üstüdür. Geçici koruma konumunda (statüsünde) olanlar, kaçaklar, düzensiz göçmenler… Üstelik bu son sayılan vatandaş olmayanlara aşı için erişim pek çok nedenle oldukça güçtür (başta Türkçe bilmemeleri yüzünden). 90 milyon yerine 61 milyonu hedef kitle almak tam aşılı oranının yaklaşık 1/3 oranında yüksek kabul etmektir. %69’un 1/3’ü olan 23 puan düşülürse, tam aşılılık %46’ya iner.

2. neden: 16-18 yaş arasına aşılama yeni başlamıştır. 12-16 yaş arası aşılama görmezden gelinecek orandadır. 18 + yaş diliminde ve yurttaş olmayanları görmezden gelerek abartılı aşılama oranı halkı ve salgın yönetimini aldatıcı devekuşu tutumudur. 12 yaş altı çocukların halen aşılmaya dahil olmayışı salgın yönetiminde ciddi bir eksikliktir ancak çocuklarda Kovid-19 giderek artmaktadır. ABD’de %26’yı geçmiştir, o yaş dilimlerinde kurallı tarama testleri ile yakalanan PCR pozitifliği oranı. Üstelik 6 Eylül’de 12 yıllık temel örgün eğitim açılmıştır Ülkemizde.

  • Son haftada olgu sayısında artış bakımından Türkiye dünyada 4. sıraya tırmanmıştır!

3. neden: İrdelediğimiz aşı oranları “an“a ilişkindir. Oysa bağışık yanıt, 14 gün sonra o aşı için erişilebilecek en üst düzeye varmaktadır. Toplum bağışıklığı için 14 gün önceki tam aşılılık oranına bakılmalıdır. Bu da yaklaşık 10 puan geride verilerdir ve yukarıda hesapladığımız %46 olan oran %36’lara gerilemektedir.

4. neden: Ülkemizde yaygın yoksulluk ve beslenme bozukluğu, yetersizliği nedeniyle aşılara ideal bağışık yanıt beklenmesi olanaksızdır. Bu gerekçeyle kabaca %10 dolayında bir fire, yetersiz bağışıklama varsayılabilir. Böylelikle, 3. nedende belirttiğimiz beklenebilecek toplum bağışıklığı oranı %26’lara düşmektedir.

5. neden: Son olarak, yaygınlaşan ve çeşitlenen varyantlar nedeniyle aşıya direnç, aşıdan kaçabilme oranı yükselmiş, aşı etkililiği ülkemizde uygulanan BioNTech&Pfizer aşısı için %70’lere dek eksilmiştir. Dolayısıyla, 4. nedende belirttiğimiz %26 oranının %70’ini almak gerekebilir ki, bu da %18,2 etmektedir.

6. neden: Bu orana hastalığı geçirerek doğal bağışık olanları katmak gerekir. Salgının başından beri toplam resmi olgu sayısı 6,8 milyondur. Ancak son 6 ayda hastalanan sayısı dikkate alınmalıdır çünkü bağışık direnç zamanla sönümlenmektedir. 6 milyon 820 bin 861 kişiden 2 milyon 950 bin 603 kişiyi düştüğümüzde, bu rakam 3 milyon 870 bin 258 kişidir ve son 6 ayda hastalananlardır. 90 milyon nüfusta %4,3’e karşılık gelmektedir. 5. nedende elde edilen %18,2 oranına eklendiğinde %22,5 bulunur ki, ülkemizdeki gerçek biyolojik toplum bağışıklığı bu orandır.

Açıkça söylemek gerekirse, ülkemizin 90+ milyon nüfusunun yalnızca %22,5’i gerçek anlamda Kovid-19’a karşı şu anda bağışıklık kazanmıştır, dirençlidir!”

“HAYDİ TÜRKİYE, UZAT KOLUNU, KOŞA KOŞA AŞIYA”

Bu denli bir düşük toplum bağışıklığının olduğu Türkiye’de turizmin açılmasının, ülkenin transit bir coğrafyada yer almasının ve nüfusun dörtte birini bulan aşı karşıtlığı yüzünden, gereken gerçek biyolojik toplum bağışıklığına erişilemediğini söyleyen Saltık, sözlerini şöyle bitirdi:

“Dibi delik havuz gibi.. aşılama ve / veya hastalığı geçirme ile erişilen toplum bağışıklığı oranı, zamanla bağışıklığın yitirilmesi vb. nedenlerle gereken orana yetişememektedir. Bu amaçla

Hızla, seferberlik bilinciyle, en geç 1-2 ay içinde, kış gelmeden eldeki etkin aşılarla yaygın aşılama zorunludur. Tersi kısır döngüdür, yeni varyantlardır, daha çok hastalık, daha çok ölüm, salgının uzaması ve sosyal-ekonomik ağır bedellerdir.

  • İktidar, aşı karşıtlığını hoş göremez!

Bu davranış kişiler açısından da hak değil, insanlığa karşı suçtur. Umumi Hıfzıssıhha Yasasının 57., 64., 72. ve 94. maddeleri çok net olarak zorunlu aşıya olanak vermektedir. Anayasa’da boşluk yoktur; 2., 5., 12., 17., 56., 65. ve 90. maddeler aşıyı devlete yüküm, yurttaşa ödev vermektedir. AİHM ve AYM kararları da bu yönde.

Temel eğitim ve üniversitelerde gerekli tüm yapısal önlemler hızla ve eksiksiz tamamlanmalıdır. Halk sürekli ve etkin eğitilmeli, aşı karşıtlığı yaptırımları kararlılıkla uygulanmalıdır.
ABD Başkanı J. Biden geçtiğimiz hafta, ABD halkının %25’inin (1/4’ünün) aşılı olmaması yüzünden salgınla baş edemeyeceklerini açıkladı. Fransa, aşıyı reddeden üç bin sağlık çalışanını işten çıkardı. Benzer kararlı adımları atan ülke sayısı artıyor.

  • Haydi Türkiye, uzat kolunu, koşa koşa aşıya!
    =============================

TELE1 TV Programımız – 12 Temmuz 2021

Dostlar,

12 Temmuz 2021 Pazartesi günü sabah 09:00’da yaklaşık yarım saat, ülkemizin yurtsever  birkaç TV kanalından biri olan TELE1‘in konuğu olduk.

Başarılı ve sıkı sorularıyla bilinen programcı Sn. Murat Taylan‘ın sorularını yanıtladık.

Aşağıdaki görseli yeterince dağıtmaya zaman olmadı,

Sn. Taylan’dan programın youtube erişkesi az önce bize ulaştı.
Görselden de izleneceği üzere;

– Salgında güncel durum
– Son oluşan ve hızla yayılan SARS-Cov2 varyantları Delta ve Delta + (plus)
– Kurban bayramının kesin olarak doğuracağı ciddi sakıncalar ve sakınılacaklar
– Devletin sosyal sorumluluğunun sürdürülmesi
– Kamuoyunun dürüst, yeterli, güncel ve sürekli olarak bilgilendirtilmesi gerekir oysa 2020 ölüm istatistikleri açıklanmıyor gerçek korona ölümlerini gizlemek için; bu ayıptır!
– Neler yapılmalı? Türkiye’de ve dünyada..

konuşulan başlıklar oldu. Erişke (link) aşağıda..
İzlenmesi, paylaşılması ve gerçeklerin öğrenilmesi dileğimizdir.

  • Salt aşılama ile salgın savaşımı olmaz. Türkiye aşı panayırı havasından sıyrılmalıdır.

Kayıtlardaki oran değil REEL BİYOLOJİK BAĞIŞIKLIK belirleyicidir.
Kaldı ki, Sağlık Bakanlığının duyurduğu aşılanma oranları 61 milyon hedef nüfus alınarak hesaplanandır. Bu yanlıştır, gerçekte ülkemizin hedef eylemli (de facto) nüfusu 90 milyondur. Dolayısıyla açıklana oranları 1/3 düzeyinde geriden kabul etmek gerekir. Bu ve ek birtakım nedenlerle (konuşmamızda açıkladık),

  • Türkiye’de toplum bağışıklığı tüm çabalara karşın halen %25’in altındadır.

Bu düzeyde çok yetersiz bir toplum bağışıklığı ile salgın sönümlendirilemez ve yeni dalgalar engellenemez.

  • Salgın, gündemdeki yerini korumalıdır.
  • Ülkemizin bin bir gündem oyunu içinde asla unutulmamalı, savsaklanmamalıdır.

Unutulmasın                                       :

  • SALGIN BİTMEDİ…
  • 4. DALGA RİSKİ VARDIR.. sonbahara da kalmayabilir!
  • AKP iktidarı, bu görünür – bilinir riskleri asla almamalı, 4. dalgayı davet etmemeli,
  • Ve salgın tümü ile bilimsel yönetilmelidir; halk da iktidardan bunu ısrarla istemelidir.

Sevgi ve saygı ile. 13 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

TÜRKİYE’DE KOVİT-19 SALGININ 432. GÜNÜNDE GENEL DURUM…

11 Mart 2020 akşamı Sağlık Bakanı Dr. F. Koca’nın Türkiye’nin ilk Kovit-19 hastasını resmen duyurmasından bu yana 432 gün geçti. Çok ilginç bir örtüşme ki (ko-insidens), DSÖ Genel Başkanı Dr. T.A. Ghebreyesus da aynı gün, “Bu bir küresel salgındır, pandemidir” demişti!

16 Mayıs 2021, salgının ülkemizde 432. günü.. Resmi veriler aşağıda :

Yine bu akşam Sağlık Bakanlığının covid19asi.saglik.gov.tr adresinde yer alan anlık verilere göre, 16 Mayıs 2021 günü saat 19.45‘te uygulanan 1. doz aşı sayısı 14.959.661, ikinci doz aşı 10.835.497 oldu. Böylece toplam doz miktarı 25.795.158 olarak gerçekleşti. Türkiye’nin eylemli (fiili, de facto) nüfusu 90 milyon dolayında (TÜİK verisiyle resmi nüfus ise 2020 sonunda 83,6 milyon). Buna göre, 2. doz aşıyı alanların oranı % %12,04.. Yaklaşık olarak her 8 kişiden 1’i. Hesaba 0-18 yaş dilimi çocukları da kattık çünkü son mutasyonlarla bulaş (Kovit-19) çocuk yaş dilimlerine kaydı. 16-18 yaş dilimi çocuklarını da aşılamaya başladı birkaç gelişmiş ülke ve DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) Eylül dolayında çocuklar için de aşı geliştirilebileceğini kestirmekte. Aşağıdaki çizime (grafiğe) göre dünyada 11. sıradayız; ilk 3-5’te değiliz. (https://ourworldindata.org/covid-vaccinations, 16.5.219)


İlk tepeyi Nisan ortalarında yaşamış, görece sıkı önlemlerle 11 Mayıs 2020’de gevşemeye geçmiş, 1 Haziran 2020’de tam açılmıştık. Uyarılarımız “çok erken ve ölçüsüz normalleşme” olmuştu ve sonbaharda kasırga yaşanabileceği yönünde idi. Ne yazık ki bu kasırga yaşandı, çok ağır bir 2. dalga ile yüzleştik .

17 Mayıs 2021, sabah 05:00’te denetimli normalleşmeye geçiyoruz bir kez daha, 3. kez!
1 Mart 2021’de başlatmıştık 2. kez açılım – saçılım kumarını. 26 Nisan 2021 akşamı ise, hemen öncesindeki epey esnek “yarı kapanma” (!?) işe yaramadığından, 29 Nisan’da başlamak üzere “tam kapanma” (!?) ya geçmiş idik. Bu 2. açılım – saçılım kumarı öncesinde ise ilkini aratan bir fırtına uyarımız olmuştu, onu da yaşadık ne yazık ki..

Epidemiyolojik ilkelerle uyumsuz açılım – saçılım kumarlarının soyut “çok ağır fatura” sının gerçek karşılığı ise, binlerce masum insanın, ezici çoğunluğu yoksul emekçiler olmak üzere, ölümü! Yukarıdaki turkuvaz tabloda (gerçekte kan kırmızısı ya da yürek karartan değil mi!?) duyurulan “resmi” ölüm sayısı 44.760! Gerçek sayı 2-3 katı. Gerçek korona ölümlerinin yarısı dolayında da ikincil (dolaylı) korona ölümleri söz konusu ki 135 bin – 210 bin ölüme karşılık!

TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) hala 2020 ölüm istatistiklerini açıklamadı. Niçin ve ne zamana dek? Büyük şehir belediyelerinin ölüm verileri Bakanlık sayılarının çok üstünde!?
****
17 Mayıs – 1 Haziran arası basamaklı normalleşeceğiz İçişleri Bakanlığı genelgesine göre. 17 günlük sözde tam kapatma uzatılmadı, tersine önlemler daha da gevşetildi. 1 Haziran’da, tam 1 yıl sonra, 1 kez daha açılacak – saçılacağız galiba.

SALGIN BİLİMSEL YÖNETİLİYOR MU??

MEB (Milli Eğitim Bakanlığı) sınırlı da olsa yüz yüze eğitimden söz etmeye başladı!? Öğretmenler ve okul çalışanlarında aşılama %10 dolayında kaldı, çocuklarda hiç yok! Öğretmen ölümleri ile yüzleştik, okullar hızla kapatıldı. Oysa öncesinde “AKLINIZDAN BİLE GEÇİRMEYİN!” uyarısı yapmıştık; “..bu yarıyıl da böyle geçsin, salgın bitince bir telafi yolu bulunur, insanlar ölmesin..” çığlıklarımız olmuştu.

Test sayısı 202.243 son veriyle. 320 binlere dek çıkmıştı, 120 bin gibi çok ciddi azalma var. Çünkü başvuranlara, onlardan da belirtisi olanlara yapılıyor. Yakın – uzak temaslılara bile test yapma çabası yok gibi. Oysa TARAMA amaçlı genel toplumda yaygın test yapılması gerek. Bu yapılmayınca saklı – gizli – belirtisiz bulaştırıcıları erkenden yakalamak ve toplumdan ayırmak (karantina / izolasyon), dolayısıyla da bulaş zincirini hızla – etkili kırmak olanaklı olamıyor. Test pozitifliği oranı %5,6’ya düştü. Ne denli gerçekçi?

Kullanılan PCR testinin duyarlığını (virüsü taşıyanları yakalama gücünü) tam bilmiyoruz. Mutasyonlar yaygınlaşmadan önce en çok %70 dolayında kabul ediliyordu. Ancak son aylarda çok sayıda mutasyon ve ürünü varyant tipler / mutantlar oluştu. Bu yüzden, bu varyantların dizin çözümlemesi (sekans analizi) yapılarak PCR testlerinin güncellenmesi gerek. Hatta uluslararası referans laboratuvarlar desteğiyle geçerlik – güvenilirlik irdelemesi ile kalibrasyonunu yapılması gerek. Bunları ne ne ölçüde yapıldığını bilmiyoruz. Dolayısıyla test politikası karanlıkta. Ancak son 1 yılın günlük test sayısı ile (+) bulunan olgu / vaka sayısı arasında r=.94 düzeyinde bir istatistiksel bağ (korelasyon) olduğu hesaplandı. Test politikasının saydam, bilimsel olması zorunlu.

2. açılım – saçılım kumarının başlatıldığı 1 Mart 2021’den bu yana “resmi” toplam olgu / vaka sayısı 2.7 milyondan 5.1 milyona ulaştı 2.4 milyon artarak (%89!). Ölümler gene “resmi” sayılarla 28.569’dan 44.537’ye tırmandı yaklaşık 16 bin (15.968) artışla (%56!). The Economist, “..Türkiye turistlere kırmızı halı seriyor..” yorumunda bulundu. AKP telaş içinde, turizm mevsimini yakalamak istiyor ama çoook geç kaldı. Destinasyonları başka ülkeler kapattı. 16 Mayıs denetimli normalleşme genelgesini AKP – MKYK üyesi Metin Külünk sert eleştirdi. “Bu serbestlik, zaten 17 gün öncesi aylardır olan durumla aynı.. Bu belirsizlik anormalleşmeyi besler. Genelge acilen revize edilmeli… ” dedi.

17 Mayıs sabahından ileriye en az 14 günlük bir kentlerarası yolculuk sınırlaması beklenirdi “tersine kovit göçü” ile ülkemiz alt üst olmasın diye.. Bu da konmadı. Başta mutant tipler olmak üzere tüm ülke çorba gibi olacak. Haziran başında, bu yüzden önemli sayıda olgu artışı riski var.  Hele 2 kuluçka süresi olan 28 gün sonrasında, Haziran ortasında 4. tepe olasılığı gündemde! Üstelik son günlere hastaların yarısında bulaştırıcılık süresi 14 günü aşıyor! Etkili – hızlı aşılama da yok, kapanma delik – deşik idi, hasta – ölüm sayıları 17 günde muazzam bir hızla azal(tıl)dı! Haziran ortasında 4. tepe yaşanmaz ise sonbahara kayabilir koşullar iyileştirilmediği takdirde.

  • Türkiye’de salgın kötü yönetiliyordu, şimdiler de o da söz konusu değil..

    Dünyada Durumumuz…

    16 Mayıs 2021 verileriyle dünyada olgu – vaka ölüm hızı %2, Türkiye’de yarısı!
    Toplam 634.072 günlük tanının 11.472’si Türkiye’den; %1,8. Oysa nüfusumuz dünyanın %1,1’i.
    Günlük yeni olgu – vaka sayısı bakımından 7. sıradayız oysa nüfusumuz dünyada 17. sırada.
    1 milyon nüfusta günlük yeni olgu sayısı (milyonda insidens hızı) bakımından ABD’yi geride bırakarak 6. sıradayız : 11.472 / 85 m = milyonda 137. Bu hız ABD için 76, Hindistan için 223, Brezilya için 322, Fransa için 234… Çok çok düşük gösterilen ölüm verilerine bakımca, toplam 3.39 milyon küresel ölümden %1,1 nüfus oranımız ile bize düşebilecek sayı yaklaşık 37 bin iken, “resmen” duyurulan 44,537..
    Son hafta içinde dünyada olgu – vaka sayısında azalma ortalama % 12 . Bu oran, çok başarılı aşılama yapan ABD’de (bkz. üstteki aşı oranları çizimi) %24, Fransa’da da. İtalya’da %25, Almanya’da %28. Bu ülkeler bizden epey yüksek aşılama oranlarına sahip. Ama Türkiye’de söz konusu hız (son 1 haftada günlük olgu – vaka sayısında azalma) %46 ile rekor kırmakta (Sudan,
    Bosna, Cibuti, Burkina Faso.. gibi güvenilir veri sağlayamayan birkaç ülke dikkate alınmaz ise..)

  • Türkiye ne yapıyor da günlük yeni hasta – vaka sayısı açık ara dünya rekoru kırarak azalıyor?? Üstelik dünyanın tepelerinde verilere sahip iken? Aşılamada 11. sırada iken??

21 Nisan 2021 günü havuzda “resmen” 565.274 olgu – vaka varken (PCR testi +) nasıl olmuş da 16 Mayıs 2021 günü 125.358’e indirilebilmiştir!? Bu ne hızlı iyileşmedir? Türkiye, aşılamada bir türlü beceremediği “roll out” (süpürme) hizmetini hasta havuzunu hızla boşaltarak mı yapmaktadır? 25 günde 439.916 hasta nasıl olmuş da hasta havuzundan “iyileşerek” (!) ayrılabilmiştir? Karantina süreleri Türkiye’de 14 gün değil de kaç gün olarak uygulanmaktadır?

Bu soruların çengeli akıllardan çıkmıyor..

AKP İktidarının 4 kutsalı ve 5 yıldızlı salgın yönetimi

“üretim – imalat – tedarik – lojistik” İktidarın 4 kutsalı! Hep yineleniyor ve salgın yönetiminde Epidemiyolojik gerekliliklerin önüne konuyor.
Daha açıkçası “bir miktar” (ne denli!!??) ölüm pahasına!
Son zamanlarda Turizm de eklendi canhıraş biçimde; oldu 5 yıldızlı salgın yönetimi (!)..
Olmayan ise YAŞAM HAKKI...
Erdoğan, 2015’ten beri Türkiye’yi bir Anonim Şirket gibi yönetme istemini yinelemekte, hatta dayatmakta. Bir CEO rolünü yakıştırıyor kendisine ülkenin – ulusun devlet başkanı olma yerine! Bu yaklaşımın kaçınılmaz – zorunlu (a fortiori) sonucu da ekonomik öncelikler oluyor!

Dolayısıyla Epidemiyolojik ölçütleri hedef koyarak %95’lere varan tam kapatma AKP iktidarı ile gündemde değil Türkiye’de; ne yazık ki! 2021 Mart sonu – Nisan başında milyon nüfusta günlük vaka – hasta sayısı (insidens hızı) bakımında açık ara dünya birincisi iken bile salgın seyredildi, sonunda (26 Nisan) sözde alaturka bir tam kapatmaya gidildi; 17 gün. Oysa İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya.. 3-4 kez ve uzayan çok katı tam kapatmalara gittiler. Aşılamada ve sürveyansta bizden çok daha başarılı oldular, SOSYAL DESTEKLERDE de… Vardıkları, bize göre çok başarılı sayılabilecek tabloları bu yordamlara (stratejilere) borçlular..

Oysa Türkiye’de, salgının 1, yılında, 11 Mart 2021 günü Erdoğan, “Salgın yönetiminde destan yazdık..” içerikli basın açıklaması yapabildi! Tümü ile algı, içe dönük algı operasyonu sürdürülüyor. Ancak artan işsizlik, yoksullaşma, 5 milyonu aşan “resmi” hasta sayısı, 45 bine varan “resmi” ölümler de salgının elle tutulur – gözle görülür boyutları halk açısından..

Bilim Kurulunun hiçbir önerisini Türkiye duyamadı 15-16 aydır..
Yerli aşı Sağlık Bakanı’na göre 1-2 aya dek hazırdı Eylül 2020 açıklamasında, her şey yolunda giderse 2021 Eylül’ünde umut besleyebiliriz..

  • Salgının ortasında ülke aşısız!?…

TBMM’de genel görüşme yapılamıyor özel gündemle.
Muhalefet vekillerinin sorularını Bakanlar, Cumhurbaşkanı yardımcısı yanıtlamıyor.
Aşı anlaşmaları kamuoyuna açıklanmıyor; rant – aracı gibi pis kokulardan geçilmiyor..
TEK ADAM her şeye kendi karar veriyor kerameti kendinden menkul; sorgulanamaz!
Salgın finansmanı için yeter kaynak yok ama köprü – havaalanı vb. garanti ödemeleri sürüyor.
İktidar gündem oyunları ile salgını ikincilleştiriyor, ötekileştiriyor.
Pandemi kalkanı” her derde deva; miting yok, toplantı yok, gösteri yok, yürüyüş yok; STK, dernek, vakıf, sendika, meslek kuruluşu toplantı ve genel kurulları, seçimleri yok…

  • Toplum atomize! Ölüm – hastalık korkusu ile baskılanmış, muhalefeti unutmuş, biata mahkum! Yamam bir siyaset psikolojisi – sosyal psikoloji (öğrenilmiş çaresizlik) arenada!

Meşru İkizdere direnişinde (Anayasa md. 56) Vali 15 gün her tür eylemi keyfi olarak yasaklıyor.
İçişleri Bakanlığı genelgelerle temel hak ve özgürlükleri engelliyor en temel hukuk ilkelerini çiğneyerek, Sağlık Bakanlığının yetkilerini gasp ediyor..
Ülkede özekıyımlar (intiharlar), hatta ailece ölümü seçişler ayyuka çıktı.
Mafya devlete sızmış, hatta ele geçirmiş; yargı suskun, üniversite suskun; basın yandaş..
……
…………….
………………….
Böylesi bir ortamda salgını “denetim” altında tutarak sürdürmek, bilimsel – insancıl  olarak yönetmemek ama KULLANMAK; AKP iktidarı için paha biçilmez bir politik araç oluyor.

Nedir bu derdin çaresi ki, salgından çok bu politikalar öldürüyor!!??
Muhalefetin TEK SES OLARAK sorunu ülke gündemine taşıması..
Halkın, yakıcı gerçekliği görerek iktidara karşın YAŞAM HAKKINA SAHİP ÇIKMASI..
Bilim Kurulunun sessizliğini bozması…
Tıp Fakültelerinin sesini yükseltmesi..
Yandaş – yalaka basının masum insanların öldürülmesine daha çok alet olmaması…

  • AKP’den umut yok; zaten totaliterleşen iktidarlar ancak halkın zoru ile hizaya gelebiliyor…

Salgının 432. gününde bizden bu denli…
Şimdiye dek yazıp söylediklerimizin tek hecesi yalanlanamadı..
İktidar dinci – sermayeci tutsaklığını bırakıp halkçı – bilimsel bir rota benimser mi acaba??

Haydi hayırlısı; ama bu ceberrut karanlık daha çok uzamamalı ülkemizin ufuklarında…

Sevgi, saygı, DERİN ACI ama UMUT ile. 17 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter  @profsaltik