Etiket arşivi: Ceza Muhakemesi Kanunu

YARGI BASKI ARACINA DÖNÜŞTÜRÜLMEMELİ

YARGI BASKI ARACINA DÖNÜŞTÜRÜLMEMELİ

Aralarında İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turgut Tarhanlı ve Boğaziçi Üniversitesi Matematik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Betül Tanbay’ın da bulunduğu 20 kişinin gözaltına alınmasını kaygıyla izliyoruz.
* Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre yakalama ve gözaltı işlemleri ancak tutuklamanın şartları var ve fakat hâkim kararı almaya vakit yok ise verilebilir. 
* Davet edildiğinde iradi olarak ifade vermeye geleceği besbelli olan kişiler yakalanmaz, gözaltına alınamaz.
Türk kamuoyu bu hukuksal gerçeği FETÖ’nün tezgâhladığı kumpas soruşturmalar sırasında acı çekerek, zarar görerek öğrenmiştir.
FETÖ ile son derece haklı bir mücadelenin yürütüldüğü bir dönemde hukuk dışı uygulamalar yapmak çok büyük bir çelişkidir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’na aykırı işlemler yargıyı bir baskı aracına dönüştürmektedir.
Türkiye’nin demokratik dünyadaki algısına ağır darbe vurmaktadır.

Soruşturma ve kovuşturmalardaki her usule aykırılık, evrenselleşmiş hukuk kurallarına karşı
her ihlal, Türkiye’yi dünya kamuoyunda anti demokratik bir ülke olarak göstererek,
yıkıcı ve bölücü faaliyetlerine destek arayan terör örgütlerine yaramaktadır.

Yargıya duyulan güveni de zedeleyen hatalar bir an önce telafi edilmeli,
temel hak ve özgürlüklerin yargı eliyle ihlaline izin verilmemeli, uluslararası camiada Türkiye’ye zarar verecek hukuk dışı tüm uygulamalar sona erdirilmelidir.

Kamuoyunun dikkatlerine saygıyla sunarız. (
(

Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu
Türkiye Barolar Birliği Başkanı

ANKARA BAROSU’ndan HDP’li VEKİLLERİN TUTUKLANMASI HAKKINDA BASIN AÇIKLAMASI

ankara_barosu_logosuANKARA BAROSU’ndan :
HDP’li VEKİLLERİN TUTUKLANMASI HAKKINDA BASIN AÇIKLAMASI

HDP MİLLETVEKİLLERİNİN TUTUKLANMASI, MUHALİF BİR PARTİNİN VE DOLAYISIYLA
TEMSİL ETTİĞİ İNSANLARIN SESİNİN KESİLMESİ ANLAMINA GELMEKTEDİR

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Kuşkusuz ki hukuk devletlerinde herkes, kanun önünde eşittir; yargı kararlarına, mahkemelerden ve savcılıklardan gelen çağrılara uymakla yükümlüdür.

Çağrıya rağmen ifade vermeye gitmeyenlere uygulanacak prosedür bellidir. Ceza Muhakemesi Kanunu, çağrıldığı halde gelmeyen şüpheli veya sanığın zorla getirilmesine karar verilebileceği hükmünü düzenlemektedir.

Dokunulmazlıkları kaldırıldığı halde haklarında açılan soruşturmalarda ifade vermeyi reddeden milletvekillerine uygulanacak prosedürün de aynı olacağı açıktır.

Ancak ifadeye zorla götürüldükten sonra tutuklananlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki üçüncü büyük partinin, yani ikinci büyük muhalefet partisinin başkanı ve milletvekilleridir. Dokunulmazlıkları kaldırılmıştır ancak milletvekillikleri devam etmektedir.

Tutuklama, ceza muhakemesindeki en ağır ve koşulları oluşmuş olsa bile başvurulması zorunlu olmayan, hakimin takdirine bırakılmış bir koruma tedbiridir.

HDP milletvekillerinin tutuklanması, muhalif bir partinin ve dolayısıyla temsil ettiği insanların sesinin kesilmesi anlamına gelmektedir. Bu sebeple bu yanlıştan bir an önce dönülmesi için yargıyı göreve davet ediyoruz. 05.11.2016
(http://www.ankarabarosu.org.tr/HaberDuyuru.aspx?BASIN_ACIKLAMASI&=123)

ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞI
=========================================
Dostlar,

Ankara Barosu’nun hukuksal görüşü yukarıda..
HDP milletvekillerinin Türkiye Cumhuriyetine meydan okuyan hatta hiçe sayan,
sırtlarını PYD’ye, YPG’ye –ki PKK’nın yan örgütleridir– dayadıklarını açıklamaları,
özerklik ilanı, hendek kazmalar, bölücü terör örgütü ile neredeyse organik işbirliği düzeyine varan …. saymakla bitmeyecek ağır cezalık suç oluşturan eylemleri oldu..

Ülkenin sabrını zorladılar adeta.
Sanki bu tutuklanma sonucunu “kurban” rolü oynayarak koşulladılar!?

Türkiye, giderek tırmanan bir şiddet sarmalına dolaş(tırıl)mış durumda..

İçeride ve dışarıda ekonomiden askeri operasyonlara, hatta düşük – orta yoğunluklu ve büyüme eğilimi taşıyan sıcak askeri çatışmalara ve ahlaksal yozlaşmaya, işsizliğe, sanat- kültür – bilim -sporda duraksama ve gerilemeye, çocukların ırzına geçme eylemlerinin utancına boğulmuştur.

Erdoğan, konuşmalarında ses tonu, beden dili, sözlerinin içeriği ile zerrece kaygı duymadan gerilimi bilerek tırmandırmakta ve ötekileştimeye, hatta düşman yaratmaya, mağdur ve mazlumu oynamaya, kefen edebiyatını sürdürmeye ve içte – dışta tüm karşıtlarına çatarak sindirmeye çabalamaktadır. Suçluların telaşı ve tükenmişliği kaygısı içindedir her bakımdan açıkça izlenen.

OHAL kararnamaleri ile ANAYASA AÇIKÇA ÇİĞNENMEKTEDİR!

AYM, sistematik yorum yerine biçimsel (lafzi, sözel) bir yorumla bu tehlikeli metinlerin (OHAL Kararnamelerinin) yargısal denetimini reddederek yönetsel – politik bunalımı ağırlaştırmış ve AKP – RTE yönetimini dizginsiz bırakmıştır ne yazık ki..

“Tek adam” mutlak egemen olmuştur!

Acil olarak;

  • Etkili bir SİYASAL FRENLEME ile
  • Tehlikeli biçimde artmış olan ve ülkemizi çok daha ağır bunalımlara sürükleyebilecek,
  • Hatta İÇ SAVAŞA YOLAÇABİLECEK
    tüm söz ve eylemlerden özenle ve bilinçle kaçınmak zorunluğu ile yüz yüzeyiz..
  • HUKUK DEVLETİ’nden asla ve zerrece sapma yapılmamalıdır.

Sevgi ve saygı ile.
09 Kasım 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

ANAYASA MAHKEMESİ : 10 YILLIK TUTUKLULUK ANAYASAYA AYKIRI


Dostlar,

Anayasa Mahkemesi (AYM), “10 Yıllık tutukluluğun Anayasaya aykırılığı” na ilişkin 4 Temmuz 2013 günü oybirliği ile verdiği kararın gerekçesini açıkladı ve
bu gerekçe Resmi Gazete’de (RG) yayımlandı. Türkiye hızla 5 Ağustos gündemine kaymıştı. Bir yandan
“AYM kararı uygulansın, yurtseverler bırakılsın” istemleri yükseltilirken bir yandan da Ergenekon davasının karar duruşmasına kilitlenilmişti.

Bu yoğunluk içinde, bu önemli kararın gerekçesi yayımlandı 2.8.13 günü.
Özel Yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, tahliye istemlerini karar gerekçesi RG’de yayımlanmadığı için reddetmişti. 1 ay sonra bu koşul da yerine gelmiş oldu karar gününden 3 gün önce. Ama bu kez de yürürlük için AYM’nin TBMM’ne verdiği 1 yıllık süreyi bu Mahkeme kullanmak isteyecekti.. Öyle de oldu. AYM Başkanı Haşim Kılıç‘ın teamül dışına çıkarak sözlü açıklama ile kararlarına açıklık getirerek
durumu uygun olanların tahliye edilebileceğini açıklaması da yetmedi!

5 Ağustos 2013 günü ağır bir hukuk katliamı geçekleştirildi. 275 sanığın çoğuna son derece ağır cezalar verildi.. Müebbet, ağırlaştırılmış müebbet, 2 kez müebbet..

AYM’nin hem “10 yıl tutukluluk kabul edilemez!” kararı hem de gerekçesi oldukça önemli. Türkiye’nin pek çok bakmdan kıskaca alındığı bir çerçevede
bu önemli kararın özellikle sıkı bir gerekçesi var ve hukuk devleti adına umut verici.
AYM’ne bu karar ve çok doyurucu hukuksal gerekçesi için teşekkür etmeliyiz.
Paylaşalım ve not edelim..

Sevgi ve saygı ile.
Pertek – Tunceli, 11.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

Anayasa Mahkemesi (AYM) :

“10 yıl tutukluluk kabul edilemez!”

Anayasa Mahkemesi azami 10 yıl tutukluluk süresinin demokratik bir hukuk devletinde kabul edilemeyecek kadar uzun olduğunu belirterek

  • “Tutuklamanın adeta bir ceza olarak uygulanabilmesine
    imkan tanınarak, tutuklama tedbiriyle ulaşılmak istenen hukuki yarar ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı arasındaki makul dengenin
    kişi özgürlüğü ve güvenliği
    hakkı aleyhine bozulmasına neden olmaktadır.” dedi.

CHP, 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un bazı maddelerinin iptali ve yürütmesinin durdurulması için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu.
Yüksek Mahkeme, CHP’nin açtığı davayı esastan karara bağladı.

Heyet, Kanun’un 75. maddesiyle 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) başlığıyla değiştirilen 10. maddesinin, “Türk Ceza Kanununun 305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332. maddeleri hariç olmak üzere, 2. kitap 4. kısmın dört, beş, altı ve yedinci bölümünde tanımlanan suçlarda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır” biçimindeki beşinci fıkrasının iptaline karar verdi.

İptal edilen düzenleme, TCK’daki,

“Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar”,
“Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar”,
“Milli Savunmaya Karşı Suçlar” ve
“Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” suçlarında

CMK’da öngörülen tutuklama süresinin 2 kat artırılmasını düzenliyordu.
Kararın iptal gerekçesi Resmi Gazete’nin bugünkü (2.8.13) sayısında yayımlandı.

Gerekçeli kararda, Anayasa’da kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını sınırlayan
bir tedbir olarak tutuklama kurumuna, bu kurumun uygulanma koşullarına ve nedenlerine yer verilmiş, ancak tutuklama yönünden uygulanması gereken
somut bir azami süre belirlenmediğine dikkat çekildi.

CMK’nı 102. maddesinde, azami tutuklama süreleri düzenlendiği ve yasal düzeyde bir üst sınır getirildiğinin anımsatıldığı gerekçeli kararda,

  • Tutuklamanın ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişinin kaçmasının veya delilleri karartmasının önlenmesi veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer sebeplerin gerçekleşmesi hâlinde hâkim kararıyla uygulanabileceğine..

işaret etti.

ÖLÇÜLÜLÜK İLKESİNE AYKIRI OLAMAZ

Özgürlük ve güvenlik hakkının sınırlandırılabilmesi için Anayasa’da belirtilen koşulların yanı sıra temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması rejimini belirleyen Anayasa’nın 13. maddesine de uyulması gerektiğinin ifade edildiği gerekçeli kararda,

  • Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine de aykırı olamayacağı vurgulandı.

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin, belirtilen koşullara ve nedenlere uygun olarak tutuklamanın,

– adil ve etkili bir yargılamanın sağlanması amacıyla
– demokratik toplum düzeni bakımından alınması gereken zorunlu tedbirler arasında   yer aldığının kaydedildiği gerekçeli kararda,

“Nitekim tüm çağdaş demokratik devletlerin mevzuatında ve
 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) bu tedbire (tutuklamaya)

  • özgürlük ve güvenlik hakkını sınırlayan bir istisna olarak yer verilmiştir.

Ancak tutuklama tedbirinin demokratik toplumda gerekli olması yeterli olmayıp ölçülü de olması gerekir.

  • Bu çerçevede adil ve etkili bir yargılamanın sağlanması şeklindeki
    kamu yararı ile kişilerin özgürlük ve güvenlik hakkı arasında
    makul bir dengenin kurulması ve tutuklama tedbirinin kişi yönünden
    bir cezaya dönüşecek şekilde orantısız olarak uygulanmasına
    izin verilmemesi gerekir
    .”

değerlendirmesi yer aldı.

MAKUL DENGE UYARISI

Kişilerin “makul süre içinde yargılanma” ve “makul süreyi aşan sürelerle tutuklu kalmama” haklarının anayasal güvenceye bağlandığının vurgulandığı
gerekçeli kararda, tutuklama tedbirinin ölçülü olmasının Anayasa’ya göre
bir zorunluluk olduğu ifade edildi.

Ceza hukukunun, toplumun kültür ve uygarlık düzeyi, sosyal ve ekonomik yaşantısıyla ilgili bulunması nedeniyle suç ve suçlulukla mücadele amacıyla
ceza ve ceza muhakemesi alanında sistem tercihinde bulunulması,
devletin ceza siyaseti ile ilgili olduğunun kaydedildiği gerekçeli kararda,
şu ifadelere yer verildi:

“Ceza yargılamasına ilişkin kuralları ve bu kapsamda suç türlerine göre
tutukluluk sürelerini belirlemek kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında bulunmakla birlikte; gerek ulusal mevzuatta ve uygulamada gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında, ilk derece mahkemelerince sanığın suçlu bulunarak mahkûm edilmesinden sonraki sürecin tutukluluk olarak değerlendirilmediği de nazara alındığında, dava konusu kuralda düzenlenen azami tutukluluk süresinin
demokratik bir hukuk devletinde kabul edilemeyecek kadar uzun olduğu,
bu yönüyle kuralda tutuklamanın adeta bir ceza olarak uygulanabilmesine imkan tanınarak, tutuklama tedbiriyle ulaşılmak istenen hukuksal yarar ile
kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı arasındaki makul dengenin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı aleyhine bozulmasına neden olunduğu görülmektedir.
Dava konusu kural Anayasa’ya aykırıdır.” (Anka, 2.8.13)