Etiket arşivi: “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar”

ANAYASA MAHKEMESİ : 10 YILLIK TUTUKLULUK ANAYASAYA AYKIRI


Dostlar,

Anayasa Mahkemesi (AYM), “10 Yıllık tutukluluğun Anayasaya aykırılığı” na ilişkin 4 Temmuz 2013 günü oybirliği ile verdiği kararın gerekçesini açıkladı ve
bu gerekçe Resmi Gazete’de (RG) yayımlandı. Türkiye hızla 5 Ağustos gündemine kaymıştı. Bir yandan
“AYM kararı uygulansın, yurtseverler bırakılsın” istemleri yükseltilirken bir yandan da Ergenekon davasının karar duruşmasına kilitlenilmişti.

Bu yoğunluk içinde, bu önemli kararın gerekçesi yayımlandı 2.8.13 günü.
Özel Yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, tahliye istemlerini karar gerekçesi RG’de yayımlanmadığı için reddetmişti. 1 ay sonra bu koşul da yerine gelmiş oldu karar gününden 3 gün önce. Ama bu kez de yürürlük için AYM’nin TBMM’ne verdiği 1 yıllık süreyi bu Mahkeme kullanmak isteyecekti.. Öyle de oldu. AYM Başkanı Haşim Kılıç‘ın teamül dışına çıkarak sözlü açıklama ile kararlarına açıklık getirerek
durumu uygun olanların tahliye edilebileceğini açıklaması da yetmedi!

5 Ağustos 2013 günü ağır bir hukuk katliamı geçekleştirildi. 275 sanığın çoğuna son derece ağır cezalar verildi.. Müebbet, ağırlaştırılmış müebbet, 2 kez müebbet..

AYM’nin hem “10 yıl tutukluluk kabul edilemez!” kararı hem de gerekçesi oldukça önemli. Türkiye’nin pek çok bakmdan kıskaca alındığı bir çerçevede
bu önemli kararın özellikle sıkı bir gerekçesi var ve hukuk devleti adına umut verici.
AYM’ne bu karar ve çok doyurucu hukuksal gerekçesi için teşekkür etmeliyiz.
Paylaşalım ve not edelim..

Sevgi ve saygı ile.
Pertek – Tunceli, 11.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

Anayasa Mahkemesi (AYM) :

“10 yıl tutukluluk kabul edilemez!”

Anayasa Mahkemesi azami 10 yıl tutukluluk süresinin demokratik bir hukuk devletinde kabul edilemeyecek kadar uzun olduğunu belirterek

  • “Tutuklamanın adeta bir ceza olarak uygulanabilmesine
    imkan tanınarak, tutuklama tedbiriyle ulaşılmak istenen hukuki yarar ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı arasındaki makul dengenin
    kişi özgürlüğü ve güvenliği
    hakkı aleyhine bozulmasına neden olmaktadır.” dedi.

CHP, 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un bazı maddelerinin iptali ve yürütmesinin durdurulması için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu.
Yüksek Mahkeme, CHP’nin açtığı davayı esastan karara bağladı.

Heyet, Kanun’un 75. maddesiyle 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) başlığıyla değiştirilen 10. maddesinin, “Türk Ceza Kanununun 305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332. maddeleri hariç olmak üzere, 2. kitap 4. kısmın dört, beş, altı ve yedinci bölümünde tanımlanan suçlarda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır” biçimindeki beşinci fıkrasının iptaline karar verdi.

İptal edilen düzenleme, TCK’daki,

“Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar”,
“Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar”,
“Milli Savunmaya Karşı Suçlar” ve
“Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” suçlarında

CMK’da öngörülen tutuklama süresinin 2 kat artırılmasını düzenliyordu.
Kararın iptal gerekçesi Resmi Gazete’nin bugünkü (2.8.13) sayısında yayımlandı.

Gerekçeli kararda, Anayasa’da kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını sınırlayan
bir tedbir olarak tutuklama kurumuna, bu kurumun uygulanma koşullarına ve nedenlerine yer verilmiş, ancak tutuklama yönünden uygulanması gereken
somut bir azami süre belirlenmediğine dikkat çekildi.

CMK’nı 102. maddesinde, azami tutuklama süreleri düzenlendiği ve yasal düzeyde bir üst sınır getirildiğinin anımsatıldığı gerekçeli kararda,

  • Tutuklamanın ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişinin kaçmasının veya delilleri karartmasının önlenmesi veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer sebeplerin gerçekleşmesi hâlinde hâkim kararıyla uygulanabileceğine..

işaret etti.

ÖLÇÜLÜLÜK İLKESİNE AYKIRI OLAMAZ

Özgürlük ve güvenlik hakkının sınırlandırılabilmesi için Anayasa’da belirtilen koşulların yanı sıra temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması rejimini belirleyen Anayasa’nın 13. maddesine de uyulması gerektiğinin ifade edildiği gerekçeli kararda,

  • Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine de aykırı olamayacağı vurgulandı.

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin, belirtilen koşullara ve nedenlere uygun olarak tutuklamanın,

– adil ve etkili bir yargılamanın sağlanması amacıyla
– demokratik toplum düzeni bakımından alınması gereken zorunlu tedbirler arasında   yer aldığının kaydedildiği gerekçeli kararda,

“Nitekim tüm çağdaş demokratik devletlerin mevzuatında ve
 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) bu tedbire (tutuklamaya)

  • özgürlük ve güvenlik hakkını sınırlayan bir istisna olarak yer verilmiştir.

Ancak tutuklama tedbirinin demokratik toplumda gerekli olması yeterli olmayıp ölçülü de olması gerekir.

  • Bu çerçevede adil ve etkili bir yargılamanın sağlanması şeklindeki
    kamu yararı ile kişilerin özgürlük ve güvenlik hakkı arasında
    makul bir dengenin kurulması ve tutuklama tedbirinin kişi yönünden
    bir cezaya dönüşecek şekilde orantısız olarak uygulanmasına
    izin verilmemesi gerekir
    .”

değerlendirmesi yer aldı.

MAKUL DENGE UYARISI

Kişilerin “makul süre içinde yargılanma” ve “makul süreyi aşan sürelerle tutuklu kalmama” haklarının anayasal güvenceye bağlandığının vurgulandığı
gerekçeli kararda, tutuklama tedbirinin ölçülü olmasının Anayasa’ya göre
bir zorunluluk olduğu ifade edildi.

Ceza hukukunun, toplumun kültür ve uygarlık düzeyi, sosyal ve ekonomik yaşantısıyla ilgili bulunması nedeniyle suç ve suçlulukla mücadele amacıyla
ceza ve ceza muhakemesi alanında sistem tercihinde bulunulması,
devletin ceza siyaseti ile ilgili olduğunun kaydedildiği gerekçeli kararda,
şu ifadelere yer verildi:

“Ceza yargılamasına ilişkin kuralları ve bu kapsamda suç türlerine göre
tutukluluk sürelerini belirlemek kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında bulunmakla birlikte; gerek ulusal mevzuatta ve uygulamada gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında, ilk derece mahkemelerince sanığın suçlu bulunarak mahkûm edilmesinden sonraki sürecin tutukluluk olarak değerlendirilmediği de nazara alındığında, dava konusu kuralda düzenlenen azami tutukluluk süresinin
demokratik bir hukuk devletinde kabul edilemeyecek kadar uzun olduğu,
bu yönüyle kuralda tutuklamanın adeta bir ceza olarak uygulanabilmesine imkan tanınarak, tutuklama tedbiriyle ulaşılmak istenen hukuksal yarar ile
kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı arasındaki makul dengenin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı aleyhine bozulmasına neden olunduğu görülmektedir.
Dava konusu kural Anayasa’ya aykırıdır.” (Anka, 2.8.13)