Etiket arşivi: ÇANAKKALE ZAFERİ

ÇANAKKALE, ATATÜRK ve TAM BAĞIMSIZLIK

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Bu gün 18 Mart, Çanakkale Zaferinin (Utkusunun) 108. yıldönümü.
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk;

– Çanakkale Zaferinde kendini kanıtlamış büyük bir ulusal kahraman,

-Kurtuluş Savaşında yedi düvele diz çoktürmüş, ulusunu ve yurdunu düşmandan kurtarmış, ülkesini özgürlüğe ve tam bağımsızlığa ve kavuşturmuş yenilmez büyük bir başkomutan,

-Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan çağdaş Türkiye Cumhuriyeti‘nin kurulmasında ise tartışmasız çağdaş bir bilge ve evrensel ölçekte büyük bir devlet adamı olmuştur.

Başta Mustafa Kemal Atatürk ile dava ve silah arkadaşları olmak üzere, gerek Çanakkale ve gerekse Kurtuluş Savaşında şehit ve gazi olan herkese Tanrıdan rahmet diliyorum.

Her iki ölüm – kalım savaşındaki o şehit ve gazilerimiz olmasaydı bizler de olmazdık.

Seçkin kişilikleri, canlarını hiçe sayan sınırsız özveri ve kahramanlıkları için hepsine saygı ve şükranlarımız sonsuzdur.

ÇANAKKALE ZAFERİNİN YAŞAMSAL ÖNEMİ VE ATATÜRK’ÜN İNSANCIL RUHU

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

18 Mart 1915… Çanakkale Deniz Zaferinin 107. yıldönümü. Kanımca Kurtuluş Savaşımızın umut ışıkları Çanakkale Zaferi ile parlamaya başlamıştı. Eğer Çanakkale Savaşındaki üstün başarıları olmasa M.K. Atatatürk olmazdı. M.K. Atatürk olmasa da Kurtuluş Savaşı kazanılamayabilirdi.

Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) başlamıştı. Osmanlı orduları Kafkaslarda ve Süveyş Kanalı Savaşında ağır yitikler vermişti. Emperyalist İngiltere ve Fransa Osmanlı Başkenti Istanbul’u ele geçirmek için Çanakkale Boğazına saldırmaya karar vermişlerdi.

Ortak düşman donanması Çanakkale Bağazını kuşatmıştı. İstanbul’un olası işgaline karşı, Osmanlı Başkentinin Eskişehir’e taşınmasına karar verilmişti. Hatta Eskişhir’de devrin padişahına ev bile tutulmuştu. Saraydaki tüm değerli eşyalar ve önemli belgeler de Konya’ya gönderilmişti(1). Çanakkale zaferinden sonra başkenti Eskişhir’e taşımaktan vazgeçildi.

Deniz savaşının yitirilmesi ve kara savaşlarının başlamasından önce, İngiliz generali Hamilton askerlerine şu buyruğu vermişti :

“Önümüzde… eşi görülmemiş bir serüven bulunmaktadır… Gelibolu Yarımadasına bir kez ayak bastıktan sonra, sonuna dek savaşmak zorundasınız. Bütün dünya bizim ilerlememizi gözetliyor.”

Aynı savaşta M.K. Atatürk ise askerlerine şu buyruğu vermişti.

  • “Size saldırıya geçmenizi emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!
    Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler gelebilir…”

Bir yanda serüven ve savaş gösterisi yapmak isteyen bir emperyalist komutan var. Öbür yanda ise başta kendisi ve askerlerinin ölmesi pahasına ülkesini ve halkını kurtarmaya çalışan büyük bir yurtsever…

Önce 16 düşman savaş gemisinden 10 tanesi olağanüstü özveri, taktik ve çabalarla batırıldı ve deniz savaşı kazanıldı (18 Mart 1915). Ardından da M. Kemal’in dahice strateji ve taktikleri ile kara savaşları kazanıldı (sonlanmas 19 Aralık 1915).

Çanakkale deniz ve kara savaşlarında

 

 

 

 

 

 

İngilizlerin kayıplar, 115.000 bini ölü olmak 205.000, Fransızların yitikleri ise 47.000 kişi olarak hesaplanmıştı. Düşman askerlerinin can yitiği 252.000 kişiye ulaşmıştı. Osmanlı Ordusu da yine 66.000 askeri şehit olmak üzere 250.000 insan yitiğine uğramıştı. Her iki yandan toplam 500.000’den çok inansan evladı yok olmuştu…

Sonuç olarak: Emperyalist ve işgalcı serüvenciler hem deniz hem de kara savaşlarını yitirmişlerdi. Sınırsız yurt ve ulus sevgisine sahip olan yurtseverler ise utkuya ulaşmışlardı.

19 Mayıs 1919 başlayan, Kurtuluş Savaşımızın büyük örgütleyicis M. K. Atatürk’ün efsanevi karizması, öngörüsü yüksek keskin dehası ve sarsılmaz yurtseverliği Çanakkale Savaşında ortaya çıkmıştı. Bu savaşla Türk halkının O’na olan güveni artmıştı…

Peki Kurtuluş Savaşı kazanılıp Cumhuriyet kurulduktan sonra M.K. Atatürk Çanakkale’de göğüş göğüse savaştığı bu düşman askerleri için ne dedi. (2)

  • “Bu ülkenin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçikle yan yana ve koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Siz tarihte hiç savaştığı can düşmanı olan düşman askerlerini şefkatle bağrına basan ve o askerlerin analarını içtenlikle teselli eden, hatta onlara anıt mezar yaptıran bir komutan gördünüz duydununuz mu? Şimdi gel de Atatürk’ü sevme, bu olanaklı mı?

3. Cumhurbaşkanımız rahmetli Sayın Celal Bayar,Atatürk’ü sevmek ibadettir” demişti. Ne denli doğru söylemiş! Ruhu şad olsun.

Bu düşünce ve duygularla, Çanakkale Utkusunun önemini bir daha belirtiyor, başta M. K. Atatürk ve tüm silah ve dava arkadaşlarını saygı, minnet ve şükranla anıyor; hepsine Ulu Tanrı’dan bağış ve sonsuz rahmet diliyorum.

(1)- Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, 1. Kitap, ss. 47-49. Bilgi Yayınevi, İstanbul 1991.
(2)- Cihan Dura, Ataname. s. 399. Doğu Kitabevi, İstanbul 2019.

Savaş mı çıkaracaksınız?

Savaş mı çıkaracaksınız?

????????????????????????????????????????????????????????????

Naci BEŞTEPE
AYDINLIK, 8.6.15

 

Zonguldaktayım. Köyleri dolaşıyoruz.Birkaç köylü ile bir köy kahvesinde sohbet ediyoruz.
İçlerinden biri köyün emekli imamı.
Vatan Partisi’ni anlatmaya çalışıyorum.
Ermeni soykırım yalanına karşı verilen mücadeleyi özetliyorum.
Bölücü teröre karşı politikamızı anlatıyorum .
Hoşlanmıyor imam.
AKP gibi düşünüyor. “Analar ağlamasın” söylemi aklına yatmış.

“Açılımda ne var?” diyorum, herkes gibi bilmiyor.
RTE ne diyorsa onun doğrusu o. Sorgulama yok.

İŞGAL EDİLEN ADALARIMIZ 

Yunanistan’ın Ege’de işgal ettiği 150’den fazla ada-adacık ve kayalıklardan haberiniz var mı? diye sorduğumda hayretle yüzüme bakıyorlar.

“Olmaz öyle şey” diyorlar.

Aynı durum Zonguldak’ın çok yerinde oldu.
Doğal. Çünkü Ulusal Kanal izlemeyen, Aydınlık okumayanın bunu bilmesi çok zor.

Vatan Partisi’nin verdiği uğraşı anlatıyorum.

AKP iktidarı sorumlularını ağır ceza mahkemesine vereceğimizi söylüyorum.

“Adalarımızı geri alacağız” deyince İmam sertçe soruyor :

“Savaş mı çıkaracaksınız?” 

“Gerekirse evet” yanıtımdan hoşnut olmuyor.

*****

SIRA NEREYE GELİR? 

Kararlı ve mücadeleci olmadan bir şey kazanılamayacağını vurguluyorum.
Sorularımı sıralıyorum;

Güneydoğu’da “analar ağlamasın” diye bölünmeye göz mü yumalım?

Ermenilerle sorun çıkmasın diye “soykırım yalanını” kabul edip ardından tazminat ve
toprak taleplerine kapı mı aralayalım?

Savaş çıkmasın diye vatan topraklarımızı işgal edene mi bırakalım? 

İmamın gözünün içine bakarak son sorumu soruyorum;

– Densizin biri gelip eşini istese, kavga çıkmasın diye verecek misin?

*****

VATAN NAMUSTUR 

Ben “vatan namustur” öğretisi ile yetiştim.
Gerektiğinde vatan için seve seve ölmeye yemin ettim.
Vatanımın bir karışına yapılan tecavüzü kabul edemem.
Asker olan her Türk genci aynı yemini eder.
Öyle anlaşılıyor ki bazı Türk gençleri ettiği yeminin anlamını bilmiyor veya o yeminin
yalnızca silah altında iken geçerli olduğunu sanıyor.
Az da olsa vatan toprağına karşı duyarsızlığa üzüldüm.

AKP SONUCU VE SONU 

Kardak Kayalığı için savaş kararı veren ve Yunan askerini oradan gönderen devlet yöneticileri ve kahraman askerlerimizi anımsadım.
Askerlerin hemen hepsi Ergenekon-Balyoz-Poyrazköy davalarında yıllarca hapis yatırıldı.
Millet duyarlı olsa hapse atılabilirler miydi?
AKP’nin ülkeyi ve ulusu getirdiği sonuç budur.
Ve dilerim 8 Haziran 2015 iktidarlarının sonu olur.
Türk ulusu yeni yönetimlerle milli benliğine, onuruna yeniden kavuşur.

***

PAZARTESİ İĞNELERİ 

PARALEL

RTE, Sivas mitinginde “tek devlet “ yerine, “paralel devlet” dedi.
Dil bile paralel…

MELİH

Başbakan Davutoğlu, İ. Melih için Arınç’a “Muhatap alma, seçimden sonra hallederiz.” demiş.
AK hesaplaşma günü gelmiş…

ADALET

Dünya Adalet Projesi oluşumuna göre, Hukukun Üstünlüğü endeksinde Türkiye bir yılda
21 sıra gerileyip 102 ülke içinde 80. sıraya indi.
İktidarda adı Adalet olan parti var da…

VALLAHİ

Davutoğlu, “Vallahi o tırlar Bayırbucak Türkmenlerine gidiyordu.”
Şimdi yemin etsin. Mahkemede sanıklar yemin edemiyor.

==========================================

Dostlar,

E. Tümg. Naci Beştepe dostumuz Zonguldak’ta onca dar olanaklarla çoook yoğun ve
yorucu bir seçim kampanyası yürütürken bir yandan da nitelikli bir aydın olarak
AYDINLIK Gazetesindeki aydınlatıcı yazılarını eksik etmiyor..

Yukarıdaki yazısı da ne çok öğretici değil mi??

AKP, 18 Mart Çanakkale Zaferi anmalarında Zaferin gerçek komutanı – yaratıcıcı
Yarbay Mustafa Kemal‘in adını geçirmedi. DİB hutbelerde Yarbay Mustafa Kemal‘den
söz ettirmedi. Onlara göre din – iman gücüyle ve dua ile bu zafer kazanıldı!
Dua eden imamlar Zonguldak’takinin ataları mıydı acaba?
Öyleyse vay halimize..
Bu gidişle duanın da bereketi kalmayacak!

Bir de; AKP cenahı şu son 7 Haziran seçim hezimetini neden dualarıyla engelleyemedi?
Parayla adam tutup topluca dua ettirmekteydiler..

Tanrı da Tayyip’i ve AKP’sini boşadı korkarız!

Sevgi ve saygı ile.
09 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

ÇANAKKALE ZAFERİ


ÇANAKKALE ZAFERİ

Aslında bugün bir vatanımız varsa ve bizler bu topraklarda özgürce yaşayabiliyorsak, bunu her şeyden önce, Kurtuluş Savaşı öncesinde kazandığımız ve yokluklara rağmen düşmanı nasıl bozguna uğratabileceğimizin kanıtı niteliği taşıyan Çanakkale Savaşı’na borçluyuz.

Zira bu savaş 20. yüzyılın bir dönüm noktası niteliğindedir.

Çanakkale Savaşı’nda o güne kadar eşi benzeri görülmemiş deniz gücü olan İngiliz ve Fransız donanması, Doğu’nun ilk kapısı olan Çanakkale Boğazı önüne 18 Mart 1915 günü girerlerken en büyük amaçları İstanbul’a yerleşmekti. İki amaçları vardı burada. Görünürdeki ilk ve acil amaçları, zor durumda kalan Çarlık Rusya’sına yardım yetiştirebilmek, ama uzun vadeli olan asıl amaçları olanı ise Boğazları kontrol altında tutarak tüm Doğu’ya rahatça hükmedebilmekti. Her ne kadar görünürde başka bir neden olsa da asıl amaç Boğazları ele geçirmekti.

Bu nedenle de o daracık Boğaza, o küçücük yarımadaya neredeyse tüm dünya askerleri gelmiş, getirilmişti. Kimler mi vardı? Sayalım; İngilizler, Fransızlar, İskoçyalılar, İrlandalılar, Mısırlılar, Sudanlılar, Cezayirliler, Nepalliler, Senegalliler, Hintliler, Avusturyalılar, Yeni Zelandalılar, Filistin Musevileri ve daha sayamadığımız diğerleri… Kendilerince müthiş bir ordu ve donanmaya sahiptiler. Bu nedenle de Boğazları çok rahat alacaklarına, amaçlarına çok rahat ulaşacakları kanaatine sahiptiler. Zira karşılarına geçecek ordu “hasta” bir ülkenin “çaresiz” ordusuydu. Yani kendilerince zafer kaçınılmazdı. Aksi düşünülemezdi.

Evet, ordumuz  zor durumdaydı. Yarı aç, yarı çıplak ve donanımsızdı. Ancak yine de bu ordu, karada, denizde ve havada 259 gün süren öylesine müthiş bir direniş örneği gösterdi ki; düşman adeta kaçarcasına gitmek durumunda kaldı. Yani 9 Ocak 1916 tarihinde bu kahraman askerler tüm dünyaya Çanakkale’nin asla geçilemez olduğunu  öğretti. İnanılmazı başarmışlardı. Ancak yazıktır ki düşman, amacına top tüfek kullanmadan 30 Ekim 1918 yılında Mondros Antlaşması’yla İstanbul’a gidip yerleşti. Koca İmparatorluk zorbaya boyun eğmişti; üstelik resmi bir yazı ile….

Boşuna mı yapılmıştı bu direniş? Çanakkale’de onca şehit boşuna mı verilmişti?

Şehit sayısı hep tartışmalıdır. Ancak tespit edilen künye sayısı 55 bin 801 dolayında olmak üzere toplam şehit 211000 kişidir. Peki…. “Çoğunluğu daha yeni subay olmuş
on binlerce gencin ölümüne neden olan, bir kuşağını
Gelibolu bayırlarına gömen bu direnişin ülkemize yararı neydi?” diye sormadan da geçemiyor insan.

  • Bugün Türkiye Cumhuriyeti varsa, Çanakkale Savaşı sayesindedirsonuçlar tüm dünya halklarını ilgilendiren olayların başlangıcı olmuştur. 

Zira bu savaş ve zafer ulusal onuru ve bilinci canlandırmış, özgüveni tazelemiştir.
O özgüvenle girişilen
Kurtuluş Savaşı da bu sayede kazanılmıştır.

Bu zafer yalnız ülkemizin geleceği üzerinde etkili olmamıştır.
Bu zaferin yarattığı Çanakkale önüne gelen müttefik güçlerin amacı Çarlık Rusya’sına yardım edebilmekti. Ancak savaş kaybedilince bu yardım ulaşamadı. Dolayısıyla da Rusya’da toplumsal kriz büyüdü ve 1917 yılında halk ayaklanarak Çar’ı devirdi.
Böylece de tüm dünyayı sarsan bir süreç başlamış oldu. Kısacası bu olaydan sonra Batı’nın sömürge çarkı büyük bir kırılma yaşadı. Rusya’nın bizlere karşı sergilediği ezeli düşmanlık son buldu, yerini dayanışmaya bıraktı.

Çanakkale direnişi 20. yüzyıla yeni bir umut kazandırmıştı. Bağımsızlık  umuduydu bu…. Zira Batı’nın üstün donanıma sahip koloni ordusunun yenilebilirliği ispatlanmış oluyordu. Türkiye’de ulusal kurtuluş için bir umut doğdu. Tarih, Çanakkale Zaferi’nin dünyanın tüm mazlum ulusları lehine değiştiğini ve 20. yüzyılın yolunun çizilmesinde etkin olduğunu yazdı. Tüm Doğu ülkeleri tehlikenin nerelerden gelebileceğini ve mücadele yollarını öğrendi bu zaferle.

Ayrıca bu zaferle yepyeni bir ulusal bilinç yanında büyük bir önderi çıkarmıştı dünya sahnesine: Mustafa Kemal… 1. Dünya Savaş’ında türlü oyunlarla Alman’ların safına itilmiş Osmanlı Devleti’nin ordu yönetimi de alman komutan Liman Von Sanders’in elindeydi. Bu bağımlı koşullarda bile Mustafa Kemal’in tek bir öngörüsü dahi yanlış çıksaydı bugün esamesi dahi okunmayacaktı. Daha doğrusu kendi yaptığı planı değil de Alman karargahında yapılan planları uygulasaydı, ordusuyla birlikte yok edilecekti. Zira Mustafa Kemal biliyordu ki, ulusal yazgının çizileceği zaman dilimi bir an kadar kısaydı aslında ve kararını çabuk verdi bu nedenle. Böylece de hem zafere imzasını attı, hem de tüm dünyaya nasıl bir olunacağını göstermiş oldu.

Aradan bunca yıl geçmiş olmasına karşın Çanakkale Zaferi’nin anlamı, çağrışımları, duygusu ve bilinci bugün bile ülkemizin dünya ile olan ilişkileri ve geleceği açısından
bir ders niteliğindedir.

Bugün ülkenin pek çok yerinde bu zafer kutlanıyor, şehitlerimiz saygıyla anılıyor.
Ancak bu anma törenlerinin çoğu lüks salonlarda yapılıyor. Oysa Anzak gençleri her yıl ülkemize gelerek atalarının savaştığı o topraklarda gecenin ayazına rağmen sabahlayıp onların o savaş ortamındaki hislerini anlamaya çalışıyor. Bizlerse lüks salonlarda,
şık giysilerle anıyoruz atalarımızı. Oysa o savaş alanında hissedilenleri anlamadıkça, oralarda Anzak gençlerinin yaptığı gibi sabahlamadıkça, soğukta tir titrerken,
şiirlerle, ağıtlarla onları yad etmedikçe gerçekten anlatamayız çocuklarımıza.
Bunu anlatamadığımız çocuklarımızdan da olmaz bir beklentimiz. Bu yıl ve bundan sonraki yıllarda bu anma etkinlikleri umarım ki Çanakkale kıyılarında olur. Atalarımız gibi o gece soğuğunu hissederek, orada can verirken hissettiklerini toprağın kokusunu duyarak, o havayı soluyarak anlar ve anlatır.

Tüm bu inançlarla şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun…

Arzu Kök
18 Mart 2013