Etiket arşivi: AKP’nin “ileri demokrasisinde”

Prof. Rennan Pekünlü’ye : Esaretin özgürlüğü…

Prof. Rennan Pekünlü’ye : Esaretin özgürlüğü…

Dostlar,

Üniversite Konseyleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı sevgili arkadaşımız
Prof. Dr. Nurettin ABACIOĞLU dostumuzun (nuriabaci@gmail.com)
tarihe not düşen ve içimii acıtan hüznlü yazısını paylaşmak istiyoruz.
(http://haber.sol.org.tr/yazarlar/nurettin-abacioglu/esaretin-ozgurlugu-80823,
10 Ekim 2013)

Bu yazı, aydın yiğitliğiyle gümbür gümbür hesap soran bır cesur çıkıştır,
Saygınlığına sınır yoktur.
Tarafımızdan da paylaşılmaktadır.

Sayın Prof. Dr. Rennan Pekünlü, AYDINLANMA tarihinde başeğmez bir akademia üyei olarak yerini şimdiden almıştır.

Ege Üniv. Astronomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, "türban" gazabına uğradı.. Türkiye'de artık ayaklar baş, başlar da ayak..  İslami faşizmin rap rap rap ayak sesleridir kulakları tırmalayan.. Duyurulur..

Ege Üniv. Astronomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, “türban” gazabına uğradı.. Türkiye’de artık ayaklar baş, başlar da ayak..
İslami faşizmin rap rap rap ayak sesleridir kulakları tırmalayan.. Duyurulur..

“Kurban” bayramından (!?) önce ya da sonra zerre fark etmez..

Bu süreçte mücadeleye omuz veren herkese selam olsun..

Özellikle Prof. Dr. Kayhan Kantarlı‘ya..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 11.10.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================================

Esaretin özgürlüğü…

portresi

 

Prof. Dr. Nurettin Abacıoğlu

 

“Kendi vatandaşını öldüren teröristtir…” diye buyurmuş başbakan.

Duyan da, bu ülke ahalisi üzerinde sinek vızıldamaz sanır. İş politik bir saldırı
ve Esad’ı kötülemek olursa, dilin kemiği yok ki sözün vardığı bir menzil olsun.
Oysa, şunun şurasında ve Haziran direnişi sırasında, kolluk gücü marifetiyle katledilen vatandaşların adı, sokakta düştüğü yerde kalmıştır.
Şimdi, bu unutulayazıp Esad’a terörist diye buyurmak, “merdi kıpti şecaat arzederken siraktin söyler” demeden öteye, başka bir kapıya varmamıştır…

Çaresizliğin aczi, adeta ağızdan çıkanın kulakla duyulmadığı ağır bir tablo yaratıyor. Bu çıkışın 2 nedeni olsa gerek.

İlki, ekonomide daralmaya iyi gelebilecek bir savaş iktisadı bugün artık uzak ihtimaldir.

İkincisi ise, bölge fatihi olma hülyası başka bahara kalmıştır.

Sonuç olarak karında şiddetle biriken gaz,
frensiz ve izansız bedenden böyle çıkış yapmaktadır…

Bunu bir yere bağlayacağım; öyleyse devam edelim…

***

Havada kan kokusu, bayram, yaklaşıyor…

Rennan’ın bavulu hazır; kapı ardında.
Yargıtay’ın onadığı mahkumiyet kararı ise infaz savcısının önünde.
Bugün değilse yarın; yoksa en geç bayram sonrası,

 

  • Pekünlü, esaretin özgürlüğüne teslim olmak üzere hazır.

Gidecek, kodese girecek ve meşruiyetlerini sağladıkları anayasayı ‘tağyir, tebdil
ve ilga etmede’ hiçbir beis görmeyen bu diktatörlüğün, şimdi kendine yonttuğu
yargı kararıyla “türban davasından” iki yıl-bir ay hapis yatacak.

 

  • AKP’nin ileri demokrasisinde,
    yeni cumhuriyete geçiş çok sancılı tecelli etmektedir.

Neredeyse, her adı bilinenin, bir biçimde karıştırıldığı davalar, hep siyasal dava olup çıkmıştır. Ayar ve mizan verme, halkı yeni cumhuriyete terbiye etme ve ehlileştirme bu süreçte ve halen adım adım devam etmektedir.

Yazdım ama olsun; uzun lafın kısası, 

  • Rennan Pekünlü davası;

Bu memleketin bir Dreyfus vakasıdır. Anayasa hükmü ve mahkeme kararları ortada dururken, bunu öğrencilerine “üniversite kararı” olarak da hatırlatmaya kalkan Rennan, besleme medyanın ateş hattına alınmış ve önce tecavüzcü sonra hedef ilan edilerek, bilâhere Ege Üniversitesi rektörü de hadiseye ortak ve yatak kılınmış ve gereken yargı kararı, ele güne şan olsun hesabı Rennan için kestirilmiştir.

Rennan hadisesinin önemi şu sıralar daha iyi anlaşılmaktadır. Kamuda türban yasallaşmakta ve iktidar milletvekilleri ilkokul bebesinin kafasını dahi örtmeye hazırlandıklarını ilân etmektedir.

Yani Rennan, türban ikonografisine kurban olarak seçilmiş bir örnektir. Yoksa Rennan’ın yaptığı değil, ona reva görülenin hesabıdır bugün ortalık yerde duran. O gider, şimdi hapisliğini yatar; ne var ki gün olur, bu deli donunu kafaya biçenlere birgün bunların hesabı sorulur…

Rennan’a beraat yolunun açılması için, hukuka değil davanın emredilen sonucuna yataklık yapan bir üniversite yönetimi, davalının talep ettiği evrakları gizlemiştir.
Anayasa ve mahkeme hükmüdür diye önceleri oraya, buraya astığı yönetmelik,
hukuk ve üniversite senato kararlarını sonra inkâr da etmiştir.

Bir cümlede özetlenen bu süreç, daha önce de ve defalarca çok yazılmış çizilmiştir. Oysa adaleti, diktatörlüğün isteklerine tutsak kılan bu aparatın hal-i pür meali, defter-i kebire ve günah mizanına kaydolduğundan, artık burada bu hikayenin ayrıntılarına bir daha şerh düşülmeyecektir.

  • Kurban Rennan,

Kurban Bayramı arefesinde yahut bitiminde kodese konacaktır.
Adamın bedeni tutsak alınabilir. İşkencelerde, esaretlikte bedenler yapılan zulüm
ve zalimliğe dayanamayadabilir. Oysa insan aklının tutsak alınamadığına,
dünya diktatörlükler tarihi yüzlerce kez tanık olmuştur.

Pekünlü bedenen tutsak kılınsa bile aklı ve bilinci artık daha da özgürleşmiştir…

Şimdi belki sıra ve kâbusa yatma, üniversitesini bu kara ayıba ortak eden akademi yönetimine gelmiştir. Düşünsenize Anayasa cürmü işleyen bir siyasi iradeden gün olup hesap sorulursa, çorabın söküğü, ilk ilmekte üniversite yönetimine denk düşecektir. Bu kabusun içinde Rennan bütün aydınlık yüzü ile demirparmaklıklar ardından kendi cellatlarına gülümseyecektir…

  • Pekünlü demirparmaklıklar ardında yanlız değildir. 

Akademinin, kendini diktatörlüğe esir etmeyen öteki yüzü O’nunla beraberdir. Öğrencileri de, mezuniyet gününde O’nu unutmamıştır.
Bez afişe “her yer direniş, her yer Pekünlü” yazıp, üniversite yönetiminin
suratına asmıştır…

  • Esaretin özgürlüğünü, özgürlük mücadelesi yapanlar, tadanlar iyi yaşar.
  • Zor olanı, dışarda olup da, aklını tutsak kıldığının farkında olmadan yaşamaktır

Doğrusu başta Rennan’ın kendisi, savunmanı ve etrafında bir avuç insan,
sıkı bir mücadele vermiştir. “Daha iyisi olmalıydı” diyene, “sen neredeydin?”
demek gerekebilir…

Diktatörlüğün karanlığını yıkacak bir halk iradesi olmadığında,
nihayet hukuk da esaretin zincirindedir.

Yol buraya kadar yürünebilmiştir. Kendi vatandaşını öldüren teröristse,
akademinin özgürlüğünü itlâf edenler daha da katmerlisidir…

Ancak duruşundan santim taviz vermeyen Rennan,
bu süreçten akademinin aklı, vicdanı ve özgürlüğü olarak çıkmıştır.

  • Demir kapı, kör pencere, yastık, ranza ve zincir bundan böyle teferruattır…

Şimdi O, Prof. Dr. Rennan PEKÜNLÜ artık onurumuzdur…

Tıpkı, 26 yıl önce bu gün (AS : 10.10. 1987) yitirdiğimiz Behice Boran gibi…

Hedefte artık meslek örgütleri var!

Dostlar,

AKP iktidarı tüm toplumsal muhalefeti susturmak istiyor.
Toplumun aydın kesimlerinden istediği oyu alamıyor.
Ülkenin geri kalmış ve az eğitimli insanları AKP masallarına ne yazık ki kanıyor.

Ama Tayyip bey kadir-i mutlak bir “Başkan” olmak istiyor ve partisi de
örn. Mısır’da olduğu gibi % 80 (!?) oy alsın hayal ediyor.

Anayasa’nın 135. maddesi bağlamında düzenlenen “kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları” nı tüm çabasına karşın fethedemedi.

Başta TMMOB olmak üzere, Barolar ve Türk Tabipleri Birliği üzerinde egemenlik kuramadı.

Dolayısyla kaleyi içten fethetmek için, AKP’nin “ileri demokrasisinde” (!?)
bu özerk olması tanımı ve demokrasi gereği, 1982 anayasası gereği zorunlu olan kurumların yasalarına müdahale ediyor. Anayasaya aykırı olurmuş,
Anayasa Mahkmesinden dönermiş.. gibi kaygıları -doğallıkla- yok!?

TBMM’deki Anayasa değişikliklerini bile beklemeden..
Gözü kara..

Bir kez daha uyaralım :

  • Türkiye kopkoyu bir islami faşizme sürükleniyor!

Direnişi, savaşımı (mücadeleyi) bu gerçek ışığında gözden geçirmeli..
Anamuhalefet CHP gece gündüz uyumadan stratejiler geliştirmeli..

Sevgi ve saygı ile.
6.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Hedefte artık meslek örgütleri var!

Ankara Tabip Odası HEKİM POSTASI, 15 Ocak 2013

Neoliberal bir politika olarak “reform” adı altında meslek örgütlerinin yeniden yapılandırılması projesi adım adım yürürlüğe konuyor. Bazı düşünce kuruluşlarının söylem ve kanaat oluşturma yoluyla zeminini hazırlamaya çalıştıkları düzenleme girişimlerini saldırıların hedefindeki TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası’ndan Nevzat Ersan değerlendirdi.

Kansu Yıldırım

Hedefte artık meslek örgütleri var!

(Ankara Tabip Odası HEKİM POSTASI, 15 Ocak 2013)

Neoliberal bir politika olarak “reform” adı altında meslek örgütlerinin yeniden yapılandırılması projesi adım adım yürürlüğe konuyor. Bazı düşünce kuruluşlarının söylem ve kanaat oluşturma yoluyla zeminini hazırlamaya çalıştıkları düzenleme girişimlerini saldırıların hedefindeki TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası’ndan Nevzat Ersan değerlendirdi.

Kansu Yıldırım

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) mevzuatını düzenlemeye yönelik adımlar, TMMOB Yasası üzerinde planlanan doğrudan bir değişikliğe dönüştü. Anayasa’nın 123, 124 ve özellikle 135. maddelerinden hareketle yayımlanan 6235 sayılı TMMOB Yasasının değiştirilmesi yoluyla Birliğin içine çekilmeye çalışıldığı süreci ve düzenlemenin ayrıntılarını TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Yönetim Kurulu Üyesi Nevzat Ersan ile konuştuk.

AKP Hükümetinin üzerinde çalıştığı, 6235 Sayılı TMMOB Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik yasa taslağından ve neden olacağı değişikliklerden kısaca bahsedebilir misiniz?

TMMOB ve bağlı odalarına dair düzenlemeler Devlet Denetleme Kurulu raporuyla başlamış, KHK’larla çerçevelendirilmiş, yapı denetimi yasa tasarısıyla ayrıntılandırmıştır. DDK raporu meslek örgütlerinin yapısı, işleyişi ve görevleriyle ilgili olup Anayasa ve ilgili yasalarda değişiklik önermekteydi. KHK’lar, meslek odalarının mevzuatının düzenlenmesinden gelir getirici faaliyetlerinin bakanlık eliyle yürütülmesine kadar özerkliği, mali kaynakları ve idari yapıyı değiştiriyor. Yapı denetimi yasa tasarısı ise bir torba yasa ve TMMOB yasasında değişiklikler öngörüyor. Buna göre, TMMOB ve bağlı odaları, ayrı tüzel kişilikleri olan il odaları olarak düzenleniyor.

Odaların mesleki düzenleme yapmasına sınırlamalar getiriliyor, odalara iktisadi işletme kurma hakkı tanınarak üyelerine rakip olma durumu yaratılıyor, piyasadaki denetim ve gözetim yetkisi sadece bakanlık protokolüne bağlanıyor, seçimlere katılmak aidat ilişkisine indirgeniyor ve en vahimi, oda merkezlerinin yönetmelikleri ancak bakanlığın uygun görüşünü aldıktan sonra yürürlüğe girebiliyor. Bu durum yıllarca emek vererek kurduğumuz odalarımızın geleceği açısından son derece kritiktir.

TMMOB Yasasında amaçlanan değişikliği nasıl okumak gerekir? Hukuksal düzenlemenin ötesinde neleri içermektedir?

Bu değişiklikler siyasi iktidarın her türlü muhalefete olan tahammülsüzlüğü yanında neoliberal politikaları hayata geçirmede ayağına takılan taşları temizleme çabasıdır. Bu anlamda TMMOB’nin, mesleğin esaslarını gözetmesinin yanında toplumu esas alan duruşu rant projelerine engel olarak görülmektedir.

Söz konusu değişiklik hazırlığı, Liberal Düşünce Topluluğu tarafından geçen yıl hazırlanan, “Türkiye’de Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarının Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Reform Önerisi”
isimli çalışması ile benzerlikler taşıyor mu?

Türkiye’de “düşünce fabrikaları”, toplumsal değişimin yönünü belirlemek konusunda “belli bir grubun” fikirlerini ve ideolojilerini üreten kurumlar oluyorlar. Liberal Düşünce Topluluğu da bu anlamda AKP iktidarının düşünce fabrikası olma iddiası taşıyor.

LDT, rapor ve istatistiksel bilgiler ve tüm bunların sonucunda anayasa reformu önerisi olarak hazırladıkları metinlerle, meslek odalarına karşı yürütülen karalama kampanyalarının kanaat zeminlerini oluşturmaktadır. İstenen sonuçların önceden hazırlanmış olduğu ve kamuoyu araştırmasının hayal kırıklığı yarattığı açıktır. Çünkü istatistiksel veriler, ideolojik değerlendirmelerle istenen sonuçlara uydurulmaya çalışılmıştır. Meslek odalarını korporatist, hizmetin maliyetini yükselten, kendisini sivil toplum zanneden, tek yanlı politika güden, rekabeti engelleyen ticari yapılar olarak tanımlıyorlar. Ancak kendi yaptıkları çalışmaların sonuçları bile tersi bir duruma işaret ediyor. Örneklemin %75’i meslek odalarının sivil toplum kuruluşu, %70’i de demokratik kurumlar olduğunu belirtmiştir.

Bazı medya kuruluşlarının yapılan sözde akademik çalışmayı dayanak alarak haberler yapması, kumpası gözler önüne sermektedir.

“Yasal düzenlemelere ek olarak medya kuruluşları, sermayedarlar ve hükümet nezdinde asılsız söylemler üretilmekte, bununla birlikte Liberal Düşünce Topluluğu gibi kurumlar aracılığıyla da bu söylemlerin kanaat zeminleri oluşturulmaktadır.”

 

Sizin bu konu hakkında ne gibi çalışmalarınız oldu?

İmza kampanyamız devam ediyor, buna ek olarak ilerleyen günlerde takvimimiz ortaya çıkacak. Böylesi bir süreçte birlikteliklerin, dayanışmanın önemli olduğunu vurgulamak isterim. Bu doğrultuda da birlikteliklerin artırılması ve bu zor günleri hep birlikte atlatabilmemiz en büyük temennimizdir.

Son olarak bir projeksiyon ortaya koymaya çalışırsak, başka bir meslek örgütü olan Türk Tabipleri Birliği ve diğer meslek örgütleri için
neler söyleyebiliriz? 

Bu aslında tüm meslek örgütleri için belirlenmiş bir çerçeve. LDT’nin çalışmasında ele alınan örneklerden birisi de tabip odaları idi. LDT’nin yaptığı çalışmada, meslek örgütlerinin düzenleyici ve denetleyici rolleri yok sayılmakta, gittikçe güvencesiz ve korumasız hale getirilen “meslek piyasası”nda tüm kamusal nitelikleri yok edilerek özel rekabetçi kurumlar olarak yeniden dizayn edilmeleri önerilmektedir. Bu anlamda önerilen düzenlemeler kamu kurumu niteliğinde çalışan tüm meslek örgütlerine yöneliktir.