Etiket arşivi: ahmet saltık

Yılmaz ÖZDİL : Bi kaç Mehmet…

Bi kaç Mehmet…

Mehmet Yıldız
Mehmet Kılıç
Mehmet Ağgedik
Mehmet Çetin
Mehmet Tangüner
Mehmet Kaz
Mehmet Topraksüren
Mehmet Çakır
Mehmet Akdemir
Mehmet Kaya
Mehmet Kıran
Mehmet Bostanoğlu
Mehmet Soyuer
Mehmet Ali Ünal
Mehmet Akbaş
Mehmet Yerlikaya
Mehmet Ulusoy
Mehmet Bozkurt
Mehmet Boşnak
Mehmet Tosun
Mehmet Tez
Mehmet Birlik
Mehmet Çelik

*

Sadece son iki senede şehit olan “bi kaç Mehmet” bunlar.

*

Gerçi “bi kaç Mehmet” diyen Hüseyin bey haklı… Çok Mehmet var.
Hatta, Mehmet’ten bol bi şey yok. TÜİK’in verilerine göre,
2 milyon 639 bin 891 Mehmet bulunuyor memlekette.

*

Kadınları, kızları çıkar… 13 kişiden 1’i Mehmet.

*

ABD’ye ihraç ediyoruz. Mehmet Öz mesela…
Basketbolcu gönderdik, Mehmet Okur. Brezilyalıyı Türk yaptık,
Mehmet Aureilo oldu. İngiltere’den maliye bakanı getirdik, adı Mehmet.
Almanya’daki keriz feneri’nin elebaşısı olarak enselenen, Mehmet.
Papa’yı vurdu, Mehmet Ali… Bakın, Mehmet Ali dedim aklıma geldi,
Mehmet Ali Birand, Mehmet Altan, Mehmet Barlas bile Mehmet, düşün gari.

*

Sarı çizmeli? Mehmet ağa! Kim olduğunu bilmiyorsan… Kesin Mehmet’tir yani.

*

MİT’çi Mehmet Eymür, tanık, polis Mehmet Ağar, sanık, profesör Mehmet Haberal, tutuklu, Fenerbahçe Başkanı’nı içeri tıkan savcı, Mehmet Berk.
Osmanlı başa çıkamamış birader, hangisi hangi Mehmet’ti aklında tutamamış,
birinci Mehmet, ikinci Mehmet, beşinci Mehmet diye numara koymuş.
İstanbul’u fetheden, Mehmet, İstiklal Marşı’nı yazan, Mehmet.

*

E bu kadar Mehmet dururken…

*

“Hüseyin” beyin “bi kaç Mehmet için Meclis’i toplayamayız” dediği dakikalarda…
Meclis’te 48 tane mebus Mehmet varken, mebus “Hüseyin”in kaçırılması,
kaderin cilvesi olsa gerek! (Hürriyet 15.8.12)

45 kg’ı geçen tüm vatan evladı Mehmet’ler yurt savunması için silah altına alındı Çanakkale savunmalarında. Bizim de mezunu olduğumuz (1977) İstanbul Tıp Fakültesi’nin 1. sınıfındaki tüm tıbbiyeliler de.
18 Mart 1915 Çanakkale deniz utkusuna kan ve canlarını verdiler; hepsi şehit oldular. 6 yıl sonra 1921’de “Tıbbiye” hiç mezun veremedi.. Gözyaşları sel olmuştu.
Bu gözyaşları, Bay Hüseyin Çelik’in taşlaşmış vicdanına hiç etkimemiş anlaşılan. O’nun yerine çocukları utanacak gelecekte..

Bay Çelik Yunus Emre’nin şu sözlerini okumalı :
Söz ola kese savaşı / söz ola kestire başı/
söz ola ağulu aşı / yağ ile bal ede bir söz..

Ve RT Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun çok isabetle nitelediği üzere, “ucubelerini” susturmalı.
Bir CHP sözcüsü Sn. Prof. Dr. Haluk Koç’a bakın, bir de AP sözcüsü
Doç. Dr. Hüseyin Çelik’e.. fazla söze gerek var mı? “Birkaç çelik” 1 koç eder mi acaba?

Tüm Mehmetlere – 6. Mehmet Vahdettin gibi hain padişah vb. dışında- selam olsun!
Sevgi ve saygı ile 15.8.12, Dr. Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net

AB’nin Ekonomik Bunalımı Derinleşerek Sürüyor..

Dostlar,

Avrupa Kömür ve Çelik Birliği 1950’lerde yola çıktı. Sonra Avrupa Ekonomik Topluluğu-AET’ye dönüştü. Ardından siyasal birliğe doğru bir adım daha; «E» atıldı, elde Avrupa Topluluğu-AT vardı. Giderek AB’ye-Avrupa Birliği’ne evrildi, tek para ve Merkez Bankası, ortak parlamento ve gümrük birliği. Çatırdıyor zoraki «Birlik»!? Yeni sömürge kaynakları bulunamıyor. Türkiye’nin AB düşleri çöktü!

Son hedef 2. bir ABD kurmaktı Avrupa’da.. Avrupa Birleşik Devletleri.. 27 ülke oldular.
Bize 40 etnik kümeye özerklik-federasyon dayatması yaparken;
onlar 27 «millet»i birleştirmeye çabalıyor..
Onlar birleşiyor, bize ise bölünün diyorlar!?

Emperyalizm el alemi kör ve salak mı sanıyor?

Artık bu oyun, böl ve yönet (divida et impera!) köhnemedi mi?

PKK’nın arkasında ABD’ye ek 28 Avrupa ülkesi yok mu?
Biz tutmuş bu 27-28 ülkeye “beni de aranıza alın..” diye yalvarıyoruz..
PKK’nın asıl sahibi ile ise “stratejik” (Mustafa Balbay’ın deyimi lie “trajik”) müttefikiz??!

Bu ne biçim devlet aklı ?

Türkiye bir an önce bu AB deli gömleğini yırtmak zorunda.

Yırtacak da..

Aydınları, gazetecileri, komutanları tutsak alınsa da..

Uyanış engellenemeyecek, Türkiye’nin devrimci birikimi ketlenemeyecek;
bu zavallı duvarları yıkıp Atatürk’ün aydınlık antiemperyalist-antikapitalist yolunda ilerleyecek..

Sevgi ve saygı ile.
14.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

ALLAH CEZANI VERECEK ESMA

Dostlar,

Rifat Serdaroğlu’ndan gene nefis bir yazı…

Sevgi ve saygı ile.

Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net

================================================================

ALLAH CEZANI VERECEK ESMA

RİFAT SERDAROĞLU

rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu

Kız Esma kurşunlara gelesin, yataklara düşesin, sütün kesilsin, tez zamanda
menopoza giresin, sürüm sürüm sürünesin inşallah…

Sen kim, Siirt’in Tillo geleneğinden Sahabeden Seyyide Hatun’u üzmek kim?
Kendine gelsene sen bakayım!…

Ablan sana kalbini açtı, seni yüreğinin içine koydu, nasıl unutursun bunları?
Sana, “kısır”, “humus” yapmayı, küçük parmak kalınlığında yaprak sarması sarmayı,
kırlent işlemeyi kim öğretti kız gözü kör olasıca, söyle bakayım kim öğretti ?…
“O İngiliz Anacığın, babacığın, kardeşin, gelinin, çocukların Türkiye’ye geldiler de,
onları kim ağırladı? Ellerini soğuk sudan- sıcak suya mı soktular? Yedikleri önlerinde,
yemedikleri arkalarında değil miydi? Senin hatırına onları Eyüp Sultan Hazretlerinin Türbesine,
oradan Kiliselere ve bizim Fettah’ın otellerine götürmedik mi? Beş kuruş harcattık mı onlara?
Bikinilerle, mayolarla denize girdiler de ses mi çıkardık a gagalak!

Türkiye’nin gururu, “Sivil Toplum Örgütleri ve Kalkınma” (Deniz Feneri gibi) konusunda mastır yapan biricik kerimemiz Sümümüyyemizi, arkadaşlarıyla birlikte Şam’da sen ağırlamadın mı?

Kız, sen ne hayırsızmışsın be!…

Kocan olacak o diktatör bozuntusuna; “Esma beni arasın” demiştim.

“Döncem ben O’na” dediğin halde dönmedin.

Ben de mahalleliye, ‘Esma kızım beni mutlaka arar’ demiştim, rezil oldum yani.
Halbuki sana zor bir şey mi teklif edecektim? ‘Al çocuklarını gel. Vatanını, kocanı,
sevdiklerini terk et, burada bizimle ve benim korumamda yaşa’ diyecektim.

Gerçi çok zengin değilim amma, hatırlı dostlarım var. Benim çocuklarımı da zaten
onlar okuttu, biz beş kuruş harcamadık. Seninkileri de okuturdu Remzi abi, ne olurdu sanki
ha bir eksik, ha üç fazla ne fark ederdi ki?

Zaten, İstanbul’da 6 tane havuzlu villa var, çocuklarda artık bizimle oturmak istemiyorlar.

Hamdolsun işleri gayet iyi. Tayyip, pardon, Allah; “Yürü ya kulum” dedi,
bizimkiler koşturuyorlar maşallah. Beraberce geçinip giderdik işte..

Vatan ne ki, cep dolu olunca her yer vatan değil mi?
Esed’ın (kusura kalma Esad deyince, benimki kızıyor) sonu belli.
Obama, benimkine söylemiş. Sonu aynen Kaddafi gibi olacakmış!…
Aradan biraz zaman geçsin seni, ben kendi ellerimle başgöz ederdim kız Esma.
Neleri kaçırdın bir bilsen..”

===================================
Alman Basınından;

Almanya Şansölyesi Merkel, tatile güvenlik sebebiyle, kendisine tahsis edilen devletin uçağıyla gitti. Kocası, (kişisel işleri için, eşinin yanında bile devlet uçağını kullanamayacağı için) özel havayollarından en ucuz bileti seçip sonradan karısının yanına gitti !..
(Manyak mı bunlar abicim?…)

==========================

ÇOK ASİL BAKAN

İki Türk Kızı, olimpiyatlarda tüm ülkelerin yarışmacılarını kendi güçleriyle
geride bırakıp, birinci ve ikinci oldular.

Milletçe bayram ediyoruz.

Kızlar daha sevinçlerini yaşayamamışlar. O sırada kalabalığın arasından
biri elinde telefonla kızlarımızın arkasından koşturuyor;

“Başbakanımız telefonda, Başbakanımız Telefonda..” diye bağırıp duruyor.

Kim bu diye bakarken, bu kişinin T.C. Devleti’nin bir Bakanı olduğunu üzülerek görüyorum.

Hani, biri kendini “Şeyhülislam” ilan edip, aynı evde ve aynı anda üç kadınla yaşıyordu ya,
sonradan T.C. Başbakan’ının danışmanı olmuştu.

İşte bu kişinin damadı Bakan Suat Kılıç idi koşuşturan.

Hani Ankara’da garibanın evini ucuza kapatıp villa yapan uyanık vardı ya, hah işte O…

Aklı sıra Başbakan’ına yaranacak ya!..
Bu arada T.C. Bakanı sıfatı, devletin gelenekleri,
kişinin onuru yerlere düşmüş, kimin umurunda…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 13 Ağustos 2012

Yitirdiklerimiz … Canerhan Tipi’den çok etkileyici-öğretici bir sunu..

Dostlar;

İnsanlığa değer katan,
Baki kalan bu kubbede bir hoş sada bırakan
Tüm insan-ı kamillere bizden selam oldun..

Derleyip toplayan ve vefa ile kalıcılaştıran
Canerhan Tipi nam yiğide de baki selamımız vardır.

Elbet, birkaç dakika zaman ayırıp huşu ile izleyip muhasebe yapacaklara da..

Sevgi ve saygı ile. 13.8.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================================================

Kaybettiklerimiz

AKP Meclis’ten kaçıyor..

AKP TBMM’den kaçıyor.. Mecliste 330’a yakın vekili varken, MHP de stepnesi iken ve de BDP her an yanında yer alabilecekken.. CHP’den, sıkı muhalefetten korkarak Meclis’in toplanmasına engel oluyor.. 14.8.12 günü TBMM toplanamadan dağılacak.. Bir de CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün kaçırılmasıyla CHP’ye verilen gözdağı var.. AKP sözcüsü Hüseyin Çelik’in söylemi ise utanç verici..
Halkımızın takdirine sunuyoruz..
Sevgi ve saygı ile. 14.8.12, Dr. Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net

CAN YÜCEL’den : HER ŞEY SENDE GİZLİ..

Sen gittin bir 12 Ağustos gecesi Can..
Bizse Güneşin çevresinde sürdürüyoruz sensiz turlarımızı..
13 turu tamamlamışız Can’sız..
Farkındasın değil mi?
Sen de sayıyorsun değil mi?
Görüyorum, bize el sallıyorsun Göktanrı katından..
Yoksa yanına mı çağırıyorsun?
Kaçıncı turda buluşacağız dersin ??

Ahmet Saltık
12.8.12, Ankara
www.ahmetsaltik.net

Dostlar,

CAN BABA’yı yitireli 13 yıl bitti. 1999’un 12 Ağustos’u idi..
O gece bizleri terketti..
Tadına doyum olmaz şiirler, anılar bıraktı bize..

Datça’yı çok sevdi ve orada toprağa verilmek istedi. Aile de buna uydu..

Gelin görün ki, kimi insansı yarasalar O’na mezarında da rahat vermiyorlar.
Mezarını tahrip ediyorlar. Ne tuhaf ki, inanılmaz olanaklara sahip emniyet güçlerimiz bu zavallıları bir türlü yakala(ya)mıyor. Aile yaşama küstü, O’nu anma etkinliklerini askıya aldılar..

Muğla-Datça emniyeti, jandarması için bu durum profesyonel bir ayıptır hatta lekedir.
Mezar tahripçisi yaratıkları bir an önce yakalayın ve adalete teslim edin..
Can babanın ruhu azaptan kurtulsun, ailenin acısı dinsin ve bu toplum hiç olmazsa ölülerine saygılı olma konusunda yasal yaptırımla terbiye edilsin..
Ne yazık ki aile, toplum, eğitim sistemi bu eğitimi veremememiş..

Zorunlu din derslerine artırarak devam.. Çare olur belki..

İyi ki yaşadın ve biz doyumsuz şiirler, yaşam dersleri bıraktın..
Senden öğrenmeyi sürdürüyoruz Can Baba!..

Fotoğrafının altına klavyemizden dökülenleri koyduk.

Aşağıda da “HER ŞEY SENDE GİZLİ” şiri var..
(Sitemizde, O’ndan birkaç şiir daha var..)

Onun da altında kısa özgeçmişi..

Sevgi ve saygı ile. 12.8.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

CAN YÜCEL’den…

HER ŞEY SENDE GİZLİ

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin…

=====================================
Kısa özgeçmişi :

Can Yücel, 1926’da İstanbul’da doğdu. Eski Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in oğludur.[1]

1943 yılında, yakın dostu ve Ankara Atatürk Lisesi’nden sınıf arkadaşı Gazi Yaşargil ile birlikte yurtdışı eğitim bursu kazandığı halde, babası, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in ” Bakan, kendi oğluna torpil yaptı derler” diyerek engellemesi nedeniyle yurtdışına gidemedi.
Ankara ve Cambridge üniversitelerinde Latince ve Yunanca okudu. Çeşitli elçiliklerde çevirmenlik, Londra’da BBC’nin Türkçe bölümünde spikerlik yaptı. Askerliğini Kore’de yaptı. 1958’de Türkiye’ye döndükten sonra bir süre Bodrum ve Marmaris’te turist rehberi olarak çalıştı. Ardından bağımsız çevirmen ve şair olarak yaşamını İstanbul’da sürdürdü. 1956 yılında Güler Yücel ile evlendi.
Bu evlilikten iki kızı (Güzel ve Su) ve bir oğlu (Hasan) oldu.

Son yıllarında Eski Datça’ya yerleşti ve her hafta Leman, her ay Öküz dergilerinde yazıları
ve şiirleri yayımlandı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel`e hakaretten yargılanan Yücel, 18 Nisan seçimlerinde Özgürlük ve Dayanışma Partisi`nin İzmir 1. sıra milletvekili adayı oldu.
12 Ağustos 1999 gecesi ölen şair, çok sevdiği günebakan çiçekleriyle uğurlanarak Datça’ya gömüldü.

TÜBA’nın ilk başkanı Bayan Prof. Ayhan Çavdar istifa etti..

TÜBA-Türkiye Bilimler Akademisi’nin ilk 10 kurucu üyesi ve ilk kadın başkanı,
Prof. Dr. Ayhan Çavdar, 30 Haziran 2012 günü TÜBA Şeref üyeliği görevinden istifa etti..

Dostlar,

TÜBA-Türkiye Bilimler Akademisi’nin ilk 10 kurucu üyesi ve ilk kadın başkanı
Prof. Dr. Ayhan Çavdar, 30 Haziran 2012 günü TÜBA Şeref üyeliği görevinden istifa etti. Ankara Üniv. Tıp Fakültesi emekli öğretim üyesi olan Prof. Çavdar, deyim yerinde ise “tokat gibi bir istifa dilekçesi” yazdı. İsitafa ederken de muhataplarını ve toplumu eğitmeyi sürdürdü.

Bilim kurumlarına siyasetin girmesinin geçmişte İslam uygarlıklarını ve Osmanlıyı nasıl çökertip parçaladığını örneklerken; tersine Kilisenin yoz boyunduruğundan kurtulan Batı’nın Sanayi Devrimi’ni gerçekleştirerek dünya önderi oluşunu aktardı.

TÜBA’ya AKP hükümetinin müdahalesinin kabul edilemez ve çağdışı olduğunu vurgulayan Prof. Çavdar, ilköğretimde çocukların kutsal kitabı bile anlamamış mollalara teslim edilmesinin Türkiye’nin yeniden sömürgeleştirilmesine yol açabilecek ölçüde çok vahim bir girişim olduğu uyarısını da yaptı.

AKP’yi bu girişimlerinden geri dönmeye çağırmanın anlamı olmadığı ortada.
Kınamanın bir işe yaramadığı da.. Ama tarih önünde hem düzeltim çağrımızı hem de kınamamızı yapmak istiyoruz.

Ayhan Çavdar gibi, Yücel Kanpolat gibi.. TÜBA’ya çooook emek veren dünya çapındaki saygın bilim insanlarımızı saygı ve şükranla selamlıyoruz.

Tarih bize gericilik ve yobazlığın, yoz yandaş batakçılığının çağdaş bilim karşısında hep yenildiğini öğretiyor. Ayhan hoca da istifa dilekçesinde örneklerini veriyor.
Tarih hükmünü verecek, herkesi hak ettiği yere yerleştirecektir.

Fakat bileşke vektör, hep akıl ve bilimin üstünlüğü yönündedir ki, insanlık bu ilerleme aşamasına tüm gerici engellere karşın ulaşmışlardır.

Sevgi ve saygı ile. 12.8.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
===============================================================
CUMURİYET Bilim Teknik 10.08.2012

TÜBA’nın ilk başkanı istifa etti

Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) ilk başkanı Prof. Dr. Ayhan Çavdar’ın
30 Haziran 2012 tarihli TÜBA Şeref Üyeliğinden istifa mektubunu yayımlıyoruz.

TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ SAYIN BAŞKANLIĞI’NA,
30 HAZİRAN 2012

İLGİ:
Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) ilk on kurucu üyelerinden birisi ve ilk başkanı olma onurunu taşıdığım bu kuruma karşı reva görülen ve tüm dünyanın saygın bilim akademilerince protesto edilen siyasal nitelikli müdahaleler nedeniyle şeref üyeliğinden istifa ettiğimin bildirilmesine ilişkindir.

TARİHİMİZDEKİ BİLİM KIVILCIMLARI ve AKIBETLERİ

Selçuklu devletinde (Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletlerinde) bilimin önündeki en önemli engeller, kendilerini “İslamın hamisi sayan bazı ‘sözde’ İslam Âlimleri” olmuştur. Bu bağlamda Selçuklu sultanlarından Mesut İbni Muhammed’e vezirlik bile eden büyük kimya bilgini “Tugrai” altmış yaşından sonra, “münkirlik” suçlaması ile Tahran’da idam edilmiştir.

Savaşlarda ilkel silah, araç ve gereçlerin kullanıldığı dönemlerde, bilek ve yürek gücüne sahip olan ve iyi at binen Türkler, İslam dinini dünyanın ulaşılabilen her köşesine götürüp yaymışlarsa da bilim ve teknolojiden uzak kalındığı dönemlerde, Avrupa devletleri, kilisenin zincirlerini kırmışlar, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin önünü açmışlar ve toplumların üzerindeki kilise baskılarını azaltmışlar ve “Sanayi Devrimi’ni gerçekleştirerek ekonomik gelişmelerini hızlandırmışlar ve ulusal güçleriyle birlikte askeri güçlerini de artırarak, Avrupa’daki büyük devletlerin (“Düveli Muazzama”nın) oluşumunu sağlamışlardır.

OSMANLI DÖNEMİ ve CUMHURİYET DÖNEMİNDE BİLİM ve TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİNİN OLUŞUMU

Osmanlı devletinde “temel eğitim kurumları” sınırlı sayıdaki “medreseler” idi.
Osmanlı medreselerinde XVI ncı yüzyıla kadar “İbni Sina, Biruni ve Farabi” gibi Türk düşünür ve bilginlerinin yapıtlarına dayanılarak, doğa bilimleri, matematik ve tıp alanlarındaki dersler okutulmuşsa da, sonradan bu derslerin okutulup öğretilmesinden vazgeçilmiştir.

Büyük matematik ve astronomi bilgini Uluğ Bey’den ve Kadızadei Rumi’den matematik ve astronomi öğrenen ve Fatih Sultan Mehmet’in istemiyle, Ayasofya Medresesi’nde müderrislik de yapmış olan Ali Kuşçu, Uluğ Bey’in yarım kalan çalışmalarını tamamlamış, İstanbul’un enlem ve boylamlarını hesaplamış ve Osmanlı bilimine büyük katkılarda bulunmuştur.

Ali Kuşçu’nun öğrencilerinden matematikçi “Molla Lütfi”, öğrencilerine ders verirken Hazreti Ali’ye atfen “Savaş sırasında vücuduna bir ok saplanırsa, bunun çıkartılmasının namaz anına rastlatılmasını ve o sırada vecd ve huşu içinde bulunacağından ağrı ve acıları hissetmeyeceğine” ilişkin beyanını dile getirdiği zaman Molla Lütfi, Hıristiyan astronom Theo’nun kızı matematik bilgini Hypatia’nın (M.S. 370 yılında) Mısır’daki yerel Başpiskopos Kyril’in fetvasıyla, İskenderiye’de halk tarafından linç edilmesi gibi) 1494 yılında Sultanahmet’teki At meydanında idam edilmiştir.

Osmanlı tarihinin en parlak matematik ve astronomi bilginlerinden Takiyüddin Efendi (1520-85), Sultan III’ncü Murat’ın hocası Saadettin Efendi’nin desteği ile Galata’da bir rasathane inşa ettiği zaman dönemin Şeyhülislamı Ahmet Efendi’nin “gözlem yapmak uğursuzluk getirir… evrenin sırlarını küstahça anlamaya teşebbüsün vahim sonuçları çok açıktır vb.” gibi bir fetvası üzerine bu rasathane padişahın iadesiyle, Kaptanı Derya Kılıç Ali Paşa’nın denizden topa tutması suretiyle yıktırılmış (22 Ocak 1580) ve yeni rasathane ancak (1911 yılında) yapılabilmiştir.

Ne var ki, astronomik gözlemlerden elde edilen bilgiler daha çok ibadetlerin gün ve saatlerinin saptanması ve saray müneccimlerine veri sağlanması için kullanılmıştır. Matbaanın Osmanlı topraklarında kullanılması, icadından başlayarak, 277 yıl sonra, “dini risale basılmaması önkoşulu” ile mümkün olabilmiştir. Büyük Türk İslam bilgini (Mecelle-i Ahkami Adliye’nin müellifi) Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım’ın yazmış olduğu Ahmet Cevdet Paşa ve Zamanı adlı kitabında, babasından çekindiği için Fransızcayı gizlice öğrendiğini ve babasının da, medrese hocalarından çekindiği için Fransızcayı gizlice öğrendiğini yazmış olması, o dönemde egemen olan karanlık zihniyetin en çarpıcı anlatımı olmuştur. Osmanlı döneminde Avrupa dillerinden birisinin öğrenilmesi günah sayıldığından kamu görevlerinde bu yabancı dillerden birisinin bilinmesi gerektiği hallerde, “gayrimüslim” cemaatten yararlanılması, Osmanlı sırlarının, yabancı elçilik mensupları arasında para ile alışveriş konusu edilmesini bile olağan kılmıştır.

Osmanlı döneminde bilimin karşısında yer alan, “gâvur icadıdır istemezük, şeriat isterük” vb. gibi saymakla bitmeyecek derecede çok ilkelliklerin varlığı, Osmanlı ordularının Viyana önlerinden Sakarya gerilerine kadar itile kakıla sürülmeleri ve 19 Mayıs 1919 tarihinde, dünyada tutsak olmayan bir tek İslam devletinin kalmaması ile sonuçlanmıştır.

Günümüzde arka arkaya çıkarılan yasalar ve yasa hükmündeki kararnamelerle, ilköğretim çağındaki çocuklarımızın yazgılarının, kutsal kitabımızın anlam ve içeriğini bilmeyen,
kerameti kendilerinden menkul, cahil mollaların ellerine terk edilmesi vb. gibi olumsuz gelişmeler karşısında geçmişte yaşanan böylesine anlamsız deneyim ve olguların kimi çevreler tarafından yeniden ihyasına ve sonucunda, emperyalizmin pençesine yeniden düşmemize neden olabilecektir. Cumhuriyet dönemindeki sınırlı kaynaklarımıza karşın, petrol denizleri üzerinde yaşayan birçok “petrodolar zengini” Arap devletlerinin yanında.

Devletimizin kurucusu ve halkımızın kurtarıcısı büyük önder Atatürk’ün yarattığı aydınlık ortamda gelişen bilimsel ve teknolojik atılımlar;

Cumhuriyetin ilk on yılında doğan bir bilim kadınının,

Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) ilk on kurucu üyesi arasında yer almasına ve dünyanın ilk kadın bilimler akademisi başkanı olmasına yol açmışsa, bu, büyük önderin önümüze “gümüş tepsi” içinde sunduğu laik, demokratik, sosyal hukuk devleti sayesinde olmuştur.

Bu koşullarda, Türkiye Bilimler Akademisi’nde Şeref Üyesi olarak kalmam mümkün olamayacaktır. İstifa zorunda bırakılmış olmaktan son derece üzgünüm ve başkaca bir seçenek de kalmadığından gerekli işlemin yapılmasını, saygı ile arz ve rica ederim. 30.6.2012

Em. Prof. Dr. Ayhan Çavdar
(Türkiye Bilimler Akademisi ilk Başkanı ve Şeref Üyesi)

ODTÜ Senatosu Basın Açıklaması

ODTÜ Senatosu’nu, bir bilim kurumuna, Üniversite’ye yaraşır tutumu nedeniyle içtenlikle kutluyor, yayımladıkları metni biz de aynen paylaşıyoruz.
Darısı öbür büyük
kamu ve özel üniversitelerin başına..
Başta Ankara Üniversitesi.. Devrimin ilk üniversitesi,
Başkent’in kurmay üniversitesinin, çiçeği burnunda rektörünün başına..
Sonra… burnundan kıl aldırmayan Bilkent, Koç ve Sabancı Üniversiteleri..

Gazi Üniv. mazur maalesef.. Yeni rektörü 5. sıradan ve kullanılan geçerli oyların %9,7’si ile atandı, derinden medyun şimdilerde..

Heeey… oralarda mısınız, duyuyor musunuz ??

Sevgi ve saygı ile. 12.8.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================

ODTÜ Senatosu’ndan Kamuoyuna Duyuru

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Senatosu’nun 31 Temmuz 2012 tarihli toplantısında aldığı karar doğrultusunda aşağıdaki duyuru kamuoyunun bilgisine sunulmuştur.
________________________________________

Ülkemizde süregelen kimi soruşturma, tutuklama ve baskılardan hak ve özgürlüklerin de yara aldığı bilinen bir gerçektir. Bu bağlamda, bilim insanlarına, öğrencilere ve basın mensuplarına yönelik bu tur uygulamalarla akademik değerlerin ve ifade özgürlüğünün gerilediği görüşü yurt içinde ve yurt dışındaki akademik çevrelerde de yaygın olarak paylaşılmaktadır.

Haberleşme özgürlüğünün yaygın bir biçimde ihlal edildiği endişesi, iddianamelerde kanıt olarak kullanılan kimi belgelerin gerçek olmadığına yönelik saptama ve kanıtlar, hangi gerekçeyle yargılandıkları belli olmayan öğrenci, bilim insanı, basın mensubu ve kamu görevlisi sayılarının sürekli olarak artması kaygıyla izlediğimiz gelişmeler arasındadır.

Kendi istenci (iradesi) ile yurt dışından gelerek ifade veren ve bulunduğu konum itibarıyla kanıt karartması olanaklı olmayan insanların bile tutuklu olarak yargılanmaları ve tutukluluk sürelerinin kabul edilemez biçimde uzaması ile yargılama sürecinin kendisinin bir cezalandırma aracı durumuna gelmesi, ülkemizde ağır bir baskı ortamı oluşturmakta ve kamu vicdanını rahatsız etmektedir.

3. yargı paketi, bu sorunları ortadan kaldırmamıştır.

Temel hak ve özgürlüklere saygı, farklı görüşlere tahammül, çoğulculuk, açıklık, hukukun üstünlüğü gibi demokrasi ilkelerinin ülkemizde tam olarak yaşama geçirilememesinden büyük kaygı duyuyoruz.

Son dönemlerde genel uygulama durumuna gelen tutuklu yargılamalara, uzun süreli tutuklamalara, baskı ögesi durumuna gelen yaygın dinleme, sorgulama ve kovuşturmalara son verecek;

2000’li yıllarda ülkemizi hala insanların fikir suçlarından ötürü yargılandığı bir ülke görünümünden kurtaracak, uluslararası standartlara uygun adil yargılanma koşullarını gerçekten sağlayacak adımların en kısa sürede atılmasını öncelikle bekliyor;
hak ve özgürlükler alanının evrensel değerlere uygun biçimde düzenlenmesini istiyoruz.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Senatosu
31 Temmuz 2012, Ankara

Doğu Perinçek : Foça’da patlayan mayınların anlamı

Doğu Perinçek’ten olağanüstü bir yorum.. Hücreden, el yazısıyla Türkiye’ye görkemli bir katkı.. Şükranlarımızı sunuyoruz. 12.8.12, Ahmet Saltık www.ahmetsaltik.net

DOĞU PERİNÇEK

Foça’da patlayan mayınların anlamı
11 Ağustos 2012, AYDINLIK

Foça’da uzaktan kumandalı 2 mayının patlatılmasına,
Tayyip Erdoğan’ın yine uzaktan kumandalı tepkisi önemlidir:

“Eylemler Batı’ya yayılıyor.”

Tayyip Erdoğan PKK’yi tehditten, Halkı tehdit söylemine geçti.

Bugüne kadar BOP Eşbaşkanı, “Kahredici gücümüzü görecekler” türünden açıklamalar yapardı. Şimdi PKK’yi tehdit söyleminden halkı tehdit söylemine geçtiği görülüyor.
Zaten planlanan da budur.

Halka “Başka çare kalmadı” dedirtilecektir ki, Bölünme Anayasası kabul görsün,

Özerklik yasalaşsın ve Güneydoğu’da PKK hükümetçikleri resmileşsin.
AKP iktidarı mayınların Foça’da patlaması için her şeyi yapmıştır.
Zaten BOP Eşbaşkanlığı görevinin özü budur. Türkiye’ye o bölünme haritasını
başka nasıl kabul ettirebilirler!

Mayınlar Foça’dan önce Meclis’e döşendi

AKP hükümeti ile PKK arasında Oslo görüşmelerindeki konuşmaları hatırlayınız.
İktidar, PKK’nin şehirlere bomba yığdığını bilmektedir. PKK’ye yaptırım uygulayan
kamu görevlileri mimlenmektedir. PKK’yi yasallaştırma sürecinde mayınlar, Foça’dan önce Meclis’e döşenmiştir. Aslında Meclis’e döşenen mayınlar patlıyor.

Yasallaştırılan terör, düzovaya indirilmiştir.

Foça neresi

Orada Jandarma Komando Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı var.
Jandarmanın terörle mücadelede görevlendirdiği en seçkin komando birlikleri,
Özel Harekât Timleri hep Foça’da yetiştiriliyor.
PKK’ye en büyük kayıpları bu birlikler verdiriyor.
Yine Foça’da Deniz Kuvvetlerimizin en gözde birliklerinden olan
Deniz Piyadeleri (Amfibi) bulunuyor.

Onlar da bölücü teröre karşı görev yaptılar.
PKK, Güneydoğu’da karşı karşıya geldiği Jandarma Özel Harekât’a ve Deniz Piyadelerine
şimdi kendi merkezlerinde mayın döşemektedir.

Programlanan zaten budur. Şemdinli’deki eylem odağı şimdi Foça’ya kadar yayılmaktadır.

“Artık birlikte yaşanamaz” dedirtmek peşindeler..

Yapılan işe salt askeri açıdan bakmayalım.
Amaç, Türkiye halkında kendi parçası olan Kürt kardeşine düşmanlık kışkırtmaktır.

PKK, iç içe yaşayan halka, “Artık birlikte yaşanamaz” dedirtmek peşindedir.

Ayrılmanın zemini böyle yaratılır ve AKP-AKCHP-PKK üçlüsünün amaçladığı özerkliğe
ancak böyle ulaşılır.

Ayrılmanın mayınlı yolları

Özerklik, birlikte yaşama kararından vazgeçme ve pes etmektir.

Ve özerkliğin Kürt yurttaşlarımızın esenliği açısından hiçbir yararı olmadığı gibi,
onları 2. sınıf yurttaş konumuna itme planı olduğu meydandadır.
Özerklik, ayrılığın birinci aşamasıdır.

Tekrar tekrar yazacağız, Türk ve Kürdü ayırmak zordur.
Şu anda zor olan yürürlüktedir.
Bu gidişe teslim olmak, düşmanın bizden beklediği davranıştır.
Bu gidişi kaçınılmaz görenler, gaflet içindeler.

Türkiye Ankara’dan kurtarılacak

Türkiye’nin bütünlüğü için kararlı bir hükümet iradesi, Kürt yurttaşların yönünü Washington ve Brüksel’den Anadolu’ya çevirir. Bu, her şeyin başıdır.

Çünkü Türkiye, Ankara’dan bölünüyor.

Bölünmeye karşı birlik süreci, Şemdinli veya Foça’daki önlemlerle değil,
Ankara Kalesi’ne Cumhuriyet bayrağının çekilmesiyle başlayacaktır.
Çünkü bugün Ankara’da Şemdinli’ye barış, Foça’ya güvenlik getirecek bir hükümet bulunmuyor.

O zaman elbette ilk iş, Türk Ordusu’na karşı Ergenekon-Balyoz tertipleriyle yürütülen
harekâtın bozguna uğratılmasıdır.

Ankara’da bağımsızlık ve birlik iradesi hükümet olunca, bu irade bölgedeki müttefiklerini bulacaktır. O müttefikler, ABD emperyalizminin bölücülüğüne karşı konumlanan,
Suriye, Irak ve İran’ıdır. Bölge ülkeleri birleştiği an, Kürt kitlelerinin ve örgütlerinin ezici çoğunluğunun bölge cephesinde yer aldığı görülecektir.

Kürdümüzle birleşmenin yolu;
Ankara Kalesi’ni kurtarmaktan ve komşularımızla ittifaktan geçiyor.

Prof.Kanpolat: Eski TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) Üyelerine

Maalesef AKP, TÜBA’ya da yozlaştırıcı elini attı ve bu saygın bilim kurumunu siyasallaşırdı.. Çok sayıda (150 dolayında) üye atadı ve sonra da bunlara göstermelik seçim yaptırarak (benzer oyunları TÜBİTAK, Danıştay ve Yargıtay’da da
ibretle izledik..) 3 aday içinden dilediğini R.T. Erdoğan başkan ataması yaptı.
Dünyanın hiçbir saygın bilim kurumunda olmayan bizde oldu..
Siyaset TÜBA’ya üye seçti ve başkan atadı = ELE GEÇİRDİ..
Bilimsel gelenekler ayaklar altında ve bilim kurumları tahrip oluyor..
Bu davranışın ülkeye uzun erimli ve telafisi olanaksız ciddi zararrları var..
Oysa akadamik dünyada bu kurumlara tek üyelik ölçütü BİLİMSEL YARAŞIRLIK (liyakat)..
Kanpolat hoca ne güzel söylüyor :
“TÜBA üyesi olmadan da değerli kalınabilir..”
AKP’yi, bilim dünyasına karşı yaptığı bu etik dışı yoz politik davranışı nedeniyle şiddetle kınıyoruz..
Kanpolat hoca ve TÜBA’yı savunan saygın bilim insanlarını
saygı ile selamlıyorum.
Sevgi ve saygı ile. 12.8.12
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

CUMHURİYET Bilim Teknik 10.08.2012

Eski Türkiye Bilimler Akademisi Üyelerine

2008 Haziran Genel Kurulu’nda çok sayıda soru sorup değerlendirme yaparak Türkiye Bilimler Akademisi-TÜBA Başkanı olma onurunu bana verdiniz.

Yeni Kanun Hükmünde Kararname (KHK) gereği seçilen 3 başkan adayı yeni TÜBA genel kurulu tarafından oylanıp Sayın Başbakan’a bildirilmiştir.

Seçimde en yüksek oyu alan Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar Başbakan tarafından yeni TÜBA’nın başkanı olarak atanmıştır. Bu gün itibarı ile yeni Başkana TÜBA
takdim ve devredilmiştir.

Sürem bittiği halde, yeni KHK’nin gereği olarak başkanlık görevimi KHK’nin gerekli gördüğü yasal sürenin sonuna kadar sürdürdüm.

Üyelerin gösterdiği anlayış ve duruşun sade bir gözlemcisi olarak tüm üyelere minnettarım.

Akademik dünyanın tüm saygın ülkelerinde bilim akademisi üyeliği ve başkanlığı bilimsel liyakat temellidir.

Bu kuruma üyeleri ve başkanı, sadece ve sadece Bilimler Akademisi’nin üyeleri seçerler.

Türkiye’deki uygulamayı doğru bulmuyorum.

Bunun ne üretime, ne bilime, ne de ülkemize ve seçilenlere bir yararı olacağı kanısında değilim.

Bu yanlışın mimarları, bu uygulamayla ülkenin imajını tahrip ettiklerini görmelidirler. Bu nedenle, böyle bir Bilimler Akademisi üyeliği olmadan da değerli kalınabileceğine inananlardanım.

Her üye tarafından çok yardım gördüm, çok şey öğrendim.
Artık yönetimi yeni başkana devrettiğime göre yasal sorumluluğum bitiyor.

Bütün eski dostlara ve üyelere teşekkür ediyorum.

Liyakat temelli olmasının zorunluluk olduğuna inandığım
Türkiye Bilimler Akademisi üyeliğinden istifa ediyorum.

Teşekkür, saygı, sevgi ve dostlukla. 12.8.12

Prof. Dr. Yücel Kanpolat

“TÜBA-Türkiye Bilimler Akademisi üyesi olmadan da
değerli kalınabilir. TÜBA’dan istida ediyorum.”