Etiket arşivi: şeriat isterük”

Taksim Topçu Kışlasının tarihteki yeri..

Dostlar,

Bize de ulaşan bir e-ileti ilginç içerikte..
Taksim’deki Topçu Kışlası’nın 31 Mart 1909 gerci ayaklanmasındaki yeri..

Yine sitemizde ayın Şahin Mengü’nün bir yazısına yer vermiştik..

TOPÇU KIŞLASI İRTİCANIN SİMGESİDİR

Şimdi de bu ileti pekiştirici..

Başbakan RT Erdoğan ise, Taksim gezi alanında bu kışlanın geçmişte varolduğunu ve ihya edileceğini belirterek herkesi tarih bilmemekle suçluyor ve tarih öğrenmeye çağırıyor..

Bu tarihsel gerçekler için ne diyecek acaba??

**********

Taksim Topçu Kışlasının tarihteki yeri..

Aşağıdaki yazı birçok şeyi açıklıyor.
GÜNÜN TARiH BiLGiSi
* RTE’ nin Talimatı gereği Taksim Gezi Parkı‘nın tarihini inceleyelim.***

29.05.2013 Çarşamba günü Başbakan Erdoğan, Garipçe’deki 3. Boğaz Köprüsü
ve Kuzey Marmara Otoyolu‘nun temel atma töreninde yaptığı konuşmada;

  • Ne yaparsanız yapın, biz kararı verdik. Taksim Topçu kışlasını yeniden
    inşa edeceğiz. Eğer tarihe saygınız varsa, önce o gezi parkı denilen yerin 
    tarihi nedir? Onu araştır bak. Biz orada tarihi yeniden ihya edeceğiz.” dedi.

Başbakan’ın talimatı gereğince yaptığım araştırmanın sonucunu özet olarak aşağıda bilgilerinize sunuyorum.

Taksim Topçu Kışlasının tarihteki yeri: 

31 Mart 1909′da Taşkışla ve Taksim Topçu kışlasındaki Avcı birlikleri
sarıklı Yobaz takımıyla birleşip “Gavur” olarak tanımladıkları Ittihat Terakki‘ye karşı
“Şeriat isterük” diye isyan ettiler. Devlet aciz kalınca Istanbul’a el koyup sokaklarda insanları ve genç subayları öldürdüler.

Bunun üzerine Ittihat Terakki Cemiyeti Selanik’teki birliklerden oluşturulan
Hareket Ordusuna İstanbul’ a gir emri verdi.

Çatışmalar sonunda işgal edilen meclis ve sokaklar isyancılardan temizlendi.
Ancak yobazlar bu iki kışlada, özellikle de Taksim’deki Topçu Kışlasında direniyordu. Buralar Hareket Ordusu tarafından topa tutuldu ve isyan bastırıldı,
İstanbul’da sıkı yönetim ilan edildi, Harp Divanları kuruldu. Sanıklar yargılandı.

İsyancıların bir bölümü asıldı, çoğu da başta Sinop olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerine sürgün edildi. Sonrasında Abdülhamit tahttan indirilip ailesiyle birlikte Selanik’e gönderildi. Yakın tarihimizin kara bir lekesi olan irtica isyanı böylece bastırıldı.

Hareket Ordusu’nun top atışlarıyla harabe haline gelen Topçu Kışlasının
yerine Taksim Stadı yapıldı, sonra o da yıkılarak yeri gezi parkı ve yeşil
alan oldu. Recep Tayyip Erdoğan; Taksim Topçu Kışlasını irticanın karargahı
ve kanlı 31 Mart gerici ayaklanmasının simgesi olarak yeniden inşa ettirmeye
çalışıyor.

Acaba; Türk Milleti bu gibi irtica ve yobazlık simgelerinin hortlatılmasına
izin verecek mi?

SEMİH ERYILDIZ

***********

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 5.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TÜBA’nın ilk başkanı Bayan Prof. Ayhan Çavdar istifa etti..

TÜBA-Türkiye Bilimler Akademisi’nin ilk 10 kurucu üyesi ve ilk kadın başkanı,
Prof. Dr. Ayhan Çavdar, 30 Haziran 2012 günü TÜBA Şeref üyeliği görevinden istifa etti..

Dostlar,

TÜBA-Türkiye Bilimler Akademisi’nin ilk 10 kurucu üyesi ve ilk kadın başkanı
Prof. Dr. Ayhan Çavdar, 30 Haziran 2012 günü TÜBA Şeref üyeliği görevinden istifa etti. Ankara Üniv. Tıp Fakültesi emekli öğretim üyesi olan Prof. Çavdar, deyim yerinde ise “tokat gibi bir istifa dilekçesi” yazdı. İsitafa ederken de muhataplarını ve toplumu eğitmeyi sürdürdü.

Bilim kurumlarına siyasetin girmesinin geçmişte İslam uygarlıklarını ve Osmanlıyı nasıl çökertip parçaladığını örneklerken; tersine Kilisenin yoz boyunduruğundan kurtulan Batı’nın Sanayi Devrimi’ni gerçekleştirerek dünya önderi oluşunu aktardı.

TÜBA’ya AKP hükümetinin müdahalesinin kabul edilemez ve çağdışı olduğunu vurgulayan Prof. Çavdar, ilköğretimde çocukların kutsal kitabı bile anlamamış mollalara teslim edilmesinin Türkiye’nin yeniden sömürgeleştirilmesine yol açabilecek ölçüde çok vahim bir girişim olduğu uyarısını da yaptı.

AKP’yi bu girişimlerinden geri dönmeye çağırmanın anlamı olmadığı ortada.
Kınamanın bir işe yaramadığı da.. Ama tarih önünde hem düzeltim çağrımızı hem de kınamamızı yapmak istiyoruz.

Ayhan Çavdar gibi, Yücel Kanpolat gibi.. TÜBA’ya çooook emek veren dünya çapındaki saygın bilim insanlarımızı saygı ve şükranla selamlıyoruz.

Tarih bize gericilik ve yobazlığın, yoz yandaş batakçılığının çağdaş bilim karşısında hep yenildiğini öğretiyor. Ayhan hoca da istifa dilekçesinde örneklerini veriyor.
Tarih hükmünü verecek, herkesi hak ettiği yere yerleştirecektir.

Fakat bileşke vektör, hep akıl ve bilimin üstünlüğü yönündedir ki, insanlık bu ilerleme aşamasına tüm gerici engellere karşın ulaşmışlardır.

Sevgi ve saygı ile. 12.8.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
===============================================================
CUMURİYET Bilim Teknik 10.08.2012

TÜBA’nın ilk başkanı istifa etti

Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) ilk başkanı Prof. Dr. Ayhan Çavdar’ın
30 Haziran 2012 tarihli TÜBA Şeref Üyeliğinden istifa mektubunu yayımlıyoruz.

TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ SAYIN BAŞKANLIĞI’NA,
30 HAZİRAN 2012

İLGİ:
Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) ilk on kurucu üyelerinden birisi ve ilk başkanı olma onurunu taşıdığım bu kuruma karşı reva görülen ve tüm dünyanın saygın bilim akademilerince protesto edilen siyasal nitelikli müdahaleler nedeniyle şeref üyeliğinden istifa ettiğimin bildirilmesine ilişkindir.

TARİHİMİZDEKİ BİLİM KIVILCIMLARI ve AKIBETLERİ

Selçuklu devletinde (Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletlerinde) bilimin önündeki en önemli engeller, kendilerini “İslamın hamisi sayan bazı ‘sözde’ İslam Âlimleri” olmuştur. Bu bağlamda Selçuklu sultanlarından Mesut İbni Muhammed’e vezirlik bile eden büyük kimya bilgini “Tugrai” altmış yaşından sonra, “münkirlik” suçlaması ile Tahran’da idam edilmiştir.

Savaşlarda ilkel silah, araç ve gereçlerin kullanıldığı dönemlerde, bilek ve yürek gücüne sahip olan ve iyi at binen Türkler, İslam dinini dünyanın ulaşılabilen her köşesine götürüp yaymışlarsa da bilim ve teknolojiden uzak kalındığı dönemlerde, Avrupa devletleri, kilisenin zincirlerini kırmışlar, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin önünü açmışlar ve toplumların üzerindeki kilise baskılarını azaltmışlar ve “Sanayi Devrimi’ni gerçekleştirerek ekonomik gelişmelerini hızlandırmışlar ve ulusal güçleriyle birlikte askeri güçlerini de artırarak, Avrupa’daki büyük devletlerin (“Düveli Muazzama”nın) oluşumunu sağlamışlardır.

OSMANLI DÖNEMİ ve CUMHURİYET DÖNEMİNDE BİLİM ve TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİNİN OLUŞUMU

Osmanlı devletinde “temel eğitim kurumları” sınırlı sayıdaki “medreseler” idi.
Osmanlı medreselerinde XVI ncı yüzyıla kadar “İbni Sina, Biruni ve Farabi” gibi Türk düşünür ve bilginlerinin yapıtlarına dayanılarak, doğa bilimleri, matematik ve tıp alanlarındaki dersler okutulmuşsa da, sonradan bu derslerin okutulup öğretilmesinden vazgeçilmiştir.

Büyük matematik ve astronomi bilgini Uluğ Bey’den ve Kadızadei Rumi’den matematik ve astronomi öğrenen ve Fatih Sultan Mehmet’in istemiyle, Ayasofya Medresesi’nde müderrislik de yapmış olan Ali Kuşçu, Uluğ Bey’in yarım kalan çalışmalarını tamamlamış, İstanbul’un enlem ve boylamlarını hesaplamış ve Osmanlı bilimine büyük katkılarda bulunmuştur.

Ali Kuşçu’nun öğrencilerinden matematikçi “Molla Lütfi”, öğrencilerine ders verirken Hazreti Ali’ye atfen “Savaş sırasında vücuduna bir ok saplanırsa, bunun çıkartılmasının namaz anına rastlatılmasını ve o sırada vecd ve huşu içinde bulunacağından ağrı ve acıları hissetmeyeceğine” ilişkin beyanını dile getirdiği zaman Molla Lütfi, Hıristiyan astronom Theo’nun kızı matematik bilgini Hypatia’nın (M.S. 370 yılında) Mısır’daki yerel Başpiskopos Kyril’in fetvasıyla, İskenderiye’de halk tarafından linç edilmesi gibi) 1494 yılında Sultanahmet’teki At meydanında idam edilmiştir.

Osmanlı tarihinin en parlak matematik ve astronomi bilginlerinden Takiyüddin Efendi (1520-85), Sultan III’ncü Murat’ın hocası Saadettin Efendi’nin desteği ile Galata’da bir rasathane inşa ettiği zaman dönemin Şeyhülislamı Ahmet Efendi’nin “gözlem yapmak uğursuzluk getirir… evrenin sırlarını küstahça anlamaya teşebbüsün vahim sonuçları çok açıktır vb.” gibi bir fetvası üzerine bu rasathane padişahın iadesiyle, Kaptanı Derya Kılıç Ali Paşa’nın denizden topa tutması suretiyle yıktırılmış (22 Ocak 1580) ve yeni rasathane ancak (1911 yılında) yapılabilmiştir.

Ne var ki, astronomik gözlemlerden elde edilen bilgiler daha çok ibadetlerin gün ve saatlerinin saptanması ve saray müneccimlerine veri sağlanması için kullanılmıştır. Matbaanın Osmanlı topraklarında kullanılması, icadından başlayarak, 277 yıl sonra, “dini risale basılmaması önkoşulu” ile mümkün olabilmiştir. Büyük Türk İslam bilgini (Mecelle-i Ahkami Adliye’nin müellifi) Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım’ın yazmış olduğu Ahmet Cevdet Paşa ve Zamanı adlı kitabında, babasından çekindiği için Fransızcayı gizlice öğrendiğini ve babasının da, medrese hocalarından çekindiği için Fransızcayı gizlice öğrendiğini yazmış olması, o dönemde egemen olan karanlık zihniyetin en çarpıcı anlatımı olmuştur. Osmanlı döneminde Avrupa dillerinden birisinin öğrenilmesi günah sayıldığından kamu görevlerinde bu yabancı dillerden birisinin bilinmesi gerektiği hallerde, “gayrimüslim” cemaatten yararlanılması, Osmanlı sırlarının, yabancı elçilik mensupları arasında para ile alışveriş konusu edilmesini bile olağan kılmıştır.

Osmanlı döneminde bilimin karşısında yer alan, “gâvur icadıdır istemezük, şeriat isterük” vb. gibi saymakla bitmeyecek derecede çok ilkelliklerin varlığı, Osmanlı ordularının Viyana önlerinden Sakarya gerilerine kadar itile kakıla sürülmeleri ve 19 Mayıs 1919 tarihinde, dünyada tutsak olmayan bir tek İslam devletinin kalmaması ile sonuçlanmıştır.

Günümüzde arka arkaya çıkarılan yasalar ve yasa hükmündeki kararnamelerle, ilköğretim çağındaki çocuklarımızın yazgılarının, kutsal kitabımızın anlam ve içeriğini bilmeyen,
kerameti kendilerinden menkul, cahil mollaların ellerine terk edilmesi vb. gibi olumsuz gelişmeler karşısında geçmişte yaşanan böylesine anlamsız deneyim ve olguların kimi çevreler tarafından yeniden ihyasına ve sonucunda, emperyalizmin pençesine yeniden düşmemize neden olabilecektir. Cumhuriyet dönemindeki sınırlı kaynaklarımıza karşın, petrol denizleri üzerinde yaşayan birçok “petrodolar zengini” Arap devletlerinin yanında.

Devletimizin kurucusu ve halkımızın kurtarıcısı büyük önder Atatürk’ün yarattığı aydınlık ortamda gelişen bilimsel ve teknolojik atılımlar;

Cumhuriyetin ilk on yılında doğan bir bilim kadınının,

Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) ilk on kurucu üyesi arasında yer almasına ve dünyanın ilk kadın bilimler akademisi başkanı olmasına yol açmışsa, bu, büyük önderin önümüze “gümüş tepsi” içinde sunduğu laik, demokratik, sosyal hukuk devleti sayesinde olmuştur.

Bu koşullarda, Türkiye Bilimler Akademisi’nde Şeref Üyesi olarak kalmam mümkün olamayacaktır. İstifa zorunda bırakılmış olmaktan son derece üzgünüm ve başkaca bir seçenek de kalmadığından gerekli işlemin yapılmasını, saygı ile arz ve rica ederim. 30.6.2012

Em. Prof. Dr. Ayhan Çavdar
(Türkiye Bilimler Akademisi ilk Başkanı ve Şeref Üyesi)