Etiket arşivi: ahmet saltık

Baskıya boyun eğmeyen 5 bin yürek Kırca ile Silivri’de..

Biz de oradaydık, çok coşkuluyduk..
Nilgül Doğan hanımefendiye,
“Çetin Paşamı benim için de koklayınız lütfen”.. dedik.

Baskıya boyun eğmeyen 5 bin yürek

Usta tiyatrocu Levent Kırca, Ergenekon ve Balyoz tutsakları için oynadığı
“Azınlık” oyununu Silivri’de sahneledi. Binlerce yurttaşın izlediği oyun
bir şölene dönüştü. Yürekler Silivri tutsaklarıyla bir çarptı,
tertipçiler Kırca’nın taşlamalarıyla güldürü konusu oldu.

Usta tiyatrocu Levent Kırca “Azınlık” adlı oyununu bu kez
Silivri’deki yurtseverler için oynadı.

Silivri Liman girişinde sahnelenen oyuna İstanbul ve çevre illerden binlerce yurttaş katıldı. Yurtseverler oyunun sergileneceği alanı saatler öncesinden doldurdu.

Açıkhavada sahnelenen oyuna ilgi fazla olunca yüzlerce kişi
oyunu ayakta izlemek zorunda kaldı.

Usta tiyatrocu Levent Kırca, oyundan önce Ulusal Kanal’a konuştu.

Oyunun başlamasına dakikalar kala meydanda tam bir şölen havası oluştu.

Alanı tıklım tıklım dolduran binlerce yurtsever hep bir ağızdan marşlar söyledi.

Usta tiyatrocunun sahneye çıkmasıyla birlikte coşku iki kat daha arttı.

İzleyicileri bir yandan güldüren Kırca,
bir yandan da Türkiye’nin acı gerçeklerini ortaya koydu.

Yaklaşık 1 buçuk saat süren oyunun sonunda,
Çadır Nöbetçileri adına Hıdır Hokka, Kırca’ya plaket ve
“Azınlık” oyunu için 7. Ödülünü sundu.

Sanatçılar Girişimi Sözcüsü Ataol Behramoğlu da oyunu izleyenler arasındaydı.
Behramoğlu, oyunun sonunda sahnye çıkarak söz aldı.

Vardiya Bizde platformundan Nilgül Doğan yaptığı konuşmada,
aydınlık günlerin yakın olduğunu vurguladı.

ATABE Genel Yayın Yönetmeni Şule Perinçek’in konuşması da coşkuyla alkışlandı.
(ulusalkanal.com.tr, 27.8.12)

==============================================

Dostlar,

26 Ağustos 2012 günü 21:00 dolayında biz de Silivri liman girişinde Levent Kırca’nın
Silivri tutsakları için sergilediği AZINLIK oyununu izlemek üzere dostlarla buluştuk.

Liman girişi silme insanla doluydu. Plastik sandalyelerde oturanlar kadar da
ayakta insan vardı. Kestirimime göre 5 bine yakın katılımcı oradaydı.

Mütevazi olanaklarla bir sahne, ses düzeni ve perde düzenlenmişti.

Kırca usta, buruk gönülle izleyenlerini eğlendirerek, coşturarak düşündürdü.
Dayanışma bilincini tazeledi, insan duyarlığına gönderme yaptı.
Ajitasyon yapmadı, yuhalama ve ıslıklamaları ustalıkla engelledi..

Usta mizah örnekleriyle, sınırlı görsel ögeler (“effekt” yerine Türkçesini yeğledim)
ve ses desteğiyle sahne daha etkili kullanıldı. Yardımcı oyuncular çok sınırlı
sahne aldılar. Kırca, sahneyi tüm ustalığıyla, çok yönlü ve yüksek bir tempoda dolduruyordu.

Silivri tutsaklarına yapılan insanlık dışı işlemleri, hücrelerin vahşi koşullarını
bizleri ürperterek aktardı. Oraya, duruşmalara gidilmesinin insanlara ne çok
moral verdiğini ısrarla işledi.

Silivri tutsakevi karşısında dayanışma çadırlarında yaşananları, battaniyelere sarılarak tuttuğu gece 01:00 – 03:00 nöbetini aktardı. Hıdır Hokka ekibine yardım edilmesini istedi.

Bunların romanı da yazılacak, filmi de çevrilecek ileride..
30 yıl sonra nasıl 12 Eylülcülerden sözde de olsa hesap soruluyor hatta
28 Şubat 1997’nin hesabı soruluyor; elbet bunların da yasal hesabı sorulacak.

Kırca’nın sunumundan sonra Hıdır Hokka, “AZINLIK” oyununa Silivri Dayanışma Çadırları adına “7. Ödülü” verdi. 30 cm çaplarında bir seramik tablo üzerinden
Atatürk-bayrak portresi idi.. İzleyiciler duygulu alkışlar yolladılar.
Kırca, bu ödülün en değerlisi olduğunu söyleyerek teşekkür etti.

Sanatçılar Girişimi Sözcüsü Ataol Behramoğlu sahneye davet edildi.
“Yunus Gibi” adlı şiirinin (7 Nisan 2012) ilk ve son 4’lüğünü okudu :

Kıran vurdu memleketi
Zalimler hakan olmuştur
Yedikleri yoksul eti
İçtikleri kan olmuştur
…………
…………..

Sesime kulak ver gülüm
Tutsaklığa yeğdir ölüm
Nerde varsa böyle zulüm
Çaresi isyan olmuştur

Bu şiiri size tümüyle ayrıca sunacağız..
Perde arkası açıkhava “kulis” inde Behramoğlu’nu kucakladık ve geçirdiği
tıbbi operasyon sonrası “iyileşin de gelecek olsun” dedik; Fazıl Hüsnü
Dağlarca’dan öğrendiklerimizle.. “Geçmiş olsuna” çok kızıyordu rahmetli usta..

Çetin Doğan paşamızın eşi, Vardiya Bizde Platformu Sözcüsü Nilgül Doğan hanımefendi de sahneye çağrıldı ve gösterilen dayanışmaya teşekkür etti. Bu karabasanın yakında
biteceğine ilişkin umut ve dileğini seslendirdi. Biliyorunuz kendisi ve bir başka paşamızın eşi hakkında da “Gülağacı davası” açıldı ve 1 yılı aşkın hapis isteniyor.
Silivri zulmü eşlere uzanıyor bu kez.. Bitip tükenmez bir kin.. Öyle ya,
Başbakan RT Erdoğan “Kininizi sakın eksik etmeyin, unutmayın..” demedi mi?
Toplum tümüyle felç edilerek teslim alınmak isteniyor. Bu konuda sitemizde
Sn. Prof. Dr. Birgül Ayman Güler’in yazısı ve çağrısı var, okumanız dileğiyle.

Nilgül hanımı da Behramoğlu gibi ama perde önünde yakaladık sarıldık..

O’na, “Çetin paşamı benim yerime de derin bir özlemle kucaklayın lütfen..” dedik.
İkimizin de gözleri nemlenmişti.. Sn. Nilgül Doğan ve TTB Başkkanı Sn. Dr. Eriş Bilaloğlu’nun da katılımıyla, 22.12.11 gecesi Ulusal Kanal’da Sn. Nurzen Amuran’ın
DOSYA programına katılmıştık.

“Tutuklu ve Hükümlülerin Sağlık Hakları” idi konu. TEORİ (TEORİ, Aralık 2011, syf. 36-59) ve İstanbul Barosu Dergisinde (Kasım-Aralık 2011, syf. 12-28) yer alan kapsamlı bir makalemiz (bu sitede sizlere tam metin sunulmuştur..) o akşam program konusu idi.
Program öncesi ve sonrasında Sn. Nilgül Doğan ve kızkardeşi Nilsen hanımefendi ile
epey sohbet etmiştik. Her 2 kız kardeş öyle zariftiler ki, bu makalem ve program için bana teşekkür ediyorlardı! Oysa çok daha fazlasını yapabilmem gerekirdi onların değerli teşekkürünü hak etmek için.. Bunlar karşılıklı aklımızdan geçti herhalde..

Son olarak Sn. Şule Perinçek sahnede söz aldı. ATABE gibi dev bir projeyi başarı ile tamamlamıştı. Kaynak Yayınları, 30 ciltlik bu hazineyi basmış ve piyasaya vermişti..
Her eve 1 takım mutlaka gerekli idi..

Şule hanım, kısa ama, zekasına ve yurtseverliğine yakışır, herkesi derinden sarsan
sözler etti. Öz olarak (“mealen” yerine Türkçe!) dedi ki :

– Bana nasıl dayandığımı soruyorlar, eşin içeride, oğlun içeride..
Ben ayağımı, bölünmemiş vatan toprağına sağlam basmak isterim.
Vatanın bağımsızlığı gittikten sonra kocanız, oğlunuz olsa ne olur ??

Elbette duygulu bir alkış tufanı koptu.
Çok bakındım ama Şule hanımın elini sıkamadım.

Binlerce insan umut ve çoşku ile alanı terkettiler..
Edirne ADD’den otobüs tutarak gelen 27 eski dostu gördüm, özlem giderdik..
(1996-2000 arası 2 dönem bu Şubenin başkanlığını yapmıştık..)

Silivri’den Tekirdağ’a dönen son otobüsü 23.15 gibi, saniyeler öncesi
“üstgeçidin altında” nefes nefese yakaladım..

Bunları tarihe not düşmek istedim.

“Verba volent, scripta manent..” ünlü Latin atasözüdür..

SÖZ UÇAR, YAZI KALIR..

Tarihçilere ve toplumsal belleğe bir demet yaşanmışlık sunmak istedim.

Okur ve okutur musunuz ??

Sevgi ve saygı ile.
Tekirdağ, 28.8.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Biz de oradaydık, çok coşkuluyduk.. Nilgül Doğan hanımefendiye,
“Çetin Paşamı benim için de koklayınız lütfen”.. dedik.

Sevgi ve saygı ile
Umut ve dayanışma ile..
27.8.12, Tekirdağ

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Şebeke suyu daha temiz!

(Değerli Demirkol hoca, tıbbiyeden arkadaşımız; O 1980, biz 1977 mezunuyuz..)

Şebeke suyu daha temiz!

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kenan Demirkol, şebeke sularının daha sağlıklı olduğunu savundu.

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kenan Demirkol, ülkemizde damacana suları ile ilgili büyük bir yönetmelik eksikliğinin olduğunu söyledi. Şebeke sularının daha sağlıklı olduğunu savunan Demirkol,

“İstanbul, Antalya gibi illerde yaşıyorsanız, apartmanda depo yoksa musluk suyu içebilirsiniz. Önemli olan eve kadar temiz gelen suyun binada kirlenmesi.
Binadaki depolar sık sık temizlenmeli, plastik olan depolar da bir an önce sökülmeli
ve depoların çelikten olmasına özen gösterilmelidir.”

“Ben, evimde musluktan su içiyorum.” dedi.

Bir türlü bitmek bilmeyen su tartışmalarında, son olarak bazı bilim insanlarının

“Şebeke suyu daha temiz. Evimizde musluktan su içiyoruz” yönündeki açıklamaları,

su tartışmalarının gündemdeki yerini korumasına neden oluyor. Şebeke suyunun temiz olduğunu savunanlar arasında yer alan Prof. Demirkol, İstanbul’da İSKİ’nin her ay
bütün istasyonlarındaki ve 350 ayrı noktadan aldığı su numunelerini analiz ettiğini, yurttaşların da bu analiz sonuçlarını İSKİ’nin internet sitesinden görebileceğini söyledi.

Evinde musluktan su içtiğini belirten Demirkol, ambalajlı su içilmesi durumunda ise
cam şişedeki suların tercih edilmesi gerektiğini vurguladı. Lokantaya gittiğinde
cam olmayan şişede su getirilmesi halinde bunu kabul etmediğini ifade eden Demirkol;

“Cam şişede su yoksa, lokantanın şebeke suyunu talep ediyorum. Toplumun da bu şekilde davranması, plastik suların yerini zamanla cam suların almasına neden olur.
Çoğalırsak bunu başarabiliriz.” dedi.

Yönetmelik eksikliği var

Damacana sularının dolum sırasında analiz edildiğini ancak suyun doldurulduğu kabın sağlıklı olup olmadığına bakılmadığının altını çizen Demirkol,

“Suyun doldurulduğu kabın kirli mi, kanserojen bir kap mı olduğu, sağlık açısından
uygun olup olmadığı bilinmiyor. Böyle bir zorunluluk ne yazık ki yok, büyük bir yönetmelik eksikliği var.” diye konuştu.

Demirkol, ABD’de yapılan araştırmalarda şişelenmiş suyun şebeke sularından daha mikroplu çıktığını, iyi temizlense bile plastik kaplarda bazı bakterilerin yıkamayla gitmediğini, kezlerce kullanılan damacanaların bu nedenle cama göre daha riski olduğunu kaydetti.

19 litrelik büyük su bidonlarının hammaddesinin Bisfenol A (BPA) olduğunu anımsatan
Prof. Demirkol, BPA’nın östrojen hormonunu taklit ederek kadında meme; erkekte prostat kanserine neden olabildiğini, ayrıca üreme hormonu ve endokrin sistem üzerinde de olumsuzlukların bulunduğunu kaydetti. (Cumhuriyet, 27 Ağustos 2012)

============================================

Dostlar,

Konuya ilişkin görüşlerimizi sitemizde biz de pek çok dosyada paylaştık.
2 noktayı yineleyelim :

– Damacana sularında pompalar ciddi risk (mirobiyal kirlilik) kaynağı, kullanmayınız..
– Su sebillerini haftada 1 kez 1/10 çamaşır suyu ile iyice temizleyiniz, durulayınız.
– Petlerde değil cam kaplarda tutunuz suları..
– Cam ya da pet.. sular güneş görmesin, serin yerde tutunuz..
– GÜVENLİ-YETERLİ-SÜREKLİ-UYGUN BEDELLİ ŞEBEKE İÇME-KULLANMA SUYUNUN SİZİN HAKKINIZ,
KAMUNUN DA GÖREVİ OLDUĞUNU UNUTMAYINIZ VE BUNU ÖRGÜTLÜ OLARAK İSTEYİNİZ..

Ben Ankara’da yaşıyorum ve şebeke suyunu renk, görünüm, tad..
bakımından değerlendirerek içiyorum.

Elbette, 5 duyuya dayalı bu işlemimin (organoleptik muayene) yeterli olmadığının bir sağlık profesyoneli olarak fazlasıyla bilincindeyim.

Şebeke suyu içmek ve ASKİ’ye güvenmek istiyorum.

Dürüsüt ve saydam olmalarını istiyorum. ASKİ ve Sağlık Bakanlığı’nın,
asla hiçbir perdeleme yapmadan suyla ilgili tüm verileri halkla gerçek zamanlı olarak paylaşmalarını diliyorum. Ancak böylelikle şebeke suyuna kurumsal güven oluşur, sürer.

ASKİ’ye, Sağlık Bakanlığı’na, Çevre ve Orman Bakanlığı’na,
Danışmanlık hizmeti gereksinimi duyarlarsa bunu da seve seve vereceğimi belirtiyorum.

Sevgi ve saygı ile.
27.8.12, Tekirdağ

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Halk çocukları imam hatibe, AKP’liler Fransız Lisesine..

Ek yorumumuz (31.8.12)

AKP Muğla vekili Ali Boğa, torununu, damadının diplomat olması yüzünden
dış ülkelerde denklik sorunu doğmasın diye Türkiye’de Fransız okuluna vermişlermiş..

AKP’li vekil Ali Boğa eklemiş : “Dünyada İmam Hatiplerin dengi yoksa biz ne yapalım?”

Biz de bay Boğa’ya soralım:

“Bu ne tuhaf, Türkiye’ye özgü okulmuş ki, dünyada dengi yok?!

Sizin torununuz paçayı kurtardı. İmam Hatip mezunlarının denklik sorununu siz mi çözeceksiniz bay Boğa?

1 soru daha : Dünyada denkliği tanınmamış bir okuldan ülkemizde yüzlerce,
hatta binlerce açmanın mantığı nedir? Toplumu nereye sürüklemek istiyorsuuz?

Bay Boğa; bu soruların yanıtını siz de veremezsiniz, AKP’niz de RT Erdoğan da..

Bu durumda çare : Bu okulları kapatın, AB ülkelerinde olduğu gibi üniversite öncesi
tüm okullar laik olsun. Din eğitimi isteyen, üniversitede İlahiyat (Teoloji) okusun.

Var mısınız?
Yoksanız, davranışınızı adı “ikiyüzlülük müdür?” desek belki dava edersiniz;
en hafifinden çifte standart edğil midir?

Halkımıza not : AKP’lilerin çocukları içeride yabancı okullara, garip gurabanın çcukları İmam Hatibe.. Kız da olsa.. Dinen İmam ya da hatip olamayacakmış, ne gam..

İşte AKP’nin gariban halkımıza yaraşır bulduğu muamele bu..
Ehh, necip milletim, “cumhurum” gör artık sana kurulan acımasız tuzakları..

Osmanlı bu mollalar yüzünden battı.. Sıra 100 yıl sonra Türkiye Cumhuriyetinde mi?

=======================
AKP Muğla Mv. Ali Boğa..
Bir atasözü anımsatabilir miyiz ?
Zırva tevil kaldırır mı?
Çifte standart mı, iki yüzlülük mü, halkı sürüleştirmek mi?
Hangisi hangisi? Halkımızın artık uyanması gerek.
IHL’lerde neden Çince, Rusça.. gibi geleceğin dilleri değil de Arapça seçmeli?
Bu yaklaşım, haşa huzurdan dini, fakir fukara için afyon olarak kullanma değil mi?
Bu günah-ı kebir.. Bunu bilmemeniz olanaksız. O halde bilerek yapıyorsanız siz müslüman da değilsiniz.. Allah’a ve ahirette hesap vereceğinize inanmıyorsunuz demektir.. Halkımız ezberini bozup soru sormalı.. Eğitimi buna göre olmalı.
Sevgi ve saygı ile. 27.8.12, Tekirdağ
Dr. Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net

“4+4+4 düzenlemesinden sonra bütün okulları imam hatip yapma şansını yakaladık!” açıklamasıyla gündeme gelen AKP Muğla Milletvekili Ali Boğa’nın torununun,
Fransız okulunda eğitim gördüğü ortaya çıktı. Torunu için Fransız müfredatıyla eğitim veren Fransa’nın Türkiye’deki devlet okulunu seçmesi, Boğa’nın “tarihini bilen,
milletini seven, inancıyla barışık, küresel yenilik ve gelişmelere açık bir nesil yetiştirilmesi için bu açıklamayı yaptığına” ilişkin sözleriyle de çelişti.

AKP’li Boğa, 22 Ağustos’ta seçim bölgesi Muğla’da katıldığı İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği’nin pilav günü etkinliğinde;

“Şu anda bir şans geçti elimize. Biz bütün okulları, elbette bu okulların kaydında kuydunda sayıyı artıracağız, ama bütün okulları imam hatip okulu yapma şansını
elde etmiş durumdayız. 4+4+4’ten sonra Kuranı kerim ve peygamberimizin hayatının
seçmeli ders olmasından sonra bu şansımız var.” diye konuşmuştu.

Boğa’nın sözleri medyada, “4+4+4’ün gizli amacının itirafı” gibi algılanmış ve
tepkilere yol açmıştı. Tepkiler üzerine yazılı bir açıklama yapan Boğa,
bir kısım medyada yer aldığı gibi yalnızca imam hatip liselerine dayalı
tek tip bir eğitim anlayışını savunmasının söz konusu olamayacağını belirterek;

“Bununla birlikte, imam hatip liselerine kayıt sayısının artırılmasının ve diğer okullarda söz konusu seçmeli derslerin teşvikinin tarihini bilen, milletini seven, inancıyla barışık, küresel yenilik ve gelişmelere açık bir nesil yetiştirilmesine yardımcı olarak Türkiye’nin geleceğine yarar sağlayacağı görüşümü muhafaza ettiğimi yineliyorum. Takdiri yüce milletimizin aziz vicdanına havale ediyorum.” demişti.

Doğrudan Fransız müfredatıyla eğitim

Ancak Boğa’nın bu açıklamalarına karşın torununun eğitimi için farklı düşündüğü
ortaya çıktı. Boğa’nın torunu için tercih ettiği okulun, “imam hatipler” ya da
“tarihini bilen, milletini seven, inancıyla barışık bir nesil yetiştirecek bir içerikle” de uzaktan yakından ilgisi bulunmuyor. Boğa’nın torunu, doğrudan Fransızca eğitim veren, müfretadının içeriği de tümmüyle Fransa tarafından belirlenen bir okulda öğrenim görüyor. Boğa’nın, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nda uzman olarak görev yapan kızı Tuğba Hatipoğlu’ndan torunu M.H. için ailesi Ankara’daki Fransız okulunu tercih etti. Boğa’nın torunu, okulla doğrudan Ankara’da Fransa eğitim bakanlığına bağlı olarak Fransız müfredatıyla eğitim veren Charles de Gaulle Lisesi’nin (Lycée Français
Charles de Gaulle) anasınıfıyla tanıştı. Milletvekili Boğa’nın torunu, anasınıfına Charles de Gaulle’de başladı ve ilk eğitim ve orta öğrenimini burada aldı.
Boğa’nın kızının önümüzdeki sonbahardan itibaren yurtdışı görev iyle Türkiye’den ayrılması nedeniyle Boğa’nın torunu da eğitimini yurtdışında sürdürmek üzere
Fransız okulundan ayrıldı.

Charles de Gaulle, uzun yıllardır Ankara’da tamamen Fransa devletine bağlı olarak
eğitim veriyor. Anasınıfından lise son sınıfa kadar öğrenci alıyor. Okulda anasınıfından başlayarak eğitim dili tümüyle Fransızca. Okul, öğrenci kabulünü Ankara’daki Fransızlar ve Avrupalılarla sınırlı tutmuyor. Son yıllarda Türk aileler de okula büyük ilgi gösteriyor. Bu nedenle okulun öğrenci sayısının yarıya yakınının Türk çocuklarından oluştuğu belirtiliyor.

Boğa: İntibak sorunu olmasın diye

Ali Boğa, Cumhuriyet’in sorusu üzerine, Fransız okulunu seçmelerinde damadının
diplomat oluşunun belirleyici olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Amerika’da ya da başka ülkelerde imam hatip okulu yoksa biz ne yapalım?
Fransız okulu, diplomatlara dünyanın her yerinde gittikleri ülkelerde geçiş imkânı sunun bir okul. Torunum da babasının sürekli dünyanın her yerine gitmek zorunda olduğu için, eğitimde gittiği ülkelerde sorun yaşamasın istedi. Amerika, Afrika, Asya, dünyanın her yerinde muadili olan, her yerde geçiş imkânı sağlayan tek okul da bizdeki bu Fransız okulu. Dolayısıyla çocuğun gideceği ülkelerde intibak sorunu yaşamaması için
bunu tercih ettik.”

Boğa, bürokrat geçmişi olduğunu, bakış açısının geniş olduğunu da ifade ederken, kendisinin imam hatiplerle ilgili açıklaması üzerinden bazı kliklerin içine sokulmak istendiği yakınmasında bulundu.

27 Ağustos 2012

26 Ağustos…

Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birden bire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar `üç’ dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun kenarına kadar,
eğildi durdu.
Bıraksalar,
ince uzun bacakları üstünde yaylanarak,
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak,
Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı.
Nazım Hikmet

Dostlar,

Çok değerli Suay Karaman kardeşimizin yüreğinin derinliklerinin ve
yetenekli parmaklarının ürünü bir pps dosyasını sunuyoruz.

Kendi akışında ve müziği ile birlikte izleyiniz lütfen..

Kocatepe fotoğrafının altındaki Nazım Hikmet’in dizeleri insanın içini ürpertiyor..

O eşsiz kahramanlara en küçük bir vefasızlık insanları sonsuz alçaltır..

Sevgi ve sayı ile.
26.8.12, Tekirdağ

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

BUYUK_TAARRUZ_90._yil

BAŞBAKAN BÖLERSE

BAŞBAKAN BÖLERSE

Başbakan Erdoğan’ın “Devlet Adamı” niteliğine yakışmayan davranışları,
Başbakanlığının 9. yılında da maalesef devam ediyor. Ustalık yakıştırması da palavraymış !…

Bir milletin ortak değerleri vardır. Tarih-Kültür-Din-Dil-Bayrak-Vatan gibi.
Ülkeyi yönetenler bu değerlerin tümüne birden sahip çıkmalı ve söyleyeceklerini
dokuz kez düşünüp, öyle konuşmalıdırlar. Düşünmeden, sırf rakibi yıpratmak için söylenen bazı sözler, toplum vicdanında derin yaralar açar ve birliğimize
zarar verir.

Ayrıca hakkın rahmetine kavuşmuş, size cevap vermeleri mümkün olmayan ve
Türk Milletin’in büyük bir kısmının hala saygıyla andığı “Devlet Adamlarımıza”,
günlük siyasi çıkarlar uğruna hakaret etmek, insanlığa ve çok övünülen
“Delikanlılığa” sığmaz.

2 Nisan 2012 Salı günü AKP Grup toplantısında Erdoğan, yine Başbakan gibi değil,
AKP Genel Başkanı gibi konuştu… Birkaçını beraberce değerlendirelim;

*Türkiye’nin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün üzerinden, zamanın Almanya Lideri
Hitler ile 1939 yılında kurulan devlet ilişkisi sebebiyle CHP’yi ve
Kılıçdaroğlu’nu “faşistlikle” suçladı…

– Biri çıksa ve Başbakan Erdoğan’a şunları söylese, ne cevap verecek
çok merak ediyorum;

“Tayyip Bey, İnönü siyasi hayatı boyunca, her seçimde Türk Milletinin huzuruna çıktı
ve hesabını millete defalarca verdi. Devlet adamları bu tip “Resmi Temasları”
hep yaparlar.

Siz bırakın İnönü’yü de daha geçen sene diktatör Kaddafi’den aldığınız
“İnsan Hakları Ödülünü” hele bir anlatın. Kılıçdaroğlu’na İnönü üzerinden
“Faşist” diyorsanız, size ne diyeceğiz?

Kaddafi gibi “Diktatör” desek olur mu? Yoksa zorunuza mı gider ?…”

*4+4+4 Kesintili eğitim için;

“Sizlerin bu yaptığınız, rahmetli Menderes’in ezanın orijinali gibi okunması için
izin verilmesi gibi muazzam bir olaydır. Sizler tarih yazdınız.
Sizi milletim adına tebrik ediyorum” dediniz.

-Ne sizin tekme-tokat yasalaştırdığınız 4+4+4 kesintili eğitim tarihi bir olaydır,
ne de ezanın Arapça okunması.

Bütçesi-kaynakları-eğitimcileri hazır olmadan sırf kendi tabanınıza mesaj vermek için yaptığınız bu değişiklik ters tepecektir. Çünkü Avrupa Birliği,
8 yıllık kesintisiz eğitimde ısrar edecek ve size geri adım attıracaklardır.

Ezanın Arapça okunması için 16 Haziran 1950’de TBMM Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde, Demokrat Partinin yasa teklifine, CHP Trabzon Milletvekili
Cemal Reşit Eyüboğlu partisinin karşı çıkmayacağını belirtmiş ve DP ve CHP’li milletvekilleri beraberce oy kullanmışlardır.
(TBMM Zabıt Ceridesi 16.6.1950 Birleşim 9, Oturum 1, sayfa 182)

*Dersim olayları üzerinden, Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyetin kurucularına yükleniyorsunuz. Cumhuriyetimizin kurucularını “katliam” yapmakla, kendi insanlarımızı öldürmekle suçluyorsunuz.

-Yapmanız gereken, tarihçilerden ve uzmanlardan oluşan bir heyete tarihi arşiv belgelerini inceletmek ve kamuoyuna doğru-gerçek bilgiler sunmak olmalıdır.

Biri Başbakan’a;

“Siz 75-80 yıl öncesi ile uğraşıyorsunuz ama, aylar önce Uludere’de öldürülen
35 vatandaşımızın ölüm nedenini açıklayamadınız. Suçluları bulup çıkaramadınız .

Önce kendi pisliğinizi temizleyin lütfen..” dese, ne cevap verilecek acaba?

Bir Başbakan toplumu birbirine düşman edecek yanlış bilgileri, sert ve kırıcı bir
üslup ile konuşursa orada birliği, beraberliği korumak çok zor olur.

Atalarımız ne demiş;
“Boğaz dokuz boğumdur. Dokuz defa düşün, sonra konuş…”

Sağlık ve başarı dileklerimle.
04 Nisan 2012

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

==================================================
Dostlar,

Arşivden özellikle çıkarıp sunuyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
26.8.12, Tekirdağ

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

ANDREW MANGO ile SÖYLEŞİ..

Dostlar,

Andrew Mango ile “AnalizTürkiye” tarafından yapılan kapsamlı bir söyleşiyi paylaşmak istiyoruz..

Metin 9 sayfa olduğundan, pdf olarak vereceğz.

Okumak isteyen dostların erikeyi (linki) tıklaması gerekecek..

Önemli bir soruyu ve yanıtını sunalım :

Soru : Sizce Atatürk diktatör müydü?

Yanıt : Diktatör kelimesi bugün hakaret gibi kullanılıyor. Diktatörlerden farklı olarak,
Atatürk elindeki gücü diğer birçok insan ve kurum arasında dağıtırdı.
Paylaştırmayı ve paylaşmayı bilen iyi bir komutandı. Diktatörler güçlerini paylaşmazlar.

“Türkiye’nin 1923’ten 2023’e Yürüyüşü: Geçmiş ve Güncel Siyasi Olayların Kritiği”
AnalizTürkiye

Sevgi ve saygı ile.
25.8.12, Tekirdağ

Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================================

Andrew_Mango_ile_ATA_hakkinda_soylesi

*Andrew James Alexander Mango (born 1926 in Istanbul (Constantinople) is a British author who was born in Turkey as one of three sons of a prosperous Anglo-Russian family. He is the brother of the distinguished Oxford historian and Byzantinist Professor Cyril Mango. Mango’s early years were passed in Istanbul but in the mid-1940s he left for Ankara and obtained a job as a press officer in the British Embassy. He moved to the United Kingdom in 1947 and has lived in London ever since. He holds degrees from the University of London, including a doctorate on Persian literature. He joined BBC’s Turkish section while still a student and spent his entire career in the External Services, rising to be Turkish Programme Organiser and then Head of the South European Service. He retired in 1986. WIKIPEDIA

SİZE KİM “DUR!” DERSE DURURSUNUZ ??

Dostlar,

Aşağıda, yürek yakan, kamu malını vicdansızca talan ederek sermayeye peş keş çeken bir Sağlık Bakanlığı klasiğine karşı verilen savaşımın çoook hazin öyküsü
ya da belgeseli var.. Bu savaşımı büyük özveri ve yetkinlikle yürüten TTB-Türk Tabipleri Birliği’ndeki meslektaşlarımıza ve dayanışma içinde olan ATO-Ankara Tabip Odasına (biz de üyesiyiz..) şükran borçluyuz..

Yüksek Yargı kararları apaçık hiçe sayılmakta,
Türkiye fiilen talan edilmektedir AKP iktidarında..

Bu zalim AKP mezatı, nasıl ve ne zaman, kim tarafından durdurulacaktır?

Vicdanlarımız isyandadır.

ATO yönetimindeki meslektaşlarımızın sorusu
ürperticidir :

SİZE KİM “DUR!” DERSE DURURSUNUZ ??

Biz de bu soruyu yüksek sesle ve kezlerce yineleyerek tarih önünde buradan soruyoruz, hukuk istiyoruz..

Devlet Başkanı ne güne durur orada?

Danıştay Başkanı bir uyarı yapmaz mı hatta kıyameti koparmaz mı kararları yerine getirilmeyince?

Barolar Birliği neden sesini yükseltmez ??

ATO’nun, virgülüne dek katıldığımız basın açıklamasını kamuoyuna bir de biz sunuyoruz..

Sevgi, saygı ve derin kaygı ile.
25.8.12, Tekirdağ

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

SİZE KİM “DUR!” DERSE DURURSUNUZ ??

Değerli Meslektaşımız,

Bilindiği gibi, TTB’nin açtığı davayla Danıştay, Ankara Etlik ve Bilkent ile Elazığ’da
kamu-özel ortaklığı hastane kampüsü ihalelerinin yürütmesini durdurmuştu.

Ankara Tabip Odası olarak 10 Ağustos 2012’de gerçekleştirdiğimiz bir basın toplantısıyla,
mahkeme kararının yerine getirilmesi ve Etlik İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin kapanmasına da neden olan sürecin geri döndürülerek kamu zararının bir an önce sona erdirilmesi çağrısında bulunmuş, sorunlu noktaları tek tek sıralamıştık.
Sağlık Bakanlığı’nın bu açıklamaya verdiği yanıt, açıklamada sıralamış olduğumuz hususları aydınlatmaktan uzaktır.

Varolan yürütmeyi durdurma kararının gereğinin yerine getirilmemesi, her geçen gün
kamu zararının büyümesine yol açmaktadır. Ankara Tabip Odası tarafından
18 Ağustos 2012’de yapılan bir basın açıklamasıyla Bakanlık, bir kez daha göreve
davet edilmiştir. Bu basın açıklamasının tam metnini aşağıda okuyabilirsiniz.

Saygılarımızla. 22.8.12
Ankara Tabip Odası

ANKARA TABİP ODASI BASIN AÇIKLAMASI
18 Ağustos 2012

Size Kim ‘Dur’ Derse Durursunuz?

İktidarın kamu-özel ortaklığı adı altında, sermayeye rant aktarma planlarına durdurma
kararı çıktığını 10 Ağustos 2012 tarihinde kamuoyu ile paylaşmıştık. Yurttaşlar için ulaşılabilir, nitelikli sağlık hizmeti alma hakkı bakımından çok önemli olan bu karar,
TTB’nin itirazlarını değerlendiren Danıştay 13. Dairesi tarafından verilmişti.
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne yapılan atamalarda olduğu gibi bu karar sonucunda da karara uygun, kararın gerektirdiği adımların atılmadığı görülmektedir.
Yargı “durun” diyor, hekimler “durun” diyor, yurttaşlar “durun” diyor!

Sağlık Bakanlığı’nı ısrarla, kamu yararı ve nitelikli sağlık hizmetinin yok edildiği
bu karanlık yollarda iktidarı yürüten kuvvet nedir?
Bu soruyu soruyoruz!
Kim “dur” derse duracaklar?
Bu sorunun yanıtı: Sağlıktan para kazanmak isteyen ulusal ve uluslararası sermayedir.

Danıştay 13. Dairesi Ankara-Etlik, Ankara-Bilkent ve Elazığ’daki “Kamu Özel Ortaklığı” yöntemiyle açılan sağlık kampüsleri ihalelerinin yürütmesini durdurdu.

Sağlık Bakanlığı, kamuya ait hastaneleri kapatarak yerlerine alışveriş merkezi veya
otel yapmak üzere özel şirketlere devredecekti. Danıştay tarafından yürütmesi durdurulan Etlik için 319 milyon, Bilkent için 289 milyon TL yıllık kira belirlenmişti.
Ancak bu rakamlara, şirketlere devredilmesi düşünülen kamu hastaneleri arazileri, hastanelerin taşınma bedelleri, kiralanan Özel Ulus Hastanesinin kirası dahil değildi.

Hastane kapatan, yıkan Sağlık Bakanlığı!

Sağlık Bakanlığı tarafından sürdürülen “Sağlıkta Dönüşüm Programı”, Ankara’nın
tam donanımlı en genç hastanesini yok etmeye kalktı. Günlük 2000’in üzerinde yurttaşımıza poliklinik hizmeti veren, yılda ortalama 2500’ün üzerinde ameliyat yapılan, Ankara’nın
en büyük diyaliz merkezinin yer aldığı 400 yataklı, 122 hekimin görev yaptığı
Etlik İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi yok ediliyor.

Her gün “Türkiye’de hekim eksiği var” diyen Sağlık Bakanı, 122 hekimi yeni yatırımlar yapılmadığı için Ankara’nın fiziksel olarak sıkışmış hastanelerine göndermiştir.
Zaten fiziksel mekan olarak yetersiz olan kamu hastaneleri yurttaşlara nitelikli ve ulaşılabilir hizmet vermek konusunda artık daha da yetersizdir.

Ücretli-İzinli Hekimler!

10 Ağustos 2012’de, kaç hekim, yıkılmak üzere boşaltılan Etlik İhtisas Hastanesi’nden gönderildikleri hastanelerde “bugün itibarı ile görev yapamamakta, sağlık hizmeti verememektedir?” diye sormuştuk.

“Kaç hekimin, bu hukuksuz ve kamu zarına neden olan tasarruflardan dolayı
‘ücretli izinli’ biçiminde işsiz kaldığını Bakanlık kamuoyuna açıklamalıdır..” demiştik.
Tabip Odası’nın sorularına yazılı açıklama yapan Bakanlık, “hiçbir hekimin işten çıkartılmadığını” söylemiştir. Tabip Odası bu hekimler “işten çıkartıldı” değil,
daralmış kamu hastanelerinde “fiilen işsizleştirilmiştir” demiştir.
Ankara’da Etlik İhtisas Hastanesi’nin yerine hastane yapılmadan, vatandaşlar 7 yıl boyunca özel sektörde %90’lara varan katkı paylarına itilmektedir. Türkiye’de parası olmayana nitelikli sağlık hizmeti hayal olurken, Sağlık Bakanlığı dünyada örneği görülmemiş bir biçimde kamu sağlık hizmetlerini yok etmekte, özelleştirmenin
şimdiye dek hiç denenmemiş yöntemlerini denemektedir.

10 Ağustos 2012’de Ankara Tabip Odası, “Etlik İhtisas Hastanesi’nin tıbbi ve
tıbbi olmayan malzemeleri, diğer kamu hastaneleri tarafından kapışılmıştır.
Bu akıldışı manzaranın içinde, Hacettepe Tıp Fakültesi Hastanesi’nin de bu yangın yerinden malzeme aldığı görülmüştür. Etlik hastanesinin malzemelerinin hangi usullerle dağıtıldığı anlaşılamamıştır.” demiştir. Bakanlık’tan yapılan sözlü açıklamada, “Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Etlik İhtisas Hastanesi’nin malzemelerinden aldığı kabul edilmiş, ancak bunlar ‘sarf malzemesidir.’ denilmiştir. Sağlık Bakanlığı’na ait sarf malzemeleri nasıl ve niçin YÖK’e bağlı bir tıp fakültesine verilmektedir?

Hacettepe Tıp Fakültesi’ne devredilen bu malzemeler, Bakanlığın kamu hastanelerinde
bundan böyle daha az hizmet üreteceğinin belgesi değil de, nedir?

“Yürütmeyi Durdurma” sonradan telafisi olanaklı olmayacak yönetsel işlemler için verilen
bir karardır. Danıştay’ın “yürütmeyi durdurma” kararı, idarenin tasarrufu ile oluşturulan
kamu zararını durdurmak için olmalıdır. Sağlık Bakanlığı kampüs ihaleleri ile oluşturduğu
kamu zararını derhal ortadan kaldırmalıdır.

İhale kapsamında boşaltılan ve yıkılmaya hazırlanılan Etlik İhtisas Hastanesi’nin
tıbbi ve tıbbi olmayan malzemeleri geri taşınmalı, hastane personeli geri çağırılarak,
hastane tekrar hizmet vermeye başlamalıdır.

Özel Ulus Hastanesi ile yapılan kira sözleşmesi feshedilmelidir.

Bu süreçte Özel Ulus Hastanesi mülk sahibine ödenen, hastanede tadilat için harcanan ve
Etlik İhtisas Hastanesi’nin malzemelerinin tırlarla taşınması sırasında harcanan tutar, sorumlularına rücu edilerek tahsil edilmelidir.

Hekim sayısı az denilen ülkemizde, var olan hekimlerin yıkılarak yok edilen hastaneler yüzünden sıkışık mekanlarda işlevsizleştirilmesine son verilmelidir.

Eğer bu bakanlığın adı “YIKIM Bakanlığı” değilse,

Kamu Zararı Derhal Durdurulsun!

Basına ve kamuoyuna saygılarımızla duyururuz. 22 Ağustos 212

Ankara Tabip Odası

=======================================================================

Hastane kapatan, yıkan Sağlık Bakanlığı!
Sağlık Bakanlığı tarafından sürdürülen “Sağlıkta Dönüşüm Programı”,
Ankara’nın tam donanımlı en genç hastanesini yok etmeye kalktı.
Günlük 2000’in üzerinde yurttaşımıza poliklinik hizmeti veren, yılda ortalama 2500’ün üzerinde ameliyat yapılan, Ankara’nın en büyük diyaliz merkezinin
yer aldığı 400 yataklı, 122 hekimin görev yaptığı Etlik İhtisas Eğitim ve
Araştırma Hastanesi yok ediliyor.

ANTEP’TE PATLAYAN BOMBANIN ARDINDA ABD’nin OLDUĞU KANITLANDI!

İşçi Partisi Genel Sekreteri Osman Yılmaz:
GAZİANTEP’TE PATLAYAN BOMBANIN ARKASINDA
ABD’NİN OLDUĞU KANITLANDI!
Türkiye’yi ABD bölüyor ve bu gerçeği saptamayanlar
bölünme sürecine teslim olmuşlardır.. [ 24 Ağustos 2012]
ABD’den Antep saldırısı.. 9 ölü, 66 yaralı.. (20.8.12)
Çözüm : Milli hükümet..

Dostlar,

ACİL ÇÖZÜM
Çözüm açık ve nettir:

1. Suriye karşıtı terör kampları derhal kapatılmalıdır.
Bu kamplarda barındırılan teröristler sınır edişi edilmelidir.
2. İncirlik Üssü’ne el konulmalı. Terör faaliyetlerini yöneten merkez kapatılmalıdır.
3. Teröre karşı etkili mücadele edebilmek için Silivri ve Hasdal Zindanları boşaltılmalıdır.
4. Türkiye bir an önce İran, Irak ve Suriye ile birleşerek bölüme sürecine ve teröre karşı
ortak tedbirler geliştirmelidir.

İP’nin basın açıklamasını ve çağrısını okumak için tıklar mısınız lütfen..

Sevgi ve saygı ile.
25.8.12, Tekirdağ

Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

GAZIANTEP’TE_PATLAYAN_BOMBANIN_ARKASINDA_ABD’NIN_OLDUGU_KANITLANDI

“4+4+4 Eğitim sistemi ile toplumsal bir soykırım!”

Dostlar,

İsparta ADD Şubesinin yayımladığı

“4+4+4 Eğitim sistemi ile toplumsal bir soykırım!”

başlılklı basın açıklaması çok öğretici..

Okunmalı, dağıtılmalı, düşünülmeli üzerinde..

AKP yöneticileri ve AKP’ye oy veren yurttaşlarımız ise özellikle.

Bu gün, 4+4+4 konusunda bir de ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ’nin, konunun uzmanlarının açıklamasına sitemizde yer verdik.

Umarız sağduyu egemen olsun ve AKP kadroları Cumhuriyet’ten hesap soracağız diye onu yıkıma sürüklemesin.

CHP’nin 2. kez başvurusu (8 Haziran 2012) üzerine (AYM, CHP’nin şekil-usul yönünden aykırılık savını reddetmişti, 24.5.12), umarız Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın 24 maddesi ve Devrim Yasalarını korumaya alan 174. maddenin ruhuna uygun bir kararı bir an önce versin..

Sevgi ve saygı ile.
Tekirdağ, 24.8.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Isparta_ADD_4+4+4_Eğitim_sistemi_ile_toplumsal_soykırım

Hürriyet : Antep Bombası ABD’den!

Dostlar,

HÜRRİYET’in başlığı Antep faciasının iç yüzünü ortaya koydu…

RT Erdoğan BOP Eşbaşkanlığını 1 saniye bile sürdüremez..

Suça, dökülen kanlara eş-ortaktır..

Derhal BAŞBAKNLIKTAN İSTİFA ETMESİ GEREKİR..

BOP Eşbaşkanlığını bırakması da yetmez artık.

ERDOĞAN, azıcık vicdanı varsa derhal istifa etmelidir.

Esasen bu haberi sızdıran, basında çıkmasına göz yuman ABD de,

açıkça anlaşılıyor ki artık Erdoğan’ı gözden çıkarmıştır..

ERDOĞAN’ın deliğe süpürülmesine karar verilmiştir.

Bu iyi de, hükümete kim hazırlanıyor?

ABD BOP Eşbaşkanlığını kiminle sürdürecek ?

Çok kaygılıyım çooookk..

Sevgi ve saygı ile.
24.8.12, Tekirdağ

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Teşekkürler (??) Hürriyet.. Bu yayın için vize ABD’den mi? Öyle ise Erdoğan deliğe süpürülüyor;
peki yerine kim, “daha şahin” BOP Eşbaşkanı yapılacak? Türkiye bunu kaldırır mı??

Umarız birileri küplere binmez ve üzerinize gene vergi denetmenlerini yollamaz..