Etiket arşivi: ahmet saltık

Bekir Coşkun : PATLAMA..

Sevgili Bekir Coşkun,

Katarakt ameliyatı sonrası “İYİLEŞİN DE GELECEK OLSUN..”
Umarız görmeniz daha da iyileşmiştir yeni göziçi lensle..
Ama siz zaten gönül gözü ile görüyordunuz Türkiye’yi ve yaşamı..
Gönül pencerenizden temaşa ettiklerinizi yazmaya devam..
Ülkenin çoook gereksinimi var..
O yüzden “geçmiş olsun” demiyorum.. İyileşin de gelecek olsun..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 9.9.12 (Tatil için)

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
============================================================

ONUNCU KÖY
Bekir Coşkun
bcoskun@cumhuriyet.com.tr, 8.9.12

PATLAMA

Genelkurmay Başkanı dün Afyon’a gitti…
Baktı; nasıl patlamış?..
*
Normalde istifa etmesi lazım…
“O mu patlattı?” diyeceksiniz…
Önceki Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, ordu komutanları, generaller, amiraller, bilmem nerede bulunmuş iki tane patlamamış el bombası ile başlayan bir sürecin sonucunda hapisteler ya…
“Ya patlatsalardı” diye…
*
Bu; 25 can…
Çoğu daha üç günlük asker…
Postalı bile ona yabancı…
Acemi askerliğimden hatırlıyorum; arada bir eğilip eğilip belime bağlı su matarama bakardım, bir şey olmasın sonra…
*
Bunlar acemilere bomba “tasnifi” yaptırmışlar…
Gerçi acemilere yaptırırlar bu işi:
Getirip dökerler önlerine, ne de olsa görevdir…
Genelde acemiler daire şeklinde oturtulur, başlarında bir çavuş ya da astsubay bulunur…
Vatani vazifedir bu…
Ama bu dediğim; patates…
Bunlar patates soyma değil de bomba sayma işini yaptırmışlar acemi askerlere…
O kadar yeni askere patates de soydurmazlar ya, kabuğu kalır diye…
*
Nitekim askeri mühimmat deposundaki patlamayla ilgili ilk açıklamayı Genelkurmay
değil de Orman Bakanı yapınca…
İlk anda “Bunlar patatesleri patlattılar” dedim…
*
25 civan…
O genç çocukların durmadan kurdukları hayalleri düşündüm dün gece…
Eve dönüşte anneye sarılışın mı, babanın gururlu sözleri mi, sevgiliye söylenecek ve her gece bin defa tekrarlanan o aşk sözcüğünün mü?..
Hepsi işte o bombalarla havaya uçtu…
Hayaller imha edildi…
Daha dün yazmıştım; tek gözümle ağladım…
*
Bu toprakların çocukları kara yazgılıdır…
Terör öldürmese, biz öldürürüz…
*
İşte, sen de istifa et birader…
Patlamamış bombaların komutanlara bedeli varsa, kendi çocuklarının kucağında patlamış bombaların da bedeli olsun…
*
İstifa işe yarayacağından değil…
Böyle cılkı çıkmış bir memlekette, nasıl olsa çocuklarına kıyan çoktur ve aranır bulunur, oraya getirilir…
Bir evrensel etik olduğu için istifa et…
Dünkü medya, başka ülkelerdeki bu tür olaylardan sonra istifa etmişgenelkurmay başkanlarının listeleri ile doluydu…
Vicdani sorumluluktur çünkü…
*
“Çek git” diyeceğim de…
Daha nasıl desem?..

Yoksulluk ve Toplumsal dışlanma..

Atatürk’ün Türkiye’si nasıl böylesine vahşi bir kapitalist ülke oldu? Karşıdevrimle..
Kemal Paşa, “Ayrıcalıksız, sınıfsız kaynaşmış bir kitle olacağız..” diyordu oysa..

İşte AKP’nin ekonomik performansı.. Dışarıdan karşılaştırmalı bakınca çok daha net.
AKP 10 yılında Türkiye, dolar milyarderi üretmede başa güreşti Dünya ölçeğinde..

Lanetli denklemdimizdir : 1 Dolar milyarderi = 1 milyon yoksul!
Menderes başlattı :
Her mahallede 1 milyoner yaratacağız.. = Her mahalleye 1 milyoner, kalanı yoksul..

Yoksulluk ve Toplumsal dışlanma..

Yoksulluk değil; YOKSULLAŞTIRMA.. Temel nedeni Kapitalist sömürü.. KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizm yoksullaşTIRma işlevli sanki.. Çok yazık..

2020’de AB’de Yoksulluk ve toplumsal dışlanma riski altında bulunan insan sayısının 20 milyonun altına indirileceği hedeflenmektedir. 2010’da yoksulluk ve toplumsal dışlanma riski altında bulunan insan sayısı AB27’de 115, 8 milyon (% 23.5) kişi, AB-16’da  70 milyon (% 21.6) kişi olduğu bildirilmektedir. Türkiye’de yoksulluk ve toplumsal dışlanma riski altında bulunan insan sayısının 2006’da 48,9 milyon kişi (%72.4) olarak verilmektedir. Nüfusun 4’te 3’ü! http://ec.europa.eu/europe2020/reaching-the-goals/targets/index_en.htm) (Erişim: 9.9.12)

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 9.9.12 (Tatil için)

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Bayrağımız sonsuza dek özgürce dalgalansın..

Dostlar,

Sitemizin başında sabitlediğimiz

“Bayrağımız sonsuza dek özgürce dalgalansın..”

başlıklı görsel üzerine, okuyucularımızdan Sayın Orhan Afacan bir şiirini yollamış (9.9.12).

Ama başlığını göremedimm.. Lütfen onu da yollasın, koyalım.
Ben geçici olarak Sayın Afacan’a esin olan görselimizin başlığını koyacağım izniyle..

Duyarlığı ve şiiriyle verdiği uyarıcı ileti için çok teşekkür ederiz.

9 Eylül gibi çok özel bir gün için Sayın Afacan’ın şiirini sitemiz üzerinden izleyicilerimize değerli bir armağan sayıyoruz..

Beni etkileyen birçok dizesini “anahtar kavram” olark etiketledim..
Artık birçok sanal kaynak taramasında Sn. Afacan’ın bu güzelim şiiri, dikkatli tarayıcıların klavyelerine takılacak ve okuyacaklar.. Ne güzel..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 9.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
==============================================================

Bayrağımız sonsuza dek özgürce dalgalansın..

Sanki oyundasın taş atan çocuk
Cahil mi, cesur mu sonra görürsün
Seni kimler böyle oynatan çocuk
Sanmam bu eğlencen çok uzun sürsün

Sökülen kaldırım, ayaklarındır
Ölünceye kadar bir kötürümsün
Kundaklanan dükkân yarınlarındır
Vicdanında yargılanan cürümsün

Elinde molotof, yüzünde maske
Neden bir gizliliğe bürünürsün
Yıllarca sonra, desen bile keşke
Vatan ahı ağırdır, sürünürsün.

Senin yaşıtlarda tas salgını
Yahut bir iple topaç çevirirsin.
Oyun sandığın işlerin çılgını
Çamı hedeflerken, can devirirsin

Hapiste mi geçsin ergenlik çağı
Ordada sarmalar pisliğin ağı.
Kopmak bilmez asla takvim yaprağı
Harf harf, cümle cümle sen sökülürsün.

Kaynağıdır dinlerin Ortadoğu.
Din olmaktan uzak dinlerin çoğu.
Tarih boyu bundan kinlerin çoğu
Müslümansın, müslüman görünürsün.

Benimde devletle sorunlarım var
Yapamam bunu aramızda duvar.
Hırs, nefret, cahillik, benlik canavar
Davanı hukuk ile sürdürürsün.

Hadis; vatan aşkından iman doğar
İmansızı, iman her zaman boğar
Nefret, öfke beyne, kalbe zor sığar.
Kendini ellerinle öldürürsün.

Bir taş konuyu nereye götürdü
Kalkınmamızı dereye götürdü
İç, dış düşman biz nasıl düşürdü.
Devamlı boş çareye bürünürsün..

Araya girmesin etnik tefrika
İşte Ortadoğu, işte Afrika
Global siyasetler binbir entrika
Ne yapsan hep mata düşürülürsün

Sömürgecidir her zaman Avrupa
Sanma takdir edilir, övülürsün
Şimdi demokrası elinde sopa
O sopayla da bir gün dövülürsün

ORHAN AFACAN
orhanafacan@hotmail.com

Cam damacanalar..

Cam Damacana sağlıklı ve güvenilirdir, petlere yeğlenmelidir.. (Dr.Ahmet Saltık)

Dostlar,

Bu sitede şebeke suyu, su hijyeni ve güvenliği, damacana sular, İSKİ ve ASKİ’nin skandalları, dönen arkaplan oyunlar.. hk. epey yazı yazdık (bkz. site arşivi).

Şebeke suyuna ek olarak damacana sular kullanılacaksa, “cam damacana” önerdik.

En azından;

– PET ile gelen suyun cam damacanaya aktarılmasını
– Mikrobiyel kirlenme riskinin yüksekliği nedeniyle pompa düzeneği kullanılmamasını
(basit bir salıncaklı düzenekle damacana eğilerek su alınmasını..)
– Suyun güneş görmeyen serin yerde saklanmasını.. önermiştik.

Anadolu Cam Sanayi de konuyla ilgilenmiş ve aşağıdaki yazıyı basınla paylaşmış, bizim e-iletimize de
özellikle yollamştır. İçeriğine katıldığımız bu yazıyı paylaşalım istiyoruz.

AMA;

Kamudan

– Sağlıklı, güvenilir-hijyenik
– Sürekli – kesintisiz
– Uygun fiyatlı (yoksullara gerekirse sübvansiyonlu)
– Tüm verileri saydamlıkla kamuoyu ile paylaşılan
– Şebeke kaynaklı “içme-kullanma” suyu sağlanması istemimizden asla vazgeçmeden;

Bu konuda kamu yetkesinin (otoritesinin) yapacağı hataların hukukumuzda “kusursuz sorumluluk” bağlamında olduğunu akıldan çıkarmadan..

Suyu çok ama çok tasarruflu kullanarak, her aileye 1 çocuk ile yetinerek, su kaynaklarımızla ilgili ulusal sağlık planları yaparak.. Küresel ısınmayı, kuraklığı unutmadan, tarımda akıllı sulama ile..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 9.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
==================================================================

Cumhuriyet Bilim Teknik 07.09.2012

İlginç SORULAR

Cam damacanalar

Soru: Su damacanalarının plastik yerine cam olması sağlık yönünden daha mı iyi?

Yanıt: Kaynak: Anadolu Cam Sanayi A.Ş. 1327. sayıdaki “Ambalajlı Sular Ne Kadar Güvenilir?”
başlıklı yazıyı yanıtlıyor:

Cam ambalajla içeriği ne olursa olsun herhangi bir plastik ambalajın sağlık açısından karşılaştırılması,
her iki malzemenin doğasında bulunan hammadde ve katkı maddeleri gereği mümkün değildir. %100 geri dönüşebilen çevre dostu cam, yapısı bakımından da insan sağlığı açısından tartışma yaratacak maddeler içermeyen bir üründür. Çeşitli sektörler için üretilen cam ambalajlar, yüzlerce derecelik sıcaklıkla sterilizasyona
tabi tutulabilirken, cam damacanaların yüksek sıcaklıkta yıkanamayacağı savı gerçeği yansıtmamaktadır.

Kaldı ki; gıda sanayisinde meyve suyu, ketçap, salça gibi sıcak dolum gerektiren ürünlerin yanı sıra, meyve suyu, turşu, süt, bira gibi pastörizasyon gerektiren ürünler, cam ambalajdaki sebze, et-balık konserveleri ve ecza sektöründe kullanılan cam ambalajlar gibi sterilizasyon gerektiren ürünler 300 derecelere ulaşan sıcaklıklarda son derece güvenli bir biçimde kullanılmaktadır.

Su sektöründe kullanılan geri dönüşlü cam veya PET ambalajlar için ise çok yüksek sıcaklıklarla gerçekleştirilen “sterilizasyon” söz konusu değildir. Bu tesislerdeki yıkama işlemi, durulama, alkali su ile yıkama, tekrar durulama, dezenfeksiyon ve ardından yine durulama şeklinde sıralanmaktadır.

Yıkama işlemi ise Sağlık Bakanlığı yönetmeliklerine uygun olarak, damacanaların 55 derece ve üstü sıcaklığa tabii tutularak yıkanmasıyla yapılmaktadır. Farklı sektörlerde yüzlerce derecelik ısıya tabi tutularak sterilizasyona tabi tutulan cam ambalajın 55 derecede hasar göreceği savı gerçekçi değildir.

Yalnızca, doğa ve çevre dostu bir ürün olan camda da ürünün yapısı gereği dikkat edilmesi gereken husus, damacananın maruz kalacağı “ani sıcaklık farkıdır”. Çatlama yaşanmaması için yıkama işleminin yapıldığı ortamla damacananın yıkandığı su arasındaki ısı farkının 42 dereceyi geçmemesi gerekmektedir. Yani cam damacananın 55 derecelik sıcaklıkta yıkama işlemi için ortam sıcaklığının 13 derece olması yeterlidir.
Böyle bir ortamda yapılan 55 derece ve üzeri yıkama işlemlerinde cam damacanalarda hiçbir çatlama sorunu yaşanmayacaktır.

Damacana suyu, cam şişe veya testi gibi kaplara aktarılmalı mıdır?

İyi bir yıkama ve dezenfeksiyon sistemi olan dolum tesislerinde su otomatik olarak doldurulduktan sonra sızdırmaz şekilde kapatılır ve bu noktadan sonra dış ortamdan herhangi bir mikrobiyolojik bulaş beklenmez. Ancak, plastik ambalajlarda bulunan sularda sıcaklık değişimleri ve bu sıcaklığa maruz kaldıkları sürelere bağlı olarak gerek gaz gerekse su buharı geçirgenlikleri meydana gelebilir.

Ayrıca, plastik ambalajlarda kullanılan malzemenin kendisinden muhafaza ettiği ürüne kimyasal madde geçişi olabilmektedir. Bu oranlar, ulusal ve uluslararası yasal düzenlemelerle denetim altında tutulmaktadır.

Bu açıdan bakıldığında, tüketim süresi içinde suyun temiz bir cam kapta muhafaza edilmesi önerilebilir.

Cam şişe sağlıklı mıdır?

Sağlıklı ambalaja öncelikle tanım getirmek gerekmektedir. Sağlıklı ambalaj, hiçbir biçimde muhafaza ettiği ürünle tepkimeye girmemelidir. Dış ortamdan mikroorganizma, koku, gaz, su buharı geçirmemeli yani gözenekli olmamalıdır. Bu koşulları sağlayan ambalaj malzemesi sağlıklıdır. Cam ambalajlar tüm bu özelliklere sahiptir.

Pek çok sektörde olduğu gibi, su sektöründe de kullanılan çevre dostu cam damacanalar en sağlıklı ambalaj malzemelerindendir.

ADD’den : ANAYASA ve BAĞIMSIZLIK PANELİ..

Dostlar,

Bu gün,

Ulusal Kurtuluş Savaşımızın görkemli utku günü,

İzmir’in 15 Mayıs 1919’da işgalinden yaklaşık 3 yıl 4 ay sonra

9 Eylül 1922’nin 90. yılında,

ülkemizin yakıcı yapay gündemi sözde “yeni anayasa” = bölünme – parçalanma anayasası dayatması,

İzmir’de bir panelle bir kez daha tartışılacak.

Milli Anayasa Forumu da 5 Eylül’de İzmir’de benzer bir toplantı yapmıştı Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu başkanlığında.

Milli Anayasa Forumu, adeta Mustafa Kemal Paşa’nın “Kurtuluş”u Anadolu’da kongrelerle ilmek ilmek ördüğü gibi bir karınca çabası içinde.. Sanırım 2007’den bu yana panel sayısı 70’leri geçti. Ankara’da yapılan 22.4.2011 panelinde biz de konuşmacıydık ve söylediklerimizi kapsamlı olarak bu sitede sizlerle paylaşmıştık :

“Anayasa Değişikliği” Hakkında… / Tüm mazlum annelerine armağanımızdır..
http://ahmetsaltik.net/anayasa-degisikligi-hakkinda-tum-mazlum-annelerine-armaganimizdir/, 14.5.2012

Bir avuç yurtsever, TBMM önceki başkanlarından Sn. Hüsamettin Cindoruk başkanlığında, İstanbul Üniv. önceki rektörlerinden Sn. Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu öncülüğünde, Anayasa Mahkemesi önceki başkanlarından Sn. Yekta Güngör Özden ve çok sayıda yurtsever uzmanın da desteğiyle, yoğun halk katılımıyla bu çoban ateşlerini sürdürüyorlar.

Sözde “yeni anayasa” nın = bölünme – parçalanmanın kılıfının içyüzünü halkımıza sabırla anlatıyorlar.

Bu günkü ADD panelinde, kıdemli hukukçu, yüksek yargıç ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan ile 9 Eylül Üniv. Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kemal Arı’ya İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sn. Atilla Sertel eşlik ediyor.

Katılamadığım içim çok şey yitirdiğimin ayırdındayım.

Dilerim kamera kayıtları bir biçimde ADD webine konur, bir özeti ADD webinde yayımlanır… biz de yararlanırız.

Toplantıyı düzenleyenlere ve katılımcılara teşekkür ederiz.

Unutmayalım, Büyük Atatürk’ün sözüdür;

“Tarih bir milletin kanını, varlığını hiçbir zaman inkar edemez.”

Yeter ki, Ata’nın kendi deneyimine dayalı aşağıdaki kritik uyarısının gereğini yapalım, çünkü o günlerdeyiz :

* “Milletlerin tarihinde bazı dönemler vardır ki, belli amaçlara erişebilmek için maddî ve manevî ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı doğrultuya yöneltmek gerekir. Yakın yıllarda milletimiz, böyle bir toplanma ve birleşme hareketinin önemli sonuçlarını kavramıştır. Memleketin ve devrimin, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması gerekir. Aynı cinsten olan kuvvetler, ortak amaç yolunda birleşmelidir.”

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 9.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

9 Eylül 1922 – 9 Eylül 2012.. 90 Yıldır Türkiye Cumhuriyeti dimdik ayakta..

Dostlar,

9 Eylül 1922, Türk ve Dünya tarihinde son deree önemli bir dönemeçtir.
30 Ekim 1918 Mondros Silah Bırakışması (Mütareke) sonrası 4 yıllık bir
Kurtuluş Savaşı’nın akıllara durgunluk veren bir destanıdır.

Güzel İzmir 3,5 yıl düşman işgali altında kalmıştı.. 9 Eylül 1922’de kurtarıldı.
Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922 sabahı başlatılmıştı. Dahi başkomutan, utkuyu en ince ayrıntılarına dek inanç ve bilimle hesaplamıştı. 19 Mayıs 1919’da başlatılan
Ulusal Kurtuluş Savaşı, 9 Eylül 1922’de, işgalci 7 Düveli ve de son Osmanlı İmparatoru hain, alçak ve işbirlikçi Padişah Vahdettin’i şaşkınlığa uğratacak biçimde Kemalin askerlerince utkuyla sonlandırılmıştı. Bir küçük ayrıntıyla : Başkomutan Gazi Mareşal Mustafa Kemal Paşa, halkından, zafere erişmede öngörüsünü aşan 1 (bir!) günlük gecikme için özür diliyordu. Tıpkı 1969’da ABD’liler Ay’a inerken, dünya kamuoyundan 20 saniyelik gecikme için özür diledikleri gibi..

Nazım Hikmet, Kuvayı Milliye’nin destanını yazarak bu onurlu, soylu başkaldırıya
tanıklık etmiş ve inanılmaz güzellikte dizeleriyle tarihe işlemiştir (nakşetmiştir).
Benzer coşkuyu duyumsayan amatör ozanlarımız da çoktur.. Sayın Turgut Can Demiral bunlardan yalnızca biridir.. Şiiri aşağıdadır.

30 Ağustos 1922

Dört taraftan kuşatılmış vatan,
Yerde kan, gökte duman…
Soysuzdur sevr paçavrasını imzalayan
Toprakta binlerce kefensiz yatan.

Yunan hayasızca girmiş İzmir’e
Çoluk çocuk kan ağlıyor ana diye
Babalar süngü yemiş gövdelerine
Vatan cehennem olmuş her Türk’e.

Padişah efendi razı olmuş işgale
Millet harap ve bitap yerden yere

Kuvayı Milliye ruhu geliyor işte…
Artık karamsarlık yakışmaz bu millete.

Bakın!
Geliyor işte Mustafa Kemal…
Geliyor şanlı ordular…
Anadolu’nun bağrından kopupta geliyor
Sakarya’nın ardından bir şimşek çakıyor
Yıldırımlar düşüyor düşman üstüne
Tufanlar yıkılıyor Mehmetçiğin sesiyle…

Bir zafer uğultusu duyuluyor
Şanlı sancak İzmir’e yürüyor
Esaretten özgürlüğe bir yol uzanıyor
Gözyaşları hürriyet için akıyor…

Turgut Can Demiral
(http://www.antoloji.com/30-agustos-1922-siiri/)
===========================================

Türkiye’nin tüm yakıcı gündemine karşın, 9 Eylül 1922’nin hücrelerimize dek ürperten heyecan ve onurunu, gururunu kutlamak istiyoruz.

Hükümeti, kutlama coşkusunun önündeki tüm engelleri kaldırmaya çağırıyoruz.

Törenlere sınırlama getiren, Atatürk anıtlarına çelenk koymayı sınırlayan
akıl almaz yönetmelik düzenlemesini geri çekmeye davet ediyoruz.

Bu yönetmeliğin sınırlamalarını “KAHREDİCİ” buluyoruz.

Bu yönetmeliğin sınırlamaları “KANIMIZA DOKUNUYOR” !

Bu yönetmeliğin sınırlamaları bizi meşru direnişe, isyana zorluyor..
Çünkü meşru değildir, kasıtlıdır ve halkı suç işlemeye teşvik amaçlıdır.

Bu yönetmeliğin sınırlamaları bir ulusun gururu ve onuruna karşı SUÇTUR..

Bu yönetmeliğin sınırlamaları, halkı isyana – sivil itaatsizliğe zorlamadır.

Bu yönetmeliğin sınırlamaları, insan aklının tüm ölçütlerine aykırıdır.

Bu yönetmeliğin sınırlamaları, açık bir insanlık suçudur, tarihe karşı suçtur.

Bu arada Danıştay’ın da ADD’nin açtığı yürütmeyi durdurma istemli iptal davasını
bir an önce hukuka ve temel insan haklarına (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi)
uygun olarak sonlandırmasını diliyoruz. (05.05.2012 tarih ve 28283 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği” nin iptal edilmesi istemine ilişkin olarak ADD Avukatı ve GYK Üyesi Sn. Av. A. Kutlay Alpuğan’ın açtığı dava.)

9 Eylül 1922 – 9 Eylül 2012.. 90 yıl sonra, tüm emperyalist abanmalara karşın,
Türkiye Cumhuriyeti olarak ayaktayız.. ve büyük Atatürk’ün emaneti-vasiyeti-öngörüsü” üçgeni bağlamında sonsuza dek yaşatacağız..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 9.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

ATATÜRK : “..Yeryüzünden ezen ve ezilen sözleri kalkıp…”

Dostlar,

Sivas Kongresi 4-11 Eylül 1919

ve

Büyük Taarruz, 30 Ağustos Zaferi ve İzmir’in kurtuluşu haftalarındayız.. 26 Ağustos – 9 Eylül 1922

Dünya halklarına da özgürlük, bağımsızlık, yurt-vatan savunması, emperyalizme başkaldırı bağlamında söyleyecek öyle çok sözümüz ve gösterecek öyle bol edimimiz var ki..

Yazık ediyoruz Dünya tarihi ve kültürü adına bu fırsatı heba ederek, vahayı çoraklaştırarak.

Uluslararası ölçekte etkinliklerle; fuar, gezi, bilimsel kongre, sinema, festival, gençlik etkinlikleri gibi tüm insanlığın ortak kalıtına dönüştürme yükümünde olduğumuz, “yaptığımız” bir tarihi “yazmıyor”, siliyoruz.

Böylesine kahreden bir karşıdevrimci yönetim elinde ülkemiz..

Bakar mısınız Yüce Atatürk’ün sonsuz ufkuna :

Büyük Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın evrensel değerine dikkatleri çekmek üzere;

”Anadolu, bu savunmasıyla yalnız kendi yaşamına ilişkin görevini yerine getirmiyor;
belki Doğu’ya yöneltilmiş saldırılara bir engel çekiyor. Yeryüzünden ezen ve ezilen sözcükleri kalkıp,
insanlık kendine yaraşan bir toplumsal duruma eriştiğinde; Türk ulusu, bu amaç yolundaki öncülüğü ile
gerçekten övünebilecektir.” diyordu..

“..ezen ve ezilen sözcükleri yeryüzünden kalkıp..” yani; emperyalizm ve sömürgecilik yok edildiğinde..

Bu, tüm devrimclerin hülyası, sevdası değil mi?

Sevgi ve saygı ile. Datça, 8.9.12

Dr. Ahmet Saltık,
www.ahmetsaltik.net

İSTANBUL BAROSU: SUSMAYACAĞIZ, BOYUN EĞMEYECEĞİZ, BİAT ETMEYECEĞİZ!

Dostlar,

İstanbul Barosu’na gönülden desteğimizi açıklıyoruz.
Değerli Başkanı Sn. Doç. Dr. Ümit Kocasakal’ın kişiliğinde Yönetim Kurulu’na teşekkür ediyoruz.
Yurtsever ve onurlu duruşlarını atkdir ve alkışla karşılıyoruz..
Evet, ozan Adnan Binyazar’ın dizesiyle;

“Tarihin en son yerinde, son sözü hep direnenler söyler”.

Açıklamaya tümüyle katılıyor;
ülke yöneticilerini geldiğimiz kritik aşamada bir vicdan muhasebesi yapmaya çağırıyoruz.

Geç kalmadan..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 7.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================================

İSTANBUL BAROSU’ndan :

YENİ ADLİ YILDA DA SUSMAYACAĞIZ, BOYUN EĞMEYECEĞİZ, BİAT ETMEYECEĞİZ !

Bugün, bir adli yıl daha başlıyor!

Ne yazık ki, bu adli yıla;

· yargının tümüyle siyasal iktidarın denetimine girdiği,
dahası güç ve iktidar mücadelelerinin arenası durumuna getirildiği,
· hiçbir yurttaşın hukuk güvenliğinin kalmadığı,
· güvence olması gereken yargının hak ve özgürlükler için en büyük tehdit
ve tehlike haline geldiği,
· hukukun en temel ilkelerinin sistematik olarak çiğnendiği,
· “özel” yargı ve yargılamalarla hukuk birliğinin yok edildiği,
· adil yargılanma hakkının ortadan kaldırıldığı,

bir ortamda girmekteyiz.

Bu koşullar altında adli yılın, “adil” bir yıl olmayacağı, olamayacağı açıktır. Kuşatılmış olan yargının, “tutsak” edilmesinden sonra sıranın barolara, avukatlara geldiği anlaşılmaktadır. Avukat ve barolar “hiçleştirilmek” istenmekte,
savunmasız, avukatsız bir yargı düşlenmektedir.

Bu hukuksuzluklarda katkısı olanlar ya da boyun eğenler tarihin yargısından, vicdanlarından ve aynalardan kaçamayacaklardır.

Elbette biz avukatların pek çok mesleksel sorunu bulunmaktadır.
Bu sorunların çözümü konusundaki girişimlerimiz ve kararlılığımız artarak sürdürülecektir. Ancak hiçbir mesleksel sorunumuz meslek onurumuzdan, hukuk devleti
ve hukukun üstünlüğü amacımız ve mücadelemizden daha önemli ve öncelikli değildir.

Bilinmelidir ki biz avukatlar; boyun eğmeyen, biat etmeyen bir tarihsel mirası genlerimizde taşımaktayız. Bizlerin hiç “efendileri” olmadı ve olmayacaktır.

İstanbul Barosu olarak, bugüne dek olduğu gibi, bundan böyle de her koşul altında
meslek onurumuzu, yurttaşlarımızın hak ve hukukunu korumayı, hukuksuzlukları izlemeyi, hukuk devleti ve demokrasi mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.
Bu uğurda her türlü bedeli ödemeye hazırız.

Aynı biçimde Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ve değerlerini, Atatürk ilke ve devrimlerini, vatanın bölünmezliğini, tekil (üniter) devleti koruma ve kollama bizim için bir
namus ve vatan borcudur. Bu borcu da ödemeye devam edeceğiz.

Hukuksuzluklara karşı susmayacağız, boyun eğmeyeceğiz, biat etmeyeceğiz.

“Tarihin en son yerinde, son sözü hep direnenler söyler”.

Henüz son sözümüzü söylemedik !…

Yurttaşlarımıza saygı ile duyurulur.

İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
6 Eylül 2012

ABD ile ilişkilerimiz..

Dostlar,

İzmir’den Canerhan Tipi dostumuz,

“SON ÇALIŞMAM AMERİKA” diye çok değerli bir belgesel ppsx dosyası yolladı..

“CIA başkanı çuvalcı general Petraus’un ikide bir Ankara’ya damladığı şu günlerde
ben de Amerika ile ilişkilerimizi bir gözden geçireyim dedim…

“Amerika” adlı powerpoint çalışmamı ve de Youtube üzerindeki video linkini takdim ediyorum ekte…

Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete…

Esenlik dileklerimle…” demekte..

Sayın Canerhan Tipi’ye nitelikli emeği ve paylaşımı için teşekkür borçluyuz..

İzlenmesi çok yararlı olacak bir görsel..

Lütfen tıklar mısınız ??

Amerika

veya

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 7.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Atatürk’ün günümüze ilişkin inanılmaz isabetli öngörüleri

Vizyon budur işte…

Büyük Atatürk’ü kavrayabilmek epey ama epey zeka ve emek istiyor..

Hoşaftan anlamayınca da “tu kaka” deniyor..

Vah zavallı insanlık..

Ne zaman akıllanacağız?

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 7.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net