Etiket arşivi: 31 Mart ayaklanması

Günümüzde tarikatlar

Alev CoşkunAlev Coşkun
25.11.22, Cumhuriyet

92 yıl önce Menemen’de, genç yedek subay Kubilay’ın başını kestiler, sırığa geçirdiler, kentin içinde dolaştılar. 23 Aralık 1930 tarihinde yaşanan bu gerici ayaklanma, Nakşibendi tarikatı üyesi Derviş Mehmet ve yardımcıları tarafından yapılmıştı. Önce üzerinde ayetler olan yeşil bayrağı açtılar. Halkı, bayrak altında toplanıp ayaklanmaya çağırdılar. “Şapka giyenler kâfirdir, yine fes giyilecektir” diye bağırdılar. Olayı engellemeye çalışan öğretmen kökenli yedek subay Mustafa Fehmi Kubilay ve iki bekçiyi öldürdüler.

Bu olay gözü dönmüş bir gerici ayaklanmaydı ve Cumhuriyetin ilanından yedi yıl sonra olmuştu. Kuşkusuz bu yedi yıl içinde, çağdaş bir topluma ulaşmak için kimi Aydınlanma Devrimleri gerçekleşmişti. Cumhuriyetin ilanından sonra, din devletinin simgesi halifelik kaldırılmıştı, Eylül 1925’te tekke, zaviye ve türbeler kapatılmıştı. Evrensel hukuku kapsayan Medeni Kanun, Ceza Kanunu, Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu yürürlüğe girmişti. Harf Devrimi gerçekleşmişti. Kuşkusuz bu atılımlar gerici düşünceyi tahrik ediyordu. Bu ayaklanmayı düzenleyenler yargılandılar ve idam kararları 3 Şubat 1931’de yerine getirildi:

O günlerde Avusturya’da okuyan genç üniversite öğrencisi Nadir Nadi’nin önerisiyle Cumhuriyet gazetesi bir kampanya açtı ve halkın katkılarıyla yapılan görkemli Kubilay Anıtı 24 Aralık 1934’te açıldı. Granit taştan örülmüş üç sütunlu anıtın ön yüzünde Atatürk’ün gençliğe seslenişi, Kubilay ve iki şehit Bekçi Hasan ve Şevki’nin adları yazıyordu. Kubilay Anıtı, laik düzeni benimseyenler için simgesel önemdedir.

Ne yazık ki bu olaydan 92 yıl sonra, geçtiğimiz hafta, Türkiye yeni bir tarikat rezaletiyle çalkalandı. Nakşibendi tarikatı uzantısı olan Hiranur Vakfı lideri Yusuf Ziya Gümüşel’in, 6 yaşındaki kızını 29 yaşındaki bir müridi ile evlendirdiği ve küçük kızın cinsel saldırıya uğradığı ortaya çıktı. Kuşkusuz bu rezaletler tesadüf (rastlantı) değildir ve özellikle son iki yıldır,

  • tarikat yurtlarında intiharlar, cinsel saldırılar
    süregelen bir durum yaratmıştır!

Bu yazımızda, sayfanın elverdiği ölçüler içinde tarikat olayının tarihsel kökleri ve güncel durum üzerinde durulacaktır.

TARİKATLARIN TARİHİ

İslamda 8. yüzyılın sonuna değin tarikat yoktu. Daha sonra özel bir yaşam biçimi belirdi ve buna tasavvuf adı verildi. 10. yüzyıldan sonra tasavvufta özel kurallar, şeyh, mürit, rehber gibi manevi makamlar ortaya çıktı. Tarikat şeyhlerinin türbelerinin yakınlarında tekke, dergâh, zaviye adını taşıyan merkezler kuruldu. Şeyhin manevi gücüne ve kendi kişisel yeteneklerine göre değişen zikirler belirdi. 

13. yüzyıl sonrasında tarikatlar çoğalmaya ve güçlenmeye başladı, şeyh tarafından “icazetname” verilmeye başlandı. Böyle bir belgeyi alanlar da kendi adlarına yeni tarikatlar kurdular. Tarikatlar ayrıca güç elde etmek için devlet içinde etkin olmaya başladılar. Tarikatlar arası çekişmeler de başladı. 

16. yüzyıl sonları ile 17. yüzyıl arasında (1582-1685) yaklaşık bir yüzyıl, iki tarikat “Kadızadeliler-Sivasiler” kavgası oldu. Kadızadeliler tarikatı çok güçlendi, kahve-tütün yasağının getirilmesini sağladılar. Kadızadeliler hareketi önemlidir. Osmanlı Devleti tarihinin en tutucu dini hareketi olan Kadızadeliler, “Dinde yoktur” diye, 1’den çok minaresi olan camilerin minarelerini bile yıkmaya kalkışmışlardı. 

17. yüzyıl başlarında da Osmanlı uleması ikiye bölündü ve şiddetli bir çatışma içine girdi. Çatışmanın bir ucunda, şeriatın katı biçimde uygulanmasını isteyen Kadızadeliler; öbür ucunda da akılcılığı savunan ve daha çok Mevlevi ve Halveti tarikatlarına mensup din adamları yer almaktaydı. Kadızadeliler, kendilerinin dışındaki tarikatlara karşı büyük bir düşmanlık besliyorlardı. 

Peygamberden sonra ortaya çıkan her şeyin reddedilmesi fikrini benimseyen Kadızade Mehmed Efendi, devletin yaşadığı sorunları çözmenin tek çaresinin, “asr-ı saadetteki” uygulamalara aynen dönmek olduğunu söylemekteydi. Kadızadelilere göre Hazreti Peygamber zamanında olmadığı için yemeğin kaşıkla yenmesi bile doğru değildi. Kadızadeliler tarikatı devletin önemli makamlarındaki atamalara da karışmaya başlamıştı. Sonunda devlet-tarikat çatışması çıktı. Sadrazam Köprülülü Mehmet Paşa, devrin ulemasını arkasına alarak Kadızadelileri tutukladı ve sürgüne gönderdi. 

Osmanlı döneminde tarikatların yarattığı başka bir olay 31 Mart Ayaklanması’dır. 24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet ilan edilmişti. 1876 Anayasası yeniden yürürlüğe girdi. Seçimler sonunda Osmanlı Meclisi, 17 Aralık 1908’de yeniden açıldı ve çalışmaya başladı. Bu sırada, Nakşibendi tarikatına mensup Derviş Vahdeti İstanbul’da Volkan adlı gazetesini yayımlamaya başladı. Ardından İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti [Muhammet Yandaşlarını Birleştirme Cemiyeti (İMC)] kuruldu. Derviş Vahdeti burada da etkindi. Gazete padişah tarafından da korunuyordu.

 

Cumhuriyet gazetesinde Haziran 1925 yılında yayımlanan karikatür.

DERVİŞ VAHDETİ VE GAZETESİ

Volkan bir cephe oluşturdu. Ordu içindeki Harbiye mezunu olmayan alaylı subaylar, medrese öğrencileri ve hocalar birleştiler. 31 Mart 1909’da ayaklanma başladı. Meclis’i bastılar. Adalet Bakanı Nazım Paşa ve Lazkiye Milletvekili Arslan Bey’i öldürdüler. Meclis kürsüsü ele geçirildi, şeriat ilan edilmesi istendi. İsyancılar Beyazıt Meydanı’nda Harbiye Bakanlığı’nı sardılar. İlerici gazeteler basıldı. Tanin gazetelerinin matbaa makineleri kırıldı. Yıldız Sarayı önündeki bahçede isyancılara karşı çıkan Binbaşı Ali Kabuli Bey öldürüldü. Halktan ölenlerin sayısı 36’yı buldu. Bu gerici isyanın 12. gününde Rumeli’den gelen Hareket Ordusu’nun İstanbul’a gelişiyle ayaklanma bastırılabildi. 31 Mart olayının arkasında yalnızca gerici tarikatların değil, bu olaydan yararlanmak isteyen o günün emperyalist devleti İngilizlerin olduğu belgelemiştir.

2022’DE TARİKATLARLA İLGİLİ GELİŞMELER

2022 yılının son ayında, Antalya’da Süleymancılara ait bir tarikat yurdunda aşçı olarak çalışan İ.G. tarafından satırla başı kesilerek öldürülen 18 yaşındaki üniversite öğrencisi M.S.T. ülke gündeminde yerini almıştı. Bu yıl başında, bir video kaydı bırakarak intihar eden Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi 19 yaşındaki E.K., kaldığı Nur Cemaati’ne bağlı evde yaşamına son verdi.

Mart 2022’de, İstanbul Esenler’de Süleymancılara ait özel bir yurtta erkek öğrencilere şiddet uygulayan bir yurt görevlisinin görüntüleri sosyal medyaya yansıdı. Haziran ayında Yalova’da ruhsatı olmayan Halil Bağlı Talebe Yurdu’nda 12 yaşındaki U.E., yurtta Kuran ve Türkçe dersi veren 26 yaşındaki M.Z. tarafından tecavüze uğramıştı.

Karaman’daki tecavüz skandalı unutulmamalıdır. Tecavüzden sonra “Bu olaya bir kere rastlanmış olması ve bu münferit olay tarikatı karalamaya gerekçe olamaz. Biz çocuklarımızı buraya kendi rızalarıyla getiriyoruz.” dediler.

MASA VE KASA: DEVLET-FETÖ ÇATIŞMASI

Masa ve kasa tarikatların çok önem verdikleri ve hassas oldukları iki konuyu tanımlar. Kasa, tarikatın ekonomik gücü demektir. Tarikatlar ticarette, gelişmek ve gelir getiren alanlarda güçlü olmak istiyorlar. Her tarikatın ticari işleri vardır. Masa, tarikatın siyasal gücünü simgeler. Tarikat kamu yönetimi bürokrasisinde, güvenlik, jandarma, maliye, idari mekanizma ve yargıda güçlü olmak ve siyaseti etkilemek ister. Bu tarikat yapısı ve amaçları en sonunda laik devlet sistemiyle çatışmak zorundadır. Osmanlı’da Kadızadeliler tarikatı ile devlet çatıştı, sonunda Kadızadeliler ortadan kaldırıldılar. 31 Mart Olayı’nda da tarikat liderleri ağır cezalar aldılar. FETÖ’nün durumunda da benzer model karşımıza çıktı. Devlet-FETÖ çatıştı, FETÖ yenik düştü.

  • FETÖ’den boşalan alanı başka tarikatlar dolduruyor.
  • Bundan sonra hangi tarikatın devletle çatışacağını zaman gösterecek… 

‘MEDRESELER ASLA AÇILMAYACAKTIR, MİLLETE OKUL LAZIMDIR’

Bu noktada Atatürk’ün medreselerle ilgili bir olayını burada hatırlamalıyız. Milli Mücadele sırasında Sovyetler Birliği’nden gerek silah gerek parasal yardım sağlanıyordu. Mustafa Kemal, Sovyet Rusya’nın büyükelçisi Aralov ve Azerbaycan Büyükelçisi Abilov’u yanına aldı, cepheye gittiler. Daha sonra Konya’ya geldiler. Aralov anılarında şöyle yazıyor:

“Konya’da trenden indiğimiz zaman artık ortalık kararmış bulunuyordu. Bizi karşılamaya gelen çeşitli birliklere bağlı erlerin elinde meşaleler vardı. İstasyon önündeki meydan baştan başa halkla dolmuştu.”

“O gece iki medreseyi ziyaret ettik. Kanlı canlı hemen hepsi de gencecik mollalar medresenin avlusunda dizilmişlerdi. Bunların yanında, geniş cüppeli, beyaz sarıklı hocalar da yer almıştı. Hepsi de yerlere kadar eğilerek Mustafa Kemal Paşa’yı selamlıyorlardı. Bunların içinden biri, bunların başı ve en nüfuzlusu, Mustafa Kemal Paşa’dan, medrese sayısının artırılmasını rica etti. Bu zat, ayrıca medrese öğrencilerinin askere alınmamalarını da istedi. Hoca konuşurken Mustafa Kemal’in kendini tuttuğu belli oluyordu. Ama medrese öğrencilerinin askere alınmamaları söz konusu olunca artık kendini tutamadı ve yüksek bir sesle, sertçe:

  • ‘Ne o’ dedi. ‘Yoksa sizin için medrese, Yunanları mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerlidir? Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde döğüşür, yurt için canlarını feda ederken, siz burada, genç, sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz!’

Mustafa Kemal Paşa otomobilde uzun bir süre yatışmadı ve ‘Savaş sona erince onlarla daha ciddi konuşacağım’ dedi.”

ATATÜRK, DERVİŞLER VE MÜRİTLER HAKKINDA NE DİYOR?

21 Kasım 1924-CHP Meclis Grubu: Atatürk’ün değerlendirmesi:

  • “Büyük bir inkılap yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Birçok eski müesseseyi yıktık. Bunların binlerce taraftarı vardır.
    Fırsat beklediklerini unutmamak gerekir.”

31 Ağustos 1925-Çankırı konuşması:

  • “Hiçbirimiz tekkelerin uyarmasına muhtaç değiliz.
    Bunların) amacı, halkı kendinden geçmiş ve aptal yapmaktır.”

10 Ekim 1925-Atatürk’ün Akhisar’daki konuşması:

  • “Efendiler! Uygar olmayan insanlar,
    uygar olanların ayakları altında kalmaya mahkûmdur.”

21 Ekim 1925-Afyon’daki konuşması:

  • “Ben vazifemin bitmediğini, yüklendiğim sorumluluğun da yüksek ve çetin olduğunu idrak ediyorum. Bu vazife bitmeyecektir.
    Ben toprak olduktan sonra da devam edecektir.
  • Çünkü büyük milletimizin kalp ve vicdanında, bana karşı sarsılmaz bir emniyet ve itimat taşımakta olduğunu görüyorum.”

TEKKELER HAKKINDA

  • “Tekkeler kesinlikle kapanmalıdır.
  • Türkiye Cumhuriyeti, her alanda doğru yolu gösterecek güce sahiptir.
  • Hiçbirimiz tekkelerin uyarmasına muhtaç değiliz.
  • Biz uygarlıktan, bilim ve teknikten kuvvet alıyoruz ve ona göre yürüyoruz; başka bir şey tanımayız.
  • Doğru yoldan sapmışların amacı, halkı kendinden geçmiş ve abdal yapmaktadır. Halbuki halkımız, abdal ve kendinden geçmiş olamamaya karar vermiştir.
  • Bunlar basit bir iş gibi görünür fakat önemi vardır.
  • Biz dünya ailesi içinde uygarız.
  • Her görüş noktasından uygarlığın gereklerini uygulayacağız.”

1925 (Mustafa Selim İmece, Atatürk’ün Ş.D.K. ve İ.S., s. 68.)

EN GERÇEK TARİKAT

  • “Ölülerden yardım istemek, uygar bir toplum için ayıptır.
  • Var olan tarikatların amacı kendilerine bağlı olan kimseleri dünyevi ve manevi yaşamda mutluluğa eriştirmekten başka ne olabilir?
  • Bugün bilimin, tekniğin, bütün kapsamıyla uygarlığın alevi karşısında filan veya falan şeyhin yol göstermesiyle maddi ve manevi mutluluk arayacak kadar ilkel insanların Türkiye topluluğunda varlığını asla kabul etmiyorum.
  • Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz.
  • En doğru ve en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır.”
    1925 (Atatürk’ün S.D. II, s. 215.)

“Mustafa Kemal, Anadolu topraklarında, şimdi gördüğümüz dinç, sağlam delikanlıları askerden kaçıran 17 bin medrese bulunduğunu söyledi. Bu tam bir kolordu demekti.” (S. Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları, Cumhuriyet Kitapları, 1997, s. 127-128.)

Zaferden sonra Mustafa Kemal, 17 Eylül 1924’te Rize’yi ziyaret etti. Vilayet binasından çıkınca Rize Müftüsü Ahmet Hulusi (Alemdar) Efendi ve birkaç müftü, Atatürk’e bir dilekçe verdiler. Dilekçe, medreselerin tekrar açılmasını istiyordu. Mustafa Kemal’in yanıtı: 

  • Demek okul değil de medrese istiyorsunuz. Oysaki millet okul istiyor.
  • Şu zavallı milletin yakasını artık bırakın da vatan evladı yetişsin, yükselsin. Medreseler asla açılmayacaktır. Millete okul lazımdır…” 

Orada bulunan halk ve gençler, Atatürk’ü uzun uzun alkışladılar. Atatürk valiye döndü, “Bunlar İranlılardan ibret almadılar mı? Burasını İran gibi mi yapmak istiyorlar?” dedi. (ABE, C.17, s. 23-24.) 

EĞİTİM (AS: ÖĞRETİM) BİRLİĞİ YASASI VE TARİKAT KUŞATMASI

Türkiye’de tarikatlar, yalnızca ortaokul ve lise değil okul öncesi eğitimde de yapılanıyor.

20 yıldır süren AKP iktidarı tarikatlarında geliştiği bir dönem oldu. AKP, siyasal İslamcı bir parti olduğunu açıkça ortaya koyuyor. “Ne istediniz de vermedik” siyaseti çerçevesinde FETÖ hareketinin gelişmesi ve güçlenmesi de AKP döneminde olmuştur.

9 Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esergül Balcı ve ekibi 2020 yılında Türkiye’deki eğitim ve tarikatlar üzerinde bir alan çalışması yaptı. 

  • “Eğitimde Tarikat Gerçeği: Bir Milyon Çocuk Tarikatların Elinde”
    adını taşıyan raporda birçok gerçek ortaya konulur.

TARİKATLAR SARDI

Rapora göre;

Türkiye’de 30 tarikat silsilesi ve bunların 400 kolu bulunuyor.
Yalnızca İstanbul’da 445 tekke faaliyetlerini açıktan sürdürüyor.
Çoğunluğu İstanbul, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkâri,
Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere
800’ün üzerinde faal medrese bulunuyor. 

Rapora göre, tarikat okullarındaki öğrenci sayısı 210 bin dolayında,
Türkiye’deki 4 binin üzerindeki özel yurdun 2 bin 480’i bir tarikatla bağlantılı.
Bu yurtlarda kalan öğrenci sayısı 300 bini buluyor.

Türkiye’de belli başlı tarikatlar şunlar:
Nakşibendi ve Nurcular, Kadiri tarikatlı, Halveti tarikatı, Rufai tarikatı, Melami tarikatı, Menzil tarikatı, İskenderpaşa cemaati, Erenköy cemaati olarak ortaya çıktı.
Bu tarikatlar içinde Nurcular da aslında Nakşibendi’dir.
FETÖ hareketi Nur tarikatından doğmuştur.
Cumhuriyet döneminde en etkin tarikatlar Nakşibendiler, Said Nursi
ve FETÖ hareketidir. İskenderpaşa cemaati de siyasal alanda etkilidir.

Bugün Türkiye’de cami sayısı 90 bini aşıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın personeli 150 bine yakın. Bunların 61 bini imam, gerisi vaiz ve müezzin. 

Tüm lise ve orta okullarda okuyan öğrenci sayısı 10 milyon 723’tür.
İmam hatip okullarında okuyan öğrenci sayısının 1 milyon 600 bin olduğu belirtilmektedir.

Türkiye’de ortaokul ve lise sayısı toplam 31 bin 450’dir. Orta ve lise ilahiyat okulu sayısı toplam 8 bin 673’tür. Buna göre, imam hatip okulları, toplam ortaokul ve lise sayısının üçte birini geçmektedir.

Toplam üniversite sayısı 208’dir. Üniversitelerin yarısında 105 adet ilahiyat fakültesi vardır ve ayrıca 108 islami ilimler enstitüsü vardır. Son 8 yılda ilahiyat fakülteleri %25 artmıştır. 

İlahiyat fakültelerinde okuyan öğrenci sayısı, hukuk fakültesi öğrencileri sayısını geçmiştir. 

Eğitimde en önemli konu, Öğretim Birliği Yasası’na karşı yapılan darbedir. 

VAKIFLAR VE ÖĞRENCİ YURTLARI

Türkiye’de toplam 8 milyon öğrenci var ancak Türkiye’nin tüm yurt kapasitesi 724 bin kişiliktir. Bu rakam, tüm öğrenci sayısının %10’una bile ulaşamıyor. Gençlerin %89’u barınma olanağından yoksundur. Bu rakamlar tarikat yurtlarına istemi yükseltmeye yaramaktadır. Milli Eğitim’de de tarikatlar ve yandaş vakıflar etkin duruma geçtiler.

  • Dün FETÖ’nün elinde olan yurtlar,
    bugün TÜGVA, Ensar gibi vakıfların ve Nurcuların eline geçmiştir.

Türkiye’de tarikatlara üye olan kişilerin sayısı 1 milyon 100 bin olarak kabul ediliyor. Özel eğitimde okuyanların 1/3’ü tarikata bağlı okullarda okuyor.

ÇOĞUNLUK LAİKLİK İSTİYOR

Aksoy Araştırma kuruluşu Şubat 2022’de “tarikatlara güven” konusunda bir araştırma yaptı. Araştırmaya katılanların %83.8’i tarikatlara güvenmiyor. TEPAV kuruluşunun yaptığı bir alan çalışmasında katılanların % 81’i laik bir düzende yaşamak istediğini belirtirken %18’i hukuk sisteminin şeriat kurallarına göre yapılanmasını istemiştir.

Kaynaklar

– Prof. Dr. Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi (3. Kitap), Bilgi Yayınevi, 1995.
– Osman Selim Kocahanoğlu, Menemen ve Kubilay Olayı, Temel Yayınları, 2013.
– Prof. Dr. Esergül Balcı, Sokakların Sesi-Türkiye’de Kaç Cemaat Var.
– Mithat Baş, Kadızadeler, https://www.mithatbas.com/
Diyanet İşleri Başkanlığı, Tarikatlar Raporu, Kaynak Yayınları.
– Alev Coşkun, Özgürlük Mücadeleleri Tarihimiz-Devrimin İlk Karşıtları, Cumhuriyet Kitapları, 2013.

Suay Karaman : ÇAPULCU


ÇAPULCU!

portresi2

 

 

Suay Karaman

 

 

29 Mayıs 2013 Çarşamba günü Başbakan 3. Boğaz Köprüsü ve Kuzey Marmara Otoyolu’nun temel atma töreninde yaptığı konuşmada şunları söylemişti:

  • ”Ne yaparsanız yapın, biz kararı verdik. Taksim Topçu Kışlası’nı yeniden
    inşa edeceğiz. Eğer tarihe saygınız varsa, önce o Gezi Parkı denilen yerin tarihi nedir? Onu araştır bak. Biz orada tarihi yeniden ihya edeceğiz.”

Laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla onaylanan AKP iktidarı, kanlı 31 Mart ayaklanmasının simgesi olan irticanın karargahı Taksim Topçu Kışlası’nı, yeniden yapmak istiyor. Bunun yanında Taksim Gezi Parkı’na da
yeni alışveriş merkezi yapılarak, ağaçların kesilmesine karar veren AKP zihniyeti, toplumun büyük direnciyle karşılaşmıştır. Günlerdir süren bu coşkulu ve büyük dirence üç ağaç değil, sadece bir kültür neden olmuştur.

Büyük önderimiz Atatürk’e ve silah arkadaşlarına “ayyaş” diyenler, Atatürk ilke ve devrimlerine ve cumhuriyet kurumlarına dil uzatanlar, bağımsızlığımızın simgesi olan bayrağımızı ve T.C. harflerini kısıtlayanlar, ulusal bayramlarımızı yasaklayanlar,
laiklik ilkesini yok etmek isteyenler, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıranlar, yurtsever aydınları, komutanları, bilim insanlarını sahte kanıtlarla Silivri’ye gönderenler,
ülkemizin ulusal değerlerini emperyalizme peşkeş çekenler, ülkemizin bölünmesi için emperyalist oyunlara maşa olanlar, Suriye konusunda olduğu gibi emperyalizmden yana tavır koyanlar, kısaca yaşadığımız topraklara ihanet edenler, bu büyük ve coşkulu direnişin ardında yatan nedenlerdir.

Yakın tarihimizdeki en güçlü halk direnişi olarak 31 Mayıs tarihinde başlayan
bu toplumsal hareket, Türk ulusunun yeni bir dönüm noktası olacaktır. Bundan sonra
hiçbir şey 31 Mayıs’tan önceki gibi olmayacaktır. Artık emperyalist güçlerle bütünleşerek, Türk halkına zorbalık yapmak mümkün olmayacaktır. Bu direniş sonunda muhalefetin, hükümet hakkında gensoru vermesi, hükümetin istifa etmesi, seçim ve siyasi partiler yasası değiştirilerek, erken seçim yapılması zorunluluğu gündeme gelmelidir.

Bu halk direnişinde CHP ve MHP gibi muhalefet partileri yine sınıfta kalmışlardır. Kullanım süresi dolduğu için deliğe süpürülmesi gereken başbakan yerine emperyalizm, Abdullah Gül’ü etkin konuma getirmek istemektedir.
Yurtsever geçinenler de bunu desteklemektedir.

Eğer CHP Genel Başkanı halka inansaydı, halkın yanındaki kitlelere önderlik ederek, kendi iktidarının yolunu açabilirdi. Ancak halka inanmak yerine, Soros düzenine inandığı için, siyasi iktidarın noteri Abdullah Gül’e çare aramak için gitmiştir.

  • Yeni CHP yönetimi Gül’cülük yaparken,
    CHP tabanı meydanları doldurmaktaydı.

Milliyetçiliği, sol düşmanlığı ve irtica dostluğu olarak gören MHP Genel Başkanı da, emperyalizmden ve şeriat düzeninden yana tavır aldı ve eylemleri desteklemedi.
Ancak MHP tabanı da meydanlarda yerini aldı. CHP ve MHP’nin, sadece salı günleri grup toplantılarıyla muhalefet yapılamayacağını, meydanlara inilmesi gerektiğini
bütün bu olanlara karşı anlayamamış olmaları, gerçekten düşündürücüdür.

Tüm ülkede milyonlarca insanın kararlı, bilinçli, düzeyli, yaratıcı, sevgi dolu ve özveriyle, canlarını tehlikeye atarak giriştikleri bu uzun soluklu direnişin ülkemize aydınlık getirmesini isteyen milletvekillerinin, genel başkanlarının sözlerinden çıkarak,
Meclisi boşaltmaları ve halka dönmeleri gerekmektedir. Bunun için bu direnişlerle hükümet istifaya zorlanmalı ve erken seçim yapılması gündeme getirilmelidir.
Artık ihanete karşı, yurtsever olma zamanıdır.

Kastamonu’nun İnebolu ilçesi AKP Gençlik Kolları Başkanı’nın;

  • “Taksim Gezi Parkı’ndan sonra Anıtkabir’i de yıkarız!”

söylemine sessiz kalan başbakan, düşünceyi ifade etme özgürlüğü kapsamında gösteri yapan yurtseverler insanlarımızı “çapulcu” olarak nitelemiştir. Çapulcunun anlamı, yağma ya da talan yoluyla başkasının malını alandır. Bu anlama bakıldığında, çapulcunun kimler olduğu çok açıktır, bellidir. Başbakanın çapulcu dediği insanlara, güvenlik güçlerinin çok sert müdahalede bulunması ise, özürle geçiştirilemeyecek kadar büyük bir vahşettir ve mutlaka bunu yapanlardan, yaptıranlardan hesabı sorulmalıdır.

Günlerdir süren bu direnişin gerçek önderi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Atatürk’ün gençleri, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmak için meydanlarda yerlerini alarak, emperyalizme ‘dur’ demek için

  • Yeniden Mustafa Kemal Atatürk!

demektedirler. Atatürk ile başaracağına inandığımız Türk Gençliği’ne, millet olarak güvenimiz tamdır..

İlk Kurşun Gazetesi, 10 Haziran 2013.

Doğu Perinçek’in Ergenekon Davasında Son Savunması : 06.06.2013


Doğu Perinçek’in Ergenekon Davasında Son Savunması : 06.06.2013

portresi-2

Perinçek’ten Gezi Park’lı savunma

Ergenekon davasında savunma yapan Doğu Perinçek,

 

Atatürk’ün Nutku’nu yerine getirecek gençlik ortaya çıktı.
Zekasıyla, yeteneğiyle ve dinamizmi ile gücüyle ‘Cumhuriyeti yıkamazsın ben seni yıkarım’ diyor.
Halk, tavayla, tencereyle eylemlere destek veriyor.
2 sene içinde bu hükümet yıkılacak..”


ifadelerini kullandı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’de görülen 66’sı tutuklu 275 sanıklı Ergenekon Davası’nın 310. duruşması başladı.

Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi‘nin yanında bulunan büyük salonda yapılan duruşmada
CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal,
CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay,

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek,
Gazeteci Tuncay Özkan
ve
eski Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin’in de aralarında bulunduğu
52 tutuklu sanık hazır bulundu.

Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ve emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un da  aralarında bulunduğu 14 tutuklu sanık ise duruşmaya katılmadı.
Bu davadan tutuksuz, başka davadan tutuklu yargılanan Sami Hoştan ve Yalçın Küçük de duruşmada hazır bulundu.

Perinçek savunma yaptı

Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, esas hakkındaki mütalaaya ilişkin
son savunmasını yapması için tutuklu sanık İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’i kürsüye çağırdı.

Savunmasında mütalaayı eleştiren Perinçek, mütalaada hakkında ‘Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasının talep edildiğini söyleyerek, “İddianame, Ergenekon Terör Örgütü omurgasına oturtulmuştu ancak bu tutmadı.
Bu sefer de iddia makamı örgüt iddiasını arka plana çekti cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüsü ön plana çıkardı.

Bu sefer de mütalaada iddia makamı ‘bizde pantolon kayışı yok, size vantilatör kayışı verelim’, gibi darbeye teşebbüsü öne çıkardı. Çünkü örgüt ortaya çıkarılamadı.” diye konuştu.

2 bin 271 sayfalık mütalaada kanunlar tarafından tanımlanan suçu oluşturan fiil olmadığını söyleyen Perinçek, mütalaada, tarih ve fiil olmadığını belirtti.
Perinçek, 31 Mart ayaklanmasından sonra 2. Abdülhamit’in tahtan indirilmesine değinerek, “31 Mart ayaklanmasında irticanın ezildiği 14 Nisan 1909’da Abdülhamit’in Topçu Kışlası’nda devrilmesi bir fiildir dedi. Perinçek, tarih gösterilemediği için suçun oluşmayacağını söyleyerek, “Suç tanımlanmadığı için arkadaşlarımız da bu tuzağa düştüler. ‘Bundan dolayı şöyle oldu, selam vermiş, vermemiş, andıç yazmış, telefonla aramış, aramamış, komutan selam verdin mi, vermedin mi, görmedim’ gibi. Aslında ortada suç yok” dedi.

“Örgütün nefesini duyan yok”

“İddia edilen örgütün organı, programı, belgesi, toplantısı, eylemi yok” diyen Perinçek davada kapsamında tanık olarak dinlenen eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök‘ün de aralarında bulunduğu tanıkların iddia edilen “Ergenekon Terör Örgütü” diye bir örgüt duymadıklarını söylediklerini belirtti. Tanık olarak dinlenen Eski MİT Kontr-terör Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün de Ergenekon isimli bir örgüt duymadığını belirten Perinçek, “Bu iddia edilen Ergenekon terör örgütünün elinden tutan yok. Örgütün nefesini duyan yok. Çünkü örgüt yok” ifadelerini kullandı.

2002-2003 yılları arasında darbe girişimi olduğu iddiasının olduğunu söyleyen Perinçek, “Yok efendim Ecevit’i hastaneye götürmüşler, Ecevit’i hastaneden getirmişler, hastanede de şunları yapmışlar gibi sözlerle suçlamalar yapıldı. Bunun darbeye teşebbüs ile ne alakası var. 2002-2003 yıllarında Hilmi Özkök darbe girişimini engellediği iddia ediliyor. Darbeyi önleyen adam geldi, ‘Hayır öyle bir şey olmadı’ dedi” diye konuştu.

“Biz bu hükümeti yıkacağız”

Doğu Perinçek, “Anayasa Mahkemesi 30 Temmuz 2008’de AKP’nin yasadışı olduğunu ve Cumhuriyetin yıkıcısının odağı olduğuna karar verdi ama infaz edemedi. Bunun karşılığı para cezası olabilir mi?

Ama şuan halk AKP’yi yıkmaya başladı.
Bu, iki yılda sonuçlanacaktır.
Bu hükümet yasadışıdır.
Biz de  İşçi Partisi ve halk olarak yasadışı olan AKP iktidarını ortadan kaldıracağız.
Biz bu hükümeti yıkacağız.
Türk milleti bu hükümeti yıkıyor. ‘Türk milletini Anayasadan sileceğiz’ dediler.
TC’yi kaldırmak istiyorlar bundan büyük suç olabilir mi?
Siz burada Türk milleti adına yargılama yaptığınızı söylüyorsunuz,
onlar da bu milleti silmeye çalışıyorlar.” ifadelerini kullandı.,

Gezi Parkı eylemleri

Taksim Gezi Parkı’ndaki eylemlere de atıfta bulunan Perinçek sözlerini
şöyle tamamladı:

  • “Atatürk’ün Nutku’nu yerine getirecek gençlik ortaya çıktı.
  • Zekasıyla, yeteneğiyle ve dinamizmi ile gücüyle ‘Cumhuriyeti yıkamazsın ben seni yıkarım’ diyor.
  • Bugün halk cezayı kesiyor. Eylemlere bakın.
    Muazzam bir gençlik var. Atatürk’ün Nutku’nu, ruhunu ortaya koyan bir gençlik var.
  • Halk, tavayla, tencereyle eylemlere destek veriyor.
  • 2 sene içinde bu hükümet yıkılacak”
    (DHA, 6 Haziran 2013)