Etiket arşivi: “3 T Formülü”

KORONA VİRUS SALGINI GÜNCELLEME -3

KORONA VİRUS SALGINI GÜNCELLEME -3


Değerli site okurlarımız,

İlk 2 güncellemeyi http://ahmetsaltik.net/2020/03/18/korona-virus-nelere-sal-nelere-mercek/, adresindeki yazımızın altında 2 yorum olarak paylaşmıştık..

Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına göre 19 Mart 2020 günü 1981 kişiye korona virüs testi yapıldı ve % 8,48 oranında olgu / hasta bulundu. Bu sonuçları tarama değil doğrulama testi sonucu varsayar isek.. Salgının aşamasına, test uygulanan kişilerin epidemiyolojik özelliklerine göre değişebilmekle birlikte, çok önemli bir orandır ve riskin büyüklüğünü vurgular. Öte yandan, yaygın test yapmakla çok sayıda erken – bulgusuz (a-semptomatik) olgu yakalanabileceğini de kanıtlar. Gereksinimimiz de buydu zaten baştan beri..

Demek ki temel belirleyici TEST yapmak!..

DSÖ de 3 T formülü öneriyor..

1. Test yap erken tanı koy
2. Olguları ayır
3. Sağaltım (tedavi) ver..

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)  COVID-19 hastalarının belirlenip karantinaya alınabilmesi için ülkelere daha çok koronavirüs testi yapmaları çağrısında bulundu. DSÖ Genel Direktörü Dr. T. A. Ghebreyesus, testlerin yapılmasının salgın ile savaşımın temeli olduğunu ve her ülkede önemsenmesi gerektiğini belirtti. DSÖ, hastaların tedavi edilmemeleri durumunda veya iyileşip iyileşmedikleri izlenmediğinde, salgının düşük düzeyde sürebileceği ve insanların sosyal kısıtlamaları kaldırıldığında da salgının daha kötü bir noktaya ulaşabileceğine dikkat çekti. (https://www.dw.com/tr..)

Hala, salgın 3. ayını bitirmek üzere iken, 81 ili olan ülkemizde 16-18 ilde, daha yeni test yapılabilecek.. Kalan iller?? Türkiye bunca aciz mi? 2,5 – 3 aydır ne yaptık?

Cerrahi maskede bile sıkıntı var!?

Aziz milletimizin kimi muhterem bireyleri, hastanelere hasta gibi başvurarak bu maskeleri topluca yürütümeyi “dinen caiz” görebilmekte.. Hatta fahiş fiyatlarla pazarlamayı da!
***

Bütün umut; Türkiye ve dünyada salgının çizeceği olgu sayısı / ya da insidens hızı eğrisinin yükselme eğiliminin çok yüksek olmaması.. Örneğin 45 dereceyi bulmaması! Klasik çan eğrisi oluşursa işimiz çooook zor.. Sağlık kurumlarımız aşırı yüklenme nedeniyle iflas edebilir..

“Tatlı bir eğim” (slope, tg æ < 45) ile yükselmesi, hızla yükselmenin (explosion) yerine plato’nun uzaması ve çıktığı gibi inişe geçmesi “arzulanan” epidemiyolojik beklentidir. Ancak bu kez de uzayan salgın nedeniyle sosyo – ekonomik yük kaldırılamaz boyutlara ulaşabilir..

Öte yandan, eğrinin tek tepeli (unimodal) olması da kural değil.. Örneğin Çin için.. Yerli olguları kalmadı, büyük başarı ancak yabancı (imported) hastaları var hala.. Önlemler gevşetilirse, salgın eğrisi, altında kapattığı alan kuramsal olarak gene “1 birim” kalmakla birlikte (!), kafasını kaldırabilir ve 2 tepeli (bimodal), hatta çok tepeli (multimodal) desen (patern) de çizebilir!..

Çok tepeli salgın eğrisi deseni için bir başka neden de, bu salgın sürerken Corona Virus 19‘un mutasyona uğraması ve önceden hastalığı geçirenlerin de bir kez daha yakalanması riskinin gerçekleşmesidir.. Bir başka deyimle, enfeksiyon hızla yayılsın, bağışık nüfus oranı büyüsün ve yayılım böylelikle dursun… senaryosu, bu nedenle bilimsel olmadığı gibi, İnsancıl da değildir!

  • Epidemiyolojik irdeleme zorunludur.. hem de adamakıllı.

Bunu klinisyen hekimler –en azından yeterince– bilmez ve yapamaz..

HALK SAĞLIĞI Uzmanlık Alanının ve Epidemiyolojinin işidir matematiksel modellemeler geliştirmek ve öngörüler (forecasting) üretmek… (Quantitative Decision Making Procedures..)

Ancak, HALK SAĞLIĞI Uzmanlarını TV’lerde göremiyoruz pek!_

Her salgının çan eğrisini (Galton’s bell shape) çizeceğini söyleyen enfeksiyon ve başka dallardan uzmanlar görüyoruz.. Hatta dışarıda eğitim almış bir bölümü.. Bu çok yanlış..

Türkiye’deki COVID-19 salgınının epidemiyolojik eğrisini çizebilmek son derece önemli. Salgın 3. ayını bitirirken ülkemizde bu eğriyi hala elde edemedik. Oysa bu eğri, salgının yönetiminde bize pusula gibi yol gösterici olacaktı..

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Koronavirüs salgını nedeniyle karantina altında olanlara ilişkin yaptığı açıklamada, “9 bin 800 kişiye Umre dahil karantina uygulamamız var… ” dedi. Oysa Umre ziyaretçileri 21 bin kişi idi. Bu riskli kitleye bile tarama testi bütünüyle yapılmamıştır. Tüm Türkiye’ye dağılmışlardır, bu büyük bir hatadır salgın yönetiminde ve bedeli ödenecektir.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde bir eğitim sırasında Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı meslektaşımız Dr. Güle Çınar’ın bu konuyu eleştirmesi son derece yerinde ve gereklidir. Gizlice kayıt yaparak, kırpıp – bölerek servis yapmak ve suçlu yaratmaya çabalamak tek sözcükle “ayıp” tır. Bu meslektaşımızın yanındayız Ankara Tabip Odası gibi.. Destek açıklaması yapan Ankara Tıp intörn doktorlarımız gibi.. Üniversite / Fakülte yönetiminin bu meslektaşımıza destek vermek yerine “özür açıklaması” yapmaya yönlendirmesini üzüntüyle karşılıyoruz. (Anayasa md. 38/6: “Kanuna aykırı elde edilmiş bulgular delil olarak kabul edilemez.”)

Öte yandan, epey gecikse de, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca yeni tip Corona Virüs (Covid-19) önlemleri kapsamında camilerin kapalı tutulmasının kararlaştırılması yerinde olmuştur.

19 Mart 2020 gecesi saat 21:00’de sağlık çalışanlarına balkonlarında ALKIŞ DESTEĞİ başlatan vefalı halkımıza şükranlarımızı sunarız..

Türkiye’de COVID-19 testi yapılma koşulları – ölçütleri aşırı dar tutulmuştur. Oysa HonKong, Singapur, Tayland, Güney Kore, Çin tersini yaptı. İsteyen herkese, sokaklarda…. test yapıldı ve taşıyıcılar erkenden tanı aldı, toplumdan ayrıldı (izolasyon, tecrit..), sağaltımları (tedavileri) yapıldı bulaş zinciini kırmak için.
****

Dün (9.03.2020) Sağlık Bakanı TBMM’de bilgi sundu, soruları yanıtladı..
Ama kapalı kalan / bırakılan birçok yer var..
Örneğin olguların ülkeye dağılımı ve özellikleri.. Yerli ya da yabancı olmaları, geçici koruma statüsü altında olan 5 milyonu aşkın insanda durum nedir örneğin??

KİŞİ – YER – ZAMAN bilgisi / üçlüsü yaşamsal derecede önemlidir Epidemiyolojik irdeleme ve öngörü için..

Kullanılan test ise YUMUŞAK KARIN..

Tarama testi (screening test) ve doğrulama testi (confirmation test) apayrı şeyler..

Sağlık Bakanı, 15 dakikaya dek indirilen sürede test sonucu verilebileceğini söyledi.. Bu iyi ama en önemli özelliği bu değil bir testin..

Geçerlik (validity) ve güvenilirlik temel özellikler..

Güvenilirlik için ise DUYARLIK / ÖZGÜLLÜK / POZİTİF KESTİRİM DEĞERİ / NEGATİF KESTİRİM DEĞERİ diye 4 özelliğe bakılmakta bir test için..

43 yıllık hekim, 40 yıllık Halk Sağlığı Uzmanı ve 33 yıllık Halk Sağlığı Öğretim Üyesi olarak biz bu bilgilere erişemiyor ve salgının yönetiminde Sağlık Bakanlığına destek olamıyoruz..

Bilimsel Kurulda salt 1 Halk Sağlığı Uzmanı profesör var.. Oysa Kurul bu uzmanlardan oluşmalı gerçekte ve gerektiğinde başka dal uzmanları çağrılmalı.

HALK SAĞLIĞI UZMANLIĞI” (Public Health Specialty) denen tıp dalının dünyadaki tanımı ve işlevi bu!

  • Salgınları, Halk Sağlığı Uzmanları yönetir..

Dolayısıyla Sağlık Bakanlığının hemen, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği – HASUDER ile yoğun profesyonel kurumsal işbirliğine girmesi zorunludur..

Türk Tabipleri Birliği ile de elbette..

20 Mart 2020 günü saat 00:15’te dünya genelinde doğrulanan olgu sayısı 244,950; ölümler 10,033 ve iyileşenler 87,408 kişidir.

Türkiye, 83 + 5 = 88 milyon nüfusu ile dünya nüfusunun %1,1’i olup; yukarıdaki verilerden bu oranda pay alabileceği kabaca varsayılırsa; 244,950 x 0,011 = 2694 COVID-19 hastası ve 110 ölüm kaydetmiş olmalıydı.. diye pragmatik bir öngörüde bulunabiliriz.. Ancak 359 toplam olgu  sayısı ve 4 de ölüm kaydımız var!? 168 olgu salt dün eklendi 1981 test sonucu ve % 8,48 pozitiflik oranı oldukça yüksektir. Demek ki test yapmayı deyim yerinde ise “cömertçe” sürdürmek gerekir. En azından şu dönemlerde çünkü olgu yakalama oranı yüksektir. Bildiğimiz ölçüde, uygulanan gerçek zamanlı PCR testi ile yalancı negatiflik çok düşük, testin duyarlığı çok yüksektir. Tipik buzdağı sorunu.. (ice berg phenomenon and illusion)

Buzdağının suyun üstünde görünen bölümü, su altındaki ana gövdenin 1/10’u gibi..

  • Herhalde dünyada açık ara fark ile en başarılı COVID-19 savaşımını Türkiye yürütüyor!?
    Dünya alem gelip bizden öğrenmeli.. mi demek düşüyor bize??!!
  • AKP ve Erdoğan’ın BİLİMSEL – SAYDAM – POLİTİK OLARAK DÜRÜST olmak zorunda; başka hiçbir ama hiçbir seçenekleri yok, yok, yok!

Yurt dışında yayınlanan (16.03.2020) bildik yazarlı bir makalede,

partili CB Erdoğan’ın 80 milyon insanın yaşamı ile kumar oynadığı ve
halka YALAN SÖYLEDİĞİ
savları dile getirilmekte!
(https://nationalinterest.org/blog/middle-east-watch/gambling-80-million-lives-why-erdoğan-lied-about-coronavirus-133672)

Bunu asla hak etmiyoruz. Halka saygılı, gerçekleri dile getiren, saydam – dürüst ve hesap verebilen politik kadrolar Türk halkının da elbette en doğal haklarındandır.

Türkiye bu salgının altında kalırsa;

  • AKP falan kalmaz, kar gibi erir, biter yok olur, tarihin çöplüğünde hak ettiği yeri bulur…Türkiye, yaralı da olsa elbette yoluna devam eder, iyileşir.

Sevgi, saygı, kaygı ama UMUT ile.
20 Mart 2020 (03:05) Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Batının Ermeni politikası Türkiye’den toprak istemeye yönelik!


AVRUPA BİRLİĞİ VE ERMENİ KARARLARI

Metin AYDOĞAN
Metin_AYDOGAN_portresi
 

Batının Ermeni politikası
Türkiye’den toprak istemeye yönelik!

1970’lerden beri biçim değiştiren ancak yoğunluğundan bir şey yitirmeyen ve bugün de yürürlükte olan Batının Ermeni politikası, kesin ve saltık (mutlak) bir biçimde
Türkiye’den toprak istemeye yöneliktir. Olayların ortaya çıkışı, gelişmesi, gündemde tutulması ve alınan kararlar, bu savın açık kanıtlarıdır. AB organlarının aldığı kararlar ve
bu kararların uluslararası bir boyut kazandırılarak yaygınlaştırılması, toprak talebinin
ön hazırlıkları ve kamuoyu oluşturma girişimleridir.

Asala Terörü
1970 ve 80’li yıllarda Batı başkentlerinde şiddetli ve yaygın bir Ermeni terörü yaşandı.
ASALA örgütü elemanları, Türk elçilerine saldırılar düzenledi ve elçiliklerde görev yapan 35 Türk diplomatını öldürdü, 11 diplomatı yaraladı.1 

Yalnızca gizli servislerin değil, Batılı hükümetlerin de bilgi ve sessiz desteğiyle yapılan bu saldırılara, “demokratik” Batının “insan haklarına saygılı”kurum ve kuruluşları hemen hiçbir tepki göstermedi ve Türk diplomatlarına yöneltilmiş olan vahşi terör, yalnızca izlendi.
Gönülsüz yakalamalar sonucunda yapılmak zorunda kalınan göstermelik yargılamalarda, hukuk kurallarını olduğu kadar yaşam hakkını da yok sayan uygulamalar yapıldı. Sanıklara neredeyse kahramanmış gibi davranıldı. Avrupa Birliği bu dönemde, Ermeni terörüne karşı koyan ya da Türk diplomatlarına sahip çıkan hiçbir ciddi karar ve önlem almadı.
Terör dalgasının durmasından sonra Brüksel ve Batı başkentlerinde Ermeni konusunda Türkiye’yi suçlayan gerçek dışı açıklamalar yapılmaya başlandı. Siyasi temsil yetkisine sahip kişi ve kurumlar, Türklerin 20.yüzyıl başında Ermenilere soykırım uyguladığı yönünde savlar ileri sürdüler ve bu savlar, Batıda kabul gören ortak politik tutum durumuna getirildi.
Terör eylemlerinin “aniden” durması ve ardından teröre gerekçe oluşturan dayanaksız savların, “meşru” siyaset durumuna getirilmesi; Ermeni konusunun, Batı politikalarına önceden tasarlanarak yerleştirildiğini ve bu tasarımın Türkiye’ye karşı siyasi baskı unsuru olarak kullanılacağını gösteriyordu. Ermeni sorunu, 90 yıl sonra Avrupa’nın politik gündemine yeniden girecekti. Görünen açık gerçek buydu.
AB’nin Kürt ve Ermeni Politikası
AB’nin Türkiye’ye karşı uyguladığı “Kürt” ve “Ermeni” politikalarında, tam bir benzerlik vardır. Her iki konuda da önce terör örgütleri oluşturulmuş, bunlara siyasi ve lojistik destek sağlanmış, daha sonra olay siyasallaştırılmıştır.
ASALA 1975 yılında Beyrut’ta, PKK aynı yıl Bekaa’da (Suriye) kurulmuştu. Her iki örgüt de sıradışı bir hızla güçlenmiş ve uyguladıkları terörle, Türkiye’ye ciddi zararlar vermişti. ASALA’nın 10 yıl süren silahlı saldırı döneminden sonra 1985’te, Ermeni savları siyasallaşmış ve bu tarihten sonra AB başta olmak üzere hemen tüm Batılı devletler “Ermeni soykırımı” kararları almaya başlamışlardı. 2000 yılında Batı başkentlerinde artık ASALA’nın 25. Kuruluş Yıldönümü kutlanıyordu.2
Aynı yöntem bugün, PKK için uygulanmaktadır. 30 yıllık terör döneminde her türlü destek verilerek ayakta tutulan PKK, şimdi siyasilleştirilmekte ve Türkiye’ye bu yönde dayatmalar yapılmaktadır. Ne gariptir ki Türk hükümetleri “demokratikleşme”, “yapısal dönüşüm” ya da “çözüm süreci” adı altında bu istekleri yerine getirmektedir.
Kararlar
Avrupa Parlamentosu ilk “Ermeni soykırım” kararını, ASALA’nın “silah bırakmasından” hemen sonra 18 Nisan 1987 tarihinde aldı. Bu kararda şunlar söyleniyordu: “Avrupa Parlamentosu, 1915–1917 yıllarındaki Ermeni olaylarını, Birleşmiş Milletler’in 9 Aralık 1948 tarihli kararındaki ‘soykırım’ tanımına uygun bulur ve ilan eder, Türk hükümetinin de bunu kabul etmesini ister. Türkiye’nin bu olguyu reddetmesinin Avrupa Birliği üyeliğinin kesin engeli olduğunu açıklar.”3 

Karara o günlerde hemen hiçbir tepki gösterilmedi. Oysa öldürülen 35 Türk diplomatının acıları çok tazeydi ve Türk kamuoyu bu konuya duyarlıydı; alınan karar kasıtlı bir yaklaşımı içeriyor ve Ermeni konusunu resmen, Türkiye karşıtı bir politika durumuna getiriyordu.
Avrupa Parlamentosu, 1987 kararından sonra “Ermeni soykırımıyla” ilgili olarak; 2000 ve 2002 yıllarında aynı nitelikte ve hemen aynı söylemlerle iki karar daha aldı. Türkiye’deki tepkisizlik, AB’nin yalnızca Ermeni “soykırımı”değil, hemen her konudaki isteklerini dayatmaya vardırarak arttırmasına yol açıyordu.
Avrupa Parlamentosunun 15 Kasım 2000 tarihinde aldığı ikinci Ermeni kararı şöyleydi:“Avrupa Parlamentosu Türk Hükûmetine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine, özellikle modern Türkiye devletinin kurulması öncesinde Ermeni azınlığın maruz kaldığı soykırımın kamuoyu önünde kabul etmesi ve Türk toplumunun önemli bir parçasını oluşturan Ermeni azınlığa taze bir destek vermesi çağrısında bulunur.”4

Ermenilerin Türk toplumunun önemli bir parçasını oluşturduğu” ve “Ermeni azınlığa taze bir destek verilmesi çağrısının” ne anlama geldiğini ve ne amaç güttüğünü yalnızca politik yetki sahipleri değil hemen hiçbir kesim ele alıp irdelemedi. Türkiye’yi “yönetenlerin” gözü, AB’ye üye olmaktan başka bir şey görmüyordu.
Dirençsizlik
2000 yılında Avrupa ve Amerika’da Ermeni soykırım kararlarının neredeyse bir salgın durumuna gelmesine karşın, etkisi olmayan ve sözde kalan cılız karşı çıkışlardan başka bir şey yapılmadı. Türkiye’nin dirençsizliği nedeniyle, kendisine serbestçe hareket edebileceği geniş bir alan yaratan AB, Avrupa Parlamentosu aracılığıyla üçüncü Ermeni “soykırım” kararını 28 Şubat 2002 günü aldı.
Güney Kafkasya Raporu” adı verilerek alınan ve içinde “soykırım” savlarını içeren kararın ötekilerden önemli bir ayrımı vardı. Birçok insanımıza inanılmaz gibi gelebilir ama Avrupa Parlamentosu, Ermeni “soykırımının” kanıtlanmasını Atatürk’le ilişkilendiriyor ve aldığı kararda şunları söylüyordu: “Soykırımın Avrupa Parlamentosu ve bazı Avrupa ülkeleri tarafından tanınması, Birinci Dünya Savaşı sonunda Türk rejiminin bazı sorumluları soykırım nedeniyle ağır cezalara mahkum etmiş olması, bu sorunun Türkiye tarafından sonuçlandırılması için, AB’nin getireceği bir öneriye temel oluşturabilir… Kemal Atatürk, TBMM’nde 10 Nisan 1921 tarihinde yaptığı konuşmada, jöntürkler rejiminin, Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni halkına karşı soykırım yaptığı sonucuna varmıştı.”5
Avrupa Parlamentosu Atatürk’ün, Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığını kabul ettiğini ileri sürülüp bunu parlamento kararı durumuna getirirken, TBMM bu garip karara çok “kibar” bir tepki gösteriyor ve yayınladığı bildiride şunları söylüyordu: “Saygın olarak bilinen bir parlamentonun tarihi gerçekleri inkâr ederek asılsız Ermeni iddialarını benimsemesi, Türk tarihini, devletini ve milletini yaralar.”6
Avrupa Parlamentosu 28 Şubat günü yalnızca Ermenilerle ilgili karar almadı. Parlamento aynı gün, Sevr anlayışına bağlı kalarak, sürekli birlikte yürüttüğü Ermeni–Kürt politikalarına uygun düşen bir karar daha aldı. Bu kararda, Anayasa Mahkemesi’nde hakkında kapatılma davası açılmış olan HADEP’e destek amacıyla, duruşmayı izlemek üzere yedi kişilik bir kurul seçildi; Türk hükümetine HADEP’in kapatılmaması için çağrıda bulunuldu; HADEP’in Kürt halkının haklarının geliştirilmesi için bir şans olduğu vurgulandı. 7
Avrupalılar “ikiz kardeş” durumuna getirdikleri Ermeni ve Kürt konularında bu tür kararlar alırken, Türkiye Cumhuriyeti Başbakan YardımcısıMesut Yılmaz; kurulmasına Laeken Zirvesi’nde karar verilen ve ilk toplantısını 28 Şubat’ta yapan Avrupa Konvansiyonu’na katılıyor ve burada, bu tür kararların Türkiye’nin AB’ye üye olmasıyla önlenebileceği yönünde sözler söylüyordu.
Amaç
Avrupa ve Amerika’da Ermenilerle ilgili alınan kararlar ve yapılan uygulamalar, Avrupa Parlamentosu kararlarıyla sınırlı değildir. Batılı devletlerin hemen tümünde, değişik biçim ve aralıklarla, Türklerin 1915 yılında Ermenilere karşı soykırım uyguladığı yönünde kararlar alınmış, kararlara gerekçe oluşturan anlayış, bütünlüğü olan temel bir Batı politikası durumuna getirilmiştir. Konu üzerinde sağlanan “görüş birliğinin”, yöneldiği amaç ve taşıdığı önemin Türkiye’de yeterince kavranmamış olması; Ermeni “soykırım”kararlarına karşı, yaptırım gücü olan tutarlı politikaların ortaya koyulamamasına neden olmaktadır.
Avrupa’da kendimizi iyi tanıtamıyoruz”, “Ermeni diasporası destek görüyor” ya da “Tarihi tarihçilere bırakalım” türünden ilkel yaklaşımlar, karar yetkisine sahip çevrelerde sıkça dile getirilmektedir. Oysa, Batılıların somut bir ereğe (hedefe) yönelmeden ve çıkara dayanmadan; açıklama yapmak ya da tarihsel olaylarla ilgilenmek gibi bir alışkanlıklarının olmadığı bilinen bir gerçektir.
Ermenilerle ilgili dizgeli (sistemli) bir Batı politikasına dönüşen açıklama ve kararların, ne anlama geldiğini görmek güç değildir. Olaylar ve gelişmeler, geçmişten gelen ve bugünü kapsayan bir bütünlük içinde ele alındığında, ileri sürülen savların temelinde; “tarihsel bir haksızlığın” Türklere kabul ettirilmesi gibi basit bir isteğin değil, uygun zamanda somuta dönüştürülecek olan toprak isteminin yattığı görülecektir.
Fransız Parlamentosu
Fransız Senatosu, Avrupa Parlamentosu’nun Ermeni kararından bir hafta önce, 8 Kasım 2000 tarihinde; “Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığını” kabul eden bir yasa tasarısını oyladı ve büyük bir çoğunlukla bu tasarıyı yasalaştırdı. Yasanın hazırlanış ve kabul edilişi, Fransız Senatosu’nun tarihinde belki de örneği olmayan bir hızla gerçekleştirilmişti. Tasarı, sabaha karşı 02:00’de, “Acil sorunlar gündemi” çerçevesinde ele alınmış ve 05:30’da oylanarak kabul edilmişti.
Fransa Parlamentosu, gerçek dışı gerekçelere dayandırarak kabul ettiği bu yasayla yetinmedi ve daha sonra dünya demokrasi tarihinde görülmemiş bir yasa daha kabul etti. “Ermeni Soykırımı Yoktur” diyenlere ceza getiren bir tasarıyı yasalaştırdı.
Türkiye’de kuru–sıkı sözlerle yapılan, etkisi ve yaptırım gücü olmayan açıklamalar, Fransız yetkililer tarafından hemen hiç ciddiye alınmadı ve Türkiye’yle adeta alay eden karşı açıklamalar yapıldı. Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Bernard Garcia’nın sözleri bu tür açıklamaların, ulusal onur açısından en kabul edilemez olanıydı. Büyükelçi şunları söylüyordu: “Türkiye, Fransa’ya karşı önlem alırsa alır. Ama şu an kimin kime daha çok ihtiyacı var, ona bakmanız gerekir. Bunu yaptığınızda sonucun sizin zararınıza olduğunu görürsünüz. Dünyanın en önemli ülkelerine tehditler savurmakla Türkiye bir şey elde edemez.”8
İtalya ve Diğerleri
Avrupa Parlamentosu’nun Ermeni kararından iki gün sonra 17 Kasım 2000 tarihinde, bu kez İtalyan Meclisi, Ermeni “soykırımı” kararı aldı. Karar tasarısında, Avrupa Parlamentosu’nun aldığı soykırım kararı dile getirilerek, bu kararın desteklendiği belirtiliyor ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi için çalışma yapılması isteniyordu.9 

Ermeni “soykırım” kararı birçok Avrupa ülkesinde alındı ama Avrupa’yla sınırlı kalmadı; bugüne dek pek çok ülke benzer nitelikte kararlar aldılar. ABD Temsilciler Meclisi (1975 ve 1984 iki kez), Kıbrıs Rum Kesimi Parlamentosu (1982),Arjantin Senatosu (1998), Rusya Duması (1995), Kanada Parlamentosu (1996),Yunanistan Parlamentosu (1996), Lübnan Parlamentosu (1997 ve 2000 iki kez),Belçika Senatosu (1998), Fransa Meclisi (1998) Ermenilerin Türkler tarafından soykırıma uğratıldığını kabul eden kararlar aldılar.10
Ermenilerin “soykırıma” uğradığını yasa durumuna getiren ülkelerde soykırımı kabul etmemek, yasaya karşı gelmek olarak değerlendiriliyor ve yargılanmayı gerektiriyor. “Fikir özgürlüğüne saygılı” Batının “demokratik”kurumları, tarihsel gerçekleri “yasayla” çarpıtıyor ve “yasaya” göre düşünmeyi, bir zorunluluk durumuna getiriyordu.
İsviçre’de Olanlar
Düşünceyi yasayla sınırlayan Batının “demokratik” anlayışı, cezaya dönük ilk uygulamasını İsviçre’de gerçekleştirdi. 1996 yılında Angeline Fankhauseradlı parlamenterin, Ermeni “soykırım” yasa tasarısı hazırlama girişimine karşı beşbin imza toplayan 17 Türk; “Soykırımı küçümsemek ve inkâr etmek” suçlaması ile mahkemeye verildiler.
İsviçre–Ermeni Dostluk Derneği” tarafından mahkemeye yapılan başvuruda, 1995 yılında İsviçre Ceza Yasası’na eklenen ve soykırımın inkar edilmesinin suç sayıldığını belirten hükmünü öne sürdüler.
5 Eylül 2001 tarihinde Bern Ceza Mahkemesi’ne çıkarılan 17 Türk, sözkonusu yasa maddesinin Yahudilerin soykırımı için geçerli olduğunu ve 1915–1917 yılları arasında Türkiye’de herhangi bir soykırım olayı yaşanmadığını ileri sürerek kendilerini savundular.11
Düşene Vururlar
Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye Büyükelçisi Karen Fogg, 5 Temmuz 2001 tarihinde Gaziantep Valiliği’ni ziyaret etti. Fogg, Ticaret Odası’nın düzenlediği “Ulusal Program Çerçevesinde Türkiye–Avrupa Birliği İlişkileri”konulu konferansa katılmak üzere Gaziantep’e gelmiş ve Vali Erhan Tanju’yla makamında görüşmek istemişti. Yapılan görüşmede Vali Tanju, Gaziantepli işadamlarının Fransızlara karşı özel bir ilgisi olduğunu söyleyince, Karen Fogg’dan hiç ummadığı şu yanıtı almıştı: “Fransız işadamları Gaziantep’e gelirse onlara, aşağıdaki tabloyu da gösterin o zaman.”12 

Sıradışı bir kabalıkla söylenen bu sözlerde dile getirilen tablo, Gaziantep Valiliği’nin girişinde yer alan ve 1921’de Fransız işgaline karşı gerçekleştirilen halk direnişini canlandıran bir kabartmaydı. Kabartmada, Fransız işgalciler ve Ermeni işbirlikçiler, bir Türk kadınının çarşafını indiriyor ve bunu engellemek isteyen oğlunu ise süngülüyordu. AB “Büyükelçisi”, Bağımsızlık Savaşımızın en onurlu sayfalarından biri olan Antep direnişiyle alay ediyor ve Türk hükümeti bu konuda da hiçbir şey yapmıyordu.
Vatikan ve Ermeniler
Katolik Kilisesi’nin lideri Papa İkinci Jean Paul, 25 Eyül 2001’de, Ermenistan’ı “ziyaret” etti. Bu “ziyaret”, ikibin yıllık Hıristiyanlık tarihinde ilk kez yapılıyordu; daha önce hiçbir Katolik lider, Ortadoks Ermenistan’a gitmemişti. Papa II.Jean Paul, Erivan’daki Ermeni “soykırım” anıtına gitti ve burada şu konuşmayı yaptı: “20.yüzyılın başında yüzbinlerce Hıristiyan Ermeni’nin katledilmesi, Katolik Kilisesi’ni dehşete düşürmüştür.”13 

Türkiye’nin sıradışı bu ziyarete ve Papa’nın söylediği sözlere tepkisi, Vatikan’a bir nota vermek oldu. Nota’da kullanılan üslup, notadan çok edilgen bir yakınmaya uygun düşüyordu. Türkiye’nin Vatikan Büyükelçisi Altan Güven’in verdiği notada şunlar söyleniyordu: “Papa II.Jean Paul, Ermenistan’ı mutlu etmek için sözde soykırım anıtını ziyaret etmekle; Türk halkını, Türk Hükümeti’ni hiçe saymıştır. Türk tarihini karalayan bir tutum sergilenmesinden Türkiye derin üzüntü duymuştur.”14

Papa II. Jean Paul
’un Ermenistan ziyaretinden 28 gün sonra, 18 Aralık 2001’de bu kez Dünya Ermeni Kiliseleri lideri Papa II. Karakin “ilginç” bir açıklama yaptı. Karakin Fransa’ya yaptığı resmi ziyaret sırasında şunları söyledi: “Ermeni soykırımı konusu Türkiye’de tabu olmaktan çıktı. Artık bu konu rahat bir biçimde tartışılmaktadır. Fransa Parlamentosu’nun Ermeni soykırım yasasını kabul etmesi bu konuda önemli rol oynamıştır.”15
1970’lerden beri biçim değiştiren ancak yoğunluğundan bir şey yitirmeyen ve bugün de yürürlükte olan Batının Ermeni politikası kesin ve saltık (mutlak) bir biçimde Türkiye’den toprak istemeye yöneliktir. Olayların ortaya çıkışı, gelişmesi, gündemde tutulması ve alınan kararlar, bu savın açık kanıtlarıdır. AB organlarının aldığı kararlar ve bu kararların uluslararası bir boyut kazandırılarak yaygınlaştırılması, toprak isteminin ön hazırlıkları ve kamuoyu oluşturma girişimleridir. Sıradan gazete okurlarının bile görebileceği bu gerçek, politik ve bürokratik çevrelerde yeterince görülmemekte, görülse de gerekli girişimlerde bulunulmamaktadır.
Sağlıklı Saptama
Ermeni konusunda en sağlıklı saptama ve izleme Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılmaktadır. Genel Kurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde yer alan, Ermeni “soykırımıyla” ilgili yazıda şu bilgiler yer alıyor: “…Sözde Ermeni soykırımı konusu 1973’den sonra ‘Kanlı Ermeni Terörizmi’ne dönüşmüştür. Bu tarihten itibaren Türkiye’ye yönelik faaliyetleri ‘Dört T’ planı çerçevesinde uygulamaya konulmuştur. Bu plan, sözde Ermeni sorununun tüm dünyada tanıtılması (terörizm ile), tanınması (soykırım kabul aşaması), tazminat alınması (Türkiye’den) ve toprak elde edilmesi (Türkiye’den) aşamalarını içermektedir.”16
Batı Ermenistan”
Ermeni kararlarının toprak istemini amaçladığını, gösteren en açık davranış, Ermenilerin sürgündeki “hükümet” ve “parlamento” kurma girişimleridir. Daha önce Kürtlerin gerçekleştirdiği ve ilk toplantısını İtalyan Parlamentosu içinde yapan “sürgündeki Kürt Parlamentosundan” sonra Ermeniler de aynı yönde bir girişim başlattılar.
Kendilerine “Batı Ermenistan Halkının Rusya Temsilciliği” diyen örgüt, 20 Kasım 2000 tarihinde, Rus Nezavisimaya gazetesine verdiği ilanda; Türkiye’nin Doğu bölgelerinden “Batı Ermenistan” diye söz ediyor, Sevr Anlaşmasını’nın bu toprakları Ermenilere bıraktığını, ancak Atatürk’ün Lozan’da bunu ortadan kaldırdığını, bu nedenle “Batı Ermenistan” halkının kendi toprakları için savaşım başlattığını açıklıyordu.17
Savaşımın yürütülmesi için sürgünde bir “Batı Ermenistan” hükümeti ile parlamentonun kurulacağı ve bu iki örgütün amaçlarının şunlar olduğu söyleniyordu: “Batı Ermenistan Ermenilerinin torunlarına ait yasal hakların, uluslararası kuruluşlarda temsil edilmesini sağlamak ve Türkiye’yi bu konuda müzakereler yapmaya zorlamak; Uluslararası örgütlere, Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Adalet Divanı’na başvuruda bulunarak, insanlığa karşı işlenmiş soykırım suçu için özel mahkeme kurulmasını sağlamak; Osmanlı İmparatorluğu’nun hukuki varisi olan Türkiye Cumhuriyeti yönetimini, Ermenilerin maddi ve manevi zararlarını tazmin etmeye mecbur etmek; Batı Ermenistan Ermenileri torunlarının, kendi tarihsel yurtlarına güvenlik içinde dönme hakkını elde etmek”18 (Ermenilerin Batı Ermenistan dedikleri bölge şu illerimizi kapsamaktadır; Kars, Iğdır, Ardahan, Artvin, Trabzon, Rize, Van, Muş, Bitlis, Gümüşhane, Bayburt, Erzurum ve Erzincan).
DİPNOTLAR
1 “Ermeni İddiaları ve Türkiye” Kocaeli Üni., Ağustos 2001, sf.6-7
2 “ASALA ve Soykırım Yalanları” Yalçın Bayer, Hürriyet 24.09.2000
3 Grosser, A.Le Crime et la Memoire, Flammarion, 2002, Paris, 1989; ak. Taner Timur, “1915 ve Sonrası, Türkler ve Ermeniler” İmge Yay., Ank., 2.Bas., 2001 sf.20
4 European Parliament, European Parlament resolution on the 1999 Regular Report from the Commission on Turkey’s progress towards accession (COM–1999) 512–C5–0036/2000–2000/2014 (COS), 15.11.2000, ak. Türk–İş Yayınları “Avrupa Birliği Türkiye’den Ne İstiyor” sf.5
5 “Avrupa Soykırımda İddialı” Cumhuriyet 01.03.2002
6 “TBMM: AP Kararı Yaralayıcı” Cumhuriyet 01.02.2002
7 a.g.g. 01.03.2002
8 “Aferin Sana Fransa!” Emin Çölaşan, Hürriyet 09.11.2000
9 “İtalya Şaşılaştı ve Ermeni Tasarısı Geçti” Hürriyet 18.11.2000
10 “Lobi 11 Ülkede Başardı” Cumhuriyet 19.01.2001
11 “17 Türke Soykırımı İnkar Suçlaması” Hürriyet 06.09.2001
12 “Ermeni Tablosu Krizi” Hürriyet 06.07.2001
13 “Papa Hem Ermenileri Hem Türkleri Kızdırdı” 27.09.2001
14 a.g.g. 27.09.2001
15 “Sözde Soykırım Türkiye’de Tabu olmaktan Çıktı” Hürriyet 19.12.2001
16 “İddialar, Türkiye’yi Bölmeye Yönelik Politikaların Ürünü” Aydınlık 21.01.2001
17 “Baklayı Çıkardılar” Hürriyet 22.11.2000
18 a.g.g., 22.11.2000======================================

Dostlar,

Değerli araştırmacı arkadaşımız yürekli yazar Sayın Metin AYDOĞAN,
yukarıdaki kapsamlı yazısını paylaşıyor.. Çok emekli ve sıkı kaynaklara dayalı..
Metin bey bir Mühendis ve bu özenli kimliğiyle yakın tarihe ışık tutan politik irdelemelerini yetkinlikle yürüterek kitaplara aktarmış çok çalışkan ve üretken bir insan..
15’i aşkın yayımlanmış kitabı var..
Önemli sağlık sorunlarına karşın!

bitmeyen-oyun-turkiyeyi-bekleyen-tehlikeler-metin-aydogan

ADD’de kendileri İzmir’de, biz Edirne’de ve Ankara’da Genel Merkez Yönetiminde
birlikte çalışma olanağımız olmuştu.

Kendisine teşekkür ederiz emekleri ve paylaşımı için..

Politik – tarihsel fotoğraf ve satranç çoook net; “3 T Formülü” !

– Batının Ermeni politikası
Türkiye’den toprak istemeye yönelik!

Önce sözde – olmayan Ermeni soykırımını Türkiye’ye Tanıtamk; 1. T : TanımaSonra sıra 2. T’de, Tazminat..

Ardından sıra 3. T’de; TOPRAK istemi!

Herkesin bu acı ve yalın gerçeğe göre konumlanması gerek..

Sevgi ve saygı ile.
19 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Bu yazının tümüne pdf olarak erişmek için lütfen tıklayınız…

AVRUPA_BIRLIGI_ve_ERMENI_KARARLARI_Metin_AYDOGAN