Kategori arşivi: SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ

Bizim yazdıklarımız, oluşturduklarımız dışında değişik kaynaklardan alarak paylaşılmasını uygun bulduğumuz dosyaları içermektedir.

Emre Kongar : Lozan’ı Kutlarken Atatürkçülük ve Sosyal Demokrasi..

Yaşasın Lozan! Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Lozan ve Kurtuluş Savaşı şehitleri, gazileri, emekçileri, kadınları, kağnıları.. Yşasın Gazi Paşa ve İsmet İNÖNÜ!

Emre_Kongar_Lozan’i_Kutlarken_Ataturkculuk_ve_Sosyal_Demokrasi

5 şehit.. Yüksekova’da düşen helikopter..

Olayın gerçek içyüzünün kamuoyu ile paylaşılmasını istiyoruz..
Oluşan imaj yitiği ve güven aşınmasının bu yolla düzeltilmeye başlanmasını diliyoruz. Elimiz titreyerek yazıyoruz : Şehit ailelerinin acısı acımızdır..
Oldu mu şimdi?
Lozan günü sevincimiz çok buruklaştı çoook..

Gözyaşlarıyla uğurlandılar

ŞEHİT OLAN 5 ASKERE İLK TÖREN VAN’DA YAPILDI

Sonsuzluğa uğurlandılar

Hakkâri’de askeri helikopterin düşmesi sonucu şehit olan 5 asker Van’da düzenlenen törenin ardından memleketlerine gönderildi.
Şehit askerlerin evlerinden acı feryatlar yükselirken;

Teğmen Nuri Akman Samsun Vezirköprü’de,

Uzman Çavuş Muharrem Saygün ise Havza’da toprağa verildi.

Dağlıca Yeşiltaş Karakolu’nda ise el bombasının kazayla patlaması sonucu 1 asker şehit oldu, 8 asker yaralandı.

Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde Dağlıca’nın Deryan Tepesi’ne inişe geçen askeri helikopterin düşmesi sonucunda şehit olan 5 asker Van’da düzenlenen törenin ardından memleketlerine gönderildi.

Şehitlerin evlerinden acı feryatlar yükseldi.

Şehit askerlerden Piyade Uzman Erbaş Muhammet Şahin’in Manisa’nın Sarıgöl ilçesindeki evine ateş düştü.
Şehidin annesi Hüsniye Şahin,

“Adı gibi, kendi de güzel oğlumu bana gösterin. Ne oldu sana oğlum. Ciğerim yanıyor. Allahım rüya mı görüyorum??”
diye ağıtlar yaktı.

Uzman Çavuş Muharrem Saygün’ün (23) Amasya’nın Suluova ilçesindeki baba ocağında da yas var. Evli ve bir kız babası olduğu
öğrenilen şehidin babası Kadir Saygün, oğlunu 1 yıldır görmediğini belirterek “Bağrım yanıyor.” diye feryat etti.
Şehit Saygün’ün cenazesi babaevinde helallik alınmasının ardından Samsun’un Havza ilçesindeki Eymir köyüne götürülerek
toprağa verildi.

Atanamadı asker oldu

Şehit Teğmen Nuri Akman’ın (26) Samsun’daki evine de acı haber ulaştı. Vezirköprü ilçesi Kızılcaören köyünde yaşayan
felçli baba Kurtça ile annesi Bayramiye Akman, acı haberle gözyaşlarına boğuldu. Maddi durumu iyi olmayan,
5 çocuklu aileye yakınlarının ve köylülerin destekte bulundukları öğrenildi. Türkçe öğretmenliği mezunu Akman’ın
atanamadığı için asker olduğu öğrenildi.

Şehidin dayısı Hasan Yılmaz, yeğeninin askere giden gençlerin mezarlığa diktiği bayrağı görünce,

“Bu bayrağı buradan indirin, bu bayrak şehit getirir” dediğini belirtti.
Akman daha sonra gözyaşları arasında toprağa verildi.

Düğün yapacaktı

Şehit Piyade Uzman Çavuş Regaip Şahin’in (25) Sakarya’daki baba evinde yas var.
Şehit babası Hayrettin Şahin, oğlunun yeni nişanlandığını belirterek “11. ayda düğün yapmayı düşünüyorduk..” diye ağladı.

Görevde 9. günüydü

Şehit Astsubay Ahmet Çağlar’ın Ankara’daki evinde de üzüntü yaşandı. Evlere damacana su taşıyan şehidin babası Cemal ile
ev kadını annesi Gülizar Çağlar, tek erkek evlatlarının şehit olduğu haberi üzerine gözyaşına boğuldu.

14 Temmuz’da ilk görev yeri Van’a giden Çağlar’ın Ankara Kara Havacılık’ta helikopter teknisyenliği eğitimi aldığı öğrenildi.

(Cumhuriyet, 24.7.12)

KURTULUŞ İÇİN TERÖRE; “SIKIYÖNETİM”, DIŞ DESTEĞE “NOTA”, MUHALEFETE “OY”!

Em. Alb. Cemil DENK

KURTULUŞ İÇİN
TERÖRE; “SIKIYÖNETİM”, DIŞ DESTEĞE “NOTA”, MUHALEFETE “OY”

Değerli dostlarım, bu çalışmamda, İktidarın sadece Terörle İlgili Yanlışlarını ve terörün bitirilmesi için, İktidarın, Halkımızın, Demokratik Kitle Örgütleri’nin ve Partilerin neler yapmaları gerektiğini araştırdım.
Mümkün olduğu kadar kısa tutarak aşağıdaki başlıklar altında sunuyorum:

TERÖR ve İKTİDAR, BDP, PKK İLİŞKİLERİ

BUYAZIMIZDA;
Hep Aynı TERANE! Laf, Laf, Laf, LAF ÇOK İCRAAT YOK!

TERÖR ve ORDU

Hani! “TÜRK MİLLETİ ASKER MİLLETTİ!” …… RAĞMAN NEDEN AKP?

GENELKURMAY BAŞKANI’NI OLSAYDIM ŞÖYLE BİR AÇIKLAMA YAPARDIM:

OHAL ya da SIKIYÖNETİM ŞART

ASKERİN ELİ KOLU BAĞLIDIR! GEREKİRSE SIKIYÖNETİM ya da OLAĞANÜSTÜ HAL İLAN EDİLMELİDİR!

ABD’ye AB’ye BARZANİ’ye “NOTA ” verilmeli

TERÖR ve “HALKIMIZ”, “YETMEZ AMA EVET”ÇİLER, “DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ”, ve “PARTİLER” NE YAPMALILAR?

İKTİDARDAN ŞİKÂYETÇİ OLAN BİREYLER, GRUPLAR ve PARTİLER İKTİDAR OLMAK İÇİN NELER YAPMALILAR?

PARTİLERİMİZ NE YAPIYORLAR?

LAİK CUMHURİYET’TEN YANA PARTİLERİN TEMSİLCİLERİ ANLAŞSINLAR
***
***

HEP AYNI TERANE! LAF, LAF, LAF, LAF ÇOK İCRAAT YOK!

Her PKK saldırısından sonra ülkemizin dört bir yanında yine şehit cenazeleri kalkacak. Koca koca adamlar bir yelere gelip nutuk atacaklar, hatta içlerinden bazıları aynen Fetullah gibi ağlayıp sızlayacak.
Yine her zaman olduğu gibi, Zirve üzerine zirve yapacaklar,
Başbakanlıkta zirve, Genelkurmay’da zirve, MIT’de zirve, Hepsi bilinen laflar, Hep aynı terane!
AKP hükümetleri bu konuda sessiz, pısırık. Gösterebildikleri bir tek tepki var, o da demeçler:
“Geniş çaplı operasyonlar başlatılmıştır,”
“Terörle kararlılıkla mücadele edilecektir!”,
“Şehitlerin kanları yerde kalmayacaktır!”,
“PKK son çırpınışlarını yapıyor!”,
“Bütün imkânlar seferber edilecek, terör kökünden bitirilecek!”

Analar ağlıyor, Hükümet duyarsız. Ama her baskından sonra hepsi sıraya girip demeçler veriyor: Birleştikleri tek nokta; “Ölenlere Rahmet, Yaşayanlara Sabır!” temennisi!

(Ey Halkım; Bunlardan, “şehitler için bir kere de siz ağlayın” diye ricada bulunmak sonuç vermiyor. Bunlar, ricadan, sızlanmadan, şikayetten kınamadan değil, sadece “OY”dan anlarlar!
Ey Halkım, bütün bu söylenenlere yine kanacak ve ‘OY’unu bunlara vermeye devam edecek misin?
Biz, hala, bu masalları koyun gibi dinlemeye devam mı edeceğiz? Yoksa;
En demokratik hakkımız olan ‘OY’larımızı bu masalcılara vermekten vazgeçecek miyiz? Tabiî ki ikincisi!..
***

TERÖR ve ORDU

Irak sınırında Türk istihbaratına izin verilmiyor. PKK istediği gibi saldırıyor, TSK’nın eli kolu bağlı.
Gazetelerin yazdığına göre;
Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yöneten Genelkurmay Başkanı’ Şehitlerin başında Ağlamış,
Şehit EŞİ, şehit ANASI;
“Ağlamayacağım, Teröristleri Sevindirmeyeceğim” derken Komutan gözyaşlarını silmeye başlarsa bu bir “Acizlik” ifadesi olarak değerlendirilebilir!..
Hain eşkıya, “Paşa’yı da Ağlattık” diye güler, keyiflenir! sevinir!.. Zaten teröründe esas amacı budur; Güvenlik Güçlerini ve Hükümeti aşağılık duruma düşürmek!..

Genelkurmay Başkanı Özel Paşa ağladı Ama gözyaşı çözüm değil. Sabırlar tükendi. Millet iktidardan; Teröre karşı kararlı mücadele bekliyor.
Genelkurmay Başkanı tabutların başında ağlayacağına, Kuzey Irak’a girmek için hükümetten izin istesin bakalım, alabilecek mi?
*Türk Silahlı Kuvvetlerine, “Terör Örgütü” dediler,
*Eski Genelkurmay Başkanı’nızı, sizin komutanınızı, “Silahlı Terör Örgütü” kurmak ve liderliğini yapmaktan hapse attılar,
-Siz; bu komutan, Hükümetimizin emrinde 7 yıl görev yapmıştır. Ben ona kefilim demediniz, oysa siz kara para aklayan bir Arap’a kefil olmuştunuz!
*Türk Silahlı Kuvvetlerinin eski-yeni, emekli-muvazzaf komuta heyetinin yarıdan fazlasını düzmece, sahte dijital delil bozuntuları ile hapse attılar,
-Siz, “Bu deliller üzerinde şüpheler var, belgeleri ben de inceleteceğim. Belgelerin asılları burada, Kim bu tuzağı kurduysa, yakalatıp adalete teslim edeceğim” diyemediniz…
*Sizin Hükümetinizin emrinde görev yapmış “Ölüm riski” altında oldukları doktor raporları ile belirlenmesine rağmen, cezaevinde tutup işkence etmeye devam ediyorlar,
-Siz, “Kaçması mümkün olmayan yaşlı-hasta insanların “tutuksuz yargılanması” esastır” diye tek kelime etmediniz…
*Türk Ordusunda görev yapan rütbelileri, sokak ortasında kafalarından tek kurşunla infaz ettiler,-Siz, bu konuda tek söz söylemediniz…
*Askeri kışlalar, garnizon binaları silahlı saldırıya uğradı, uğruyor, -Siz, yine sustunuz…
———-
“AKP ile anlaşarak Türk Ordusu’nu kafesledik”
“Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesini hiç istemedik!”
Bu itiraflar, ABD, Utah Üniversitesi’nde 26 Mart’ta 2003’te konferans veren CIA’nın Türkiye uzmanı Henri Barkey’e aittir,

4 Temmuz 2003’te de K.Irak’ta Türk askerlerinin başına çuval geçirildi. Bunun üzerine Size, “NOTA” vermeyecek misiniz” diye soran gazeteciye;
“Ne Notası Kardeşim, Müzik Notası Mı” dediniz!
Yetmedi;
*Kuzey Irak’ta Türk Askerinin kafasına çuval geçiren Amerikalı Komutanı, bando-mızıka ile karşıladınız.

Libya’da Kaddafi’den ödül aldığınız için olsa gerek, önce “Türkiye’nin Libya’da ne işi var dediniz”, sonra ABD’den talimat alınca, NATO’nun işgal kuvvetlerine, hava kuvvetlerinizi gönderdiniz, muhaliflere milyonlarca dolar para yardımı yaptınız
10 Temmuz 2012
***

CEMİL DENK, (E. Albay)
Atatürk’ün, Din’e, Laiklik’e ve Kadına Bakışı” konusunda Araştırmacı Yazar
0 532 217 88 11 E-Mail: denk.cemil@gmail.com

HEP AYNI TERANE! LAF LAF, LAF, LAF ÇOK İCRAAT YOK!

TÜRKİYE’NİN İŞSİZLİK ORANI GERÇEĞİ GÖSTERMİYOR

TÜRKİYE’NİN İŞSİZLİK ORANI GERÇEĞİ GÖSTERMİYOR

Prof. Dr. Cihan DURA

Ülkelerin can alıcı sorunlarından biri de işsizliktir. Bir ekonominin, bir hükümetin başarısını ölçmek mi istiyorsunuz, her şeyden önce ülke insanlarına iş alanı açma derecesine, bunun için de örneğin “işsizlik oranı”na bakmanız gerekir. İşsizlik basit bir tanımla “çalışabilecek durumda olan ve çalışmak isteyen insanların, iş bulamaması olgusu”dur. İşsizlik oranı “işsiz olanların sayısı, toplam işgücü sayısına bölünerek” elde edilir. Eğer işsizlik oranı yüksekse, artıyorsa o ekonomi, o hükümet başarısız demektir. Çünkü modern toplumda, işsizlik; insanın hayatını idame için gerekli araçlardan yoksun olması demektir. İşsizlik muhtaçlık, yoksulluk kaynağıdır. Yoksulluk da cehaletin, mutsuzluğun, sosyal çatışmanın, dışa bağımlılığın kaynağıdır.

Bu sebeple dünyada Millî İrade’ye saygılı her hükümetin ilk hedeflerinden biri ülkedeki işsizliği azaltmak, kabul edilebilir bir düzeye çekmek olmalıdır.

I) Türkiye’de (2011) resmî işsizlik oranı % 10, (AKP’nin iktidara geldiği 2002’de de yüzde 10’du), işsiz sayısı 2.6 milyondur. Oran 2009’da % 14’e kadar çıkmıştı.
Krizle boğuşan Avrupa’da ortalama işsizlik %10… İspanya % 23’le ilk sırada. Yunanistan’ınki %20, İrlanda ve Portekiz’inki %14…

Bu veriler aslında AKP iktidarının işine geliyor, kendine pay çıkarabiliyor çünkü. Ekonomist Mustafa Sönmez’in ifadesiyle “İkide bir, AB’deki işsizliğe, hele ki İspanya’da % 23’ü bulan işsizliğe gönderme yaparak sahte bir başarı öyküsü yazıyor hükümet. Oysa işin aslı çok farklı…”

Gerçekte, işsizlik derecesi bakımından, işsizlik oranı çok yüksek, % 23 olan İspanya’dan farklı değil durumumuz. O zaman sormak gerekiyor: Madem öyle, Türkiye’de işsizlik oranı İspanya’ya kıyasla neden bu kadar düşük? Ne yazık ki farklılık Türkiye’nin başarılı olmasından, yurttaşlarına iş bulmakta büyük beceri göstermesinden değil, hesaplama ile ilgili bir kavramın oluşumundaki farklılıktan ileri geliyor.

Ne demek bu? Aşağıda açıklıyorum:

Bir ülkenin işgücü (L) yurttaşların üç niteliğine bakılarak belirleniyor: y, s, p.

y: 15 yaşın üzerinde olmak.
s: eli ayağı sağlam, iş tutabilir olmak.
p: iş gücü piyasasına çıkmış, iş arar durumda olmak.

Bu üç niteliğe göre hesaplanan işgücü (L) ise, ikiye ayrılıyor:

-İş bulmuş olup fiilen çalışanlar, yani istihdam edilenler,
-İş bulamamış olup çalışmayanlar, yani işsizler (İ)
Yukarda belirttiğim gibi, işsizlik oranı ekonomideki işsiz sayısı işgücü sayısına bölünerek hesaplanıyor:

i = İ / L
(i: işsizlik oranı, İ: işsiz sayısı, L: işgücü sayısı)

Şimdi, açıktır ki İ’yi oluşturan ögelerdeki değişmeler farklı işsizlik oranları elde edilmesine yol açacaktır. Örneğin 15 yaş yerine -14 veya 16 gibi- farklı bir yaş esas alınabilir. “Eli ayağı sağlam, iş tutabilir olma” özelliği de sübjektif uygulamalara imkân verebilir. Fakat asıl önemli olan üçüncü özellik (p): “İş gücü piyasasına çıkmış, iş arar durumda olmak.” Bu niteliğe sahip olmayanlar diğer iki özelliğe sahipse, iş piyasasına çıkmamış, iş arar durumda olmadıkları için, işsiz sayılmayacak, “istihdam edilenler” gibi işlem görecektir. Bunların miktarı ne kadar fazla ise, işsizlik oranı o kadar düşük çıkacaktır, bunun tersi de doğrudur. İş arar oldukları ölçüde, işsiz sayısını artıracaklardır. Türkiye’nin işsiz sayısı, işte bu yüzden İspanya’nınkinden düşük çıkıyor. Başka bir deyişle Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 10 değil, gerçekte yüzde 20’ler civarındadır.

II) Olay somut veriler kullanılarak belki daha iyi açıklanabilir. İktisatçı Mustafa Sönmez’in bir makalesinde[1] bu mahiyette bir açıklamayı bulabiliyoruz, özetliyorum:
Çalışabilir, eli ayağı sağlam nüfusun (s) işgücü piyasasına çıkma derecesi (p), işsizlik oranını da belirliyor. Bizde, eli iş tutabilecek 15 yaş üstü nüfusun ancak yüzde 50’si işgücü piyasasına çıkıyor. İşsizlik oranı 2011’de Türkiye için yüzde 10’dur. Ancak burada önemli olan, 15 yaş üstü nüfusun yarısının işgücü piyasasına çıkmaması… İşsiz sayısının düşük görünmesinin sebebi işte budur. İş aramaktan yorulanlar, ümidi kırılanlar, ev kadınları…, bunlar “işgücü” piyasasına çıkmayan, dolayısıyla resmen “işsiz” de sayılmayan insanlar… Oysa, mesela İspanya’daki kadar çıkmış olsalardı, “işgücü” sayılacaklar, bundan dolayı da “işsiz” sayısı çok yüksek görünecekti.

İspanya’nın %23’lük rekor işsizliği, ekonomisindeki daralmadan olduğu kadar çalışmak için işgücü piyasasına çıkan nüfusun yüksekliğinden kaynaklanıyor. İspanya’da 15 yaş üstü nüfusun yüzde 60’ı işgücü piyasasına çıkıyor, yani bizden 10 puan fazlası. Bizde de, 15 yaş üstü nüfusun yüzde 60’ı piyasaya çıksaydı, yani iş arar konumda olsalardı, ne olurdu? İşte bu durumda “iş aradıkları” için işsiz sayılacaklar; sayıları da bugün olduğu gibi 2.6 milyon değil 8 milyonu bulacak, işsizlik oranı da bugünkü gibi yüzde 10 değil, % 25 görünecekti!

Daha da önemlisi şu ki; İspanya ile Türkiye’nin işgücüne katılım oranları arasında 10 puan farkı daha ziyade kadınlar yaratıyor. İspanya’da kadınlar, evlerinden iş aramaya daha fazla çıkıp işgücüne katılıyorlar. Bu ülkede kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 53’ü buluyor, Türkiye’de ise sadece yüzde 30… Eğer, Türkiye’de de kadınların yüzde 30’u yerine, İspanya’daki gibi yüzde 53’ü işgücü piyasasına çıkıp “iş arıyor” görünselerdi, bugün 1 milyonu bulmayan resmî işsiz kadın sayımız 7.5 milyonu, bugün yüzde 11.3 görünen kadın işsiz oranımız da yüzde 51’i geçecekti. Kadını eve kapatmakla işsizliğin nasıl gizlendiğini bu rakamlardan anlayabiliriz.

M. Sönmez yazısının sonunda İspanya’ya şu ilginç tavsiyede bulunuyor:
Avrupa’nın en işsiz ülkesi olarak görünmek istemiyorsanız, siz de Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP’si gibi kadınları evde tutan muhafazakâr politikalar izleyin, hatta eğitim sisteminizi değiştirip kız çocuklarınızı erkenden eve çekin. Sizin de işsizlik oranınız birden aşağılara iner, imajınız ise tavan yapar!

III) Bir ülkenin gerçek sorunları vardır, tabii Türkiye’nin de. Bunlar toplumu bilime dayandırma, gelişmedir, akıllı kaynak kullanımıdır, insan yetiştirmedir, sosyal ahlaktır. Biri de yurttaşlara iş alanları açmaktır. Bir hükümet önce bunları sağlamak için çalışmalıdır. Bilinçli bir millete önce bu alanda yaptıklarının hesabını vermelidir.

Doğrusu, AKP iktidarı halktan gerçek sorunları gizlemeyi, onu “demokrasi, özgürlük” masalları ile avutmayı çok iyi biliyor. Bu marifetinin en parlak örneklerinden biri işsizliktir. İşsizliğe çözümler bulma bakımından AKP iktidarına not vermek gerekse, alacağı not kocaman bir sıfırdır.

http://www.altayli.net/articles.php?article_id=2528, 22.7.12

NOT : Yazıya ilişkin kapsamlı yorumumuzu aşağıda okumanız dileğiyle..
________________________________________
[1] M. Sönmez, “Gerçek İşsizlikte İspanya’yı Sollarız”, Cumhuriyet, 19.3.2012.

Prof. Ali Ercan : Dünya silahlanmaya devam ediyor ! / The world is continuing armament! By Prof. Ali Ercan

“Bir ulusun yaşamı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir. Türkiye Cumhuriyeti dünya barışının korunması için elinden geleni yapacaktır. YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ!” “Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Dünya_silahlanmaya_devam_ediyor

AKP’den Düşük Profilli 20 Temmuz Kutlaması / Low profile celebration for July the 20th by AKP-JDP

20 Temmuz 1974.. 28. yıl.. AKP, MUTLU BARIŞ HARKATI kutlamalarına salt 1 TBMM Katip üyesi gönderdi.. Ulusal davalara sahip çıkma anlayışı bu düzeyde.. Çok yazık..

Orhan Birgit
obirgit@e-kolay.net
20 Temmuz 2012 – Cumhuriyet

Düşük Profilli 20 Temmuz Kutlaması

Dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ü, Başbakanı Bülent Ecevit’i, Başbakan Yardımcıları Necmettin Erbakan’ı, Orhan Eyüpoğlu’nu, Dışişleri Bakanı Turan Güneş’i, Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık’ı, Genelkurmay Başkanı Org. Semih Sancar’ı, Kara Kuvvetler Komutanı Nurettin Ersin’i,
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan’ı ve Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Emin Alpkaya’yı kaybedeli yıllar olmuş. Kıbrıs Türklerinin efsane lideri Denktaş’ı da geçen yıl sonsuzluğa uğurladık. Soykırıma uğrayan Türkleri kurtarmak için 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’a çıkan
Silahlı Kuvvetlerimizde görev yapan kaç subay, astsubay ve Mehmetçik hayattadır?

Bilen var mı?

68 general ve amirali Silivri yargılaması gerekçesiyle, üstelik ucu açık bir şekilde tutuklanmış olan Ordumuzun Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki ilk denizaşırı görevi için, oybirliği ile karar alan Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendisini 20 Temmuz Kurtuluş Bayramı’nda bir tek kâtip üye ile temsil ettiriyor!

Dün KKTC internet sitelerinde AKP Milletvekili Mustafa Hamarat’ı KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun konutunda gösteren fotoğraf karesini izlerken burnumun direğinin sızladığını fark ettim.

Anavatan Türkiye, “Mutlu Barış Harekâtı”nın 37. yıldönümü kutlamalarına böyle düşük profilli
bir temsil ile mi katılacaktı?

37 yıl önce, 19 Temmuz’u 20 Temmuz Cuma’ya bağlayan gece yarısında Silahlı Kuvvetlerimizin Girne’den yapacağı çıkarmada rahmetli Rauf Denktaş’ın çektiği heyecanlı bekleyişi, London Daily News’in Ortadoğu muhabiri Harry Scok Gibson “Kıbrıs’ta Soykırım” adlı kitabında nasıl anlattığına bir iki ay içinde yayımlamayı umduğum “Kalbur Saman İçinde” adlı kitabımda şöyle değiniyorum:

… Ama büyükelçimiz ve Denktaş, yerel saate göre hareket etmişler ve 06.30 olarak hesap edilen çıkarmanın başlangıç saatinden bir saat önce alarma geçilmiş. Kulağı Ankara radyosunda olan
Rauf Bey, beklediği haberi alamayınca da haklı olarak telaşlanmış, “anavatan bu kez de caydı” diye düşünmüş.

O sırada da ada üstünde gecenin sessizliğini delen uçaklarımızın sesi duyulmuş Denktaş’ın 19 Temmuz 1974’te yaşadığı o saatleri, Kıbrıs Türk toplum yönetiminin dışilişkilerinden sorumlu Nail Atalay, şöyle anlatır:*

“O gece saat 22.30 sularında ofise gelen Türkiye Büyükelçisi (Asaf İnan) ve eşi, Denktaş’la
kahve içtiler ve sonra ayrıldılar. Daha sonra, evime giderken, Denktaş’ın BM Genel Sekreteri’ne gönderilmek üzere hazırladığı bir mektubu teleksle iletmesi ricasıyla büyükelçinin evine götürdüm. Büyükelçi robdöşambrını giymiş, elinde purosu kapıda belirdi.

‘Bu nedir?’ diye sordu. BM’ye yeni atanan Kıbrıs Rum temsilcisinin Türkleri temsil etmediğini bildiren bir yazı olduğunu söyledim. Sonra hemen yanındaki kapıdan bürosuna geçti.
Kısa bir süre sonra tekrar geldi.

‘Oku bana’ dedi. Okuduğumda titrediğini fark ettim. Mektubu elimden aldı.
Buruşturdu. ‘Şimdi buna gerek yok’ dedi.
Türk Ordusunu kastederek ‘Niçin, geliyorlar mı?’ diye sordum. Cevap vermedi.
Bunun yerine bana bir soru sordu:
‘Denktaş nerede?’
‘Uyuyor.’
‘Ona kendisini görmeye gelebileceğimi söyle’ dedi.
……….
Denktaş’ın ikametgâhına döndüm ve hizmetçiye O’nu uyandırmasını söyledim.
Aşağıya mayo giymiş olarak geldi. Büyükelçinin söylediklerini kendisine aktardım.
Sırrın bana da açıklanacağını umarak ‘Şifreli bir mesaj olabilir’ dedim.
Ama Denktaş, yanımdan ayrıldı ve yandaki kapıdan bürosuna geçti.
Kısa bir süre sonra, büyükelçi telefonla Denktaş Bey’i aradı ve bir görüşme gerçekleşti.

Konuşulanlara kulak misafiri olmak için ölüp bitiyordum, fakat dinleyebilmem imkânsızdı.

Sonra Denktaş, yüzünde büyük bir gülümseme ile parmaklarını şaklatarak ve dans ederek
bürosundan çıktı. Çok neşeliydi.

‘Neler oluyor?’ diye patladım.

‘Lütfen yolumdan çekil. Çok sıkıştım!’ Bu, ondan alabildiğim tek şeydi.
Sonra, bana ‘Türk Büyükelçiliği’ne gidiyorum. Ben dönene kadar burada kal.’ dedi.
15 dakika sonra elinde bir viski şişesi ile döndü. Bekleme odasında, benimle beraber,
yürütme kurulundan üç üye vardı. Bizleri, bürosuna davet etti. Şişeyi, masasına koydu,
o zamanlarda yanında taşıdığı tabancasını çıkardı ve viskinin yanına sürdü.
Saat gece yarısını geçmişti ve tarih 20 Temmuz’du.”
***
Ne yazık ki birçoğumuz için günümüzde bir şey ifade etmeyen; hatta Ertuğrul Kürkçü gibi
kimi BDP milletvekillerinin “Türkiye Kıbrıs’ta ne arıyor?” diye sormasına
yol açan 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı’ndan küçük bir anı demeti…
Ne yazık ki, bugünkü AKP iktidarı, Kıbrıs Türk’ü ile ilişkisini her bakımdan gevşetmektedir.

2012’de Londra’da yapılacak olimpiyatlarda, KKTC’nin değilse, Kıbrıslı Türk sporcuların olsun katılmalarını sağlamak üzere, Britanya Kıbrıslı Türkler Derneği Başkanı Çetin Ramadan,
Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı Jacques Rogg’e bir mektup yazarak

“Bize yardımcı olunuz..” çağrısını yapmış.

Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç ile Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı
Prof. Uğur Erdener, gecikerek de olsa üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeliler.

Biraz da gülelim… (internette dolaşan bir öykücük…) / Let’s smile a little bit .. 3 Leaders directly to hell

Fıkraya göre 3 cehennemlik lider.. Bizimki ise yalnız değil, takımıyla birlikte..

Kraliçe Elizabeth, Obama ve Erdogan ölmüşler ve doğruca cehenneme gitmişler.

Bir gün Kraliçe Elizabeth;

“Ben Britanya’yı çok özledim. Britanya ile konuşmak istiyorum.Bakayım ne yapıyor herkes?” demiş.

Telefonu açmış ve 5 dakika konuşmuş ve sonra da dönüp,

-Şeytan borcum ne? demiş.

Şeytan,

-5 milyon dolar,diye cevap vermiş.

Kraliçe vakur bir edayla,derhal bir çek yazmış ve geçmiş koltuğuna oturmuş.

Obama ,buna fena içerlemiş ve başlamış bağırmaya;

– “Ben de, ben de özledim ABD’yi. Ben de herkes ne yapıyor, bilmek istiyorum..”demiş.

O da telefona sarılmış ve 2 dk. konuşmuş ve telefonu kapatmış ve sormuş şeytana;

-Borcum ne kadar?

Şeytan

-10 milyon dolar,demiş.
Obama çok bozulmuş ama o da bir çek yazmış ve geçmiş sandalyesine oturmuş.

Erdoğan,onları çok kıskanmış, bas bas bağırmaya başlamış.

– One minute,One minute,sıra bende,sıra bende! Ben de Türkiye’ye telefon açmak istiyorum. Bakanlarımla,yardımcılarımla ,parlamentodaki herkesle konuşmak istiyorum..” demiş.

Türkiye’yi aramış ve yaklaşık 20 dakika konuşmuş,konuşmuş ,konuşmuş. Sonra da Şeytana sormuş:

-Benim borcum ne şimdi?

Şeytan;

-20 dolar, demiş.

Erdogan şaşırmış;

– “Yirmi dolar mı? O kadarcık mı?” demiş.

Şeytan cevap vermiş;

-Evet. Eğer bir cehennemden diğerini ararsan, şehiriçi konuşma oluyor…

TSK Üzerinde Oynanan Oyunlar, Armağan Kuloğlu, Em. Tümg. / Operations on Turkish Armed Forces by Armağan Kuloğlu, Retired Major General

Em. Tümg. Armağan Kuloğlu

TSK_Uzerinde_Oynanan_Oyunlar_Armagan_Kuloglu