Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Muazzez İlmiye Çığ : Sanatçılara Sesleniş

Dostlar,

Antalya’da sürdürülen 49. Altın Portakal Sinema Festivali gerekçesiyle, 96 yaşındaki Bilge Kadın Sayın Muazzez İlmiye Çığ, aşağıdaki açık mektubu yaımladı.. Basında yer aldı.. 8.10.12..

Pek çok bakımdan çok öğretici ve düşündürücü olan tarihsel iletiyi paylaşalım..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 9.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================================================

Muazzez İlmiye Çığ : Sanatçılara Sesleniş

Sinema, dizi, tiyatro, müzik, resim, heykel Sanatçılarına..

Sizleri gazetelerde, dergilerde neşeli, dünyayı umursamaz halde gördükçe, hem mutlu oluyor, hem üzülüyorum. Üzülüyorum görünüşe göre önünüzdeki büyük tehlikeyi görmüyorsunuz, “bize gelmez” diyorsunuz, Ülkemizde olanlarla birkaç değerli sanatçımız dışında hiç biriniz ilgili görünmüyorsunuz, en ufak tepki göstermiyorsunuz.

Hatta Başbakanın davetine bayılarak gidiyorsunuz. Halbuki en büyük tehlike O’nun elinde hazırlanıyor. Çünkü bugünkü iktidar dolu dizgin Atatürk’ün getirdiği devrimleri yok etmek için çalışıyor. Bu devrimin en güçlü ayağı olan sanatın da zaman zaman içine tükürerek, kırdırarak, mahkemelere vererek tepkilerini gösteriyorlar. Sizlerin, giyiminize, erkek kadın arkadaşlığınıza, yaşam tarzınıza ne kadar diş biliyorlar, sizleri ortadan kaldırmak için nasıl zemin hazırlıyorlar, bilseniz!

Biraz bakın etrafınıza!

Ordumuzun en yüksek ve değerli kumandanları suçsuz olarak en ağır cezaya çarptırıldılar, niçin?

Yıllarca gazetecilerimiz, bilim adamlarımız, askerlerimiz suçsuz olarak tutuklular, niçin?

Çünkü onlar büyük devrimimizin savunucuları, bekçileri oldukları için.

Sizlerin toplanıp onları savunmanız, onları ziyarete gitmeniz, onlara moral vermeniz gerek değil miydi?

Kars’ta ünlü heykeltıraşımız tarafından yapılmakta olan muhteşem ve çok anlamlı bir heykelin, ucube damgası ile kırdırılmasında, bütün sanatçıların ayağa kalkması, protesto yürüyüşleri, toplantıları yapması gerekirdi. Çıkan birkaç cılız ses, ne yazık ki ona engel olamadı.

Topraklarımız yabancılara satılıyor!

Terör şehirlere indi, her gün boşu boşuna şehitler veriyoruz, aldıranınız yok.

Eğitim çığrından çıktı.

Küçük çocukların din adı altında sizlere düşman yetişmesini sağlayacak. İmam Hatiplerle bu yapılıyor zaten. Oradan çıkanlar ne yazık ki kız erkek arkadaşlığını bilmeden, mayolu kadın resminden etkilenen babaları gibi, her kadını bir seks aracı olarak görecekler. İmam Hatipten çıkanların karılarının başları, gözleri bağlı. Yarın bu bütün kadınlarımıza yavaş yavaş, sonra da sopa ile tatbik edilecek.
Ne yazık ki, en çok zarar görecek sizler olacaksınız. İmam Hatip eğitimi ile sanat yetenekli yüzlerce gencimizin yetenekleri yok oluyor. Benim içim yanıyor.
Bilmem sizlerin aklınıza geliyor mu?

Devrimlerin en güçlü temeli sanattır!

Bunu bilen Büyük İnsan Mustafa Kemal Atatürk, bütün sanatların günah kabul edildiği bir ortamda, ilk olarak sanata ve sanatcıya önem vererek onların yetişmesi için okullar açtırdı, yetenekleri ortaya çıkanları dış ülkelere gönderdi. Resim, Heykel müzeleri kurdurdu. Bu o günler için sanata atılan ne büyük bir atılımdı! O günden bugüne (tarihte çok kısa süre) her dalda dünya çapında sanatçılarımız yetişti. Bütün Avrupa’nın 400 yıl önce başlattğı Rönesans ile o zamandan beri yetiştirdiği sanatçıları, bizim kısa zamanda yetiştirdiklerimizle karşılaştıracak olursak çok büyük başarı elde edildi, derim.

Geçenlerde Antalya’da yapılan filmciler ödül törenini, hiç ilgim olmadığı halde, başından sonuna kadar izledim. Koca salon sanatçılarla dolu idi. Ödül alanlar kadın, erkek oyuncular, senaryo yazanlar, yönetmenler, film müziği yapanlardı. İçlerinde daha tiyatrocularımız yoktu. Onları gözlerim yaşararak izledim, gururlandam. 90 yıl önce bunların hiçbiri yoktu ülkemizde, hepsi “günah” tı. Afife Jale adında tek bir kadınımız tiyatro sahnesine çıktı, diye nerede ise kadını öldüreceklerdi.

Büyük Atatürk bütün bu yasakları kaldırarak sizlerin bugünlere gelmenizi sağladı. Sizler de bunun değerini bilip bugünkü idarenin yanlışlıklarını görmenizin, tepkilerinizi göstermenizin, hem kendiniz, hem ülkemiz adına çok yararlı olacağına inanıyorum.

THY işçileri: ‘Yaşasın grev, yaşasın barış’

Dostlar,

THY işçlerinin yerden göğe dek haklı ve meşru direnişlerini tüm gönlümle destekliyorum.

Kendilerine dayanışma duygu ve düşüncelerimi sunuuyorum.

Bu konuda daha önce de sitemizde yazmış ve THY grevini alelacle yasa değişikliğiyle yasaklayan yasama girişiminin anayasaya aykırı olduğunu gerekçeli olarak belirtmiştik.

(1.6.12, http://ahmetsaltik.net/hava-ise-gonulden-destek-iletisi-a-cordial-support-for-the-strike-of-turkish-union-hava-is/)

HAVA-İŞ eylemi 5. ayına girdi..

TÜRK-İŞ ne yaptı, ne yapıyor ya da yapmayı tasarlıyor bu sendikaya destek için ??

Ya basın?

    Kör, sağır, dilsiz (= 3 Maymun!) ve de satılık – sahibinin sesi (=tasmalı!) basın ??

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 8.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================================

THY işçileri: ‘Yaşasın grev, yaşasın barış’

Hava-İş üyesi işçiler, direnişlerinin 130. gününde bir kez daha THY bürosu önünde eylem yaptı. İşçilerin coşkusu çevredekilerin yoğun ilgisini çekerken, işçiler bu hafta grev haklarının yanı sıra barış taleplerini de dile getirdi. (SOL / 6 Ekim 2012)

Havayolu işçileri, direnişlerinin 130. gününde bir kez daha Taksim’deki THY bilet satış bürosu önünde oturma eylemi yaptı.

Etha’nın haberine göre, Eyleme TÜMTİS, Tek Gıda-İş, Belediye-İş, Mücadele Birliği, UİD-DER’in de aralarında olduğu kurumlar ile cumartesi anneleri de destek verdi.

İşçiler eylemi başlatmasıyla, THY satış bürosu kepenklerini indirerek satışı durdurdu.

Sloganlar ve alkışlarla başlayan eylem işçilerin direnişlerine uyarladığı şarkılarla sürdü.

Eylem boyunca sık sık, “Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz”, “Yer gök direniş, onurlu Hava-İş”, “İşçiler elele, AKP’siz Türkiye”, “Atılan işçiler geri alınsın” sloganları atıldı.

“Gelin AKP ucubesini defedelim”

Hava-İş Sendikası Genel Başkanı Atilay Ayçin, yaptığı konuşmada, “Sabah akşam THY önündeyiz, ileri demokrasi dersi vermeye kalkan Başbakana demokrasi dersi veriyoruz” dedi. Meclise sunulan Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın sendikacılığı ortadan kaldıracağına dikkat çeken Ayçin, tüm kesimleri yok olmamak için birlikte mücadeleye çağırdı.

Ayçin, “Gelin AKP ucubesini birlikte defedelim, demokrasi nasıl olurmuş gösterelim” dedi.

“Savaştan en çok emekçiler zarar görecek”

İşçiler adına konuşan Ceren Beytaş, “Biz 4 ay önce işlenen hukuk cinayetine ve işçi kıyımına karşı direniyoruz. Bizleri işten atan THY yönetimi şimdi çalışanları huzursuz ederek istifasına neden olmakta, oluşan personel açığını deneyimsiz, düşük ücret ve kötü çalışma koşullarındaki part-time çalışanlarla kapatmaya çalışmaktadır. Bizim mücadelemiz aynı zamanda halkın güvenliğini de kapsamaktadır” dedi.

AKP’nin savaş politikasına da değinen Beytaş, “Bölgede olası bir savaştan en çok işçi ve emekçiler zarar görecek. Ekmeğimizle oynayan hükümet şimdi de dış politikada ateşle oynuyor. Yaşasın barış, yaşasın grev hakkımız” dedi.

Bahçelievler Değişim ve Dayanışma Platformu adına konuşan Hanife Erhan, “THY işçilerinin şanlı direnişini destekliyoruz ve onların çığlığına sessiz kalmayacağız” dedi. (http://www.gazetevatanemek.com/)

Lösemide ilaç krizi

Dostlar,

İnsan ve toplum sağlığı açısından vazgeçilemez bir insanlık hakkı olan İLACA ERİŞİM HAKKI, piyasa canavarına teslim..

“SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” masalının / canavarının maskesi giderek düşüyor..

SGK’nın IMF – DB güdümünde bütünüyle “moneter” (salt parasal!) politikaları artık sık sık tıkanıyor.

2. önemli sorun kaynağı ise yerli ilaç sanayimizin batırılması..

AB ile Gümrük Birliği Anlaşması‘nın yürülük aldığı 1.1.96 öncesinde ilaç gereksiniminin % 70’e varan bölümünü yerli ilaç hammaddesi üretimi ile karşılayabilen Türkiye, günümüzde %50’den çok dışa bağımlı duruma geldi.

Türkiye yerli ilaç sanayisini tasfiye etti!
SSK’nın ilaç fabrikası kapatıldı!

Her zaman olduğu gibi, kendisine dönük, kendisinin üzerinden oynanan oyunları dışlayamayan halk ödüyor acı bedelini.. Olan halk sağlığına oluyor..

Çok yazık..

    – Türkiye, ulusal ilaç-aşı-biyolojik maddeler üretme politikası yoksunluğunu aşmalı..
    – Tümüyle değilse de önemli ölçüde özyeterlik kazanmalı..

Bu konularda yazdığımız kapsamlı 2 rapora sitemizde “raporlar” kategorisinden erişilebilir.

1. Türkiye AB İlişkilerinde Türk Sağlık Politikaları / Turkish Health Policies Through EU Accession Process
http://ahmetsaltik.net/arsiv/2012/06/AB_Surecinde_Turk_Saglik_Politikalari.pdf

2. AB Sürecinde Türk İlaç ve Eczacılık Politikaları / Turkish Policies on Drug and Pharmaceuticals within EU Accession Process
http://ahmetsaltik.net/arsiv/2012/06/AB_Surecinde_Turk_Ilac_ve_Eczac%C4%B1l%C4%B1k_Politikalar%C4%B11.pdf

Aşağıda, Lösemi ilacı PURİTHENOL kıtlığına ilişkin acı haberi sunuyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 9.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================================================================

Lösemide ilaç krizi

Hastalığın tekrarlamasını önleyen Purithenol SGK kapsamına alınmadı, fiyatı düştü, firma ithalattan vazgeçti

Löseminin tekrarlamasını önleyen ve alternatifi olmayan “Purithenol” adlı ilacın Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından bedeli ödenecek ilaçlar kapsamına alınmaması ve fiyatının da 9 TL’ye düşmesi nedeniyle ithalatçı firma ithalattan vazgeçince lösemi hastaları çaresiz kaldı.

Doğan Haber Ajansı’nın haberine göre üretimi Almanya’da gerçekleştirilen ve bir ithalatçı firma tarafından Türkiye’ye getirilen ilacın SGK tarafından bedeli ödenecek ilaçlar kapsamında değerlendirilmediği ve 9 TL’ye satıldığı belirlendi. Türkiye ithalatçısı firmanın, ilacın fiyatının düşmesi nedeniyle ithal etmekten vazgeçtiği ileri sürülürken, ilacın yurtdışında 60 ile 90 Avro arasında satıldığı kaydedildi.

Türkiye’deki lösemi hastaları 4 aydır ilaca ulaşmakta güçlük çekerken, Türk Eczacıları Birliği’nin yurtdışı fiyatı üzerinden hastalara ilaç temin etmeye çalıştığı belirtildi.

İlacın bulunamamasını fırsat bilen karaborsacıların ise fahiş fiyatlardan hasta ve hasta yakınlarına ilaç satmaya çalıştığı iddia edildi.

İlacın ithal edilmemesinin maddiyatla ilgili olabileceğini söyleyen Antalya Eczacı Odası Başkanı Kerem Zabun, Türkiye’deki stoklarının tümüyle tükenmesinin ardından, ilacı kullanan hastaların mağduriyetinin artacağını aktardı.

İlacın bulunamaması nedeniyle bu ilaçla yapılan tedavilerin yarım kalacağını ve hastaların olumsuz etkileneceğini dile getiren Kerem Zabun şöyle dedi:

“Yurtdışı fiyatı dikkate alındığında bu ilacın karaborsadaki fiyatı 3- 4 katına çıkabilir.
Bakanlık ya da TEB aracılığıyla bu iş bir an önce çözülmeli.” (Cumhuriyet 08.10.2012)

Prof. Norman Stone : “Türkiye tarihini hatırlasa iyi olur”

“Türkiye tarihini hatırlasa iyi olur”

Times gazetesinde çıkan Norman Stone imzalı makalede, Suriye ile ilişkilerin gerginleşmesi ardından Türkiye’ye Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” politikasına dönme çağrısı yapıldı.

Bilkent Üniversitesi’nden Profesör Norman Stone’un imzasını taşıyan yazının başlığı “Türkiye tarihini hatırlasa iyi olur.”

Yazı, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözlerini hatırlatarak başlıyor.

Atatürk‘ün bu formülü genelde Türkiye’ye yaradı” diyor Stone, “Evet, 1973’te Kıbrıs’taki Türk azınlığı korumak için buraya müdahale etti ama bunun dışında yurtdışına yalnızca uluslararası ortaklarla birlikte çıktı. Karmaşasıyla ünlü bir bölgede, bir istikrar ve refah adası oldu.” Başarılı lider ve hatası Profesör Stone’a göre Recep Tayyip Erdoğan da önce belediye başkanlığında, sonra başbakanlıkta müthiş başarılı oldu.

“Şimdi,” diyor Stone, “Erdoğan’ın yeni bir misyonu var. Türklerin geri döndüğünü, İslam’ın kapitalizmle ve modern eğitimle bağdaştığını kanıtlamak istiyor.” Stone’a göre Erdoğan’ın içerdeki başarıları hatırı sayılır olsa da, dış politikada önce İsrail ile kavgaya tutuştu; şimdi de Suriye ile savaşın eşiğine gelindi.

Norman Stone geçen hafta TBMM’den geçen tezkereyi ve tezkere sonrasında yapılan açıklamaları

“Türk siyasetinde bir devrim” diye niteliyor ve “Eski Osmanlı topraklarına beyaz at üzerinde akın etme fikri ne kadar heyecan verirse versin, Türkiye’nin bu işe karışması bir hataydı.” diyor.

ABD’DEN FAYDA YOK

Yazı şöyle devam ediyor:

“Kimse bu işe hevesli değil, başbakanın en yakın takipçileri bile. Türkiye yüzünü Batı’ya öyle bir dönmüş durumda ki, medyada Arapça konuşan uzman bulmak bile zor.

“Evet Arapların parasıyla İstanbul’da bir emlâk balonu yaratıldı; bu balon da kuşkusuz Suriyeli isyancılara akıtılan silahlara katkıda bulunuyor. Ancak bunun Türkiye’ye etkileri olumsuz,
çünkü Suriyeliler de intikam amacıyla ülkenin güneydoğusundaki Kürt bölgelerinde yapılan ve belki de yakında başka yerlerde yapılacak terör eylemlerini destekliyor.

Amerikalılardan da fayda yok: Başkanlık seçimleri yüzünden telefonlarını beklemeye almış durumdalar. Barack Obama ne yapsa ters tepebilir; bu yüzden hiçbir şey yapmaması yerinde olur. Bu sebeple Davutoğlu‘nun Kuzey Suriye’de uçuşa yasak bölge ilan edilmesi önerileri kibarca reddediliyor. Türkiye ortaklaşa hareket konusunda kendini yapayalnız bulabilir.”

‘ÖZGÜVEN BAŞLARINA VURDU’

Norman Stone yazısının devamında bu durumun “yeni bir Kürt cephesi açılması” ve Türkiye içinde Kürtlerle ve Alevilerle ilişkiler açısından tehlikelerine de değiniyor.

Stone yazısını şöyle noktalamış: “Türkiye bu durumun sorumlusu değil ama bu hükümetin de hatırı sayılır başarılarından gelen ani öz güven başına vurmuş durumda. Irak’taki anlaşmazlıkta gösterilen sağduyu ve tereddüt artık yok. Geri dönmeliler. Kemal Atatürk haklıydı.”

KAYNAK: BBC TÜRKÇE
http://dunya.milliyet.com.tr/-turkiye-tarihini-hatirlasa-iyi-olur-/dunya/dunyadetay/08.10.2012/1608639/default.htm?ref=yahoo, 8.10.12

Suay Karaman : HADDİNİ BİLDİRMİŞ

Suay Karaman

HADDİNİ BİLDİRMİŞ
İlk Kurşun Gazetesi, 8 Ekim 2012

AKP Genel Başkanı Tayip Erdoğan, partisinin 4. olağan kongresini izlemek isteyen bazı medya kuruluşlarına yasak getirdi. Bu yasağı “onlara haddini bildirmek de bizim cevabımızdır” diyerek gerekçelendirdi. Kendisini ve iktidarını eleştiren medyaya haddini bildirince, dağ gibi biriken tüm sorunlar çözüldü mü?
AKP’nin kongresini konuk olarak izleyenler arasında, Irak’taki emperyalizmin en aktif iş görenlerinin önde gelenlerinden Mesut Barzani’nin olması şaşırtıcı değildi. PKK terör örgütünün üyelerini Türkiye’ye teslim etmesi istendiğinde Barzani’nin yanıtı şöyle olmuştu; “Türkiye’ye bir Kürt kedisi bile vermem.” Suriye’deki Kürtleri eğittiğini açıklayan ve PKK terör örgütüne destek veren Barzani’ye kongrede bulunanlar “Türkiye seninle gurur duyuyor” şeklinde bağırdılar. Kongrenin konuklarından bir başkası kendi ülkesinde idama mahkum edilen Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi idi. Hakkında interpol aracılığıyla arama kararı çıkartılan Tarık Haşimi, AKP Genel Başkanı’nın Davos’taki çıkışını unutmadığını söyledi. Kongrenin bir diğer konuğu ise, AKP Genel Başkanı’na “sen öndersin” diyen CIA tarafından devşirilen Filistin İslami Direniş Hareketi’nin (Hamas) sürgündeki lideri Halid Meşal idi.
Kongreye CHP ve MHP gibi muhalefet partilerinin yöneticilerinin çağrılmaması dikkat çeken bir durumdur. Ayrıca bazı medya kuruluşlarına ‘haddini bildirmek” amacıyla yasak getirilmesi de demokrasi dışı bir tutumdur. Bütün bunların yanında Barzani gibi emperyalizmin maşalarıyla gurur duyanlar, ‘ileri demokrasi’ masallarına inanan, bilinç yoksunu zavallılardır.

PKK terör örgütünü destekleyenlerle gurur duyanlardan, aynı ülkede yaşayan bizler de utanç duymaktayız.

Bazı medya kuruluşlarına haddini bildirmek isteyenler, yıllardır terör can alırken, neden PKK terör örgütüne haddini bildiremedi? Neden has ile başlayıp, haslı bir küfür eden Diyarbakır Anakent Belediye Başkanı’na haddini bildiremedi?
Haslı küfürü sineye çekenler, HAS Parti (Halkın Sesi Partisi) Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’un AKP’yi yerden yere vuran eleştirilerine karşı neden haddini bildirmedi? “AKP’nin riyakâr davranan, millete tepeden bakan, saltanat heveslisi bir parti olduğunu, kamplaşmacı ve gerilimli bir siyaset izlediğini” söyleyen Kurtulmuş, AKP’yi Kemal Derviş’in ekonomik programını izleyerek bu politika ile Türkiye’deki herkesi borçlu hale getirmek, fabrikaları kapatmak, çiftçi ve esnafın işlerinin bozulmasına neden olmak, Türkiye’yi işsizlik ve fukaralık sürecine sürüklemekle itham ederek, özelleştirmelere karşı çıkmıştı. Bu ağır eleştirilerin ardından Numan Kurtulmuş iktidar partisine katıldı ve genel başkan yardımcısı yapılarak, ödüllendirildi. Haddini bildireceklerine, kurtulmuş gibi devşirerek susturdular.
Demokrat Parti eski Genel Başkanı Süleyman Soylu, geçmişte hükümet, iktidar partisi ve başbakan için çok ağır sözler kullanırken neden haddini bildirmedi? Şu soylu söylemler, Süleyman Soylu’ya ait: “Başbakan padişah olmak istiyor… Bu hükümete zıkkımın kökünü göstereceğiz… Hükümet yolsuzluk çukurunun içinde… Başbakan rantın babasını getirdi… At üzerinde duramayan ülkeyi de yönetemez…” Bu ağır eleştirilerin ardından Süleyman Soylu da, iktidar partisine katıldı ve genel başkan yardımcısı yapılarak, ödüllendirildi. Haddini bildireceklerine, soylu bir şekilde devşirerek susturdular.
Yangın yerine dönen ülkemiz, iç savaşın tam içindedir ve emperyalist isteklerin ‘sıfır sorun’ politikası sayesinde Suriye ile savaşın tam ortasındadır. İşsizlik, açlık, yoksulluk, yolsuzluk ve sürekli yapılan zamlar alıp başını gitmektedir. Subaylarımız, yurtsever aydınlarımız Silivri’de zulüm altındadır. Kahraman ordumuz, terör örgütü olarak gösterilmektedir. ‘İleri demokrasi’ aldatmacasıyla faşizmin içine çekilen ülkemiz, yıllardır emperyalizmin oyunlarıyla bölünme ve parçalanma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Sivilleşme ile ihanet birbirine karıştırılmıştır. Bu çetin koşullar altında yaşamaya zorlanan halk, siyasi iktidara haddini bildireceği günü büyük bir özlemle beklemektedir.
Siyasal iktidarlar, sona yaklaşıldığını anlayınca hırçınlaşırlar. Bu hırçınlık siyasal iktidarı demokrasi dışı tutum ve davranışlarda bulunmaya zorlar. Bunun sonucunda siyasal iktidar, kendilerine muhalif olanlara haddini bildirmek için ‘ileri demokrasi’ adını verdikleri faşizme sarılırlar.
‘İleri demokrasiye’ sarılanlar kendilerini usta olarak görseler de, deliğe süpürülmekten korkarlar.
Ancak yolun sonuna gelinmiştir ve korkunun faydası yoktur, süpürülecek delik çoktur…

1651 TUTUKLUDAN AÇIKLAMA: Duyarlı davranacağınızı umarak..

Dostlar,

Balyoz davası sanıkları neler istemişlerdi karar öncesi, biz neler yapabildik e sonuç ne oldu?

Kararın ardından 1 kez daha irdelemekte yarar var.. Bu yüzden, hoşgörünüzle 2. kez veriyoruz bu metni..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 8.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

Duyarlı davranacağınızı umarak...

DIŞARIDA 33 AMİRAL KALDI (!)

1651 TUTUKLUDAN AÇIKLAMA

TUTUKLU ASKERLERİMİZDEN AÇIKLAMA !!

SÖZDE BALYOZ DAVASI NEDENİYLE TUTUKLU OLAN ASKERLERİMİZ; BALYOZ DAVASININ NE OLDUĞUNU, MİLLETİMİZE ANLATMAK AMACIYLA AŞAĞIDAKİ BİLDİRİYİ HAZIRLAMIŞLAR. BU BİLDİRİNİN MÜMKÜN OLDUĞU KADAR ÇOK KİŞİYE ULAŞMASI İÇİN SİZLERİN DESTEĞİNİ BEKLİYORLAR.

LÜTFEN LİSTENİZDEKİ TÜM KİŞİLERE ULAŞTIRMAK VE ONLARIN DA BU ZİNCİRİ DEVAM ETTİRMESİNİ SAĞLAMAK SURETİYLE ASKERLERİMİZİN SESLERİNİ DUYURMALARINA YARDIMCI OLUNUZ. ELEKTRONİK POSTA YOLUYLA ULAŞAMADIĞINIZ KİŞİLERE ALACAĞINIZ ÇIKTILARLA ULAŞINIZ…!

BALYOZ GERÇEĞİ :

1.Darbe teşebbüsü suçlamasına esas teşkil eden sözde Balyoz planının tek dayanağı olan 11 numaralı CD sahtedir. Sahteliği bilirkişi raporlarında gösterilen yüzlerce örnekle ispatlanmıştır. CD’nin gerçek
olduğuna yönelik somut hiçbir kanıt da yoktur. Ancak savcılar ve mahkeme heyeti bu açık, yalın, kesin ve net gerçeği ısrarla görmek istememekte ve bu sahte delillerle herkesi peşinen suçlu kabul etmektedir.

2. 11 numaralı CD’nin imajı, defalarca talep edilmesine rağmen CMK esasları ısrarla ihlal edilerek savunma avukatlarına verilmemektedir. Kanaatimiz odur ki istenen CD’ler verildiği takdirde;

a) 11 numaralı CD’nin sahteliği kısa sürede teyit edilerek hazırlanan komplo ortaya çıkarılacak ve dava çökecektir.

b) Sahte belge üreten şebeke, yeni deliller(!) üretebilmek için zaman bulamayacak, böylece dava süresini uzatmak isteyen komplocuların oyunu bozulacaktır.

3. İddia makamı çeşitli kurum ve kuruluşlardan gelen ve 11 numaralı CD’nin sahteliğini gösteren ve sanıkların lehine olan belgeleri adli emanete(!) almak suretiyle savunmadan ve mahkemeden saklamakla
kalmamış, aynı zamanda bu belgeleri çarpıtarak, bilerek ve yanlış yorumlayarak Mahkemeyi yanıltmıştır. İnternet sitelerindeki öğrenci tezlerinden dahi alıntıların olduğu, soruşturma savcılarının sanıklar aleyhine tek taraflı olarak hazırladığı iddianame bir ucubedir. Bu garabet iddianamenin kabul edilmesi başlı başına bir skandaldır.

4. Sözde Balyoz Planı ve buna paralel ve sahte olarak düzenlenen diğer planlara dayanarak hazırlanan iddianamede gösterilen mağdurlar; ne cebren ıskat veya vazife görmekten men edileceği iddia edilen hükümet, ne de sözde planlarda ismi geçen kişilerdir. Olayın gerçek mağdurları Türkiye Cumhuriyetine ve Türk Silahlı Kuvvetlerine yıllarca canı pahasına hizmet vermiş olan emekli ve muvazzaf 194 askerdir.

5. Savunmaya verilmeyen 11 numaralı CD ve dosyaların varlığı; kutsal savunma hakkımızı özellikle kısıtlamakta, gerçeklerin ortaya çıkarılmasını engellemekte, yapılan tutuklamalar ile süreç, mesleki kariyerleri hukuken sonlandırılmak suretiyle tutuklu askerler aleyhine dolaylı cezaya dönüştürülmekte, bu şekilde bir tasfiye gerçekleştirilmekte ve hukuka saygı kavramının arkasına saklanarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ne saldırılar sürdürülmektedir..

6. 11 Şubat 2011 tarihinde evrensel hukuk normları yok sayılarak savunma hakkı verilmeden ve lehte deliller göz ardı edilerek 163 kişi için tutuklama kararı verilmiştir. Üst mahkemeye yapılan itiraz, mahkeme Başkanının hukuk ve adalet adına büyük bir cesaretle kaleme aldığı ve iddianameyi tümüyle çürüten çok haklı gerekçeleri görmezden gelinerek oy çokluğu ile reddedilmiştir. Bu karar mahkeme öncesi yapılan hakim atamaları hakkında kamuoyunda oluşan şüpheleri haklı çıkarır mahiyettedir.

7. 196 sanık ile başlayan dava sürecinin ilk adımı olan Kimlik Tespiti esnasında iddianamenin gayrı ciddi hazırlanması sonucu yanlış kimlik tespiti nedeniyle sanık sayısı 194 ‘e düşürülmüştür. Zaten Temmuz 2010’da 102 sanık için verilen yakalama kararının yanlışlığı da üst mahkeme tarafından düzeltilmişti.İddianamenin okunmasından sonra Mahkeme Savcısı tarafından 181 sanığın tutuklanması talep edilmiş, iki üyesi değişmeyen Mahkeme Heyeti tarafından gerekçesi anlaşılmayan nedenlerle 163 sanığın tutuklanmasına karar verilmiştir. Daha önce soruşturma safhasında bir kez tutuklanan ve yakalama kararı verilen 102 sanık içerisinde de yer alan bir sanık her nedense bu kez tutuklama kararı dışında bırakılmıştır. Bu uygulamalar, yakalama ve tutuklama kıstaslarının tutarsızlığını ve keyfiliğini göstermektedir.

8. Mahkeme heyeti tarafından tutuklama nedenlerinden birisi olarak da delillerin henüz toplanmamış olması gösterilmektedir. Sekiz yıl önce icra edilen bir seminere dayalı sözde delillerin hala toplanamamış olması hiçbir şekilde kabul edilemez. Deliller tamamlanmadan, tamamen sahte deliller ve kişisel kanaatlerle bu iddianame nasıl hazırlanmış ve nasıl kabul edilmiştir? Bu kabul hukuk kurallarına ve mevcut kanunlara göre mi yapılmıştır? Daha toplanacak delil mi vardır? Yoksa komplocuların yeni sahte delil üretip yine bir yerlere saklamaları mı beklenmektedir? unutulmamalıdır ki ; Gölcükte çıkanlar yeni delil değil 11 numaralı sahte CD’nin aynısıdır. Bu husus 11.ci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı tarafından açıkça ifade edilmiştir.

9. Her kışlasında cami veya mescidi bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını, kendi camilerini bombalayan ve kendi uçağını düşüren birer cani gibi gösteren iddianamenin tamamen gerçek dışı olduğunu Türk milletine doğrudan anlatabilmek için; daha önce 10.cu Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedilen duruşmaların bir televizyon kanalından canlı olarak yayınlanması talebimizi tekrarlıyoruz. Çünkü 2003 yılında icra edilen plan seminerinin tüm konuşmaları Ordu Komutanının emriyle kayda alınmış ve muhafaza edilmiştir. Bu seminerin üst komutanlıklar tarafından emredilen katılımcı ve gözlemci personelin iştirakiyle açıkça ve legal olarak yapıldığını Türk Milleti görmelidir. Müvekkillerimizin uğruna canlarını feda edeceklerine dair namus ve şerefleri üzerine ant içtikleri Yüce Milletimizden saklayacak hiçbir şeylerinin olmadığını ve tüm suçlamaların asılsız olduğunu tüm dünyaya haykırıyoruz.

10. Sonuç olarak;

a) Mevcut durumu itibariyle bir garabet olan bu iddianame bir iftiranamedir! Ve iddianameye esas teşkil eden sözde Balyoz Planı 194 sanık için açık bir komplo ve bir dijital terördür.
b) İddianamedeki suçlamaları tümüyle reddediyoruz.
c) Mahkeme Heyetini Balyoz Güvenlik Harekât Planı denen komployu kimlerin hazırladığını bulmaya davet ediyoruz.
d) Duruşmaların televizyonlardan canlı yayınlanmasını talep ediyoruz.
e) Mahkeme Heyetinden herhangi bir lütuf değil, Türk Milletinin kendilerine verdiği yargılama yetkisini, evrensel hukuk kuralları ve mevcut kanunlar çerçevesinde,vicdanlarının sesine kulak vererek kullanmalarını, hukukun gereklerine ve ettikleri yemine uygun kararlar vermelerini bekliyoruz.

TSK Muvazzaf ve Emekli Asker Tutukluları Adına

(E) Orgeneral Şükrü Sarıışık
Kur.Alb.Yılmaz Çongar

Onur Öymen : Uçurumun Kenarında Dış Politika

Uçurumun Kenarında Dış Politika isimli kitabım hakkında Melih Aşık‘ın bugünkü Milliyet’te yazdığı yazı aşağıdadır.

Uçurumun kıyısında!

Emekli Büyükelçi ve eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in yeni kitabı: “Uçurumun Kenarında Dış Politika” kitapçı raflarına çıktı…

2002 – 2011 arasında Meclis’te görev yapan Onur Öymen, kitabında bu süre içinde gelişen dış olayların içyüzünü sergiliyor. İktidar partisi ile CHP arasındaki tartışmaları, çatışmaları, görüş farklarını ortaya koyuyor.

Onur Öymen yalnızca dış politikada uzman bir ad değil, aynı zamanda katıksız bir yurtseverdir…

Kitabında;

– Irak’ın işgali,
– 1 Mart Tezkeresi,
– Kürt açılımı,
– Arap Baharı,
– Füze Kalkanı,
– Avrupa Birliği,
– Ermeni Sorunu

gibi konuları ülkenin çıkarları açısından değerlendiriyor. Kendisinin ve partisinin Meclis’te verdiği mücadeleyi anlatıyor.

Son zamanlarda eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün de katıldığı bir görüş var…

Deniyor ki; eğer Türkiye 1 Mart 2003 Tezkeresi’ne evet deseydi Türk askeri Irak sınırı içinde bir tampon bölge oluşturarak PKK’yı kontrole alacak, terör örgütü bugünkü gücüne erişmeyecekti…

Onur Öymen kitabında bunu da tartışıyor:

Teşekkürler Sayın Onur Öymen; dünyadan habersiz birileri sizi de “Monşer” olarak nitelese de….

“Bu alanın denetimi PKK’nın Irak’ın kuzeyinden tasfiyesine olanak verecek miydi?
Hayır.
Çünkü PKK’nın esas üssü, karargâhı ve ağırlık merkezi Türk sınırının yaklaşık 60 km güneyindeki
Kandil dağındaydı ve Amerikalılar Türk tarafıyla yaptıkları müzakerelerde Kandil dağına
Türk askerinin müdahalesine hiçbir şekilde razı olmayacaklarınını açıkça belirtmişlerdi…

Açıkçası Türkiye PKK’yla o bölgede yan yana yaşamayı kabul edecekti…”

Onur Öymen 1 Mart 2003 Tezkeresi’ne verilen “ret” oyunu gururla anıyor…

Kitap, dış politikada doğru çizgiyi keşfetmeye meraklı herkesin dikkatine sunulur…

Sevgiler, saygılar.
7.10.12

Onur Öymen

İnsanın tuhaf halleri..

Dostlar,

İnsanın ve yaşamın tuhaf halleri oluyor..

Biri de aşağıda..

Fotoyu yollayan dostumuza teşekkür ederiz..

Akla gelen birkaç soru var :

Görsel algılarımız ne ölçüde güvenilir ??

Kutsadığımız aklımız 5 duyusu ile sınırlı ve de

1. ZAMAN
2. MEKAN..

hapishanesinde..

    Aklımız hem en güçlü aracımıza hem de epey zavallı.

Bunları bilmek ve aşma çabası göstermek elimizi daha da güçlendirmez mi??

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 8.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

10 Yılda Neler Örüldü ??

Dostlar..

10 Yılda Neler Örüldü ??Ben bu görkemli emanete, kutsal kalıta ne katabilirim?

Azıcık vefası olanın “huşu” içine, bitmez bir vefa ve şükran duygusu içinde yerlere dek eğilerek karşılayacağı bir destandır erken Cumhuriyet” yılları..

Ya da Cumhuriyetin altın on yılı..

Ya da 1923 – 33..

İnsan olanın,

Ben bu görkemli emanete, kutsal kalıta ne katabilirim??” diye sorması gerek..

Ulusal eğitim siteminin de böyle insanlar yetiştirmesi gerek..

Ülke o zaman ayakta kalır ve serpilir..

Büyük Atatürk’ün 10. Yıl Söylevi‘nde dile getirdiği gibi..

“…….

Yurttaşlarım!

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık.
Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti‘dir.

Bundaki başarıyı, Türk Ulusunun ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimle yürümesine borçluyuz.

Fakat yaptıklarımızı hiçbir zaman yeterli görmeyiz.
Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunluluğunda ve azmindeyiz.
Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve uygar ülkeleri düzeyine çıkaracağız.
Ulusumuzu en geniş refah araç ve kaynaklarına sahip kılacağız.
Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız.

Bunun için, bize zaman ölçüsü geçmis yüzyılların gevşetici görüşüne göre değil,
çağımızın hız ve hareket kavramına göre düşünülmelidir. Geçen zamana oranla, daha cok çalışacağız.
Bunda da başarılı olacağımıza kuşkum yoktur…”

    …………….

    Gazi’nin, ULUSAL EGEMENLİK ilkesi gereği “Ulusuna hesap veren” şu sözleri özellikle paylaşılmalı :
    (Yine Büyük Atatürk’ün 10. Yıl Söylevi’nden..)

      “…. Büyük Türk Ulusu! Onbeş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde başarı vaadeden çok sözlerimi işittin. Mutluyum ki, bu sözlerimin, hiçbirinde, ulusumun, hakkımdaki güvenini sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.

      Bugün, aynı inanç ve kesinlikle söylüyorum ki, ulusal ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk Ulusunun büyük ulus olduğunu bütün uygar dünya, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır…”

    Çok değerli bir derlemeyi, uzun ve özgün formunu bozmamak için pdf olarak aşağıda sunuyoruz..

    Fotoğraflarıyla görmek ve palaşmak için lütfen tıklar mısınız ??

    10_yilda_neler_oruldu

    Sevgi ve saygı ile.
    Ankara, 8.10.12

    Dr. Ahmet Saltık
    www.ahmetsaltik.net