Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk şairi
Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk şairi
Saygı ÖZTÜRK
SÖZCÜ, 23.12.15
Genelkurmay’ın 26 Aralık 1930 tarihli raporunda Asteğmen Kubilay’ın adım adım ölüme gidişi yer aldı: Kubilay, bir anda yere düştü. Vurulmuştu… Derhal ayağa kalktı, camiye doğru yürürken avluda yığıldı kaldı. Mürteciler yanına gelip katletti
Asteğmen Kubilay, demokrasi ve laiklik şehidi.
Bir kısmı ‘gizli’ kayıtlı 85 yıl önceki resmi belgeleri incelediğimizde olayı daha iyi anlıyoruz. Derviş Mehmet tarafından esrara alıştırılan gözü dönmüş grubun üzerine ilk giden ve
Derviş’in yakasına yapışan Asteğmen Kubilay, resmi belgelerde geçen ifadeye göre
“koyun gibi” kesildi. Vali Kazım Bey, makinenin başındadır. İçişleri Bakanlığı’nın
“Menemen Olayı” ile ilgili yönelttiği soruları cevaplandırıyor. Dün kaldığımız yerden
‘Menemen Raporu’nu okumaya devam ediyoruz:
“Kubilay Bey müfrezesi saat 08.30’da olay yerine geliyor. Askerlerine manga kolu nizamında süngü taktırarak telgrafhane yakınında bırakıyor. Kendisi mürtecilerin yanına gidiyor.
Mehdi Mehmet’in yakasına yapışarak çekiyor ve yaptıkları hareketin yanlışlığını anlatıyor.
Bunlarla uğraşırken yere düşüyor. Mürtecilerden birinin kurşunuyla yaralanıyor.
Fakat derhal ayağa kalkarak camiye doğru giderken yaranın tesiriyle avluda düşüyor.
Kahraman Kubilay Bey’in yaralandığını gören müfrezedeki askerler hiçbir alaka göstermeksizin olay yerini terk edip dağılıyorlar. Bundan dolayıdır ki komutanlarının uğradığı feci vahşet ve akıbetten bile haberdar olamıyorlar.
5-10 dakika sonra yaralının cami avlusunda olduğunu uzaktan gören Mehdi Mehmet’le
Şamdan Mehmet, yanlarındaki bir bıçakla ve pek feci bir surette başını kesiyorlar.
Kesilen başı avludaki musalla taşına vurarak silkeledikten sonra Belediye Meydanı’na getirip bayrak direğine takıyorlar. Meydandaki elektrik direğine bir kuşakla bağlanan bayrağın direği kırılmak istidadını gösterince mürtecilerin istemi üzerine Yanyalı Arnavut Kamil,
70-80 metre uzaklıktaki dükkanından ip getiriyor ve bayrak sopasını elektrik direğine bağlıyor. Mürteciler, kesilen başın etrafında dolaşarak halkın katılımını artırmaya çalışırken,
ikinci safhanın müfrezeleri geliyor.
Yüzbaşı Bahri Bey’in kumandasında bulunan müfreze olay yerine geldi. Halkın dağılması için ihtarları yaptıktan sonra ateş açmışlardır. Bilindiği gibi tepelenmiş ve bunlar dağlara
kaçmışlardır. Bu sırada hapishane yanında silahsız olarak bulunan ve Kubilay Bey’in şehadetini gören Kır Bekçisi Hasan Çavuş 5 dakika mesafedeki Ahi Hızır Mahallesi’ndeki evine koşarak oradan silahını alır ve yetişerek askerlerin ateşine katılır. Mürtecilerin ateşi sonucu ölüyor.
İkinci bekçi de Nalıncı Ali ustanın dükkanının önünde şehit düşer.
Aylardan beri politika cereyanlarıyla çok tahrik edilmiş ve bir bölüm gazetelerin zalimce
safsataları da olayların çıkmasında etkili olmuştur. Bundan dolayıdır ki kafaları ve ruhları
taassubun yaman ateşiyle dumanlaşmış mürteci, esrarkeş tarikatçılar olayın başından beri
endişesizdiler. Gerek meydanda ve gerekse kasabanın içinde pervasızca hareket ettiler.
Başarmaları durumunda askerin de kendilerine silah atmayacağı ve halkın kendilerine katılacağı hakkında ümitlerini besliyorlardı. Gösterilere 300 kişi katılmış, bunların bir bölümü olayı
seyrederken, kimileri ise yardımcı olmuştur.
Yüzbaşı Fahri Efendi yalnız üç büyük silah taşıyan şakileri ilk andan beri görmüştü. Onlar açıkta kendileri duvar arkasında ve pusuda idi. Jandarma yazıcısı Ali Efendi kendi deyimiyle bu durumu fiilen hazırlamıştı. Fakat yapılacak bir teslim ihtarı bir yaylım ateşi halkı dağıtmak ve bizzat halk tarafından bunların bağlattırılması mümkündü. Asteğmen Kubilay Bey’in düşmanla temasını görür görmez ortaya atılır bunları yakalardı. Çatışsa bile facia böyle vahşet derecesini bulmazdı.”
O dönemde “Erkanı Harp” adını taşıyan Genelkurmay Başkanlığı’nın, 26 Aralık 1930 tarih ve 6747 numaralı tezkeresinde Kubilay’ın şehit edilişi şu cümlelerle anlatılıyor:
Bu durum karşısında 10 adım kadar geride bulunan bölük, başlarındaki çavuşların kansızlığı
yüzünden hiçbir hareket ve canlılık göstermiyor ve alçakçasına firar ediyor. 4 askerle hükümet konağı içine giren Jandarma kumandanı da bu duruma kadın gibi seyirci kalıyor. Telefonla
kuvvet talep eden Jandarma komutanı ve bu kuvvetin ne için, ne maksatla ve ne gibi bir vazife karşısında talep edildiği hakkında alayı bilgilendirmemiştir. Jandarma kumandanının noksan
olarak verdiği bilgi yüzünden, alayca gönderilen ilk bölük cephanesiz olarak yola çıkarılmıştır.”
Kubilay’ın şehit edilmesinden sonra Derviş Mehmet ve iki adamı öldürüldü. Menemen,
Balıkesir ve Manisa’da sıkıyönetim ilan edildi. General Mustafa Muğlalı başkanlığında kurulan askeri mahkemede 2 bin 200 sanık yargılandı. 29 kişi Kubilay’ın şehit edildiği yerde asıldı.
Atatürk, Edirne Belediye Meclis salonunda toplantı yaparken Menemen’de yaşanan olayları
öğreniyor. Emekli öğretmen Ayhan Tunca’nın “Mustafa Kemal Atatürk Edirne’de”
kitabında, orada yaşananları şöyle açıklıyor:
“O gün Edirne Belediye Meclis Salonu’nda tatlı bir sohbet vardı. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, eniştesi olan Vali Emin Bey ile ilgili bir şaka yapmak için ağzını açmıştı ki, bir subay elinde
telgrafla içeriye girdi ve Atatürk’e uzattı. Atatürk telgrafı aldı, okudu; ama yüz hatları değişmiş, rengi sararmıştı. Salonda tüm nefesler tutulmuştu. Atatürk birden elini masaya vurdu,
ayağa kalktı ve hiddetle:
“Kubilay Efendi, çıkan arbedede asilerden herhangi birisi tarafından vurulmuştur.
Sağ koltuk altından vurulan Kubilay Efendi 30 metre ilerisindeki camiye kaçmıştır.
Orada başı boynundan ayrılmıştır.”
==========================================
Dostlar,
İşte böyle hazin bir öykü…
Araştırmacı gazetecilik geleneğine bağlı, SÖZCÜ yazarı sayın Saygı Öztürk‘ün
bu çabası ve hizmeti için kendisine teşekkür borçluyuz..
” Hiç bir şey eyleme geçen cehaletten daha korkunç değildir..”
İrtica da cehaletin acı ürünlerinden değil mi?
İrtica paranoyamız mı depreşti, yakıcı gerçek karşısında feryat mı ediyoruz?
Çığlığımız duyuluyor mu?
İşte IŞİD faciası..
Taliban, El Nusra, El Kaide..
İSLAMOFOBİ boşuna ve yersiz mi; yoksa çığlık çığlığa SOS mi?
Kur’an bunları dışlıyor mu, kesin buyrukları mı var??
Enis Behiç Koryürek ise;
Artık yetmez mi?
Hıristiyan dünyası nerdeyse 500 yıldır insan yakma vb. vahşeti terketti.
Kiliseyi ve İncil’i insanların vicdanına bıraktı.
Yaşamı ise akla ve bilime dayalı genel – evrensel kurallar yönetmeliydi.
İnsanlar LAİK oldular 100 yıldan uzun süren çok kanlı mezhep savaşlarından sonra.
Devleti ve toplumsal yaşamı, hukuk düzenini… SEKÜLER kıldılar.
Dinde reform yaptılar.. Aydınlanma Devrimi‘ni yaşadılar..Aklı inançtan özgürleştirdiler, bilimi de dinden..
Egemenliğin kaynağını göklerden (!) yeryüzüne indirdiler.
Sonra da Sanayi Devrimi, bilimsel keşifler dönemi açıldı bu sayede.
Veeee. günümüzde Dünyaya egemenler..
DİNCİLİK (Din değil!) batağından çıkamayan İslam dünyası sömürge oldu!
Şimdi daha iyi anlaşılıyor mu laik – seküler düzenin demokrasi ve insan hakları için
hava gibi, su gibi vazgeçilmez olduğu??
Türkiye’de dinci – laiklik karşıtı – sekülarizm düşmanı – fanatik şeriatçı kesimlere özellikle hükümetler eliyle “oy” beklentisiyle ölçüsüz ödün verilirse İRTİCA hep aynı şeyi yapar :
İslam tarihinde en can alıcı örnek KERBELA katliamıdır.
Muhammet peygamberin torunları, gözbebeği EHLİBEYTİ, Irak çöllerinde
Yezit tarafından aç ve susuz bırakılarak çoluk – çocuk 72 kişi görülmemiş bir vahşetle
şehit edilmişlerdir..
1400 yıla yakın zaman geçmesine karşın aradan, toplumsal bellek ve vicdanda oluşan
çok ağır zedelenme hala aşılamamıştır ve “travma sonrası stres bozukluğu” (PTSD)
sosyal psikolojik olarak hala süregelmekte, yoğunlukla yaşanmaktadır.
Maraş (1978; 500’ü aşkın ölü) ve Çorum katliamları (1980; 100’ü aşkın kurban),
Sivas Madımak kırımı (1993; 35 insan otelde canlı canlı yakıldı!),
Gazi Mahallesi kırımı (1995; 19 kurban)…
Hepsi de Alevi yurttaşlara dönük vahşet.. Postmodern Kerbela örnekleri..
Bunlar asla olmamalı!
En temel hak YAŞAM HAKKIDIR ve Devletin 1 numaralı görevi budur!
Sevgi ve saygı ile.
24 Aralık 2015, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com
Önceki bölüm :
http://ahmetsaltik.net/2015/12/23/menemen-ayaklanmasinin-tarihi-belgelerindeki-sir/