Etiket arşivi: yeniden yargılama

Yüksek Yargı ve Üstün Yetenekli Yargıçlar

Yüksek Yargı ve Üstün Yetenekli Yargıçlar

Av. Fikret Ä°lkiz ile ilgili görsel sonucuAv. Fikret İlkiz
BİANET, 06.08.2018 

Herkes şikayetçi…
Herkes bireysel başvuru hakkını kullanıyor

Derece mahkemesinin işi, Anayasa Mahkemesi kararını tartışmak ve karara karşı direnmek ve neden uygulanmadığına dair temelsiz gerekçeler yazmak değildir.

Anayasa Mahkemesi’ne 1 Ocak 2012 tarihinden bu yana 30 Haziran 2018 tarihine dek yapılan toplam 191 371 bireysel başvurudan 80 756’sı 2016’da, 40 530’u 2017’de ve 17 892 başvuru ise 2018’de yapılmış… 30 Haziran 2018’de 16 179 bireysel başvuru derdest, inceleme sürüyor.

Anayasa Mahkemesine göre; “bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural” nedir? AYM bu sorunun yanıtına Mehmet Doğan (B. No: 2014/8875, tarih 7.6.2018) kararında değindi. Temel kural yargı yoluyla hak ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasıdır.

İlk derece mahkemesi bir hakkın ihlaline neden olacak nitelikte bir karar vermişse; bu kararda “hak ihlali” bulunduğu tespitini yapan AYM kararı ile “eski hale” nasıl dönülebilecektir?

İfade özgürlüğü ile ilgili 7 Haziran 2018 tarihli anılan kararında Anayasa Mahkemesi bireysel başvurunun temel özelliğinin “bir hakkın ihlalinin tespiti” ve zararın giderilmesini sağlanması olduğunu kabul etmektedir. Yani AYM’nin verdiği kararın özelliği; “mümkün olduğunca” hak ihlalinden “önceki eski duruma dönülmesinin” sağlanmasıdır.

AYM bireysel başvuru ile verdiği kararın niteliği ne olmalıdır? Acaba mümkün olduğu kadar hak ihlalinden önceki eski hale dönülmesi nasıl sağlanacaktır?

Bireysel başvurular hakkında Anayasa Mahkemesi kararıyla öncelikle eğer devam eden hak ihlali varsa, ihlalin durdurulması kararı verilebilir. İkincisi ise, “ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların” ortadan kaldırılmasıdır. Kişi zarar görmüşse, hak ihlalinin “sebep olduğu maddi ve manevi zararların” giderilmesidir. Ayrıca verilecek kararla olayın özelliğine göre “bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması” gerekmektedir.

En önemli ilke ise, AYM kendi kuruluş ve çalışma esaslarını belirleyen 6216 sayılı Kanuna göre hak ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla neler yapılması gerektiğine karar verirken; “idari eylem ve işlem niteliğinde” karar vermez.

Anılan kararda atıf yapılarak açıklandığı gibi; “Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının yerine geçerek işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili mercilere gönderir (Bkz. Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 57).”

Demek ki; AYM bireysel başvurularla ilgili ihlal varsa tespit eder ve eğer ihlal devam ediyorsa “ihlali” durdurur, ihlalin sonuçlarını “ortadan kaldırır”, ihlalin neden olduğu “zararı” gidermek üzere karar verir ve gerekirse diğer “tedbirleri” alır. Bütün bunların nasıl yapılacağını kararında gerekçeleriyle gösterir. Kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verir.

Usul kanunlarında hangi hallerde başvurulabileceği gösterilen yargılamanın yenilenmesi” düzenlemesi ile Anayasa Mahkemesinin kararlarına konu olan “yeniden yargılama” kavramı birbirinden belli yönleri ile farklıdır.

Bundan sonrasını Anayasa Mahkemesinin kararından okuyalım: “Kuşkusuz ki Anayasa Mahkemesinin yeniden yargılamaya hükmettiği durumlarda da derece mahkemesi, kesin hükme bağlanmış bir uyuşmazlığı yeniden ele almaktadır. Bu yönüyle ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi müessesesi ile Anayasa Mahkemesince yeniden yargılamaya hükmedilmesi arasında bir farklılık bulunmamaktadır.”

Ama Anayasa Mahkemesinin altını çizerek belirttiği çok önemli farklılık şudur:

“Ancak Anayasa Mahkemesinin, tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hallerde, ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hallerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil, ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür.”

Bir kez daha belirtelim; kendi verdiği kararla hak ihlaline neden olan ilk derece mahkemesinin Anayasa Mahkemesi kararının kabulü veya reddi, uygulanması veya uygulanmaması konusunda herhangi bir takdir yetkisi yoktur. O halde yeniden yargılama yapılması için Anayasa Mahkemesi’nin geri gönderdiği karar karşısında ilk derece mahkemesi ne yapmalıdır?

“Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi, kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır. Bu çerçevede ihlal, yargılama sırasında gerçekleştirilen usule ilişkin bir işlemden veya yerine getirilmeyen usuli bir eksiklikten kaynaklanıyorsa söz konusu usul işleminin, hak ihlalini giderecek şekilde yeniden (veya daha önce hiç yapılmamışsa ilk defa) yapılması icap etmektedir. Buna karşılık ihlalin, idari işlem veya eylemin kendisinden ya da (derece mahkemesince yapılan veya yapılmayan usul işlemlerinden değil de) derece mahkemesi kararının sonucundan kaynaklandığının Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edildiği hallerde derece mahkemesinin, usule dair herhangi bir işlem yapmadan, doğrudan, mümkün olduğunca dosya üzerinden önceki kararının aksi yönünde karar vererek ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırması gerekir.”

Derece mahkemesinin işi; Anayasa Mahkemesi kararını tartışmak ve karara karşı direnmek ve neden uygulanmadığına dair temelsiz gerekçeler yazmak değildir. Hak ihlalinin var olduğuna ve giderilmesine ve nasıl giderilmesi gerektiğine ve zararın nasıl giderileceğine dair karar veren Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymak ve gerektiğinde kendi kararının aksine karar vererek hak ihlalinin sonuçlarını ortadan kaldırmaktır.

Günümüzde Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı bir çeşit “direnme” kararı yazan, neden uygulanmaması gerektiğini, dava dosyasını ilk derece mahkemesinin Anayasa Mahkemesi’nden daha iyi bildiğini ve bir nevi Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararına “aldırmamayı” kendince “gerekçelendiren” mahkeme yargıçları “iyi sicil” alıyorlar, aldılar.

Bütün bunların karşılığı olan beklenti “yüksek dereceli yargıç” olmak ve yargıçlık mesleğinde yükselmektir. Hatta bu çeşit mükemmel ve işe yarayan (!) gerekçeli kararların yazıcıları daha sonra Yargıtay’a, Danıştay’a ve hatta Anayasa Mahkemesine üye seçilebilirler. Nedeni çok basit; her hukukçu örnekleri son yıllarda sıkça görülen bu tür gerekçeler yazamaz. Üstün hukuksal ve entelektüel yetenek (!) ister bu türde ve çeşitte gerekçe yazmak, yükselmek için…

Anayasa Mahkemesi’ne yapılan 296 426 başvuru içinden tüm başvurular arasında %60 oranla 1. sırada 176 951 bireysel başvurunun konusu adil yargılanma hakkı geliyor. Derece mahkemeleri tarafından verilen kararlarla “başarılı” kabul edilerek yükselen yargıçların çoğunlukta olduğu yargıda; AYM bireysel başvuru kararları arasında “adil yargılanma hakkının ihlali” neden birinci sıradadır acaba?

Çok yakındır… Bundan böyle “yüksek dereceli” mahkemeler arasında kim kimden daha üstündür, hangi yüksek mahkemenin kararı çok daha üstündür, hak ihlalinin nasıl giderilebileceğine hangi yüksek dereceli mahkeme karar vermelidir, kim kimin kararını uygular veya uygulamaz veya neden uygulamamak gerekir hakkında üstün nitelikli gerekçeli kararlar görmeye ve hayret etmeye hazırlıklı olun….

Şimdilik adli tatil zamanı ve hukuk resmî tatilde.

Bekleyin biraz! Tatil bitsin, herkes yerli yerine otursun, yüksek dereceli makamına bir ısınsın!

AYM; Askeri Casusluk davasında ‘hak ihlali var..’ ve Türkiye Gündemi..


AYM; Askeri Casusluk davasında ‘hak ihlali var..’ ve Türkiye Gündemi.. 

Anayasa Mahkemesi;
Askeri Casusluk davasında ‘hak ihlali vardır.’

AYM’den Askeri Casusluk davası kararı :

Anayasa Mahkemesi, İstanbul Casusluk Davası tertibiyle yargılanan askerlerin haklarının ihlal edildiğine hükmetti. Davaya bakan mahkemenin tahliye kararı vermesi bekleniyor..

Anayasa Mahkemesi; İstanbul Askeri Casusluk davasında ‘hak ihlali vardır’ dedi.
Avukatlar, tutuklu bulunan 5 kişinin tahliye edilmesi için dilekçe verdi,
38 subay hakkındaki yakalama kararının kaldırılmasını talep etti.(www.aydinlikgazete.com/turkiye/aymden-askeri-casusluk-davasi-karari-h60476.html, 9.1.15)

Anayasa Mahkemesi, Balyoz kararında olduğu gibi İstanbul Askeri Casusluk davasında da
“hak ihlali vardır.” yönünde karar verdi.

Avukatlar, dava kapsamında tutuklu bulunan 5 kişinin tahliye edilmesi için
yerel mahkemelere dilekçelerini sunarken 38 subay hakkındaki yakalama kararının kaldırılmasını talep etti.

İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne infazın durdurulması ve
yeniden yargılama taleplerini içeren dilekçeler de gönderildi.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin yerel mahkemenin kararını onaması üzerine
İstanbul Askeri Casusluk davası sanıkları Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
1 yılı aşkın süre önce yapılan başvurularla ilgili karar dün oybirliğiyle çıktı.
Avukatlar, kararın oybirliği ile çıkmasının önemine vurgu yaptı.

ÖNCE ÖZGÜRLÜK, SONRA AKLANMA

Dava avukatlarından Mahir Işıkay, kararın ardından Aydınlık’a konuştu :

“Hak ihlali kararını geç de olsa oybirliğiyle alınmış olması gerek yerel mahkemenin gerekse
Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin kararlarının ne kadar isabetsiz olduğunu gösteriyor.” diyen Işıkay,

“Öncelikle cezaevinde olan 5 kişinin ve haklarında yakalama kararı olan 38 kişinin
öncelikle özgürlüğe kavuşması ve devamında yeniden yapılacak yargılama sonucu
bu alçakça iftiralardan aklanacaklarını değerlendiriyoruz.” ifadelerini kullandı.
Işıkay, “Öninde sonunda, kumpasların en iğrencinde gerçekler ortaya çıkacak ve
bu insanlar aklanacaklar.” dedi.

YAKALAMA KARARLARI KALDIRILSIN

Av. Hüseyin Ersöz, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği dilekçede,

“Anayasa Mahkemesi’nin Adil Yargılanma Hakkı’nın ihlal edildiğine ilişkin kararı çerçevesinde yargılamanın yenilenmesine, müvekkillerin cezasının infazının durdurulmasına ve haklarındaki yakalama kararlarının kaldırılması için İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na müzekkere yazılmasına karar verilmesini..” talep etti.

=======================================

Dostlar,

Epey ama epey geç de olsa sevinçliyiz..
Bu uyduruk dava da Ergenekon – Balyoz kumpaslarının halkalarından biriydi.

Nerdeyse 120 haftadır SESSİZ ÇIĞLIK eylemleriyle adalet arıyoruz...

Bu gün (10 Ocak 205) saat 13:00’te Ankara Sakarya meydanında ve yurt içi – dışı 10+ merkezde eylemler sürecek..

Özellikle Ankara için inanılmaz özveri ile emek veren Ali – Ümit Gönüldaş çifti kardeşlerimiz Atina’da (Yunus Soner ile birlikte) gözaltındalar..
Dileriz eylem saati 13:00’e dek yetişirler.. (Şu sıralar havada olduklarını öğrendik..)

Anayasa Mahkemesi önünde nöbetlere katıldık, gecikmeyen adalet istedik,
sesimizi duyurmaya çabaladık. Olumlu sonuca bir katkısı olduysa,
kendimizi görevini yapmış yurttaş / insan varsayacağız..

Buruk da olsa, -belki gerekmese de- Anayasa Mahkemesine özellikle
kararın OYBİRLİĞİYLE verilmesi nedeniyle teşekkür ediyoruz
..

*****

AYM; Askeri Casusluk davasında ‘hak ihlali var..’ 
TPK’nin Yürüttüğü Tarihsel Savaşım… ve Türkiye Gündemi.. 

AKP yerinde başkaca bir hükümet olsa bunların 100’de biri olamazdı..
Hükümetin gözaltındaki yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılması için
bir çabasını biz henüz duymadık..

Engellenen ve sınır dışı edilen 13 yurtseverin haklarına sahip çıkılmadığı ve
Yunan hükümetinin protesto edilmediği gibi..

AKP geç de olsa doğru yola girmeli ve yurttaşlarının haklarını korumalıdır.
Yunanistan’ın bu hukuk ve demokrasi dışı tutumu aslına TPK üyeleri yurtsever insanlarımızın kişiliğinde T.C. Devleti’ne dönüktür. Yunanitan’ın eli çok zayıftır :

Atina’da Parlamento önünde basın açıklaması yapmak isteyen TPK üyesi
öncü yurttaşlaraımız, Şengen vize sorunları (!) olabileceği gibi komik bir gerekçeyle engellenmişlerdir. Bu insanların büyük çoğunluğunun Yeşil Pasaportu vardır ve
herhangi bir vizeye gereksinimleri yoktur.

Türk Ulusu ve AKP’ye oy veren yurttaşlarımız, AKP hükümetinin ulusumuzun
onurunu zedeleyen bu vahim yanlışını değerlendireceklerdir.

Ayrıca 15 Nisan 2015’e 3 ay kaldı. Sözde Ermeni soykırımının 100. yılı..
Uluslararası psikolojik savaşa çok uygun bir araç ellerinde tepe tepe kullanıyorlar.

Türkiye, tarihsel gerçeklere aykırı olarak Batı emperyalizmince soykırımla suçlanır
ve mahkum edilirse AKP’liler kına mı yakacaklardır?
O zaman sormazlar mı, “Siz kimin hükümetisiniz??” diye

Önce mahkumiyet, sonra tazminat, sonra da toprak istemi ile
ülkemizin bölünmesi ve Sevr gereği Ermenistan’ın büyütülmesi mi??

Herkes aklını başına almalıdır.. Önce AKP hükümeti ve oydaşları.

Bu arada İP Genel Başkanı Doğu Perinçek‘in AİHM’nde 28 Ocak 2015 günü yapılacak
temyiz duruşmasına katılmasının mutlaka sağlanması gerekir.

Her şeyden önce SAVUNMA HAKKI KUTSALDIR ve SON SÖZ SAVUNMANINDIR..

Savunma son sözünü söylemeden karar verilebilir mi?

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu gerçekten içtenlikli ise,
Adalet Bakanlığı’na başvurmalı ve

  • Doğu Perinçek için Yargıtay’dan özel izin istenmelidir.

Böylesi bir istemin ceza muhakemeleri hukukuna aykırı bir tarafı yoktur, olağandır.
İnsanlar tutuklu – hükümlü iken bile cezaevinden gerektiğinde izinle dışarı çıkabilmektedir..
Adalet Bakanı da kendiliğinden harekete geçebilir, geçmelidir.
Gerektiğinde kefaletle de bu izin verilebilir.

Aynı başvuruyu Doğu Perinçek de Yargıtay’a ve ilgili 2 Bakanlığa yapmalıdır.

Hukuk düzeni çaresizlik rejimi değildir.
Son çözümlemede hukuk adaletin aracıdır;
temel işlevi budur,
dolayısıyla bu bağlamda üretmek zorunda olduğu çözümler meşrudur. 

(Sivas katliam hükümlülerinin cezaevinde iken çocukları oldu!
İmralı’daki katilin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası İnfaz Yasası kurallarına uygun mu?)

Bu arada AİHM de Doğu Perinçek’in duruşmada hazır bulundurulmasını istemelidir.
Bu amaçla Türk hükümetine ivedi müzekkere yazmalı ve bir içtihat yaratmalıdır.

****

Son olarak; bu hızlı gündem değişmeleri AKP’nin ne çok işine yarıyor değil mi??
İçerideki müthiş ekonomik güçlükler, yoksulluk, işsizlik, ağır kış koşulları ve de
TBMM Komisyonunda aklanan 4 eski bakan; kanayan kamuoyu vicdanı, katledilen adalet, hiç edilen muazzam paralar, rantlar; bunların beslediği medya – mafya – siyaset… uğursuzlukları.. Ama nereye dek??

AKP, IŞİD’e politik ve lojistik desteğinin hesabını da verecek.. kaçışı yok..
Paris olayları öylesine yüzeysel değil.. Uluslararası hesaplar Bay RTE’yi çok aşıyor..

Türkiye tüm bu kuşatmaları aşacak..
İnsan akının – bilincinin sonsuza dek tutsak alınabileceği varsayılabilir mi??

Sevgi ve saygı ile.
10.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Prof. Rennan Pekünlü hapse girmesin; Türkiye utanmasın!


Prof. Rennan Pekünlü hapse girmesin; Türkiye utanmasın!
Son Gün!

Dostlar,

12.11.14 günü (3 gün önce) sitemizde paylaşmıştık..
Bu gün bir kez daha yineliyoruz..
İnfaz erteleme 20 Kasım 2014 günü, 3 gün sonra doluyor..

Türkiye’de bütün insanlığı utanca boğan işler yapılıyor..

Dağın başına, İstanbul Çamlıca tepesine dev bir cami (50 bin kişilik!) yapılıyor.

İstanbul BŞB Başkanı bay Topbaş, halkın parasıyla bay RTE’nin konağından
bu camiye özel tunel yapıyor (75 milyon TL!).

Dahası, Boğazın ötesinden, Mecidiyeköy’den Boğazaşırı teleferik ile bu camiye “Müslümanlar” (!?) namaza taşınacaklar!.

İktidardaki “Türkiye Müslümanları” (!?) , tarihte görülmemiş bir şaşaa ve tantana ile meşgulken, siyasal simge yaptıkları adına türban denen 1 m’lik bez parçası yüzünden (“Hımar” Arapça “masa örtüsü” anlamına da geliyor ve Türban’ın Kuran’da yeri yok!)
70 yaşına yakın, erken emekli olmak zorunda bırakılan bir profesör, üstelik işlemediği bir suç yüzünden, mahkemenin en üst sınırdan ceza takdiriyle 2 yıl 1 ay hapis yatacak!

İlahiyat hocaları, hukuk hocaları susacak, basın susacak, vicdan susacak..
Anayasa Mahkemesi türbanın hukuka aykırı olduğu yönündeki önceki içtihadını çiğneyecek, AİHM aylardır susacak, uluslararası kamuoyu susacak, AB susacak..

Yazıklar olsun topuna da ..

Hayır, biz susmuyoruz..
Vicdanımız isyandadır.

Din bu ise biz Müslüman değiliz!

Ve yüce Tanrı’nın artık bu kadarına da izin vermemesi gerek.

Can-ı gönülden niyaz ederiz ki, dine – imana – peygambere – Kuran’a, ahlaka….
her güzel ve doğru şeye aykırı, yoksulun ekmeğini çalan, haram mı haram
bu lanetli akıldışı gidişe bir “duuurrr!” desin, gazabını göstersin artık.

AKP’ye 21 milyon oy yağdıran “necip halkımız” bu gösterişi ve dini siyasete alet eden utanmaz girişimlere onay verecek mi??

Prof. Rennan Pekünlü‘nün yakasını bırakın..
Hemen, derhal, yarın.. 3 gün kaldı..
Bu İslamofaşizme hiç olmazsa bu noktada bir sınır çekin..

Derin acı ve kaygıyla paylaşıyoruz..
İngilizce çağrı aşağıdadır..

Sitede konuya ilişkin epey yazı vardır.. bakılması dileğiyle..

Sevgi ve saygıyla.

Derin acı ve kaygıyla..

16 ve 17.11.2014, Ankara
Ve 20.11.2014 güncellemesi..

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===============================================

Ege Üniversitesi’nde emekli olmak zorunda kalan Prof. Rennan Pekünlü‘ye dönük türban komplosu davasının kararı kesinleşmiş durumda.

portresi
20 Kasım 2014 sonrasında Prof. Pekünlü’nün kesinleşen
2 yıl 1 aylık üst sınırdan cezasının infazına geçilecek.

Bu sitede konu kezlerce ama kezlerce işlendi.
Şu ana dek olumlu sonuç yok..

 

  • AİHM’nin infazın yürütülmesini durduran bir ara kararı ile
    davayı ivedilikle
    ele alması gerekiyor..

Ya da, sonuca etkili yeni kanıtlar nedeniyle yargılamanın yenilenmesi (CMK 311)..

Türkiye’yi utandıran bu yüz kızartıcı tabloyu yaratanları uygarlık tarihi bağışlamayacaktır..

İlgili – yetkili her-kesi ivedilikle bu trajediyi durdurmaya çağırıyoruz.

Değerli meslektaşımız Prof. Dr. Kürşat Yıldız, TÜMÖD İstanbul Şubesi
Yönetim Kurulu adına Başkan olarak aşağıdaki iletiyi gönderdi..

Derin acı ve kaygıyla paylaşıyoruz..

Sevgi ve saygıyla.
12.11.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=========================================

Değerli Dostlar,

Ege Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. E. Rennan Pekünlü, yürürlükteki
yasa ve hukuk yorumlarını uygulamayı savunmaktan başka bir kabahatı olmadığı halde türban sömürüsünün bir uzantısı olarak 2 yıl 1 ay süreyle hapse mahkum edilmiştir.
İç hukuk yolları tümüyle tükenmiş, infazın durdurulması amacıyla
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘ne başvurulmuş, aynı zamanda
yeniden yargılama isteminde bulunulmuştur.
Bu süreçte sonuç alınamazsa Prof. Dr. Rennan Pekünlü’nün 20 Kasım 2014’ü izleyen günlerde cezaevine konulması gündemdedir.
Bu konuda kamuyounu bilgilendirmek ve süreci durdurmak amacıyla çeşitli girişimler ve etkinlikler sürmektedir. İstanbul’da hazırladığımız İngilizce bir metni derneklerin
ortak imzasına açarak yurtdışında da (Dernekler, dergiler, şahıslar, özellikle akademik çevreler ve AİHM’ye etkisi olabilecek bütün yollar) yaygınlaştırmayı planlıyoruz.
Bu dayanışmaya katılacak üniversite derneklerinin imzalarını almak istiyoruz.
Ekte hazırlanan ingilizce metin ve AİHM’ye son verilen dilekçe yer almaktadır.
Hızla mensubu olduğunuz derneklerin gündemine konuyu götürerek görüşünüzü bildirir misiniz?İyi dileklerimizle. 11.11.14Prof. Dr. Kürşat Yıldız
TÜMÖD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu adına

*************

PROF. RENNAN PEKÜNLÜ and JUSTICE

Prof. Rennan Pekünlü, a professor in the Department of Astronomy and Space Sciences in the Faculty of Arts & Sciences of Ege University in İzmir, Turkey is a distinguished scholar of international recognition.  Following the 12th September 1980 military coup, he was dismissed from university along with many other progressive academics, in the suppressive atmosphere of the time. He later went back to his studies, as the political climate normalized. However, as a scholar of scientific perspective with explicit arguments against reactionary theories in his field of study, his persecution could not have come to an end. This time, he was brought to trial by a student of the Mathematics Department of the same university, Fatma Nur Gidal, on the charge of grasping her right to education in the academic year, 2010-11.  Professor Pekünlü was accused of not allowing the women students
with head scarves into the university and taking their pictures to provide proof for his action. The court ruled that Prof. Pekünlü to be sentenced to 2 years and 1 month of imprisonment basing its decision on “strong indication of criminal intent
on the part of the accused”. The Supreme Court of Appeal approved this ruling on 23.7.2013 with a majority vote. Presently, Prof. Pekünlü’s attorney has appealed to the ECHR for immediate suspension of the execution of the prison sentence,
which will be started on 20th November, 2014. A development in this direction
will prevent a man of science from going behind bars.

The actions which constituted the grounds for the court ruling were that Prof. Pekünlü made a report of the actions of the claimant and took photographs of the same person in order to prove his claim. The claimant argued that Prof. Pekünlü,
by taking her photographs was acting against her right to privacy and by not allowing her into the university premises, he had prevented her right to education. The basis for the sentencing was presented by the court, as Article 112 of the Turkish Criminal Code which comprises the prevention of the right to education
by way of force and intimidation.

However,

  1. The accused did NOT use force or intimidation. Therefore, it is NOT possible to argue that the actions of the accused can be referred to the said article, and that the accused was activated by a criminal intention.
  2. Professor Pekünlü has argued that he did NOT prevent the claimant’s entrance into the university, nor did he prevent her participation in the classes. Pekünlü has proved this by submitting the attendance sheets of his course and the marks the claimant got in her examinations which would not have been there, had her attendance been prevented.
  3. The four other students who brought similar claims which all are subject to similar trials are not even Professor Pekünlü’s students, therefore any prevention of attendance is out of the question.
  4. The photographs taken by Prof. Pekünlü which were presented to the court clearly show that the object of Pekünlü’s camera was not the students but a woman with a questionable identity giving instructions to the students and a male figure taking photographs. This positioning is obvious in the photographs taken by Pekünlü.
  5. As is already known, the 1989 and 1991 rulings of the Turkish Supreme Court and its binding acceptance in 1998, 2001 and 2008 when certain political parties were under trial, that the covering of the head by women in public spaces should be regarded as openly declaring one’s religious adherence and that it was therefore against laicism which is one of the main pillars of the Turkish Constitution, clearly comprise a jurisprudence.
  6. Similarly, The European Court of Human Rights (ECHR) and its Great Chamber, on similar claims of certain women students from Turkey, that their rights to education was prevented, had ruled that the prohibition of head covering in public spaces was not a breach of their rights to education and that they had already been aware that they were not to be allowed to cover their heads if they became students in the university and that their enrollment in the universities showed that they accepted this condition.Therefore, the rulings of both the Supreme Court of Turkey and the ECHR are binding for all civil courts and administrative bodies in Turkey. They cannot be overlooked by any court or any department in the administrative system of Turkey.

This prison sentence given by the court will possibly trigger similar rulings in the two other courts that Professor Pekünlü is being trialed. His removal from the university will not only be injustice for him, it will also be grasping the rights of the students and the young academics of his department, who will be deprived of his guidance.

Mr. Sabih Kanadoğlu, the Honorary Chief Prosecutor of the Supreme Court of Appeals and the President of the Turkish Law Institute, and Bülent Serim, the ex- General Secretary of the Constitutional Court made public declaration of their views on the subject, explaining the injustice being done.

If a crime is being committed, it is committed by the President of the Committee of Higher Education for having dismissed the rulings of the Supreme Court  and  declared covering of the head admissible in public spaces, with a mere memorandum and the University Rectors who have obeyed this memorandum although it clearly conflicts with the Constitution and the academics who have stayed silent to all the injustice they have been observing.  As always, a young scholar is being victimized by those who use religious sentiments for political ends.  It is most unfortunate that people no longer have any hope in the biased Turkish judicial system under the present administration.