Zeki SARIHAN
Eğitimci-Yazar
zekisarihan.com
Ülkede sistemin aksayan yönlerine çekidüzen vermek için projeler ilan eden “Altılı Masa” ve CHP’nin gündeminde özel okulculuğun bölücülüğü konusunda bir cümle var mı? Yoksa neden?
Türkiye’yi yönetenlerin yurttaşlara en çok yönelttikleri suçlamalardan biri “bölücülük”tür. Daha çok Kürt sorunu üzerinden yapılan bu suçlama, devletin nerdeyse değişmez bir politikası olmuştur. Bir zamanlar, yalnızca “Kürt” sözcüğünü kullanmak bile bölücülüğün kanıtı sayılıyordu. Giderek Kürtlerin varlığı kabul edilebilir bir olgu durumuna geldi ama Kürtlerin Kürt olmaktan kaynaklanan kimi hakları bulunduğunu söylemek bölücülük suçlamasıyla karşılanıyor. Bu zihniyet yalnız iktidar çevrelerine özgü de değildir. Hatta bu iktidar, onu geçmiş yönetimlerden devralmıştır.
Türk burjuvazisi, kimi orta sınıf kesimlerini de yanına alarak eğitimde büyük bir ayrımcılığın, başka bir ifadeyle bölücülüğün hem mimarı, hem sürdürtücüsüdür. Bu da özel okulculuktur.
Halkın geneli için devlet okulları açılırken zenginler, çocuklarının bu okullarda okumasına razı olmamakta, çocuklarını paralı okullarda okutmaktadır. Bu okullar, Millî Eğitim Bakanlığının denetimine bağlı olmakla ve devlet okullarıyla aynı programı uygulama zorunda olmakla birlikte, devlet imam-hatiplileştiği için artık bunun olumlu bir yanı da kalmamıştır.
Özel okul yöneticileri, öğrencilere sunduğu olanaklarla “seçkin” okullar olduklarını övünerek ileri sürmektedirler. Özel okulların seçkinliği, öğrenci başına yapılan harcamanın, devlet okullarında okuyan öğrencilere yapılan harcamanın çok üstünde olmasından kaynaklanıyor. Özel okul ücretleri, dar ve orta gelirli ailelerin karşılamalarına olanak olmayacak ölçüde yüksektir. Normalde her öğrenci oturduğu semte yakın okullara yönlendirilirken özel okulların öğrencileri için böyle bir koşul yoktur. Özel okullarda sınıflar, devlet okulları gibi kalabalık değildir. Sınıflar, velilerden alınan paralarla pırıl pırıldır ve araç gerek yokluğu çekilmez.
Burjuvazinin okulları
Cehaleti baş düşman ilan eden ve bunun için eğitimi yaygınlaştırmaya çalışan Cumhuriyetçi elitler bile, çocuklarını özel okullara göndererek ya da kendi çocuklarının devam ettiği okulları çeşitli yollarla kayırıp bir çeşit “devletin özel okulu” durumuna getirerek eğitim olanaklarını halkla paylaşmaya yanaşmadılar. Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde okumuş birçok seçkinin mezun olduğu (bitirdiği) okullar araştırıldığında bu gerçek ortaya çıkar. Bunların başında, yabancı okulların olduğu görülecektir.
Türkiye’de ilk açılan özel yüksekokullara karşı 1967’de İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencilerinin başını çektiği, İstanbul-Ankara yürüyüşü, devrimcilerin bu konuda ne denli duyarlı olduğunu gösterir. Bu yürüyüşten sonra özel yüksekokullar anayasaya aykırı görülerek kapatılmıştı. Fakat kamuoyunun şiddetle bastırıldığı dönemde özel okul furyası yeniden başladı. Anaokulu, ilk ve ortaokul, lise ve üniversite düzeyinde özel okullar, devlet okullarıyla yarışa girdiler.
Devlet okullarının “saldım çayıra, Mevlam kayıra” kalitesizliğini ve düzensizliğini yaşadığı dönemlerde, özel okulda çocuğunu okutacak ölçüde maddi gücü olanlar, çocuklarının daha iyi bir eğitim alacağı gerekçesiyle bu okullara koştular. Muhafazakâr iktidarların okulları birer İmam-hatip okulu yapma girişimlerine karşı laik burjuvazi bir çeşit çocuklarını kurtarma operasyonu yaparak, laik patronlar ve eğitimciler tarafından işletilen bu okulları güvenli bir ada olarak gördüler. Dincilik de boş durmuyordu. Fetullah çetesi başta olmak üzere, çeşitli tarikatlar da ülkeyi, dershaneler, okullar, yurtlarla teslim alma hevesine düştüler.
Fetullahçılarla AKP Hükümeti arasında iktidara ortaklaşa değil de tek başına egemen olma savaşı kızışınca Hükümet, Fetullahçıların bütün eğitim kurumlarına el koydu. Fakat bu özel okul karşıtlığından kaynaklanıyor değildi. Fetullahçı okulların yerini alacak ve bütün eğitim topluluğunu yönlendirecek projeler zaten hazırdı. Laik burjuvazinin partisi, bu fırsattan yararlanarak özel okullar yerine kamu okullarını savunacak yerde, hükümetin bunlara el koymasına karşı çıktı.
Bu Bölücülüktür
- Özel okulculukla büyük bir bölücülük yapıldığını iddia ediyorum.
Bu sistemin devlet okullarında okumak zorunda olan öğrenciler üzerinde nasıl psikolojik kırılma yapabileceği hiç düşünülmüyor mu? Bir örnek olarak hep düşünmüşümdür: Tuzluçayır Lisesi öğrencileri, Kızılay’a indikleri zaman Ankara TED Koleji önünden geçerken ne hissedebilir? Onun bahçesinde oynayan veya gezinen öğrencilere bakarak eğitimde birbirine yabancı iki öğrenci topluluğu olduğunu, kendilerinin bunlardan aşağı sınıfı temsil ettiğini düşünmeyecek midir?
1980 ve 1990’larda hükümet eğitimi paralı yapmaya çalışır ve özel okulculuğu teşvik ederken, paralı eğitime ve özel okulculuğa karşı kimi demokratik kitle örgütleri olarak yaygın bir kampanya yürüttük. İmzalar topladık, afişler hazırladık, yazılar yayımladık, Millî Eğitim Şûralarının kürsülerinden Şûra üyelerine ve Bakanlara seslendik. “Ağır bir sorumluluk altında” olduklarını hatırlattık. Aradan geçen bunca yıl sonunda bu konuda alınan sonuç, yalnızca devlet okullarında öğrencilerden kayıt sırasında ve başka vesilelerle para toplanmayacağı yolunda bir genelge oldu. Bu da bir kazanım olmakla birlikte, AKP iktidarları döneminde bütün eğitim giderlerinin veliler tarafından karşılandığı özel okulların sayısı arttı ve her yıl da artış göstermeyi sürdürüyor. Geçen yılın eğitim istatistiklerine göre özel okul sayısı 14.179, buralarda öğrenim gören öğrenci sayısı 1.578.233’tür (bütün öğrencilerin % 8.2’si). 1.139.673 öğretmenimizden de 163.970’i özel okullarda çalışıyor.
Özel okulların sayısı ve buralarda okuyan öğrencilerin oranı, genel okulculuğun içinde gene de oldukça düşük sayılabilir. Ancak sorun oranda değil zihniyettedir (anlayıştadır).
- Özel okulculuk en büyük bölücülüktür.
Halkın zihninde kabuk bağlamış bir yaradır. Türkiye’nin halkçı kesimleri, özel okulları yaşatanlarla başa çıkamamışlardır. Ülkede sistemin aksayan yönlerine çekidüzen vermek için projeler ilan eden Altılı Masa’da ve CHP’de acaba böyle bir gündem maddesi var mı? Yoksa neden?