Etiket arşivi: Suriye politikası

İki büyük sorun

Cumhuriyet, 18 Nisan 2022

 

Ülkemiz her biri diğerini etkileyen sorunlar yumağı gibi. Bunlara yeni biri eklendi: Rusya-Ukrayna savaşı. Rusya-ABD savaşı demek de mümkün. Bu savaşın süresinin uzaması, hatta çapının genişlemesi herkesten çok ülkemizi etkileme potansiyeli taşıyor.

Diğeri Türkiye’nin yürürlükteki Suriye politikasıdır.

İlkinden başlayalım…

Stratejik Bakış köşesinde iki hafta önce Rus Ordusunun manevrasını analiz etmiş; Rusya’nın giriştiği harekâtın dayandırıldığı “Ukrayna halkının ve ordusunun direnmeyeceği” varsayımının hatalı olması nedeniyle planın işlemediğine, artık hedefin Donbas bölgesi olacağına, bu bölgeyi elde etmesinin de mümkün olduğuna yer vermiştik. Rusya’nın operasyonunun Odessa’yı içermesi durumunda ise savaşın uzayacağını ifade etmiştik.

15 gündür yaşananlar, özellikle Moskova kruvazörünün vurulması ve batması savaşın gidişatını etkileyecek boyuttadır.

Muhtemelen Rusya artık Odessa’ya planladığı çıkarmayı gerçekleştirecek ve Karadeniz’i Ukrayna’ya kapatmayı amaçlayacaktır.

Bu durum, savaşın süresini uzatacağı gibi alanını da genişletme riski doğurur. Savaş alan olarak genişleyebilir, taraflar ve yeni cepheleşmeler ortaya çıkabilir. Bundan en çok etkilenecek ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Bugüne kadar biraz da beğenmedikleri Montrö sayesinde tarafsız kalınabilmiştir. Esasında Türkiye jeopolitiğinin genlerine uygun davranılmıştır. Ancak savaşın farklı boyuta evrilmesi ülkemizi daha farklı bir politikanın mecburiyetleriyle karşı karşıya bırakabilir. Mevcut politika kararlılıkla sürdürülemeyebilir, sürdürülmesi bile maliyet doğurur. Şimdilik kuzeyimizdeki bu sorundan daha çok etkilenmemiz söz konusudur.

Gelelim ikinci konumuza…

SURİYE POLİTİKASININ GETİRDİKLERİ

AKP iktidarının Suriye politikasının iler tutar bir yanı yoktur. Baştan yapılan yanlış daha sonra atılan kimi doğru adımlara rağmen sonuç üzerinde etkili olamamıştır. Sorun, ulusal çıkarlara aykırı siyasi hedef belirlenmiş olmasından kaynaklıdır.

Siyasal İslamcı bakış, ulusal çıkar kavramını altüst etmeye yetmiştir. Yaşanan budur.

Mevcut politika, iddia edildiğinin aksine, PKK ile mücadelede uygulanan genel stratejiyle de örtüşmemektedir.

PKK’nin artık ülke içinde kırsalda barınma olanağı hemen hemen kalmamıştır. İHA ve SİHA’ların devreye girmesi askeri strateji ve konseptlerde temelden değişikliğe yol açmıştır. PKK de bunu gördüğü için açılım sürecini benimsemiş görünerek Suriye sahasına öncelik vermiş, ABD’den aldığı destekle hayal bile edemeyeceği yerel bir güce dönüşmüştür.

Her ne kadar Suriye’nin kuzeyinde K. Irak’tan Akdeniz’e uzanacak bir koridor, yapılan başarılı askeri harekâtla önlenmiş olsa da PKK’nin Suriye kolu Fırat Nehri’nin doğusunda özerk bir alanda kontrol sağlamıştır. Bu oluşumu sadece ABD’nin desteğine bağlamak yetersizdir. Onun etkisi kadar CB Erdoğan’ın Suriye politikası da sonuç üzerinde etkendir. İkisi aynı hedefte birleşmiştir: Esad rejimini yıkmak… PYD bu sayede kendisine alan açabilmiştir.

O halde neden şikâyet ediliyor? Anlayan anlıyor da işin bu boyutunu anlamayan geniş bir kesim, başka bir konuyu anlıyor: Sığınmacılar…

SIĞINMACILAR

Halkımızın geniş çoğunluğu bu sorunu anladı. Çünkü yaşamına dokundu. Yaşanan fakirleşmenin ardında da bir ölçüde sığınmacılar olduğunu gördü. Esasında görülmesi gereken Suriye politikasının yıkıcılığıdır. Eksik de kavransa, bu, iyi bir adımdır. Önümüzdeki seçimlerde kişilerin tercihlerini etkileyecek bir düzeye ulaşmıştır.

Yaşanan esasen bir dramdır. İnsanlık adına, ülkemiz adına, kimliğimiz adına, varlığımız ve bekamız adına…

Siyasi iktidar bilerek ülkemizi yaşanan düzensiz göçün sahnesi haline getirmiştir. Arka planında ülkeyi etnik kimliklere göre yeniden yapılandırma arayışı vardır. Üstelik bu yaklaşımında maalesef yalnız değildir. Bu gerçeği açıkça görmez ve göstermezsek vatanseverliğin gereğini yapmamış oluruz.

“Kurtuluş’a evet, Kuruluş’a hayır” diyebilen bir siyasi iktidarımız var. Hepimizin ortak vatandaşlık kimliği olan siyasi Türk kimliği hedeftedir. Amaç Osmanlı’daki millet kavramını geri getirmektir. Yoksa hiçbir iktidar ülke sınırlarının kevgire çevrilmesine izin vermez.

Laiklik zaten şeklen vardır ve ruhu öldürülmüştür. Cumhuriyet amorf bir hal almıştır. Bilimin rehberliği bir kenara itilmiştir.

Tehlike büyüktür. Bu tehlikeyi görenlerin ırkçılıkla suçlanması ise maksatlıdır.
Hiç itibar edilmemelidir. Ülkenin bekasına yönelik bu tehdidi dillendirmek vatanseverlik gereğidir.

İki sorunun ortak etkisi daha kötü gelişmelere kapı aralayabilir…

Soner Polat : ABD’den Türkiye’ye Suriye bakışı

ABD’den Türkiye’ye Suriye bakışı

portresi

E. Amirel Soner Polat
Ululsal Kanal
, 21.9.16
ulusalkanal.com.tr
spolat102@outlook.com 

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Türk-Rus yakınlaşmasının ABD’de bir panik havası yarattığı gözleniyor… Derin çatlağı Suriye ile sınırlı tutup Türkiye’nin Avrasya yolculuğunu bir başka bahara bırakmak istiyorlar. Gölge CIA STRATFOR Türkiye’yi analiz etmiş! 700 rakımlı tepelerin bu analize katkısı olmuş mudur; bilemiyoruz! Kısaltarak ve ara başlıklar ekleyerek aktarıyorum:

TÜRKİYE NİÇİN KİLİT ÜLKE?

San Petersburg’daki Erdoğan-Putin buluşması Türkiye, Rusya ve İran’ı birbirine yaklaştırdı. Suriye ve müttefikleri için Türkiye ile bir pazarlık kapısı açmak altın bir fırsattır. Türkiye, Esad karşıtlarına verilen destek için pivot ülkedir. Türkiye desteğini keserse, Halep’in güneyinde zemin kaybeden isyancılar, kuzeyde de tutunamaz! Rusya ve İran’ın da etkisi ile iyice zayıflarlar! Türkiye ile bir anlaşma olursa, isyancılar tutunamayacağı gibi Suudi Arabistan ve Katar’ın da yardım zincirini kırılır. Şam, Ankara’nın Suriye politikasını değiştirmeyi başarırsa, bu kendisi açısından zafer anlamına gelir! Ancak böyle bir durum pek de muhtemel gözükmüyor.

TÜRKİYE DENGE POLİTİKASI İZLER

Türkiye Esat karşıtlarına desteğini kesmeksizin (AS: buna katılamıyoruz..) Rusya ve İran’la ortak çıkarlar etrafında buluşabilir; IŞİD ve Kürt isyancılara karşı birlikte planlamalar yapabilir. Hâlihazırda iç ve dış koşullar Türk Hükümeti’ni baskı altında tutmaktadır. Bu nedenle Türkiye bazı alanlardaki görüş ayrılıklarını bir kenara bırakarak Rusya ve İran’a yaklaşacaktır.

Türkiye ılımlı muhalifler ve Sünni merkezli politikalarında büyük bir değişikliğe gitmeden Rusya ve İran’ı teskin etmeye çalışacaktır. (AS: Bu çook zor..) Erdoğan kendini Putin’e göre konumlandıracaktır. Türkiye, Rusya ve İran ile ortak hedefler üzerinde pazarlıklar yapabilir. Bu yolla, askeri girişimlerine Rusya’dan kaynaklanacak misillemeleri de önlemiş olacaktır. Bu pazarlıklar sonucu Suriye’deki harp sahasına daha derin nüfuz etme şansını elde ederse, Kuzey Suriye’de hava gücünü IŞİD ve YPG’ye karşı daha fazla kullanabilir.

TÜRKİYE’NİN YENİ POLİTİKA ARAYIŞI

Türkiye büyük bir ihtimalle Suriye konusunda İran ve Rusya’ya ödünler verecektir. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “Rusya’nın desteği olmadan bir çözüm şansının bulunmadığını” ifade etmiştir. Türkiye ayrıca, “daha aşırı grupları hedef aldığı takdirde, Rusya’nın hava taarruzlarına yeşil ışık yakabileceğini” vurgulamıştır. Türkiye’nin, geçici de olsa bir sınır kapısını kapatması Rusya’ya verilen bir ösdün olabilir! Hangi anlaşma olursa olsun, IŞİD ortak hedef olacak, IŞİD’in sonu yaklaşınca her tarafın istemi daha büyük bir netlik kazanacaktır. Türkiye, Kuzey Suriye’deki IŞİD ve PYD hedeflerini vurmak için önüne çıkacak engelleri aşmaya çalışırken, ekonomisi için de fırsatlar arayacaktır. Buradaki en önemli husus, Rusya ve İran’ın bir NATO ülkesi olan ABD’nin müttefiki Türkiye ile yakınlaşarak ABD’yi Suriye’deki çözüm sürecinden dışlamasıdır. Bu kapsamda yapılacak pazarlıklar Suriye’deki sürecin geleceğini belirleyecektir.

NELER OLABİLİR?

Türkiye Esat’lı bir geçiş hükümetine rıza gösterebilir. Ama en muhtemel olasılık Türkiye ve Suriye’nin PYD karşıtlığında anlaşmasıdır. Türkiye, Rusya, İran ve Suriye’den biri ile çok yakın ilişki kurarsa, desteklediği muhalif gruplarla arası açılır. Onlarla vekâlet savaşı sürdüremez! Ancak daha da önemlisi, Türkiye’nin zaten gergin ilişki içinde olduğu ABD ve NATO ile arası açılır. Türkiye’nin NATO üyeliği hem kendisi hem de ittifak için hayatidir. Ancak şüphesiz ki Türkiye, NATO’nun düşmanı olan Rusya ve İran ilişkilerini geliştirirken azami dikkat sarf edecektir.

SONUÇ ve DEĞERLENDİRME

Analiz bire bir ABD devletinin bakış açısını yansıtıyor. Türkiye’nin kilit ülke olduğu çok net anlaşılıyor. Türkiye adım attığı takdirde sürecin Suriye için zaferle biteceği belirtiliyor. Türkiye’nin sınırlarını muhaliflere kapadığı ve yardımı kestiği anda tiyatroda perdenin kapanacağı görülüyor. Türkiye’yi sınırlayan faktörler belirtilmiş; kıvır zıvır: “Sünni hassasiyet, muhaliflerin Türkiye’den kopması!” Türkiye doğru mevzilenirse, “ABD’nin sahanın dışına, taca çıkacağı” vurgulanıyor. Aba altından sopa gösteriliyor: NATO, müttefiklik falan filan!”

Eğer her türlü çıkar alanımıza tecavüz eden bir merkezin yaptığı bu kadar açık ve net bir durum belirlemesinden sonra bile, Suriye politikası saptayamıyorsak, hiçbir hekim bize reçete yazamaz!
===============================

Dostlar,

Bu yazıda Sn. E. Amiral Polat ölçüsünde ılımlı ve iyimser olamıyoruz..
Türkiye’nin Suriye’de rejim (seçilmiş Esat yönetimi) karşıtı ya da yandaşı herhangi bir kesimi, devlet örgütlenmesi dışında yapılanmaları tek başına ya da başka ülkelerle (ABD, AB, İsrail) birlikte desteklemesini uluslararası hukuka aykırı görüyor ve Türkiye Cumhuriyeti’nin geleneksel “YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ” ilkesine ters düştüğünü görüyoruz.. 

BM Anayasasının en temel ilkelerinden biri, başka ülkelerin içişlerine karışılmamasıdır. Hele hele BOP – Genişletilmiş Kuzey Afrika Ortadoğu Planı kapsamında ABD’nin bölge ülkelerini parçalayarak kukla devletçikler yaratma kanlı planı bilinirken buna BOP Eşbaşkanlığı ile alet olunması, anti-emperyalist kurtuluş savaşı ile kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin saygınlığı ile hiç bağdaşmamaktadır. Kimi atasözleri ne denli anlamlıdır :

  • Bir deli kuyuya taş atar, 40 akıllı çıkaramaz..
  • 2 ölç 1 biç..

    Dış politika son derece duyarlı ve çok etmenli karmaşık denklemelere dayanmak zorundadır. Yapılan hataların bedeli çooook ağır olabilmekte ve geri dönüş de çok zor olabilmektedir. 2011 ilkbaharında Türkiye AKP – RTE eliyle Suriye batağına bulaştı.. 5,5 yıl sonra, yine bir başka atasözü ışığında zararın neresinden dönülse kârdır diye bakılmalı ve ustalıkla geri çekilmelidir..

    Türkiye’nin içeride çok sayıda ve ağır sorunları vardır.. PKK, ekonomi, sosyal güvenlik, işsizlik, eğitimde dincileştirme, yoksulluk, ulusal gelirde gerileme, FETÖ sorunukısırlaştırılmış bir bilim – sanat -kültür ortamı., hukuk devletinin askıya alındığı AKP SİVİL DARBESİ… Bunca çok cephede yüksek gerilimli savaşım (mücadele) sürdürmeye Türkiye’nin sınırlı olanakları elveremez; bu çok yönlü “kavga” sürdürülemez.. Israr edilirse, ne yazık ki karşılaşılacak tablo yıkım (enkaz!) olabilir ve hep birlikte altında kalırız.. En ağır faturayı da AKP – RTE öder..

  • Mini de olsa, maksi de olsa Anayasa değişikiğinin de kesinkes zamanı değildir..

TBMM Başkanı Kahraman, dış borçla yaptırılan Dolmabahçe sarayında kanlı diktatör, Osmanlı Meclisini 32-33 yıl kapatarak istibdat dürdüren 2. Abdülhamit‘in 174. doğum yılını kutlamak (!) için 3 günlük kurultay düzenleyip açılışta “.. istibdatına hasret kaldık..” diye çığlık atıp bilin açtını açığa vururken!?!

Bir kez daha yazmış olalım..

Sevgi ve saygı ile.
23 Eylül 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Abdüllatif Şener (eski başbakan yardımcısı ve maliye bakanı) ile söyleşi


Abdüllatif Şener (eski başbakan yardımcısı ve maliye bakanı):

From: Sent: Friday, November 01, 2013 4:06 PM
To: Hikmet Subject: A. Sener in konusmasi
(Sili Ozerdim via yahoogroups.com)

Abdüllatif Şener (eski başbakan yardımcısı ve maliye bakanı):</p>
<p>“Onunla ilk kavgamız özelleştirme ile bağlantılıydı. Ben Başbakan Yardımcısı olurken bütün bakanlardan peşin istifa dilekçesi almıştı. Ben de vermiştim. Daha sonra iki bakanı o dilekçelerle<br />
görevden aldı. Dilekçem çantasındayken bile beni görevden alacak gücü yoktu…”<br />
İslamcı aydınların durumu nedir bugün?<br />
“Bunların çıkar ilişkileri önemlidir. AKP menfaat dağıtıp hoşlanmadıklarını cezalandırdığı için, İslamcı aydın geçinenlerin hepsi daha fazla çıkar elde etmek için ilkelerini bir tarafa bırakmış durumda. Gençliğin bunlara itibar etmemesi gerekir.”<br />
İktidarın dış politikası?<br />
“Şu anda doğrudan doğruya İsrail’in yapmak istediklerini yapıyorlar.İsrail’in genişleme alanına hizmet eden bir dış politika eksenine oturmuş durumdalar. Başlangıçtaki çizgilerini<br />
koruyamadılar. Milli Görüş gömleğini çıkarmış olmak da bu anlama geliyor zaten. Ben İslamcı bir bakış açısına sahibim. Bunlar yoldan sapmış bir güruh. AKP dünya kapitalist sisteminin yerli işbirlikçiliğini üstlenmiş, İsrail’in çıkarlarına hizmet eden bir partidir.”<br />
* * *<br />
Başlangıçta sizin de bulunduğunuz AKP iktidarı geçmişten bu yana nasıl bir değişim gösterdi?<br />
“Başladığı gibi gidiyor! Başlangıcında biz de olduğumuz için bazı günahlarına ortak olduk, bazılarına direndik. Ortak olduğumuz günahlar için gece gündüz tövbe istiğfar etmemiz gerekir.<br />
Aklımıza geldikçe de tövbe ediyoruz o dönemle ilgili.<br />
Başladığı andan itibaren bu iktidarın siyaseti şudur: Birincisi, uluslararası güçlerin arzuları doğrultusunda İslam dünyasını perişan etmek. İlk anından itibaren bu vardır AKP’nin tarihinde. Irak tezkeresi budur. Başbakan bu tezkerenin Meclis’ten çıkması için<br />
korkunç çaba harcadı. Buna oy vermeyenleri hain noktasına getirmişti.”<br />
Tezkere çıkmadı!<br />
“Bugün olsa hiçbir AKP milletvekili gıkını çıkaramaz ve herkes oy verir. İkincisi, Suriye politikası. Bu, Suriye’yi parçalama işidir. Büyük İsrail’e zemin hazırlayan sürecin ismidir. Bu sürecin sonunda İsrail mesafe alacaktır ve Başbakan bunun bir numaralı<br />
savunucusudur. Çok ilginçtir, Erdoğan ‘Ey Batılılar, ey NATO neredesiniz, niye vurmuyorsunuz burayı’ diye bağırıyor. Bir Müslüman ülkeyi gayrimüslimlerin vurması için çağrı yapıyor… Ve halen de bunun çizgisinin İslami bir çizgi olduğuna inanıyor bazıları!”<br />
Ya parasal olaylar?<br />
“Paraya pula çok düşkün bir iktidar. Böyle bir iktidar yapısının daha önce geldiğini zannetmiyorum. İşin içinde, Bakanlar Kurulu’nda olduğum için biliyorum. Pek çok şeyi de konuşmam gerekmez. Türkiye’de halkın malı korkunç bir şekilde yağmalanmıştır ve bu yağma devam etmektedir. Özelleştirmelerin her biri bir yolsuzluk hikayesidir. Mevcut iktidar yapısını İslami saymak, İslam’a leke<br />
vurmaktır. Aksi takdirde ‘İslam yolsuzluktan, hırsızlıktan ibaretmiş’ diye kayıt düşülür tarihe. Bir gün ‘Bu Müslümanlar ne kadar aç gözlüydü, korkunç bir yağma yapıp gittiler’ diye yazılır. Çünkü bu olup bitenler günün birinde hep ortaya dökülecek.<br />
Siyasetçi-işadamı işbirliği ile devlet kesesinden gayrimeşru yağma<br />
yapılarak zenginleştiler… Sadece siyasetçiler ve işadamları değil, İslamcı aydınlar bile!..”<br />
* * *<br />
Bu konuda nelere tanık oldunuz?<br />
“Bir ABD Başkanının belgesiz ve kayıtsız 5-10 bin dolar bile harcama yetkisi olduğunu zannetmiyorum. Bu ülkenin Başbakanı ise hiçbir kayda, hiçbir belgeye geçmeyen örtülü ödenekten senede yarım katrilyon para harcıyor. Bu 500 trilyon demektir.<br />
İstediği yere harcıyor. Belge melge yok. ‘Bu para usulüne uygun harcanmıştır’ diye bir tutanak düzenler, altına imza atar. Varsa harcama evrakları, onlar yırtılır ve çöpe atılır. Sadece o tutanak kalır kayıtlarda, başka hiçbir şey yok!<br />
Şimdi soruyorum, Hazreti Peygamber’in böyle bir yetkisi veya<br />
harcama biçimi var mıydı? Hazreti Ebubekir’in, Ömer’in Osman’ın,<br />
Ali’nin böyle bir harcama prensibi var mıydı?<br />
Bu miktar, daha önceki harcamaların yüz bin katı fazla harcamadır.<br />
Ben Erbakan Hoca döneminde Maliye Bakanı idim, biliyorum rakamları. Bu rakamları da biliyorum çünkü hükümette idik, Bakanlar Kurulunda idik. Başbakan Yardımcısı olarak ekonomik işlerde trafiği gören bendim.”<br />
Başka ne gibi yolsuzluklar var?<br />
“Artık hükümetin üzerinde ne medya denetimi var, ne de kamuoyu denetimi. Nasıl olsa hiçbir şey ortaya çıkmıyor diye yağma yapılıyor. Cumhuriyet dönemi boyunca bu kadar büyük yağma olmadı.<br />
Herkesin cebindeki paranın üçte birini iktidar kullanıyor. Başbakan ve bakanların harcadığı paralar, herkesin yıllık gelirinin yüzde 30’u kadardır.<br />
Eleştirilemeyen, vatandaşın baskısını üzerinde hissetmeyen siyasal iktidarlar ve güç sahipleri, giderek azgınlaşır… Ve şu anda azgınlaşmış bir iktidar partisi vardır.<br />
Bunların para pul işleri çürük olduğu için, uluslararası tehditlere de açık hale geliyor ülkenin başındaki insan!<br />
Wikileaks belgelerinde ortaya çıktı… Küresel güçler ona diyor ki ‘İsviçre’de tam sekiz adet banka hesabın var. Biz senin saçının telini bile biliyoruz. Uyumlu ol ve görevlerini yerine getir. Yoksa itibarın 10 dakikada paçavraya döner.‘”<br />
* * *<br />
Suriye ve Davutoğlu konusunda ne diyeceksiniz?<br />
“Davutoğlu tam bir fiyasko ve yüz<br />
karasıdır. Birleşmiş Milletler’e gidip ‘300 milyon dolar harcadık, desteğinizi bekleriz’ diyebildi! Amaç Esad’ı devirmek değil, Suriye’yi parçalamaktır.<br />
Suriye’de kimdir bu muhalif dediğiniz adamlar? Parayla tutulmuş, oradan buradan giden adamlar. Yüzde 80’i zaten Suriyeli değil ve çoluk çocuk katliamı yapıyorlar. Nerede ipsiz sapsız, yağmacı eşkıya varsa muhaliflerin içinde. Muhalefet ilk günden beri elinde<br />
silahlarla çıkmıştır ortaya. Hangi devlet elinde silahla ortalığı tarayan insanların varlığına izin verebilir. Devletin birinci görevi onu yok etmektir. Kimin ülkesinde olsa aynı şeyi yapar.<br />
Türkiye, NATO ile birlikte aylarca Libya’yı vurdu ve 60 bin insan hayatını kaybetti. Başbakan Meclis’e tezkere gönderdi ve geçti.<br />
İktidarda Tayyip Erdoğan değil de örneğin Bülent Ecevit olsaydı, Libya bombardımanları aylar önce bittiği halde Cuma namazından sonra<br />
Türkiye’nin bütün camilerinde iktidara ve başbakana yönelik protestolar devam ediyor olurdu. Asıl isyan edilmesi, demokratik eylemlerin yapılması gereken ortam bugünkü ortam.<br />
Bu ülkede Müslümanların duyarlığını öldüren bir siyasi iktidar ve Başbakan var.”

Abdüllatif Şener (eski başbakan yardımcısı ve maliye bakanı):

O’nunla ilk kavgamız özelleştirme ile bağlantılıydı. Ben Başbakan Yardımcısı olurken bütün bakanlardan peşin istifa dilekçesi almıştı. Ben de vermiştim. Daha sonra iki bakanı o dilekçelerle görevden aldı. Dilekçem çantasındayken bile beni görevden alacak gücü yoktu…”

  • İslamcı aydınların durumu nedir bugün?

“Bunların çıkar ilişkileri önemlidir. AKP menfaat dağıtıp hoşlanmadıklarını cezalandırdığı için, İslamcı aydın geçinenlerin hepsi daha çok çıkar elde etmek için ilkelerini bir tarafa bırakmış durumda. Gençliğin bunlara itibar etmemesi gerekir.”

  • İktidarın dış politikası?

“Şu anda doğrudan doğruya İsrail’in yapmak istediklerini yapıyorlar. İsrail’in genişleme alanına hizmet eden bir dış politika eksenine oturmuş durumdalar. Başlangıçtaki çizgilerini koruyamadılar. Milli Görüş gömleğini çıkarmış olmak da bu anlama geliyor zaten. Ben İslamcı bir bakış açısına sahibim. Bunlar yoldan sapmış bir güruh.

  • AKP dünya kapitalist sisteminin yerli işbirlikçiliğini üstlenmiş,
    İsrail’in çıkarlarına hizmet eden bir partidir.”

* * *
Soru : Başlangıçta sizin de bulunduğunuz AKP iktidarı geçmişten bu yana nasıl bir değişim gösterdi?

“Başladığı gibi gidiyor! Başlangıcında biz de olduğumuz için bazı günahlarına ortak olduk, bazılarına direndik. Ortak olduğumuz günahlar için gece gündüz tövbe istiğfar etmemiz gerekir.

Aklımıza geldikçe de tövbe ediyoruz o dönemle ilgili.
Başladığı andan itibaren bu iktidarın siyaseti şudur:

Birincisi, uluslararası güçlerin arzuları doğrultusunda İslam dünyasını perişan etmek.
İlk anından itibaren bu vardır AKP’nin tarihinde. Irak tezkeresi budur.
Başbakan bu tezkerenin Meclis’ten çıkması için korkunç çaba harcadı.
Buna oy vermeyenleri hain noktasına getirmişti.”
Tezkere çıkmadı!

“Bugün olsa hiçbir AKP milletvekili gıkını çıkaramaz ve herkes oy verir.

İkincisi, Suriye politikası. Bu, Suriye’yi parçalama işidir. Büyük İsrail’e zemin hazırlayan sürecin ismidir. Bu sürecin sonunda İsrail mesafe alacaktır ve Başbakan bunun bir numaralı savunucusudur. Çok ilginçtir, Erdoğan,

  • ‘Ey Batılılar, ey NATO neredesiniz, niye vurmuyorsunuz burayı’’
    diye bağırıyor.
  • Bir Müslüman ülkeyi gayrimüslimlerin vurması için çağrı yapıyor…
  • Ve halen de bunun çizgisinin İslami bir çizgi olduğuna inanıyor bazıları!”

Soru :  Ya parasal olaylar?

“Paraya pula çok düşkün bir iktidar. Böyle bir iktidar yapısının daha önce geldiğini zannetmiyorum. İşin içinde, Bakanlar Kurulu’nda olduğum için biliyorum. Pek çok şeyi de konuşmam gerekmez. Türkiye’de halkın malı korkunç bir şekilde yağmalanmıştır ve bu yağma devam etmektedir. Özelleştirmelerin her biri bir yolsuzluk hikayesidir. Mevcut iktidar yapısını İslami saymak, İslam’a leke vurmaktır. Aksi takdirde ‘İslam yolsuzluktan, hırsızlıktan ibaretmiş’ diye kayıt düşülür tarihe.

Bir gün ‘Bu Müslümanlar ne kadar aç gözlüydü, korkunç bir yağma yapıp gittiler’ diye yazılır. Çünkü bu olup bitenler günün birinde hep ortaya dökülecek.

  • Siyasetçi-işadamı işbirliği ile devlet kesesinden gayrimeşru yağma yapılarak zenginleştiler…

Sadece siyasetçiler ve işadamları değil, İslamcı aydınlar bile!..”

* * *

Soru : Bu konuda nelere tanık oldunuz?

“Bir ABD Başkanının belgesiz ve kayıtsız 5-10 bin dolar bile harcama yetkisi olduğunu zannetmiyorum. Bu ülkenin Başbakanı ise hiçbir kayda, hiçbir belgeye geçmeyen
örtülü ödenekten senede yarım katrilyon para harcıyor. Bu 500 trilyon demektir.
İstediği yere harcıyor. Belge melge yok. ‘Bu para usulüne uygun harcanmıştır’ diye bir tutanak düzenler, altına imza atar. Varsa harcama evrakları, onlar yırtılır ve çöpe atılır. Sadece o tutanak kalır kayıtlarda, başka hiçbir şey yok!

Şimdi soruyorum, Hazreti Peygamber’in böyle bir yetkisi veya
harcama biçimi var mıydı? Hazreti Ebubekir’in, Ömer’in Osman’ın,
Ali’nin böyle bir harcama prensibi var mıydı?

Bu miktar, daha önceki harcamaların yüz bin katı fazla harcamadır.

Ben Erbakan Hoca döneminde Maliye Bakanı idim, biliyorum rakamları.
Bu rakamları da biliyorum çünkü hükümette idik, Bakanlar Kurulunda idik.
Başbakan Yardımcısı olarak ekonomik işlerde trafiği gören bendim.”

Soru : Başka ne gibi yolsuzluklar var?

“Artık hükümetin üzerinde ne medya denetimi var, ne de kamuoyu denetimi.

Nasıl olsa hiçbir şey ortaya çıkmıyor diye yağma yapılıyor.
Cumhuriyet dönemi boyunca bu kadar büyük yağma olmadı.

Herkesin cebindeki paranın üçte birini iktidar kullanıyor. Başbakan ve bakanların harcadığı paralar, herkesin yıllık gelirinin %30’u kadardır.
Eleştirilemeyen, vatandaşın baskısını üzerinde hissetmeyen siyasal iktidarlar ve güç sahipleri, giderek azgınlaşır… Ve şu anda azgınlaşmış bir iktidar partisi vardır.
Bunların para pul işleri çürük olduğu için, uluslararası tehditlere de açık hale geliyor ülkenin başındaki insan!

Wikileaks belgelerinde ortaya çıktı…

Küresel güçler O’na diyor ki :

  • ‘İsviçre’de tam sekiz adet banka hesabın var. Biz senin saçının telini bile biliyoruz. Uyumlu ol ve görevlerini yerine getir. Yoksa itibarın
    10 dakikada paçavraya döner.‘”

* * *

Soru : Suriye ve Davutoğlu konusunda ne diyeceksiniz?

Davutoğlu tam bir fiyasko ve yüz karasıdır.

Birleşmiş Milletler’e gidip ‘300 milyon dolar harcadık, desteğinizi bekleriz’ diyebildi!

Amaç Esad’ı devirmek değil, Suriye’yi parçalamaktır.

Suriye’de kimdir bu muhalif dediğiniz adamlar?

Parayla tutulmuş, oradan buradan giden adamlar. %80’i zaten Suriyeli değil ve
çoluk çocuk katliamı yapıyorlar. Nerede ipsiz sapsız, yağmacı eşkıya varsa muhaliflerin içinde. Muhalefet ilk günden beri elinde silahlarla çıkmıştır ortaya. Hangi devlet,
elinde silahla ortalığı tarayan insanların varlığına izin verebilir. Devletin birinci görevi
onu yok etmektir. Kimin ülkesinde olsa aynı şeyi yapar.

Türkiye, NATO ile birlikte aylarca Libya’yı vurdu ve 60 bin insan hayatını kaybetti.

Başbakan Meclis’e tezkere gönderdi ve geçti.

İktidarda Tayyip Erdoğan değil de örneğin Bülent Ecevit olsaydı,
Libya bombardımanları aylar önce bittiği halde Cuma namazından sonra
Türkiye’nin bütün camilerinde iktidara ve başbakana yönelik protestolar devam ediyor olurdu. Asıl isyan edilmesi, demokratik eylemlerin yapılması gereken ortam bugünkü ortam.

Bu ülkede Müslümanların duyarlığını öldüren bir siyasi iktidar
ve Başbakan var.