Etiket arşivi: “sivil ölüm”

Akademisyenlerden soruşturmalara tepki

Akademisyenlerden soruşturmalara tepki..


(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Barış bildirisinin ilk imzacılarından olan Marmara Üniversitesi’ndeki 32 akademisyen, açılan soruşturma sonucunda ‘devlet memurluğundan çıkarılmaları’ istemi ile YÖK’e gönderilmelerine tepki gösterdi. Akademisyenler, hukuksuz bir soruşturmayla karşı karşıya olduklarını belirttiler.

[Haber görseli]

Eğitim Sen 6 no’lu Üniversiteler Şubesi, Marmara Üniversitesi Rektörlüğü’nün barış istemiyle imzaladıkları ‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlıklı bildiriye imza atan 32 akademisyenin adlarını, açtığı soruşturma sonucunda “devlet memurluğundan çıkarılma” istemi ile YÖK’e göndermesi üzerine, Marmara Üniversitesi yönetiminin bu haksız tutumunu kınamak ve kamuoyunu bilgilendirmek amacı ile bir basın toplantısını düzenledi. Toplantıda ilk sözü alan Eğitim Sen İstanbul 6 nolu Üniversiteler Şubesi Başkanı Görkem Doğan, hiçbir hukuksal ve yasal dayanağı olmadığı halde imzacı akademisyenler hakkında disiplin soruşturması açıldığını ifade ederek, soruşturmanın hukuksuzluklarla dolu olduğunun altını çizdi. Doğan, “İmzacılara yönelik üniversitede başlatılan idari soruşturmada, imzacılara iletilen tebliğlerde bildirilen cımbızla çekilmiş, bütünlüğü bozulmuş ifadelerden başka bir suç isnadına yer verilmemiştir. Adil yargılanma hakkı ve hak arama özgürlüğü çerçevesinde Rektörlükten istenen soruşturma dosyasının içeriği imzacı akademisyenler ile paylaşılmamıştır. Üniversite, imzacı akademisyenlerin özlük haklarını da askıya almakta tereddüt etmemiştir.” diye konuştu.

Hukuksuz soruşturma

Doğan sözlerini şöyle sürdürdü: “Soruşturma komisyonunda ceza verilip verilmemesi gerektiği kanaatini etkileyecek olan, oy hakkına sahip komisyon üyelerinden biri rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. Marmara Üniversitesi Disiplin Kurulu, ilgili Danıştay kararları uyarınca, hakkında ceza önerilen imzacı akademisyenlerin son savunmasını alması gerekirken bunu yapmamış; ayrıca ceza önerisinin görüşüldüğü kurul toplantısında sendika temsilcisi de mevcut bulunmamıştır. Sürece damgasını vuran tüm bu hukuka aykırılıkların yanı sıra, bir yandan da üyelerimiz bu baskılar altında sözlü telkinler ve üstü kapalı tehditlerle emekliliğe zorlanmışlardır.”

15 Temmuz’dan sonra soruşturma yeniden ele alındı

Doğan’dan sonra söz alan Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu da kararın hukuki bir dayanağının olmadığını vurgulayarak, kendilerine açılan soruşturmanın 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından yeniden ele alındığına dikkat çekti. OHAL hukuksuzluğundan yararlanıldığını kaydeden Kaboğlu,

“Bizler 14 Mart günü savunmalarımızı verdik. Her ne kadar ortada hukuki bir durum olmasa da, biz hukukun üstünlüğüne inanarak savunmamızı verdik. Bu dosyanın yeniden açılmasında baş aktör, Prof. Dr. Ahmet Gökçen’dir. Gökçen’in birkaç özelliği var. Birincisi, Ceza Kanunu çalışmaları sırasında 2004’te hükümetin çağırdığı doçentler arasında yer alıyordu. Daha da önemlisi 2010 Anayasa değişikliğinden sonra yeniden oluşturulan HSYK’ya üye olarak atandı ve neredeyse şimdi bütün mevkiidaşları hapiste. Bu kişi 15 Temmuz’dan sonra bu dosyayı ele alıp, ilgisi olmadığı halde DGM kararına kadar gidip, terörle bağlantı kurdurtmaya çalışıyor” diye konuştu. Kaboğlu, YÖK’e gönderilen dosyada verilmek istenen idari cezanın belirtilmesiyle yetinilmeyip OHAL KHK’sı ile atılmaları gerektiği yönünde not alınmış olmasını skandal olarak değerlendirdi. 2010 referandumu sonrasında oluşturulan HSYK’ye üye olarak atanan Prof. Ahmet Gökçen’in soruşturma komisyonundaki gayretkeşliğini eleştiren Kaboğlu, Gökçen’in FETÖ operasyonları sonrası kendini iktidara ispat çabası içinde olduğunu belirtti.

Barışı istemek akademinin de görevi!

Kaboğlu’nun ardından söz alan Prof. Dr. Ayşe Durakbaşa,

  • “Barışı tesis etmek bizim görevimizdir.” dedi. Durakbaşa,
  • “Türkiye akıllara durgunluk verecek zihin ve ruh ortamından geçiyor.
    Barış istemek elbette ki akademinin de görevidir.” şeklinde konuştu.
  • Hekimler savaştan yana olamaz, ben de bir hekim olarak sorumluluğumu yerine getirdim” diyen Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Özdemir Aktan,
  • Barış bildirisi insan haklarına saygıya davet ediyor. Burada hekimlerin duruşu çok nettir.
    Bize yaşatılan traji-komik bir süreçtir. Bundan dolayı bir bedel ödenmesi gerekiyorsa
    biz de bunu mücadelenin bir parçası olarak değerlendiririz.” ifadelerini kullandı.

Emekliliğe zorlandılar

Prof. Dr. Büşra Ersanlı ise emekliliğine 1 yıl varken istenci dışında emekli olduğunu kaydetti. Ersanlı, “Hukukçuların böyle karar alması çok hazin. İfade özgürlüğüne ülkemizde hep baskı vardı. Ersanlı,

– ifade özgürlüğü,
– akademik özgürlükler ve
– üniversite özerkliği konusunun

hiçbir zaman anlaşılmadığını söyledi. Prof.Dr. Erol Katırcıoğlu, uygulamayı 12 Eylül ile kıyaslayarak çok daha vahim bir noktada olduğumuzu ifade etti.

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/egitim/662842/Akademisyenlerden_sorusturmalara_tepki.html, Cumhuriyet, 20.01.2017
=======================================
Dostlar,

“Barış Bildirisi” imzalanıp açıklandıktan sonra bu sitede yazmış ve imzacı akademisyenlerin söz konusu Bildiride açıkladıkları görüşleri paylaşmamakla – paylaşmama hakkımızı saklı tutmakla birlikte, girişimin düşünce ve düşünceyi açıklama / ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirtmiştik. O yazımızı şöyle bağlamıştık :

Bu hak temel bir insan hak ve özgürlüğü olup, Anayasa, AİHS ve yasalarla güvence alınmıştır. Düşünce açıklamanın ne zaman suç sayılacağının koşulları da Ceza yasalarında belirlenmiştir. Dolayısıyla “Barış Bildirisi” imzacısı insanlarımızın suç işlediği kanısında değiliz.

Kendilerine haksızlık ve hukuk dışı işlem yapıldığını düşünmekteyiz ve buna hemen son verilmesi çağrısını yineliyoruz. Adli soruşturma ve kovuşturmanın tutuksuz yapılması asıldır.
İdari soruşturmada da kesin koşulları oluşmadıkça “açığa alma” tedbiri uygulanmamalıdır.
Bu süre 657 sayılı yasada en çok 3 ay olarak tanımlanmıştır, süreye uyulmalıdır.

Yine hukukun evrensel kabul gören en temel ilkelerinden olan SAVUNMA hakkı kutsal olup tam anlamıyla kullandırılmalıdır.

Yalnız görevden uzaklaştırmakla kalmayıp tüm kamu haklarından yoksun kılmak, emekli olma hakkını tanımamak… bu insanları ve bakmakla yükümlü oldukları ailelerini açlığa mahkum etmek demektir. Böylesi bir ceza yaptırımı açıkça hukuk aykırıdır :

1. Kişiler haklarında kesinleşmiş yargı kararı (hüküm) olmadıkça masumdurlar.
2. Suç ve Ceza kişiseldir.
3. İnsan onuru ile bağdaşmayan ceza verilemez.
4. Ceza yaptırımlarının eyleme göre ölçülü olması zorunludur.
5. Savunma hakkı kutsaldır.
6. İdarenin işlem ve eylemleri idari yargıda denetime tabi iken, yargı kararlarının da üst yargı basamaklarında temyizi açık olmalıdır; bu yolların tıkanması açıkça HUKUK DEVLETİ dışındadır.

OHAL KHK’ları ile böylesine işten atılan insanlarımız için SİVİL ÖLÜM kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Ne yazık ki yerindedir bu benzetme ve gerçekte Anayasadan çıkarılmış olan ÖLÜM (idam) cezası, bir başka biçimde SİVİL ÖLÜM biçiminde zamana yayılarak infaz edilmektedir.

Adalet, Türklerin çoook eski tarihlerden beri en temel erdem ve değerlerindendir.
O denli ki, onun (Adaletin!) Ülkenin temeli olduğu dillerden düşmemektedir.
Devletin 4 temel (asli) görevinden biridir. (Sağlık, Eğitim, İç – Dış Güvenlik)

İlgili – sorumlu herkesi aklıbaşında davranmaya ve işlem ve eylemlerinde
enine boyuna düşünmeye bir kez daha çağrı yapıyoruz.

En yüce insanlık erdemi, erdemlerin erdemi ADALETİ her durum ve koşulda koruyup gözetmek ve uygulamak zorundayız.
O bir gün herkese gerekebilecektir.
Gerçekte herkesin her an gereksindiği, asla vazgeçemeyeceği ekmek – hava – su gibidir..

Lütfen efendiler, lütfen teenni ve insaf…

Sevgi ve saygı ile.
20 Ocak 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ’IN BİLMEDİKLERİ..

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ’IN BİL(E)MEDİKLERİ..


Dr. Ahmet SALTIK

Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Bozdağ’dan CHP’nin AYM başvurusuna ilişkin:

“Anayasaya aykırı da olsa KHK çıkartılabilir” buyurmuşlar..

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ gündeme ilişkin açıklamalarda bulunmuş.
Bozdağ konuşmasında;
* “OHAL’in 3 ay daha uzatılması kararı alındı. Siz 3 ayda FETÖ’yü ayıklayamazsınız. Kararların doğru olması, hataya düşülmemesi için bu zamana ihtiyaç var. Demokrasimizin korunması, hukuk devletimizin korunması, insanlarımızın özgürlüklerinin korunması bakımından da buna ihtiyacımız var. Bugüne kadar OHAL sadece devlete uygulandı.
Devleti yönetenler işlerini hızlı ve etkin yapsınlar diye yapıldı. Bundan sonra da devlettekilere uygulanmaya devam edecektir, vatandaşımız zarar görmeyecektir. CHP, OHAL
kanun hükmündeki kararnamelerin Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesine karar verdi.
KHK’larla kanunda değişiklik yapamazsınız iddiasıyla. Neye göre söylüyorsunuz bunu?
Anayasaya aykırı da olsa KHK çıkartılabilir.” demiş.
(http://www.cumhuriyet.com.tr/video/video_haber/608395/Bozdag_dan_CHP_nin_AYM_basvurusuna_dair___Anayasaya_aykiri_da_olsa_KHK_cikartilabilir_.html, 01.10.2016)
*****

Anayasa’nın 13. maddesine göre;

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

OHAL’de temel hakların nasıl sınırlandırılacağı anayasanın 15. maddesinde sayılmıştır:

  • “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyladurumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.”

Maddeden görülebileceği üzere; olağanüstü halde hak kısıtlamasının 2 önemli sınırı var:

  1. Uluslararası hukuka aykırı olmama,
  2. Durumun gerektirdiği ölçüde olma.

Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı‘nın (European Social Chart – Convention)
E maddesi, bu Şart’ın uygulanmasında ayrımcılık yasağını düzenlemektedir.
Konvansiyon’un (Şartın) G maddesi ise Şart’ta tanınan hakların yalnızca

– demokratik bir toplumda başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması ya da
– kamu yararının,

– ulusal güvenliğin,
– halkın sağlığının ya da
– ahlakın korunması için
ve

ancak yasayla (OHAL kararnamesiyle değil!) sınırlanabileceğini belirtmektedir.

Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa Konseyince 1996’da kabul edilen, Türkiye’nin 6.10.2004’te imzaladığı ve 3.10.2006 günlü, 26308 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5547 sayılı yasa ile TBMM’de uygun bulunarak, Anayasa md. 90 uyarınca iç hukukta yasa gücündedir.
Bunların Anayasaya aykırılığının ileri sürülmesini bizzat Anayasa aynı madde ile yasaklamaktadır. Dahası, son fıkrada şu hüküm yer almaktadır :

  • “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.»

OHAL KHK’leri açısından değil adil olmayan bir yargılama (muhakeme)hiçbir yargılama yapılmaksızın, en küçük bir savunma hakkı verilmeksizin on binlerce kişi kamu görevinden çıkarılmıştır. Bu durumda, aslında yargılama yapılmadan ceza mahkumiyetinin kurulduğu söylenebilir. Oysa Anayasanın 15. maddesi buna doğrudan engeldir. 15. maddenin 2. fıkrası, olağanüstü durumda bile askıya alınamayacak hakları saymaktadır:

  • “Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemezsuçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”

KHK’larda listeleme yöntemi ile kamu görevinden -sürekli- çıkarma, Anayasanın 2. maddesinde sayılan ve Anayasa’nın 4. maddesi ile değiştirilmesi bile önerilemeyen Cumhuriyetin temel niteliklerinin ağır biçimde çiğnemine (ihlaline) yol açmaktadır.

Dolayısıyla Türkiye, uluslararası hukukun da koruduğu evrensel ilkelere aykırı olarak insanlarını “sivil ölüm”e mahkum eden bu uygulamayı sonsuza dek sürdüremez.

Siyasal iktidar bu yanlış yoldan dönmezse, bu açık hukuksuz uygulama,
er ya da geç uluslararası hukum duvarına çarparak geri dönmeye mahkumdur.

OHAL bittiğinde, bu kişilerin anayasa ve uluslararası sözleşmelerle korunan hakları güvence altında kalmaya devam edeceğinden, AKP iktidarının Adalat Bakanlığı koltuğunu işgal eden hukuk fakültesi mezunu (Hukukçu??) Bozdağ’a Anayasanın 13. maddesi yanıt vermektedir.

Ancak bu geri tepme, haksız yollarla Devlete yerleşen, yurttaşlara dönük şiddet eylemlerine başvuranların da aklanmasına yol açabilecektir.

Bu nedenle, siyasal iktidarın ivedilikle (acilen) hukuk dışı yöntemler yerine,

Halkın gerçeği bilme hakkına saygı gösteren saydam ve adil soruşturmalar aracılığıyla
devletten ayıklama  (lustration) yoluna yönelmesi gerekir. Yoksa yalnızca onbinlerce insan haksızlığa uğramakla kalmayacak, FETÖ’yle mücadele de boşluğa düşecektir.

OHAL KHK’leri açısından değil adil olmayan bir yargılama (muhakeme);
hiçbir yargılama yapılmaksızın, en küçük  savunma hakkı verilmeksizin
yüz bine yakın kamu görevlisi işten çıkarılmıştır.

Bu durumda, gerçekte yargılama yapılmaksızın açıkça ceza hükmü verildiği ve uygulandığı (infaz edildiği!) söylenebilir. Oysa Anayasa’nın 15. maddesi buna doğrudan engeldir.
Anılan maddenin 2. fıkrası, olağanüstü durumda bile askıya alınamayacak hakları saymaktadır:

  • “Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve
    bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez;
    suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”

Uluslararası hukukun bağlayıcı yerleşik kuralları hiçe sayılarak, tümüyle keyfi olarak
hazırlanmış listelerle yüz bini bulan muazzam bir rakama ulaşan sayıda kişiyi kamu hizmetinden çıkarma işleminin OHAL sonlandıktan sonra sürdürülmesi olanaklı değildir.
Tersi durumda, binlerce / onbinlerce hak ihlali davasının AİHM’e taşınması kaçınılmazdır..

Eğer Anayasa Mahkemesi de binlerce “bireysel hak ihlali” saptaması yapmaz ve bu kararların gerekleri idare ve yargı organlarınca makul süre ve kapsamda gereğince yerine getirilmezse..
*****
Bir öneride bulunsak                                                ??

Fakülteler mezunlarını yaz okullarında her yıl değilse birkaç yıl ara ile “yenileme – tazeleme – güncellenme” kurslarına alsa.. Meslek Odaları ya da Akademik uzmanlık dernekleri
bir ölçüde yapmaya çalışıyor.. (ABD’de…. zorunlu!)

Bu süreçlere uymayan ya da başarılı ol(a)mayan mezunlarının diplomasını askıya alsa,
bir tür “diploma re-call” (diplomayı askıya alma, geri çağırarak iptal etme!) programı uygulasa
nasıl olur acaba?? ABD’de Tabip Odaları bu süreci çok katı olarak uygulamakta..

AKP, gerçek bir yaraşırlık (liyakat – meritokrasi) kurmunu -ki Batı’yı görkemli Batı yapan
bu siyasal – hukuksal – ahlasal – etik – yönetsel temel normdur!-
yaşama geçirmedikçe,
Bay Bozdağ gibi “hukuk bilginlerinin” (!) yol göstermesiyle burnunu “.oktan” kurtaramayacaktır..

AKP kadrolarında Adalet Bakanlığı yapabilecek görece en “nitelikli” (!) hukukçu Bay Bozağ ise, Türkiye’nin de AKP’nin de daha çoook çekeceği var demektir.. Sayıları 140’a çıkartılan ve
her yıl binlerce “mezun” (?!) veren Hukuk Fakültelerine de, YÖK’e de, siyasilere de
selam olsun!

  • Bozdağ istifa etmeli, ettirilmeli, görevden alınmalı ve
    Hukuk Fakültesinde temel eğitime alınmalıdır..

Türkiye bunca zulmü ve aşağılanmayı hak etmemektedir.
Ülkemize çooook yazık oluyor.. AKP’ye bile!

AKP, TBMM, Başbakan ve Erdoğan bu ibretlik gaftan ders çıkarır ve
gereğini hızla yapar mı acaba??

Sevgi, saygı ve endişe ile.
02 Ekim 2016, Ankara

Not : Bu makalenin yazımında OHAL KHK’leri ‘Sivil Ölüm’ mü Demek?” başlıklı makaleden geniş kapsamda yararlanılmıştır.. (Doç. Dr. KEREM ALTIPARMAK, Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fak.- Mülkiye, bizim SBF – Mülkiye’den hocamızdır) 9 Eylül 2016’dan beri web sitemizin manşetinde tuttuğumuz bu önemli makalenin tüm metnine, şu erişkeden (linkten) ulaşılabilir : ohal_khkleri_sivil_olum_mu_demek

Yetkin birilerinin bu temel ve önemli makaleyi Adalet Bakanına anlayacağı düzeyde açıklaması gerekebilir.. Hükümetin de gereklerini mutlaka yapması…