ŞİİR KÖŞESİ…
Şiiri pdf olarak okumak için lütfen tıklayınız..
Babası Hasal Âli Yücel ve Can Yücel’in fotoğraflarıyla…
Hayatta_ben_en_cok_babami_sevdim
Dr. Ahmet SALTIK
ŞİİR KÖŞESİ…
Şiiri pdf olarak okumak için lütfen tıklayınız..
Babası Hasal Âli Yücel ve Can Yücel’in fotoğraflarıyla…
Hayatta_ben_en_cok_babami_sevdim
Dr. Ahmet SALTIK
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- “Bu bir Avrupalı!”
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi… Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâ’ûna da zuldür bu rezil istilâ!
Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,
Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,
Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlâhî o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;
“O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme” dedi.
Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar…
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
“Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif ERSOY
pdf olarak okumak için (M. A. Ersoy’un fotoğrafı ile)
lütfen tıklayınız.. Canakkale_sehitlerine
Sevgi ve saygı ile. 18.3.17, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
Dostlar,
Bu dosyayı ve de içeriğindeki şiir 22 Ekim 2012 günü yayımlamıştık.
Aradan 1 koca yıl geçti ama ülkemizde değişen bir şey yok..
Düzmece belgelere dayalı olarak yüzlerce yurtsevere binlerce yıl hapis
ve onlarca yaşamboyu (müebbet) hapis verildi..
Şimdilerde hava kadar, su kadar, ekmek kadar aş kadar
ADALET arıyoruz..
“Kurban bayramınız kutlu olsun” tümcesinin içi hiç bu denli boşalmamıştı..
Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 14.10.13
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
Bayram öncesi “yorumsuz” dileğimizdir..
Bir pulsuz dilekçemizdir..
Silivri, Hasdal, Sincan, Maltepe, Metris vd. zindanların
“kurbanlık” mahpuslarına
ve de adalet üzre – vicdan içre hükmetmeyenlere
bayram sadamızdır çığlık çığlığa..
M A H P U S L A R A Ö Z L E M ..
Mahpuslar damda ölmesin,
onlar da özlem gidersin..
sarılabilsinler sevdiceklerine
ille de yavuklularına ..
ve de ölmüşlerine,
mezar taşlarına olsun yüz sürerek,
ıslak fatihalar okuyarak
kupkuru dudaklarıyla
Zindanda kurban olmasınlar hükümsüz;
mübarek koçlar, boğalar var maşallahlık
bir aziz mübarek kurban bayramında daha,
milletçe idrak ettiğimiz..
Adalet sulasın kadim vatanın kutsal topraklarını
Gözyaşı, nefret, kin, düşmanlık, intikam, zulüm
ve de hasretin kahredeni,
kor ateş dağlayanı değil,
alev alev al kan da..
Ama barış, ama barış, ama ba…
İnsanın insana sevdası.
Yurttaş Ahmet SALTIK
Vatandaş no : 156 979 76910
22 Ekim 2012, Ankara
Dostlar,
Üstad Attila İlhan‘ın
“MUSTAFA’m MUSTAFA KEMAL’im!”
başlıklı görkemli şiirini paylaşalım..
pdf olarak okumak için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız?
Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 10 Kasım 2013
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
MUSTAFA’m, MUSTAFA KEMAL’im!
Dağ başını efkâr almış
gümüş dere durmaz ağlar
gözyaşından kana kesmiş gözlerim
ben ağlarım çayır ağlar çimen ağlar
ağlar ağlar cihan ağlar
mızıkalar iniler ırlam ırlam dövülür
altmış üç ilimiz altmış üç yetim
yıllar gelir geçer kuşlar gelir geçer
her geçen seni bizden parça parça götürür
Mustafa’m Mustafa Kemal’im
Diz dövdüm
gözlerim şavkı aktı Sakarya’nın suyuna
Sakarya’nın suları nâmın söyleşir
hemşehrim sakarya öksüz Sakarya
Ankara’dan uçan kuşlar
Kemal’im der günler günü çağrışır
kahrolur bulutlara karışır
gök bulut yaşmak bulut
uca dağlar dev boyunlu morca dağlar
divan durmuş bekleşir
Mustafa’m Mustafa Kemal’im
Nasıl böyle varıp geldin hoşgeldin
çıngı kaymış yalazlanmış gözlerin
şol yüzünde güneş südü sıcaklık
ellerinden öperim Mustafa Kemal
senin dalın yaprağın biz senin fidanların
biz bunları yapmadık
sen elbette bilirsin bilirsin Mustafa Kemal
elsiz ayaksız bir yeşil yılan
yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal
hani bir vakitler Kubilay’ı kestiler
çün buyurdun kesenleri astılar
sen uyudun asılanlar dirildi
Mustafa’m Mustafa Kemal’im
Karalar kuşanmış Karadeniz akmam diyor
dokunmayın ağlamaktan bıkmam diyor
bu gece kıyamet gecesi bu vapur Bandırma vapuru
yattığı yer nur olsun Mustafa Kemal
ben ölümden korkmam diyor
korkmam diyen dilleri toz oldu toprak oldu
değirmen döndü dolandı yıllar oldu
bir kusur işledik bağışlar mı kim bilir
O bize öğretmedi kazan kaldırmasını
günahı vebali öğretenin boynuna
erdirip oldurana ana avrat sövmesini
yüreğim kırıldı kanım kurudu
var git Karadeniz var git başımdan
mızıka çalındı düğün mü sandın
bir yol koyup gideni gelir mi sandın
Mustafa’m Mustafa Kemal’im
Ankara’nın taşına bak
tut ki baktım uzar gider efkârım
çayır ağlar çimen ağlar ben ağlarım
gözlerimin yaşına bak
Ankara Kalesi’nde Rasattepe’de
bir akça şahan gezer dolanır
yaşın yaşın mezarını aranır
şu dünyanın işine bak
Mustafa’m Mustafa Kemal’im..
Dostlar,
Bir Attila İlhan klasiği paylaşalım..
3. Şahsın Şiiri; Felaketim olurdu, ağlardım..
Tek bir sözcüğüne, hatta hecesine, virgülüne dokunabilir misiniz?
Pare, pare yüreğin kuytularından adeta pare pare şiir sökülüyor değil mi??
Ve birçoğumuza da ustalıkla tercüman oluyor değil mi??
Attila İlhan usta, minnet ve şükranla bu aracılığınız için..
Sevgi ve saygı ile.
24.9.12, Ankara
Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
====================================================
FELAKETİM OLURDU, AĞLARDIM..
Gözlerin gözlerime değince
Felaketim olurdu, ağlardım
Beni sevmiyordun, bilirdim
Bir sevdiğin vardı, duyardım
Çöp gibi bir oğlan, ipince
Hayırsızın biriydi fikrimce
Ne vakit karşımda görsem
Öldüreceğimden korkardım
Felaketim olurdu, ağlardım
Ne vakit Maçka’dan geçsem
Limanda hep gemiler olurdu
Ağaçlar kuş gibi gülerdi
Sessizce bir cigara yakardım
Parmaklarımın ucunu yakardım
Kirpiklerini eğerdin, bakardın
Üşürdüm, içim ürperirdi
Felaketim olurdu, ağlardım
Akşamlar bir roman gibi biterdi
İzabel kan içinde yatardı
Limandan bir gemi giderdi
Sen kalkıp ona giderdin
Benzin mum gibi giderdin
Sabaha kadar kalırdın
Hayırsızın biriydi fikrimce
Güldü mü cenazeye benzerdi
Hele seni kollarına aldı mı
Felaketim olurdu, ağlardım
ATTİLA İLHAN
KOMUTANIN ÖLÜMÜ..
Hüseyin Haydar
Cumartesi, 18 Şubat 2012 05:45
Komutan öldü. Tuğrul kuşu gökte öldü.
Beşikte bebek irkildi, onu sordu,
Yirmi iki asırlık han berkildi, yolu sordu.
Bu dert beni yedi, dert milleti yedi…
Yetmiş vaşak günde üç öğün yürek yedi.
Suikast! Ey ulus, suikast!
Oğlunun öcünü almayacak mısın?
Eğiliyorum önünde yüceliğinin, bilgeliğinin,
Hunhardan hesap sormayacak mısın?
Ey sü, ey kansu, konuşmayacak mısın?
Nazlı söğüt müsün, kara kayın mı?
Ülkün, türkü söyleyen bir orman değil mi?
Baltaladılar hayat ağacını, ne duruyorsun?
Kara yalanla mı saracaksın yaranı?
Ey kam, yan! Ey kamu dağlan!
Ölüm değil, ölüm göbek bağımızda bizim.
Düşen uçak değil, bir ordu cenin,
Tekmelenmiş anarahmi ana ecenin,
Ankara şehrinin buz tutmuş iç organları.
Komplo! Ey meclis, komplo.
Ay dolansa, gün tutulsa komplo bu.
Kuşluk namazıdır bizde alçaklarla düello.
Çekilse puştluk altın imbikten,
Ölümsüzlük için ölene olur mu hile?
Konuşsun Cengiz Han, Timur, Spartaküs,
Söylesin en üst savaşkanlar,
Söylesin Tonyukuk, Selahattin Eyyûbi:
Arslan kendi yavrusunu yer mi?
Utanç! Ey millet, utanç!
Düşmanların birleşti, sen dağılacak mısın?
“Topla dizginleri, tanı kendini!”
Dağların karı erise yıkayamaz bu kanı,
Demiri bir daha eritmeyecek misin?
Tehdit! Ey gençlik, tehdit!
Kuluydu Türk’ünün, Kürt’ünün.
Katığıydı işçisinin, toprağıydı köylüsünün.
Ordanın kılıncı yatağından çıktığı gün,
Baş kaldırıp bakmayacak mısın?
“Kavgaya girince silah alınmaz!”
Yıldırım misali fırsat verilmez.
Kabul olunmaz kör tedbirin kazası.
Söylesin bütün Roma, Pers komutanları:
Kararsız elle hedef vurulmaz.
Toplan! Ey halk, toplan!
Akıl yolu buzlanmış, buz gibi hıyanet.
Suça batmış sürüleri inine sür,
İncirlik’te gırtlağından yakala yılanı tez,
Çekicin başını gürzünle ez.
İntikam! Ey ordu, intikam!
Kudretinin önünde eğiyorum başımı,
Soruyorum: Bedir yüzlü o komutan nerede?
Faciayı “müttefik” bu, cinayeti cia,
Kâr mı koyacaksın katillerin avucuna?
Köroğlu Dağları kalktı dikildi,
Ozan Ata kopuz çaldı, yiğit silkindi:
Eşref Bitlis öldü mü, gök direğin göçtü mü?
Ödlek dönüp kaçtı mı? Şimdi, dünya yıkılır!
* Emperyalizmi yenen ve bir daha yenecek olan kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Atatürkçü birikimine ve 19 yıl önce (1993) şehit düşen Org. Eşref Bitlis ile diğer şehit komutanlarımızın devrimci anılarına şükranla.
Son Güncelleme: Cumartesi, 25 Şubat 2012 23:28
Yurdumda öleceğim,
Büyük vatanımda.
Öleceğim Hama’da, vuruşa vuruşa.
Arap kardeşim omuz başımda olacak,
Ne mutlu, yiğit bir kardeşi olana.
Birlikte direneceğiz,
Kasiyon Dağında,
Aynı siperde, sert kayalıklarda,
Göstereceğiz çürümenin doğasına,
Adanmış insanın evrensel duruşunu.
Yurdumda öleceğim,
Şamı Dimaşk’ta,
Üzüm bağları arasında, aşkla
Uyuyacağım yumuşak, şıralı toprak yatakta,
Ne mutlu, hayırlı bir komşusu olana.
Kulakları çınlasın,
Sahte yoldaşların:
Koltuklara yayılıp Enternasyonal çalan.
Bilincini şeytana kaptıranlar, ah!
Akılları kurtulsun isterim onların da.
Yurdumda öleceğim,
Büyük vatanımda.
Halepli Halit ile aynı vahitteyiz,
Zeytin gözler ateşten ürkmez, asla,
Hele yumruk, Ugarit taşından olunca.
Günaşırı görüşüyorum, Lazkiye’yle,
Kıyıda bir oyuncakçı dükkanı var ya,
Önünde naylon tanklar, uçak savarlar olan.
Bakın, bizim çocukların yaptığına.
Attila Josef’i konuşuyoruz, Mahmut’la,
Vermektense bebeği, diyor,
Boncuklu beşiği, kuşlu yastığıyla,
Atarız onu, Asi’nin koruyucu kollarına.
Ya da diyorum, bundan böyle, kardeşim,
Kızaracak ellerim benim de, alevle.
Tutuklasınlar, ipe çeksinler, isterse,
Masum bir gül, bedenimden fışkırdı diye.
Şehit ruhundan kılıç pay dağıtacak,
Dara’da düşen, Urfa’da dirilene kadar.
Tüküreceğim suratlarına,
Ağız dolusu barutu,
Küresel katil sürülerinin.
Ne mutlu, haklı bir öfkesi olana.
Yurdumda öleceğim,
Yirmi iki boyda,
Nehirlerin akış yolunca, vuruşa vuruşa.
Dikilsin diye, sosyalizmin yekpare sütunları,
Büyük vatanın Tahrir meydanlarına.
* Kardeş Suriye’nin kurtuluş savaşında verdiği şehitlerin anısına.