Etiket arşivi: Prof. Şahin Filiz)

HUKUK VE AHLÂK

Mustafa AYDINLIMUSTAFA AYDINLI
Eğitimci – Yazar
http://www.corumhaber.net/hukuk-ve-ahlk-makale,11678.html

Hukukun sözlük anlamı; ‘Toplumu düzenleyen ve devlet yaptırımıyla güçlendirilmiş bulunan kuralların, yasaların bütünü. Bu kuralları, yasaları, hakları konu alan bilim dalı’ olarak tanımlanıyor.

Ahlâk ise; insanın doğuştan getirdiği ya da sonradan kazandığı birtakım tutum ve davranışların tümü. Kişide huy olarak bilinen nitelik; iyi ve güzel olan nitelikler.

Her hukuksal olan ahlâksal mıdır? Ya da her ahlâksal olan hukukla güvence altına alınmış mıdır?

Yirminci yüzyılın önde gelen hukuk felsefecilerinden Lon Louis Fuller’e göre “Parlamentolar seçime dayalı güçlü bir meşruluğa sahip olsalar da, yasa yapma yetkilerini kullanırken kimi hukuksal, ahlâksal sınırlara uyma zorunluğundadır.” (http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/TBBBooks/545.pdf)

Buradan anlıyoruz ki; yasalar yapılırken, o ülkenin özgül koşullarının yanında, evrensel ve ahlâksal değerlere ve Hukukun temel İlkelerine uymak ve gözetmek gerekmektedir. Bu nedenle, hukuksal terimler arasında sık sık “yaşamın olağan akışı” deyimini duyarız.

Sayın Prof. Şahin Filiz’in Veryansın TV web sitesinde yayınlanan makalesinden anlıyoruz ki (https://www.veryansintv.com/hukuk-ahlakin-emrinde-olmak-zorundadir, 05.10.2021); “Badeci Müptezel’in” ilk derece mahkemesinde 62 yıl olarak belirlenen cezası, “mağdurların rızası olduğu” gerekçesiyle Yargıtay 14. Ceza Dairesince bozulmuştur. Ceza kaldırılıp salıverme (tahliye) kararı verilirken gerekçe şöyle kurulmuş:

  • Kendisini din alimi olarak tanıtan sanığın oral ve anal yoldan gerçekleştirdiği cinsel ilişki eylemlerinde, cebir ve tehdit kullanmadığı gibi mağdurların da bu yönde iddiasının olmaması, sanığın kendisine itibar edilmesini sağlamak amacıyla sarf ettiği sözlerin aldatıcı nitelikten uzak olması ve eylemlerini mağdurların rızası ile gerçekleştirdiğinin anlaşılması karşısında…

Gerekçeli kararda “Badeci Müptezel’in” söz konusu eylemi gerçekleştirdiği vurgulanıyor. Bu eylemi “Mağdurları zorlayarak değil, rızasını alarak” yaptığına yer verilerek salıveriliyor.

  • Rızası olana oral ve anal yoldan, her şey yapılabilir mi?

Bu rıza” ile çocuğun dinsel duygularının sömürüldüğü çok ağır biçimde hırpalandığı (travma aldığı) gerçeğini nasıl yadsıyacağız? Hukukça olay kitabına uyduruluyorsa, ahlaksal açıdan ve toplum vicdanında da aklanmış oluyor mu?

Bir başka deyimle, vergi kaçırmak için, kimi vergi cenneti adalarda şirketler kurulsun. Diyelim ki Man Adası’na paralar gitsin veya gelsin, hukukça kitabına uyarsa, şirkete / kişilere ceza verilmezse, ahlâkça ve kamu vicdanında o şirketler / kişiler aklanıyor mu?

Tarikat batağına teslim edilen çocuğun, kimliği ve kişiliği daha baştan, tarikat yurtlarına eşikten adımını atarken alınıyor! “Rıza” nasıl ve hangi koşullarda oluşmuştur? Bir çocuğun “oral ve anal” yoldan kendisine tecavüze rıza göstermesini (!?) “yaşamın olağan akışını” her fırsatta dile getiren hukuk mantığı ile nasıl örtüştüreceğiz? “Çocuğun rızası” diye bir dayanaktan nasıl söz edilebilir? Sonuçta iki yüksek yargıç üye karara itiraz etmiş ve karşıoy yazısı (muhalefet şerhi) yazmıştır. (AS: Özgür istenç / irade için hukukça ergin olmak, us sağlığı yerinde olmak ve hiçbir baskı altında olmamak koşullarına ek; söz konusu olayla ilgili (anal – oral cinsel ilişki) tam ve güncel bilimsel bilgi sahibi olmak gereklidir.)

Bu çocuklara tecavüzü tartışırken, Bekir Bozdağ’ın “Küçüğün rızası varsa” savunması pek de uyumlu!! Eh, bir dönemin Adalet Bakanı böyle zırvalarsa, çıkan mahkeme kararlarına da pek  şaşırmamak gerekiyor (!?) Kısacası AKP iktidarı yıllardır ektiği yoz ürünü biçiyor.

Badeci Müptezel“, mağdurlara utanç verici cinsel tecavüzünü, “manevi ilim aktarmak için yaptım” diyerek kendisini savunmaktadır!? Oysa birtakım hile ve yanıltmalarla çocukları kandırmıştır, karşı durmasını önleyen söz ve davranışlarda bulunduğu apaçık ortadadır. (AS: Haykırarak sormak gerekir : Diyelim ki “manevi ilim” diye bir şey var; bunun aktarılması çocuklara cinsel saldırı / tecavüz ile mi olur? Bilimsel eğitim yöntemleri nerededir??!!)

Konusu açıkça evrensel ceza hukuku ilkeleri bağlamında suç oluşturan ve ağır yaptırımlara bağlanan bu tür iğrenç eylemler, ne Türk toplumunun değerlerinde ne de kutsal inançlarda dayanak bulabilir! Düpedüz kokuşmadır!

Diyanet İşleri Başkanlığı / Başkanı, Cumhuriyetin kurucularına, değerlerine açıkça hakaretten fırsat bulup, bu tip yüz kızartıcı, utanç verici, Türkiye’yi dış dünyaya rezil eden… sapkınlıkları kınayamıyor, lanetleyemiyor ve suça ortak olup, batağa saplanıyor.

Tarikat yapılanmaları zaten baştan yanlış ve suç; sivil toplum kuruluşları oldukları savı düpedüz safsata. ‘Eğri cetvelden doğru çizgi’ beklemek saflık olur.

Mustafa Kemal ATATÜRK bu nedenlerle tarikat, tekke, zaviye gibi bataklık yuvalarını kapatmıştı!

  • “Bugün bilimin, tekniğin, bütün kapsamıyla uygarlığın alevi karşısında filân veya falan şeyhin yol göstermesiyle maddî ve manevî mutluluk arayacak kadar ilkel insanların Türkiye topluluğunda varlığını asla kabul etmiyorum. Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır.” 1925 (Atatürk’ün S.D. II, syf. 215)
  • “Tekkeler kesinlikle kapanmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti, her kolda doğru yolu gösterecek güce sahiptir. Hiçbirimiz tekkelerin uyarmasına muhtaç değiliz. Biz uygarlıktan, bilim ve teknikten kuvvet alıyoruz ve ona göre yürüyoruz; başka bir şey tanımayız. Doğru yoldan sapmışların amacı, halkı kendinden geçmiş ve abdal yapmaktır. Halbuki halkımız, abdal ve kendinden geçmiş olmamaya karar vermiştir. Bunlar basit bir iş görünür; fakat önemi vardır. Biz dünya ailesi içinde uygarız. Her görüş noktasından uygarlığın gereklerini uygulayacağız.” (Mustafa Selim İmece, Atatürk’ün S.D.K. ve İS., syf. 68, 1925)

Yobaz – sapık dinci Hukuk ve ahlakı, akıl ve bilimin evrensel değerlerini eksen alsaydı, gelinen yer böylesine utanç verici, kahredici olmazdı.

AKP iktidarının bu sefilliğe artık “dur” deme zamanı gelmiş, geçmektedir.

Tüm toplum bu kırılma noktasında en net ve şiddetli tepkisini artık gecikmeden koymalıdır.

Türban İlkokul 5. Sınıfta Başlayabilecek; YAŞASIN AKP!


Türban İlkokul 5. Sınıfta Başlayabilecek; YAŞASIN AKP!

Dostlar,

Değerli meslektaşımız Dr. Taner Özek aşağıdaki çizimini paylaşmış
bize yolladığı tweet iletisi ile..

Embedded image permalink

AKP giderek, sistemli biçimde Türk seküler sistemini daraltıyor ve
dinci bir rejime ülkeyi sürüklüyor..

Önceki gün Bakanlar Kurulu’nda yapılan Yönetmelik Değişikliği ile
Türban ilköğretim ilk 4 sınıfı sonrasında olanaklı olacak!..

Giderek mahalle baskısı ile egemen olacak belki de..

Hesap bu.. Ancak düzenleme henüz Resmi Gazete’de yayımlanmadı!
Cumhurbaşkanı’na yollanmış..

Bunlar Anayasa’yı da bilmiyor.. Yürürlükteki 1982 Anayasası’nın 124. maddesi Yönetmeliklerin yapımı ile ilgili. Madde aynen aşağıda..

Anayasası md. 124     : “Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler. Hangi yönetmeliklerin Resmi Gazetede yayımlanacağı kanunda belirtilir.”

Madde metninde, Yönetmeliklerin Cumhurbaşkanına sunulacağı düzenlemesi yok..
Yetkili kamu kurumu yönetmeliği yazar – değiştirir ve RG’ye yollar, orada çıkar.
Örn. Ankara Üniv. Rektörlüğü, 2547 sayılı yasa kapsamında kendisine tanınan alanlarda yönetmelik düzenlemelerini yapar, organlarından geçirir ve rektör imzasıyla yollar, RG’de yayımlanarak yürürlük alır.. TAEK de öyle yapar, Sağlık Bakanı da..

Anaysa, 115. maddesinde Tüzükler için şu içeriğe sahip :

  • “Tüzükler, Cumhurbaşkanınca imzalanır ve kanunlar gibi yayımlanır.”

Yönetmelik için bu onay gerekmiyor. Belki de AKP, kamuoyunun tepkisini bu arada ölçüyor.. Nitekim MEB Bay Nabi Avcı açıklık getirerek ilk 4 yıl sonrası türbanın olanaklı olacağını söyledi.. Eh o da şimdilik her halde..

AKP bu arada önemli bir gündem manevrası da yapmış oluyor..

Türkiye’nin başını 1 metrelik bezle bohçalamadan durmayacaklar galiba..
Kuran’daki “hımar”, “masa örtüsü” anlamına da geliyor (Prof. Şahin Filiz);
çok bozulacaklar korkarız ama gerçeği yazmak borcumuz..

Kuran’da türban yok!

Türban sömürüsü AKP siyasetinin dininde / AKP’nin dinci siyasetinde var!
(Bakınız web sitemiz;
Konuk yazar : Türban Kur’an’da Yok ! / “Turban” is Not Existing in The Kur’an,
http://ahmetsaltik.net/arsiv/2012/05/Turban_Kuranda_yok_25.5.124.pdf, 27.5.12)

Halkımız – İNSANLIK, elbet bu gerçekleri önünde sonunda fark edecek ve
bu acımasız dinci sömürüye son verecek..
İğrenç Din tacirlerini de hesabını sorarak tarihin çöplüğüne atacak..

Bu arada Eğitim İş, Eğitim Sen, ADD, TBB, CHP gibi kurumların sorunu Danıştay’a taşıyarak kesinlikle Anayasaya ve yasalara aykırı bu son yönetmelik değişikliği
dinci saldırısının iptalini sağlayacaklarını düşünüyoruz..

Sonra belki de AKP bu kez yasa değişikliği ile deneyecek..
Yasa iptali ancak Anayasa mahkemesinde ve başvurabilecekler çoook sınırlı..
(Anayasa md. 150 : “…iptal davası açabilme hakkı, Cumhurbaşkanına, iktidar ve anamuhalefet partisi Meclis grupları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının
en az beşte biri tutarındaki üyelere aittir.”)
AKP klasiği bu, ne yazık ki hukuk ve TBMM bir araç işlevine indirgendi.

Ama bu kez bir yanda güncel AİHM kararı var, bir yandan da AY md. 148’de tanınan BİREYSEL BAŞVURU hakkı..

Ve son bir not; AYM üyelerini ağırlıkla RTE atayacak boşaldıkça..
17 üyenin 14’ü Cumhurbaşkanı, 3’ü TBMM’nce seçiliyor / seçilerek atanıyor..
(AY md. 146)

Türban İlkokul 5. Sınıfta Başlayabilecek; YAŞASIN AKP!

Sevgi ve saygı ile.
24 Eylül 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net