Etiket arşivi: Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Aydınlanma devrimleri

CHP’de ilke ve demokrasi

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
03 Temmuz 2023, Cumhuriyet

 

Türkiye’de AKP iktidarının değişmesinin yolu, ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve CHP yönetiminin değişmesinde yatmaktadır.

Genel başkan olduğundan beri girdiği tüm seçimleri, toplam 12 seçimi yitiren Kılıçdaroğlu, ana muhalefet lideri olarak kaldığı sürece, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan iktidarda kalmaya devam edecektir.

Bu gerçek 13 yılda bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Aksini savunmak yalancılıktır, dürüstlüğe aykırıdır, halkı kandırmaktır, muhalefette kalmaya razı olmaktır ve AKP’ye hizmet etmektir!

O nedenle, kongre ve kurultay sürecinde CHP’deki parti içi tartışmalar, genel başkanlık yarışı ve Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştiriler, CHP yönetiminin ve onun denetimindeki kimi medya üyelerinin iddia ettiği gibi, AKP’nin iktidarda kalmasına ve seçim kazanmasına değil; aksine, AKP’nin iktidardan düşmesine ve seçim yitirmesine yarayacak gelişmelerdir.
***
CHP’de haftalardır bir sahte değişim rüzgârı esmekte, CHP tabanıyla ve seçmeniyle adeta alay edilmektedir.

Bir yanda kendisinde hiçbir sorun görmeyen ve “Benim dışımda herkes değişebilir” mesajı veren Kılıçdaroğlu var.

Bir tarafta, “Her şey güzel olacak” ve “Sevgi kazanacak” gibi ideolojik anlamı olmayan soyut söylemlere başvuran Ekrem İmamoğlu var.

Bir tarafta, Kılıçdaroğlu’nun olası kukla adayı konumunda olan Özgür Özel var.

Bir tarafta, CHP’nin kurumsal ilkelerinden kopmasının mimarlarından olan Gürsel Tekin ve Oğuz Kaan Salıcı var.
***
Kılıçdaroğlu koltuğunu ve CHP’deki misyonunu korumak için şimdi de hiçbir içtenliği olmayan tüzük değişikliği çalışmalarını başlattı. Acaba 13 yıldır aklı neredeydi?

Kılıçdaroğlu’nun misyonu nedir?

  • CHP’yi, başta laiklik olmak üzere, kurumsal kimliğinden ve ilkelerinden kopartmak!

Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık koltuğunu tüm yenilgilere karşın korumakta ısrar etmesi başka türlü açıklanamaz!

Çünkü küresel emperyalist tasarım, Türkiye için “ılımlı İslam” modelini uygun gördü! Türkiye’de iktidar da, muhalefet de, buna göre tasarlandı!

O nedenle CHP’de değişim istediğini iddia edenler, yalnızca tüzüğe odaklanıyorlar; CHP’nin ilkelerinden ve kurumsal kimliğinden,

  • Mustafa Kemal Atatürk’ün Aydınlanma devrimlerinden hiç söz etmiyorlar.

O nedenle CHP’de değişim istediğini iddia edenler cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, ulusçuluk, devrimcilik, sosyal demokrasi, demokratik solculuk ilkelerini ve kavramlarını bir bütün olarak savunmuyorlar;

  • Partinin ideolojisini, tanımını bile doğru dürüst yapamadıkları “sosyal demokrasi” sözcüğüne indirgiyorlar.

Bu aynı zamanda CHP’nin ideoloji, kadro, seçmen ve taban üzerinden,
bölünüp parçalanması projesidir.

***
On gün önce CHP’de ortaya çıkan İlke ve Demokrasi Hareketi bu nedenle yaşamsal önemde bir oluşumdur. Çünkü bu oluşum, parti içi demokrasinin sağlanmasıyla birlikte, partinin kurultay tarafından onaylanan parti programındaki temel ilkelere ve CHP’nin kurumsal, tarihsel kimliğine de sahip çıkılmasını hedeflemektedir.

Söz konusu hareket, kamuoyuna duyurduğu ve medyada çok az bir bölümü yer alan bir bildiri ve çağrı metniyle, CHP yönetimi konusundaki tüm gerçekleri halkla paylaşmış, aynı zamanda CHP ve Türkiye için, geleceğe yönelik bir yol haritasının ana hatlarını ortaya koymuştur.

Bu metin aynı zamanda, https://www.change.org adlı web sitesi üzerinden, CHP üyelerinin, seçmeninin, tabanının ve halkın imzasına açılmıştır.

CHP üyeleri, örgütü, tabanı, seçmeni, partiyi işgal eden oligarşik yapılardan kurtulup, CHP’nin halkın partisi olmasını istiyorlarsa, bu hareketin içinde yer almalıdırlar.

Halkın egemenliği

Örsan K. ÖymenÖrsan K. Öymen

Kralın, padişahın, çarın, hanedanın, toprak ağasının ve ruhban sınıfının egemenliğine son verip egemenliğin halka devredilmesinin yolunu açan iki büyük devrim, insanlık tarihinde ilk defa, 18. yüzyılda gerçekleşmiştir.

1776 Amerikan Devrimi ve 1789 Fransız Devrimi bu süreci başlatan iki büyük devrimdir. Bu devrimlere, monarşinin, feodalizmin ve teokrasinin yıkılması sürecini başlatmaları nedeniyle, aydınlanma devrimleri denir.

14. yüzyıl ile 18. yüzyıl arasında Avrupa’da felsefe, bilim ve sanat alanındaki bazı gelişmeler, bu devrim sürecinin altyapısını hazırlamıştır.

– Sanatta Da Vinci, Botticelli, Raffaello, Michelangelo, Dante, Shakespeare, Cervantes;
– Felsefede Bacon, Hobbes, Locke, Descartes, Leibniz, Hume, Rousseau, Kant;
– Bilimde Kopernik, Galilei, Kepler, Newton;

monarşik, feodal ve teokratik güç odaklarının dogmalarının sarsılmasında büyük rol oynamışlardır.

Dönemin ekonomik ve siyasi koşullarıyla birlikte, alanlarında devrimci çalışmalar gerçekleştiren bu kişilerin eserleri birleşince, insanlık yeni bir dönemeçle karşılaştı.

Halkın egemenliği, birkaç yüzyıldır gündemde olan bir konudur. İnsanın yüz binlerce yıllık tarihi dikkate alınacak olursa, bunun çok yeni bir gelişme olduğu açıktır.

Halkın egemenliğinin sağlanması konusunda günümüzde yaşanan sancılar da insanlığın oldukça uzun süren karanlık geçmişinden hâlâ tam olarak kurtulamamış olmasıyla ilgilidir.
***
Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlanma devrimleri, Avrupa’da ve Amerika’da yaşanan bu sürecin, 20. yüzyıldaki bir yansımasıdır.

Avrupa’da ve Amerika’da, monarşinin yerine yasama, yürütme, yargı arasında güçler ayrılığı; feodalizmin yerine herkese mülkiyet hakkı; teokrasinin yerine laiklik devreye girmeye başlarken, Osmanlı İmparatorluğu aynı dönemde bu alanlarda hiçbir devrim gerçekleştirmiyordu.

Osmanlı İmparatorluğu’nun geri kalmışlığı, tek başına, sanayi devrimini gerçekleştirememesine bağlı bir konu değildir. Sanayi devrimi Avrupa’da ve Amerika’da 19. yüzyılda gerçekleşmiştir. Gelişmişlik bağlamında esas konu sanayi devrimi değildir; esas konu, sanayi devriminden önce gerçekleşen siyasi devrimlerdir.

Sanayi devrimi, kapitalizm adı verilen yeni bir sömürü düzenine yol açtığı için, aydınlanma devrimleri bağlamında yüceltilecek bir şey değildir. Sanayi devrimiyle birlikte gelişen kapitalizm, 18. yüzyıldaki aydınlanma devrimlerinin eşitlik, kardeşlik ve özgürlük idealini yerle bir etmiştir.

Atatürk, bir taraftan, 18. yüzyıldaki aydınlanma devrimlerini, cumhuriyetçilik, halkçılık, laiklik, ulusçuluk ve devrimcilik ilkeleriyle uygulamaya koymuştur, bir taraftan da kapitalizmin, özel sektörün ve serbest piyasa ekonomisinin yol açacağı adaletsizlikleri, belli bir ölçüde bertaraf etmek için, devletçilik ilkesini yürürlüğe koymuştur.

Bu ilkeler, Atatürk’ün kurucusu olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin “altı ok” olarak da bilinen temel ilkeleridir.

  • Cumhuriyet Halk Partisi, aydınlanma felsefesini, Türkiye’de siyaseten örgütlemek üzere, Atatürk tarafından kurulan bir siyasi partidir. CHP bir aydınlanma projesidir.
    ***

23 Nisan 1920’de, Atatürk’ün öncülüğünde kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi, halkın egemen olmasının sağlanması doğrultusundaki ilk büyük adımdır. Atatürk bu ulusal bayramı çocuklara, yani gelecek kuşaklara armağan etmiştir. Bu nedenle 23 Nisan, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanır.

Dünyada bu bayramın başka bir örneği yoktur. Türkiye bu bayramı, Atatürk’ün yaratıcılığına, insancıllığına ve iyimserliğine borçludur.

  • TBMM’nin kurulmasıyla birlikte, egemenlik saraydan ve padişahtan alınıp halka devredilmiştir.
  • Bugün AKP hükümeti, egemenliği halktan alıp yeniden saraya ve padişaha devretmeye çalışmaktadır! 

Ancak halkın egemen olması için, milletin temsilcilerinin yer aldığı Meclis’in kurulması yeterli değildir. TBMM bu nedenle, 1922’de saltanatı ve 1924 yılında halifeliği kaldırmıştır; 1923’te cumhuriyeti kurmuştur; 1924’te Öğretim Birliği Kanunu’nu, 1926’da Medeni Kanunu çıkarmıştır; 1928’de ve 1937’de laiklikle ilgili anayasal düzenlemeler yapmıştır; 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanımıştır.

Sağda solda, halkın, milletin, ulusun egemenliğini ağızlarında sakız yapanların, öncelikle bunları öğrenerek aydınlanmaları gerekmektedir.

UYGARLIK SINAVI

UYGARLIK SINAVI

Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar

Türkiye coğrafi olarak, Doğu ile Batının buluştuğu bir noktada, yalnızca coğrafyasal olarak değil; tarihsel ve kültürel yönden de uygarlıkların kesiştiği noktadadır. Osmanlı din – tarım imparatorluğu ve şeriat kurallarının hüküm sürdüğü bir mutlak monarşi – tebaa düzeninden laik – seküler uygar düzene, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Aydınlanma devrimleri ile üstelik çok kısa sürede geçmiş olmamız dikkatleri daha çok üzerimize toplamakta.

Dünyada 57 müslüman ülke var. Her biri kendine özgü müslüman. Hiçbiri öbürüne benzemiyor. Türkiye ise anayasasında laik bir devlet olduğu yazılı olan (AS: Başlangıç, md. 2 ve 24), sekülarizmi yaşam biçimine dönüştürebilen, kadını köle olmaktan kurtaran tek müslüman ülke diyebiliriz. Öbür müslüman ülkelerle kıyaslandığında, tıpkı bir yıldız gibi parladığı ortaya çıkar.

Dünyada başlıca iki devlet sistemi var; teokratik devletler, laik – seküler devletler.

Batı uygarlığı, Dinde Reform ve yaşamın hemen her alanında Rönesans devrimlerini yüzlerce yıl önce tamamladığından bu yakıcı ikilemi çok kanlı da olsa çözmüştür. Gerçekte, ulusal kurtuluş savaşı sonrası Türkiye’de Cumhuriyetin kurulması ile biz de laik devlete adım atmışız. Ne var ki yıllardır, bir yandan Batının Reform – Rönesans deneyiminden nasibini alamayan gerici güçler, öte yandan ilkel – çağdışı Arap şeriat rejimlerinin etkisinde olan yobaz güçler, laik rejime karşı düşmanlık beslemekte, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana dinci devlete geçiş mücadelesi (!) vermekteler.

Batıda artık “din devleti” tehlikesi yoktur. Çünkü ikilem, yüzlerce yıl öncesinde, Laiklik yönünde köktenci çözüme kavuşturulmuştur. Onlar bilim ve teknolojide ilerlemelerle giderek daha yüksek standartlarda demokratikleşme uğraşı verirken; biz dinci – laik devlet sarmalında sıkışmış durumdayız. Evet, özellikle AKP iktidarı ile son 17+ yıldır yaman bir kısır döngüye sokulduk çünkü ülkeyi 17 yılı aşkın süredir yöneten bu partiyi, Anayasa Mahkemesi, “Laikliğe karşı eylemlerin odağı” olarak oy birliği ile mahkum etmiştir. Yaptırım olarak ise, “kapatma” yerine Hazine yardımını kısıtlamıştır. Açıkçası, iktidar partisinin laikliğe karşı sicili bozuktur.

İktidar, yaşamın – rejimin – çağdaşlaşmanın en temel direği olan laikliği açıkça tehdit eder düzeye tırmandırmıştır kuşatmasını. Bu salvoyu görmezlikten gelemeyiz. Saldırı, ülkemiz hukuk düzeni ve barışı açısından  varlık – yokluk sorunudur. Karar aşamasındayız; Çağdaş ve laik hukuk devleti mi; Arap şeriat rejimlerini taklit eden yoz dinci devlet mi? Bu sarkaçta, AKP kotarması hatta açıkça dayatması ile hemen her gün Laiklik karşıtı eylemlere yenileri ekleniyor.

Çağdaş dünyanın bileşenleri;
– Aydınlanma,
– kuldan özgür – onurlu bireye geçiş ve temel insan hak – özgürlükleri
– sanayileşme,
– bilimsel – teknik devrim,
– demokrasi ve hukukun üstünlüğü
– hesap veren laik devlet…

gibi artık evrenselleşmiş kavramlardır. Uygar İnsanlığın günümüzde eriştiği en ileri aşamadır.

Durum böyle olunca, AKP’li Cumhurbaşkanı’nın 6. Din Şurası kapanış konuşmasında;               

  • “Hayatımızın merkezine İslam’ın hükümlerini yerleştireceğiz.”

sözü, devamında da, Sayın Emine Erdoğan’ın “Yeryüzünde Halife olmanın sorumluluğunu taşıyoruzveciz (!) sözü ürkütücü boyuttadır.

Ülkemiz bu tarihsel kırılma noktasında, Doğu – Batı arasında, kritik bir uygarlık sınavı veriyor.

  • İkilemli sorunsal; laik, çağdaş, demokratik, akla ve bilime dayalı yaşam ve devlet mi;
  • Ya da din adına katı, karanlık, hukuksuz ve yeşil bağnazlık şalıyla şeriat düzeni mi?
    ==================================
    Dostlar,Sayın Aydınlı, sitemize “Aydınlık” yazılar yazmayı sürdürmekte. Önceki günlerde de “Laiklik Bitti mi?” başlıklı makalesini paylaşmıştık (http://ahmetsaltik.net/2019/12/25/laiklik-bitti-mi/). Bu yazı bir bakıma onun süreği (devamı).

Kuşku yok, Ulusumuz bu çağ dışı dayatmayı – yoklamayı aşacak birikim ve kararlılığa sahiptir. Ayrıca zamanın ruhu ters yönde esmektedir ve AKP = Erdoğan, yelkenlerini şişiremeyeceklerdir ve bu bağlamdaki “Anadolu Federe İslam Devleti” hevesleri kursaklarında kalacaktır.

Ne hazin ironidir ki; “uygar Batı”, anlaşılmaz çelişkilerle “Tek Adam” üzerinden Türkiye’den devşireceği ekonomo – politik rantı sürdürme – büyütme adına körleşmiş görünmektedir ve ülkemizde bir iç savaş olasılığını bile algılayamamakta ya da kurgulamaktadır.

Gelinen ürkünç (vahim) aşama, 17.12 19 günü basında yer alan aşağıdaki fotoğrafta resmedilmektedir. (Sn. Aydınlı’nın önceki yazısına da eklemiştik..)

Takke düşmüş ve kel görünmüştür.
Uygar – Laik yaşam vazgeçilmezdir ve AKP iktidarına karşın “hattı müdafa değil sathı müdafa” mantığı ile savunulmak zorunluğu net biçimde gündemdedir. Muhalefet partileri stratejiler geliştirmeli ve kamuoyunda direnme bilinci geliştirmeli, yeterince etkin olmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 26 Aralık 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Siyaset Bilimci, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com