Etiket arşivi: İçişleri Bakanı Efgan Ala

AHİM’in Perinçek davasında İsviçre’nin temyiz başvurusunu kabul etmesinin düşündürdükleri


Evet Dostlar
,

Türkiye gündemi ile acımasızca oynanırken, AKP hükümeti yaşamsal sorunları
kamuoyunun gündeminden – gözünden kaçırıyor.

Sayın Öymen bunlardan yalnızca birini öne çıkarıyor.

{ Kendisine e-iletisine karşılık olarak şunları yazdık : Değerli Öymen,
Uzunca bir yorum ekleyerek özlü ve değerli yazınızı yayımladık..
Teşekkür ederiz.. İyi ki varsınız ve iyi ki düşünüyor – yazıyorsunuz..
Ülkemize ışık tutuyorsunuz.. Lütfen devam.. }

Türkiye, bu önemli davanın temyizi ile ilgili olarak uluslararası hukuk bağlamında
hangi girişimlerde bulunmuştur?

Dışişleri, Sayın Perinçek’e temyiz savunması için destek vermekte midir?

Doğu Perinçek, Anayasa Hukuku Doktorası sahibidir.
Hukuksal birikimi yetkinlikle gerekli hukuksal savunma hattını örmeye yeterlidir.
Ancak uluslararası ilişkilerde Devletlerin konumu önemlidir ve ciddi bir psikolojik ögedir.
Temyiz başvurusunu irdeleyecek 5 yüksek yargıcın evrensel hukukun gereğine ve
hukuk ilkeleri içinde vicdanlarına göre karar vermelerini beklemek hakkımızdır.

“Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır!” diyebilmek apaçık düşünce ve
onun ayrılmaz parçası olarak anlatım – düşünceyi açıklama özgürlüğü içindedir.
Bu saptama, her tülü tartışmanın dışında a priori verili bir gerçektir

Bu söylemin içerik olarak tartışılması, doğru olup – olmadığı bir başka tartışma alanıdır.
Bu tartışmaya mahkemeler yetkili değildir; Parlamentolar da!
Bu sorunun yanıtını verecek olanlar Tarih bilimcileridir.
Şimdiye dek yapılan tüm araştırmalar ve arşivler, Türklerin Ermeni ahaliye dönük sistemli bir soykırıma girişmedikleri, tersine Rus işgalci ordularıyla işbirliği yapmaları
ve Türk Ordusunu arkadan vurmaları nedeniyle bulundukları bölgeden zorla göç ettirilmişlerdir (tehcir). Tehcir sırasında da elden gelen tüm önlemler alınmıştır.
Bu arada Ermenilerin, işgalle boğuşan savunmasız Türk ahaliye karşı maalesef
Rus desteğiyle “ölçüsüz kanlı zulmü” gözlenmiş ve 2 halk arasında Türklerin
savunmaya geçmeleri nedeniyle karşılıklı bir kanlı kırım (mukatele) yaşanmıştır. Ermenistan Başbakanı O. Kaçaznuni de apaçık bu gerçeği “Türklere savaş açtık” diye itiraf etmiş (1923’te Bükreş’te Taşnaksutyun genel kurultayına sunduğu konuşma tutanakları) kitaplaştırılmıştır (bkz. Kaynak yaınları).

Apaçık görülmektedir ki; uluslararası siyasetin karanlık dehlizlerinde kimi emperyalist hesaplarla Türkiye köşeye sıkıştırılmak istenmektedir. Acı olan ise;
Türkiye Başbakanı R.T. Erdoğan’ın bu yalın tarihsel – politik gerçeklerim ayırdında olmayışıdır.. (?) Dahası, Erdoğan olup bitenin ayırdında ise ve yine de böyle davranmakta ise bu davranışa ne ad konacağı sorunsalıdır!
Sorunun olası yanıtı suç oluşturabilecktir.

Egemen hukuk, suç işletmeme – düzenini koruyup sürdürme adına,
halkı uyaracak yalın olguları yazıp – söylemeye izin vermemektedir!

Nitekim Başbakan R.T. Erdoğan’ın 23 Nisan 2014 günü Ermeni halkından,
günümüzde artık olmayan Osmanlı Devleti’nin “tehcir” uygulaması adına, –en azından bir başka bağımsız devlet olarak uluslararası hukuk katında hiçbir yükümlülüğü yokken– özür dileme bağlamında talihsiz ve yersiz sözleri, günü bakımından da aykırı zamanlamalıdır. Ulusal Egemenlik Bayramına rastlatılmıştır!.. Pek ala ertesi gün erken saatlerde de yapılabilirdi bu açıklama.

Usta ve deneyimli diplomat, üstelik Dış İlişkiler alanında Doktora sahibi bir bilim insanı olarak Sayın Öymen, incelikle, zamanlama bir yana, bu noktaya yollama yapmaktadır. Başbakanın değinilen talihsiz ve yersiz açıklaması İsviçre hükümetinin temyiz başvurusunu yüreklendirmiş midir ? Bu sorunun olumlu yanıtı ürkütücüdür.

Temyiz kabul edilirse Türkiye ne fatura ödeyecektir;
Başbakan ve partisi AKP bu kabulden ne yarar sağlayacaktır?

Bu son sorunun kendisi de, akla gelip sorulması da, yanıtları da birlikte dehşet vericidir!

Tam da bu dakikalarda (06 Haziran 2014, sabah 10:30……) Diyarbakır’da İçişleri Bakanı Efgan Ala hazretleri sözde “Çözüm Süreci Çalıştayı” nda konuşuyor ve
2-3 sözcükten biri olarak “Yeni Türkiye” den söz ediyor!? 1. Cumhuriyet yıkıldı
Bakan Ala’ya göre (!).. Kendileri yenisini, hem de yep yenisini inşa etmekteler..
Bakan Ala, sürekli ayrıştırıcı bir dil kullanıyor, yandaşlarını pekiştirmeye (konsolide etmeye), politik karşıtlarını ise sorumsuzca ötekileştirmeye çabalıyor.. Bilinçli olarak yapıyor bunu.. Başbakan yardımcısı Beşir Atalay da bir sosyoloji profesörü olarak döktürüyor… Bu yapageldiklerinin, başından beri partilerinin programlarında
yazılı olduğunu vurguluyor.. Bir itirafta bulunuyor bilerek – bilmeyerek..

İyi ya, AKP’nin programının CFR tarafından yazıldığınıArslan Bulut yıllar önce YENİÇAĞ’da yazmadı mı? Partinin kuruluşundaki dış girişimler, R.T. Erdoğan’ın daha İstanbul İl Başkanı iken Başbakanlığa Abramowitz vd. ABD’liler tarafında hazırlanması..
Bunlar hep yazıldı..

Hiç yoktan bu birkaç örneğin ürkünç kodları, Türkiye’nin nerelere sürüklendiğini
gözleri – kulakları – yürekli mühürlülere anlatmayacak mı, anlatamayacak mı?

  • Türkiye Türkiye’den yönetilmiyor! 
  • Çıplak ve acı geçek budur ve bu gidişin sonu
    etnik ve inanç ayrıştırması temelli iç savaş, parçalanma ve bölünmedir.

AKP içinde bu vahim gidişe elverenler bir yana; susarak, bilerek ve bilmeyerek
destek verenler aynı derecede ve çok ağır biçimde sorumluluğa ortaktırlar.

Bilmem kaçıncı kez gene yazmış olalım..
Bırakın AB-ABD güdümlü “AÇILIM” ihanetini;
bir Kürdümüzle kendi ulusal kardeşçe – barışçı çözümlerimizi üretiriz.
Dün nasıl çiçek bahçesi gibi bir arada yaşadıysak, bugün de çekin emperyalizmin kamasını, yine aynı erdemli barışı (peacefull co-existence, co-existance pacifiqué) sağlayabilir ve sürdürebilirz. Dahası, bugünkü ayrıştırıp düşmanlaştırma doğrudan, alçakça bir Batı kurgusudur.

Kendimizi ve halkı aldatmayalım, gerçek budur.. Tüm tarihsel veriler ortadadır.

Sevgi ve saygı ile.
06 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

===================================================

AHİM’in Perinçek davasında İsviçre’nin temyiz başvurusunu
kabul etmesinin düşündürdükleri

Portresi_gulumseyen

 

Onur ÖYMEN

 

İsviçre Hükümeti’nin Doğu Perinçek’in başvurusunu haklı bulan
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına karşı yaptığı temyiz başvurusu
AHİM’in görevlendirdiği 5 yargıçtan oluşan kurul tarafından kabul edildi.
Konu 5 Kasım 2014’te üst mahkemede ele alınacak.
AHİM’in kararı soykırım iddiasıyla yıllardan beri propaganda yapan Ermenistan’a, Ermeni diyasporasına ve onları destekleyen ülkelere karşı büyük bir darbe olmuş
ve Türkiye’nin tezlerine güç kazandırmıştı. AHİM’deki İsviçre’li yargıcın bile bizim beklentilerimiz doğrultusunda oy kullanması bizim açımızdan sevindirici olmuştu.


Şimdi nasıl olmuştur da İsviçre Hükümeti üç aylık başvuru süresinin sonuna dek bekledikten ve Türkiye’de iyimser beklentiler yarattıktan sonra temyiz başvurusunda bulunmuştur? İsviçre’nin başvurusu ne anlama gelmektedir?
İsviçre Hükümeti, kendi mahkemesinin kararı doğrultusunda sözde soykırım iddiasını
desteklemekte midir? 


İsviçre’yi bu başvuruda bulunmaya teşvik eden bazı sivil toplum örgütlerinin yanı sıra Fransa gibi kimi ülkelerin de telkinleri olmuş mudur?

Türkiye bu süre içinde İsviçre Hükümeti katında ne gibi girişimlerde bulunmuştur ve
niçin sonuç alamamıştır? AHİM bu gibi temyiz başvurusunda bulunan ülkelerden
pek azının istemini benimsemişken, bu kez hangi gerekçeyle bu temyiz başvurusunu
kabul etmiştir?

Başbakan Erdoğan’ın Ermenilere taziyede bulunurken kullandığı ifadeler,
bu arada tehcir olayını eleştirici sözleri, acaba AHİM tarafından Ermeni tezleri lehinde yeni bir öge olarak mı değerlendirilmiştir? Acaba Başbakanın AHİM davasının en kritik aşamasında böyle bir beyanda bulunmasını öneren yabancı devletler olmuş mudur? 


Eğer İsviçre hükümeti temyiz başvurusunda bulunmasaydı kesinleşmiş olacak olan Perinçek davası şimdi belirsizlik içine girmiştir. 

Siyasi içerikli davalarda uluslararası yargı kuruluşlarının etkilenmesi için bazı.büyük devletlerin nasıl çaba harcadıklarını bilenler açısından bütün bu gelişmeler kaygı verici olmuştur. AHİM’in Yüksek Kurulu’nun 5 Kasım’dan (2014) sonra dış baskılara direnerek Perinçek’in başvurusuna hak verecek bir karar almasın ümit ediyoruz ancak
aksi yönde bir kararın çıkması da olasılık dışında değildir. Bu takdirde Ermenistan ve onu destekleyen güçler büyük bir avantaj sağlayacaklardır. Türkiye açısından
bunun bedeli yüksek olacaktır. 


Bu denli önemli bir konunun Türkiye’nin siyasetinde ve basınında yeterince
yer almaması şaşırtıcıdır. Şimdi devlete, siyasal partilere ve Türkiye’nin tezlerinin doğruluğuna inanan bütün sivil toplum örgütlerine büyük görev düşmektedir.
İşin ciddiyetini görmezden gelmek veya iyimser demeçlerle konuyu geçiştirmeye çalışmak büyük hata olur.

Konu gecikmeden TBMM’de ele alınmalı ve Hükümetten açıklama istenmelidir.

Saygılar, sevgiler. 6.6.14

1 Mayıs 2014′ten Objektiflere Yansıyan 43 İbretlik Kare

Dostlar,

1 Mayıs Emek bayramı,
AKP’nin bacayı saran korkusu – paniği nedeniyle gene ülkeye zehir edildi..

İçişleri Bakanı Efgan Ala, dün NTV’de Oğuz Haksever‘in açıkuçlu çanak sorularını yanıtlarken, hemen hemen hiç önemli yaralanma olmadan süreci yönettiklerini belirtti.

Aşağıdaki ibretlik 43 kareden Bakanın belirttiği sonuç çıkar mı, takdire bırakıyoruz.

Bununla yetinmeyip, İstanbul Tabip Odası‘nın açıklamasını da verelim :
(http://ahmetsaltik.net/2014/05/02/can-dundar-1-mayista-taksimde/)

İstanbul Tabip Odası’nın açıklaması : 

  • “Binlerce kişinin polis copu, plastik mermi, basınçlı su, biber gazı ve fişeğiyle yaralandığı 2014 1 Mayıs günü bize ulaşabilen yaralı bilgileri: 
    En az 4 kafa travması, 1 kulak kesiği, 1 kol kırığı, 15-20 gaz kapsülü ile yaralanma, yüzlerce gaz maruziyeti (AS: sunukluğu) nedeniyle
    klinik başvurusu ile 
    bir göz yitiğine yol açabilecek göz yaralanması.”

“1 Mayıs 2014′ten Objektiflere Yansıyan 43 İbretlik Kare” yi izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayınız..

1_Mayis_2014’ten_43_kare

Sükunet daima iyidir, herkese iyi gelir…

Sevgi ve saygı ile.
3 Mayıs 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

ATATÜRK HEYKELİNİ YAKMAYA ÇALIŞMAK NASIL BİR RUH HALİ?


Dostlar
,

Ülkemizde işler giderek yolundan çıkmakta.
Gelişmeler kaygı vericidir.
Kuşkusuz bu olumsuz tablodan siyasal iktidar sorumludur.
Halen iktidarda olan kadrolar, en azından bu konumlarını da Atatürk Türkiyesine
borçlu olduklarını unutmamalıdırlar. Tersi vefasızlık değil midir?

Hükümetten bu bağlamda bir açıklama duymadık. Oysa derhal yüksek düzeyde bir kınama açıklaması yapılmalıdır. İçişleri Bakanı Efgan Ala‘nin ilk işi bu çirkin saldırının sorumlularını hızla bularak yargı önüne çıkarmak olmalıdır.

Br ölçüde zarar gören Atatürk yontusu hemen onarılmalı, gerekirse daha da görkemlisi yapılmalıdır. Kaideye Atatürk’ün halka dönük anlamlı sözleri yerleştirilmelidir.

Atatürk Heykelini Benzin Döküp Yaktılar!!

“Saldırının önceden bilindiği” savları dehşet vericidir.

Türkiye’nin güvenlik güçleri – istihbarat birimleri son derece güçlüdür.
Benzer olaylar mutlaka önlenmekidir. Bunun için Başbakan R.T. Erdoğan‘ın
birkaç tümcesi bile yeterli olabilir. Erdoğan bu sorumluluktan kaçmamalıdır.

Bu tür olaylar sıradanlaştırılmamalıdır. Çünkü gerçekten basit olaylar değillerdir.
Örneğin ABD’de, kurucu önder General Washington‘un yontularına herhangi bir saldırı günümüze dek, 200 yılı aşan bir süredir (Dünyanın ilk Aanayasası, 1787’den
bu yana..) gözlenmiş midir? Olursa ABD’de sıradan bir olay sayılabilir mi? ABD ne tür önlemler almıştır bu bağlamda? Paralarda hala bu komutanın fotoğrafı vardır.. Ülkenin başkentinin adı da bu saygı komutanın adını taşımaktadır ve kimsecikerl bu tarihsel vefa örneği davranış ve uygulamalardan, yasalardan, Anayasadan rahatsız değildir.

AKP iktidarının el altından çanak tutucu hiçbir girişimi kesinlikle olmamalıdır.

Türkiye’yi germenin, kısa erim bir yana, orta-uzun erimde kimseye bir yarar sağlamaz.

AKP içinde sağlıklı kadroların bu tür olumsuz gidişleri engellemeleri gereklidir.

Aşağıdaki yazısı içinde Prof. Kemal Arı 2 yerde çaresizlikten ve acıdan kıvranarak mide spazmı (bereket koroner spazm değil!) geçirdiğini belirtmektedir.
Siyasal iktidarın buna hiç hakkı yoktur.

İktidar, ülke aydınlarının, insanlarının acıdan kıvranması için mi görevdedir?

Tam tersine, tüm yurttaşlarına güvenlik içinde sağlıklı – onurlu – gönençli – demokrartik – hukuka bağlı bir yaşam sağlamaktır siyasal iktidarların görevi. Bu yolu benimsemek, ülkemizde toplumsal huzur ve barış için temel olacaktır.

Türkiye iklimi haddinden fazla geilmiştir ve Başbakan R.T. Erdoğan bilerek
gerilim siyaseti izlemektedir
.

Ne yazık ki, Ülkeyi saflara ayırarak insanımızı ötekileştirmekte ve bu yolla
oydaşlarını pekiştime peşindedir.

Bu politikayı sürgit götürme olanağı yoktur.

Ülkemiz ve insanımız, bu çok tehlikeli ve çok yanlış politikalar durdurulmazsa
büyük bedeller ödeyebilir..

Lütfen sağduyu, lütfen sağduyu, lütfen sağduyu..
Duyuyor musunuz AKP yetkilileri ve AKP’li yurttaşlar??

Sevgi ve saygı ile.
24 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

ATATÜRK HEYKELİNİ YAKMAYA ÇALIŞMAK NASIL BİR RUH HALİ?

(-Aldırma Gönül Aldırma)…

Prof. Dr. Kemal ARI  

Yer Ankara, Gölbaşı…
Zaman; 22 Nisan’ı 23 Nisan 2014 tarihine bağlayan gece…
Kimliği belirsizmiş; kimi kişiler ellerinde benzin bidonları ile geliyor ve ayakta, elinde şapkası bulunan, alimünyum alaşımlı sarıya boyalı heykeli yakmaya çalışmışlar…

Heykelin yandığını görenler, polise ve itfaiyeye haber vermiş. Polis ekipleri, yanan heykeler ulaşınca, yangın tüpleri ile heykeli daha fazla yanmadan söndürmüşler…

Bak hele, hele!

Sonra da heykelin ayaklarında erimeler tespit edilmiş… Kapkara olmuş, dumanlar içinde yanan heykelin, bacak kısımlarında kimi yerlerde erime görülmüş…
Polis heykelin niye yakıldığı araştırmaya koyulmuş…

Bak hele, bak hele…
Laf ola beri gele…
Nedenini araştırıyormuş hee?

Gelinen nokta şu:

-Yuh…
Geçelim…
Birazdan geleceğiz de, şimdilik…
Bugün bir ilköğretim okulunda 23 Nisan izlemeye gittim. Güya orası,
Bornova’da seçilmiş merkezi kutlama yeriymiş.
Ne yalan, okul iyi hazırlık yapmış.
Çok beğendim…
Hele kim çocukların ellerinde pankartlar;

– “Çocuk Yaşta Evliliğe Hayır!”,
– “Çocuk İstismarına Hayır”,
– “Çocuk Yaşta Çalıştırılmaya Hayır!”

gibi yazılar içeren dövizler taşımaları çok hoşuma gitti…

Ama o da ne?
Tören başladı.
Resmi erkan yerini almış…
Kalabalık; eh, idare eder, derken;
Programın yarısından sonra ne protokolde doğru dürüst kimse kaldı; ne izleyiciler arasında… gelen en başta kaç kişiyse, yarısı bu aşamada geçip gitmişti…
Ve…
İlçenin resmi töreninde; garnizon komutanı değil, bir astsubay protokolde askeri erkanı temsil etti, iyi mi?
Ne diyeyim şimdi?
Askere “yuh” diyemeyeceğime göre; eh ben de mide kaslarıma yüklenirim;
sinirden her yanım diken diken olur, olur biter…

Hadi, bunu da geçelim…

Gelelim gene heykeler:
Ne oldu da o heykel orada yakıldı?
Ne istiyorlar Atatürk’ten, Atatürk heykellerinden?

Birilerine niçin batıyor, niçin böylesine antipati geliştiriyorlar ruh dünyasında Atatürk için, bu insan diyemeyeceğim yaratıklar?
Dertleri ne?
Hiç, Atatürk olmasaydıyı düşünmüyor mu bu cahil cühela…
Sanıyorlar ki galiba; her şey daha iyi olurdu;
Atatürk geldi, daha iyi olacak her ne ise onları engelledi, öyle mi?
Hay ben böyle aklın diyeceğim; kaba olacak;
Yine susuyorum ve mideme yükleniyorum…

Yine gelelim öteki törene:
Orada bir fotoğraf vardı…
Fötr şapkayla Atatürk…
İlerlerken öne doğru, yürüyüş halindeyken yani, dönmüş geriye doğru bakmış…
İçim acıdı.
Yüreğim yandı…
Bir hüzün hissettim yüzünde…
Ve baktım;
Ben de hüzünlüydüm…
Çok, çok hüzünlüydüm hem de…

Atatürk, bunu hak etmiyor.

Bunu biliyorum ve bu sorunun net yanıtı olduğu için, bu soruda bir sorun yok…
Pekâlâ, bizim sorunumuz ne?
Özgürlükler vermiş bize; yurt vermiş; varlığını bizler için harcamış; gelecek için uyarmış; akıl ve bilimden sapmayın, bağımsız olun, adam olun; dince kutsal değerleri gündelik siyasetin içine sokup yıpratmayın, aydınlanın; çağdaşlaşın; yoksa bu gericilik sizi yutar demiş…

Kötü mü etmiş?
Pekala bizim derdimiz ne ki; içimizde bu denli öfkeli, garip, anlaşılmaz yoğunluklar içinde kötü duygular geliştiriyoruz?
Ruh hastası mıyız?
Aklımızı mı yedik?
İçimizde bu öfkeyi nasıl yaşatabiliyoruz?
Bunların yanıtı var mı?
Yanıt:

Yok…

Yoksa demek ki bu düşünceyi içinde taşıyanların da bir değeri yok.

Zaten “yok” olanı; “yok” hükmünde sayıyorum ve hüzünlü iç dünyama bakıyorum ve kendi kendime mırıldanıyorum:

Dışarıda deli dalgalar;

Gelip duvarları yalar…

Seni bu dertler oyalar;

Aldırma gönül aldırma…